İbretlik Hikayeler

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.800
  • 227.374
  • 28.800
  • 227.374
# 05 Şub 2016 09:30:12
II. Abdülhamit'in Kendine, Dinine ve Devletine Saygısı Sultan 2. Abdülhamid Han'ın başkatibi Esad Bey anlatıyor: ''Bir gece yarısı, çok mühim bir evrakın imzası için Sultanın kapısını çaldım. Fakat açılmadı. Bir müddet bekledikten sonra tekrar çaldım, yine açılmadı. Acaba Sultan'a bir Emr-i Hak(ölüm) mı vaki oldu? diye endişelendim. Biraz sonra tekrar çaldım, açıldı. Sultan, elinde havlu ile yüzünü kuruluyordu. Tebessüm ederek, ''Evlad, bu vakitte çok mühim bir iş için geldiğinizi anladım. Daha kapıyı ilk vuruşunuzda uyandım, Abdest aldım. Onun için geciktim. Kusura bakma. Ben bu kadar zamandır bu milletin hiç bir evrakına abdestsiz imza atmadım. Getir imzalayalım '' dedi. Besmele çekerek imzaladı...

Çevrimdışı ferdem

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.415
  • 27.381
  • 4.415
  • 27.381
# 05 Şub 2016 15:12:35
"Allâh, gönlü kırıklarla beraberdir."
Hadîs-i şerîfte buyurulur:
"Mûsâ -aleyhisselâm- Cenâb-ı Hakk'a bir ilticâsında:
"- Yâ Rab! Seni nerede arayayım?" dedi.
Allâh Teâlâ buyurdu ki:
"- Beni, kalbi kırıkların yanında ara."" (Ebû Nuaym, Hilye, II, 364)
Hazret-i Mevlânâ'nın naklettiği şu hikâye, bu gerçeği ne kadar güzel yansıtır:
Bir gemide bir derviş vardı. Yükü ve eşyası yoktu. İyi huylarından, mertlik ve insanlıktan bir yastığa dayanmıştı. Gemi suların üzerinde akıp giderken bir ara gemide bir kese altın kayboldu. Derviş ise o sırada uyumuştu. Herkesi aradılar, bulamadılar; biri de o dervişi gösterdi. Ve:
"- Şu uyuyan fakiri arayalım." dedi.
Para sahibi, derdinden dolayı yok yere onu uyandırdı. O mâsum dervişe itham dolu bakışlarla:
"- Bu gemide bir kese altın kayboldu. Herkesi aradık; bulamadık. Sıra sende! Hırkanı çıkar, soyun da, halkın şüphesi kalmasın." dedi.
Derviş:
"Ya Rabbî! Mâsum kulunu suçlu buluyorlar, hâlimi sana arzediyorum!" diye Hakk'a iltica etti.
Gemidekiler dervişin gönlünü kırıcı davranmışlardı. O temiz gönlün sahibi, yâni Hak Teâlâ ise, onun kırılmasına râzı olmadığından balıklara emretti ve o anda denizin her tarafından sayısız balık başını çıkardı. Her birinin ağzında çok kıymetli iri bir inci vardı. Her birinin ağzında bir inci vardı ama ne inci... O incilerden her biri bir memleket geliri değerinde idi. Allâh tarafından lutfediliyordu. Kimsenin o incilerde hakkı yoktu.
Derviş balıkların ağzından birkaç inci alıp geminin ortasına attı. Kendisi de sıçrayıp havada iskemleye oturur gibi oturdu. Padişahların tahtlarına oturdukları gibi bağdaş kurmuş, havada duruyordu. Gemi de onun önünde gitmede idi. Gemidekilere seslenerek dedi ki:
"Haydi gidin; gemi sizin olsun Hak benim olsun! O, ne beni hırsızlıkla suçlar, ne de beni kusurlarımı açığa vuran birisinin eline bırakır."
Gemide bulunanlar:
"- Ey ulu kul! Sana bu yüce makamı ne yüzden verdiler?" diye seslendiler.
Derviş:
"Mânâ sultanlarına saygı gösterdiğim için verdiler. Yoksullara karşı da hiç kötü zanna kapılmadım. O latîf ve nefesi hoş yoksullar yok mu; "Abese" Sûresi onları yüceltmek için geldi. Onların yoksulluğu dünyalık için veya dünyaya sarılmak için değildir. Onların dünyada Hak'tan başka hiç bir şeyi olmadığından, onlar yoksulluğu benimsemişlerdir." dedi.
Bu kıssadan hisseyi Hazret-i Mevlânâ şöyle ifade buyurur:
"İnsanı inciten kişinin, Allâh'ı incittiğinden haberi yoktur. O bilmiyor ki bu küpün suyu, Hak ırmağının suyu ile birleşmiştir."

Çevrimdışı eessrraa

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.908
  • 46.143
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 5.908
  • 46.143
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 07 Şub 2016 13:10:11
Eflatun'a iki soru sormuşlar.
Birincisi;
"İnsanoğlunun sizi en çok şaşırtan davranışları nedir?"
Eflatun tek tek sıralamış:
- Çocukluktan sıkılırlar ve büyümek için acele ederler. Ne varki çocukluklarını özlerler... Para kazanmak için sağlıklarını yitirirler,
sonra sağlıklarını geri almak için para öderler...Yarından endişe ederken bugünü unuturlar... Dolayısıyla ne bugünü ne de yarını yaşarlar... Hiç ölmeyecek gibi yaşarlar. Ancak hiç yaşamamış gibi ölürler...
Sıra gelmiş ikinci soruya;
"Peki sen ne öneriyorsun ?"
Bilge yine sıralamış:
- Kimseye kendinizi "sevdirmeye" kalkmayın!...Yapılması gereken tek şey, sadece kendinizi "sevilmeye" bırakmaktır...Önemli olan; hayatta "en çok şeye sahip olmak" değil, " en az şeye ihtiyaç duymaktır".

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.800
  • 227.374
  • 28.800
  • 227.374
# 08 Şub 2016 00:07:03
Şeytanın ihlası öldüren gizli tuzağına nasıl düştüm?
“Kalbimin dünyevileşmesine esef içinde yana yakıla gözyaşı döktüğüm günlerin birinde, bir okuyucumdan e-posta aldım. ‘Hocam, sizi rüyamda gördüm. Kâbe’de idiniz, şöyle böyle ağlayarak dualar edip yakarıyordunuz.’ diyordu. Bu satırları okuyunca içim titredi.
Rüyayı, mübarek bir kişi düzeyine erişmiş olabileceğim anlamında yorumladım. Hayalimden tasdik sesleri yükselmeye başladı. ‘Evet, çok içten ve ihlaslı dua ediyordum. Başarmıştım.’ Mutluluk vericiydi. Çocuklar gibi şenlendim, seke seke yürüyordum, sevinçten uçuyordum.
Birkaç gün sonra başka birisinden tam zıddı bir e-posta geldi. ‘Hocam, sizi rüyamda gördüm. Sabah namazlarına kalkamıyordunuz. Namaz konusundaki o zayıf halinizi garipsedim.’ diyordu.
Kıpkırmızı kesildim. Bakışlarım dondu. Üzüldüm ve üzüntüm saatlerce sürdü. İlahi rahmetten kovulmuş muydum? Ben ne yaptım? Önceki haberle kalbimi teşvik eden yüce Mevla, şimdi bu haberle beni neden tokatlıyordu?
Avuçlarıma kapanıp düşünürken kalbimde şeytanın günlerdir gezinen fısıltısını hissettim. Konuşuyordu benimle: ‘Başardın. Erdin. Yükseldin. Bak kamil adam oldun; belki de evliyasın. İnsanların rüyalarına bile giriyorsun. Aferin sana!’ diyordu. Ben de bu ihlas katilini euzu çekmeden ve tövbesiz dinlemenin keyfini sürüyordum.
Hamdolsun o anda, ilahi inayet sayesinde sağdan yaklaşan şeytanı fark etmem nasip oldu. İhlassız ibadetin ölü olduğunu hatırladım. Euzu besmeleye tutundum; tövbeye sığındım ve o zamandan beri şeytanın şerrinden yüce Allah’a sığınmaya daha çok dikkat etmeye çabalıyorum. 'Euzubillahimineşşeytanirraciy m' diyorum. Rabbimiz kalbimizi şeytanın gizli tuzaklarından korusun.

Çevrimdışı Gül Rengi

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.947
  • 47.568
  • 2.947
  • 47.568
# 08 Şub 2016 13:22:48
Bir kral, saraya gelen yolun üzerine kocaman bir kaya koydurmuş. Bakalım ne yapacaklar gelenler diye başlamış beklemeye…

Ülkenin en zengin tüccarları, en güçlü kervancıları, saray görevlileri birer birer gelmişler. Hepsi kayanın etrafından dolaşıp saraya girmişler. Kayayı yoldan kaldırmak şöyle dursun, pek çoğu kralı yüksek sesle eleştirmiş;

- Halkından bu kadar vergi alıyor, ama yolları temiz tutamıyor…

Sonunda bir köylü yolda görünmüş, saraya sebze ve meyve getiriyormuş. Sırtındaki küfeyi yere indirip iki eli ile kayaya sarılmış ve zorlanarak itmeye başlamış. Sonunda kan ter içinde kayayı yolun kenarına çekmiş. Tam küfesini yeniden sırtına almak üzereymiş ki, kayanın eski yerinde bir kesenin durduğunu görmüş. Açmış ki bir de ne görsün, kese altın doluymuş. Bir de kralın notu varmış içinde;

- Bu altınlar kayayı yoldan çeken kişiye aittir.


Hayat akarken karşımıza çıkan engellerden hep yakınırız da çözüm bulmak için daha az gayret gösteririz. Engellere takılıp kalmak yerine onlara karşı çözüm bulmak yeni fırsatlar sunabilir.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.800
  • 227.374
  • 28.800
  • 227.374
# 08 Şub 2016 16:36:31
Bugünkü felaketimizin temeli…
Bundan sanırım 8 yıl önce olacak. Tanıştığım Arabistanlı bir iş adamıyla sohbet ediyoruz. Hac deneyimim taze olduğundan, -“Sizdeki sosyal hayatı oldukça dindar gördüm.” Dedim. Medine’de insanların hayatlarını beş vakit namaza göre planlamalarından etkilendiğimi söyledim. Sonra da bazı haberlerde, oralarda içten içe çürümeler olduğu, yeraltında Batı tarzı eğlencelerin yayıldığı yönündeki haberlerin doğru olup olmadığını sordum.
Bilhassa gençliğin içten içe bozulduğunu, Batılılar gibi yaşantının patladığını söyledi. Bunun sebepleri arasında da ülkede porno dâhil her türlü rezil kanalların izlenebildiği uyduların kullanım çokluğunu dile getirdi. Dışarıdan pek de dindar görünen Arabistan gençliği bile Batının her türlü kanalını izliyorsa vay bu Müslümanların haline… Eyvah dedim o zaman. O günden bakınca bu günler görülebiliyordu çünkü. Sonrasında Araplar arasında nam salan şu fuhuş, sapkınlık, ahlaksızlık teşvikiyle dolu Türk dizileri yok mu? Ne feci bir utanç oldular ümmet için.
Şimdilerde çocuklar bombalanırken bağırıyoruz… Ey Müslümanlar neredesiniiiiz? Ey devletler? Ey polikitacılaaaar! Ahlakımızla iffetimizle alay edilirken neredeydik şimdiye kadar. Haşlak kurbağa hikâyemizi hatırlıyor musunuz? Tepkimiz boşuna. Daha büyük gelecekler mazlumların üzerine… Bir avuç yürekli insan da bağırıp çağırabilecek, bir şeyler yapmaya çırpınacak. İçimizden ele geçirildik. Çoktan yürekleri fethettiler. Hem de çoğumuzu. Batı medeniyetinin bulaştığı bütün bir islam ümmeti bu durumda. Ne olacak? Bu tükenmiş takatimizle zulmü nasıl durduracağız?
Kızıl Deniz ile Firavun orduları arasında çaresizce sıkışan Musa aleyhisselam ile halkını mucizeyle kurtaran Cenabı Allah bizi de kurtarabilir. Ama o kurtuluşa layık bir millet miyiz gerçekten? Öyle bir kurtuluş yardımını alacak bir ahlaka ve imana sahip miyiz? Değilsek tövbe edebilecek miyiz? Siz söyleyin. Benim kafam karışık. Muhammed Bozdağ

Çevrimdışı php_korsan

  • Bilge Üye
  • *****
  • 13.107
  • 14.680
  • 13.107
  • 14.680
# 08 Şub 2016 17:16:59
Dün akşam Ümreden donenlerle konuştuk.Araplar hem tembel,ahlaksız ve saygisizlar.Tüm arap coğrafyası şu anda birbirini yiyor yazik gercekten çok yazık böyle olmamalıydi.

Çevrimdışı sınıfçı20

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 09 Şub 2016 22:07:08
Yaşlı Çoban


Yaşlı çoban sürüsünü otlatmak için yaylaya çıktığında tepeye yakın bir elma ağacının altında dinlenir ve eğer mevsimiyse onunla konuşarak:

"Hadi bakalım evladım derdi. Bu ihtiyarın elmasını ver artık".
...
Ve bir elma düşerdi en güzelinden en olgunundan. Yaşlı adam sedef kakmalı çakısını çıkartarak onu dilimlere ayırır ve küçük bir tas yoğurtla birlikte ekmeğine katık ettikten sonra babasından kalan Kur'an'ını okumaya koyulurdu.

Çoban bu ağacı yirmi yıl kadar önce diktiğinde sık sık sular bunun için de büyükçe bir güğüme doldurduğu abdest suyundan geriye kalanı kullanırdı. Elma ağacının kökleri belki de bu sularla kuvvet bulmuş ve kısa sürede serpilip meyve vermeye başlamıştı. Çoban o zamanlar henüz genç sayıldığından şöyle bir uzandı mı en güzel elmayı şıp diye koparırdı. Fakat aradan geçen bunca yıl içinde beli bükülüp boyu kısalmış ağacınkiyse bir çınar gibi büyüyüp göklere yükselmişti. Ama boyu ne olursa olsun ağaç yine de yavrusu değil miydi? Onu bir evlat sevgisiyle okşarken :

"Ver yavrum derdi gönder bakalım bu günkü kısmetimi."

Ve bir elma düşerdi hiç nazlanmadan yıllar boyu hiçbir gün aksamadan.

Köylüler uzaktan uzağa gözledikleri bu hadiseyi birbirlerine anlatıp yaşlı çobanın veli bir zât olduğunu söylerlerdi.

Yaşlı adam ağacın altında dinlenip namazını kıldığı bir gün yine elmasını istedi. Ancak dallar dolu olmasına rağmen nedense birşey düşmemişti. Sonra bir daha bir daha tekrarladı isteğini. Beklediği şey bir türlü gelmiyordu. Gözyaşları yeni doğmuş kuzuların tüylerini andıran beyaz sakalını ıslatırken ağacın altından uzaklaşıp koyunların arasına attı kendini. Yavrusu meyve verdiği günden bu yana ilk defa reddediyordu onu. İhtiyar çobanın beli her zamankinden fazla bükülmüş güçsüz bacakları da vücudunu taşıyamaz olmuştu. Hayvanlarını usulca toplayıp köye doğru yöneldiğinde aşağıdaki caminin her zamankinde daha nurlu minarelerinden yankılanan ezan sesiyle irkildi birden. Yeniden doğmuştu sanki çoban. Birşey hatırlamıştı.


Çocuklar gibi sevinerek ağacın yanına koştu ve ona şefkatle sarılırken :

"Canım" dedi hıçkırıp ağlayarak.

"Benim güzel evladım mis kokulum. Şu unutkan ihtiyarı üzmeden önce neden söylemedin bu günün Ramazan'ın ilk günü olduğunu ?"

Çevrimdışı eessrraa

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.908
  • 46.143
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 5.908
  • 46.143
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 10 Şub 2016 13:35:54
     Seattle Özel Olimpiyatlarında, tümü fiziksel ve zihinsel özürlü olan
dokuz yarışmacı, 100 metre koşusu için başlama çizgisinde toplandılar.
      Başlama işareti verilince, hepsi birlikte başladılar, bir hamlede başlamadılar belki ama yarışı bitirmek ve kazanmak için istekliydiler.
Yarışa başlar başlamaz içlerinden genç bir delikanlı tökezleyip yere düştü ve ağlamaya başladı. Diğer sekiz kişi oğlanın ağlamasını duydular. Yavaşladılar ve geriye baktılar.
      Sonra hepsi yönlerini değiştirdiler ve geriye döndüler. Oğlanın yanına geldiler. İçlerinden Down Sendrom'lu bir kız eğilip oğlanı öptü ve “Bu onun daha iyi olmasını sağlar” dedi,dokuzu birden kol kola girdiler ve bitiş çizgisine doğru hep birlikte yürüdüler.
Stadyumdaki herkes ayağa kalkıp dakikalarca onları alkışladı.
Orada bulunan insanlar hala bu öyküyü anlatıyorlar. Neden?

Çünkü;

Bu hayatta önemli olan şey, kendimiz için kazanmaktan çok daha ötede olan bir şeydir.
 
Bu hayatta önemli olan, yavaşlamak ve rotanızı değiştirmek anlamına gelse bile diğerlerinin de kazanması için yardım etmektir.

Çevrimdışı M.TARIK

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.153
  • 2.487
  • 1.153
  • 2.487
# 10 Şub 2016 21:07:13
Fatih Sultan Mehmetin Egitimi
Fatih Sultan Mehmet Han çocukken çok yaramaz bir öğrenciydi. Ders esnasında yaptığı şımarıklıklarla Hocası Akşemseddin’i çileden çıkarırdı. Hocası kendisine kızdığı zaman hemen “Ben Padişahın oğluyum bana bir şey yapamazsın” deyip tehdit ediyordu. Padişaha şikâyet etmeyi edepsizlik sayan Akşemseddin, durumu II. Murat’a anlatamıyordu. Ancak gün geldi artık küçük Mehmet’in yaptığı yaramazlıklar çekilmez hale geldi. Bunun üzerine destur dileyip II. Murat’ın huzuruna çıktı. “Padişahım size bir hususu arz edeceğim ancak hayâ ediyorum” deyince II. Murat “Buyur çekinmeden anlatabilirsin” dedi. Bu söz Akşemseddin’i rahatlattı ve başladı olayı anlatmaya. Padişahım oğlunuz, ciğer pareniz Fatih çok yaramaz, onun yaramazlıkları yüzünden ders işleyemiyorum, kendisine kızdığım zamanda hemen sizinle beni tehdit ediyor deyince II. Murat Akşemseddin’in yanına gelerek kulağına bir şeyler fısıldar. II. Murad’ın kulağına söylediği sözleri duyan Akşemseddin´i çok şaşırdı. Bu ne plandı, mümkün değildi bu planı uygulamak. Akşemseddin plan konusundaki rahatsızlığını padişaha ilettiyse de Padişah onu dinlemedi ve bu iş olacak dedi. Ertesi gün yine derste Fatih Sultan Mehmet yaramazlık yapıyordu. Akşemseddin’in uyarısına aynı tehdit cevabını verdiği sırada Padişah ansızın kapıyı açıp içeri girdi. Bu olay karşısında Akşemseddin hiddetlenerek Padişaha bağırdı ve bir tokat atarak, bu şekilde sınıfa giremeyeceğini izin istemesi gerektiğini söyleyerek derhal dışarı çıkmasını istedi. Padişah mahcup bir şekilde boynunu bükerek özür diledi ve dışarı çıktı. Olaylar karşısında Fatih Sultan Mehmet’in nutku tutulmuş ne yapacağını şaşırmıştı. Güvendiği babası tokat yemişti. Fatih Sultan Mehmet allak bullak olmuştu. Az sonra kapı vuruldu ve Padişah mahcup bir şekilde içeri özür dileyerek girdi. Plan muhteşem bir şekilde işlemişti. O günden sonra Fatih Sultan Mehmet asla yaramazlık yapmadı. Çünkü güvendiği dağlara kar yağmıştı. Eğitimin ne olduğunu II. Murat kadar olmasa da; en azından kendi çocuğunu yanlış yollara sürüklemeyecek kadar idrak etmiş anne ve babalara ihtiyaç var. Unutmayalım, Çocuklar şımarık doğmaz; diplomalı, maaşlı ama eğitimsiz ebeveynler tarafından şımartılır bunu unutmayınız..

Çevrimdışı s.kahya

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 8.773
  • 33.610
  • Müdür Yardımcısı
  • 8.773
  • 33.610
  • Müdür Yardımcısı
# 11 Şub 2016 10:21:48
İnfak ve fedakârlıkla yapılan fiilî şükrün, nîmetleri bereketlendirerek devamını temin eden bir sırr-ı ilâhî olduğunu, şu hâdise ne güzel îzah etmektedir:

Allah Teâlâ peygamberlerinden birine vahyederek:

“‒Ben, filân kulumun, ömrünün yarısını fakirlik, yarısını da zenginlikle geçirmesine hükmettim. Hangisini evvel isterse onu vereceğim. Kendisine sor, arzusunu beyân etsin.” buyurdu.

O peygamber, bu adamı çağırdı ve gelen vahyi haber verdi. Adam, sâliha bir hanım olan zevcesiyle istişâre etmek istediğini söyledi. İstişâresi üzerine de hanımı:

“–Zenginliğin evvel olmasını tercih et!” dedi.

Adam:

“‒Zenginlikten sonra fakirlik zordur. Fakirlikten sonra zenginlik ise pek tatlıdır.” dediyse de hanımı:

“–Bu hususta benim dediğime bak!” karşılığın verdi.

Adam, o peygambere gidip, evvelâ zenginliği tercih ettiğini bildirdi. Allah Teâlâ ona bütün zenginlik kapılarını açtı, büyük bir bolluk ve berekete kavuştu.

O firâsetli hanım, kocasına dedi ki:

“–Eğer bu nîmetin, ömrünün sonuna kadar devam etmesini istiyorsan Allâh’ın kullarına karşı cömert ol. Kendine bir elbise aldığın zaman, muhakkak bir fakire de elbise al…”

Adamın ömrünün ilk yarısı böyle bolluk içinde ve şükür ile geçince, Allah Teâlâ o peygamberine vahyederek:

“–Ben o kulumun ömrünün yarısını zenginlikle, yarısını da yoksullukla geçirmesini takdir etmiştim. Fakat o kulum bütün nîmetlerime şükretti. Şükür ise nîmetin ziyâdesini ve devamını gerekli kılar. O sâlih kuluma, ömrünün geri kalan kısmını da zenginlikle geçirmesini takdir ettiğimi müjdele!” buyurdu.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.800
  • 227.374
  • 28.800
  • 227.374
# 11 Şub 2016 15:53:55
(Bir doktorun Elazığ'daki ilk gün anısı)

Tıp fakültesini yeni bitirmiş, pratisyen hekim olarak ilk görev yaptığım yere, Elazığ'a bağlı bir beldenin sağlık ocağına gitmiştim. Gençtim, bekârdım. Küçük bir beldeydi gittiğim yer. İlk gece bir eve misafir olmuştum. Tren istasyonunun hemen yanında bir evdi. Akşam yemeğinden sonra çaylarımız gelmiş, sohbetler edilmişti. Üzerimde yol yorgunluğu, geldiğim yeni yerin yabancılığı vardı. Saatler ilerliyor, ağır bir uyku beni içine çekiyordu. Ev sahibine bir şey de diyemiyordum. Bir müddet daha geçti; yine bir hareket yoktu. Evin büyüğü olan Hacıanneye sıkılarak:
- Anneciğim, sizin buralarda kaçta yatılıyor ? dedim.
Hacı anne:
- Evlâdım treni bekliyoruz. Az sonra tren gelecek, onu bekliyoruz dedi.
Merak ettim, tekrar sordum:
- Trenden sizin bir yakınınız mı inecek ?
Hacı anne:
- Hayır evlâdım, beklediğimiz trende bir tanıdığımız yok. Ancak burası uzak bir yer. Trenden buraların yabancısı birileri inebilir. Bu saatte, yakınlarda,ışığı yanan bir ev bulmazsa, sokakta kalır. Buraların yabancısı biri geldiğinde, ışığı yanan bir ev bulsun diye bekliyoruz...

Çevrimdışı aczkl

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 117
  • 212
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 117
  • 212
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 11 Şub 2016 20:15:43
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
(Bir doktorun Elazýð'daki ilk gün anýsý)

Týp fakültesini yeni bitirmiþ, pratisyen hekim olarak ilk görev yaptýðým yere, Elazýð'a baðlý bir beldenin saðlýk ocaðýna gitmiþtim. Gençtim, bekârdým. Küçük bir beldeydi gittiðim yer. Ýlk gece bir eve misafir olmuþtum. Tren istasyonunun hemen yanýnda bir evdi. Akþam yemeðinden sonra çaylarýmýz gelmiþ, sohbetler edilmiþti. Üzerimde yol yorgunluðu, geldiðim yeni yerin yabancýlýðý vardý. Saatler ilerliyor, aðýr bir uyku beni içine çekiyordu. Ev sahibine bir þey de diyemiyordum. Bir müddet daha geçti; yine bir hareket yoktu. Evin büyüðü olan Hacýanneye sýkýlarak:
- Anneciðim, sizin buralarda kaçta yatýlýyor ? dedim.
Hacý anne:
- Evlâdým treni bekliyoruz. Az sonra tren gelecek, onu bekliyoruz dedi.
Merak ettim, tekrar sordum:
- Trenden sizin bir yakýnýnýz mý inecek ?
Hacý anne:
- Hayýr evlâdým, beklediðimiz trende bir tanýdýðýmýz yok. Ancak burasý uzak bir yer. Trenden buralarýn yabancýsý birileri inebilir. Bu saatte, yakýnlarda,ýþýðý yanan bir ev bulmazsa, sokakta kalýr. Buralarýn yabancýsý biri geldiðinde, ýþýðý yanan bir ev bulsun diye bekliyoruz...

Mükemmel

Çevrimdışı eessrraa

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.908
  • 46.143
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 5.908
  • 46.143
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 12 Şub 2016 11:22:24
   "Her sabah Afrikada bir ceylan uyanır. En hızlı aslandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa öldürülecektir.

    Her sabah Afrikada bir aslan uyanır. En hızlı ceylandan daha hızlı koşması gerektiğini bilir, yoksa aç kalacaktır.

     Aslan veya ceylan olmanız fark etmez. Güneş doğduğunda koşmaya başlasanız iyi olur."

   çok çalışmak, emek harcamak, güven vermek, sevmek ve paylaşmak hayatın anlamlı olmasını sağlar.... her sabah uyandığımızda bir de böyle bakalım dünyaya....  hayat uzun bir öyküye benzer.....ancak öykünün uzun olması değil, iyi olması önemlidir....

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.800
  • 227.374
  • 28.800
  • 227.374
# 12 Şub 2016 13:34:53
Rabbim emanetini geri aldı...
Dini inançları çok kuvvetli olan bir hanım eşi seyahatte iken, hasta oğlunu yitirir. Yüreği dağlanmıştır ancak, büyük bir sabır ve metanetle onu bizzat yıkayıp, kefenler. Sonra, komşularına dönerek:
-Lütfen babasına haber vermeyin… der. . Çünkü o erkek çocuk için senelerce beklemişlerdir ve baba oğluna aşırı düşkündür. Zaten eski dönemlerde, bulunduğu yerden çabucak gelmesi de mümkün değildir. Kadın komşularının yardımı ile biricik yavrusunu defneder.
Baba eve döndüğünde, ortalıkta görünmeyen çocuğunu sorunca, eşi
-Her zamankinden çok daha iyi şimdi… diye cevaplar ve sofraya oturur, yemeklerini yerler. Bir müddet sonra Baba oğlunu görmek istediğinde, eşi yanına oturur ve elini tutarak, sabır ve metanet içinde şu soruyu sorar.
-Ya… Ebu Talha … Ödünç alınmış bir şeyi geri vermek icap eder mi… etmez mi?
- O nasıl söz hatunum? Elbette ki ödünç alınan şey geri verilmeli…. .
- O halde, Yüce Rabbimiz, bize emanetten vermiş olduğu yavrumuzu geri aldı..
Ebu Talha bu sözü duyunca, gözlerinden iki damla yaş süzülür.
- Biz Allah için halk edilmiş bulunuyoruz…Hep onun tarafına döneceğiz, der .
Karı, koca acı içindedirler ancak Allah’a en azından kendilerine bir evlat sevgisi tattırdığı için şükredip dua ederler.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK