İbretlik Hikayeler

Çevrimdışı also1

  • B Grubu
  • 1.543
  • 4.080
  • 1.543
  • 4.080
# 20 Nis 2012 00:12:44
ehoo hocamdan

Müfettiş öğrenciye sorar,
 "Söyle bakalım 3 ile 2 ne eder?"
 Çocuk,
 "Neye göre öğretmenim, bu duruma göre değişir." der.
 Müfettiş "nasıl yani?"
 deyince, Çocuk;
 3 ten 2 çıkarsa 1 kalır. Buda ALLAH 1 dir demektir. Yok 3 ile 2 yi toplarsak 5 eder. Buda islamın 5 şartı demektir. Yok eğer, 3 ile 2 yi çarparsak 6 eder, buda imanın şartı demektir. Hee eğer 3 ile 2 yi peşpeşe okuyacaksak buda 32 farz demektir.
 Siz hangisini sormuştunuz?

 3 ile 2 yi Ayrı Ayrı Soruyorsanız 3 Guslün Farzı'dır 2 Teyemmü'mün Farzıdır.

Çevrimdışı zalim09

  • Bilge Üye
  • *****
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
# 25 Nis 2012 23:18:20

Hz. Ali (r.a) anlatıyor:
 Ben ve Fatıma, Resulü Ekrem (s.a.v)'in yanına girdik.
 O'nu üzüntülü ve ağlar durumda bulduk, sebebini sorduk.
 Resulü Ekrem (s.a.v) buyurdu ki:
 Ben miraç gecesinde göklerde ümmetimin kadınlarını çok çeşitli azap olduklarını gördüm.
 Onların gördükleri o şiddetli azaplarına dayanamayıp üzüldüm ve ağladım.
 
1-) Onlardan bir kısmını saçlarından asılmış (ateşten kor kafalarının üstüne koymuşlardı) beyinlerini kaynarken gördüm..!
 2-) Bir kısmını dilerinden asılmış boğazlarından katran akıtılırken gördüm..!
 3-) Bir kısmını elleri boyunlarına ve ayakları göğüslerine bağlanmış olarak gördüm. Yılan ve akrepler onları sokup zehirliyorlardı..!
 4-) Bir kısmını göğüslerinden asılı olarak gördüm..!
 5-) Bir kısım kadın gördüm ki başı domuz, gövdesi merkep gövdesi gibi bin bir çeşit azap ile azap oluyorlardı..!
 6-) Bir kısım kadın gördüm ki suretleri köpek suretinde ateş ağızlarından giriyor ardından çıkıyordu, melekler tokmaklarıyla durmadan başlarına vuruyorlardı..!
 İşte onları hatırladım, üzüldüm ve ağladım.
 
Hazreti Fatıma ağlayıp ayağa kalktı:
 Ey Sevgili Babacığım.
 Acaba bunlar neler yaparlar ki bu kadar çeşitli azaplarla karşılaştılar diye sordu.
 
Resulü Ekrem (s.a.v) ;
 
1-) Saçlarından asılmış beyinleri kaynayıp azaplananlar, başını örtmeyip saçını başını yabancı erkeklerden gizlemeyen kadınlardır..!
 
2-) Dilinden asılmış, boğazından katran dökülüp azaplananlar, dili ile kocasına eziyet edip servet mal mülk isteyen kadınlardır..!
 
3-)Elleri boyunlarına ve ayakları göğsüne bağlanmış olup yılan ve akreplerle zehirlenip azaplananlar, cünüplükten ve hayızlıktan yıkanmayıp namaza ihanet eden, namaz kılmayan kadınlardır..!
 
4-) Göğüslerinden asılıp azaplananlar, kocasının hizmetini yapmayıp yatağında eziyet eden, göğsünü yabancı erkeklerden sakınmayıp örtünmeyen kadınlardır..!
 
5-) Başı domuz gövdesi merkep gövdesi gibi olup binbir çeşit azaplananlar (saçını başını süsleyip püsleyip, açık saçık dar ve açık renkli giyinip, vücut hatlarını belli ettirip binbir cilvelerle yabancı erkeklerin gönlünü çeken) kadınlardır..!
 
6-) Köpek suretinde olup ateş ağzından girip ardından çıkanlar hased edip kocasıyla Müslümanların arasını bozmak için söz gezdirip yalan konuşan kadınlardır...

Çevrimdışı dizayn

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.180
  • 2.254
  • 1.180
  • 2.254
# 25 Nis 2012 23:25:10
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Hz. Ali (r.a) anlatıyor:
 Ben ve Fatıma, Resulü Ekrem (s.a.v)'in yanına girdik.
 O'nu üzüntülü ve ağlar durumda bulduk, sebebini sorduk.
 Resulü Ekrem (s.a.v) buyurdu ki:
 Ben miraç gecesinde göklerde ümmetimin kadınlarını çok çeşitli azap olduklarını gördüm.
 Onların gördükleri o şiddetli azaplarına dayanamayıp üzüldüm ve ağladım.
 
1-) Onlardan bir kısmını saçlarından asılmış (ateşten kor kafalarının üstüne koymuşlardı) beyinlerini kaynarken gördüm..!
 2-) Bir kısmını dilerinden asılmış boğazlarından katran akıtılırken gördüm..!
 3-) Bir kısmını elleri boyunlarına ve ayakları göğüslerine bağlanmış olarak gördüm. Yılan ve akrepler onları sokup zehirliyorlardı..!
 4-) Bir kısmını göğüslerinden asılı olarak gördüm..!
 5-) Bir kısım kadın gördüm ki başı domuz, gövdesi merkep gövdesi gibi bin bir çeşit azap ile azap oluyorlardı..!
 6-) Bir kısım kadın gördüm ki suretleri köpek suretinde ateş ağızlarından giriyor ardından çıkıyordu, melekler tokmaklarıyla durmadan başlarına vuruyorlardı..!
 İşte onları hatırladım, üzüldüm ve ağladım.
 
Hazreti Fatıma ağlayıp ayağa kalktı:
 Ey Sevgili Babacığım.
 Acaba bunlar neler yaparlar ki bu kadar çeşitli azaplarla karşılaştılar diye sordu.
 
Resulü Ekrem (s.a.v) ;
 
1-) Saçlarından asılmış beyinleri kaynayıp azaplananlar, başını örtmeyip saçını başını yabancı erkeklerden gizlemeyen kadınlardır..!
 
2-) Dilinden asılmış, boğazından katran dökülüp azaplananlar, dili ile kocasına eziyet edip servet mal mülk isteyen kadınlardır..!
 
3-)Elleri boyunlarına ve ayakları göğsüne bağlanmış olup yılan ve akreplerle zehirlenip azaplananlar, cünüplükten ve hayızlıktan yıkanmayıp namaza ihanet eden, namaz kılmayan kadınlardır..!
 
4-) Göğüslerinden asılıp azaplananlar, kocasının hizmetini yapmayıp yatağında eziyet eden, göğsünü yabancı erkeklerden sakınmayıp örtünmeyen kadınlardır..!
 
5-) Başı domuz gövdesi merkep gövdesi gibi olup binbir çeşit azaplananlar (saçını başını süsleyip püsleyip, açık saçık dar ve açık renkli giyinip, vücut hatlarını belli ettirip binbir cilvelerle yabancı erkeklerin gönlünü çeken) kadınlardır..!
 
6-) Köpek suretinde olup ateş ağzından girip ardından çıkanlar hased edip kocasıyla Müslümanların arasını bozmak için söz gezdirip yalan konuşan kadınlardır...
Allah muhafaza etsin cümlemizi.
Allah razı olsun öğretmenim

Çevrimdışı fzt

  • Üye
  • *
  • 13
  • 4
  • 13
  • 4
# 25 Nis 2012 23:36:59
 
5-) Başı domuz gövdesi merkep gövdesi gibi olup binbir çeşit azaplananlar (saçını başını süsleyip püsleyip, açık saçık dar ve açık renkli giyinip, vücut hatlarını belli ettirip binbir cilvelerle yabancı erkeklerin gönlünü çeken) kadınlardır..!

açık saçık giyinip fakat koyu renk giyinince günah olmaz öyle mi?nasıl da yorum katıldığı belli.arifin fikri ve zikri diyorum....

Çevrimdışı zalim09

  • Bilge Üye
  • *****
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
# 25 Nis 2012 23:38:31
 sayın öğretmenim güzel bakan güzel görür derler orada sakıncalı olan şeyleri saymış dememiş ki renksiz olursa koyu giyinince günah değil diye.Siz öyle baktığınızdan öyle yorumlamışsınız. Dua ile.

Çevrimdışı mabay

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.300
  • 4.233
  • Müdür Yardımcısı
  • 2.300
  • 4.233
  • Müdür Yardımcısı
# 25 Nis 2012 23:55:41
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
sayın öğretmenim güzel bakan güzel görür derler orada sakıncalı olan şeyleri saymış dememiş ki renksiz olursa koyu giyinince günah değil diye.Siz öyle baktığınızdan öyle yorumlamışsınız. Dua ile.
Aynen katılıyorum..

Çevrimdışı ogrtmn35

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 17.429
  • 177.416
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 17.429
  • 177.416
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 26 Nis 2012 21:04:12
Öğretmen okulun ilk gününde,
5. Sınıfın önünde dururken, çocuklara bir yalan söyledi:
Çoğu öğretmen gibi, öğrencilerine baktı ve hepsini aynı
derecede sevdiğini söyledi.
Ancak bu imkansızdı, çünkü ön sırada, oturduğu
yerde bir yana kaykılmış ismi Mustafa Yılmaz olan bir erkek çocuk vardı.
Mediha öğretmen bir yıl önce Mustafa’ yı izlemişti ve diğer çocuklarla iyi oynamadığını, elbiselerinin kirli olduğunu ve sürekli olarak kirli dolaştığını gözlemlemişti.
İlave olarak Mustafa tatsız olabiliyordu.

Bu öyle bir noktaya geldi ki, Mediha öğretmen onun kağıtlarını büyük bir kırmızı kalemle işaretlemekten, kalın çarpılar(X) yapmaktan ve kağıdın üstüne kocaman bir “0” koymaktan zevk alır oldu.

Mediha öğretmenin okulunda, her çocuğun geçmiş kayıtlarını incelemesi gerekiyordu; Mustafa’ nın kayıtlarını en sona bıraktı.

Ancak, onun hayatını gözden geçirdiğinde, bir sürpriz ile karşılaştı.

Mustafa’ nın birinci sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:

Mustafa gülmeye hazır parlak bir çocuk. Ödevlerini derli toplu ve temiz yapıyor ve de çok terbiyeli. Onun etrafta olması çok eğlenceli"

İkinci sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:

"Mustafa mükemmel bir öğrenci, sınıf arkadaşları tarafından çok seviliyor, ama annesinin ölümcül bir hastalığı olduğu için sıkıntı içinde ve evdeki yaşamı mücadele içinde geçiyor."

Üçüncü sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:

"Mustafa’nın annesinin ölümü onun için çok zor oldu. Mustafa elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor, ama babası ona ilgi göstermiyor ve eğer bazı adımlar atılmazsa evde ki yaşamı yakında onu etkileyecek."

Mustafa’ nın dördüncü sınıf öğretmeni şöyle yazmıştı:

"Mustafa içine kapanık ve okulda derslere çok fazla ilgi göstermiyor. Çok fazla arkadaşı yok ve bazen sınıfta uyuyor."

Bunları okuyunca, Mediha öğretmen problemi kavradı ve kendinden utandı.

Öğrencileri ona güzel kurdelelerle ve parlak kağıtlara sarılmış hediyeleri getirdiğinde bile çok kötü hissediyordu.

Mustafa’ nın hediyesini alıncaya kadar bu böyle devam etti.

Mustafa’ nın hediyesi bir marketten aldığı kalın, kahverengi ambalaj kağıdı ile beceriksizce sarılmıştı.

Mediha öğretmen onu diğer hediyelerin ortasında açmaktan acı duydu.

Mediha öğretmen pakette taşlarından bazıları düşmüş yapma elmas taşlı bir bilezik ve çeyreği dolu olan bir parfüm şişesini çıkarınca çocuklardan bazıları gülmeye başladı.

Ama o bileziğin ne kadar güzel olduğunu haykırdığında çocukların gülmesi kesildi.

Bileziği taktı ve parfümü bileklerine sürdü.

Mustafa, o gün okuldan sonra öğretmenine şunu söylemek için kaldı.

"Öğretmenim bugün aynı annem gibi kokuyordunuz."

Çocuklar gittikten sonra, Mediha öğretmen en az bir saat ağladı.

O günden sonra, okuma, yazma ve aritmetik öğretmeyi bıraktı. Bunun yerine, çocukları eğitmeye başladı.

Mediha öğretmen, Mustafa’ya özel ilgi gösterdi.

Onunla çalışırken, zihni canlanmaya başlıyor görünüyordu. Onu daha fazla teşvik ettikçe, daha hızlı karşılık veriyordu.

Yılın sonuna kadar Mustafa sınıfta ki en zeki çocuklardan biri oldu ve tüm çocukları aynı derecede sevdiğini söylemesine rağmen, Mustafa onun gözdelerinden biri idi.

Bir sene sonra, Mediha öğretmen kapısının altında Mustafa dan bir not buldu, ona hala tüm yaşamında sahip olduğu en iyi öğretmen olduğunu söylüyordu.

Altı yıl sonra Mustafa’dan bir not daha aldı.

Liseyi bitirdiğini, sınıfında üçüncü olduğunu ve onun hala hayatındaki en iyi öğretmen olduğunu yazmıştı.

Bundan dört yıl sonra, bazı zamanlar zor geçmesine rağmen okulda kaldığını, sebatla çalışmaya devam ettiğini ve yakında kolejden en yüksek derece ile mezun olacağını yazan başka bir mektup aldı.

Yine Mediha öğretmenin tüm yaşamında ki en iyi ve en favori öğretmen olduğunu yazmıştı.

Sonra dört yıl daha geçti ve başka bir mektup geldi.

Bu kez fakülte diplomasını aldıktan sonra, biraz daha ilerlemeye karar verdiğini açıklıyordu.

Mektup onun hala karşılaştığı en iyi ve en favori öğretmen olduğunu açıklıyordu.

Ama simdi ismi biraz daha uzundu.

Mektup söyle imzalanmıştı:
Prof. Dr. Mustafa Yılmaz
( Tıp Doktoru)

Öykü burada bitmiyor.

Görüyorsunuz, ortaya çıkan başka bir mektup var.

Mustafa bir kızla tanıştığını ve onunla evleneceğini söylüyordu.

Babasının birkaç hafta önce vefat ettiğini açıklıyordu ve evlenme töreninde Mediha öğretmenin damadın annesine ayrılan yere oturup oturamayacağını soruyordu.

Şüphesiz Mediha öğretmen bunu kabul etti.
Ve tahmin edin ne oldu?

Taşları düşmüş olan o bileziği taktı. Dahası, Mustafa’ nın annesinin süründüğü parfümden sürdü.

Birbirlerini kucakladılar ve Dr. Mustafa, Mediha öğretmenin kulağına şöyle fısıldadı:

"Bana inandığınız için teşekkür ederim, öğretmenim.
Bana önemli olduğumu hissettirdiğiniz ve bir fark meydana getirebileceğimi gösterdiğiniz için çok teşekkür ederim"

Mediha öğretmen, gözlerinde yaşlarla şöyle dedi:
“Yanlış düşüncelere sahiptim. Bir fark meydana getirebileceğimi bana öğreten sensin. Seninle tanışıncaya dek, nasıl öğreteceğimi bilmiyordum."

Çevrimdışı also1

  • B Grubu
  • 1.543
  • 4.080
  • 1.543
  • 4.080
# 26 Nis 2012 21:22:25
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

açık saçık giyinip fakat koyu renk giyinince günah olmaz öyle mi?nasıl da yorum katıldığı belli.arifin fikri ve zikri diyorum....
sayın hocam yorumunuzdaki
"açık saçık giyinip fakat koyu renk giyinince günah olmaz ..." yargısı sizin özelinizde bir "öğretmen"in zekasına göre bir varsayım değildir.

şahsen bunu bir meslektaşımdan duymayı yada beklemeyi kendime zûl sayarım.

giyinme ; şöyle olacak , şurası örtünecek , şu şöyle takılacak vs. gibi cümlelerle kısıtlanamaz.

hele hele dinimizle hiç alakası olamaz.

dinimizde aslolan erkek olsun kadın olsun karşı cinsi cinsel yönden uyarmayacak , vücudu kem bakışlara maruz bırakmayacak şekilde giyinip örtünmedir.

başı açık ve renkli elbise giydiği halde pek dikkat çekmeyen , erkekleri ağzını açarak kendini seyrettirmeyen kadınlar olduğu gibi ;

örtülü hatta koyu giyinse bile gerek kıyafetinin uyumsuzluğundan gerekse de jest mimik ve hareketlerinden ötürü karşısındakini tahrik eden yada olmasına sebep olan kadınlar vardır.

kişi kendi hür iradesi ile nasıl giyinmeyi kendince doğru buluyorsa , kendinin ve eşinin nasıl midesi alıyorsa öyle giyinmekte serbesttir.

bir de şu husus var :

meselenin salt kadın özelinde alınması da haksızlıktır.

erkeklere de birtakım kurallar getirlmektedir.

ar namus iffet .. gibi kavramlar sadece kadınlara özel değildir.
erkek kendi eşine bacısına kızına yapılmasını istemediği hareketi başkalarına da layık görmemelidir.

Çevrimdışı zalim09

  • Bilge Üye
  • *****
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
# 26 Nis 2012 22:46:37

Güzellik ve çirkinlik birer sınavdır.
 Güzel ben güzleim diye böbürlenir kibir yapar.çünkü çevrede çok ilgi görür ve nefsi kabarır.güzleliği kendinin sanır.ben güzleim der.bu onun sınavıdır.güzelliğin kendinden olmadığını Yaradanın verdiğini bilip mütevaziliği korumak herkesin yapabileceği birşey değildir.bu büyük bir iman gücü ister
 
Çirkin olan da herkes güzelken ben neden güzel değilim beni neden güzel yaratmadın diye Yaradana karşı isyana girer.bu da onun sınavıdır.o görüntünün Yaradandan geldiğini bilip her haline şükretmeyi bilebilmeli isyana düşmemelidir
 
tabi sınav burda bitmiyor.diğer taraftada güzelliği mi yoksa dindarlığı mı seçme imtihanı vardır.çoğu kişi görselliğe takılır.halbuki unutur ki ikisini de yaradan Allahtır.o beğenmediği çirkin dediği kişi değil aslında Allahın yarattığıdır yani Allahın yaratma sanatıdır.güzelin peşinden koşar çoğu zaman.ama o güzellik bir süre sonra bittiğinde huy güzelliğide yoksa büyük bir hüsranla sınavı kaybetme acısını yaşar ama iş işten geçmiştir.tabi sınav bu dünya ile sınırlı dğeildir.o peşinde koştuğu güzellik eğer haramalrıda güzel gören biriyse ve harama sürüklemişse eşini hem dünyası hem ahireti mahfolmuştur
 
ne uğruna olur bunlar?en fazla 40-50 senelik bir fani hayat için yani hayalden ibaret bir hayat için.eğer çirkinde olsa dindarlığı için yani Allah rızası için dindarı seçtiyse Allah o çirkin olan kulu güzelleştirecek,sevdirecek ,huzur mutluluk verecektir.sadece Allah rızası düşünüldüğü için.hem dünyaları cennet hemde ahiretleri cennet olacaktır...

alıntı

Çevrimdışı zalim09

  • Bilge Üye
  • *****
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
# 02 May 2012 23:12:25
Delinin biri camiye girer, belli ki namaz kılacak.
 Ama oturmaz, meraklı ve şaşkın gözlerle etrafı süzer-dolanır..
 ... Bir oraya, bir buraya her köşeye dikkatlice bakar ve hızla çıkar gider..
 
Az sonra sırtında bağlanmış odunlarla tekrar gelir camiye ve tam namaza başlamak üzere olan cemaatle birlikte saf tutar..
 Ama sırtındaki odunlarla güç bela bitirir namazını.
 
Eğilip kalktıkça yere düşen odunlar, çıkardığı ses vs. derken, tabii cemaat de rahatsız olmuştur bu durumdan..
 Nihayet biter namaz, bitmesine ama her kafadan bir ses çıkar..
 Herkes kıpırdanmaya, adama söylenmeye başlamıştır bile..
 İmama kadar ulaşır sesler, hafiften tartışmalar..
 
İmam aynı mahalleden, bilir az çok garibin halini, şefkatle yaklaşır meczubun yanına ve der ki:
 
“Oğlum böyle namaz mı olur, sırtında odunlarla, sen ne yaptın?
 Hem kendini hem de çevreni rahatsız ettin bak, bir daha namaz kılmaya yüksüz gel olur mu?”
 
Bunu duyan meczub melül-mahzun, ama manalı bir bakışla sorar
 
“Âdetiniz böyle değil mi?”
 
“Ne âdeti?!” der Hoca..
 
Cemaat da toplanmış, merak ve şaşkınlıkla olayı izlemektedir o sıra..
 
Der ki meczub bu kez:
 
“Hocam ben namaz kılmak için girdim camiye, şöyle kendime uygun bir yer ararken içeridekilere baktım, gördüm ki herkesin sırtında bir şeyler var. Zannettim ki adet böyledir, ben de şu odunları yüklendim geldim işte, neden kızıyorsun? Kızacaksan herkese kız, tek bana değil!
 
Hoca şaşırır: “Benim sırtımda da mı var?” der..
 
“Evet” der meczub, “Hepinizin sırtı yüklü!”..
 
Cemaatte ise hafiften “deli işte!” manasına,bıyık altından gülüşmeler başlamıştır..
 
Meczub bu kez öne atılır ve tek tek cemaati işaret ederek, saf bir çocukça, heyecanla bağırır:
 
“Bak bunun sırtında mavi gözlü bir çocuk, bunda kocaman bir elma ağacı vardı..
 
Bunda kırık bir kapı, bunda bir tencere yemek, bunda kızarmış tavuk, şunun sırtında yeşil gözlü esmer bir hatun, bununkinde de yaşlı annesi vardı!..”
 
Sonra iki elini yanlarına salar başını sallar ve umutsuzca;
 
“ Boş yok, boş yok hiç!..diye tekrarlar.
 
O böyle söyleyince, herkes dehşet içinde şaşkınlıkla birbirinin yüzüne bakar!
 
Aynen doğrudur dedikleri çünkü;
 Kimi doğacak çocuğunu düşünüyordur namazda,
 kimi bahçesindeki meyve ağaçlarını,
 biri onaracağı kapıyı,
 diğeri lokantasında pişireceği yemeği..
 Biri açtır aklında yiyeceği tavuk,
 birinin sırtında sevdiği kadın,
 diğerinde de bakıma muhtaç annesi vardır.
 
“Peki söyle bakalım bende ne vardı?” der, bu kez endişeyle Hoca..
 
O da der ki:
 “Zaten en çok da sana şaştım hoca! Sırtında kocaman bir inek vardı!
 
Meğerse efendim, hocanın ineği hastaymış, “öldü mü ölecek mi?” diye düşünürmüş namazda...
 
“Harâbât ehlini hor görme sakın, defineye mâlik viraneler var.”
 Bildirince bildiren, yüreği olan görüyor elbet..".

Çevrimdışı zalim09

  • Bilge Üye
  • *****
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
# 04 May 2012 23:08:06
Öyle çok pazarlık ettim ki Seninle ey Rabbim
 
Sen çağırınca, kendime ayırdığım vakitlerden çalındığını düşündüm

Ezan okununca,sevdiklerimle geçirdiğim zamanların azalmasından korktum

Vakit girince, içim “cız” etti hep Odamdan uzaklaştım, bıraktım işimi, bozdum keyfimi; öylece namaza durdum
 
Ayak diredim, “az sonra kılsam da olur!” dedim “Az sonra”larım “çok sonralar”a döndü, geç kaldım, geç kalmaktan utanmadım Sonunda ayaklarımı sürüye sürüye vardım huzuruna Pazarlığımı vaktin daralmışlığını bahane ederek yeniden ileri sürdüm

Kaçıyordu namaz ya; o yüzden çabucak kıldım, selam verdim, hemen kalktım, rahatladım

Oysa rahatlığı Sana borçluyum

Ağrımayan her bir dişim kadar huzur borçluyum Sana

Damarlarımın her bir noktasında pıhtılaşmayan kanım kadar sükûnet borçluyum Sana

Tenimin kaşınmayan her bir noktası kadar rahatlık borçluyum Sana

Dişlerim ağrıyacak olsa her biri için harcayacağım zaman Senin

Kanım pıhtılaşıp damarlarım tıkanacak olsa, her defasında ızdırap ve korkuyla geçireceğim saatlerin hepsi Senin

Tenim her noktasında yırtılacakmış gibi acıyacak olsa, kendi kendime dar geleceğim huzursuz günler Senin

Gün oldu; usandım Sabrımı tükettim; tükendim
 
Kendimi yontmaya heveslendim

Benden istediğin zamanı çok gördüm Benden istediğini, benim için istediğini bile bile, huzurunda huzursuz durdum

Fazla buldum namazın rekatlarını; kısaltmak için bahaneler aradım

Günümü delik deşik etmeni, işimin arasına kesintiler sokmanı, hayatımın ortasına duraklar koymanı, uykumu bölmeni lüzumsuz gördüm
 
“Beni bana bırak!”larla durdum huzuruna;

içim başka bir yerlerin türküsünü söylerken, ben seccadende, belki sadece bedenimle, mıhlı kaldım

Oysa Sen, dileseydin dar edebilirdin zamanı bana!

Bir uçurumun dibine savrulmuş bir arabada çaresizce Sana yalvartıyor olabilirdin beni

Korkulu bir savaşın orta yerinde ateş ve kan kusan bombaların altında günümü de, işimi de, uykumu da, hatta rüyalarımı da delik deşik etmelerini takdir edebilirdin

Düşmeyen bombalar kadar, uçuruma savrulmayan arabalar kadar genişlik borçluyum Sana


alıntı

Çevrimdışı ogrtmn35

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 17.429
  • 177.416
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 17.429
  • 177.416
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 04 May 2012 23:16:18
Âlim bir zat, talebesine demiş ki,
 "Bu bahçeye meyve ağaçları dik." Talebe de söyleneni hemen yapmış.
 Ağaçlar hızla büyümüş ve gelişmiş. Bol bol meyve vermiş. Bahçe sahibi, ağaçlara ve dallara adeta hürmet eder olmuş.

O alim şahıs, bir gün talebesini ziyarete gitmiş. Bakmış ki sürekli bahçeyle meşgul oluyor. Ağaçların dallarını kırarak yere atmış.
Talebe dehşet içinde, "Aman hocam, bir hata mı yaptık?" diye sormuş.
 O da, "ben sana, ağaçları bahçeye dik dedim, kalbine değil!" diye sitem etmiş.

Çevrimdışı ogrtmn35

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 17.429
  • 177.416
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 17.429
  • 177.416
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 08 May 2012 20:11:05
              '' BİR NİNENİN ÖLMÜŞ EŞİNE MEKTUBU ''

    Son GÜNLERDE; bir surat bir surat ki GELİNDE, çayımı bile yarım dolduruyor BEY. Allah'tan KULAKLARIM ağır işitiyor da, duymuyorum ne söylediğini!
Ama yinede HİSSEDİYORUM.! Beni, bu evde galiba istemiyor artık.
Hey gidi günler heeey!
    
     OĞLUNU bilirsin, vur kafasına al lokmayı. İki ara bir derede ne yapsın!
ANA bu, atsa atılmaz; satsa satılmaz.Bana artık gizli gizli sarılıyor bey!
Dün akşam, UYURKEN öptü beni biliyor musun? Nasıl ağırıma gitti nası!
Artık AKİDE ŞEKERİDE getirmiyor. Hani dişlerim yok ya, güya yerken garip sesler çıkarıyormuşum da; çocuklar İĞRENİYORMUŞ benden.
Yok; vallahi yalan bey, hiç yapar mıyım ben öyle şey? GELİN; çocuklara masal anlatmamı da yasakladı. Üstelik seninle konuşuyormuşum diye, duvardaki resmini bir yere sakladı.
      Olsun, koynumdaki resminden haberi bile yok!Yine de BEDDUA edemem bey, oğlumun karısı; torunlarımın anası o! Geçenlerde üst KOMŞULAR geldi.
Ne konuştuklarını duymayayım diye, kapıyı üstüme kilitledi.
Duymadım, duyamadım; lakin hissettim. DÜŞKÜNLER EVİNE yatıracaklarmış önümüzdeki ay beni. Ne yalan söyleyeyim epey ağırıma gitti, epey!

Ha, SEN ne diyorsun bey? Hani bir görünsen OĞLUNA!
Ne de olsa babasısın, seni dinler. Bu odada oturur, vallahi hiç dışarı çıkmam.

Akide şekeri de istemem. MASALDA anlatmam artık çocuklara. Ne olur, AYIRMASINLAR beni bu evden. Yaşayamam, nefes bile alamam. Sana ait anılardan uzak ne yaparım ben, ne yaparım..? Şu camın PERVAZINDA hayalin durur, çekmecelerde el izin. BASTONUN hala duvarda asılı. İstemiyorlar beni artık, istemiyorlar hasılı...!

HEY GİDİ GÜNLER HEY!
Hani DİYORUM, bir çağırsan!Yoksa, yoksa sendemi UNUTTUN beni bey!



Rabbim biz gençlere merhamet yaşlılarada sabır versin...Mevlam kimseyi kimseye muhtac etmesin.Yarın biz ne olacağız bilemiyoruz...??

Çevrimdışı re-royal

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 158
  • 313
  • 158
  • 313
# 08 May 2012 20:22:51
okuyunca içim bi garip oldu..rabbim kimseyi kimseye muhtaç etmesin....

Çevrimdışı ogrtmn35

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 17.429
  • 177.416
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 17.429
  • 177.416
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 13 May 2012 19:48:41
   EMIN MISIN.?
Yağmurun birgün dinmeyeceğınden, hiç bitmez gibi görünen hayat irmağının birgün kurumayacağından, seni alıp diyardan diyara gezdiren rüzgarın durmayacağından..

Emin misin.? Hep atan yüreğinin durmayacağından, duyan kulağın hep duyacağından, gören gözün hep göreceğinden..
Emin misin.? "Ben olmazsam olmaz.!" dediğin işlerin, asla sensiz yapılamayacağından, sen olmazsan dünyanın duracağından, titrediğini sandığın şu dağların hep emrinde olacağından..
Emin misin.? Sana uzanan ellerin hep yanında olacağından, yüreğini verdiklerinin birgün sırtını dönüp gitmeyeceğinden..

Emin misin.? Karanlığın içinde kaybolup giden çığlıkları duyabildiğinden, yüreğindeki ışıktan başkalarına da verdiğinden..
Emin misin.? Güzel bir hayat yaşadığından, yapabileceğin her şeyi yapabildiğinden,
BÜTÜN BUNLAR IÇIN BIR KERE DAHA FIRSATIN OLDUĞUNDAN.. SAHIDEN EMIN MISIN.?

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK