Sevdiğimiz Şiirler

Çevrimdışı van65

  • Uzman Üye
  • *****
  • 243
  • 979
  • 243
  • 979
# 03 Oca 2011 19:28:31
Ömer Hayyam
Aşk ki gerçek değilse, tutkusu olmaz.
Ateşi köze döner, kokusu olmaz.
Aşık olan gün, gece, ay ve yıl yanar;
Güneş, ışık, rahat ve uykusu olmaz.

Çevrimdışı TugraÖzyıldız

  • Bilge Üye
  • *****
  • 10.264
  • 16.906
  • Birleştirilmiş Sınıf
  • 10.264
  • 16.906
  • Birleştirilmiş Sınıf
# 03 Oca 2011 19:36:15
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Ömer Hayyam
Aşk ki gerçek değilse, tutkusu olmaz.
Ateşi köze döner, kokusu olmaz.
Aşık olan gün, gece, ay ve yıl yanar;
Güneş, ışık, rahat ve uykusu olmaz.

güzel mısralar...

Çevrimdışı AYŞEGÜL59

  • Uzman Üye
  • *****
  • 475
  • 2.580
  • 475
  • 2.580
# 03 Oca 2011 20:23:03
BEN SENI NEDEN MI SEVDIM


Ben seni bir okyanusun derinliginde buldum da sevdim

Parlak bir inciydin benim için

Paha biçilmez bir inci

 

Ben seni soguk ve yagmurlu bir günde

Seni düsünürken gülüsündeki sicakligin içime dolup da

Beni sardigi bir anda sevdim

Seni sadece selvi boyun,siyah saçlarin yada kara gözlerin

Güzel bir yüzün var diye degil

Fikirlerinle,konusmandaki güzelligin ve benim o kor halde yanan yüregimle sevdim

Ben seni derinden ve hissederek sevdim

Her kalp atisimda vücudumun dört bir kösesine yayildigini

Beni sardigini her nefes alisimda cigerlerime isledigini bilerek sevdim

Seni kis gecelerinin o soguk yataginda birlikte uyuyup beni isittigin

Yaz sicaginda uyuyamayip sikintilarim oldugun

Ve rüyalarimda bulustugumuz gecelerde sevdim

Seni ellerinden tutup kanimin kaynadigi

Kalbimin yerinden firlayacagini hissettigim anlarda

O islak dudaklarinla beni sevdigini söyleyecegin anlari düsünerek sevdim

Ben seni o sensiz anlardaki bos ve degersiz geçen dakikalarda

Kayip zamanlarimizda,seni arayip bulamadigim

Çaresizlik içinde oldugum,içki sofralarini dost bildigim anlarda sevdim

Sen ne kadar uzak olsan da,

Aramizdaki kilometreler nasil çoksa

Bende seni o kadar yogun ve o denli çok sevdim

Seni kalbimde yanan atesin ile

Zihnimde olusan hayallerin o ay parçasi çehrenle

Bana derinden bakan o gözlerindeki isiltiyi görecegim anlari beklerken

Kalbimin yanip tutustugu anlarda

Gelip o bu atesi alevlendirerek

Bana sarilarak beni sevdigini söyleyecegin anlari düsünerek sevdim

 

Korkuyorum!

Hakkettigin mutlulugu sana verememekten korkuyorum.

Seni beni sevdiginden fazla sevememekten korkuyorum.

Senin sevgine layik olduktan sonra baskalari tarafindan o sevgiyi kaybetmekten korkuyorum.

Seni kazandim derken kaybetmekten korkuyorum.

Aramizdaki maneviyat haricindeki uçurumlardan korkuyorum.

Senin kalbini daha fazla kirmaktan korkuyorum.

O temiz ve masum göz yaslarini daha fazla akitmaktan korkuyorum.

 

Evet korkuyorum;

seni kaybetmekten, seni daha fazla üzmekten ...

Sana kendimi ifade edememekten korkuyorum.

Yada yanlis anlasilmaktan korkuyorum.

Uçurumun kenarinda yalniz kalmaktan korkuyorum.

Dostluguna doyamadan uluorta yalniz kalmaktan korkuyorum.

Yüregimdeki o ince sizinin bir gün çogalmasindan ve beni sarmasindan korkuyorum.

Sevgi denen güzelliginin bir gün beni terk etmesinden korkuyorum.

Dostlugun ölüp yerine nefretin yesermesinden korkuyorum.

 

Korkuyorum evet;

seni kaybetmekten ve seni daha fazla üzmekten...

Bir çiçek misali ne ellemeye nede koparmaya kiyamiyorum uzaktan seyrediyorum çünkü;

Seni daha fazla incitmekten korkuyorum.

Ömründe yasadigin mutlulugu huzuru sana yasatamamaktan korkuyorum.

Sana kalbimden fazlasini verememekten korkuyorum.

Sonunda sana gözyasindan baska bir sey birakamamaktan korkuyorum.

Seni sevmekten degil;

dostlugunu suiistimal etmekten,

Seni kaybetmekten ve degerini bilememekten ve Yüce Rabbime hesap verememekten korkuyorum.

Belki de çok fazla korkuyorum ...

 

ÇÜNKÜ; BEN iLK DEFA SEViYORUM...

 

 

ATTİLA İLHAN

Çevrimdışı BAYPARS2

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.975
  • 7.279
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 1.975
  • 7.279
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 03 Oca 2011 20:50:42
BE DOSTUM
Gönül tecelligah olduktan sonra,
Göze ne gerek var göze be dostum,
Sükut lehçesini bildikten sonra,
Söze ne gerek var söze be dostum.

Aradığın sende düşme telaşa,
Güvenip aldanma toprağa taşa,
Beytullah hüzündür arama boşa,
İze ne gerek var ize be dostum.

Eğer tutmamışsa aşk’ın mayası,
Cezbeylemez gözlerinin elası,
Hak’a yönelmişse gönül aynası,
Yüze ne gerek var yüze be dostum.

Can pervane olsun, dönsün dolansın,
Fikir isyan etsin, akıl bulansın,
Mangalsa yüreğin aşkınla yansın,
Köze ne gerek var köze be dostum.

Ölüm vuslat ise hayat işkence,
Öyle bir hesap ki sırattan ince,
Kefen giymiş isen ölmeden önce,
Beze ne gerek var beze be dostum.

Çevrimdışı canegt

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.904
  • 12.097
  • 2.904
  • 12.097
# 03 Oca 2011 21:56:15
UMUŞ
Bütün iyi kitapların sonunda
Bütün gündüzlerin, bütün gecelerin sonunda
Meltemi senden esen
Soluğu sende olan
Yeni bir başlangıç vardır

Parmağını sürsen elmaya, rengini anlarsın
Gözünle görsen elmayı, sesini duyarsın
Onu işitsen, yuvarlağı sende kalır
Her başlangıçta yeni bir anlam vardır.

Nedensiz bir çocuk ağlaması bile
Çok sonraki bir gülüşün başlangıcıdır.

Edip Cansever

Çevrimdışı smncn2009

  • B Grubu
  • 1.001
  • 3.698
  • Birleştirilmiş Sınıf
  • 1.001
  • 3.698
  • Birleştirilmiş Sınıf
# 03 Oca 2011 22:28:57

Kocakarı ile Ömer

Yok ya Abbas'ı bilmeyen, kimdi?..
O sahabiyi dinleyin, şimdi:

"Bir karanlık geceydi pek de ayaz..
İbni Hattâb'ı görmek üzre biraz,
Çıktım evden ki yollar ıpıssız.
Yolcu bir benmişim meğer yalnız!
Aradan geçmemişti çok da zaman,
Az ilerden yavaşça oldu iyan,
Zulmetin sînesinde ukde gibi,
Ansızın bir müheykel a'râbî!
Bembeyaz bir ridâ içinde garîb,
Geliyor muttasıl mehîb mehîb.
Ben sokuldum, o geldi, yaklaştık;
Durmadan karşıdan selâmlaştık.
Düşünürken selâm alan sesini,
O heyûlâ uzandı tuttu beni:
Bir de baktım, Ömer değil mi imiş?
- Yâ Ömer! Böyle geç zaman, bu ne iş?
- Şu mahallâtı devre çıkmıştım...
Gel beraber, benimle, üç beş adım.
***
Ne sadâ var, ne bir yürür bîdâr;
Uhrevî bir sükûn içinde civâr.
Ömer olmuş gezer, sıyânet-i Hak...
Şu yatan beldenin huzûruna bak!
O semâlar kadar yücelmiş alın,
Çakarak sînesinden âfâkın,
Bir zaman sönmeyen nigâhıyle,
Necm-i sâhirde sanki bir hâle!
Duruyor her evin önünde Ömer,
Dinliyor bî-haber içerdekiler
Geçmedik en harâb bir yapıyı,
Yokladık sağlı sollu her kapıyı.
Geldik artık Medîne hâricine;
Bir çadır gördü, durdu kaldı yine.

***
Ocak başında oturmuş bir ihtiyarca kadın.
"Açız! Açız!" diye feryâd eden çocuklarının,
Karıştırıp duruyorken pişen nevâlesini;
Çıkardı yuttuğu yaşlarda çırpınan sesini:
-Durunda yavrularım, işte şimdicek pişecek...
Fakat ne hâl ise bir türlü pişmiyordu yemek!
Çocukların yeniden başlamıştı nâleleri...
Selamı verdi Ömer, daldı âkıbet içeri.
Selamı aldı kadın pek beşuş bir yüzle.
-Bu yavrular niçin, ey teyze, ağlıyor, söyle?
-Bu gün ikinci gün, aç kaldılar...
-O halde, neden
Biraz yemek komuyorsun?
-Yemek mi? Çömleği sen,
Tirit mi zannediyorsun? İçinde sâde su var
Çakıl taşıyla beraber bütün zaman kaynar!
Ne çare! Belki susarlar, dedim. Ayıplamayın.
-Peki senin kocan, oğlun, ya kardeşin, ya dayın...
Tek erkeğin de mi yok?
-Hepsi öldü... Kimsem yok.
-Senin midir bu küçükler?
-Torunlarım.
-Ne de çok!
Adam emîre gidip söylemez mi hâlini?
Ah!
Emîre öyle mi? Kahretsin an-karîb Allah!
Yakında râyet-i ikbâli ser-nigûn olsun...
Ömer, belâsını dünyâda isterim bulsun!
-Ne yaptı, teyze, Ömer, böyle inkisâr edecek?
-Ya ben yetim avuturken emîr uyur mu gerek?
Raiyyetiz, ona bizler vedîatu'llâhız;
Gelip de bir aramak yok mu?
-Haklısın, yalnız,
Zavallının işi pek çok zaman bulup gelemez;
Gidip de söylememişsen ne haldesin bilemez.
-Niçin hilâfeti vaktiyle eylemişti kabûl?
Sonunda böyle çürük özrü kim sayar makbûl?
Zavallının işi çokmuş!... Nedir, muhârebe mi?
İşitme sen de civârında inleyen elemi,
Medâne halkını üryan bırak, Mısır'da dolaş...
Gaza! Gaza! diye git, soy cihânı, gel paylaş!

Çocukların bu sefer yükselince feryâdı,
Kadın, tehevvürü artık cünûna vardırdı;
- Şu nevhalar ki çıkar tâ bulutların içine,
Ömer! Savâik-i tel'in olur, iner tepene!
Yetîmin âhını yağmur duâsı zannetme:
O sayha ra'd-ı kazâdır ki gönderir ademe!
"Açız! Açız! Bize bir lokma olsun ekmek ver... "
"Susundu yavrularım, işte oldu, şimdi pişer!"
Gidip de söyliyeyim hâ?.. Dilencilik yapamam!
Ömer de kim? Benim ondan kerîm adamdı babam,
Ölür de yüz suyu dökmem sizin Halîfenize!..
Ömer vuruldu bu son sözle...
- Haklısın, teyze!
Avut çocukları, ben şimdicek gider gelirim.
***
Halîfe önde, bitik suçlu, münfa'il, nâdim;
Ben arkasında, perîşan, çadırdan ayrıldık.
Sabâha karşı biraz başlamıştı aydınlık.
Köyün köpekleri ejder misâli saldırıyor,
Bırakmıyor bizi yoldan, fakat kim aldırıyor!
Medîne'nin dalarak münhanî sokaklarına;
Dönüp dönüp hele geldik zahîre anbarına.
Halîfe girdi açıp, ben de girdim emriyle.
Arandı her yeri, bir mum yakıp ale'l-acele.
- Şu tek Çuval unu gördün ya! Haydi yükle bana;
Bu testi yağ doludur, elverir o yük de sana.
Çuval Halîfe'de, yağ bende, çıktık anbardan;
Kilitleyip geri döndük deminki yollardan.
Mesâfe, baktım, uzun; yük yaman; Ömer yaralı;
Dedim ki:
- Ben götüreydim... Verir misin çuvalı?
- Hayır, yorulsa değil, ölse yardım etme sakın:
Vebâli kendine âiddir İbni Hattâb'ın.
Kadın ne söyledi, Abbas, işitmedin mi demin?
Yarın huzûr-i İlâhide, kimseler, Ömer'in
Şerîk-i haybeti olmaz, bugünlük olsa bile;
Evet, hilâfeti yüklenmiyeydi vaktiyle.
Kenâr-ı Dicle'de bir kurt aşırsa bir koyunu,
Gelir de adl-i İlâhî sorar Ömer'den onu!
Bir ihtiyar kan bî-kes kalır, Ömer mes'ûl!
Yetîmin, girye-i hüsrân alır, Ömer mes'ûl!
Bir âşiyân-ı sefâlet bakılmayıp göçse:
Ömer kalır yine altında, hiç değil kimse!
Zemîne gadr ile bir damla kan dökünce biri:
O damla bir koca girdâb olur boğar Ömer'i!
Ömer duyulmada her kalbin inkisârından;
Ömer koğulmada her mâtemin civârından!
Ömer halife iken başka kim çıkar mes'ûl?
Ömer ne yapsın, İlâhî, beşer zalûm ü cehûl!
Ömer'den isteniyor beklenen Muhammed'den...
Ömer! Ömer! Nasıl aldın bu bârı sırtına sen?

- Sen almasan acaba kim gelip de senden iyi,
İdâre eyliyecek düştüğün bu ma'rekeyi?
Evet, adâleti "mutlak" hayâl edersen eğer,
Ömer değil ya ne olsan bırak ki hepsi heder!
Beşer, adâleti "mutlak" tahayyül eylerse,
Görür ümîdini mahkûm her zaman ye'se.
Sen ey Ömer, ne meleksin, ne bir emîr-i zalûm...
Fakat elinde ne var? Fıtraten beşer mazlûm!
Görür bürûc-i semânın bütün sitâreleri,
Zalâm içinde, yük altında inleyen Ömer'i!
Huzûr-i Hakk'a çıkarken bu unlu cebhenle,
Değil zemîni, getir şâhid âsümânı bile!
- Uzak mı yol? Daha çok var mı?
- Ancak üç beş adım.
Mecâli kalmamış artık zavallının... Baktım:
Olanca azmini cebr eyleyip, nefes nefese;
Yavaş yavaş yürüyor. Geldi bin belâ ne ise!
Sokuldu haymeye, indirdi arkasından unu:
- Bırak da testiyi yerleştirin kenâra şunu.
Hemen çakılları çömlekten indirip attı,
Uzandı testiye, yağ koydıı, sonra un kattı.
Oturmak istedi, lâkin belâya bak ki: Ocak
Hemen sönüp gidecek...
- Teyze, yok mu hiç yakacak?
Kadın getirdi beş on parça yaş diken Ömer'e;
Ömer de yakmak için büsbütün serildi yere.
Ocak tüter, Ömer üfler zefir-i hârıyle;
Zemîni lihye-i beyzâ yı târumârıyle,
Sücûd tavr-ı huşû'unda, muttasıl süpürür;
İçinde rûhu yanar, cebhesinde ter köpürür!
Döner muhît-i nigâhında tûde tûde duman;
Bulut geçer gibi necmin hıyat-ı nurundan!

Ocak tutuştu, yemek pişti;
- Var mı teyze kabın?
Getir de indirelim...
- Var büyükçe bir kap, alın.
Yemek sıcaktı, fakat kim durup da bekliyecek!
Ömer çocuklara bir bir yedirdi üfliyerekl
Kesildi haymede mâtem, uyandı rûh-i süıûr;
Çocuklar oynaşıyorlar, kadın ferîh ü fahûr.
Ömer bu âlemi gördükçe gaşy içindeydi...
Dedim:
- Sabâh oluyor kalkalım...
- Evet, haydi!
Yarın Emâret'e gel teyze, öğleyin beni bul;
Emîr'e söyleriz elbette hayr olur me'mul.
***
Yüzü gülmüştü teyzenin, baktık,
Biz de çıktık vedâ edip artık
Hiç görünmeksizin gelip geçene,
Doğru indik Halife'nin evine.
"Şimdi nerdeysegün doğar, kalıver."
Diye, koyvermiyordu, çünki, Ömer.
Etti az sonra subh-i velveledar
Uyuyan şehri kamilen bidar
Öğle geçmişti, çıktı geldi kadın.
-Galiba, teyze, uykusuz kaldın!
İşte bağlanmak üzredir nafakan,
Alacaksın her ay gelip buradan.
Şimdi affeyledin değil mi beni?
-Böyle göster fakat adaletini.

Mehmet Akif Ersoy

Çevrimdışı umran45

  • Uzman Üye
  • *****
  • 520
  • 1.833
  • 520
  • 1.833
# 03 Oca 2011 22:55:30
 PARÇALAR

Parçasından anladığımız filmler
Parçasından anladığımız bütünler
Parçasından anladığımız hayat
Yaşanmaz, ertelenir
Şimdiki zaman parçalar
Gelecek hafta, pek yakında
Sinemayla ilk tutkunluk ilişkimiz
Parçaları birleştirip, kurduğumuz gelecek
Sinemayla ilk tutkunluk ilişkimiz
Parçaların yarattığı merakı gidermek
Parçalarla süreklilik sağlanan
Seyre açılmış başka hayatlar
Olasılıklar, tuzaklar
Ya da var sandığımız bütünlük
Uğruna inançlar, ilkeler, değerler, aşklar
Zamanla parçalanırlar
Beyaz perdeden geçerek çıktığımız sokaklar
Çıkmadıkça sandıklarımızdan
Kendimize yazdığımız serüven
Ve çocukluğumuzdan beri
Bizi bir yerlerde beklediğini sandığımız
O muhteşem sahneler
Düşeriz gözümüzdeki kendimizden
Sıyrılır tüller, düşler, dumanlar
İçindeki kendimiz
Üzerimizden
Boşuna ararız bu sokaklardan
İçinde olmamız gereken fotoğrafları
Sinemalar hepimizi kandırdı!
Uzun bir bekleyişten sonra
Eşiğine vardığımız,
Umduğumuz,
Bulamadığımız,
'Tam da parçasında gösterdiler ama, filmin kendinde yoktu'
dediğimiz anlar
Belki sahiden kırpılmış
Belki de hiç olmamış
Uçucu, bulanık tasarımlar
Aynı eşikte durduğumuz insanlar
Bazen ayrı sokaklara çıkar.
Gözleri bağlı geçtik şimdiki zamanları
Bağı çözülmüş gözler geriye baktığında
Anlar anlamı bilinmeden, değeri verilmeden yaşananları
Yok mudur herkesin hayatında
Bir kaç yitik sayfa, birkaç zaman parçası
İşte onlar toparlanır bir gün
Çıkar yol ağzında karşınıza
Tutuklar bizi anılar, sorgular, geçen zaman
Bir intikam gibi bulur yerini!!!
Filmlerde kopukluk sandığımız boşluklar
Her seferinde yanından geçtiniz,
Görmemiştiniz çünkü derinde
Unuttunuz zamanın ellerini. Yalnız perdede yaşanır
İki saate sığdırılan hayatlar.
Oysa ayrıntıların bilgisine sahip oldukça,
Açar bize sırlarını hayat
Bölünüp parçalanmış ilişkileri kimlikler, serüvenler
Herşey yerleşir yerli yerine
Anlaşılır olur
Bir zamanlar anlamadan seyrettiğimiz filmler.
Beyaz perdenin iki boyutlu kareleri
Dağılır sokağın prizmasında
Aldanışlar, ihanetler, yanılgılar
Yani melodramı hazırlayan bütün tuzaklar
Oysa pusuda!
Yaşamın omurgası dağılmış kurgusunda
Kırılır som hayaller,
Kırılır yüreği bütün tutan fanus
Kör filmlerden kalma gözlerimiz
Alışır çiğ ışığa
Bir zamanlar başka türlü çarpan kalbimiz
Salonların delinmiş karanlığında
Çürümüş koza
Değerinden eksiğine bozdurulmuş düşlerden
Yalnızca bir dövme gül kalır geriye
Dağılmış parçalarını arar
Bir Geçmiş Zaman tanımı olan
Bütünlüğümüz
Bozgunlarla sağlamlaşır
Ütopya Kalesi
Dağılmış parçaları bütünler,
Yeni zamanların gümrüğünde
Yol ayrımını doğru bilenler
Hiçbir aşk ve macera tanrısı
Yola çıktığı gibi dönmez geriye
Kabuk bağlar yüzümüzdeki gölgeler
Unutarak ve vedalaşarak geçilen durakların
Birinde inmemiz gerekir
Bindiğimiz düşlerden!
Hayat belki başka biri yapar bizi
Bir melodram öğesi olarak
Umudun da, umutsuzluğun da aşıldığı
O altın dengede
Biliriz içimizdeki avdan yorgun dönen akşamlar
Ne kadar bütünlese de
Parçalar

 Murathan MUNGAN

Çevrimdışı Tolstoyevski

  • B Grubu
  • 24.726
  • 258.526
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 24.726
  • 258.526
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 04 Oca 2011 00:14:00
gönül

Bunca yıl herkesten kaçtın
En sonunda buldum sandın
Ansızın içini açtın
Yapma dedim yaptın gönül

Gözleri senden uzaktı
Fark edilmez bir tuzaktı
Sana böylesi yasaktı
Yapma dedim yaptın gönül

O bir yolcu sen bir hancı
Gördüğün en son yalancı
İçinde ki derin sancı
Gitmez dedim kaldı gönül

Sen istedin ben dinledim
Senden ayrı olmaz dedin
En sonunda bende sevdim
Şimdi beni kurtar gönül

Gözlerin bakar da görmez
Ellerin tutar da bilmez
Gece gündüz fark edilmez
Demedim mi sana gönül

Sabahın tam üçündesin
Dertlerin en gücündesin
Hâlâ onun peşindesin
Gitme dedim gittin gönül

Böylesi sevdiğin için
Bir kördüğüm oldu için
Ağlıyorsun için için
Demedim mi sana gönül

Sen istedin ben dinledim
Senden ayrı olmaz dedim
En sonun da bende sevdim
Şimdi beni kurtar gönül

Çevrimdışı bureyde

  • Uzman Üye
  • *****
  • 462
  • 1.176
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 462
  • 1.176
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 04 Oca 2011 14:02:05
Uğruna Ben Ölürdüm...
Çok geceler bekledim
Belki gelirsin diye
Gözyaşımı silmedim
Acır silersin diye

Kalbimi hep boş tuttum
Gelir girersin diye
Kimseleri sevmedim
Bana dönersin diye

Geçti artık çaresiz
Hicranlarla dolu ömrüm
Hatıra kaldı bana
Acı dolu her günüm

Şimdi artık bahçemde
Ötmez oldu bülbülüm
Seviyorum deseydin
Uğruna ben ölürdüm

Çevrimdışı seço58

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.343
  • 41.702
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.343
  • 41.702
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 04 Oca 2011 14:44:08
Bir Zaman
Bir zaman bakıp bakıp
Seyrine doyamadığım
Şimdi gurbette bırakıp
Sesini duyamadığım
 
Evde kapanıp kaldın mı
Seyrana çıkıp güldün mü
Başkalarının oldun mu
Benimsin diyemediğim
 
Akıtıp gözün yaşını
Hatırlarım gülüşünü
Kıvırcık saçlı başını
Göğsüme koyamadığım
 
Dik yamaçların selisin
Sen benden daha delisin
Şimdi kimlerin kulusun
Başını eğemediğim
 
Nasıl vurgunum bilirdin
Niçin benden yüz çevirdin
Kimlerin koynuna girdin
Öpmeye kıyamadığım
 
sebahattin ali

Çevrimdışı bediaaa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 655
  • 2.514
  • 655
  • 2.514
# 04 Oca 2011 14:48:15
beklenen

ne hasta bekler sebahı,
ne taze ölüyü mezar
ne de şeytan bir günahı
seni beklediğim kadar

geçti istemem gelmeni
yokluğunda buldum seni
bırak vehmimde gölgeni
gelme artık neye yarar...

Çevrimdışı atasay15

  • Bilge Üye
  • *****
  • 10.483
  • 10.706
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 10.483
  • 10.706
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 04 Oca 2011 14:52:23
Kahramanların Ölümü

(İşaf)
(Şehit tayyareci Kurmay yüzbaşı Kami’nin büyük hatırasına)

Gerilir zorlu bir yay
Oku fırlatmak için;
Gece gökte doğar ay
Yükselip batmak için.
Mecnun inler, kanını
Leyla’ya katmak için.
Cilve yapar sevgili
Gönül kanatmak için.
Şair neden gam çeker?
Şiir yaratmak için.
Dağda niçin bağırılır?
Feleğe çatmak için.
Açılır tatlı güller
Arılar tatmak için.
Tanrı kızlar yaratmış
Erlere satmak için.
İnsan büyür beşikte
Mezarda yatmak için.
Ve...........................
Kahramanlar can verir
Yurdu yaşatmak için...
 

 
Hüseyin Nihal Atsız
 

Çevrimdışı atasay15

  • Bilge Üye
  • *****
  • 10.483
  • 10.706
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 10.483
  • 10.706
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 04 Oca 2011 14:55:00
              Yolların Sonu

Bu gün yollanıyorken bir gurbete yeniden
Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize.
Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden
İtler bile gülecek kimsesizliğimize

Gidiyorum: gönlümde acısı yanıkların...
Ordularla yenilmez bir gayız var kanımda.
Dün benimle birlikte gülen tanıdıkların
Yalnız bir hatırsı kaldı artık yanımda.

Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz;
Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı Dağına.
Halbuki yoldaşını bırakıp dönenlerin
Değişilir topuda bir sokak kaltağına.

İster düşün... Kendini ister hayale kaptır...
Uzar uzar, çünkü hiç sonu yoktur yolların.
Bakarsın aldanmışsın, gördüğün bir seraptır
Sevimli bir hayale açılırken kolların.

Ey doğunun anlımı serinleten rüzgarı!
Ey karanlıkta bana arkadaşlık eden ay!
Arzularım bir oktur, aşar ulu dağları.
Düştüğü yer uzakta “DİLEK” adlı bir saray.

O sarayda bulunca Tanrılaşan erleri
Artık gözüm arkaya bir daha dönmeyecek.
Hepsi sussa da “Kür şad” uzatarak elini;
“Hoş geldin oğlum ATSIZ, kutlu olsun! ” diyecek.

 
Hüseyin Nihal Atsız
 

Çevrimdışı canegt

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.904
  • 12.097
  • 2.904
  • 12.097
# 04 Oca 2011 16:06:03
İRTİHAL

Sen ölüyorsun kardeşim öldüğünü bil
Bile bile ve teammüden
Ecel öldürmez insanı
Kendisi öldürür
Vakti zamanı gelince...
Ben onun için yas tutuyorum ya hep
Vakti gelmeden öldürülenlere

Can YÜCEL

Çevrimdışı canegt

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.904
  • 12.097
  • 2.904
  • 12.097
# 04 Oca 2011 16:11:20
Bir ufka vardık ki artık
Yalnız değiliz sevgilim.
Gerçi gece uzun,
Gece karanlık
Ama bütün korkulardan uzak.
Bir sevdadır böylesine yaşamak,
Tek başına
Ölüme bir soluk kala,
Tek başına
Zindanda yatarken bile,
Asla yalnız kalmamak.

Şafakları ben balığa çıkarım
Akan akmayan sularda
Benim, bütün tezgahlarda paydosa giden
Bir bahar akşamı dünyada.
Ben dört duvar arasında değilim
Pirinçte, pamukta ve tütündeyim,
Karacadağ, Çukurova ve Cibalide.

Zehirli kör yılanları
Ve sıtmasıyla
Gün yirmidört saat insan avında
Karacadağda çeltikler.
Bir kız çocuğunun gözyaşı gibi
- Ayak bileklerinde bir dizi boncuk,
Sol omzunda nazarlık,
Dağ başında unutulmuş üşümüş,
Minicik bir aşiret kızının -
Damla-damla, berrak olur pirinci.
Kamyonlarla, katır kervanlarıyla
Beyler sofrasına gider...

Çukurovam,
Kundağımız, kefen bezimiz
Kanı esmer, yüzü ak.
Sıcağında sabır taşları çatlar,
Çatlamaz ırgadın yüreği.
Dilerse buluttan ak,
Köpükten yumuşak verir pamuğu.
Külhan, kavgacıdır delikanlısı,
Ünlü mahpusanelerinde Anadolumun
En çok Çukurovalılar mahpustur,
Dostuna yarasını gösterir gibi,
Bir salkım söğüde su verir gibi,
Öyle içten
Öyle derin,
Türkü söylemek, küfretmek,
Çukurova yiğidine mahsustur...

Tütünü bilir misin?
"Kız saçı" demiş zeybekler,
Su içmez her damardan,
Yerini kolay beğenmez,
Üşür
Naz eder,
Darılır
İki parmak arasında kıyılmış,
Bir parçası var kalbimin
İncecik, ak kağıtlara sarılır,
Dar vakit yanar da verir kendini.
Dostun susan dudağına...


Sokaklardan,
Kıyılardan,
Gök mavisinden,
Ekmeğinden,
Canevinden ayrı düşmeye
Yani bütün hasretlerin kahrına
Ve zehrine çaresiz kalmaların,
İlk nefesi Hızır gibi yetişir
Cibalide sarılan cıgaranın...

Tütün isçileri yoksul,
Tütün işçileri yorgun,
Ama yiğit
Pırıl - pırıl namuslu.
Namı gitmiş deryaların ardına
Vatanımın bir umudu...

Ahmed ARİF

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK