İbretlik Hikayeler

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.218
  • 28.776
  • 227.218
# 14 Şub 2014 06:50:23
İBRETLİK BİR HİKAYE...

Delinin biri camiye girer, belli ki namaz kılacak.
Ama oturmaz, meraklı ve şaşkın gözlerle etrafı süzer-dolanır..
Bir oraya, bir buraya her köşeye dikkatlice bakar ve hızla çıkar gider..
Az sonra sırtında bağlanmış odunlarla tekrar gelir camiye ve tam namaza başlamak üzere olan cemaatle birlikte saf tutar..
Ama sırtındaki odunlarla güç bela bitirir namazını.

Eğilip kalktıkça yere düşen odunlar, çıkardığı ses vs. derken, tabii cemaat de rahatsız olmuştur bu durumdan..

Nihayet biter namaz, bitmesine ama her kafadan bir ses çıkar..
Herkes kıpırdanmaya, adama söylenmeye başlamıştır bile..
İmama kadar ulaşır sesler, hafiften tartışmalar..

İmam aynı mahalleden, bilir az çok garibin halini, şefkatle yaklaşır delinin yanına ve der ki:

“Oğlum böyle namaz mı olur, sırtında odunlarla, sen ne yaptın?
Hem kendini hem de çevreni rahatsız ettin bak, bir daha namaz kılmaya yüksüz gel olur mu?”

Bunu duyan deli melül-mahzun, ama manalı bir bakışla sorar

“Âdetiniz böyle değil mi?”

“Ne âdeti?!” der Hoca..

Cemaat da toplanmış, merak ve şaşkınlıkla olayı izlemektedir o sıra..
Der ki deli bu kez:

“Hocam ben namaz kılmak için girdim camiye, şöyle kendime uygun bir yer ararken içeridekilere baktım, gördüm ki herkesin sırtında bir şeyler var. Zannettim ki adet böyledir, ben de şu odunları yüklendim geldim işte, neden kızıyorsun? Kızacaksan herkese kız, tek bana değil!

Hoca şaşırır: “Benim sırtımda da mı var?” der..

“Evet” der deli, “Hepinizin sırtı yüklü!”..

Cemaatte ise hafiften “deli işte!” manasına,bıyık altından gülüşmeler başlamıştır..

Deli bu kez öne atılır ve tek tek cemaati işaret ederek, saf bir çocukça, heyecanla bağırır:

“Bak bunun sırtında mavi gözlü bir çocuk, bunda kocaman bir elma ağacı vardı..

Bunda kırık bir kapı, bunda bir tencere yemek, bunda kızarmış tavuk, şunun sırtında yeşil gözlü esmer bir hatun, bununkinde de yaşlı annesi vardı!..”

Sonra iki elini yanlarına salar başını sallar ve umutsuzca;

“ Boş yok, boş yok hiç!..diye tekrarlar.

O böyle söyleyince, herkes dehşet içinde şaşkınlıkla birbirinin yüzüne bakar!

Aynen doğrudur dedikleri çünkü;

Kimi doğacak çocuğunu düşünüyordur namazda

kimi bahçesindeki meyve ağaçlarını, biri onaracağı kapıyı, diğeri lokantasında pişireceği yemeği..

Biri açtır aklında yiyeceği tavuk, birinin sırtında sevdiği kadın, diğerinde de bakıma muhtaç annesi vardır.

“Peki söyle bakalım bende ne vardı?” der, bu kez endişeyle Hoca..

O da der ki:
“Zaten en çok da sana şaştım hoca! Sırtında kocaman bir inek vardı!
Meğerse efendim, hocanın ineği hastaymış, “öldü mü ölecek mi?” diye düşünürmüş namazda...

“Harâbât ehlini hor görme sakın, defineye mâlik viraneler var.”
Bildirince bildiren, yüreği olan görüyor elbet..

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.218
  • 28.776
  • 227.218
# 14 Şub 2014 06:51:06
Kim Deli, Kim Akıllı?
...
Adamın birisinin, arabasının lastiği tam akılhastanesinin önünde patlar. Adam arabayı kenara zor yanaştırır. Sonra ki
işlem malum,
- kriko,
- stepne,
- bijon anahtarı ve tekeri söker.

Ama söktüğü 4 adet bijon, yuvarlanıp yağmur mazgalına düşer. Mazgal açılır gibi değil, bijonlar görünmüyor bile. Adam bir sağına bakar, bir soluna bakar, çaresiz kaldırıma çöker.

Olayı en başından beri akılhastanesinin demir parmaklıklı penceresinden izleyen bir deli, seslenir;

- Sen ne yapıyorsun orda öyle?
- Sorma birader, lastik patladı ve değiştirirken bijonları mazgala düşürdüm.
-Düşündüğün şeye bak! Diğer lastiklerden birer tane bijon çıkar. Hepsi 3 bijonlu olsun. Seni, lastikçiye kadar idare eder.

Adam hemen denileni yapar.

Ve akılhastanesindeki vatandaşa seslenir:

- Senin ne işin var bu hastanede kardeş?
.
Cevap müthiştir,
.
- Biz burada salaklıktan yatmıyoruz kardeşim?
...
...
..
Son Not: Deli denilenler sevimlidir, katlanılabilir.
Aptala tahammül edilmez ve genellikle hiç bir ortamda istenmez.
....
Deliligi kisi kendine yakıstırır bazen,
Aptalı hakaret kabul eder.
...
Delinin gözü karadır.
Aptalda ödleklik vardır.
....
Delilik bir insana ünvan olabilir :Deli Dumrul
aptallık ise ancak lakap olabilir : Aptal XYZ)
...
Deli bizdendir.
Aptal hiç kimseden.
..
Bir Türk Atasözü der ki: "Akıllı olup herkesle uğraşacağına, deli ol herkes seninle uğraşsın!."

Çevrimdışı efoo

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.576
  • 87.587
  • Müdür Yetkili
  • 5.576
  • 87.587
  • Müdür Yetkili
# 17 Şub 2014 18:11:52
 Ev alma, komşu al
Osmanlı Veziri-azamlarından Hekimoğlu Ali Paşa, çok cömert ve hal ehli bir zat idi. Onun komşularından biri, paraya ihtiyacı olduğundan, evini satılığa çıkardı. "Kaça veriyorsun?" dediler. "Yüz bin akçeye" dedi. "Senin bu küçük evin o kadar eder mi?" dediklerinde; "Ya siz, Hekimoğlu Ali Paşanın komşuluğunu kaça almak istiyorsunuz?" dedi. "Komşu satın alınır mı?" dediklerinde, "Ev komşu için alınır. İyi bir komşu bir şey istenildiğinde memnuniyetle hemen verir. İstenilmezse bir şey lazım mı? diye sorar. Kendisine kötülük edene iyilik eder. İşte Hekimoğlu Ali Paşa da bunlardan biridir. Böyle bir komşuya sahip olmak için evime yüz bin akçe çok mudur?"

Bu söz Hekimoğlu Ali Paşanın kulağına gidince bir hayli para verdi ve: "Bununla ihtiyacını gider, evini satma. Senin gibi kadirşinas komşudan ayrılmak istemiyorum" dedi.

Çevrimdışı eslemnurum

  • Uzman Üye
  • *****
  • 10.560
  • 26.279
  • 10.560
  • 26.279
# 18 Şub 2014 07:12:23
YAVUZ SULTAN SELİM HAN'IN İHANETE CEVABI

 Bir Gün Padişah Yavuz Sultan Selim pazarda gezerken keklik satılan bir tezgah görür ve keklik satılan tezgaha yönelir. Bütün keklikler 1 altındır fakat bir tanesi ayrı bir kafes içinde ve 100 altındır.

 Yavuz Sultan Selim sorar:

-Bunlar 1 altın da bu neden 100 altın?

 Satıcı:
-Hünkarım 100 altınlık olan ötüşüyle diğer keklikleri kendine çeker ve yakalanmalarını sağlar.

 Yavuz Sultan Selim 100 altını çıkarıp adama verir ve
-Ver o kekliği bana! der.

 Herkes şaşkınlık içinde napacak acaba koca Padişah bir kekliği diye düşünürken Yavuz Sultan Selim kekliğin kafasını tuttuğu gibi gövdesinden ayırıverir ve der ki:

-KENDİ IRKINA İHANET EDENİN SONU BUDUR!!!

Çevrimdışı efoo

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.576
  • 87.587
  • Müdür Yetkili
  • 5.576
  • 87.587
  • Müdür Yetkili
# 18 Şub 2014 23:08:57
 "İbrâhim bin Hammâd"dan nakledilir ki şöyle:
Ganîmetten bir "Merkep" düşmüştü o Resûl'e.
 
Ona, "Yâfur" adını verip Fahr-i kâinât.
Husûsî hizmetinde kullandı onu bizzât.
 
Çağırmak isteseydi eshâbından birini,
Gönderirdi hemence Ona bu merkebini.
 
O gidip, başı ile kapıya vuruyordu.
O da, çağrıldığını böylece anlıyordu.
 
Resûlullah göçünce âhiret âlemine,
"Yâfur" dayanamadı ayrılık elemine.
 
Dîvâne gibi olup, dolaştı orda burda.
Fazla dayanamayıp, nihâyet öldü o da.

Çevrimdışı pelinBAS05

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.680
  • 3.563
  • 1.680
  • 3.563
# 18 Şub 2014 23:27:25
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Hz. Fatıma,
'- ya Ali ''Hasan, Hüseyin aç, evde yiyecek yok.. Gidip yiyecek birşeyler alsana" der.

Hz. Ali'nin sadece altı dirhemi vardır.
Yiyecek almak için evden çıkar ve giderken yolda kavga eden iki insan görür.
Hz Ali: "Niçin kavga e
diyorsunuz? Şu âlemde Allah'ı düşüneceğiniz yerde niçin birbirinizle mücadele ediyorsunuz?" diye sorar.

Kavga edenlerden biri, diğerinden altı dirhem alacağı olduğunu, vermediğini, söyler. Hz Ali cebindeki altı dirhemi çıkarır ve alacaklıya verir.

Evine geldiğinde eli boştur, 'Cennet kadınlarının seyyidesi',
"- Ya Ali, hiç mi bir şey almadın?" diye sorunca,
"- Ama ara düzelttim ya Fatma" der.
Hz Fatma'nın yüzünde nurlu bir gülümseme belirir.
Memnundur kocasının bu güzel hareketinden.
Daha sonra Hasan'la Hüseyin ağlamaya başlarlar, 'açız' diye.

Bu acı manzaraya dayanamaz ve evden çıkar.
Yolda bir adama rastlar. Elinde besili bir deve;
"- Ya Ali bu deveyi sana satmak isterim, ucuza satacağım."
"- Param yok" der Hz Ali.
"- Olsun" der adam.
"- Bu deveyi sana vermeyi çok istiyorum.150 dirhem bu deve. Al sonra ödersin."
Alır Hz Ali o deveyi.
Yolda giderken başka adama rastlar.
"- Ya Ali" der, "ne güzel bir deve bu. Ben bunu 300'e alayım ne olursun reddetme beni."
Hz Ali: "- Ama ben bunu 150'ye aldım" der.
"- Olsun, ben çok beğendim bunu" ve deveyi satar.
Hz Ali mutlu bir şekilde gider yiyecekleri alır eve döner.
Sonra Peygamber'in huzuruna çıkar.

Efendimiz(s.a.v.) güler, "gel" der, "ya Ali şu deve hikâyesini anlat".
Anlatınca da der ki:
"- Sen ki ara düzelttin. Allah Cebrail'i ile sana deveyi sattı. İsrafil'i ile de satın aldı.
Her kim ki ara yapar, birleştirir, düzeltir, ikilikten insanları kurtarırsa o bendendir ya Ali."

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.218
  • 28.776
  • 227.218
# 19 Şub 2014 20:02:33
Zamanın birinde, bir oduncu ormanda odun keserken çalı arasında bir yılana rastlamış. Elindeki baltayı kaldırıp yılanın başını vurmak üzereyken bir an gözgöze gelmiş. Yaradana olan aşkı -yılan bile olsa- yaratılana yansımış ve yılana vurmay...a kıyamamış. Yılanda duygulanmış ve dile gelmiş. ''Ey insanoglu, sen bana kıyamadın, bende sana iyilik edecegim'' demiş.Bir kör kuyuya dalmış ve kaybolmuş. Biraz sonra agzında bir altın lira ile dönmüş ve ''Bundan böyle ömür boyu sana hergün bir altın lira verecegim!'' demiş.

Oduncu altını bozdurmuş ve evinde ogün şenlik olmuş. Aileside dahil hiç kimseye olanı biteni anlatmamış. Herkes sadece oduncunun çok çalıştıgı için durumunun düzeldigini zannetmiş. Oduncu yıllar boyu hergün o kör kuyunun başına gitmiş, yılan ile buluşmuş ve altınını almış. Birgün oduncu agır hastalanmış. Kuyunun başına gidemez olmuş. Birkaç gün geçince bolluga alışmış evinde darlık başlamış.

Oduncu oglunu yanına çagırmış ve yılanın sırrını anlatmış. ''Kör kuyunun başına git ve oglum oldugunu söyle; yılan sana altın verecek!'' demiş. Oglu inanmamış ama gitmiş. Yılan önce saklanmış, sonra ortaya çıkmış. Onun oduncunun oglu olduguna iyice kanaat getirince de kuyuya inip bir altın getirmiş. Oglan önce inanmadıgı hikayenin gerçek oldugunu görünce hırsa kapılmış, ''Kimbilir daha ne kadar altın var kuyunun içinde!'' diye düşünmüş. Hırsla yılanı öldürmek için bir hamle yapmış, ıskalamış ama yılanın kuyrugunu koparmış. Yılan da can havliyle dönüp oglanı sokmuş ve öldürmüş.

Akşam yaklaşıp da oglu gelmeyince oduncu iyice endişelenmiş. Hasta yatagından sürünerek bile olsa kalkmış. Kuyunun başına gitmiş ki oglu cansız yatıyor. Yılanda o anda görünmüş; kuyrugu yok ve kanlar içinde.

Oduncu durumu anlamış ve çok üzülmüş. Canının parçası oglu yerde cansız, yıllardır velinimeti olan yılanda yaralı... ''Hatalı olan oglum olmalı!'' demiş ve yılandan özür dilemiş. ''Tekrar dost olalım!'' demiş.

Yılan ise acı acı gülümsemiş: ''ÇOk isterdim ama sende bu evlat acısı, bende de bu kuyruk acısı varken biz artık dost olamayız!'' demiş.

Çevrimdışı efoo

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.576
  • 87.587
  • Müdür Yetkili
  • 5.576
  • 87.587
  • Müdür Yetkili
# 02 Mar 2014 20:43:56
Fudayl bin İyâd "rahmetullahi aleyh" hazretleri tövbesinden önce, hangi kervandan bir mal gasbetmişse, onların üzerine o kâfiledekilerin isimlerini yazar ve mallarını saklardı. Tövbe ettikten sonra o malları sâhiplerine götürüp helallaştı ve affını diledi. Yalnız Ebîverd şehrinde bir yahûdî hakkını helâl etmiyordu. Hiçbir teklifi de kabûl etmiyor, Fudayl bin İyâd'ı zor durumda bırakmak için olmayacak şartlar ileri sürüyordu. Ona; "Eğer hakkımı helâl etmemi istiyorsan, filân yerde kayalık bir tepe var. O tepeyi kazarak oradan kaldır. Oralar dümdüz olsun!" dedi. Fudayl bin İyâd hakkını helâl ettirmek için buna râzı oldu ve kazmaya başladı. Hazret-i Fudayl'ın bu gayreti sebebiyle Allahü teâlânın ihsânıyla, bir seher vakti rüzgâr çıktı ve orayı dümdüz etti.

Çevrimdışı eslemnurum

  • Uzman Üye
  • *****
  • 10.560
  • 26.279
  • 10.560
  • 26.279
# 11 Mar 2014 01:00:53
Bir profesör konferans vermek üzere salona girmiş.
Ama bakmış ki salon, ön sırada oturan seyis dışında boşmuş. Konuşup konuşmama konusunda tereddüde düşen profesör sonunda seyise sormuş:
-Buradaki tek kişi sensin. Sana göre konuşmalı mıyım,
 yoksa konuşmamalı mıyım?

 Seyis cevap vermiş:
-Hocam ben basit bir insanım, bu konulardan anlamam.
 Fakat ahıra gelseydim ve bütün atların kaçıp bir tanesinin kaldığını görseydim, yine de onu beslerdim.

 Bu sözlere hak veren Profesör konferansa başlamış.
İki saatin üzerinde konuşmuş durmuş, konferanstan sonra da kendini mutlu hissetmiş, dinleyicisinin de konferansın çok iyi olduğunu onaylanmasını isteyerek sormuş:

-Konuşmamı nasıl buldun?

 Seyis cevap vermiş:

-Hocam sana daha önce basit bir adam olduğumu ve bu konulardan pek anlamadığımı söylemiştim. Gene de eğer ahıra gelir, biri dışında tüm atların kaçtığını görseydim, onu beslerdim; ama elimdeki tüm yemi ona verip de hayvanı çatlatmazdım.

 Kissadan hisse:

 "Ne kadar bilirsen bil, söylediklerin karşıdakinin anladığı kadardır."

Çevrimdışı eslemnurum

  • Uzman Üye
  • *****
  • 10.560
  • 26.279
  • 10.560
  • 26.279
# 11 Mar 2014 23:22:41
Vaktiyle bir derviş berbere gidip:
- Vur usturayı berber efendi, der.
 Berber dervişin saçlarını kazımaya başlar ve diğer tarafa usturayı vuracakken, mahallenin kabadayısı içeri girer.
 Doğruca dervişin yanına gider, başının kazınmış tarafına sert bir tokat atarak:
- Kalk bakalım kabak, kalk da tıraşımızı olalım, diye bağırır.
‘Dövene elsiz, sövene dilsiz’ olan, halktan gelen her şeyin Hak’tan geldiğine inanan derviş, sabreder. Fakat kabadayının tıraş esnasında da dili durmaz, sürekli alay eder derviş ile: 'Kabak aşağı, kabak yukarı.'
Nihayet tıraş biter, kabadayı dükkandan çıkar. Henüz birkaç metre gitmiştir ki, kontrolden çıkan bir at arabası yokuştan aşağı hızla üzerine gelerek kabadayıyı altına alıp sürükler. Kabadayı oracıkta feci şekilde can verir. Berber dervişe bakar, sorar:
- Biraz ağır olmadı mı derviş efendi?
 Derviş düşünceli bir şekilde cevap verir:
- Vallahi gücenmedim ona. Hakkımı da helal etmiştim. Gel gör ki, kabağın da bir sahibi var. O gücenmiş olmalı!

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.218
  • 28.776
  • 227.218
# 16 Mar 2014 09:50:41
İMAMIN MUHTEŞEM VEFATI..!

Bir imam efendi varmış, namazını tadil-i erkana uyarak kılmaya çok dikkat edermiş, cemaati hayranmış imam efendiye.

İmam efendi, birgün cemaate öğle namazı kıldırırken, öğlenin sünnetinde sağına selam verirken, ak sakallı bir ihtiyar görür.

Sola selam verir, hemen sağına döner, bakar ki ihtiyar yok.

Farza geçer, farz namazda da aynısı olur.

İmam efendi, şaşkındır.

Son sünnete durur, tam sağa selam verecek, ihtiyar yine orada.

Sola selam vermeden, sorar:

Amca sen kimsin, necisin..?

Namazda sağa selam verirken varsın, sola selam verip, geri baktığımda yoksun..?

İhtiyar adam:

Eğer beni merak ediyorsan, peşine cemaatini de al bir karanlık sokak var, orayı geç.

Orada korkunç mu korkunç bir sokak var, orayı da geç.

Ondan sonra, yeşil bir kapı çıkacak önüne.

O kapının üzerinde ''LAİLAHE İLLALLAH MUHAMMEDÜN RESULALLAH'' yazıyor.

O kapıdan gir beni orada bulacaksın, kim olduğumu ancak o zaman söylerim.

İmam efendi, hemen cemaate dönüp:

Benim başımdan böyle böyle bir iş geçti, hadi benle geliyor musunuz..?

Cemaat, çok sevdikleri imamlarını yalnız bırakmaz.

Önce, karanlık sokaktan geçerler.

Korkunç sokağa gelince, imam efendi arkasına bir bakar ki, cemaatten kimse kalmamış.

Sokak o kadar korkunçmuş ki, hepsi kaçmışlar.

İmam efendi, o sokaktan geçmiş ve yeşil kapıyı görmüş, kapının güzelliği gözlerini kamaştırmış.

Üzerinde ''LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDÜN RESULALLAH'' yazıyormuş.

Hemen içeri girmiş, içerisi o kadar güzelmiş ki, imam efendi büyülenmiş.

İhtiyar adam, orada bir koltukta imamı bekliyormuş.

İmam efendi, hemen sormuş:

Dediklerini yaptım, dediğin sokaklardan geçtim, fakat cemaatim korkunç sokağa gelince, beni bırakıp kaçtılar.

Şimdi bana söyle bakalım, sen kimsin..?

Yaşlı adam gülümseyerek, imam efendiye:

Ben Azrail'im (a.s) ve sen öğlenin sünnetinde, sağa ilk selam verdiğinde beni gördün ya, işte o zaman tereyağından kıl çeker gibi ruhunu, bedeninden aldım, ama sen bunu anlayamadın bile.

Karanlık sokak var ya, orası senin tabutun.

Cemaat seni omuzlayıp getirdi, sonra o korkunç sokağa yani kabrine koydular.

İmanın o kadar kuvvetli ki, hakkıyla kıldığın namazlar ve yaptığın görevin, seni oradan hiç korkmadan geçirdi.

Burası da "CENNET-İ ALÂ" dilediğin gibi yaşa..!

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.218
  • 28.776
  • 227.218
# 17 Mar 2014 20:34:36
Mutlaka Herkesin Okumasi Ve Bütün Tanidiklarini Okutturmasi Gereken Bir Kissa)
Hz. Ali (r.a) anlatıyor:
... Ben ve Fatıma Resulullah (s.a.v)'in yanına girdik.
...
...O'nu üzüntülü ve ağlar durumda bulduk, sebebini sorduk.
Resulullah(s.a. v) buyurdu ki:
Ben miraç gecesinde göklerde ümmetimin kadınlarını çok çeşitli azap olduklarını gördüm...!!!!!! !!!!!
Onların gördükleri o şiddetli azaplarına dayanamayıp üzüldüm ve ağladım...!!!
1-) Onlardan bir kısmını saçlarından asılmış (ateşten kor kafalarının üstüne koymuşlardı) beyinlerini kaynarken gördüm..!
2-) Bir kısmını dilerinden asılmış boğazlarından katran akıtılırken gördüm..!
3-) Bir kısmını elleri boyunlarına ve ayakları göğüslerine bağlanmış olarak gördüm. Yılan ve akrepler onları sokup zehirliyorlardı ..!
4-) Bir kısmını göğüslerinden asılı olarak gördüm..!
5-) Bir kısım kadın gördüm ki başı domuz gövdesi, merkep gövdesi gibi bin bir çeşit azap ile azap oluyorlardı..!
6-) Bir kısım kadın gördüm ki suretleri köpek suretinde ateş ağızlarından giriyor ardından çıkıyordu, melekler tokmaklarıyla durmadan başlarına vuruyorlardı..!
İşte onları hatırladım, üzüldüm ve ağladım.
Hazreti Fatıma ağlayıp ayağa kalktı:
Ey Sevgili Babacığım.
Acaba bunlar neler yaparlar ki bu kadar çeşitli azaplarla karşılaştılar diye sordu.
Resulü Ekrem (s.a.v) ;
1-) Saçlarından asılmış beyinleri kaynayıp azaplananlar, başını örtmeyip saçını başını yabancı erkeklerden gizlemeyen kadınlardır..!
2-) Dilinden asılmış, boğazından katran dökülüp azaplananlar, dili ile kocasına eziyet edip servet mal mülk isteyen kadınlardır..!
3-)Elleri boyunlarına ve ayakları göğsüne bağlanmış olup yılan ve akreplerle zehirlenip azaplananlar, cünüplükten ve hayızlıktan yıkanmayıp namaza ihanet eden, namaz kılmayan kadınlardır..!
4-) Göğüslerinden asılıp azaplananlar, kocasının hizmetini yapmayıp yatağında eziyet eden, göğsünü yabancı erkeklerden sakınmayıp örtünmeyen kadınlardır..!
5-) Başı domuz gövdesi merkep gövdesi gibi olup binbir çeşit azaplananlar (saçını başını süsleyip püsleyip, açık saçık dar ve açık renkli giyinip, vücut hatlarını belli ettirip binbir cilvelerle yabancı erkeklerin gönlünü çeken) kadınlardır..!
6-) Köpek suretinde olup ateş ağzından girip ardından çıkanlar hased edip kocasıyla Müslümanların arasını bozmak için söz gezdirip yalan konuşan kadınlardır. Yazıklar olsun Allah ve Resulü (s.a.v.)'in emirlerini yaşamayıp yaşatmayanlara, İslamiyeti yaşamayıp isyan edenlere Bunların duaları kabul olmaz cennete de giremezler cennetin kokusunu dahi alamazlar..
Bihâr-ül Envâr, C.18, S.351.

Çevrimdışı alper bocut

  • B Grubu
  • 1.155
  • 2.983
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 1.155
  • 2.983
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 17 Mar 2014 20:54:08
ÖNYARGI FELAKETİ
Uzaklarda bir köyde, kocasi, çocugu dogmadan ölmüs, tek basina yasayan hamile bir kadin kendisine arkadas olmasi açisindan dagda yarali olarak buldugu bir gelincigi evinde beslemeye baslar. Gelincik kadinin yanindan
bir an bile ayrilmaz. Her ne kadar evcil bir hayvan olmasa da, oldukça uysallasir. Bir kaç ay sonra kadinin çocugu dogar. Tek basina tüm zorluklara gögüs germek ve yavrusuna bakmak zorundadir.

Günler geçer ve kadin bir gün bir kaç dakikaligina da olsa evden ayrilmak ve yavrusunu evde birakmak zorunda kalir... Gelincikle bebek evde yalniz kalmislardir. Aradan biraz zaman geçer ve anne eve gelir. Gelincigi ve kanli agzini görür. Anne çildirmisçasina gelincige saldirir ve oracikta öldürür hayvani. Tam o sirada içerdeki odadan bir bebek sesi duyulur. Anne odaya yönelir... Ve odada besigi, besigin içindeki bebegi ve bebegin yaninda duran parçalanmis bir yilani görür.

Çevrimdışı alper bocut

  • B Grubu
  • 1.155
  • 2.983
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 1.155
  • 2.983
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 17 Mar 2014 20:56:30
Birisi her gece kalkıp Allah'ı anıyor, O'na dua ediyordu.  Şeytan ona dedi:
- Ey devamlı Allah'ı anan kişi! Bütün gece Allah deyip çağırmana, yakarman  karşılık seni buyur eden var mı ki? Sana bir tek cevap bile gelmedi, daha ne  zamana kadar böyle yakarıp dua edeceksin?
Adamın gönlü kırıldı, başını yere koydu ve hüzün içinde uyudu. Rüyasında ona söyle dendi:
- Kendine gel uyan! Niye duayı, zikri bıraktın? Neden usandın?
Adam: - Buyur diye bir cevap gelmiyor ki... Artık kapıdan kovulmaktan korkuyorum,
dedi.  Bunun üzerine dendi ki ona:
- Senin Allah demen, O'nun buyur demesi sayesindedir. Senin yalvarışın, Allah'ın senin ruhuna haber uçurmasındandır. Senin çabaların, çareler  araman, Allah'ın seni kendine yaklaştırması, ayaklarındaki bağları çözmesindendir. Senin korkun, sevgin, ümidin, Allah'ın lütuf kemendidir. Senin her Yarabbi demenin altında, Allah'in buyur demesi vardır.. Gafilin, cahilin gönlü bu duadan uzaktır. Çünkü Yarabbi demeye izin yok ona. Ağzında da kilit var onun, dilinde de... Zarara uğradığı zaman, ağlayıp sızlamasın diye Allah ona dert, ağrı, sızı, gam, keder vermedi.

Artık anla ki, Allah'a  dua etmeni, O'nu çağırmanı sağlayan dert, Dünya saltanatından daha iyidir. Dertsiz dua soğuktur. Dertliyken yapılan dua ise gönülden kopar... (Mesnevi' den)

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.218
  • 28.776
  • 227.218
# 18 Mar 2014 19:54:56
HİKAYE DEĞİL AMA İBRETLİK!....

Türkiye'ye, Japonya'dan bir eğitim heyeti gelir. Temas ve incelemeler yapacak, neticeyi yetkililere aktaracaklardır. Gerektiği kadar da ikili işbirliği gerçekleştireceklerdir. İşler buraya kadar çok iyi.. Japon heyeti, yurdumuzun bazı bölgelerinde gerekli incelemeleri yapar. Sonra Bakanlıkta toplanırlar. Heyetin hakkımızda tespiti ilginçtir:
- "Sizin çocuklarınızda milli şuur yok.!" Bizimkiler şaşırır:
- "Bizim çocukların damarlarındaki kan, milli duygumuzun kaynağıdır." derler. Yine de fazla ses çıkarmazlar. Ne de olsa misafirdir.! Bizimkiler sorar:
- "Peki, sizin gençlerinizde milli şuur var mıdır.?" Japon uzmanlar anlatmaya başlar:
- " Biz gençlerimize ilkokula başlamadan "Şok Testler" uygularız. Mesela uçak gibi hızlı giden trenlerimize bindirir, bir tur yaptırırız. Çok katlı yollardan da geçen tren, onları şöyle bir sarsar. Mini mini çocuklarımız teknolojinin baş döndürücü neticesini görerek bir şok olurlar.. Sonra bu şoktan sonra Hiroşima'ya götürürüz. Bölgeyi aynen koruyoruz. Bombalanmış bu bölge hakkında bilgilendirir; değil hayvan, bitkinin bile yaşamadığını gösteririz. Ve deriz ki: "Eğer sizler çalışmaz, sizden öncekileri geçmezseniz, vatanınız işte böyle düşmanlar tarafından bombalanır. Hiçbir canlı yaşayamayacak biçimde size bırakıp giderler. Çalışırsanız, bindiğiniz hızlı trenleri bile geçecek yeni vasıtalar yaparsınız. Gerisi sizin bileceğiniz iş." Çocuklarımız bununla ikinci bir şok daha yaşarlar. Sizlere şunu hatırlatalım ki, Türkiye'de birçok teknik elemanımız bulunmaktadır. Bunların herhangi birine konuyu sorabilirsiniz." Bizimkiler şaşkınlık içinde sorarlar:
- "Peki ya Türkiye için tespitiniz var mı? Varsa gözlemleriniz nelerdir?" Japonlar; - "Elbette var" derler. "Bizimkinden çok daha önemli. Bir tanesi ÇANAKKALE SAVAŞLARININ olduğu bölge. Bu bölge gençlerinizin şok olması için yeter de artar bile. Bir metrekareye ALTI BİN MERMİNİN DÜŞTÜĞÜ savaşta, Türkler herşeye rağmen galip çıkıyor, olamayacağı olur hale getiriyorlar. En son teknolojiye ve donanıma meydan okuyarak, inancın galip geldiğinin ispatını yapıyorlar. Üstelik karşılarında bir tek düşman değil, müttefik güçler; sizin tabirinizle YETMİŞ İKİ MİLLET Var.!!
EVET, METREKAREYE ALTIN BİN MERMİ..!
METREKAREYE ALTI BİN MERMİ..!!
ALTI BİN MERMİ..!!
BİLENİNİZ VAR MIYDI..??

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK