Sevdiğimiz Şiirler

Çevrimdışı oksijen41

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 328
  • 1.808
  • 328
  • 1.808
# 06 Tem 2015 18:52:48
Sevdan Beni
Terketmedi sevdan beni,
Aç kaldım, susuz kaldım,
Hayın, karanlıktı gece,
Can garip, can suskun,
Can paramparça...
Ve ellerim, kelepçede,
Tütünsüz uykusuz kaldım,
Terketmedi sevdan
AHMET ARİF

Çevrimdışı tekmen

  • Moderatör
  • *****
  • 21.706
  • 46.672
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 21.706
  • 46.672
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 07 Tem 2015 10:56:31
Vazgeçtim
Ne zaman umrumda ne mekan benim
Yarından vazgeçtim dünden vazgeçtim
Ne bu ömür benim ne de can benim
Ben seni göreli benden vazgeçtim

Derde hedef oldum sen oksun diye
Güllere yalvardım sen koksun diye
Sen yoktun yanımda sen yoksun diye
Akşamdan geceden günden vazgeçtim

Sensiz ne yurdum var ne yerim dedim
Senden sorarlarsa ne derim dedim
Belki kavuşursam üzerim dedim
Ben senin uğruna senden vazgeçtim.

Serdar Tuncer

Çevrimdışı İSTANBULLL

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.076
  • 17.642
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 3.076
  • 17.642
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 07 Tem 2015 12:03:08
SU GELIR YARA DEĞER

Ben bir dere yatağının
En kıvrımlı yeriyim.
Bilemem nerelerden
Akar da ince ince
Su gelir yara değer
Değdikçe eririm.

Örseli bir bahçenin
Acemi gülüyüm.
Bilmedim bir türlü
Bilemem
Bir mevsimlik rengi ben
Dörde nasıl böleyim.

Gizemli bir suskunluğun
Dargın diliyim.
Kan gülleri büyütürüm
Sabır saksılarında.
Ben hep kendini yiyen
Bir garip deliyim.

Şükrü Erbaş
-Küçük Acılar-

Çevrimdışı AYNALI

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.281
  • 21.084
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 3.281
  • 21.084
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 07 Tem 2015 14:00:22
Seni Yazdım Ebem Kuşaklarına

seni yaşadıktan sonra anladım
bana sensin mahşer nuru, kol-kanat
içimde şahlanıp duran huysuz at
dizginsiz gemsiz değil!

unuttum gözyaşı döken kadını
ördüm gerçek aşkın ruh mihrabını
bir yay gibi gerdim göğe adını
gönül kubbem artık alemsiz değil!

benim neme gerek yıldız, dolunay
rahatlığa paydos, çileye hayhay
ne kuştüyü yatak ne ruhsuz saray
günlerim İbrahim Etem'siz değil!

açılın açılın kalabalıklar
içerim zemheri, dışarım bahar
bir alev halinde geçtiğim yollar
Hallac-ı Mansur'suz, Keremsiz değil!

uzakların daha uzaklarına
büyük zaferlerin nur tabakalarına
seni yazdım ebem kuşaklarına
ellerim çaresiz, kalemsiz değil!
 Yavuz Bülent Bakiler

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.976
  • 228.580
  • 28.976
  • 228.580
# 07 Tem 2015 23:31:49
Yoksul bir çocuk görsem
yağmur altında üşüyen
köprü olmak geçer
hiç değilse
 içimden
Sunay Akın

Çevrimdışı kurthan

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 10.700
  • 73.143
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 10.700
  • 73.143
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 08 Tem 2015 00:22:32
Gün Eksilmesin Penceremden

Ne doğan güne hükmüm geçer,
Ne halden anlayan bulunur;
Ah aklımdan ölümüm geçer;
Sonra bu kuş, bu bahçe, bu nur.

Ve gönül tanrısına der ki:
- Pervam yok verdiğin elemden;
Her mihnet kabulüm, yeter ki
Gün eksilmesin penceremden!

Cahit Sıtkı Tarancı

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 08 Tem 2015 02:22:45
Ihlamurlar Çiçek Açtığı Zaman

Dilimde sabah keyfiyle yeni bir umut türküsü
Kar yağmış dağlara, bozulmamış örtüsü
Rahvan atlar gibi ırgalanan gökyüzü
Gözlerimi kamaştırsa da geleceğim sana
Şimdilik bağlayıcı bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman

Ay, şafağa yakın bir mum gibi erimeden
Dağlar çivilendikleri yerde çürümeden
Bebekler hayta hayta yürümeden
Geleceğim diyorum, geleceğim sana
Ne olur kesin bir takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman

Beklesen de olur, beklemesen de
Ben bir gök kuruşum sırmalı kesende
Gecesi uzun süren karlar-buzlar ülkesinde
Hangi ses yürekten çağırırsa beni sana
Geleceğim diyorum, takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman

Bu şiir böyle doğarken dost elin elimdeydi
Sen bir zümrüd-ü ankaydın, elim tüylerine deydi
Sevda duvarını aştım, sendeki bu tılsım neydi?
Başka gezegende de olsan dönüşüm hep sana
Kesin bir gün belirtmem, ne olur takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman

Eski dikişler sökülür de kanama başlarsa yeniden
Yaralarıma en acı tütünleri basacağım ben
Yeter ki bir çağır çiçeklendiğin yerden
Gemileri yaksalar da geleceğim sana
On iki ayın birisinde, kesin takvim sorma bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman

Bak işte notalar karıştı, ezgiler muhalif
Hava kurşun gibi ağır, yağmursa arsız
Ey benim alfabemdeki kadim elif
Ne güzellik, ne tad var baharsız
Güzellikleri yaşamak için geleceğim sana
Geleceğim diyorum biraz mühlet tanı bana
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman

Ihlamur çiçek açtığı zaman
Ben güneş gibi gireceğim her dar kapıdan
Kimseye uğramam ben sana uğramadan
Kavlime sadığım, sadığım sana
Takvim sorup hudut çizdirme bana
Ben sana çiçeklerle geleceğim
-Ihlamurlar çiçek açtığı zaman

Bahaettin Karakoç

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 08 Tem 2015 02:24:16
MONA ROZA

Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller ak güller

Ulur aya karşı kirli çakallar
Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa
Mona Roza, bugün bende bir hal var
Yağmur iğri iğri düşer toprağa
Ulur aya karşı kirli çakallar

Açma pencereni perdeleri çek
Mona Roza seni görmemeliyim
Bir bakışın ölmem için yetecek
Anla Mona Roza, ben öteliyim
Açma pencereni perdeleri çek..

Zeytin ağaçları söğüt gölgesi
Bende çıkar güneş aydınlığa
Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi
Seni hatırlatıyor her zaman bana
Zeytin agaçları söğüt gölgesi

Zambaklar en ıssız yerlerde açar
Ve vardır her vahşi çiçekte gurur
Bir mumun ardında bekleyen rüzgar
Işıksız ruhumu sallar da durur
Zambaklar en ıssız yerlerde açar

Ellerin ellerin ve parmakların
Bir nar çiçegini eziyor gibi
Ellerinden belli olur bir kadın
Denizin dibinde geziyor gibi
Ellerin ellerin ve parmakların

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona
Saat on ikidir söndü lambalar
Uyu da turnalar girsin rüyana
Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar
Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

Akşamları gelir incir kuşları
Konar bahçenin incirlerine
Kiminin rengi ak, kimisi sarı
Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine
Akşamları gelir incir kuşları

Ki be Mona Roza bulurum seni
İncir kuşlarının bakışlarında
Hayatla doldurur bu boş yelkeni
O masum bakışlar su kenarında
Ki be Mona Roza bulurum seni

Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza
Henüz dinlemedin benden türküler
Benim aşkım sığmaz öyle her saza
En güzel şarkıyı bir kurşun soyler
Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

Artık inan bana muhacir kızı
Dinle ve kabul et itirafımı
Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı
Alev alev sardı her tarafımı
Artik inan bana muhacir kızı

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak
Meyvalar sabırla olgunlaşırmış
Bir gün gözlerimin ta içine bak
Anlarsın ölüler niçin yaşarmış
Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

Altın bilezikler o kokulu ten
Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne
Bir tüy ki can verir bir gülümsesen
Bir tüy ki kapalı gece güne
Altın bilezikler o kokulu ten

Mona Roza, siyah güller, ak güller
Geyvenin gülleri ve beyaz yatak
Kanadı kırık kuş merhamet ister
Ah, senin yüzünden kana batacak
Mona Roza siyah güller ak güller

SEZAİ KARAKOÇ

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 08 Tem 2015 02:26:16
HAN DUVARLARI

Yağız atlar kişnedi, meşin kırbaç şakladı,
Bir dakika araba yerinde durakladı.
Neden sonra sarsıldı altımda demir yaylar,
Gözlerimin önünden geçti kervansaraylar...
Gidiyorum, gurbeti gönlümle duya duya,
Ulukışla yolundan Orta Anadolu'ya.
İlk sevgiye benzeyen ilk acı, ilk ayrılık!
Yüreğimin yaktığı ateşle hava ılık,
Gök sarı, toprak sarı, çıplak ağaçlar sarı...
Arkada zincirlenen yüksek
Toros Dağları,
Önde uzun bir kışın soldurduğu etekler,
Sonra dönen, dönerken inleyen tekerlekler...
Ellerim takılırken rüzgârların saçına
Asıldı arabamız bir dağın yamacına.
Her tarafta yükseklik, her tarafta ıssızlık,
Yalnız arabacının dudağında bir ıslık!
Bu ıslıkla uzayan, dönen kıvrılan yollar,
 Uykuya varmış gibi görünen yılan yollar
Başını kaldırarak boşluğu dinliyordu.
Gökler bulutlanıyor, rüzgâr serinliyordu.
Serpilmeye başladı bir yağmur ince ince.
Son yokuş noktasından düzlüğe çevrilince
Nihayetsiz bir ova ağarttı benzimizi.
Yollar bir şerit gibi ufka bağladı bizi.
Gurbet beni muttasıl çekiyordu kendine.
Yol, hep yol, daima yol...
Bitmiyor düzlük yine.
Ne civarda bir köy var, ne bir evin hayali,
Sonunda ademdir diyor insana yolun hali,
Arasıra geçiyor bir atlı, iki yayan.
Bozuk düzen taşların üstünde tıkırdıyan
Tekerlekler yollara bir şeyler anlatıyor,
Uzun yollar bu sesten silkinerek yatıyor...
Kendimi kaptırarak tekerleğin sesine
Uzanmış kalmışım yaylının şiltesine.
Bir sarsıntı...
Uyandım uzun süren uykudan;
Geçiyordu araba yola benzer bir sudan.
Karşıda hisar gibi Niğde yükseliyordu,
Sağ taraftan çıngırak sesleri geliyordu:
Ağır ağır önümden geçti deve kervanı,
Bir kenarda göründü beldenin viran hanı.
Alaca bir karanlık sarmadayken her yeri
Atlarımız çözüldü, girdik handan içeri.
Bir deva bulmak için bağrındaki yaraya
Toplanmıştı garipler şimdi kervansaraya.
Bir noktada birleşmiş vatanın dört bucağı,
Gurbet çeken gönüller kuşatmıştı ocağı.
Bir pırıltı gördü mü gözler hemen dalıyor,
Göğüsler çekilerek nefesler daralıyor.
Şişesi is bağlamış bir lambanın ışığı
Her yüzü çiziyordu bir hüzün kırışığı.
Gitgide birer ayet gibi derinleştiler
Yüzlerdeki çizgiler, gözlerdeki cizgiler...
Yatağımın yanında esmer bir duvar vardı,
Üstünde yazılarla hatlar karışmışlardı;
Fani bir iz bırakmış burda yatmışsa kimler,
Aygın baygın maniler, açık saçık resimler...
Uykuya varmak için bu hazin günde, erken,
Kapanmayan gözlerim duvarlarda gezerken
Birdenbire kıpkızıl birkaç satırla yandı;
Bu dört mısra değil, sanki dört damla kandı.
Ben garip çizgilere uğraşırken başbaşa
Raslamıştım duvarda bir şair arkadaşa; "
On yıl var ayrıyım Kınadağı'ndan
Baba ocağından yar kucağından
Bir çiçek dermeden sevgi bağından
Huduttan hududa atılmışım ben"
Altında da bir tarih:
Sekiz mart otuz yedi...
Gözüm imza yerinde başka ad görmedi.
Artık bahtın açıktır, uzun etme, arkadaş!
Ne hudut kaldı bugün, ne askerlik, ne savaş;
Araya gitti diye içlenme baharına,
Huduttan götürdüğün şan yetişir yârına!...
Ertesi gün başladı gün doğmadan yolculuk,
Soğuk bir mart sabahı...
Buz tutuyor her soluk.
Ufku tutuşturmadan fecrin ilk alevleri
Arkamızda kalıyor şehrin kenar evleri.
Bulutların ardında gün yanmadan sönüyor,
Höyükler bir dağ gibi uzaktan görünüyor...
Yanımızdan geçiyor ağır ağır kervanlar,
Bir derebeyi gibi kurulmuş eski hanlar.
Biz bu sonsuz yollarda varıyoruz, gitgide,
İki dağ ortasında boğulan bir geçide.
Sıkı bir poyraz beni titretirken içimden
Geçidi atlayınca şaşırdım sevincimden:
Ardımda kalan yerler anlaşırken baharla,
Önümüzdeki arazi örtülü şimdi karla.
Bu geçit sanki yazdan kışı ayırıyordu,
Burada son fırtına son dalı kırıyordu...
Yaylımız tüketirken yolları aynı hızla,
Savrulmaya başladı karlar etrafımızda.
Karlar etrafı beyaz bir karanlığa gömdü;
Kar değil, gökyüzünden yağan beyaz ölümdü...
Gönlümde can verirken köye varmak emeli
Arabacı haykırdı "İşte Araplıbeli!" Tanrı
yardımcı olsun gayrı yolda kalana
Biz menzile vararak atları çektik hana.
Bizden evvel buraya inen üç dört arkadaş
Kurmuştular tutuşan ocağa karşı bağdaş.
Çıtırdayan çalılar dört cana can katıyor,
Kimi haydut, kimi kurt masalı anlatıyor...
Gözlerime çökerken ağır uyku sisleri,
Çiçekliyor duvarı ocağın akisleri.
Bu akisle duvarda çizgiler beliriyor,
Kalbime ateş gibi şu satırlar giriyor;
"Gönlümü çekse de yârin hayali
Aşmaya kudretim yetmez cibali
Yolcuyum bir kuru yaprak misali
Rüzgârın önüne katılmışım ben"
Sabahleyin gökyüzü parlak, ufuk açıktı,
Güneşli bir havada yaylımız yola çıktı...
Bu gurbetten gurbete giden yolun üstünde
Ben üç mevsim değişmiş görüyordum üç günde.
Uzun bir yolculuktan sonra İncesu'daydık,
Bir handa, yorgun argın, tatlı bir uykudaydık.
Gün doğarken bir ölüm rüyasıyla uyandım,
Başucumda gördüğüm şu satırlarla yandım!
"Garibim namıma Kerem diyorlar
Aslı'mı el almış haram diyorlar
Hastayım derdime verem diyorlar
Maraşlı Şeyhoğlu Satılmış'ım ben"
Bir kitabe kokusu duyuluyor yazında,
Korkarım, yaya kaldın bu gurbet çıkmazında.
Ey Maraşlı Şeyhoğlu, evliyalar adağı!
Bahtına lanet olsun aşmadınsa bu dağı!
Az değildir, varmadan senin gibi yurduna,
Post verenler yabanın hayduduna kurduna!..
Arabamız tutarken Erciyes'in yolunu:
"Hancı dedim, bildin mi Maraşlı Şeyhoğlu'nu?"
Gözleri uzun uzun burkuldu kaldı bende,
Dedi: "Hana sağ indi, ölü çıktı geçende!"
Yaşaran gözlerimde her şey artık değişti,
Bizim garip Şeyhoğlu buradan geçmemişti...
Gönlümü Maraşlı'nın yaktı kara haberi.
Aradan yıllar geçti işte o günden beri
Ne zaman yolda bir han rastlasam irkilirim,
Çünkü sizde gizlenen dertleri ben bilirim.
Ey köyleri hududa bağlayan yaşlı yollar,
Dönmeyen yolculara ağlayan yaslı yollar!
Ey garip çizgilerle dolu han duvarları,
Ey hanların gönlümü sızlatan duvarları!...


Faruk Nafiz ÇAMLIBEL

Çevrimiçi harslan05

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.411
  • 69.899
  • 3.411
  • 69.899
# 08 Tem 2015 05:58:53
Dayanamam birden gelirsen
Güneş doğar gibi yavaş yavaş gel
Gelişin yıkım gibi olmamalı
Gelişin önceden belli olmalı
Yağmurlara söyle geleceğin günü

Geldiğinde akasyalar
Karlar gibi vuracak camlara
Güller çıldıracak sevinçten
Seni görebilmek için
Pencereden sarkacak sardunyalar
Ayva çiçekleri selam duracak
Sapsarı bakışına

Gelişin önceden belli olmalı
Yola çıkarken haber sal sularla
Ne yap yap üç gün önceden bildir
Ağaçlarla göklerle kuşlarla

Afşar Timuçin

Çevrimdışı birgün birçicek

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 310
  • 4.570
  • 310
  • 4.570
# 08 Tem 2015 11:49:08
Siz Bilmezsiniz...!

-ben hep kendime yaslanıp ağladım
acının mağrur ihtişamına sarınıp...
hançeri önce kendi göğsüme sapladım-

hiç rüzgâr olamadım...hep yaprak
hiç kazma kürek olamadım...hep toprak
hiç yağmur olup yağamadım...hep ıslak
.
siz bilmezsiniz...!
ne çok zindandır böyle yaşamak
güneş görememek...hep gölge kalmak
.
mutlu mu sanırsınız kanayan gülleri
oysa ağacın hep aklındadır...kırılan dallarını eğilip almak

/...bırakma beni diye ağlar sahipsiz iki damla gözyaşı
zira korkaklara göre değildir uçurum
kendince yürüyemez hiç bir gölge
dost bağında üzüm olmak için... şems misali yanar tutuşurum
.
ağlarsam kıskanır yağmurlar
oysa hayat biraz iç çekiş biraz da iç döküştür
herkes kendi cennetini yaratır külünden
uçurtma ölürse ancak özgürlükten ölür.../

1983
*tahsin özmen

Çevrimdışı sylar4

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 115
  • 2.268
  • 115
  • 2.268
# 08 Tem 2015 15:21:26
HAYIR
Dinlensin diyedir gözlerimiz
Bu önümüzde açılıp giden manzara;
Bu dünya, yoruldu mu kuşlar konsun diyedir,
Ve tanrılar boşluktan bıkınca.
Ellerimize malum olur nedense
Suların rengi balıklarıyla, çiçekleriyle,
Düşünmenin huzuru ayan olur;
Soğuğun sessizliği hakeza.
Yuvarlanan yıldızlar içinde saçlarımız,
Boylarımız büyür usul usul;
Duyulmasın diye gürültüler uykularda
Yağmurlar yağar geceleri.
Can Yücel

Çevrimdışı eml48

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 6.753
  • 25.452
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 6.753
  • 25.452
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 08 Tem 2015 16:41:05
Haya Sıyrılmış İnmiş

Haya sıyrılmış inmiş, öyle yüzsüzlük ki heryerde
Ne çirkin yüzleri örtermiş, meğer o incecik perde
Vefa yok, ahde hürmet hiç, lafe-i bi medlul
Yalan raiç, hiyanet mültezem, heryerde hak meçhul
Ne tüyler ürperir ya rab, ne korkunç inkılab olmuş
Ne din kalmış ne iman, din harab, iman türab olmuş

Mehmet Akif Ersoy

Çevrimdışı polyanna_

  • Aktif Üye
  • **
  • 83
  • 796
  • 83
  • 796
# 08 Tem 2015 19:50:47
Kavuşmak özgürlükse özgürdük ikimiz de
Elleri çığlık çığlık yanyana iki dünya
İkimiz iki dağdan
İki hırçın su gibi akıp gelmiştik
Buluşmuştuk bir kavşakta
Unutmuştuk ayrılığı
Yok saymıştık özlemeyi
Şarkımıza dalmıştık
Mutluluk mavi çocuk oynardı bahçemizde

Acı çekmek özgürlükse
Özgürüz ikimiz de.
O yuvasız çalıkuşu
Bense kafeste kanarya.

O dolaşmış daldan dala
Savurmuş yüreğini
Ben bölmüşüm yüreğimi
Başkaldıran dizelere

Aramakmış oysa sevmek
Özlemekmiş oysa sevmek
Bulup bulup yitirmekmiş
Düşsel bir oyuncağı.

Yalanmış hepsi yalan
Yalanmış hepsi yalan
Sevmek diye bir şey vardı
Sevmek diye bir şey yokmuş.

Acı çektim günlerce
Acı çektim susarak
Şu kısacık konuklukta
Deprem kargaşasında.

Yaşadım birkaç bin yıl
Acılara tutunarak
Acı çekmek özgürlükse
Özgürüz ikimiz de.

Acılardan arta kalan
İşte şu bakışlarmış
Buğu diye gözlerinde
Gün batımı bulutlarmış.

Yalanmış hepsi yalan
Yalanmış hepsi yalan
Savrulup gitmek varmış
Ayrı yörüngelerde.

Çevrimdışı İSTANBULLL

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.076
  • 17.642
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 3.076
  • 17.642
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 08 Tem 2015 21:24:15
Elimden Gelse

Ben isterim ki
Bulutlar aglasin,
Ama cocuklar aglamasin;
Hicbiri öksüzlük,yetimlik nedir duymasin.
Ben isterim ki
Konussun her cicek kendi dilince;
Ama silahlarin kesilsin sesi.
Ben isterim ki
Kapansin bütün kapilar karanliga;
Ama gözler kapanmasin
Sözler kapanmasin
Ben isterim ki
Yanginlar sönsün,
Ama umutlar sönmesin;
Erissin her meyva kendi dalinda,
Yüreklere aci bir söz degmesin,
Ben isterim ki
Gözyasi gibi aksin pinarlar,
Topragin üzerinde duru berrak;
Ama pinarlar gibi akmasin gözyasi,
Yeryüzünün hicbir yerinde.
Ben isterim ki
Bir yildizlar kalsin uykusuz
Gökyüzünün derinliklerinde;
Ama insanlar yatip dinlensinler,
Taze bir gücle baslamak icin
Güzel sabahlara
Aydinlik sabahlara.
Ben isterim ki
Her sey
Her sey
Her sey egilsin insanin önünde,
Ama insan,insana tutsak olmasin.
Ben isterim ki
Sevinc bol olsun,
Mutluluk bol olsun
Ülkeden ülkeye giden yol olsun.

Resul Riza

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK