Sevdiğimiz Şiirler

Çevrimdışı gmzhmt

  • Uzman Üye
  • *****
  • 687
  • 2.087
  • Türkçe Öğretmeni
  • 687
  • 2.087
  • Türkçe Öğretmeni
# 21 Ara 2010 20:04:27
SENİ DÜŞÜNMEK


Seni düşünmek güzel şey, ümitli şey,
Dünyanın en güzel sesinden
En güzel şarkıyı dinlemek gibi birşey...
Fakat artık ümit yetmiyor bana,
Ben artık şarkı dinlemek değil,
Şarkı söylemek istiyorum.

Çevrimdışı seço58

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.343
  • 41.702
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.343
  • 41.702
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 21 Ara 2010 20:53:09
YAŞASIN CUMHURİYET

Gölköy adında bir yer varmış gelibolu'da
Televizyonda gösterdiler geçen gün.
Gelenek edinmiş köy halkı,
"ben kendimi bildim bileli bu böyledir"
Diyor muhtar:
29 ekim'de toptan sünnet ederlermiş çocuklarını...
Derken ekranda entarili bir çocuk belirdi
Kirvesi tutmuş kolundan
Yatırdılar bir kamp yatağına,
Ardından sünnetçi olacak zat boy gösterdi
Elinde bıçağıyla,
Çocuk kaldırdı başını, bağırdı:
"yaşasın cumhuriyet" diye
Bunun üzerine de ekran karardı
Korkarım bu, sade gölköylülerin değil, umumuzun
Sade küçüklerimizin değil, büyüklerimizin de
Düştüğü bir tarihsel yanılgı
Çünkü sünnet değil, farzdır cumhuriyet

CAN YÜCEL

Çevrimdışı umran45

  • Uzman Üye
  • *****
  • 520
  • 1.833
  • 520
  • 1.833
# 21 Ara 2010 21:03:59
 BÜYÜK CAN DEDİ Kİ

Kovalamayın beni yatağa
Hiç uykum yok
Daha lafinıza karışacağım
Ortalığı dağıtacağım
Televizyonu kapatacağım
Ayçiçeği resmi yapacağım daha
Başparmağıma şiir okuyacağım
Islık çalacağım
Daha çok işim var
Gecenizi karartacağım
Kütahya vazonuzu kıracağım
Vakitsiz yatırmayın beni
Daha çok erken

 Can YÜCEL

Çevrimdışı canegt

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.904
  • 12.097
  • 2.904
  • 12.097
# 21 Ara 2010 21:21:01
SOLUK SOLUĞA


Hep yanıldı ve yenilgilere uğradı
ama atıldı yine de yeni serüvenlere
Vakti olmadı acıların hesabını tutmaya
durup beklemeye, geri dönmelere vakti olmadı

Yangınlarla geçti ömrü ve hep yalnızdı
-ki onlar daima birer yalnızdırlar

Nerde doğmuştu ve ne zaman kopup
gitmişti o kentten anımsamıyor artık
Hangi sokaktaydı ilk sevgili ve halâ
sürüp gider mi ilk öpüşmenin esrikliği

Gizlice buluşmaya gelen ve ölürcesine
korkular geçiren o kız nerdedir şimdi
Sensiz olursam yaşayamam diyen
o liseli kız hangi kentte geldi
ve o sarışın
o afeti devran bekler mi hâlâ
atlas yataklara sererek yaşamanın anlamını

Üşüten bir acıydı belki her ayrılık
her yolculuk yangınların başladığı yereydi
ama vakti olmadı hesabını tutmaya
aşkların, ayrılıkların ve anıların
İstese de kalamazdı vakti gelince
geyik sesleri yankılanınca yamaçlarda
yürek burkulması ve hüzün ve keder
aralıksız doldururdu acıların bohçasını
Dudaklarında öpüşlerin gül esmerliği
içinde kıpırdanıp durur ufuk çizgisi
Ay bile soğuktur o zaman
bir buz parçasıdır
Çaresiz çıkılacaktır o yolculuklara
Ki bir ömrün karşılığıdır serüvenler
Biraz da serüvendi yaşamak
belki yatkındı büyük yolculuklara
ki serüvenler daima büyük aşklar
ve büyük yolculuklarla başlar
Anıları, aşkları ve bir kenti
bırakıp gidebilirdi apansız
Apansız başlardı yolculuklar
hangi saatinde olursa olsun günün
ve hep kar yağardı nedense
durmadan kar yağardı yol boyunca
ve nasılsa yok olup giderdi hüzün
kent görünmez olunca arkada
Ne bir veda sözcüğü dökülürdü dudaklarında
ne de dönüp bakardı geriye bir kez olsun

Ne zaman yollara düşse biterdi acılar
gül yüzlü sular fışkırırdı toprağın karnından
kavaklarsa oynak bir çingene kızı
her kıpırdanışında açılıverir uzun ince bacakları
Mekân tutmak ve her akşam aynı ufukta
güneşin batışını görmek ölümdür biraz
ölümdür biraz hep aynı yatakta
aynı kadınla sevişerek sabaha varmak
Kitapları hep aynı raflara sıralamak
aynı eşyayı kullanmak eskimektir biraz
soluk soluğa yaşamalı insan
her sabah yeni bir şeyler görebilmeli
ve cehenneme dönse de bütün bir ömür
mutlaka bir şeyler değişmeli her / gün

Ey o büyük yolculukların ürperten heycanı
okyanus dalgalarının sesleriyle dol bu ömre
ölüme ve aşka durmadan kement atan
serüvenlerle geçsin yaşamak

Buz tutmuş bir dünya ortasında
yollara düşerdi
dolardı yüreğine
çıkarıp atardı o zaman deli bir ırmağa
ne kalmışsa bir önceki serüvenden

Soluk soluğa yaşardı kentleri, aşkları
bağlanacak kadar kalmadı hiçbirinde
pervasız bir acemi, bir çılgın
soyu tükenen bir bilgeydi belki

O yalnız kaybetmesini öğrendi ömründe
avucundan dökülen kum taneleriydi her şey
ne bir serseriydi ne de yılgın bir savaşçı
ama kendi kafasıyla düşünen ve hakkında
ölüm fermanları çıkarılan biriydi belki
Sevince deli gibi severdi
pervasız severdi sevince
dövüşmek ancak ona yakışırdı
ona yakışırdı aşklar ve yolculuklar
yoktu bağlandığı herhangi bir şey
bulutlar gibi çekilip giderdi seslerin arasından

Ne bilir ömrün değerini bir çılgın
yalnızca kendini yaşamayı nerden bilebilir
ve başarısız eylemler çağında o
kaçabilir mi binlerce kez ölmekten

Yerleşik yargıları olmadı hiç
kurmadı güzel gelecek düşleri
nerde bir yangın, nerde tehlike
o mutlaka ordaydı birdenbire
Dinsizdi, özgür sayılırdı belki
ama bağlanmadı özgürlüğe de
Hiçbir yerde yeterinden çok kalmadı
beklemedi anılar sarnıcının dolmasını
şikayetsiz yaşadı yaşadığı her günü
yoktu yüreğinde pişmanlıkların izi
Ayrıntıların izi kalmamış artık
üst üste yaşanmamış ayrılıklar
ve bir bulut gibi sıyrılıp gidilmiştir
dağların, denizlerin üzerinden
Geride kalan ne varsa soluktur şimdi
titreyen kandiller gibi sönmek üzeredir
(ve her yıl biraz daha harabeye dönen
o eski konaklar gibidir anılar
gül bahçeleri, sessiz koru ve orman
yabanıl otlar içinde kaybolur gider)
Belki bir sağanak boşanır apansız
yüzyıllık bir yağmur başlar
ve sinsi bir hastalığa dönmeden alışkanlıklar
yok olup gider her şey, belki kül olur
Hırçın bir okyanustur yürek
dar gelir ufuk ve mutludur çevreni
anılarsa birer çıban izidir
yaşanmaz onların ölgün gölgesinde
Durgun bir su gibi aktı mı yaşamak
ve zaman uysal bir kısrak gibi dinginleşti mi
anısız kalınmıyor artık ne yapılsa
kuşatıyor yolları, aşkı ve ömrü
bekleyişleri kemiren çakal sesleri
Oysa bütün köPage Rankingüler yakılmalı ayrılıklar vakti
ve herhangi bir şeyle eşit olmaksızın
yollara düşmeli habersiz ve sessiz
Çürük bir diş gibi kanırtıp kentleri
dünyanın ağzını kanlar içinde bırakmalı
Bir ömrün olgunlaştıramayacağı
acemilikler toplamı ve bir çılgın
boyun eğmedi kendine bile
seçme zorunda kalmadı yaşamayı

Nasıl bağlanmadıysa yere ve zamana
bağlanmadı kendine de ömür boyu
dağlara tırmanan atlar gibi
suluk soluğa yaşamak istedi dünyayı
bir şahan gibi bulutlara kurdu
dumanlı sevdaların yörük çadırını
sıradan bir gezgin değildi hiç
dövüşür gibi yaşadı yolculukları
belki korkusuz sayılmazdı büsbütün
korkardı korkulara düşmekten zaman zaman

Ve bütün gemileri yakıp
yollara düşerdi o hep aynı ıslıkla
mutlu muydu, hiç düşünmedi böyle şeyleri
umutlardansa nefret etti daima

Hep yanıldı ve yenilgilere uğradı
ama atıldı yine de yeni serüvenlere

Pervasız acemi, bir çılgın
soyu tükenen bir bilgeydi belki

Ama bir şey vardı yine de
başarısız ihtilallerden kendine kalan

(............................. .................... ............................. .....
............................. ..................... ............................. .....

ll.

Büyük aşklar yolculuklarla başlar
ve serüvenciler düşer bu yollara ancak

Onlar ki dünyanın son umudu
soyları tükenen birer çılgındırlar

Ne bir adresleri vardı onların yeryüzünde
ne de aşktan başka bir sığınakları
Ama yaşarlar dünyanın dört bir yanında
ölümle alay ederler sanki

Nerde beklenirse ordaydılar
bir kez bile gecikmediler ömür boyu

Onları daima yalnız kılan
neydi bu yaşam denilen gürültüde

Her dilden bir adları vardı onların
ama hiçbir ülkenin kimliğini taşımadılar

Sarışındılar belki de esmer
yani birçok yüzün bileşkesi

Ne altın arayıcısıdırlar
ne de aylak bir gezgin

Vurulup düşseler de her kuşatmada
serüvencidir onlar ve hiç ölmezler

Ki onlar hep yalnızdır ve nasılsa
bulurlar heder olmanın bir yolunu

Onlar ki dünyada
kahraman olmaya mahkûmdurlar

Sislenen anılar kaldı bize onlardan
renkleri bozulup duran solgun anılar

Nasıl yazılmalı ki silinip gitmesin
bulutlar gibi çekilmesin gök boşluğuna

Bileği güçlü ve gözüpek avcılar mıydı
Onları kuşatıp yeryüzü cennetinden atan

Yoksa kendini tüketen hüzünler miydi
vurulup düştükçe ışığını karartan

O serüvenlerin günlüğü tutulmadı
yazılmadı o insanların destan şiiri

Parça parça ettirilseler bir kartala
(ki sanırım böyle oldu sonları)

Fışkırır yüreklerinden
Başarısız ihtilallerin yangınları

(............................. .................... ............
............................. ..................... ............

Dünyanın cesur ulusları yoktu, cesur insanları vardı.
Onlar, aşkın ve hayatın havarileri, büyük serüvencilerdi.
Onlar, bu ihtiyar cadının maskesini parçalamak ve
yeryüzü denilen cenneti bize sunmak istediler. Bütün
ömürleri bu kavgayla geçti. Ne adları vardı onların, ne
ulusları, ne dinleri ne de anıtları.

Ama biz onlar için ölüm fermanları hazırlayıp görkemli
mangalar kurduk. Savaşlar açtık peşpeşe. Kentleri ele
geçirip vahşi bir hayvan gibi avladık. Nerde
görülürse kurşuna dizdik ve süslü kemerler yaptık
onların kafa derilerinden. Biz cellattık ve tarih suratımıza
tükürürken, bir kez bile bağışlanmayı istemedi onlar..

Derler ki, son büyük serüvenci yaralıdır hâlâ...
.

Ahmet Telli

Çevrimdışı ibrahimkaraman

  • B Grubu
  • 308
  • 653
  • 308
  • 653
# 21 Ara 2010 21:35:02
YERYÜZÜ AŞKIN YÜZÜ OLUNCAYA DEK

Aşksız ve paramparçaydı yaşam
bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

Aşk demişti yaşamın bütün ustaları
aşk ile sevmek bir güzelliği
ve dövüşebilmek o güzellik uğruna.
işte yüzünde badem çiçekleri
saçlarında gülen toprak ve ilkbahar.
sen misin seni sevdiğim o kavga,
sen o kavganın güzelliği misin yoksa...

Bir inancın yüceliğinde buldum seni
bir kavganın güzelliğinde sevdim.
bin kez budadılar körpe dallarımızı
bin kez kırdılar.
yine çiçekteyiz işte yine meyvedeyiz
bin kez korkuya boğdular zamanı
bin kez ölümlediler
yine doğumdayız işte, yine sevinçteyiz.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

Geçtiğimiz o ilk nehirlerden beri
suyun ayakları olmuştur ayaklarımız
ellerimiz, taşın ve toprağın elleri.
yağmura susamış sabahlarda çoğalırdık
törenlerle dikilirdik burçlarınıza.
türküler söylerdik hep aynı telden
aynı sesten, aynı yürekten
dağlara biz verirdik morluğunu,
henüz böyle yağmalanmamıştı gençliğimiz...

Ne gün batışı ölümlerin üzüncüne
ne tan atışı doğumların sevincine
ey bir elinde mezarcılar yaratan,
bir elinde ebeler koşturan doğa
bu seslenişimiz yalnızca sana
yaşamasına yaşıyoruz ya güzelliğini
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

Saraylar saltanatlar çöker
kan susar birgün
zulüm biter.
menekşelerde açılır üstümüzde
leylaklarda güler.
bugünlerden geriye,
bir yarına gidenler kalır
bir de yarınlar için direnenler...

Şiirler doğacak kıvamda yine
duygular yeniden yağacak kıvamda.
ve yürek,
imgelerin en ulaşılmaz doruğunda.
ey herşey bitti diyenler
korkunun sofrasında yılgınlık yiyenler.
ne kırlarda direnen çiçekler
ne kentlerde devleşen öfkeler
henüz elveda demediler.
bitmedi daha sürüyor o kavga
ve sürecek
yeryüzü aşkın yüzü oluncaya dek!

Adnan YÜCEL

Çevrimdışı canegt

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.904
  • 12.097
  • 2.904
  • 12.097
# 21 Ara 2010 21:38:14
MERAK


İçimde bir merak öyle bir merak
Ölümümden bir ay sonra bir güncük yaşamak
Ve dostu düşmanı
Suçüstü yakalamak


Aziz NESİN

Çevrimdışı AYŞEGÜL59

  • Uzman Üye
  • *****
  • 475
  • 2.580
  • 475
  • 2.580
# 21 Ara 2010 22:00:10
BİR SEN EKSİKTİN AYIŞIĞI

Bileklerimizi morartmış yeni Alman kelepçeleri,
Otobüsün kaloriferleri bozuldu Kaman'dan sonra
Sekiz saat oluyor karbonatlı bir çay bile içemedik,
Başımızda pirensip sahibi bir başçavuş.
Niğde üzerinden Adana Cezaevine gidiyoruz...

Bi sen eksiktin ayışığı
Gümüş bir tüy dikmek için manzaraya!

CAN YÜCEL

Çevrimdışı canegt

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.904
  • 12.097
  • 2.904
  • 12.097
# 21 Ara 2010 22:27:52

HOŞ GELDİN

Kesilmiş bir kol gibi

omuz başımızdaydı boşluğun..!

Hoş geldin!

Ayrılık uzun sürdü.

Özledik.

Gözledik..

Hoş geldin!

Biz

bıraktığın gibiyiz.

Ustalaştık biraz daha

taşı kırmakta,

dostu düşmandan ayırmakta..!

Hoş geldin.

Yerin hazır.

Hoş geldin.

Dinleyip diyecek

 

 

Fakat uzun söze vaktimiz yok.

 

YÜRÜYELİM...

......

 

 

NAZIM HİKMET RAN

Çevrimdışı rabia3360

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.431
  • 2.687
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 1.431
  • 2.687
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 21 Ara 2010 23:24:53
Güçlü olmak artık beni yoruyor olric,
Herkese karşı dimdik olmak, arkasında durmak
Attığım her adımın yoruyor.
Ki buralarda bilmem hangi uykunun
...Hangi köşesinde beklemedeyim hiç gelmeyecek olanı.
Uyan olric, doğrul!
Seni bekliyor...
Düş değil gerçek!
Seni bekliyor...

Oğuz Atay / Tutunamayanlar

Çevrimdışı irvin

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 66
  • 312
  • 66
  • 312
# 22 Ara 2010 00:16:18
Hep yanıldı ve yenilgilere uğradı
ama atıldı yine de yeni serüvenlere
Vakti olmadı acıların hesabını tutmaya
durup beklemeye, geri dönmelere vakti olmadı

Yangınlarla geçti ömrü ve hep yalnızdı
-ki onlar daima birer yalnızdırlar...

Çevrimdışı hercaihoca

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.394
  • 6.336
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 1.394
  • 6.336
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 22 Ara 2010 09:45:47
ANADOLU ACISI

Anadolu, Anadolu, ah Anadolu!..

Bir yanında güzellik, incelik ve nur...

Bir yanında bin yıldan beridir süregelen

Toz-toprak, tezek, çamur...

 

İnsanlar gördüm sende; imbikten geçmiş gibi

Yüreklerinde sıcak, misilsiz bir merhamet

İnsanlar gördüm yine: Hayın, cahil, asabi...

Taş Devrini yaşayan bir kaba kuvvet.

 

Sivas'ta, Divriği'de, Erzurum'da, Konya'da...

İnce sütunlar gördüm, şadırvanlar, kubbeler...

Bir yanda oya gibi işlenmiş pembe mermer

Öte yanda öbek öbek, çirkin kaba, şekilsiz

Kerpiçten harabeler...

 

Bağışlasın şimdi bizi, vatan uğruna

Şehid düşen yüzbinlerce adsız kahraman

Çünkü seller bir yandan götürür toprağımı

Rüzgarlar bir yandan...

 

Unutulmuş Türklüğün ceylan yürekli töresi

Çiğnenmiş İslamın koyduğu kesin yasaklar.

Bir avuç buğday, bir tutam ot, bir karış toprak için

Konuşur mavzerler, bıçaklar...

 

Ve dul kalır kadınlar bir hiç yüzünden

Vurulur gelinler telli-duvaklı.

Bir ağıt başlar sonra yetim kalan evlerde

İnce, uzun, ağlamaklı.

 

Anadolu, Anadolu, Ah Anadolu

Böyle görmeseydim seni, böyle tanımasaydım

Yüreğim olmasaydı binbir yerinde...

Yaşasaydım yine seni acı duymadan

Anamın Azeri türkülerinde.


Yavuz Bülent Bakiler

Çevrimdışı bergüzar

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.141
  • 10.627
  • Okul Müdürü
  • 1.141
  • 10.627
  • Okul Müdürü
# 22 Ara 2010 14:58:12
Bir Bana’mı Yoktun Sevgili ?

Bütün dallarım aşk içinde kırılırken, tutmadın!
Can kayıplarımda, gözlerime dolan yağmurlarda ıslanmadın.
Hatırlıyacak kadar bile sevmedin.
Görmedin! avuçlarımdaki nasırlaşmış vedanı.
Seni her güne ayrı sığdırıp sevişlerimdeki sesi
Duymadın işte.. Kapattın yüreğinin kulaklarını..
Bir bana’mı yoktun sevgili?

Canın yandığında,
Kafan bozulduğunda öfkeni kusarken!
Koca bir sensizlik daha kusardın kulaklarıma.
Yokluğuna inandırmak ister gibi GİT’ benden ey bensiz yabancı dediğin günler!
Yok yok ne günüydü.
Daha dün gibiydi kulaklarımdaki acı’sı.
İçerime kadar çöreklenmiş bir sarıydı hüzün.
Sonbahar’dı ilkbaharı aradığım gözlerin.

Yan ve Öl der gibiydi bakışların.
Duvarlara çarpa çarpa intihar eder gibiydi yüzsüz sevmelerim.
Severdim yine!
Çığlık ata ata yüzerdim boğulacağımı bildiğim gözlerinde.
Teninin teninden bir yarayı kavlatıp atar gibi!
Yokluğunu gecelerden atardım.
Yinede varmışsın gibi severdim..

Seviyordum işte.
Gerçek olandan yansıtıp simetrik bir hayal gibi.
Yağmur gibi!
Kar’dan adamlara özenip yokluğunu üşütüp!
Bir sensizlik halini bürünüp,
Bir deli gibi,
İki dalga gibi, İki dalganın aynı kıyıda saçlarına dokunuşu gibi Seviyordum seni.
Hala aynı’yım.
İçimden çıkaramayacağımı bile bile!
Gidişlerini izleye izleye!
Aynı tutkuyla, aynı dar ağacında defalarca salınarak,
Ateşler içinde yokluğuna kan ter içinde uyanarak Seviyordum seni.

Geçmiş zamanlı değil..
Hala!
Seviyorum İşte Yokluğunu, bile bile..

Kendime aynada defalarca durulup!
Gözlerime öylece suskun suskun bakarak,
Bütün harflerin görkeminden kendime kin kusarak!
Az’mı sevdim, Ne verdim!
Acı’mı kusmaktan başka derdim ve sus pus çıt kırılırdım her defasında.

Biliyormusun Şehir Gözlü!
Seni varken, yokken, uyanırken , ikide bir saate bakıp geleceğine ihtimal verirken,
İlk defa karşılaşıp gözlerini öpecek gibi,
En sevdiğim yerden bakıp,
Avuçlarındaki mavi kanatlı kelebekler gibi,
Göz kapaklarına oturmuş çoçuk gibi Seni beklerdim işte..

Hüznüm şarabı nedir bilirmisin yağmur bakışlı hüzün!
Kaç kez içebilirsin bir ayrılığı,
Kaç kez kendine geri getirebilirsin gidişlerine ölmüş benliği!
Kaç defa ve kaç defa !
Yeniden sevebilirsin aynı yüzü,
Aynı gözü! aynı dudağı, aynı Yüreği!

Ve sen her defasında gitmeye hazır bavullarınla karşılardın el açışlarımı!
Söylesene Şehir Gözlü!
Yokluğunun üzerine yazabilirmisin beni harf harf, rengarenk..

Yaşadıkca,

Benim yazacaklarım ağır gelebilirdi yüreğine!
Bir başka dilde susardın!
Başka gözlerde çizerdin gidişleri,
Bir vapurun ardından el sallardı saçların, alabora olmuş yüreğin,
Martılara yoldaş olmuş ömrün..
Son anına denk gelirdi.
Ve Gidecekmiş gibi dururdu adımların.
Yine ben Kendime kanardım ,kalırdım..
Özenle dinlerdim ağır ağır..
Ağır ağır kapatırdım gözlerimi ve,
Adımlarının çığlığı dipilenirdi kulaklarımda.
Ya geri dönersen umudu ile başımı göğe kaldırıp,
Gök parçalı gri efkarımdan dilenirdim git-me..
Kal deyişlerimi!, Ardı arkası kesilmezdi..
Ama yine sen giderdin..
Ve ben yine ardından adımlardım gelecekmişsin umudunu..

Kaldırımları sorguya çekiyordum!
Geçtimi burdan O !

Fatih KABA

Çevrimdışı ALAMET-i FARİKA

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.093
  • 11.858
  • 1.093
  • 11.858
# 22 Ara 2010 16:16:44
Ne güzel şiirler.

Çevrimdışı ALAMET-i FARİKA

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.093
  • 11.858
  • 1.093
  • 11.858
# 22 Ara 2010 16:17:54


h.n.a.


TÜRK GENÇLİĞİNE


Adalar Denizinden Altayların daha ötesine kadar bütün Türk gençliğine….


Yer bulmasın gönlünde ne ihtiras, ne haset.
Sen bütün varlığına yurdumuzun malısın.
Sen bir insan değilsin; ne kemiksin, ne de et;
Tunçtan bir heykel gibi ebedi kalmalısın.

Iztırap çek, inleme… Ses çıkarmadan aşın.
Bir damlacık aksa da, bir acizdir göz yaşın;
Yarı yolda ölse de en yürekten yoldaşın
Tek başına dileğe doğru at salmalısın.

Ezilmekten çekinme… Gerilmekten sakın!
İradenle olmalı bütün uzaklar yakın,
Dolu dizgin yaparken ülküne doğru akın,
Ateşe atılmalı, denize dalmalısın.

Ölümlerden sakınma, meyus olmaktan utan!
Bir kere düşün nedir seni dünyada tutan?
Mefkuresinden başka her varlığı unutan
Kahramanlar gibi sen, ebedi kalmalısın…

Sen ne elde ve dilde gezen billur bir sağrak,
Ne de sıska bir göğüse takılan bir çiçeksin;
Senin de bu dünyada nasibin var: Savaşmak!..
Kayalarla güreşip dağlarda öleceksin.

Yoldaşlık ederekten gökte güneşle, ayla,
Aşarsın tepe, ırmak; yürürsün ova, yayla…
Hayata ne biçimde geldinse bir borayla,
Daha sert bir kasırga içinde biteceksin.

Kızıl Elma uğrunda kılıç çekince kından,
Bahtiyarlık denen şey artık geçmez yakından;
Mesut olup gülmeyi sök, çıkar hatırından.
Belki öldükten sonra bir parça güleceksin.

Yüz paralık kursunla gider “Hayat” dediğin;
“Tanrı Yolu” uzaktır; erken kalk, sıkı giyin.
Yazık, bütün ömrünce o kadar özlediğin,
Güzel Kızıl Elma’na varmadan öleceksin.

Belki bir gün çöllerde kaybedersin eşini,
Belki bir gün ağlarsın kaçtı diye karına.
Işıksız kulübende boranın esişini,
Dinleyerek çıkarsın bir ümitsiz yarına.

Gün olur ki mertliğin uğrar kahpe bir hınca;
Namert bir el arkandan seni vurur kadınca;
Bir gün sabrın tükenir… Silahını kapınca,
Haykırarak çıkarsın yurdunun dağlarına…

Hayatin kamçısıyla sızar derinden kanlar,
Senin büyük derdinden başkaları ne anlar?
Vicdanını Paris’e, Moskova’ya satanlar,
Küfür diye bakarlar senin dualarına.

Hey arkadaş! Bu yolda ben de coşkun bir selim,
Beraberiz seninle, işte elinde elim.
Seninle bu hayatin gel beraber gülelim,
Ölümüne, gamına, tipisine, karına…

Atandan kalmış olan kılıcı iyi bile,
Onu bütün gücünle vuracaksın çağında.
Savaş….. Bunun tadını ey Türk sen bulamazsın,
Ne sevgili yanında, ne baba ocağında.

Savaşmaktan kaçınır, kim varsa alnı kara;
Kan dökmeyi bilenler hükmeder topraklara…
Kazanmanın sırrını bilmiyorsan git, ara,
“Çanakkale” ufkunda, “Sakarya” toprağında.

Siyasette muhabbet… Hepsi yalan palavra…
Doğru sözü “Kül Tegin” kitabesinde ara…
Lenin’den bahsederse karşında bir maskara,
Bir tebessüm belirsin sadece dudağında.

Yatağında ölmeyi hatırından sök, çıkar!
Döşeğin kara toprak, yorganındır belki kar…
Sen gurbette kalırsan, ben ölürsem ne çıkar?
Ruhlarımız buluşur elbet Tanrıdağı’nda…

Mukadderat isterse seni yoldan çevirsin,
Sen hele bu yollarda yıpranarak aşın da,
Varsın bütün ömrünce bir an nasip olmasın,
Yorgunluğunu gidermek serin bir su başında.

Bir gülüşten ne çıkar, ne çıkar ağlamaktan?
Kullar kancıklık eder, bela bulursun Hak’tan.
Gün olur ki bir yudum su ararsın bataktan,
Gün olur ki bir tutam tuz bulunmaz aşında.

Bir çığ gibi yürürsün bir lahza durmaksızın,
Bir ilahi kaynaktan geliyor çünkü hızın.
Duygular ölmüştür… Tapınılan bir kızın,
Bir füsun bulamazsın gözlerinde, kaşında.

Iztırabı kanına katta göz kırpmadan iç!
Varsın gülsün ardından, ne çıkar, bir iki p…
Bu varlık dünyasında yalnız senin hiç mi hiç
Bir şeyin olmayacak… Hatta mezar taşın da…

Çevrimdışı ecrinh

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.215
  • 9.778
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.215
  • 9.778
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 22 Ara 2010 16:52:52
Zulmü Alkışlayamam

Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ boğarım!..
- Boğamazsın ki!
- Hiç olmazsa yanımdan koğarım.
Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam;
Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle,
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
İrticâın şu sizin lehçede ma'nâsı bu mu?

Mehmet Akif Ersoy
 
 

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK