Yüce insan Muhammed Mustafa, Bilali Habeşiye ezan okumasını söyledi..
İlk ezan ve cami bu şekilde ortaya çıktı.
Sayın hocam galiba küçük bir bilgi hatası var , onu affınıza sığınarak düzeltmek istedim. Saygılar.
İLK EZAN
Peygamber Efendimiz (s.a.s.), Medine-i Münevvere’ye Hicret’inden bir sene sonra: "Namaza dâvet için ne yapalım?"diye Ashâb-ı Kiram ile istişare etti. O güne kadar: "Essalâtü Câmia- Namaz için toplanın," denilmek sûretiyle Müslümanlar namaza dâvet edilirdi.
Allah Rasûlü’nün bu istişâresi üzerine, Ashâb-ı Kiram’dan bazıları: "Namaz vakti gelince bir alem, yani bayrak dikilsin; onu görenler biribirine haber versin,"dediler.
Peygamber Efendimiz (s.a.s.), bu teklifi beğenmedi.
Bazıları da: "Boru çalınsın" dediler.
Peygamber Efendimiz bu teklifi de beğenmedi: "Bu Yahûdilerin işidir," buyurdu.
"Nâkus, yani çan çalınsın" diyenler oldu. Peygamber Efendimiz:
"Bu Hıristiyanların işidir," buyurarak kabul etmedi.
"Yüksek bir yere ateş yakılıp", namaz vaktinin haber verilmesini teklif edenler de oldu. Peygamber Efendimiz: "Bunun Mecûsilere âit olduğunu" bildirip:
"Ben Müslümanların, namazlarını birlikte edâ etmelerini çok arzu ediyorum. Bunun için, namaz vaktinde Müslümanları evlere gönderip, halka nidâ ettirmeyi; hattâ onlara namaz vaktinde yüksek binalar üzerine çıkıp, Müslümanlara nidâ etmelerini emretmeyi düşünüyorum." buyurdu.
Hz. Ömer (r.a.), Peygamber Efendimize; Mü’minleri namaza çağırmak için bir adam göndermesini teklif etti. Sevgili Peygamberimiz: "Kalk yâ Bilâl! Namaz için seslen" buyurdu.
Bilâl-i Habeşî (r.a.) kalkıp, Mü’minleri namaza dâvet etti. Bundan sonra da Mü’minler namaza; "Essalâtü Câmia" diye dâvet edilmeye devam edildi...
Bu günlerde bir sabah, Abdullah Bin Zeyd (r.a.) Peygamber Efendimize gelerek:
"Yâ Rasûlallah! Bu gece rüyamda; üzerinde iki parçadan yeşil elbise bulunan ve elinde bir çan taşıyan kimse gelip beni dolaştırdı. Ona sordum:
- Ey Allah’ın kulu! Bu çanı bana satar mısın?
- Ne yapacaksın?
- Onunla namaza dâvet edeceğiz.
- Ben sana ondan daha hayırlı olanı târif edeyim mi?
-Târif et. Nedir o?
Sonra kıbleye karşı durdu ve yüksek sesle, Ezan’ın mübârek kelimelerini okudu. Biraz durduktan sonra aynı kelimeleri tekrar ederek, sonuna doğru; "Kad kâmet’is- salâtü" cümlesini ilâve etti.
Bunun üzerine Rasûlullah Efendimiz: "İnşaallah bu rüya doğrudur! Bilâl ile birlikte kalk da, gördüğünü ona öğret. Ezan’ı okusun. Çünkü, onun sesi güzel ve gürdür." buyurdu.
Hz. Bilâl kalktı. Mescid-i Nebevî’nin yakınında bulunan yüksek bir yere çıkarak, öğretilen kelimelerle Ezan’ı ilk defa okudu.
Hz. Ömer (r.a.), Bilâl-i Habeşî’nin okuduğu ezan sesini işitince, koşarak Rasûlullah Efendimizin huzuruna geldi. Hz. Bilâl’in söylediklerini, aynen rüyâsında dinlediğini arzetti. O gece, Ashâb-ı Kiram’dan bazıları da bu rüyâyı aynen görmüşlerdi. İşte bu sırada:
"Ey inananlar! Cuma günü namaz için çağrıldığınız zaman, hemen Allah’ın zikri olan namaza koşunuz (gidiniz). Alış-verişi bırakınız. Bilirseniz sizin için bu daha hayırlıdır." Meâlindeki Cuma Sûresi’nin 9. âyet-i kerîmesi nâzil oldu. Böylece, Ezan vahiy ile de bildirildi.
İşte o günden sonra her namaz vakti Ezan okunması sünnet oldu.
Bilâl-i Habeşî (r.a.) bir gün sabah vaktini bildirmek için Ezan okumak üzere gelmişti. Peygamber Efendimizin uyanmamış olduğunu görünce, iki kere; "Essalâtü hayrun minen-nevm" (Namaz uykudan daha hayırlıdır), dedi.
Sevgili Peygamberimiz de Hz Bilâl’e: "Bunu her zaman sabah Ezanlarında oku!" diye emir buyurdu.
Böylece İslâm’ın şiârı olan Ezan'ın kelimeleri ve okunuş şekli ortaya çıkmış oldu.