HOŞÇAKAL
Yavaşça süzülerek yere düşen yaprağa takılı kaldı ışığını kaybetmiş gözleri.Hoyratça esmişti rüzgar;dalından zorla ayırmıştı ne günler görmüş yaprağı.’’Hadi bakalım,sıra sende’’ demişti yaprağı önce usulca okşarken.Sonra tüm öfkesini, miladı dolmuş yapraktan alıyormuşçasına esti rüzgar,koparıverdi yaprağı tutunduğu daldan..Savurdu attı bir kenara içi sızlamadan ve esti gitti büyük bir huşu içinde.İşte o an takılmıştı Adsız’ ın ışığını kaybetmiş gözleri yaprağa.Savruluşuna baktı,boynu bükük kaderine teslimiyetine takıldı gözleri.Çaresizce yere süzülüşüne takılı kaldı belki de…
Sessizce yaklaştı yaprağın yanına.Yılların izini ve yaşadığı olayların yükünü taşımaktan yorulmuş omuzları daha bir çöktü o farkında olmadan.Takılı kalmıştı işte gözleri,bakıyor bakıyordu yerde boynu bükük yatan yaprağa.Rüzgar da acımıştı yaprağın bu haline.Gönlünü almak için hafiften esiyordu bu defa.İncitmekten korkar gibi esiyordu.Bükülen boynunu yerden kaldırmak için anne şefkatiyle esiyordu işte…
Adsız merhemini bulmuşçasına, yaprağın yanına çöküverdi aniden.Gözlerine gençlik yıllarında çakan şimşekler,umut kıvılcımları yerleşmişti bu sefer.Usulca uzandı yerde boynu bükük yatan yaprağa.Öyle çok korktu ki onu avuçlarının içine alırken;dokunduğu an, un ufak olacak sandı.Yaprak da hissetmişti kendisine dostça yaklaşan eli; duymuştu kendisi için çarpan umut dolu yüreğin sesini.O da bıraktı kendini Adsızın ellerine,hiç de korkmuyordu üstelik…
Adsız baktı avuçlarının içinde son demlerini yaşayan yaprağa.’Ne kadar da benziyoruz değil mi?’’ dedi.’’Sen de bir tohumla hayat buldun,filizlendin.Bazen yağan yağmurda ıslandın,dökemediğin göz yaşların oldu damlalar; bazen güneş içine doğdu, Dünya senin için yaratılmışçasına.Gün oldu rüzgar okşadı saçlarını tel tel,duyamadığın annenin şefkatiyle; gün oldu hayatın tüm üzüntülerinin acısını senden çıkardı yine aynı rüzgar senin haberin olmadan,.Ve şimdi kaçınılmaz sona geldin tıpkı benim gibi.Felek hayatının her sillesini tüm hücrelerine işledi belki de,yine ben gibi…
Adsız bunları fısıldadı avuçlarının içinde tuttuğu yaprağa…
Harflerine,hecelerine,kelimelerine,cümlelerine hayat çoktan mühür vurmuştu ama yüreği dile gelmişti işte.Ne varsa içinde kalan,sözünde kalan,dilinin ucunda kalan, hepsini bir bir anlatıveriyordu işte.Susmuyordu yüreği,bir bir anlatıyordu her şeyi…
‘’Sana, bir asır kadar uzun acılarımı; bir salise kadar kısa mutluluklarımı anlatıyorum.İnsanların vurdumduymazlığını, sözde sevgilerini anlatıyorum.Benim tadamadığım,belki de çok az tattığım için ve kaybetmekten korktuğum için anılarımın en uzak odasına kilitlediğim, hayatın toz pembe renklerini anlatıyorum …Maskelerin düştüğü andaki sızlayan yüreğimi, kaybolan hayallerimi,bir hiç uğruna feda ettiğim iyi niyetimi anlatıyorum sana..Sana…’’
Derken, Adsız’ ın sözü yarım kaldı,birden irkildi sese gelmiş yüreği .Tüm öfkesini,hayata tutunmaya çalışan yapraktan almaya çalışan rüzgar gelmişti yine.Kıskanmıştı bu son demlerinde buluşan buruk gönülleri.Anne şefkatiyle esen halinden eser kalmamıştı bir anda.Esiyordu deli gibi, ayırmaya çalışıyordu bu gönülleri birleşmiş biçareleri.Almaya çalışıyordu Adsız’ ın avuçlarının içinde sessizce ve korkuyla bekleyen yaprağı..
Adsız,siper etti kendini hoyratça esen rüzgara,siper etti yıllarca üstünde ona yoldaşlık eden redingotunu.Siper etti tüm yüreğini…Rüzgar şaşırmıştı bu direnişe ve pes etti hiç istemese de.Tüm kinini de yanına alarak,usulca uzaklaştı yanlarından, içlerini titreterek…
Adsız baktı yaprağa,korkudan büzülmüş yüreğine bir sevgi buketi gönderdi parlayan gözleriyle ve devam etti mühür vurulmuş sözlerine az önce hiçbir şey olmamış gibi :’’ Sana, mutluluğun bir taşın altında ;kaymayı bekleyen bir yıldızda ; şafakla bir çiçeğin suretinden toprağa süzülen bir su damlasında saklı olduğunu anlatıyorum…Beklentilerin ne kadar çok olursa, yaşamanın,nefes almanın bir o kadar zor olduğunu anlatıyorum sana..Üzülme sakın haline, kavuşuyorsun sen özüne.Bak bi şuraya: Toprak, tüm şefkatiyle kucağını açmış seni bekliyor.Yeni bir hayat,yeni bir bahar kollarını sonuna kadar açmış seni bekliyor işte…’ Diyerek avuçlarının içindeki yaprağı, toprağa doğru uzattı Adsız.
Pusuda, bu dostluğu kıskançlık içerisinde izleyen rüzgar kaçırmadı bu fırsatı.Tüm kuvvetiyle,tüm kiniyle öyle bir esti ki yetişemedi Adsız avuçlarının arasından kayan yaprağa; tıpkı tüm ömrü boyunca mutluluğunun,umudunun kayışına engel olamadığı gibi.Tam gözlerindeki ışık haleleri silinmek üzereydi ki,buluştu gözleri yaprakla.Gördü gözlerinde huzuru,yeni hayatına gidişinin verdiği mutluluğu.Sonra duydu uzaklaşmakta olan sesini yaprağın ‘’Yeni bir hayata gözlerimi açmak için gidiyorum’’’ diyordu huzur içinde...
Sözü,özü,dili yıllar önce mühürlenen Adsız’ ın ağzından şu sözcükler dökülüverdi gayri ihtiyarı:
‘’ Hoşça kal gönlümün sesi…Hoşça kal, geç bulup erken kaybettiğim ,yarım kalmış sözüm,yarım kalmış izim… Hoşça kal…’’.
Ve kendi sonuna doğru attı ilk adımını.Uzaklaştı,kayboldu,silindi uzayıp giden yoldan ve anılardan…Adı gibi Adsız oldu: Kendi de, geride bıraktıkları da…
sudee _ 17 Nisan 2007