İbretlik Hikayeler

Çevrimdışı harslan05

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.400
  • 69.666
  • 3.400
  • 69.666
# 05 Nis 2016 11:48:13
Allah’ın sevgili kullarından biri bir rüya görür; rüyasında kendisine şöyle denir:

-Sabah olunca, karşına ilk çıkanı ye, ikinci çıkanı sakla, üçüncü çıkanın dileğini kabul et, dördüncü geleni üzme, beşinciden de kaç!

Sabah oldu; dışarı çıktı. Yola koyulup gitti. Karşısına bir dağ çıktı. Bu koca dağı görünce şaşırdı. Kendi kendine şöyle dedi:
...
Rabbim bana bunu yememi emretti.

Sonra şöyle dedi:

Rabbim bana gücümün yetmeyeceği bir şeyi emretmez.

Onu yemeye karar verdi. Dağa doğru yürüdü. Yaklaştıkça dağ küçüldü. Tam yaklaştığı zaman koca dağ bir lokmaya dönüşmüştü. Onu tutup yedi, baldan tatlı buldu. Allah’a hamdetti, yürüyüp gitti. Karşısına altından bir leğen çıktı. Şöyle dedi:

Rabbim, bunu da saklamamı emretti. Bir çukur kazdı, onu gömdü. Yürüdü, az gittikten sonra dönüp baktı. Leğen toprak yüzüne çıkmıştı. Geri döndü, tekrar gömdü. Biraz gitti; baktı ki, yine çıkmış bir daha gömdü, yine toprak üstüne çıktı. Kendi kendine,

“Ben emredileni yaptım.” diyerek bırakıp gitti.

Karşısına bir kuş çıktı. Peşinden bir şahin onu kovalıyordu. Kuş ona şöyle dedi:

-Ey Allah’ın sevgili kulu, beni sakla. Bana yardım et.

Onu aldı. Koynuna sakladı. Peşinden şahin geldi; şöyle dedi:

-Ey Allah’ın sevgili kulu, ben açım. Sabahtan beri de bu kuşun peşindeyim. Onu yakalamak istiyorum. Kısmetime engel olma.

Kendi kendine şöyle dedi:

“Üçüncünün dileğini yapmam emri verildi, yaptım. Dördüncüyü üzmemem emredildi. Şimdi ne yapacağım?

Bu işe şaştı. Sonra bıçak aldı; kendi uyluğundan bir parça et kesti, şahine attı; o da kapıp kaçtı. Daha sonra kuşu saldı. Bundan sonra, yürüyüp gitti. Kokmuş bir leş gördü. Onu da bırakıp kaçtı. Akşam olunca şu duayı yaptı:

-Ya Rabbi, emrini yerine getirdim. Bu işlerin manası ne ise bana bildir.

Daha sonra, rüyasında şöyle anlatıldı:

-Birinci görüp yediğin öfkedir. Önce koca bir dağ gibi görülür; sabırla öfke yutulursa, baldan tatlı olur.
İkincisi iyi amelindir. Ne kadar saklarsan sakla; yine meydana çıkar. Üçüncüsü, sana bırakılan bir emanettir, ona hıyanet etme. Dördüncüsü şudur: Bir insanın sana bir dileği ulaşırsa, onu yerine getir; isterse sana lâzım olan bir şey olsun. Beşincisi gıybettir. İnsanların gıybetini edenlerden kaç. Şüphesiz her şeyi bilen Allah(c.c)’tır

Çevrimdışı ferdem

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.415
  • 27.381
  • 4.415
  • 27.381
# 06 Nis 2016 16:50:23
TAŞKAFA – BOŞKAFA – HOŞKAFA
Behlül Dânâ Hazretleri, bir mezarlıkta bulduğu üç kurukafayı zembiline koymuş ve para getirip ‘Satıyorum’diye bağırmaya başlamış.
‘Satıyorum, alan var mı?’
Meraklılar başına toplanıp fiyatını sormuşlar:
‘ Birincisi parasız, ikincisi ise sudan ucuzdur, demiş. Ama üçüncüsünü hiç sormayın… O, ağırlığınca paradır.
Sebebini merak etmişler. Birincisini gösterip:
‘ Bu gördüğünüz ‘Taşkafa’dır demiş, nasihata bile yanaşmazdı. O yüzden beş para etmez. İkincisi de ‘Boşkafa’dır, nasîhat istemesine rağmen onları tutmazdı; üç-beş kuruş verenin elinde kalır. Üçüncüsü ise ‘Hoşkafa’dır ki, buna ‘Kâmil kafa’ da diyebiliriz. Hem ameli, hem de ihlâsı vardı; hedefi ise Allah rızâsıydı. O yüzden kurusu bile Altın değerindedir.

Çevrimdışı sınıfçı20

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 06 Nis 2016 18:58:37


Gencin birisi Kabede hep,

- "Ey doğruların yardımcısı olan Allahım, Ey haramdan sakınanların yardımcısı olan Allahım, sana hamdü sena ederim," diye dua eder.

Bu durum herkesin dikkatini çeker. Birisi:

- "Neden hep aynı duayı yapıyorsun, başka birşey bilmiyor musun?," der.

O da anlatır:

Yedi sekiz sene önce yine Kabede iken içi altın dolu bir torba buldum. Tam bin altın vardı. İçimden bir ses:

- "Bu altınlarla, şunları şunları yaparsın" diyordu. Hayır dedim kendi kendime. Bu benim değil. Başkasının malı, kullanmam haram olur dedim. Bu sırada birisi

- "Şöyle bir torba bulan var mı?" diye bağırıyordu. Çağırdım onu.

- "Nasıl bir torbaydı? İçinde ne vardı?" diye sordum. Torbayı tarif etti ve "İçinde bin altın vardı" dedi.

- "Torban burada." diyerek verdim. Adam torbayı açıp bana otuz altın verdi. Pazara gittim. Temiz yüzlü genç bir esiri överek satıyorlardı. Gencin temizliği dikkatimi çekti. Yanlarına gittim,

- "Bu köle için ne istiyorsunuz?" dedim. "Otuz altın dediler". Adamdan aldığım otuz altını verip genci satın aldım. Bir iki yıl geçti. Genç çok çalışkan, çok edepli idi. Onu aldığıma çok memnun olmuştum. Bir gün onunla giderken karşıdan iki üç kişi geliyordu. Genç bana dedi ki,

- "Efendim, ben Fas emirinin oğluyum. Bu gelenler babamın adamları. Beni buldular. Senden beni satın almak isterler. Sen iyi bir insansın. Onlara otuz bin altından aşağıya satma." dedi. O kişiler yanıma geldi.

- "Bu esiri bize satar mısın?" dediler. "Satarım." dedim. "Altmış altın verelim." dediler. Ben de "Olmaz." dedim.

- "Sen bunu pazardan otuz altına almadın mı? Biz sana iki mislini veriyoruz" dediler.

- "Öyleyse gidin pazardan alın." dedim. Arttıra arttıra yirmibin altına kadar çıktılar. Otuzbin altından aşağı olmaz dedim. Çaresiz kabul ettiler. Ben o otuzbin altın ile işyerleri açtım. Ticaret yaptım. Daha çok zengin oldum. Bir gün bana arkadaşlarım,

- "Çok zengin bir ailenin iyi bir kızı var. Babası yeni vefat etti. Onunla seni evlendirelim." dediler.

- Ben de "Olur." dedim. Nikah kıyıldı. Deve yükleri çeyizini getirdiler. Çeyiz arasında bir torba dikkatimi çekti. Kıza, "Bu nedir?" dedim.

- "İçinde 970 altın var. Babam Kabe&de bunu kaybetmiş. Bulan gence otuzunu vermiş. Kalanını da bana hediye etti. Çeyizine koyarsın dedi" diye anlattı. Demek ki bulduğum altınlar benim rızkım imiş. Vermese idim haram yoldan gelecekti. Şimdi helal yoldan yine bana geldi. Bana yardım edip haramlardan koruyan, nice nimetler ihsan eden yüce Rabbime hamd ederim.

Çevrimdışı hakkatun

  • Yeni Üye
  • 0
  • 0
  • 0
  • 0
# 06 Nis 2016 19:14:25
:)çok Güzel Tabii Herşeyin Vardır Bir Hayırlısı

Çevrimdışı ugurlucky

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 12.957
  • 33.469
  • Müdür Yardımcısı
  • 12.957
  • 33.469
  • Müdür Yardımcısı
# 09 Nis 2016 00:47:24
Ya­vuz Sultan Selim Şir Pençe illeti sebebiyle Hakk'a yürür­ken Nedimi Hasan Çan'a sorar:
— Hasan bu ne hâldir?
Hasan Can:
— Allah'la beraber olmanın zamanıdır efendimiz".der
Cevab müthiştir:
— Hasan, sen bizi bu ana kadar kimle bilirdin?..

Çevrimdışı sınıfçı20

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 09 Nis 2016 22:44:36
Bir Anne Hikayesi (Çöp Tenekesi)

Henüz çok gençken kocasını kaybetmiş, ondan kalan tek oğlunu yetiştirmek için dişini tırnağına takarak çalışmıştı.

Onu kimseye muhtaç etmeden okutabilmek ti arzusu.

Bu hayallerle geçirdi günlerini. Gençti, güzeldi ama geri çevirmişti evlenme tekliflerini; oğlunu yaban ellere vermemek istiyordu.

Başkalarına çamaşır yıkadı, temizlik yaptı, oğlunu hiçbir şeye muhtaç etmedi. Oğlu okuyacaktı, mesleğini eline alınca artık kalan ömrünü yavrusunun yanında geçirecekti. Bu hayallerle geçti yıllar, bu hayalle bitti yıllar…

Nihayet oğlu hukuk okudu, hâkimlik görevine başladı. Anne sevincinden yere göğe sığmıyordu. Sıra oğluna layık kız bulmaya geldi, bunu da bulunca artık gözleri arkasında kalmayacaktı.

Tam istediği gibi bir kız buldu. Dışını görüyor, içinden haberi yoktu. Seviyordu gelinini öz evladı gibi. Bir an önce düğün olsun istiyordu. Sanki kendi evlenecekti. Bir an önce taşınmak istiyordu yeni evlerine; artık bir köşeye oturup torunlarını sevecek, geçmiş onun için tatlı bir hatıra olacaktı.

Nikah gününe 1 ay kalmıştı, damat gelini alarak yeni evlerine yerleşecek, eşyaların yerlerini ayarlayıp ölçülerini alacaklardı. Bütün eşyaların yerleri ayarlanmış, tek tek güzel bir görüntü kazandırılmıştı.

Bu sırada gelin kız nişanlısına dönerek “Cihan! Böyle güzel oldu ama şu Çöp Tenekesini nereye koyacağız?”

Şaşırdı genç adam , hayret dolu sesle” Koskoca evde bir çöp tenekesini koyacak yer bulamıyor musun?”

Tezgahın altına koy! “Yok yok hiç olur mu” ” balkona koyarsın? “Oraya da hiç uymaz” Yahu çöp tenekesini koyacak yer bulamıyor musun?” “Onu demiyorum canım ANNENİ diyorum ANNENİ!”

Genç kızın ağzından çıkan cümleler genç adamın kalbine işlemiş, beynini döndürmüştü. Varlığında baş tacı olan annesi, Kendisi için el kapılarında çalışan annesi demek bir çöp tenekesi yerine koyuyordu. Demek Annesi çöp tenekesiydi. O çile kâr o fedakar kadını, canı gibi sevdiği annesini koyacak yer bulamıyordu hayat arkadaşı olan kızda, anasına çöp tenekesi diyordu!

Tek kelime konuşmadı, eve dönünce de bir şeyden bahsetmedi; zavallı anne gelinin kendisi hakkında düşündüklerinden habersiz nasıl olduğunu soruyordu durmadan, onu övüyordu.

Acı acı güldü bu durum karşısında genç adam.

Nihayet nikah günü gelmişti.

Bütün hazırlıklar bitmiş, arabalar dairenin yolunu mekan tutmuşlardı.

Salon ağzına kadar doluydu.

Dışarıya taşan davetli kulesinde heyecan kol geziyordu, yeni evlilikleri görebilmek için.

Ve memur geline sordu:

“Kızım ! Ahmet oğlu Cihan’ı zevceliğe kabul ediyor musun?” “Evet”

“Peki oğlum sen Zeynep kızı Zeliha’yı zevceliğe kabul ediyor musun?” “Hayııırr. Etmiyorum”

Salonu ayağa kaldırdı bu ses. Gözlerinde hayret ifadesiyle herkes şok geçirmiş gibi erkeğe, Cihan’a bakıyorlardı.

Memur şaşırmıştı: “Peki şimdiye kadar neredeydin”

“Efendim! Babam beni küçük yaşlarda bırakıp vefat etti.

Annem dışarılarda çalışarak gençliğini bana harcadı ,çalıştı ve çabaladı.

Giymedi giydirdi, yemedi yedirdi.

Beni büyüttü okutup adam etti.

Annem benim yanımda oturacak, rahat edeceği zaman bu gördüğünüz gelin hanım annemi bir çöp tenekesi yerine koyarak evde onu koyacak yer bulamıyor.

Annemi bir çöp tenekesi olarak görüyor ve istemiyor.

Benim annemi istemeyen, ona o şekilde muamele yapan kadını bende istemiyorum.

“Varsa annesine çöp tenekesi dedirtecek, buyursun gelini alsın!”

Yerinden kalkarak annesini aldı, hayret ve gözyaşları içerisinde salondan ayrıldı.

Bu olaydan sonra gelin kız evine döndü ve aradan 20 yıl geçmesine rağmen evlenememiş.

Çevrimdışı ugurlucky

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 12.957
  • 33.469
  • Müdür Yardımcısı
  • 12.957
  • 33.469
  • Müdür Yardımcısı
# 10 Nis 2016 00:17:19
Fatih Sultan Mehmet Han çocukken çok yaramaz bir öğrenciydi. Ders esnasında yaptığı şımarıklıklarla Hocası Akşemseddin’i çileden çıkarırdı. Hocası kendisine kızdığı zaman hemen “Ben Padişahın oğluyum bana bir şey yapamazsın” deyip tehdit ediyordu. Padişaha şikâyet etmeyi edepsizlik sayan Akşemseddin, durumu II. Murat’a anlatamıyordu. Ancak gün geldi artık küçük Mehmet’in yaptığı yaramazlıklar çekilmez hale geldi. Bunun üzerine destur dileyip II. Murat’ın huzuruna çıktı. “Padişahım size bir hususu arz edeceğim ancak hayâ ediyorum” deyince II. Murat “Buyur çekinmeden anlatabilirsin” dedi. Bu söz Akşemseddin’i rahatlattı ve başladı olayı anlatmaya. Padişahım oğlunuz, ciğerpareniz Mehmet çok yaramaz, onun yaramazlıkları yüzünden ders işleyemiyorum, kendisine kızdığım zamanda hemen sizinle beni tehdit ediyor deyince II. Murat Akşemseddin’in yanına gelerek kulağına bir şeyler fısıldar. II. Murad’ın kulağına söylediği sözleri duyan Akşemseddin çok şaşırdı. Bu ne plandı, mümkün değildi bu planı uygulamak. Akşemseddin plan konusundaki rahatsızlığını padişaha ilettiyse de Padişah onu dinlemedi ve bu iş olacak dedi. Ertesi gün yine derste Mehmet yaramazlık yapıyordu. Akşemseddin’in uyarısına aynı tehdit cevabını verdiği sırada Padişah ansızın kapıyı açıp içeri girdi. Bu olay karşısında Akşemseddin hiddetlenerek Padişaha bağırdı ve bir tokat atarak, bu şekilde sınıfa giremeyeceğini izin istemesi gerektiğini söyleyerek derhal dışarı çıkmasını istedi. Padişah mahcup bir şekilde boynunu bükerek özür diledi ve dışarı çıktı. Olaylar karşısında Fatih Sultan Mehmet’in nutku tutulmuş ne yapacağını şaşırmıştı. Güvendiği babası tokat yemişti. Fatih Sultan Mehmet allak bullak olmuştu. Az sonra kapı vuruldu ve Padişah mahçup bir şekilde içeri özür dileyerek girdi. Plan muhteşem bir şekilde işlemişti. O günden sonra Fatih Sultan Mehmet asla yaramazlık yapmadı. Çünkü güvendiği dağlara kar yağmıştı. Eğitimin ne olduğunu II.Murat kadar olamasa da; en azından kendi çocuğunu yanlış yollara süreklemeyecek kadar idrak etmiş anne ve babalara ihtiyaç var. Unutmayalım, Çocuklar şımarık doğmaz; diplomalı,maaşlı ama eğitimsiz ebeveynler tarafından şımartılır bunu unutmayalım...

Çevrimdışı eml48

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 6.753
  • 25.450
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 6.753
  • 25.450
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 10 Nis 2016 15:05:05
Vaktiyle bir padişah kendisine bir vezir bulmaya karar vermiş ve böyle kocaman bir kapı yaptırmış. Yaptırdığı kapının  ortasına onlarca kilit yaptırmış. Kimisi sürgülü, kimisi halka kilit vesaire derken baştan aşağı her tarafa kilit yaptırmış. Ve ondan sonra vezir adaylarını bir bir buyur etmiş.
İlk giren adama demiş ki:
- "Sen benim vezirim olmak istiyorsun, değil mi?"
O da demiş:
- "Evet efendim."
- "Eğer benim vezirim olmak istiyorsan, şu kapıyı anahtar kullanmadan, levye kullanmadan, hiç bir alet kullanmadan açmanı istiyorum" demiş.
Vezir adayı şöyle bir dönmüş kapıya, bakmış ve demiş ki:
- "Efendim bu mümkün değil, kaldı ki anahtar bile olsa bu kapıyı açmak saatler sürer."
O da demiş ki:
- "Peki, sen git ötekisi gelsin."
Öteki gelmiş, ona aynısını söylemiş, O demiş: "Efendim mümkün değil anahtar bile olsa..."
Öteki gel, öteki gel falan derken, en son vezir adayı girmiş içeriye. Padişah demiş ki:
- "Sen vezir olmak istiyorsan, şu kapıyı anahtarsız, levyesiz, hiç bir alet edavat kullanmadan açmanı istiyorum."
Adam şöyle bakmış kapıya, bakmış, dönmüş demiş ki padişaha:
- "Devletli Sultanım! Aslında aklım der ki: 'Bu kapı böyle açmaya açılmaz.' Lakin bize itmek düşer" demiş ve elini uzatıp o kapıyı şöylece ittiğinde kapının açılıverdiğini ve aslında kilitlerin hiç birinin kapalı olmadığını görmüş.

Yani şunu demek istiyorum;

Cenab-ı ALLAH'IN rızası nerede saklı hiç birimiz bilmiyoruz...
Belki bir vakit namazda saklı...
Belki bir yetimin başını okşayacağız şefkatle...
Belki bir kediye su vereceğiz merhametle...
Belki yanımızdan geçen ve hiç tanımadığımız birine: 'Esselamu aleyküm ve rahmetullah' diyeceğiz,
Ve belki o da mukabele de bulunacak: 'Ve aleyküm selam ve rahmetullah' diyecek...
Bu yüzden Cenab-ı ALLAH'IN rızası hangi kapıda saklı diye, biz kullara itmek düşer..
Açan ALLAH, Kapayan ALLAH..

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.764
  • 227.138
  • 28.764
  • 227.138
# 10 Nis 2016 17:29:33
İlmin Başı Nedir?
halibrahim ekledi - 21 Şubat 2015 - 21:37İbretlik Hikayeler
Hüseyin isminde, köyünde "Deli Hüseyin" olarak da bilinen bir delikanlı evlenir. Düğününde Kur’an, ilâhi ve mevlidler okuyan, vaaz ve nasihatlerde bulunan hoca efendilerin hâli, aralarında konuştukları konular pek bir ilgisini çeker. Hüseyin "Ben de o hocalar gibi olacağım. İlim tahsil edeceğim." deyip daha iki üç aylık evliyken gurbetin yollarına düşer.
Tam 21 sene ilim tahsil eder Hüseyin. Bu sürede de köyüne hiç dönmez. Sonunda hoca olur Hüseyin. Deli Hüseyin gitmiş Molla Hüseyin gelmiştir. "Artık ben oldum" deyip köyüne doğru yola çıkar. Yol üstündeki köylere şehirlere uğraya uğraya yol alır.
Bir köyde bir ihtiyar Molla Hüseyin'i evinde misafir eder. Molla Hüseyin sohbet ederken bir ara kendi hikayesini de anlatır. Demek "21 sene köyünden uzakta tahsil yaptın?" der güngörmüş ihtiyar. "Öyleyse ben sana bir sual sorayım bakalım bilebilecek misin?" Molla Hüseyin gayet kendinden emin "Sor bakalım amca" der. İhtiyar sorar; "İlmin başı nedir?"
Molla Hüseyin; "Besmeledir" der. "Bilemedin" der ihtiyar. "Fatihadır"... "Yine bilemedin"... "Nasara yensurudur"... "O da değil"... Hüseyin aklına ne geldiyse sayar. Ama ihtiyar bir türlü "bildin" demez. En sonunda pes edip sorar; "Peki sen söyle amca ilmin başı nedir?"
İhtiyar der ki; "Yok öyle! Bu kadar ucuza söylemem." Hüseyin sorar; "Öyleyse ne istiyorsun?" İhtiyar; "6 ay benim hizmetimde çalışır, her istediğimi yaparsan o zaman söylerim." Hüseyin "Tamam amca çalışırım. Sen yeter ki bunu bana öğret." der. 6 ay boyunca ihtiyarın hizmetinde çalışır...
6 ay dolunca ihtiyara sorar: "Eee amca... De bakalım ilmin başı nedir?" İhtiyar; "Evladım..." der. "İlmin başı sabırdır." Hüseyin sinirlenir. "E amca ben sabrı bilmiyor muydum? İstersen sana sabır hakkında yüzlerce saat vaaz verebilirim." İhtiyar; "Kızma evladım..." der. "Sen sabır ilmini biliyor olabilirsin, sabır üzerine saatlerce vaaz da verebilirsin. Ama sen, kendin sabretmiyordun. Seni görür görmez anladım. Sabrı bilmek ayrı şey. Sebretmek ayrı şey. Bu altı ayda sabretmeyi öğrendin. Şimdi var git yoluna... Yolun açık olsun. Ancak şunu hiç aklından çıkarma. Acele karar verme. Sabret ondan sonra karar ver." diye açıklar ve Molla Hüseyin'i yolcu eder.
Molla Hüseyin bir akşamın alaca karanlığında varır evine. Evinin yolunu tutmuştur ki bir bakar bir delikanlı evine giriyor. İçine bir kurt düşer. "Acaba benim hanım başkasıyla mı evlendi?" diye düşünür. "Hem de genç bir delikanlıyla?.. Eğer evlendiyse... Beni aldattıysa onu da o delikanlıyı da vururum. Billahi de vururum." diye düşünceler içini kemirir. Evine yaklaşıp camdan bakar. Delikanlıyı uzanmış, başını hanımının dizine koymuş... Hanımını da delikanlının saçlarını okşar vaziyette görür. Kan beynine sıçrar. Tam içeri dalacaktır ki ihtiyarın sözü kulağında çınlar. "Acele karar verme." Kendi kendine; "Acele etme Hüseyin" der. "Hem pergamber efendimiz (S.A.V.) ne diyordu? Seferden döndüğünüz zaman ehlinizin yanına gece gitmeyiniz, sabahı bekleyiniz." diye içinden geçirip kendi kendine "Sabah ola hayrola" deyip köyün misafirhanesinin yolunu tutar. Sabah erkenden kalkıp namaza gider. Bir bakar ki imam akşam evinde gördüğü delikanlı. "Ya sabır" çekip namazını kılar. Namazdan sonra doğruca köy kahvehanesinin yolunu tutar.
Aradan geçen yıllardan sonra kimse Hüseyin'i tanımamıştır. Bir ara kahvehanedeki ihtiyarlardan birine sorar; "Amca bu köyde Deli Hüseyin diye biri vardı tanıyor musun?" Köylü; "Tanımaz mıyız evladım" der "Tabi tanırız. Bundan yıllar önce ilim tahsil edeceğim diye yollara düştü. Hanımını öyle ortada bıraktı. Sabah namazını kıldıran köyün hocası da onun oğludur. Kadıncağız tek başına çalıştı çabaladı okuttu, camiye imam etti."

Çevrimdışı Gül Rengi

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.947
  • 47.568
  • 2.947
  • 47.568
# 10 Nis 2016 20:04:05
Adamın biri Hz. Musa’ya gelip, “Hayvanların dilinden anla­mak istiyorum” diye istekte bulunur. Hz. Musa ne kadar “hayır, olmaz” dese de talebinden vazgeçmez. “Hiç olmazsa, evdeki horoz ve köpeğin dilinden anlayayım” diye adetâ yalvarır. Hz. Musa “peki” der. Adam memnundur.
Ertesi gün, yere düşen bir ekmek parçası için horoz ve köpek kapışırlar. Horoz der ki, “Merak etme, yarın efendimizin eşeği ölecek, et yersin.” Bunu duyan adam, hemen eşeği götürüp satar. Köpek, horoza “Et yiyecektim ama eşek gitti, şimdi ne olacak?” diye sitem eder. Horoz da: “Yarın at ölecek, onun etini daha çok yersin” der. Adam bunu duyunca, atı da götürüp pazarda satar. Keyfine diye­cek yoktur. Bu arada, köpek horoza iyice kızmıştır. Yalancılıkla dahi suçlar. Horoz, “Kızma, yarın efendimizin kölesi ölecek, bol bol helva ve yemek yiyeceksin” der. Adam, bunu da duyar, zevkten dört köşe, köleyi de götürüp pazarda satar.
Köpek, artık hiddetten köpürmektedir. Horoza, “Senin yalan­larından bıktım, usandım” der. Horoz ise: “Hayır, hiç yalan söyleme­dim. Bu eve bir ölüm gelecekti. Eşek burada ölseydi, iş noktalanacaktı. Ancak efendimiz eşeği sattı. Sıra ata geldi, onu da sattı. Sıra köleye geldi, onu da sattı. Ne yazık ki, artık sıra efendimize gelmiştir. O ölünce, he­pimizin karnı doyacak” dedi.
Bunu duyan adam ağladı, sızladı, dövündü, başını taşlara vurdu ama ne çare? İş işten geçmişti..
                                                /Mesneviden/

Çevrimdışı ugurlucky

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 12.957
  • 33.469
  • Müdür Yardımcısı
  • 12.957
  • 33.469
  • Müdür Yardımcısı
# 10 Nis 2016 23:45:59
1517 yılında kazanılan Ridaniye zaferinden sonra kutsal topraklarda huzuru sağlayan Yavuz Sultan Selim ordusuyla birlikte İstanbul'a dönüyordu. Yolculuk sırasında, İbn-i Kemal adıyla tanınan Anadolu Kazaskeri ve ünlü bilgin Kemal Paşazade'nin atının ayağından sıçrayan çamurlar Padişah'ın kaftanını kirletti. Kemal Paşazade mahçup oldu, korktu ve ne diyeceğini şaşırdı. O'nun bu halini gören Padişah tebessümlü bakışlarla süzdükten sonra şöyle teselli etti: "Senin gibi bir bilginin atının ayağından sıçrayan çamur benim için şereftir. Vasiyetimdir ki, öldüğüm zaman bu kaftan bu haliyle sandukamın üzerine konsun!" Padişahın sırtından çıkardığı kaftanın çamurları temizlenmedi, öylece saklandı ve vasiyetine uygun olarak ölümünden sonra sandukasının üzerine örtüldü.

Çevrimdışı eessrraa

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.908
  • 46.142
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 5.908
  • 46.142
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 11 Nis 2016 18:19:01
        ne sorsan cevap veren bi’bilge varmış..
        onu çekemeyen biri,  avucuna bir kelebek alıp,
        bilgenin yanına varmış..
        bilgeye;  avucundaki kelebeğin ölü mü, diri mi olduğunu soracak,
        onun cevabına göre de tersini yapıp,
        ya avucunu açıp, kelebeği serbest bırakacak
        ya da avucunu sıkıp öldürecekmiş...
        sormuş sorusunu,
        almış  cevabını... 
       “ o senin elinde...”

Çevrimdışı ugurlucky

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 12.957
  • 33.469
  • Müdür Yardımcısı
  • 12.957
  • 33.469
  • Müdür Yardımcısı
# 12 Nis 2016 11:28:42
Yıllar önce Nasuh adında bir adam vardı. Nasuh hamamlarda tellaklik eder böylece kadınları kolaylıkla avlayarak baştan çıkarırdı. Yüzü kadın yüzü gibi tüysüzdü. Erkekliğini bu yüzden rahatlıkla gizlerdi. Nasuh yıllarca tellaklık etti, kimse onun erkek olduğunun farkına varmadı. Çünkü yüzü kadın yüzü gibi, sesi kadın sesi gibiydi. Çarşaf giyer peçe takardı, fakat şehveti azgın bir gençti. Bu yüzden padişahın kızlarını bile hammada keseler ovar, yıkardı.

    Aradan zaman geçince Nasuh bu işten pişman oldu, tövbe etti fakat tövbesini tutamadı. Bu defalarca böyle oldu. Bir gün Nasuh bir Allah dostuna giderek:

    – “Bana dua et.” diye ricada bulundu.

    O Allah’ın (c.c.) veli kulu ona dua etti.

    Nasuh bir gün yine hamamda tası doldururken padişahın kızının küpesindeki incilerden biri kayboldu. Bütün kadınlar onu aramaya koyuldular.

    Herkesin eşyasını aramak için önce hamamın kapısını kapadılar. Sonra başladılar aramaya. Fakat inci bir türlü bulunamadı. Bunun üzerine herkesin ağzını ve her yerini aramaya başladılar.

    – “İhtiyar, genç, herkes anadan doğma soyunsun.” diye bağırdılar.

    Nasuh korkusundan bir kenara çekildi, yüzü korkudan sararmış dudakları titriyordu. Ölüm korkusu her yanı sarmıştı. Kendi kendine:

    – “Yarabbi, dedi. Birçok defalar tövbe ettim fakat tövbemi bir türlü tutamadım. Eğer beni bu beladan, rezil rüsva olmaktan kurtarırsan bütün yaptıklarımdan tövbe ettim.” dedi.

    Hamamdakiler herkesi aradıktan sonra:

    – “Ey Nasuh herkesi aradık, şimdi sıra sende gel seni de arayalım.” dediler. Nasuh için kurtuluş yoktu tam onu arayacaklardı ki ansızın:

    – “İnci bulundu.” diye bir ses geldi. Nasuh’u aramaktan vazgeçtiler, böylece Nasuh rezil olmaktan, ölümden kurtulmuştu. İnci bulunduğu için herkes bayram ediyor seviniyordu. Bu sevinç dalgası geçtikten sonra Nasuh’u çağırdılar:

    – “Ey güzel tellak gel, padişahın kızı seni çağırıyor gel onu kesele, yıka” dediler.

    Nasuh bunu reddederek hamamdan çıkıp gitti. Bir daha da tövbesini bozmadı…

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.764
  • 227.138
  • 28.764
  • 227.138
# 12 Nis 2016 16:57:35
Camide zengin bir adamla bir derviş yan yana namaz kılıyorlardı. Birbirlerine olan yakınlıklarından dolayı ne okuduklarını ve ne dua ettiklerini duyuyorlardı. Derviş namazdan sonra ellerini açtı:
” Ya Rabbi! Karnım çok aç beni şu yemek ve şu tatlılarla rızıklandır,” diye dua etti.
Dervişin duasını duyan zengin adam, içinden şöyle geçirdi:
” Bana duyurmak için sesli dua ediyor. Böyle yapmaktansa doğrudan gelip para isteseydi verirdim. Şimdi ona bir şey vermem.”
Zengin adam böyle düşünürken derviş caminin bir kenarına çekilmiş ve uykuya dalmıştı. Az sonra camiye elinde tepsiyle bir adam geldi. Doğruca, uyuyan dervişin yanına giderek dervişi uyandırdı ve elindeki tepsiyi derviş verdi.
Derviş tepsinin üzerini açtı. Zengin adam geriden bu hadiseyi takip ediyordu. Tepside dervişin az önce duada istediği yiyecekler vardı. Derviş yemekleri yedikten sonra tepsinin üzerini örterek adama geri verdi. Bu işe hayret eden zengin adam merakla yemekleri getiren kişiye yaklaştı:
” Arkadaş sen kimsin?”
” Ben hamallık yapan biriyim.”
” Bu adamı tanıyor musun?”
” Hayır.”
” Bu yemekleri kim gönderdi?”
” Kimse göndermedi, ben getirdim.”
” Peki tanımıyorsun da niye getirdin?”
Anlatayım: ” Ben fakir biriyim. Hamallık yaparak geçimimi sağlamaya çalışıyorum. Yükünü taşıdığım zengin biri bana fazlaca para vermişti. Hazır elime geçmişken eşimin ve çocuklarımın istediği yiyecekleri yapmak için gereken malzemeleri alıp eve gittim. Eşim yemekleri yaparken ben uyuya kalmışım. Rüyamda Peygamber Efendimizi (s.a.v.) gördüm.” Bana buyurdular ki:
– Şu camide bir veli var. Onun canı bu yiyecekleri istedi. O yemeği ona götür. Yiyebildiği kadar yesin. Kalanını da siz yiyin. Allah (c.c.) size bereket verir. Bunu yaparsan senin cennete girmene ben kefil olurum.
Uyanır uyanmaz hemen tepsiyi buraya getirdim. Gerisini siz de gördünüz.”
Zengin adam bu durum karşısında hayretler içinde kaldı ve hamala sordu:
” Bu yemekler için ne kadar masraf ettin?”
O zamanın parasına göre bir şeyler söyler. ” Şu kadar para ”
” Sana yaptığın masrafın on mislini vereyim, bana kazandığın sevabın bir kısmını ver.”
” Olmaz.”
” Yirmi mislini vereyim.”
” Olmaz.”
” Elli mislini yok… Yok… Yüz mislini vereyim.”
” Boşuna uğraşma. Ne verirsen ver yine de vermem. Bunun karşılığında Peygamber Efendimiz (s.a.v.) benim cennete girmeme kefil oldu. Bütün dünyayı versen yine de vermem. Eğer senin bu sevaptan nasibin olsaydı, bu iş sana nasip olurdu. Baksana, yan yana namaz kılmışsınız ama senin paran nasip olmamış..

Çevrimdışı inanoguz

  • B Grubu
  • 408
  • 3.708
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 408
  • 3.708
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 12 Nis 2016 21:53:15
KÖR BUZAĞI

Hayat normal ilerlemez kimi zaman. Beynimizden geçenler ile başımıza gelenler farklı olur. Bu duruma verdiğimiz tepkinin adı da tecrübedir. Kimimizin ise tecrübesizlik ettiği vakidir.
Tecrübe zalım bir öğretmendir derdi babam, önce yaşatır sonra öğretir. Öğrenmek talep edenle alakalıdır.
Bundan sonra yazacaklarım biraz yıpratıcı olabilir ey talib! Türkü dinliyorsan, en azından onu kapat.
Hayatın hayvanlar için de anormal ilerlediği zamanlar olur. Yanıbaşımızda olmayınca çok fark etmeyiz.
Hazır mısın ey talib?

Zemheriydi. İneğimizin doğumu bugün yarın olacak kadar yakınlaşmıştı. Böyle zamanlarda gece kontrolleri üç katına gündüz kontrolleri de iki katına çıkardı. Hayvan eziyet çekmesin, yavrusunu sağlıklı emzirebilsin diye müdahil olurduk. Karın yüzümüze yüzümüze üfürdüğü sert bir gecede doğdu kör buzağı. Doğduğu gece kör olduğunu anlayamadık. Sabah annem söyledi bu yavru bir tuhaf bakıyor diye. Gerçektende cam gibiydi gözleri, ama buğulu cam. Bir sis inmişti adeta lakin tuhaf da bir parlaklığı vardı. Tuhaf bakıyor ama göremiyor dedi babam.
Kör bir buzağımız vardı artık. Annesini bulmakta zorluk çekiyor olsa da memeye kavuşunca rahat rahat emiyordu. Bazen annesini kaybedecek oluyor, deliriyordu. İçler acısı bir hal almadan müdahale ediyorduk.
Bir kaç hafta arayla diğer inekler de buzağıladı.
Körün akranları da oldu yani.
Bahar geldi geçti ve yaz geldi.
Kör ve akranları semirmiş bir hayli toparlanmışlardı. Dışarı çıktıkları zaman beraber geziyorlar suya beraber gidiyorlardı. Güzeldi her şey.
Ağustostu. Bozkırın sıcağı gökle yer arasına sıkışmış insanların sırtına binmişti adeta. Tarladan dönüyorduk. Buzağılar her zaman ki yerlerinde yoktu. Dikkatimizi çekmedi. Ta ki o manzarayı görünceye kadar.
Kör buzağı yapayalnız kalmış durmaksızın üç yüz altmış derece dönüyordu. Dur durak bilmeden, bir yandan böğürüyor bir yandan koşuyordu. Resmen bağıra bağıra ağlıyordu. Evdekiler sıcaktan eve kapanmış buzağının feryadını duyan olmamıştı. Muhtemelen otlamaya dalmış hayvan çevresindekilerin ayrıldığını fark edememişti. Ayıkınca da iş işten geçmişti.
Traktörden atlayıp bir koşu yanına gittim. Yanına yaklaştığımı hissedince biraz rahatlar gibi olsa da koşmasını kesmedi. Bir şekilde tutup boynuna sarılarak sakinleştirmeye çalıştım.
Gözlerinden süzülen yaşlar yüzünü sırılsıklam etmiş terden her yeri su gibi olmuştu.
Doğru suya götürdüm. Kana kana içerken için için ağlamaya devam ediyordu..
Akranları yanına gelince iyice sakinleşti ve sanki tebessüm etti..

Kaydettik tecrübe defterine, acı bir hatıra olarak...

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK