İbretlik Hikayeler

Çevrimdışı harslan05

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.389
  • 69.502
  • 3.389
  • 69.502
# 22 Mar 2016 16:13:24
Fatih Sultan Mehmet Han çocukken çok yaramaz bir öğrenciydi. Ders esnasında yaptığı şımarıklıklarla Hocası Akşemseddin’i çileden çıkarırdı. Hocası kendisine kızdığı zaman hemen “Ben Padişahın oğluyum bana bir şey yapamazsın” deyip tehdit ediyordu. Padişaha şikâyet etmeyi edepsizlik sayan Akşemseddin, durumu II. Murat’a anlatamıyordu. Ancak gün geldi artık küçük Mehmet’in yaptığı yaramazlıklar çekilmez hale geldi. Bunun üzerine destur dileyip II. Murat’ın huzuruna çıktı. “Padişahım size bir hususu arz edeceğim ancak hayâ ediyorum” deyince II. Murat “Buyur çekinmeden anlatabilirsin” dedi. Bu söz Akşemseddin’i rahatlattı ve başladı olayı anlatmaya. Padişahım oğlunuz, ciğerpareniz Mehmet çok yaramaz, onun yaramazlıkları yüzünden ders işleyemiyorum, kendisine kızdığım zamanda hemen sizinle beni tehdit ediyor deyince II. Murat Akşemseddin’in yanına gelerek kulağına bir şeyler fısıldar. II. Murad’ın kulağına söylediği sözleri duyan Akşemseddin çok şaşırdı. Bu ne plandı, mümkün değildi bu planı uygulamak. Akşemseddin plan konusundaki rahatsızlığını padişaha ilettiyse de Padişah onu dinlemedi ve bu iş olacak dedi. Ertesi gün yine derste Mehmet yaramazlık yapıyordu. Akşemseddin’in uyarısına aynı tehdit cevabını verdiği sırada Padişah ansızın kapıyı açıp içeri girdi. Bu olay karşısında Akşemseddin hiddetlenerek Padişaha bağırdı ve bir tokat atarak, bu şekilde sınıfa giremeyeceğini izin istemesi gerektiğini söyleyerek derhal dışarı çıkmasını istedi. Padişah mahcup bir şekilde boynunu bükerek özür diledi ve dışarı çıktı. Olaylar karşısında Fatih Sultan Mehmet’in nutku tutulmuş ne yapacağını şaşırmıştı. Güvendiği babası tokat yemişti. Fatih Sultan Mehmet allak bullak olmuştu. Az sonra kapı vuruldu ve Padişah mahçup bir şekilde içeri özür dileyerek girdi. Plan muhteşem bir şekilde işlemişti. O günden sonra Fatih Sultan Mehmet asla yaramazlık yapmadı. Çünkü güvendiği dağlara kar yağmıştı. Eğitimin ne olduğunu II.Murat kadar olamasa da; en azından kendi çocuğunu yanlış yollara süreklemeyecek kadar idrak etmiş anne ve babalara ihtiyaç var. Çocuklar şımarık doğmaz; diplomalı,maaşlı ama eğitimsiz ebeveynler tarafından şımartılır...

Çevrimdışı eessrraa

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.907
  • 46.129
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 5.907
  • 46.129
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 22 Mar 2016 22:20:03
  çok soğuk bi'gün... erenlerden biri, pencereden dışarıyı seyrediyor, yoğurtçunun sesini duyup  sesleniyor: " hanım!.. kap getir de, yoğurt alalım.."     hanımı :" yoğurdumuz var, ihtiyacımız yok.." deyince, mübarek kişi ekliyor :" yoğurtçunun ihtiyacı var ki; bu soğukta sokaktan üçüncü geçişi..."

    iyi insan olmak başka,
    insanlara iyiliği dokunanlar bambaşka... ve onlar iyi ki var...

Çevrimdışı ferdem

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 4.415
  • 27.381
  • 4.415
  • 27.381
# 22 Mar 2016 23:20:35
Bir gün mescide giden Hz. Ali r.a.,
yanındaki atını mesci­din kapısı civarında bulunan bir adama,
teslim etti.
Ne var ki adam, atın gemini aldı ve atı kendi haline bırakıp
savuşup gitti.
Hz. Ali r.a. ise atını tuttuğu için ona iki dirhem verme­yi tasarlamıştı. Fakat bir de ne görsün, adam gemi alıp kaybolmuş. Gemsiz atına bindi ve yola koyuldu.
O iki dirhemi de hizmetçisine verdi, bir gem almasını emretti.
Hizmetçi gitti. Hırsızın Hz. Ali’den çalmış olduğu gemi, iki dirheme pazardan alıp geldi.
Hz. Ali çalınan gemin geri geldiğini gö­rünce şöyle dedi:
"Kul sabrı terk etmek suretiyle kendini helâl rızıktan mahrum eder. Bununla birlikte kendisine ne takdir edilmişse onu bulur."

Çevrimdışı 49423357018

  • B Grubu
  • 27
  • 76
  • Okul Müdürü
  • 27
  • 76
  • Okul Müdürü
# 23 Mar 2016 15:38:04
Mimar Sinan’ın Şüphesi

suleymaniye Süleymaniye’nin avlusunda bir köşede oturmuş o müthiş mimari eserini izlerken dalıp  gittiğim sırada Camii’nin bahçesinde topladı gençleri yanına amca ;
“Bu kırmızı taşı görüyor musunuz?” dedi ve başladı anlatmaya Süleymaniye Cami’sinde  kapıların girişine yerleştirilen kırmızı taşların hikayesini;

 Vaktiyle camii inşa edilirken Alman kralı tarafından, mihraba konulmak üzere hediye  olarak gönderilmiş bu taş, amma Mimar Sinan akıllı adam mihraba konulması üzre böyle  bir taş hediye edilmesinden şüphelenmiş ve zarar vermeden taşın ikiye kesilmesini  istemiş! şüphesinde de haklı çıkmış çünkü Alman kralı yolladığı taşın ortasına haç işareti koydurtmuş eğer sinan bundan şüphelenmeseymiş yıllarca bir haca doğru farkına varmadan secde edecekmişiz…

amca mesajı alttan alttan verdi ”siz siz olun Allah’a iman etmeyen kimseye güvenmeyin!” diyerek.

Allah Mimar Sinan’dan razı olsun, Allah gençlerin önüne ışık yakan amcalardan razı olsun

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.640
  • 226.278
  • 28.640
  • 226.278
# 23 Mar 2016 20:35:57
ÖĞRETMENLER GÜNÜ

Yarın öğretmenler günü anneciğim, öğretmenime şiir okuyum süpriz yapmak istiyorum, dedi ayça.
Çok güzel düşünmüşsün kızım, öğretmeniniz sizin için faydalı bilgileri öğretiyor, sizin başarılı olmanız içn çalışıyor, hem de sizi çok seviyor. Eminim öğretmenin de çok mutlu olacaktır dedi annesi.
Sana öğretmenimin bana öğrettiği bir şiir vardı, onu öğretebilirim dedi annesi.

Seninde öğretmenin varmıydı anne? diye sordu ayça.

Tabii kızım, ben de senin yaşındayken okula gidiyordum. Elif adında güler yüzlü bir öğretmenim vardı, onu çok severdim. Hatta geçenlerde pazara [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] giderken öğretmenime rastladım, çok şaşırdım. Bizim evin yakınlarında bir eve taşınmış, çok sevindim. yarın ben de bahçemizdeki çiçeklerden toplayıp, öğretmenime ziyaret edeceğim, öğretmenler gününü kutlayacağım.

Bende öğretmenime çiçek götürmek istiyorum anneciğim, dedi ayça.
Tamam kızım, bahçemizdeki çiçeklerden toplar güzel birer demet yaparız, dedi annesi.
Annesiyle beraber şiiri bir kaç kez tekrarladılar.

GÜLER YÜZLÜ İYİ KALPLİ
BENİM CANIM ÖĞRETMENİM.
ÖĞRETTİKLERİNİ HİÇ UNUTMAM,
SEVGİNİ KALBİMDE SAKLARIM.

Ayça şiiri kısa sürede öğrendi.
Çiçekleride sabah toplarız dedi annesi. Sabah olduğunda ayça çok heyecanlıydı, annesiyle çiçekleri toplayıp güzel bir demet yaptılar. Ayça servise binerken hala şiirini tekrarlıyordu. Sınıfa girer girmez hemen öğretmeninin yanına giti, elini öptü ve “Öğretmenler gününüz kutlu olsun öğretmenim, sizi çok seviyorum.” dedi, çiçekleri verdi, şiirini de hiç şaşırmadan okudu. Öğretmeni çok mutlu oldu. Ayça’ ya sarıldı ve “Teşekkür ederim ayçacığım” dedi. Arkadaşları da şiirini çok güzel okuduğu için onu alkışladılar. Ayça eve döndüğünde çok mutluydu. Annesine:
Şiirimi öğretmenim çok beğendi anneciğim, dedi. Annesi:
Aferin güzel kızım, haydi bakalım şimdi benim öğretmenime gidiyoruz, dedi.
Elif öğretmen onları karşısında görünce çok şaşırdı. Ayça annesiyle beraber elif öğretmene çiçekleri verip, öğretmenler gününü kutladı. Ayça şiirini elif öğretmenede okudu. Elif öğretmen çok duygulandı, teşekkür etti.
Bugün çok mutlu oldum; her zaman gelirseniz çok sevinirim dedi.
Eve döndüklerinde ayça neşeliydi babası da gelmişti. Bugün yaşadıklarını babasına da anlattı.
Babacığım geçen gün bana büyüyünce ne olmak istiyorsun diye sormuştun ya, ben şimdi ne olmak istediğimi biliyorum, dedi.
Söyle bakalım güzel kızım, büyüyünce ne olmak istiyorsun? dedi babası.
ÖĞRETMEN olmak istiyorum, diye cevapladı Ayça..

Çevrimdışı eessrraa

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.907
  • 46.129
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 5.907
  • 46.129
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 24 Mar 2016 13:19:16
     Efsane Wimbledon'un ilk zenci Şampiyonu Arthur Ashe kan naklinden kaptığı AIDS'den ölüm döşeğindeydi.
   Hayranlarından biri sordu.
"Tanrı böylesine kötü bir hastalık için neden seni seçti?"
   Arthur Ashe cevap verdi.
"Tüm dünyada 50 milyon çocuk tenis oynamaya başlar,
   5 milyonu tenis oynamayı öğrenir,
   500 bini profesyonel tenisçi olur,
   50 bini yarışmalara girer,
   5 bini büyük turnuvalara erişir,
   50'si Wimbledon'a kadar gelir,
   4'ü yarı finale, 2'si finale kalır.

     Elimde şampiyonluk kupasını tutarken Tanrı'ya 'Neden ben?' diye hiç sormadım.
     Şimdi sancı çekerken, Tanrı'ya nasıl " Niye ben " derim?....

Çevrimdışı sınıfçı20

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 24 Mar 2016 21:28:56
Hazreti Allah (C.C.) Musa Aleyhisselâm’a:

— Ya Musa sana acaibattan bir sır bildireyim mi? buyurdu. Musa Kelimullah:

— Göster ya Rabbi! diye iltica etti. Allah tarafından:

— Ya Musa! Git filân yerdeki çeşmenin başına, kimse görmeyecek şekilde bir yere gizlen ve bekle!, emri geldi.

Musa Aleyhisselâm gitti, tarif edilen çeşmeyi buldu ve beklemeye başladı.

Biraz sonra atlı bir adam geldi, atından indi, kendisi su içip atını suladı ve zarurî ihtiyaçlarını tamamlayıp atına bindi gitti. Fakat giderken para kesesini çeşmenin başında unutup da gitti. Çok geçmeden bir çocuk geldi, o da su içti ve yolcunun unuttuğu altın kesesi bağlı olan kemeri alıp gitti. Aradan çok zaman geçmeden bu sefer bir âmâ geldi, abdest aldı ve bir kenara çekilip ibadete başladı. Hazreti Musa gizlendiği yerden manzarayı buraya kadar takip etti.

Biraz sonra altın keseli kemeri unutan atlı adam geri geldi. Kemerini çıkarıp bıraktığı yere baktı ki, orada yok. Doğru âmânın yanına vardı ve ona kemerini unuttuğunu, bulduysa vermesini söyledi.

Âmâ:

— Görüyorsun ki, iki gözüm de görmüyor. Hem ben keseyi almış olsam yanımda olması lâzım. Bende böyle bir şey olmadığına göre almış olmam imkânsız, diyerek adamı iknaya çalıştı ise de, adam bir türlü inanmadı ve:

— Bu altını sen aldın, vermiyorsun, diyerek âmâyı vurup öldürdü. Adam keseyi bulamamıştı ama, âmâyı da öldürmüştü.

Hazreti Musa, sırrına vakıf olamadığı bu hâdisenin mahiyetini öğrenmek için Cenab-ı Hakka ilticada bulundu. Allah-ü Teâlâ meseleyi şöyle izah buyurdu:

— Ey kelimim Musa! Kemeri alan çocuğun babası daha evvel o atlı ağanın hizmetinde çalıştı ve ağa da onun hakkını vermemişti. Şimdi hakkını almış oldu.

Âmâ ise, daha evvel o ağanın babasını öldürmüştü. Sonra gözleri kör olduğu için onu tanıyan çıkmadı ve unutuldu gitti idi. Ama ben unutmadım ve âmânın ölümünü o adam vasıtasiyle yaparak kısası yerine getirmiş oldum.

Bu hâdise karşısında Musa Aleyhisselâm secde-i Rahman’a vardı ve Allah’a şükürler etti.

Çevrimdışı eml48

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 6.753
  • 25.450
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 6.753
  • 25.450
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 25 Mar 2016 11:02:52
'' Huten'in yüksek yaylalarında küçük bir ceylan yavrusu yaşarmış. Güzellikte eşsiz bu ceylan yavrusu aynı zamanda oldukça zekiymiş. En yüksek yaylalar dışında başka bir yere gitmez, en güzel meralar dışında otlanmaz, en berrak sular dışında bir yerden de su içmezmiş. Kendinden gayet emin, gururlu bir hayvanmış. Boynuzları, kuyruğu, ve derisi alabildiğine göz kamaştırıcıymış. Gün gelmiş, boy atmış , serpilmiş ve diğer erkek ceylanlarla birlikte hareket eder olmuş. Sürüyle beraber olduğu bir gün,burnuna ruh okşayıcı çok güzel kokular gelmiş.Öylesine güzel bir kokuymuş ki burnuna gelen, baharın güzel kokuları ve sümbüllerin rahiyası biryerde toplansa yine de o kokunun yanında bir hiç kalırmış. Kendinden geçerek o güzel kokunun ardına koyulmuş. Aşkı sıkmışlar da usaresinden bu kokuyu elde etmişler sanki. Onu böylesine mest edebilecek tek şey, ancak aşkın usaresi olabilirdi. .. Öyleyse o aşkı ve o kokunun güzel kaynağını bulmalıydı...
Gittikçe gitmiş , her gittiği yerde o büyülü kokuyu hissetmiş. Her vardığı yerde, kokunun kaynağını önünde duruyormuş gibi hissedecek olmasa durup dinlenecekmiş  ama, ' işte buldum ' deyip gitmedik dağ, bakmadık taş bırakmamış. Kuzeye, güneye, doğuya, batıya nereye dönse aynı koku burnunun dehlizlerine kadar geliyormuş. Her adım başı 'kokuya ulaştım ' demiş fakat bulamamış.Neredeyse delirecek  gibi olmuş. Ama bulma ümidini de bir türlü yitirmemiş. Derken koca bir bahar gelmiş, geçmiş. Ardından uzun bir kış fakat aynı koku aynı şiddetiyle gelmeye devam ediyormuş. Şeyda bülbüller gibi o yayla senin , bu yayla benim demeden her yeri dolaşmış fakat tekrar ilk başa dönmüş. Bir türlü kokunun kaynağını bulamamış.
Taşı , topraüı koklamış, birşey bulamamış. Senelerce o kokuyu aramış. Gençlik gitmiş, yaşlılık yanına kar kalmış. Ömrünün sonuna geldiğinde, soğuk bir kış günü bir aslana yem olmuş. Aslan karnını parçalamış. Tam can çekişirken ömür boyu aradığı o güzel kokunun karnındaki miskten geldiğini anlamış. Gençliğini ve hayatını alıp kendisini zelil kılan o hakikati fark ettiğinde ise artık herşey için çok geç olmuş... ''

***  Ömür boyu içimizdeki miski arayıp dururuz.  Yıllarca aradığımız şeyin içimizde olduğunu iş içten geçtiğinde anlarız. Zamana yenik düşeriz.

İçimizdeki miski iş içten geçmeden buluruz inşallah.

Çevrimdışı sınıfçı20

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 26 Mar 2016 01:19:59
Halife Hazret-i Ömer, hazinenin gelirleri arttıkça bazı sahabilere ve bilhassa Peygamber Efendimiz'in Ehl-i Beytʼine zaruri ihtiyaçlarını karşılamaları için yıllık tahsisat bağlamıştı. Bunlar arasında Alemler Sultanı Efendimiz'in muhtereme zevcelerinden biri olan Zeynep bint-i Cahş'a, Beytü'l-Mal'den tahsis edilen miktar ise on iki bin dirhemdi.
İlk tahsisatı kendisine gönderildiğinde Zeynep Validemiz, bu kadar çok parayı bir arada görünce şaşırdı ve getiren şahıslara:

"-Allah Teala, Ömer'i affetsin. Diğer kardeşlerimin hisseleri de bunun içinde mi?" diye sordu.

Onlar, büyük bir edep içerisinde:

"-Hayır, bu gelenin hepsi sizindir, tasarrufu tamamen size aittir." karşılığını verdiler. Bunun üzerine Zeynep Validemiz:

"-Sübhanallah!.." diyerek bir örtü ile bu paranın üstünü örttü ve hizmetkarına:
"-Elini örtünün altına sok, o paradan bir miktar al, falan oğullarına götür. Tekrar bir miktar al, filana ver..." diyerek kendisine gelen tahsisatını akrabasına ve kimsesizlere dağıttı. Ta ki, örtünün altında az bir şey kaldı. Bunu gören hizmetkar:

"-Ey mü'minlerin annesi!.. Allah sizi affetsin. Bunda bizim de payımız yok mu?" deyince Zeynep Validemiz, hizmetkarın gönlünü hoş etmek için kendisine:

"-Örtünün altında kalanlar da senin olsun." buyurdu. Böylece gelen paranın hepsini dağıttı. Hizmetkar, örtüyü kaldırıp kalan parayı saydığında, on iki bin dirhemden geriye sadece seksen beş dirhem kaldığını gördü. Onu da kendisi aldı. Zeynep Validemiz'e bu paradan bir dirhem dahi kalmadı.

Bu hadiseyi öğrenen Hazret-i Ömer -radıyallahü anh-, Zeynep Validemiz'in evine geldi, kapısının önünde durdu ve içeriye selam verdikten sonra:

"-Daha önce gönderdiğim dirhemleri dağıttığınızı duydum. Bin dirhem daha gönderiyorum ki, onu ihtiyaçlarınız için elinizde tutasınız." diye seslendi.

Daha sonra Hazret-i Ömer -radıyallahü anh-, Zeynep Validemiz'e bin dirhem daha gönderdi. Fakat Zeynep bint-i Cahş -radıyallahü anha-, daha önce yaptığını aynen tekrar etti ve elindekinin hepsini, muhtaç, kimsesiz, garip, yetim ve hastalara dağıttı.

İnsanın, malının fazlasından kendine lazım olmayanı vermesi cömertliktir. Kendisi muhtaç olduğu halde başkasını kendine tercih ederek infak etmek ise, cömertliğin zirvesi olan isar halidir. İsarın mükafatı, kulun fedakarlığı nisbetindedir.

Çevrimdışı eessrraa

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.907
  • 46.129
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 5.907
  • 46.129
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 26 Mar 2016 11:16:39
   fakirlere acıyan ve onlara yardım etmek için elinden geleni yapan bilge, bir gün bütün sabahını mabette geçirdi ve zenginlerin fakirlere daha fazla yardım etmesi için dua etti... eve döndüğünde eşi sordu :
 - nasıl, duan kabul edildi mi?
bilge dudaklarında ince bi'gülümsemeyle cevap verdi :
 - yarı yarıya...
karısı şaşırdı ve bunun ne anlama geldiğini sordu, bilgenin karşılığı şöyle oldu:
 - fakirler yardım almayı kabul ettiler...

Çevrimdışı ugurlucky

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 12.957
  • 33.467
  • Müdür Yardımcısı
  • 12.957
  • 33.467
  • Müdür Yardımcısı
# 26 Mar 2016 23:22:23
Bir kimse Bişr-i Hâfî’ye gelerek:
“–Gecenin bir saatinde olsun istirahat etseniz.” dedi. O ise şu karşılığı verdi:
“–Allah Teâlâ’nın geçmiş ve gelecek bütün günahlarını bağışladığı Rasûlul­lah -sallâllâhu aleyhi ve sellem- geceleri mübârek ayakları şişinceye kadar ibâdet ettikleri hâlde, ben nasıl uyuyabilirim?! Çünkü ben bir tek günahımın bile, Allah Teâlâ tarafından bağışlanmış olduğunu bilmiyorum!..”

Çevrimdışı sınıfçı20

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 27 Mar 2016 00:34:08
Hasan dede her zamanki gibi sabah erkenden kalkmis Kur'an i Kerim okuyordu.

Yaz tatilinde torunu Ahmet i de yanina almisti. Kucuk Ahmet dedesi Kuran okurken her kelimeyi tekrar ediyor, ama soylediginden hic birsey anlamiyordu.Dedesine sordu:

-Dede arapca bilmiyorsunki, neden Kuran okuyorsun?anlamadigin bir seyi neden okuyorsun dedecim?

Hasan dede tebessum derek yanmakta olan sobaya dogru yurudu.
Sobanin icerisindeki komurlu, dibi delinmis olan kazani cikartip kucuk Ahmete verdi.
-Al bakalim evladim dedi, bu kazanla bana karsidaki nehirden su getir.

Ahmet dedesinin soyledigini yapar ,lakin kazan delik oldugu icin eve gelinceye kadar kazanin altinda su kalmaz.Bu durumu goren Hasan dede tebessum ederek torununa"-Bir daha ki sefere daha hizli gelmeye çalis"der.

Ahmet tekrar nehire dogru yol alir, kazani su ile doldurunca bu sefer kosar adimlarla eve gelir ama ne yazikki kazanda yine su kalmamistir.Kucuk Ahmet nefes nefese kalmistir,uzgun bir sekilde dedesine:
-"dedecigim bu sefer yine su getiremedim, ama simdi evdeki su bidonunu alip tekrar gidecegim ve su getirecegim" der

dede:
-Evladim ben senden bir bidon su istemedimki, bir kazan su istedim.Yeterince hizli gidemiyorsun bu yuzden kazanin bos donuyorsun "diyerek gulumser.

Ahmet kazani tekrardan bos getirecegini bilir ama, dedesini kirmamak icin kazani eline alir ve yola koyulur.Hasan dede pencereden torununu izlemeye devam eder.
Ahmet kazanini doldurmus kosar adimlarla eve varir ve kazan yine bostur.Kazani dedesine gosterek"
-gordunmu dedecigim kosarak gelmeme ragmen kazan yine bombos.Beni nehire bosu bosuna gonderdin der.

Dede:
-gercekten bosu bosunami oldugunu dusunuyorsun.Bak bakalim kazanin simdiki haline" diyerek gulumser.
Ahmet o eskimis,kirli ve ici komurle kaplanmis olan bu kazanin bembeyaz ve yeni oldugunun farkina varir ve hayretler icinde kalir.

Dede:
-Kur'an da aynen bu sekildedir evladim.Arapca bilmiyoruz ,anlamadan okuyoruz evet ,ama bu bize cok sey kazandiriyor, okuyunca icinde dis gorunusunde degisiyor.Kur'an i Kerim aynen bu nehir gibi kirlenmis kalpleri tertemiz eder..

Çevrimdışı ugurlucky

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 12.957
  • 33.467
  • Müdür Yardımcısı
  • 12.957
  • 33.467
  • Müdür Yardımcısı
# 27 Mar 2016 17:05:23
Çanakkale Savaşlar'ında savaşıp, bir kolu ile bir ayağını kaybeden Fransız Generali Bridges, yurduna döndükten sonra anlattığı bir savaş hatırasında şöyle diyor:
"Fransızlar, Türkler gibi mert bir milletle savaştıkları için daima iftihar edebilirsiniz. Hiç unutmam. Savaş sahasında döğüş bitmişti. Yaralı ve ölülerin arasında dolaşıyorduk. Az evvel, Türk ve Fransız askerleri süngü süngüye gelip ağır zaliyat vermişlerdi. Bu sırada gördüğüm bir hadiseyi ömrüm boyunca unutamayacağım. Yerde bir Fransız askeri yatıyor, bir Türk askeride kendi gömleğini yırtmış onun yaralarını sarıyor, kanlarını temizliyordu. Tercüman vasıtası ile şöyle bir konuşma yaptık:
- Niçin öldürmek istediğin askere yardım ediyorsun? Mecalsiz haldeki Türk askeri şu karşılığı verdi:
"Bu Fransız yaralanınca cebinden yaşlı bir kadın resmi çıkardı. Birşeyler söyledi, anlamadım ama herhalde annesi olacaktı. Benim ise kimsem yok. İstedim ki, o kurtulsun, anasının yanına dönsün". Bu asil ve alicenap duygu karşısında hüngür hüngür ağlamaya başladım. Bu sırada, emir subayım Türk askerinin yakasını açtı. O anda gördüğüm manzaranın yanaklarımdan sızan yaşlarımı dondurduğunu hissettim. Çünkü, Türk askerinin göğsünde bizim askerinkinden çok ağır bir süngü yarası vardı ve bu yaraya bir tutam ot tıkamıştı.Az sonra ikisi de öldüler..."

Fransız Generali BRIDGES

Çevrimdışı mbuyar

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.111
  • 45.192
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 2.111
  • 45.192
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 27 Mar 2016 17:13:28
-DOĞUM GÜNÜ HEDİYESİ

Fırına geldiğimde ortalıkta ekmek görünmüyordu. Eski bir
dostum olan fırıncı,"Biraz bekleyeceksin hocam," dedi.
"İki-üç dakikaya kadar çıkartıyorum."
Kenardaki tabureye oturup beklemeye koyulurken, içeriye
yaşlıca bir adamın girdiğini gördüm. Eskimiş ceketinin sol
yakası altında bir madalya parıldıyor ve yürürken hafifçe
topallıyordu. Selam verdikten sonra, fırıncının tezgahına
yaklaşarak, "Ekmeklerimi alayım," dedi.
"Benim ikizler acıkmıştır."
Fırıncı, adamın kendesine uzattığı torbayı alarak tezgahın
altına eğildi ve bir gün öncesine ait olduğu anlaşılan
ekmeklerden dört-beş tane çıkardı.
Ben o arada oturması için kendi yerimi o adama vermiş,
tezgahın yanına iyice yaklaşmıştım. Ekmeklerden birkaç
tanesinin şekli değişmiş, katılaşmış, taş gibi olmuştu.
Fısıltı şeklinde fırıncıya sordum. Neden taze ekmeği
beklemesini söylemiyorsun? Biraz sonra çıkacak ya!..
"Bayat ekmekleri kendisi istiyor." dedi fırıncı. "Çok fakir
olduğundan, ona yarı fiyatına veriyorum."
"Kim bu adam?" diye sordum.
"Kore gazilerinden " dedi. "Oğluyla gelini bir trafik kazasında
vefat edince, ikiz torunlarını yanına almıştı. Yıllardır
onlara bakıyor, hem de çok az bir maaşla."
Fırıncının anlattıkları karşısında içimin yandığını hissediyor ve
ufak da olsa bir şeyler yapmak istiyordum.
"Aradaki farkı ben vereyim," dedim. "Hiç olmazsa bugün
taze ekmek yesinler." Fırıncı, teklifimi kabul etti ve biraz
sonra da, fırından yeni çıkan taze ekmekleri adamın torbasına
doldururken şekli bozuk, bayat ekmekleri de tezgahın altına koydu.
"Çok şanslısın hacı amca," dedi. Çocuklar için sana
bugün pasta gibi ekmek vereceğim."
Yaşlı adam, bir evlat sevgisiyle kucakladığı torbayı
göğsüne bastırırken. "Allah, senden razı olsun evladım" dedi.
"Bugün onların doğum günü olduğunu nereden biliyordun?"

Çevrimdışı mbuyar

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.111
  • 45.192
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 2.111
  • 45.192
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 27 Mar 2016 17:14:57
GÖRMESİNİ BİLEN GÖZLER

Küçük kız, kendini bildiği günden beri annesinden
büyük bir şefkat görmüş ve ondan duyduğu sözlerle,
pamuk prensesten daha güzel olduğuna inanmıştı.
Ona göre; nur yüzlü ve badem gözlüydü. Bir tanecik
yavrusuydu her zaman. Ama ilk okula başlayınca işler
değişti. Arkadaşları onun hiç de güzel olmadığını, hatta
çirkin bile sayıldığını söylemekteydi. Küçük kız, ilk
önceleri onlara inanmadı çünkü herkes birbirini
kıskanıyordu. Ama bir kaç yılda gerçeklerle yüzleşti.
Annesinin bir pamuğa benzettiği yüzü, çiçek bozuğu
bir cilde sahipti. "Badem" dediği gözleri ise şaşıydı.
Vücudu da bir serviyi andırmıyordu. Demek ki, annesi
onu aldatmış ve yıllar yılı çekinmeden yalan söylemişti.

Genç kızın anne sevgisi, kısa bir süre sonra nefrete
dönüştü. Evlenme çağına gelmiş olmasına rağmen yüzüne
bakan yoktu. Üstelik de gözleri, bütün tedavilere rağmen
düzelmiyordu. Genç kız, doktorların gizlice yaptığı
konuşmalardan kör olacağını anladığında çılgına döndü
ve kendisini hâlâ çocukluk yıllarındaki ifadelerle seven
annesinin bu yalanlarına dayanamayıp evi terk etmeye
karar verdi. Fakat annesi, uzak bir yerde iş bulduğunu
söyleyerek ondan önce davrandı ve kazandığı paraları
bir akrabasına gönderip, kızına bakmasını rica etti.
Genç kız bir süre sonra görmez oldu. Karanlık dünyasıyla
baş başaydı. Bu arada annesini hiç merak etmiyordu.
Yalancıydı annesi, ölse bile bir kayıp sayılmazdı.
Bir gün doktorlar, uygun bir çift göz bulduklarını
söyleyerek kızı ameliyat ettiler.

Ancak o, gözünü açtığında yine aynı yüzü görmekten
korkuyordu. Fakat kör olmak zordu. En azından kimseye
yük olmazdı. Genç kız, ameliyat sonunda aynaya baktığında,
müthiş bir çığlık attı. Karşısında bir dünya güzeli vardı.

Gerçekten de harika bir kızdı gördüğü. Yüzündeki
bozukluklar tamamen kaybolmuştu. Çok kemerli olan
burnu düzelmis, kepçe kulakları normale dönmüş ve
yaban otlarını andıran saçları, dalga dalga olmuştu.
Genç kız, yanındaki yaşlı doktora sevinçle sarılarak:
"Sanki yeniden dünyaya geldim!" dedi. "Yüzümde hiçbir
çirkinlik kalmamış, estetik ameliyatı siz mi yaptınız?"
Yaşlı doktor: "Böyle bir ameliyat yapmadık kızım!."
diye gülümsedi. Annenin bağışladığı gözleri
taktık. Sen, onun gözünden gördün kendini!."

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK