Toplum Polisliği

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 09 Ağu 2007 18:06:39
Alıntı
Toplum Polisi Kimdir?
Toplum polisinde arayacağım birinci özellik işini (mesleğini) en iyi şekilde yapmaya çalışmasıdır. (Her ne iş ile meşgul oluyorsa olsun.) 

Çevrimdışı konakyanlı

  • Uzman Üye
  • *****
  • 891
  • 354
  • 891
  • 354
# 09 Ağu 2007 18:17:04
Çok güzel bir konuyu irdelemeye açmışsınız hocam.
Bence,nacizane fikrim, herkesin toplum polisi olması gerektiği.
Böylece başkalarının  davranşlarından önce kendimiz yapılmasını istemediğimiz,toplum kurallarına aykırı ve rahatsız edici hareketleri kimse kendisi yapmadığı için,başkaları da kendilerine göre aynı şekilde hareket edeceğinden,yani,herkes kendi kapısının önünü süpüreceğinden,hiç bir problem kalmayacaktır.
Nefret ediyorum bazen kendimden,anlatmaya çalıştığım şeyi, bu kadar uzattığım için.Kusura bakmayın.
Saygılar.

Çevrimdışı dehliz

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 7.715
  • 29.501
  • Müdür Yardımcısı
  • 7.715
  • 29.501
  • Müdür Yardımcısı
# 09 Ağu 2007 19:25:15
Herkes kendisinin polisi olursa hiç bir sorun kalmaz bence önemli olan kendine sahip olabilmektir.

Çevrimdışı nazende77

  • Uzman Üye
  • *****
  • 258
  • 416
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 258
  • 416
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 09 Ağu 2007 20:45:24
Arkadaşlar burada aynı sözler üzerinde dönüp duruyoruz. Siz mükemmeli söylüyorsunuz. Daha gerçekçi olmlıyız. Öyle herkes kendinin polisi olsun demekle bu iş çözülmez. bence polis kavramını değilde vicdan kelimesini tercih edelim öncelikle. Toplumsal vicdanı harekete geçirmek gereklidir diye düşünüyorum. Bu konuda üzerimize düşen çok şey var aslında. Televizyonlarda izliyoruz. Gencecik güzel kızlar çıkıyorlar. Semra Özal'ın resmini görünce bunun kocası da ünlü biriydi, şarkıcı mıydı acaba diyorlar. Yakın tarih bu. Bundan bile haberleri yok. Yani bir dönem cumhurbaşkanları olmuş insanı tanımıyorlar. Atamızın öğütlerini unutmamız gerekiyor. Kendi geçmişini bilmeyen toplumlar yok olmaya mahkumdurlar. Bizler de yok olmaya mahkum olacağız bu gidişle. Öncelikle Toplumun kendi varlığını önemsetmeyi başarabilmek gerekli. Bu konuda önümüzdeki en büyük engel medya bombardımanı. Eskiden televizyon izlerdim sırf ne tür iğrençlikler olduğunu görmek için. Ama artık içim kaldırmıyor, televizyonu açmıyorum bile. öncelikle bizler bilinçli insanlar olarak medyaya nasıl bir tepki geliştirmeliyiz? Bu sorunun yanıtını bulmak gerektiğini düşünüyorum. Bu ülkede medya düzelmedikçe toplum vicdanı harekete geçmez. Sarı kurdela kampanyasını hatırlayanlarınız vardır mutlaka. Televizyonlarda ahu tuba dan, banu alkan dan, semra kaynanadan bu eylem sayesinde kurtulmuştuk. Şimdi toplu7m vicdanını harelkete geçirmek için medyaya ne tür bir zorlama, dayatma yapabiliriz? Bence konuyu tartışmaya ve çözüm aramaya buradan başlayalım. Medyaya gösterilebilecek tepkiler konusunda fikirleri olanları buraya fikirlerini paylaşmaya çağırıyorum. Ayrıca bu konu çok önemli bir konu mesajlarımızla lütfen destek verelim.

Çevrimdışı nazende77

  • Uzman Üye
  • *****
  • 258
  • 416
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 258
  • 416
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 09 Ağu 2007 20:48:23
Bu arada çok hızlı düşündüğüm için hızlı yazıyorum. Bu yüzden imla hataları, yazım yanlışları yapıyorum. Bunun için herkesten özür dilerim.

Çevrimdışı chns

  • Uzman Üye
  • *****
  • 510
  • 161
  • 510
  • 161
# 09 Ağu 2007 21:15:30
 Valla  ben anlamakta güçlük çekmeye başladım!

 Bizler eğitimciyiz ve polis gibi düşünmeye başladık!

  Arkadaşlar , bence topluma nasıl polis yetiştirelimi tartışacağımıza , bu toplumun polise daha az ihtiyaç duyması için eğitimciler olarak neler yapabilirizi tarışsak.

  Daha anlamlı olmaz mı?

  Yine söylüyorum , bu toplumun yeni polislere ihtiyacı yok , bu toplumun imar edilmeye ihtiyacı var . Ve toplumları eğitimciler imar edebilir.

  Gelin toplumu yeniden imar etmeyi konuşalım, tartışalım.

Çevrimdışı chns

  • Uzman Üye
  • *****
  • 510
  • 161
  • 510
  • 161
# 09 Ağu 2007 21:23:21
  Nazende77 Hocam televizyon konusundaki fikirlerinize katılıyorum. Bu konuda da toplumun medya üzerinde bir baskı oluşturması gerekir.

  Medyanın en zayıf noktası reklamlardır. Öyle bir sivil örgütlenme gerçekleştirilebilinir ki , medyaya bu yolla istediğinizi  dayatabilirsiniz.

  Diyelimki çok seviyesiz programlar yapan bir kanal var. Bu kanala reklam veren şirketlerin malları boykot edilirse , (bunu tabiiki bir sivil toplum örgütü takip edip , bu konuda gerekli girişimlerde bulunacak) sizce hangi firma , mallarının boykot edilmesini göze alarak o kanala reklam verebilir? Yada reklam alamayan hangi kanal seviyesiz program yapmakta direnebilir?


Çevrimdışı nazende77

  • Uzman Üye
  • *****
  • 258
  • 416
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 258
  • 416
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 09 Ağu 2007 23:17:23
chns hocam. Öyleyse bu konuda büyük şehirlerdeki arkadaşlara çok iş düşüyor. Biz küçük yerlerde yaşıyoruz. Burada konuştuklarımız havanda su dövmekten öteye gitmezse tartışmanında bir anlamı kalmaz. biz yaşadığımız yerlerde böyle bir kampanyayı desteklemek için elimizden geleni yaparız. Ben böyle bir kampanyada medyanın zayıf halkalarından da faydalanılması taraftarıyım. Bu kadar büyük bir camiayız. Mutlaka içimizde gazeteci tanıdıkları olanlarda vardır. Medya içerisindeki çelişkiler de kullanılabilir. Amaç toplumun mimarları olmaksa bu konuda ilk adımı atacak olanlar biz olmalıyız. Bu iş hadi toplum mimarları olalım demekle olmuyor. Bu iş sabır işi. küçük adımlarla başlamak lazım. Lütfen arkadaşlar neler yapabileceklerin somut olarak belirtsinler. Bu önerileri sitede bir havuzda toplayabilirsek çok daha planlı bir çalışma ortaya çıkacaktır. E galiba bu iş de yöneticilere düşüyor. Haydi arkadaşlar elinizi taşın altına sokmanızı bekliyoruz.

Çevrimdışı AKSA

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.564
  • 2.847
  • 1.564
  • 2.847
# 10 Ağu 2007 13:27:55
Kendilerine, belli periyodlarda, "Toplum Mühendisliği ­ Toplum Mimarlığı" görevi yükleyen zerzevat; bakalım son dört yılda "Futbolcu Milleti"ni bile, ne hale soktu... tüm dünyada
 "oyun" olarak görülen futbolu bile becerdi...
(...) Hayat boyu tek galibiyetimiz olmayan, dünyanın, Brezilya'dan sonra en iyi ikinci takımı (3 kez dünya şampiyonu) ıtalya Millî Takımı ile oynuyoruz...
ıtalyanların bile, "şanslı bir düdük" olarak yorumladıkları, ıngiltere'den gelmiş hakemin penaltı düdüğü ile, 2-1 yenik duruma düşmüşüz... Çocuklar beraberlik için yükleniyor... Birden, üzerinde sarı-kırmızı formalar, ellerinde Türk Bayrakları olan seyirci grubu başlıyor bağırmaya:
- Denizli istifa!.. Denizli istifa!..
- Öyleyse kahrolsun...
Oysa düne kadar, Millî Takım sözkonusu olunca, takım tukum düşünmezdi...
 futbolu da bu hale soktu işte!
"Toplum Mühendisliği ­ Toplum Mimarlığı"

Çevrimdışı chns

  • Uzman Üye
  • *****
  • 510
  • 161
  • 510
  • 161
# 10 Ağu 2007 18:56:46
  Toplumu yeniden imar etmek gerek sözümden , 'toplum mühendisliğini' anlamanız beni hayrete düşürdü. Eğer tabiki yanlış anlamadıysam.

Ben toplum mimarlığı derken , bilinen anlamda yapılan toplum mühendisliğini kastetmedim hiç bir zaman. Toplumu her zaman imar eden kişilerin en önde gelen kişilerinin öğretmenler olduğunu ve bu imarında devamlı devam ettiğini düşünüyorum. Bu tarih boyu böyle olmuştur.

Biz öğrenci yetiştirerek zaten toplumu imar ediyoruz. Burda sorun bu yaptığımız imarın ucube mi , yoksa estetik mi olduğu? Benim derdim, konuşmak istediğim bu. Burdan toplum mühendisliği terimini çıkarmanız yine söylüyorum beni hayretler içinde bırakıyor.

Saygılar.

Çevrimdışı nazende77

  • Uzman Üye
  • *****
  • 258
  • 416
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 258
  • 416
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 10 Ağu 2007 18:59:37
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Kendilerine, belli periyodlarda, "Toplum Mühendisliği ­ Toplum Mimarlığı" görevi yükleyen zerzevat; bakalım son dört yılda "Futbolcu Milleti"ni bile, ne hale soktu... tüm dünyada
 "oyun" olarak görülen futbolu bile becerdi...
(...) Hayat boyu tek galibiyetimiz olmayan, dünyanın, Brezilya'dan sonra en iyi ikinci takımı (3 kez dünya şampiyonu) ıtalya Millî Takımı ile oynuyoruz...
ıtalyanların bile, "şanslı bir düdük" olarak yorumladıkları, ıngiltere'den gelmiş hakemin penaltı düdüğü ile, 2-1 yenik duruma düşmüşüz... Çocuklar beraberlik için yükleniyor... Birden, üzerinde sarı-kırmızı formalar, ellerinde Türk Bayrakları olan seyirci grubu başlıyor bağırmaya:
- Denizli istifa!.. Denizli istifa!..
- Öyleyse kahrolsun...
Oysa düne kadar, Millî Takım sözkonusu olunca, takım tukum düşünmezdi...
 futbolu da bu hale soktu işte!
"Toplum Mühendisliği ­ Toplum Mimarlığı"

"Diktatör Salazar, Portekiz'i onlarca yıl demir yumrukla ve ciddi bir dirençle karşılaşmaksızın yönetebilmesinin sırrını '3 F' ile açıklamıştı: Fado, fiesta, futbol.
Pek farkımız var mı ?
Fado yerine ondan da 'acılı' arabesk aldı başını gitti. Fiesta ya Laila, Reina gibi yerlerde pahalı, ya da televizyon stüdyolarında ucuzca hüküm sürmekte. Laila, Reina fiestalarından haberi olmayanlar, ekranlardaki kadın programlarına ya da 'Bilmem ne Show'lara baksınlar. Oralarda müzik bir iki tıngırdadı mı göbek atmaya, kıvırmaya başlayan yaşlı ve genç, kadın ve erkek yığınlar aslında her gün fiesta yaşamaktalar.
Ne kaldı? Futbol...
Başarıya, sadece başarıya bağımlı kılınmış bir futbol. Başarının ölçütü de tek: Yenmek. İster masa başında, ister hakem yardımıyla, ister şike dümeniyle, ister transfer edilen 'star'ların hüneriyle, ama mutlaka kazanmak. Oyunun kalitesi, bu kaliteyi getiren oyuncuların kimliği, kişiliği hiç ama hiç önem taşımıyor. Derin bir kimlik bunalımının tribünlere ya da ekran başına mıhladığı milyonlar sadece tuttuğu takımın kazanmasını istiyor." 01/07/2005 asena ÖZKAN Radikal

Bence bu konuya hiç girmeyelim... Artık kavramlarla uğraşmayı bırakıp bir çözümden yanaysak ortaya koyalım

Çevrimdışı TMurat

  • Site Yöneticisi
  • *****
  • 10.225
  • 65.298
  • 10.225
  • 65.298
# 10 Ağu 2007 22:58:52
Değerli arkadaşlar, yazılanları sürekli takip ediyorum. Mesaj yazanlar içinde bu konuyu algılamış içine sindirmiş olanları görünce daha da ümitleniyorum. Aslında toplum polisliğini biraz daha irdelemek lazım.

Geçenlerde bir şehirde hoşuma gitmeyen bir olayla karşılaştım. Bir süre sonra aynısı tekrar oldu. Tekrar, tekrar.. Ne yapayım dedim. Sinir haliyle gördüğüm ilk karakola girdim. Olayı anlattım. Bunun için yasal “açık” bulur muyuz dedim. Karşımdaki polis memuru (adı Kemal’miş) bana “Avrupa Birliği Uyum Kanunları nedeniyle” ellerinin mahkum olduğunu, bırakın cezai işlem yapmayı gözaltına alıp hesap bile soramayacaklarını söyledi. Ben de “Bırakın Avrupa Birliğini, önce Türk Birliğini kurtarın.” diyecektim ki vazgeçtim. Karşımdaki emir eri “Polis Kemal” karşısındaki tek tabanca ben “TMurat”.

İşte toplum polisliğinin önemi biraz da burada çıkıyor. Toplumu çürüten bir olay, çürümeyi hızlandıran yasal düzenleme. İşe yaramayan, tek atımlık hareket.

Eğer biz gerçek anlamda örgütlü çalışma içine girersek, toplumu çürüten bu tür olayları önleyebiliriz.

Çevrimdışı emilii

  • Bilge Üye
  • *****
  • 1.578
  • 1.599
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 1.578
  • 1.599
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 10 Ağu 2007 23:40:36
haklısınız murat hocam bizlerin örgütlenip çalışmaya başması lazım. ama bizden önce bu uyum yasalarına bir çözüm bulunması gerekiyor. En azından Türk tuplumunun aile yapısına, örflerine uygun , bizi biz yapan değerlerin el üstünde tutulduğu yasalar çıkartılmalı bence.....

Çevrimdışı şafakgergin

  • B Grubu
  • 898
  • 677
  • 898
  • 677
# 13 Ağu 2007 23:33:45
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Değerli arkadaşlar, yazılanları sürekli takip ediyorum. Mesaj yazanlar içinde bu konuyu algılamış içine sindirmiş olanları görünce daha da ümitleniyorum. Aslında toplum polisliğini biraz daha irdelemek lazım.

Geçenlerde bir şehirde hoşuma gitmeyen bir olayla karşılaştım. Bir süre sonra aynısı tekrar oldu. Tekrar, tekrar.. Ne yapayım dedim. Sinir haliyle gördüğüm ilk karakola girdim. Olayı anlattım. Bunun için yasal “açık” bulur muyuz dedim. Karşımdaki polis memuru (adı Kemal’miş) bana “Avrupa Birliği Uyum Kanunları nedeniyle” ellerinin mahkum olduğunu, bırakın cezai işlem yapmayı gözaltına alıp hesap bile soramayacaklarını söyledi. Ben de “Bırakın Avrupa Birliğini, önce Türk Birliğini kurtarın.” diyecektim ki vazgeçtim. Karşımdaki emir eri “Polis Kemal” karşısındaki tek tabanca ben “TMurat”.

İşte toplum polisliğinin önemi biraz da burada çıkıyor. Toplumu çürüten bir olay, çürümeyi hızlandıran yasal düzenleme. İşe yaramayan, tek atımlık hareket.

Eğer biz gerçek anlamda örgütlü çalışma içine girersek, toplumu çürüten bu tür olayları önleyebiliriz.

   Sayın  Murat  Öğretmenim;
 Dikkat  ederseniz  geçmiş  forumu  okuduysanız  önerim  hala  geçerlidir,hatta  takvimde  oluşturmuştum...
 
  Yani  45.000  üyesi  bulunan  bu  sitede  herhalde  televizyon  kanalları  (Reklam  işini  yapacak)  ile  iyi  ilişkiler  içinde  bulunan  bir  kişi  ile, Üniversitenin  yapacağı  çalışmayı  ayarlayacak  bir arkadaş  vardır  herhalde...  (Araştırma  görevi)
   
   Sizde takdir  edersiniz ki  sosyal  problemlerimizin  çözümlenmesi  ancak  güçlü  silahlar  edinmekten  geçer..
  Ki  biz  bu  silahları   üniversitedeki  genç  arkadaşların  hazırlayacakları  raporları  değerlendirdikten  sonra  elde  edeceğiz..Sonra  işin   Topluma  vereceğimiz  mesaj  kısmını  Eğitimhane  Öğretmenleri  olarak  hazırlayacağız...(Tabiki  uzlaşarak)  Ve  nihayet  işin  reklam  ve  sunu  kısmını  da  yaptıktan  sonra  bu  işi  tamamlamış  olacağız..
   Şuna  inanıyorum  'Sonuca  eylem  götürür' 
                Haydi!
       Saygı  ve  sevgi  ile  kalın...

Çevrimdışı *kumul*

  • Aktif Üye
  • **
  • 58
  • 1
  • 58
  • 1
# 23 Ağu 2007 20:57:05
"Toplum polisi" kavramı tam olarak belirlenmemiş gördüğüm kadarıyla.Öncelikle şunun ayırt edilmesi gerekiyor: Şuan geçerli olan "toplum polisliği"ninmi tanımı yapılacak yoksa olması gereken "toplum polisliği"mi?

Ve böyle bir örgütlenme yapılacaksa, "toplum polisinin görevleri"ninde masaya yatırılıp eni konu tartışılması gerekir.Yapılabilecekler hakkında fikir alış verişi yapılabilirse, fikir aşamasından uygulama aşamasına geçiş hızlanıp, kolaylaşacaktır.

Evet, neler yapabiliriz?


 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK