Sevdiğiniz Şiirler

Çevrimdışı ALAMET-i FARİKA

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.093
  • 11.858
  • 1.093
  • 11.858
# 24 Kas 2008 16:29:21
TÜRK ÖĞRETMENLERİ' NE

 
Bazen ölüler yurdu korur, bazı da sağlar;
Göz nuru karışmazsa şahadet kanı ağlar.


Yoksulluğun ufkunda erirken bile mağrur,
Sensin o hazin nûr, o derin nûr, o büyük nûr.


Hoşnutsun, eğilmiş okuyorsun, yazıyorsun;
Ey terli alın, ey güneşin öptüğü insan.


Şöhret aramaz, şân aramaz, nâm aramazsın;
Cemiyetin omzunda da yokmuş kadar azsın.


İlmin sesi haykırmaz: İlim şarlatan olmaz,
Sessiz de seven yoksa vatanlar vatan olmaz.


Sen yurdunu haykırmayarak gizli seversin,
Kalmışsa eğer, ömrümü Tanrı’m sana versin...


Mithat Cemal KUNTAY


 

Çevrimdışı ALAMET-i FARİKA

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.093
  • 11.858
  • 1.093
  • 11.858
# 02 Ara 2008 14:24:48
KARANLIK

Son ışık söneli nice zamandır;
Rüyalar! Yeniden önüme düşün!
Yardan ayrı geçen uzun yıllarda
Hülyası bulunmaz bir anlık düşün.

Yayını kalbime Ayzıt asalı
Başka bir eldenim, katı yasalı.
Burda koskoca bir gönül masalı
Kaybolur içinde bir damla yaşın.

Aşkı için verince bu kadar emek
Varlıktan sıyrılıp ruh olmak gerek.
Ey zaman, ey dünya! Geri gelmemek
Üzere sizler de benimle koşun!..
h.n.a.

Çevrimdışı svetboys38

  • Uzman Üye
  • *****
  • 593
  • 79
  • 593
  • 79
# 02 Ara 2008 16:49:49
OTUZÜÇ KURŞUN (33442 Hit)

1.

Bu dağ Mengene dağıdır
Tanyeri atanda Van'da
Bu dağ Nemrut yavrusudur
Tanyeri atanda Nemruda karşı
Bir yanın çığ tutar, Kafkas ufkudur
Bir yanın seccade Acem mülküdür
Doruklarda buzulların salkımı
Firari güvercinler su başlarında
Ve karaca sürüsü,
Keklik takımı...

Yiğitlik inkar gelinmez
Tek'e - tek doğüşte yenilmediler
Bin yıllardan bu yana, bura uşağı
Gel haberi nerden verek
Turna sürüsü değil bu
Gökte yıldız burcu değil
Otuzüç kurşunlu yürek
Otuzüç kan pınarı
Akmaz,
Göl olmuş bu dağda...

2.Yokuşun dibinden bir tavşan kalktı
Sırtı alacakır
Karnı sütbeyaz
Garip, ikicanlı, bir dağ tavşanı
Yüreği ağzında öyle zavallı
Tövbeye getirir insanı
Tenhaydı, tenhaydı vakitler
Kusursuz, çırılçıplak bir şafaktı

Baktı otuzüçten biri
Karnında açlığın ağır boşluğu
Saç, sakal bir karış
Yakasında bit,
Baktı kolları vurulu,
Cehennem yürekli bir yiğit,
Bir garip tavşana,
Bir gerilere.

Düştü nazlı filintası aklına,
Yastığı altında küsmüş,
Düştü, Harran ovasından getirdiği tay
Perçemi mavi boncuklu,
Alnında akıtma
Üç topuğu ak,
Eşkini hovarda, kıvrak,
Doru, seglavi kısrağı.
Nasıl uçmuşlardı Hozat önünde!

Şimdi, böyle çaresiz ve bağlı,
Böyle arkasında bir soğuk namlu
Bulunmayaydı,
Sığınabilirdi yüceltilere...
Bu dağlar, kardeş dağlar, kadrini bilir,
Evvel Allah bu eller utandırmaz adamı,
Yanan cıgaranın külünü,
Güneşlerde çatal kıvılcımlanan
Engereğin dilini,
İlk atımda uçuran
Usta elleri...

Vurulmuşum
Düşüm, gecelerden kara
Bir hayra yoranım çıkmaz
Canım alırlar ecelsiz
Sığdıramam kitaplara
Şifre buyurmuş bir paşa
Vurulmuşum hiç sorgusuz, yargısız

Kirvem, hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki...


4.

Ölüm buyruğunu uyguladılar,
Mavi dağ dumanını
ve uyur-uyanık seher yelini
Kanlara buladılar.
Sonra oracıkta tüfek çattılar
Koynumuzu usul-usul yoklayıp
Aradılar.
Didik-didik ettiler
Kirmanşah dokuması al kuşağımı
Tespihimi, tabakamı alıp gittiler
Hepsi de armağandı Acemelinden...

Kirveyiz, kardeşiz, kanla bağlıyız
Vurun ulan,
Vurun,
Ben kolay ölmem.
Ocakta küllenmiş közüm,
Karnımda sözüm var
Haldan bilene.
Babam gözlerini verdi Urfa önünde
Üç de kardaşını
Üç nazlı selvi,
Ömrüne doymamış üç dağ parçası.
Burçlardan, tepelerden, minarelerden
Kirve, hısım, dağların çocukları
Fransız Kuşatmasına karşı koyanda

Bıyıkları yeni terlemiş daha
Benim küçük dayım Nazif
Yakışıklı,
Hafif,
İyi süvari
Vurun kardaş demiş
Namus günüdür
Ve şaha kaldırmış atını.

Kirvem hallarımı aynı böyle yaz
Rivayet sanılır belki
Gül memeler değil
Domdom kurşunu
Paramparça ağzımdaki...

 AHMED ARİF

Çevrimdışı ayl52

  • Uzman Üye
  • *****
  • 347
  • 249
  • 347
  • 249
# 02 Ara 2008 23:26:56
Ellerini İsterim

hasret yaman ve hüzünlüydü
ve yaşsız gözler buğulu
sevgimi toprağa ektim
hep yeşerdi
yeşerdi kurumadı
yollarına güller diktim
sen neredeydin?

zaman suskun ve sitemliydi
ve aysız geceler karanlık
görebilmek seni
bir daha bir daha
sarılabilmek boynuna
yetmezmiydi bana
bir kokusu ki
içimi sızlatan
soğuk şefkati tarumardı
öptüğüm ellerin

yollar uzun ve öfkeliydi
ve yüreğimde isyan
onu bunu bilmem!
tut ellerimi
kaybolsun avuçlarında
gezinsin kokun saçlarımda
yetermiydi bana
yıllara karşılık on dakika
ardından bakıpta
boyun büktüğüm
babam!
ille de ille de
ellerini isterim
 
Saadet Ün
 
 

Çevrimdışı sitemkar45

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.871
  • 936
  • 1.871
  • 936
# 02 Ara 2008 23:59:33
Zulmü Alkışlayamam

Zulmü alkışlayamam, zâlimi asla sevemem;
Gelenin keyfi için geçmişe kalkıp sövemem.
Biri ecdâdıma saldırdı mı, hattâ boğarım!..
- Boğamazsın ki!
- Hiç olmazsa yanımdan koğarım.
Üç buçuk soysuzun ardında zağarlık yapamam;
Hele hak nâmına haksızlığa ölsem tapamam.
Doğduğumdan beridir âşıkım istiklâle,
Bana hiç tasmalık etmiş değil altın lâle!
Yumuşak başlı isem, kim dedi uysal koyunum?
Kesilir belki, fakat çekmeye gelmez boyunum!
Kanayan bir yara gördüm mü yanar tâ ciğerim,
Onu dindirmek için kamçı yerim, çifte yerim!
Adam aldırma da geç git, diyemem aldırırım.
Çiğnerim, çiğnenirim, hakkı tutar kaldırırım!
Zalimin hasmıyım amma severim mazlumu...
İrticâın şu sizin lehçede ma'nâsı bu mu?

M.Akif Ersoy

Çevrimdışı güneşin rengi

  • Uzman Üye
  • *****
  • 222
  • 110
  • 222
  • 110
# 03 Ara 2008 00:05:50
Yaşayınca Anladım

Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,kendimi bulduğumda anladım.
Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
Kendi yolumu çizdiğimde anladım..
Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat, okuyarak,dinleyerek değil..
Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım..
Yüreğinde aşk olmadan geçen her gün kayıpmış,
Aşk peşinden neden yalınayak koştuğunu anladım..
Acı doruğa ulaştığında gözyaşı gelmezmiş gözlerden,
Neden hiç ağlamadığını anladım..
Ağlayanı güldürebilmek,ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkahaya çevirdiğinde anladım..
Bir insanı herhangi biri kırabilir,ama bir tek en çok sevdiği, acıtabilirmiş,
Çok acıttığında anladım..
Fakat,hak edermiş sevilen onun için dökülen her damla gözyaşını,
Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler terk ettiğinde anladım..
Yalan söylememek değil, gerçeği gizlememekmiş marifet,
Yüreğini elime koyduğunda anladım..
”Sana ihtiyacım var, gel ! ” diyebilmekmiş güçlü olmak,
Sana ”git” dediğimde anladım..
Biri sana ”git” dediğinde, ”kalmak istiyorum” diyebilmekmiş sevmek,
Git dediklerinde gittiğimde anladım..
Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,
Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında anladım..
Özür dilemek değil, ”affet beni” diye haykırmak istemekmiş pişman
olmak, Gerçekten pişman olduğumda anladım..
Ve gurur, kaybedenlerin,acizlerin maskesiymiş,
Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım..
Ölürcesine isteyen,beklemez,sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,
Beni af etmeni ölürcesine istediğimde anladım..
Sevgi emekmiş,
Emek ise vazgeçmeyecek kadar, ama özgür bırakacak kadar sevmekmiş…
- Can Yücel

Çevrimdışı Eğitimci35

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.562
  • 91.087
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.562
  • 91.087
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 04 Ara 2008 11:53:06
Soluk Soluğa I / Ahmet Telli

Hep yanıldı ve yenilgilere uğradı
Ama atıldı yine de serüvenlere
Vakti olmadı acıların hesabını tutmaya
Durup beklemeye, geri dönmelere vakti olmadı.

Yangınlarla geçti ömrü ve hep yalnızdı
- ki onlar daima birer yalnızdılar

Nerde doğmuştu ve ne zaman kopup
Gitmişti o kentten anımsamıyor artık
Hangi sokaktaydı ilk sevgili ve hala
Sürüp gider mi ilk öpüşmenin esrikliği
Gizlice buluşmaya gelen ve ölürcesine
Korkular geçiren o kız nerededir şimdi
Sensiz olursam yaşayamam diyen
O liseli kız hangi kentte kaldı
Ve o sarışın
O afeti devran bekler mi hala
Atlas yataklara sererek yaşamanın anlamını

Üşüten bir acıydı belki her ayrılık
Her yolculuk yangınların başladığı yereydi
Ama vakti olmadı hesabını tutmaya
Aşkların, ayrılıkların ve acıların

İstese de kalamazdı vakti gelince
Geyik sesleri yankılanınca yamaçlarda
Yürek burkulması ve hüzün ve keder
Aralıksız doldururdu acıların bohçasını
Dudaklarında öpüşlerin gül esmerliği
İçinde kıpırdanıp durur ufuk çizgisi
Ay bile soğuktur o zaman
Bir buz parçasıdır
Çaresiz çıkılacaktır o yolculuklara
Ki bir ömrün karşılığıdır serüvenler

Biraz da serüvendi yaşamak
Belki yatkındı büyük yolculuklara
Ki serüvenler daima büyük aşklar
Ve büyük yolculuklarla başlar

Anıları aşkları ve bir kenti
Bırakıp gidebilirdi apansız
Apansız başlardı yolculuklar
Hangi saatinde olursa günün
Ve hep kar yağardı nedense
Durmadan kar yağardı yol boyunca
Ve nasılsa yok olup giderdi hüzün
Kent görünmez olunca arkada
Ne bir veda sözcüğü dökülürdü dudaklarından
Ne de dönüp bakardı geriye bir kez olsun


Ne zaman yollara düşse biterdi acılar
Gül yüzlü sular fışkırırdı toprağın karnından
Kavaklarsa oynak bir çingene kızı
Her kıpırdanışında açılıverir uzun ince bacakları

Mekan tutmak ve her akşam aynı ufukta
Güneşin batışını seyretmek ölümdür biraz
Ölümdür biraz hep aynı yatakta
Aynı kadınla sevişerek sabaha varmak
Kitapları hep aynı raflara sıralamak
Aynı eşyayı kullanmak eskimektir biraz
Soluk soluğa yaşamalı insan
Her sabah yeni bir şeyler görebilmeli
Ve cehenneme dönse de bir ömür
Mutlaka bir şeyler değişmeli her/gün

Ey o büyük yolculukların ürperten heyecanı
Okyanus dalgalarının sesleriyle dol bu ömre
Ölüme ve aşka durmadan kement atan
Serüvenlerle geçsin yaşamak

Buz tutmuş bir dünya ortasında
Yollara düşerdi o hep aynı ıslıkla
Önünde dağlar, uçurumlar
Sarsılan gök, yarılan toprak
Çelik uğultularla burgaçlanırken
Yaşamak işte öylesine kucaklardı onu
Ve her nasılsa keklik sekişli
Bir aşkın sevinci dolardı yüreğine
Çıkarıp atardı o zaman deli bir ırmağa
Ne kalmışsa bir önceki serüvenden

Soluk soluğa yaşadı kentleri, aşkları
Bağlanacak kadar kalmadı hiçbirinde
Pervasız bir acemi, bir çılgın
Soyu tükenen bir bilgeydi belki de...

O yalnız kaybetmesini öğrendi ömründe
Avucundan dökülen kum taneleriydi her şey
Ne bir serseriydi ne de yılgın bir savaşçı
Ama kendi kafasıyla düşünen ve hakkında
Ölüm fermanları çıkartılan biriydi belki
Sevince deli gibi severdi
Pervasız severdi sevince
Dövüşmek ancak ona yakışırdı
Ona yakışırdı aşklar ve yolculuklar
Yoktu bağlandığı herhangi bir şey
Bulutlar gibi çekilip giderdi seslerin arasından

Ne bilir ömrün değerini bir çılgın
Yalnızca kendini yaşamayı nereden bilebilir
Ve başarısız eylemler çağında o
Kaçabilir mi binlerce kez ölmekten

Yerleşik yargıları olmadı hiç
Kurmadı güzel gelecek düşleri
Nerede bir yangın, nerede tehlike
O mutlaka oradaydı birdenbire
Dinsizdi, özgür sayılırdı belki
Ama bağlanmazdı özgürlüğe de
Hiçbir yerde yeterinden çok kalmadı
Beklemedi anılar sarnıcının dolmasını
Şikayetsiz yaşadı yaşadığı her günü
Yoktu yüreğinde pişmanlıkların izi

Ayrıntıların izi kalmamış artık
Üst üste yaşanmakta ayrılıklar
Ve bir bulut gibi sıyrılıp gidilmiştir
Dağların, denizlerin üzerinden

Geride kalan ne varsa soluktur şimdi
Titreyen kandiller gibi sönmek üzeredir
O eski konaklar gibidir anılar
Gül bahçeleri, sessiz koru ve orman
Belki sağanak boşanır apansız
Yüzyıllık bir yağmur başlar
Ve sinsi bir hastalığa dönmeden alışkanlıklar
Yok olup gider her şey, belki kül olur

Hırçın bir okyanustur yürek
Dar gelir ufuk ve mutluluklar çevreni
Anılarsa birer çıban izidir
Yaşanmaz onların ölgün gölgesinde

Durgun bir su gibi aktı mı yaşamak
Ve zaman uysal bir kısrak gibi dinginleşti mi
Anısız kalınmıyor artık ne yapılsa
Kuşatıyor yolları, aşkı ve ömrü
Bekleyişleri kemiren çakal sesleri
Oysa bütün köprüler yakılmalı ayrılık vakti
Ve herhangi bir şeyle eşit olmaksızın
Yollara düşülmeli habersiz ve sessiz
Çürük bir diş gibi kanırtıp kentleri
Dünyanın ağzını kanlar içinde bırakmalı


Bir ömrün olgunlaştıramayacağı
acemilikler toplamı ve bir çılgın
boyun eğmedi kendine bile
seçme zorunda kalmadı yaşamayı

nasıl bağlanmadıysa yere ve zamana
bağlanmadı kendine de ömür boyu
dağlara tırmana atlar gibi
soluk soluğa yaşamak istedi dünyayı
bir şahin gibi bulutlara kurdu
dumanlı sevdaların yörük çadırını
sıradan bir gezgin değildi hiç
dövüşür gibi yaşadı yolculukları
belki korkusuz sayılmazdı büsbütün
korkardı korkulara düşmekten zaman zaman

ve bütün gemileri yakıp
yollara düşerdi o hep aynı ıslıkla
mutlu muydu, hiç düşünmedi böyle şeyleri
umutlardansa nefret etti daima


hep yanıldı ve yenilgilere uğradı
ama atıldı yine de serüvenlere

pervasız bir acemi
soyu tükenen bir bilgeydi belki de

Ama bir şey vardı yine de
Başarısız ihtilallerden kendine kalan

AHMET TELLİ

Çevrimdışı ismailhakkı

  • Uzman Üye
  • *****
  • 335
  • 225
  • 335
  • 225
# 04 Ara 2008 12:29:35
Ben ''SEN'' Oluveririm



Saçların fırtınalar koparıp çöle düşürünce Mecnun olurdu,
Dağ, taş engel olacak olursa Ferhat olurdu yüreğim
Düşüncelerim karalara bulanır, kelimelerim düzensizleşince
Daha iyi anlardım Orhan Veli'yi;
Seni düşünüp nizam alınca hayatım
Demek Akif haklıymış derdim...

Bir zaman sesinin verdiği o katışıksız bilgiyle olgunlaşınca,
Fatih şanslıymış der, Akşemseddin olurdum birden
Sokrates gibi yaratılmışların cevaplarını bulamadığı sorular sorar,
Düşünür düşünür cevap verip Descartes oluverirdim birden...

Kuşlar gönlünü taklitle daha güzel uçsun diye,
Kalbini çekip çıkarmak gelirdi içimden
Sevda olurdum, aşk olurdum birden
Yeryüzüne damlalar olup çağlasın diye
Kuş kanadıyla süzülürdüm
Çekinirdim korkarsa gölgesinden.

Yıldızlara bakınırdım, anlayamazdım,
Neden orada dursunlar ki sen varken;
Gökyüzünü değil de saçlarını süslemeli,
Gökyüzünde değil de gözlerinde aksetmeli derdim,
Birûni'ydim, Hayyam oluverdim birden...

Ey gönlümün çaresi,
Rüyaların en tatlı silüeti,
Hayallerimin eğlencesi,
Yokluğuna medet bengisu
Varlık sebebim geldi yadıma aniden

Merakın varsa benden yana,
Beni köle diye al yanına
Sıkıntılıysan anlaşılmaktan yana
Sen olmasan da yanımda,
İstersen...
Ben, ''SEN'' oluveririm birden



  Büşra Altınsoy


Çevrimdışı ismailhakkı

  • Uzman Üye
  • *****
  • 335
  • 225
  • 335
  • 225
# 04 Ara 2008 12:30:42
Bir Kuş



Ben bir kuştum çocukken
Özgürce istediği yere doğru uçan
Şefkate muhtaç, oyuncaksız, annesiz
Ben bir kuştum çocukken.

Sevgi pınarları hep bana doğru akardı
Benim pınarımda herkese doğru
Köyümün toprak yollarında koşarken
Ben bir kuştum çocukken.

Hiç sevgisiz kalmaz ama gülmezdim
Çünkü anne sevgisi nedir bilmezdim
Küçük, zavallı, çaresiz, kanadı kırık
Ben bir kuştum çocukken.

Öğretmen okuturken anne şiirlerini,
Şiiri bitirmeden hıçkırıklara boğulan
Ve başını sadece babası okşayan,
Ben bir kuştum çocukken.

Bayram arifelerinde annesine gidip
Minik ellerini semaya doğru açan,
Akşam olunca da karanlıktan kaçan
Ben bir kuştum çocukken.

Annenin değerini en iyi ben bilirdim
Arkadaşlarımın böyle bir kaygısı yoktu.
Onları anneleriyle görünce hüzünlenen,
Ben bir kuştum çocukken.

Her sabah uyanınca resmini öperken
Annesinin kollarında kendini hayal eden
Onu çok özleyip hıçkırıklarla ağlayan,
Ben bir kuştum çocukken.



  Hamza Yıldız


Çevrimdışı ismailhakkı

  • Uzman Üye
  • *****
  • 335
  • 225
  • 335
  • 225
# 04 Ara 2008 12:32:03
Anne



Akıl seni düşünür, yürek seni özler
Bilmezsin ki bu gözler hep yolunu gözler
Nerde bana söylediğin öğüt ve sözler?
Aylar yıllar oldu, nerde, nerdesin anne!

Gittin ve dönmedin, hasretin gönül yaktı
Sana karşı beslediğim, sonsuz bir aşktı
Gözlerim hep bekledi ve ardından baktı,
Dayanamıyorum, n’olur gel artık anne!

Yollar.. uzayıp bitmeyen kıvrımlı yollar
Sana doğru uzanan, güçsüz, ince kollar
Çiçeğin soldu, zamanla kurudu dallar,
Uyuduğum geceler gir rüyama anne!

Senin hasretinle her gün yanıp tükendim
Her gece ağlayıp uykusuz kalan bendim
Sana kavuşmak için her tür derdi sevdim
Ama seni bulamadım, sen yoksun anne!

Sen sonsuzdasın, izin ver ben de geleyim
Hem senin aşkına, hem de sana köleyim
Gel de, hemen dediğin anda öleyim
Hasret nasıl biter, vuslat ne zaman anne?

Kimse bilmiyor seni nasıl sevdiğimi
Mecnun’dan daha beter hâle geldiğimi
Ferhat gibi büyük dağları deldiğimi
Bilmiyor kimse, ama sen bilirsin anne!



  Hamza Yıldız


Çevrimdışı ismailhakkı

  • Uzman Üye
  • *****
  • 335
  • 225
  • 335
  • 225
# 04 Ara 2008 12:34:29
Öğretmen Mustafa



Dünyada bir şehir vardır.
O şehrin de bir köyü.
Köyün de bir çobanı vardır.
Çoban Mustafa'dır adı,
Çoban Mustafa yedi yaşında
Başlar bu mesleğe,
Meslek de denilmez aslında.
Çoban Mustafa okumadı.
Kızkardeşleri de öyle.
Anaları, babaları istemez
Okul yüzü görmelerini,
Boş beyinlerini,
Bilgi ile sevgi ile doldurmalarını.
Çoban Mustafa,
Çobanlık yapmak istemez.
Her gün hayvanlara gitmek yerine
Gitmek ister okula.
Çoban Mustafa,
Okul ister köyüne.
Öğretmen ister.
Kendi gibi çobanlar yetişmesini istemez.
Çoban Mustafa,
Açmak ister körelmiş yüreğini.
Bilmek, keşfetmek ister kendini.
Çoban Mustafa,
Okumak ister.
Öğrenmek, öğretmek ister.
Çoban Mustafa,
Çoban Mustafalar değil.
Öğretmen Mustafa
Öğretman Mustafalar ister...



  Sümeyya Büyük


Çevrimdışı ismailhakkı

  • Uzman Üye
  • *****
  • 335
  • 225
  • 335
  • 225
# 04 Ara 2008 12:36:30
Acı



Seni de vururlar bir gün, ey acı
Uçuşup durduğun kanatlarından,
Sazın, sözün, türkülerin tükenir,
Ellerin koynunda,kalakalırsın.

Şakalarına kar yağıyor bilesin ey acı,
Gül açan yüzünde göğeriyor rengin senin de
Biz seni ta eskilerden tanırız.
Hani göğsüme taş olur inerdin.
Avuçlarımda Hira Dağı'ydın.
Halatların tan yerine ayarlanmış yelelerinde
Akdeniz rüzgarlarına karışan sendin.

Seni de yakarlar bir gün ey acı
Bir tabdukkul gözlerinde vurursa
Parmakların eğilir ağaç tutamaz
Çığlıklarım çağlar aşar, duyarsın
Ve ben biliyorum
Örümceği, güvercini, mağarayı, asayı
ve İbrahim'in batasını ben biliyorum.

Nereden başladı bu kesik dans?
Ve dansa karşı afyonlanmış hecin yüzlü insanlar kim?
Kim kimin yanında?
Kim kimin karşısında?
Meclis kürsüsünde konuşan bu adam kim?
Üsküdar Kız Lisesi'nde okuyan genç kız,
Çantasında kimin fotoğrafını taşıyor.
Sigarasını tüttüren delikanlılar neden gülüyorlar?
Kadıköy Vapuru'nda.

Seni de vururlar bir gün ey acı.
Filistin'de sapan taşlı çocuklar
Dalın, kolun, fidelerin budanır.
Kuru bir kütükle kalakalırsın.
Öyle bakmayın balkonlarınızdan!
Fırat Nehri onulmaz
Başnak sızılarını boşaltıyor yüreğime.
Plevne türküleri dönüşür ağıtlara
Ve ne Bağdat'tan, ne Şamdan, ne Mekke'den
Ne Diyarbekır'den, ne İstanbul'dan, ne Buhara'dan
Duymuyor kimse kimseyi.

Seni de vururlar bir gün ey acı
Hüznün bahçesinde soldurulmuş gül gibi
Bu sevdaya düşsen sen de yanarsın
Suskun, sıcak, uzun yaz geceleri

Ve siz analar, hani siz gecelerinizi böler
Çocuklarınıza ninniler söylerdiniz
Hani siz Fatihler doğururdunuz.

Ve ben biliyorum
Ben biliyorum İstanbul'un
Bağdat'ın, Diyarbekir'in, Mekke'nin
Birbirine nasıl bağlandığını
Nasıl çözüldüğünü..

Kolları ve bacakları budanmış delikanlılar,
Boyunları gövdesinden ayrılmış insanları...
Gözleri uyur gibi kapanmış,
Kan pıhtıları içindeki bu çocukları,
Gelişmiş laboratuarlarınızda, dikkatle inceleyin
Ve bir gün bu kupkuru çöller gül bahçesine dönecek...


  Sevcan Bozkur

Çevrimdışı yesim3509

  • Uzman Üye
  • *****
  • 434
  • 126
  • 434
  • 126
# 04 Ara 2008 12:37:57
ÇOCUKLARIM
 
Sizi yoklama defterinden öğrenmedim
Haylaz çocuklarım
Sınıfın en devamsızını
Bir sinema dönüşü tanıdım
Koltuğunda satılmamış gazeteler
Dumanlı bir salonda
Kendime göre karşılarken akşamı
Nane şekeri uzattı en tembeliniz
Götürmek istedi küfesinde
Elimdeki ıspanak demetini
En dalgını sınıfın
Çoğunuz semtine uğramaz oldu okulun
Palto ayakkabı yüzünden
Kiminiz limon satar Balıkpazarı´nda
Kiminiz Tahtakale´de çaycılık eder
Biz inceleyeduralım aç tavuk hesabı
Tereyağındaki vitamini
Kalorisini taze yumurtanın
Karşılıklı neler öğrenmedik sınıfta
Çevresini ölçtük dünyanın
Hesapladık yıldızların uzaklığını
Orta Asya´dan konuştuk
Laf kıtlığında
Birlikte neler düşünmedik
Burnumuzun dibindekini görmeden
Bulutlara mı karışmadık
Güz rüzgarlarında dokulmuş
Hasta yapraklara mı üzülmedik
Serçelere mi acımadık kış günlerinde
Kendimizi unutarak

Rıfat Ilgaz
 

Çevrimdışı sultanmurat

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.620
  • 6.140
  • 2.620
  • 6.140
# 04 Ara 2008 12:40:26
ÇOCUKSUN SEN

Dünyanın dışına atılmış bir adımdın sen
Ömrümüzse karşılıksız sorulardı hepsi bu
Şu samanyolu hani avuçlarından dökülen
Kum taneleri var ya onlardan birindeyim
Yeni bir yolculuğa çıkıyorum kar yağıyor
Bir aşk tipiye tutuluyor daha ilk dönemeçte

Çocuksun sen sesindeki tipiye tutulduğum

Dönüşen ve suya dönüşen sorular soruyorsun
Sesin bir çağlayan olup dolduruyor uçurumlarımı
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Birisi adres sorsa önce silaha davranıyorum
Kekemeyim en az kasabalı aşklar kadar mahçup
Ve üzgün kentler arıyorum ayrılıklar için

Bir yanlışlığım bu dünyada en az senin kadar
Ve sen kendi küllerini savuruyorsun dağa taşa
Bir daha doğmamak için doğmak diyorsun
Ölümlülerin işi bir de mutlu olanların
Onların hep bir öyküsü olur ve yaşarlar
Bırakıp gidemezler alıştıkları ne varsa

Çocuksun sen her ayrılıkta imlası bozulan

Susan bir çocuktan daha büyük bir tehdit
Ne olabilir, sorumun karşılığını bilmiyor kimse
Kötü bir anlatıcıyım oysa ben ve ne zaman
Bir kaza olsa adı aşk oluyor artık
Aşksa dünyanın çoktan unuttuğu bir tansık
Seni bekliyorum orda, o kirlenen ütopyada

Kirpiklerime düşüyorsun bir çiy damlası olarak
Yumuyorum gözlerimi gözkapaklarımın içindesin
Sonsuz bir uykuya dalıyorum sonra ve sen
Hiç büyümüyorsun artık iyi ki büyümüyorsun
Adınla başlıyorum her şiire ve her mısrada
Esirgeyensin bağışlayansın, biad ediyorum.

Çocuksun sen ve bu dünya sana göre değil

AHMET TELLİ

Çevrimdışı sultanmurat

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.620
  • 6.140
  • 2.620
  • 6.140
# 04 Ara 2008 12:48:28
DONUK AŞK

Yine akşam oldu,

Yalnızlık omuzlarıma çivisini çaktı yine,

Uzaklık aynı gerçi,

Heryerdeyken olan uzaklığın pek değişmedi,

Yine akşam oldu orda olduğu gibi,

Görebiliyorum seni burdan da,

Aynısıydı ordayken de,

Uzaklıktan korkmuyorum belki de,

Orada da aynıydı uzaklık gerçi

Donuklaşmış oldu artık bu,

Bir o kadar da hüzünlü romanlar gibi,

Galiba ben baştan kaybetmişim,

Belki de ben baştan kazanmışım, insanlık kaybetmiş...
     
SEZAİ KARAKOÇ

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK