Sevdiğimiz Şiirler

Çevrimdışı ALAMET-i FARİKA

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.093
  • 11.858
  • 1.093
  • 11.858
# 20 Eki 2019 22:10:29



         h.n.a.


TOPRAK - Mazi

Gel arkadaş, gel seninle az dertleşelim:
Okuyarak hayat denen koca kitabı,
Gönüldeki yaraları biraz deşelim.

Gömdüm kara topraklara melekten iyi,
Perilerden nazlı, güzel bir sevgiliyi.
Derin derin sızlıyor gönlümde yaram,
Bana artık her saadet olmuştur haram.

Beni sardı kefen gibi mazinin tülü,
Yere batsın bu toprakla bu korkunç mazi!
Orda çünkü sevgilimle sevgim gömülü…
Hey arkadaş sözünü bil, hem kendine gel,
Bahtiyarlıklara olmaz ölümler engel.
Bir sevgili kızı senden aldıysa toprak,
Buna katlan, toprak için çünkü bu bir hak!

Hem yaratan, hem büyüten topraktır bizi,
Üzerinde işitiriz ilk ninnimizi;
Fışkırttığı serin sular bize can verir;
Ormanları gönlümüze heyecan verir.

Hey arkadaş sende insaf duygusu yok mu?
Sana her şey veren, seni büyüten toprak,
Senden bir tek kız aldıysa acaba çok mu?

Doğup ölmek… Millet için bunlar bir hızdır,
Toprak bizim beşiğimiz, mezarımızdır.
Toprak bizim anamızdır… İnsan yasına
Kapılarak nasıl söver öz anasına?

Hakikat ne şu göklerin derinliğinde,
Ne suların şairane serinliğinde…
Aristonun mantığında zerresi yoktur,
Fisagorda, Eflâtunda nebzesi yoktur.
Mefkûreler âleminde olunca kıtlık
Kafaların içerisinde başlar çıfıtlık:
Bir budala “zulüm yeter!” diye haykırır,
Bir it çıkar “proleter” diye haykırır!

Bir hayvanda hâkim olur cinsî heyecan,
Froyt denen yahudiye gider verir can…
Kimi kördür… Kendisine büyük gelir pek
Lenin denen o maskara vatansız köpek…

O ne felsefe ne de “din”in “hiç”inde,
O, toprağın asırlardan beri içinde…
Hakikati bulmak için onu eşmeli,
Yükselmekten bir şey çıkmaz, derinleşmeli…
Göğe doğru yükselenler bir gün yorulur,
Derinleşen hakikati toprakta bulur.
Şu ne başı, ne de sonu olmıyan toprak
Gömdüğümüz vücutlardan gıda alarak
Bize hayat verir, bize tarih, mazi yaratır.
Mazi köhne kitap değil, şanlı bir satır…

Mazi ırkın yarattığı çoksun bir seldir,
Mazi bizim alnımızı göğe yükseltir,
Geçmişlerin gecesinden ışık alırız…

Bir düşünsen mazideki olan işleri,
Hâddisatın büyüklüğü seni şaşırtır.
İstersen gel yadedelim o geçmişleri…

Kaynar elbet damarında halis Türk kanın,
Damarında çünkü kanı var “Atilâ”nın,
Avrupanın her ırkından toplanan ordu,
Onu Galya ovasında zorla durdurdu.

İradesi yenilmeden sinirle ete,
Vatan için karısını bırakan “Mete”
Yasa için kardeşini öldüren “Çingiz”

Yeryüzünde bırakmadan küçücük bir iz,
Geçip giden milyonlarca adsız kahraman.
Ki her biri bugün bize vermektedir şan,
Bu erlerin cisimleri toprakta kaldı,
Hangisini hangisinden üstün tutmalı?
Her birisi bu toprağın, bu ırkın malı…
“Tonyukuk”un gizlenmiştir dehâ kanında,
Bismark onun at uşağı olmaz yanında…

“Alp Arslan”la “Kılıç Arslan” şanlı bir fasıl,
Avrupayı rezil eden “Yıldırım”… Nasıl?

Düşünsene ne biçim bir kahraman erdir,
Ankarada Yıldırımı eriten “Demir”…

Bu kadar mı? Bu saydığım ancak bir kaçı!
“Katerin”le neler yaptı acaba “Baltacı”?
Anafarta cephesinde kim durdu en son?
İlk dayağı kimden yedi kuduz Napolyon?

Sevdiğin kız şu toprağa eğer girdiyse,
Sen toprağı eskisinden fazla benimse.
Bil ki toprak ebediyen senin olmuştur.

Bu dünyada bizim bir genç kızı sevmemiz,
Filhakika gayet doğru, hem de çok temiz
Bir gayedir… Fakat bunun hududu dardır…
Sevgiliden sevgili bir mefkûre vardır.
Bir kız solar, yahut senin tükenir aşkın,
İnsan kalmaz uzun zaman neşeli, taşkın…
Ya mefkûre? Ebediyet onunla birdir,
Kişioğlu müebbeden ona esirdir.

En mukaddes iki “Var”a böyle söversen,
Toprak ejder, mazi kanlı bir gece dersen,
İleriye bakamazsın, gözün kamaşır.
İstikbali kucağında bu mazi taşır…
Arkasında olmasaydı şanlı bir mazi,
Bu milletten çıkar mıydı bir büyük “GAZİ”?
Kara toprak yine bizden gıda almasa,
Kalır mıydı aramızda türe yasa?
Mazi bizim atamızdır, toprak anamız,
Biri bizi yetiştirir, biri verir hız.
Bu toprağa nasıl dersin kara bir ölü,
Ki bağrında bütün şanlı ecdat gömülü.

Yabancılar bir gün yine akın ederse,
Ve zaferi kendisine yakın ederse,
Sevgilimi aldı diye bu kara toprak,
Tarihin ün meydanında uzun kalarak,
O toprağın uğruna sen can vermez misin?

Bu maziyle bu toprağa küfürden sakın,
Kendine gel, iradeni üstüne takıl!
Savaşları, türeleri, yasalarıyla,
Zaferleri, bozgunları, tasalarıyla,
Mazi ırkın yarattığı bir şaheserdir…

Hey arkadaş, sapıtmışın, doğru yola gir;
Hakkı neyse ver maziyle kara toprağın…
Onlar değil efsaneyle cansız bir yığın!

Bu ikisi ebediyen kutlanacaktır…
Ve bunları inkar eden, bil ki alçaktır…

Çevrimdışı seheryeli_

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.916
  • 19.360
  • 2.916
  • 19.360
# 21 Eki 2019 09:06:25
Hep Mi


Her günün hep
Aynı mı olacak adı?
Her mevsim aynı gönlüm
Hep sonbahar?

Hep mi göçmen kuşlar
Benim yüreğimden
Göç edecek uzaklara
Dönmeyecek geriye
Hiç mi gelmeyecek gönlüme
İlkbahar?

Koştuğu denizlere ulaşmadan
Hep benim mi kuruyacak
Irmaklarım?
Boynu bükük bir buğday başağını diriltmeden
Bir annenin bereketli ellerine
İlişmeden?

Hep mi böyle
Bıçak sırtında duracağım
Bir yana düşsem hasret
Öbür yanda gurbet .
Hep mi
Her akşam yokluğunla yatıp
Özlemine uyanacağım?

Biraz
Bahar gönder buralara oralardan
Ve yanına
Yüreğini iliştirmeyi
Unutma!
Baharı
Yüreğinde yaşayacağım.

Kamuran Esen...

Çevrimdışı Gül Rengi

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.947
  • 47.568
  • 2.947
  • 47.568
# 21 Eki 2019 22:47:21
Senin bu ellerinde ne var bilmiyorum göğe bakalım
Tuttukça güçleniyorum kalabalık oluyorum
Bu senin eski zaman gözlerin yalnız gibi ağaçlar gibi
Sularım ısınsın diye bakıyorum ısınıyor
Seni aldım bu sunturlu yere getirdim
Sayısız penceren vardı bir bir kapattım
Bana dönesin diye bir bir kapattım
Şimdi otobüs gelir biner gideriz
Dönmiyeceğimiz bir yer beğen başka türlüsü güç
Bir ellerin bir ellerim yeter belliyelim yetsin
Seni aldım bana ayırdım durma kendini hatırlat
Durma kendini hatırlat.

Turgut Uyar'

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 23 Eki 2019 00:00:26
OLSANDA BİR OLMASAN DA

Artık görünmüyor mevsimde hüzün
Bulutlar bir garip rüyaya dalmış
Ufukta güneşi ağlatan yüzün
Bir mülteci gibi tenhada kalmış
Toprak yandı gülüm ,çeşmeler zehir
Şimdi bilsen de bir, bilmesen de bir


Kaç kere çağırdım seni öteden
Turnalar uçurdum gittiğin yere
Bin parça eyledin kalbimi neden
Ruhum bir başına düştü göklere
Bana tebessümle bakıyor kabir
Şimdi gülsen de bir, gülmesende bir

Derdimin yangını sardı gökleri
Bir mahkum kanıyla aktı izlerin
Deniz ölesiye severken seni,
Neden gemileri yaktı gözlerin,
Yıkıldı yolunu bekleyen şehir,
Şimdi gelsende bir, gelmesende bir

Yağmurun inceden yağdığı yere
Açan gül acı damıtır solar
Ağustos böceğı düşünce derde
İçine kuşların sevdası dolar
Ölü bir mahzene gömüldü kibir
Artık sevsende bir, sevmesen de bir

Çatladı en kavi yerinden tohum
Kıvılcım düşürdü sulara gonca
Her akşam ölümü koklayan ruhum
Seni de kuşanır Hakan olunca
Bu yerde bilinir destanı kebir
Şimdi kalsan da bir, kalmasanda bir

Zaman ki ardımda pervana şimdi
Mekan defineler döktü yoluma
Fırtınadan umut bekleyen kimdi
Söyle deniz neden gömüldü kuma
Zindan çöktü gülüm kırıldı zincir
Benim olsan da bir, olmasan da bir


Nurullah Genç

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 23 Eki 2019 00:27:44
BEN

BEN, kimsesiz seyyahı, meçhuller caddesinin...
BEN, yankısından kaçan çocuk kendi sesinin...
BEN, sırtında taşıyan işlenmedik günahı;
Allah'ın körebesi, cinlerin padişahı...
BEN, usanmaz bekçisi, yolcu inmez hanların;
BEN tükenmez ormanı, ısınmaz külhanların...
BEN, kutup yelkenlisi, buz tutmuş kayalarda;
Öksüzün altın bahtı, yıldızdan mahyalarda...
BEN, başı ağır gelmiş, boşlukta düşen fikir;
Benliğin dolabında, kör ve çilekeş beygir...
BEN Allah diyenlerin boyunlarında vebal;
BEN bugünküne mazi, yarinkine istikbal...
BEN, BEN, BEN; haritada deniz görmüş, boğulmuş;
Dokuz köyün sahibi, dokuz köyden kovulmuş...
Hep BEN, ayna ve hayal, hep BEN, pervane ve mum;
Ölü ve Münker-Nekir, başdönmesi uçurum...

Necip Fazıl Kısakürek

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.803
  • 227.391
  • 28.803
  • 227.391
# 25 Eki 2019 18:37:31
Kaç kez yetim kalınır
Sevdiklerini alan dünyada
Kaç kez ayrılık sahnesi
Veda duası
Kaç kez ardından su dökülür
Gitmelerin çok
Gelmelerin az olduğu
Sonsuz yolculukta...

                              HİLAL

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.803
  • 227.391
  • 28.803
  • 227.391
# 30 Eki 2019 22:04:45
Çocuklarım

Yoklama defterinden tanımadım sizi, 
Benim haylaz çocuklarım 
Sınıfın en devamsızını 
Bir sinema dönüşü tanıdım 
Koltuğunda satılmamış gazeteler 
Dumanlı bir salonda 
Kendime göre karsılarken aksamı 
Nane sekeri uzattı en tembeliniz 
Götürmek istedi küfesinde 
Elimdeki ıspanak demetini 
En dalgını sınıfın 
Çoğunuz semtine uğramaz oldu okulun 
Palto ayakkabı yüzünden 
Kiminiz limon satar balık pazarında 
Kiminiz Tahtakale'de çaycılık eder 
Biz inceleye duralım aç tavuk hesabi 
Tereyağındaki vitamini 
Kalorisini taze yumurtanın 
Karşılıklı neler öğrenmedik sınıfta 
Çevresini ölçtük dünyanın 
Hesapladık yıldızların uzaklığını 
Orta Asya'dan konuştuk 
Laf kıtlığında 
Birlikte neler düşünmedik 
Burnumuzun dibindekini görmeden 
Bulutlara mi karışmadık 
Güz rüzgarlarında dökülmüş 
Hasta yapraklara mi üzülmedik 
Serçelere mi acımadık kış günlerinde 
Kendimizi unutarak 
  
Rıfat Ilgaz

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.803
  • 227.391
  • 28.803
  • 227.391
# 03 Kas 2019 19:36:15
ÇİLE

Gaiblerden bir ses geldi: Bu adam,
Gezdirsin boşluğu ense kökünde!
Ve uçtu tepemden birdenbire dam;
Gök devrildi, künde üstüne künde...

Pencereye koştum: Kızıl kıyâmet!
Dediklerin çıktı ihtiyar bacı!
Sonsuzluk, elinde bir mâvi tülbent,
Ok çekti yukardan, üstüme avcı.

Ateşten zehrini tattım bu okun,
Bir anda kül etti can elmasımı.
Sanki burnum, değdi burnuna "yok"un,
Kustum öz ağzımdan kafatasımı.

Bir bardak su gibi çalkandı dünyâ;
Söndü istikamet, yıkıldı boşluk.
Al sana hakikât, al sana rûyâ!
İşte akıllılık, işte sarhoşluk!

Ensemin örsünde bir demir balyoz,
Kapandım yatağa son çâre diye.
Bir kanlı şafakta, bana çil horoz,
Yepyeni bir dünyâ etti hediye.

Bu nasıl bir dünyâ, hikâyesi zor;
Mekânı bir satıh, zamânı vehim.
Bütün bir kâinat muşamba dekor,
Bütün bir insanlık yalana teslim.

Nesin sen, hakîkat olsan da çekil!
Yetiş körlük, yetiş, takma gözde cam!
Otursun yerine bende her şekil;
Vatanım, sevgilim, dostum ve hocam!

.
.
.
.
Aylarca gezindim, yıkık ve şaşkın,
Benliğim bir kazan ve aklım kepçe.
Deliler köyünden bir menzil aşkın,
Her fikir içimde bir çift kelepçe.

Niçin küçülüyor eşyâ uzakta?
Gözsüz görüyorum rûyâda, nasıl?
Zamânın raksı ne, bir yuvarlakta?
Sonum varmış, onu öğrensem asıl?

Bir fikir ki, sıcak yarada kezzab,
Bir fikir ki, beyin zarında sülük.
Selâm, selâm sana haşmetli azâb;
Yandıkça gelişen tılsımlı kütük.

Yalvardım: Gösterin bilmeceme yol!
Ey yedinci kat gök, esrârını aç!
Annemin duâsı, düş de perde ol!
Bir asâ kes bana, ihtiyar ağaç!

Uyku kaatillerin bile çeşmesi;
Yorgan, Allahsıza kadar sığınak.
Tesellî pınarı, sabır memesi;
Size şerbet, bana kum dolu çanak.

Bu mu, rûyâlarda içtiğim cinnet,
Sırrını ararken patlayan gülle?
Yeşil asmalarda depreniş, şehvet;
Karınca sarayı, kupkuru kelle...

Akrep, nokta nokta rûhumu sokmuş,
Mevsimden mevsime girdim böylece.
Gördüm ki, ateşte, cımbızda yokmuş,
Fikir çilesinden büyük işkence.

.
.
.
.

Evet, her şey bende bir gizli düğüm;
Ne ölüm terleri döktüm, nelerden!
Dibi yok göklerden yeter ürktüğüm,
Yetişir çektiğim  mesâfelerden!

Ufuk bir tilkidir, kaçak ve kurnaz;
Yollar bir yumaktır, uzun, dolaşık.
Her gece rûyâmı yazan sihirbaz,
Tutuyor önümde bir mavi ışık.

Büyücü, büyücü, ne bana hıncın?
Bu kükürtlü duman, nedir inimde?
Camdan keskin, kıldan ince kılıcın,
Bir zehirli kıymık gibi, beynimde.

Lûgat, bir isim ver bana halimden;
Herkesin bildiği dilden bir isim!
Eski esvablarım, tutun elimden;
Aynalar, söyleyin bana, ben kimim?


Söyleyin, söyleyin, ben miyim yoksa,
Arzı boynuzunda taşıyan öküz?
Belâ mîmârının seçtiği arsa;
Hayattan muhâcir; eşyâdan öksüz?

Ben ki, toz kanatlı bir kelebeğim,
Minicik gövdeme yüklü Kafdağı,
Bir zerreciğim ki, Arş'a gebeyim,
Dev sancılarımın budur kaynağı!

Ne yalanlarda var, ne hakîkatta,
Gözümü yumdukça gördüğüm nakış.
Boşuna gezmişim, yok tabîatta,
İçimdeki kadar iniş ve çıkış.

.
.
.
.

Gece bir hendeğe düşercesine,
Birden kucağına düştüm gerçeğin.
Sanki erdim çetin bilmecesine,
Hem geçmiş zamânın, hem geleceğin.

Açıl susam, açıl! Açıldı kapı;
Atlas sedirinde Mâverâ Dede.
Yandı sırça saray, İlâhî Yapı,
Binbir âvizeyle uçsuz maddede.

Atomlarda cümbüş, donanma, şenlik;
Ve çevre çevre nûr, çevre çevre nûr.
İçiçe mîmârî, içiçe benlik;
Bildim seni ey Râb, bilinmez meşhûr!

Nizâm köpürüyor, med vakti deniz;
Nizâm köpürüyor, tâ çenemde su.
Suda bir gizli yol, pırıltılı iz;
Suda ezel fikri, ebed duygusu.

Kaçır beni âheng, al beni birlik!
Artık barınamam gölge varlıkta.
Ver cüceye, onun olsun şâirlik,
Şimdi gözüm, büyük sanatkârlıkta!

Öteler, öteler, gayemin malı;
Mesâfe ekinim, zaman mâdenim.
Gökte saman-yolu benim olmalı!
Dipsizlik gölünde, inciler benim.

Diz çök ey zorlu nefs, önümde diz çök!
Heybem hayat dolu, deste ve yumak.
Sen, bütün dalların birleştiği kök;
Biricik meselem, Sonsuz'a varmak...







Necip Fazıl KISAKÜREK

Çevrimdışı Gülirem

  • Bilge Üye
  • *****
  • 5.123
  • 17.811
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 5.123
  • 17.811
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 05 Kas 2019 16:43:26
Alan sensin, veren sensin, kılan sen
Ne verdinse odur, dahi nemiz var
Hakikat üzre anlayıp bilen sen
Ne verdinse odur dahi nemiz var

Tutan el ve ayak senden gelipdir
Gören göz ve kulak senden gelipdir
Efendi dil dudak senden gelipdir
Ne verdinse odur dahi nemiz var

Mahmud Hudayi (k.s.)

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 11 Kas 2019 00:08:28
AĞIT..

Yıllardır, yıllardır hayaller kurdum,
Seni anam gibi aradım durdum,
Ey benim sevgilim, ey Ana yurdum,
Nerde benim Ural-Altay dağlarım?
Akşam olur sabah olur ağlarım.

Gövden bir yerde başın bir yerde,
Aramıza inmiş bir demir perde,
Söyle Turan sen nerdesin, ben nerde?
Nerde benim yaslı Tanrı dağlarım?
Akşam olur sabah olur ağlarım

Turan ellerinden haber gelmiyor,
Yarabbi derdimi kimse bilmiyor,
Dört asırdır Türk'ün yüzü gülmüyor,
Akşam olur sabah olur ağlarım.
Nerde benim Ural-Altay dağlarım?

Koskoca bir alem göçmüş yıkılmış,
Türbelerin, camilerin yakılmış,
Meydanlara kara putlar dikilmiş,
Buhara der, Semerkant der ağlarım
Nerde benim Ural-Altay dağlarım

Kimlere söylesem bilmem derdimi,
Acaba dünya böyle zulüm gördü mü,
Bozkurt gitmiş ayı basmış yurdumu,
Bozkurt'um der öz yurdum der ağlarım
Nerde benim yaslı Tanrı dağlarım?

Sen ey Hazar, engin Hazar, Türk Hazar,
Söyle bana boylarında kimler gezer? ..
Kafir moskof yine mezar mı kazar?
Seyhun gibi, Ceyhun gibi çağlarım,
Nerede benim Ural-Altay dağlarım? ..

Moskof bayrağını çekmiş gemiler,
Yol alırken dalgaların iniler,
Her gelen haberde derdim yeniler
Nerde benim Ural-Altay dağlarım
Akşam olur sabah olur ağlarım.

Vatanlar, vatanlar, esir vatanlar,
Ey yüreği vatan için atanlar,
Toplanın elleri silah tutanlar,
Kıyam etsin ölülerim, sağlarım,
Nerede benim yaslı Tanrı dağlarım? ..

Esen yellere bak sevda yelidir,
Açan güllere bak bayrak alıdır,
Senden ayrı düşen gönül delidir,
Nerede benim Ural-Altay dağlarım
Akşam olur sabah olur ağlarım.

Duman olur dağlarına ağsam mı?
Yağmur olup dağlarına yağsam mı?
Yıldız olup göklerine doğsam mı?
Ah çeker de yaşın yaşın ağlarım
Nerede benim Ural-Altay dağlarım

Doğmuyor, doğmuyor aylar, yıldızlar
Çalmıyor kırılmış kopuzlar, sazlar
Karalar bağlamış gelinler, kızlar
Akşam olur sabah olur ağlarım
Nerede benim yaslı Tanrı dağlarım?

Allah Allah diyen ezanlar nerede?
Efeler, yiğitler, kızanlar nerede?
Taşkentler, Kırımlar, Kazanlar nerede?
Nerede benim Ural-Altay dağlarım?
Akşam olur sabah olur ağlarım.

Artık Dede Korkut öğüt vermiyor
Gültekin'den bildirgeler gelmiyor
Ne söylesem olmuyor, ah olmuyor
Nerede benim Ural-Altay dağlarım?
Akşam olur sabah olur ağlarım.

Sürüler dağılmış, yaylamaz olmuş
Irmaklar kurumuş, çağlamaz olmuş
Ozanlar, Şamanlar söylemez olmuş
Nerede benim Ural-Altay dağlarım?
Akşam olur sabah olur ağlarım.

Mağripten maşriki soranlar hani?
Çin'i, Viyana’yı soranlar hani?
Üç kıtada dimdik duranlar hani?
Nerede benim Ural-Altay dağlarım?
Akşam olur sabah olur ağlarım.

Geçmiş günler birer hayâl oldular,
Bedr-i tam idiler, Hilal oldular,
Dün cevapken bugün sual oldular,
Nerede benim Ural-Altay dağlarım?
Akşam olur sabah olur ağlarım.

Kınaman dostlarım gözümde yaş var,
Şu kara bağrımda bir kara taş var,
Tam elli iki milyon esir gardaş var,
Nerde benim yaslı Tanrı dağlarım?
Akşam olur sabah olur ağlarım.

Osman Yüksel SERDENGEÇTİ

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 11 Kas 2019 22:53:02
Hasret

Şu dumanlı doruklarda
Boz şahinler uçmaz gayrı
Gözelerden ağı çıkar
Alperenler içmez gayrı

Obam yurdum talan oldu
Destanlarım yalan oldu
Yollar birer yılan oldu
Kervanlarım geçmez gayrı

Hani mavi denizlerim
Üç kıtada nal izlerim
Kör mü oldu bu gözlerim
Çaşıtları seçmez gayrı

Dilaver Cebeci

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 11 Kas 2019 22:56:00
Geri Gelen Mektup

Ruhun mu ateş, yoksa o gözler mi alevden?
Bilmem bu yanardağ ne biçim korla tutuştu?
Pervane olan kendini gizler mi hiç alevden?
Sen istedin ondan bu gönül zorla tutuştu.

Gün, senden ışık alsa da bir renge bürünse;
Ay, secde edip çehrene, yerlerde sürünse;
Her şey silinip kayboluyorken nazarımdan,
Yalnız o yeşil gözlerinin nuru görünse...

Ey sen ki kül ettin beni onmaz yakışınla,
Ey sen ki gönüller tutuşur her bakışınla!
Hançer gibi keskin ve çiçekler gibi ince
Çehren bana uğrunda ölüm hazzı verince
Gönlümdeki azgın devi rüzgarlara attım;
Gözlerle günah işlemenin zevkini tattım.
Gözler ki birer parçasıdır sende İlahın,
Gözler ki senin en katı zulmün ve silahın,
Vur şanlı silahınla gönül mülkü düzelsin;
Sen öldürüyorken de vururken de güzelsin!

Bir başka füsun fışkırıyor sanki yüzünden,
Bir yüz ki yapılmış dişi kaplanla hüzünden...
Hasret sana ey yirmi yılın taze baharı,
Vaslınla da dinmez yine bağrımdaki ağrı.
Dinmez! Gönülün, tapmanın, aşkın sesidir bu!
Dinmez! Ebedi özleyişin bestesidir bu!
Hasret çekerek uğruna ölmek de kolaydı,
Görmek seni ukbadan eğer mümkün olaydı.

Dünyayı boğup mahşere döndürse denizler,
Tek bendeki volkanları söndürse denizler!
Hala yaşıyor gizlenerek ruhuma 'Kaabil'
İmkanı bulunsaydı bütün ömre mukabil
Sırretmeye elden seni bir perde olurdum.
Toprak gibi her çiğnediğin yerde olurdum.

Mehtaplı yüzün Tanrı'yı kıskandırıyordur.
En hisli şiirden de örülmez bu güzellik.
Yaklaşması güç, senden uzaklaşması zordur;
Kalbin işidir, gözle görülmez bu güzellik...

Hüseyin Nihal Atsı

Çevrimdışı ecem13

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 76
  • 1.496
  • 76
  • 1.496
# 16 Kas 2019 04:11:29
Yaşamı Ertelemek

Beni her ölüm etkiler
tanımasam bile üzülürüm
yitirilmiş ümitlere…
Hiç gerçekleşemeyecek ideallere…
Yaşanmamış sevgilere üzülürüm
bu yüzden korkarım yaşamı ertelemekten
ne yapılması, ne söylenmesi gerekiyorsa
söylenmeli, yapılmalı

seviyorsanız, sevdiğinizi bugün söyleyin
sevdanızı bugün yaşayın
işinizde yapılacak ne varsa bir an önce yapın
yarın çok geç olabilir
bir anda bitebilir her şey
yaşamak için acele edin bence
kısa yaşamışlıklar, yaşamamışlıklardan daha iyidir
geriye dönüp baktığınızda, keşkeler çoğunlukta olmasın
uzun vadeli hedefler için bile bugünden harekete geçmeli
yarınlar çok uzakta olabilir

daha okulda başlamıyor muyuz ertelemeye yaşamı
ilk hedef kolej, sonra üniversite
hep yarına yatırım bugünü sonra
yaşamamacasına
işe gireyim sonra…
Evleneyim sonra…
Çocuklar büyüsün sonra…
emekli olayım sonra….
sonra…
sonra…
sonra…

bir sürecin başında, ortasında yaşam her an sona erebilir
sonrası olmayabilir
fedakarlıklar güzel ama
unutmayalım (herkes kendi hayatını yaşar)

İnsanlar yaşadıkça yaşlandığını düşünür,
aslında insanlar yaşamadıkça yaşlanır…?
Sevgileri yarınlara bıraktınız
çekingen, tutuk, saygılı.
Bütün yakınlarınız
sizi yanlış tanıdı.

Bitmeyen işler yüzünden
Siz böyle olsun istemezdiniz
bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
kalbinizi dolduran duygular
kalbinizde kaldı

siz geniş zamanlar umuyordunuz
çirkindi dar vakitlerde bir sevgiyi söylemek.
Yılların telaşlarda bu kadar çabuk
geçeceği aklınıza gelmezdi.

Gizli bahçenizde
açan çiçekler vardı,
gecelerde ve yalnız.
Vermeye az buldunuz
yahut vakit olmadı

Behçet Necatigil

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 16 Kas 2019 12:02:46
Aya

Çöllerde iz sürenlere sat beni,
Hülyasını bulanlara kat beni.
Aslanların omuzuna çöken mi?
Avucundan inci mercan döken mi?
Buhurdanlıklarda tüten midir gül?
İpek örtülerde yatan mıdır gül?
Tavus kuşlarının kanadında mı?
Nazlı bir serçenin inadında mı?
Baykara Faslı'nda uçan mı acep?
Bağ-ı Hıyaban'da açan mı acep_
   
Nurullah Genç

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 16 Kas 2019 12:04:02
Nesini Söyleyim Canım Efendim

Nesini söyleyim canım efendim
Gayrı düzen tutmaz telimiz bizim
Arzuhal eylesem deftere sığmaz
Omuzdan kesilmiş kolumuz bizim

Sefil ireçberin yüzü soğuktur
Yıl perhizi tutmuş içi koğuktur
İneği davarı iki tavuktur
Bundan gayrı yoktur malımız bizim

Reçberin sanatı bir arpa tahıl
Havasın bulmazsa bitmiyor pahıl
Tecelli olmazsa neylesin akıl
Dördü bir okkalık dolumuz bizim

Benim bu gidişe aklım ermiyor
Fukara halinden kimse bilmiyor
Devletin sikkesi selam vermiyor
Kefensiz kalacak ölümüz bizim

Evlat da babanın sözün tutmuyor
Açım diye çift sürmeye gitmiyor
Uşaklar çoğaldı ekmek yetmiyor
Başımıza belâ dölümüz bizim

Zenginin sözüne beli diyorlar
Fukara söylese deli diyorlar
Zemane şeyhine velî diyorlar
Gittikçe çoğalır delimiz bizim

Sekiz ay kışımız dört ay yazımız
Çalığından telef oldu bazımız
Kasım derken buz tutuyor özümüz
Mayısta çözülür gönlümüz bizim

Tahsildar da çıkmış köyleri gezer
Elinde kamçısı fakiri ezer
Yorganı döşeği mezatta satar
Hasırdan serilir çulumuz bizim

Zenginin yediği baklava börek
Kahvaltıya eder keteli çörek
Fukaraya sordum size ne gerek
Düğülcek çorbası balımız bizim

Serdarî halimiz böyle n’olacak
Kısa çöp uzundan hakkın alacak
Mamurlar yıkılıp viran olacak
Akıbet alınır öcümüz bizim

Kelkitli Aşık Serdari

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK