İbretlik Hikayeler

Çevrimdışı yaar23

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.393
  • 37.786
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.393
  • 37.786
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 28 Tem 2015 03:23:29
Kimsenin Görmedigi Yer

Eski zamanda bir hoca, talebelerinden birini, çalışkanlığından, zeka ve anlayışından dolayı diğerlerinden daha çok seviyor ve takdir ediyordu Hocanın bu sevgi ve takdiri diğer öğrenciler tarafından biliniyor ve için için kıskanılıyordu "Hoca neden yalnız bu arkadaşa ilgi ve yakınlık gösteriyor, aramızdaki tek zeki ve çalışkan o mu?" şeklinde laflar ediyorlardı Hoca da onların bu tür düşüncelerinin farkındaydı Hoca efendi bir gün derse gelirken yanında öğrencilerinin sayısınca kuş getirdi Her öğrenciye bunlardan bir tane vererek, "Haydi yavrularım, bu kuşları hiç kimsenin görmediği bir yerde kesin getirin, ama dikkat edin hiç kimse görmesin haa!" dedi Bunun üzerine talebeler sağa sola dağıldılar Bir müddet sonra da kuşları kesip kanlarını akıta akıta dönmeye başladılar Kimileri övünüyordu: "Ben falan yerde kestim, hiç kimse görmedi" gibi Hoca da böyle övünenlere bir "aferin" çekiyordu Biraz sonra bütün öğrenciler kuşları kesmiş olarak döndüler En sonra Hocanın sevdiği öğrenci geldi, üstelik kuşu da kesmemişti Hoca sordu:

- Oğlum, kuşu niçin kesmedin, bak arkadaşlarının hepsi kestiler, yoksa kimsenin göremeyeceği biryer bulamadın mı?

- Evet hocam, insanların göremeyeceği yer ben de bulabilirdim, ama Allah'ın görmeyeceği yer bulamadım O nedenle kuşu kesmeden döndüm

Bu cevap diğer öğrencilerin akıllarını başlarına getirdi Yaptıkları dikkatsizliği anladılar Hepsi biliyordu Allah'ın göremeyeceği yer olmadığını, ama önemli olan onu düşünebilmekti Bundan sonra arkadaşlarının farkını anlayıp hocalarının ona ilgisine hak verdiler

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.219
  • 28.776
  • 227.219
# 29 Tem 2015 21:39:08
Yıl 1995 sağlık ocağında ebe olarak çalışıyorum..
Eşim Z.Özen güneydoğu da operasyon bölgesinde..
O günlerde çöpte yeni doğmuş ölü bir bebek bulunmuş bölgemizde o ay yeni doğum yapan ve taşınmış lohusaların ismini istediler benim bölgem de de bir lohusa göç etmiş ismini yazıp sağlık müdürlüğüne bildirdim..
Bir gün asker kıyafetli iki kişi geldi;
"A.Özen ile görüşebilir miyiz?" dediler..
Bende
"Buyurun benim" dedim..
"Özel görüşeceğiz uygun bir yer gösterir misiniz " dediler..
Poliklinik boştu o anda orayı gösterdim..
"Ebe hanım bölgenizden taşınan gebenin adı......." dedikleri anda ağlamaya başladım..
Arkadaşlar çok şaşırdılar ben ağlayinca dedim ki;
" BEN ASKER EŞİYİM EŞİM GÜNEYDOĞU DA ONUN ŞEHİT HABERİNİ VERECEKSİNİZ SANDIM " çok üzüldüler özür dilediler..
O gün ki gibi yüreğim sıkıştı yazarken..
Dizlerinin bağı çözülmek deyimini bizzat yaşadım..
Ama hiç bir asker eşi yoktur ki eşinin şehit haberi gelirse bunu çocuklarına nasıl söyleyeceği provasını yapmasın..
"VATAN SAĞOLSUN" demeyi öğretti eşlerimiz bize..
Bunu kimseyi üzmek için yazmadım bu günlerde gelen her şehit haberinde ayni acıyı duyuyorum yüreğimde..
Ama yemin ederim o bölgedede hizmet ederken hiç eksik yapmadım işimi; eşlerimize taş atacaklarını bile bile aşılarını yaptım, bıkmadan usanmadan davet ettim sağlık ocağına, verem ilaçlarını o bölgedeki arkadaşlarım gitmezken mezralara biz ulaştırdık asker eşi arkadaşlarımızla..
Orada DEVLET bendim çünkü..
Ebe A.K.ÖZEN

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.219
  • 28.776
  • 227.219
# 29 Tem 2015 22:57:50
Cehaletin Tek İlacı Sormak | Bir Kıssa Bin Hisse
Câbir radıyallahü anh anlatıyor: Arkadaşlarımla beraber sefere çıkmıştık. İçimizden birinin başına taş isabet etti ve başını yaralayıp kemiğini kırdı. Sonra aynı adam uykuda ihtilâm olduğu için, arkadaşlarına:
– Teyemmüm edebilir miyim, bu hususta benim için ruhsat buluyor musunuz? diye sordu.
Arkadaşları da:
– Hayır, su mevcut oldukça teyemmüme ruhsat yoktur, diye cevap verdiler. Bunun üzerine o şahıs gusül abdesti aldı ve açık vaziyetteki yaradan içeriye giren suyun tesiri ile vefat etti. Peygamber aleyhisselâmın huzuruna geldiğimiz zaman, kendisine hadiseyi naklettiler.
Bunun üzerine Resûlüllah aleyhisselâm:
– Adamı öldürmüşler, Allah onları öldürsün, buyurdu.
Ve «Bilmiyorlarsa sorsaydılar ya; cehaletin ilâcı sormaktır, o adama teyemmüm etmek kâfi gelirdi. Yarasına da bir bez parçası koyar, üzerine mesheder ve vücudunun diğer yerlerini de yıkardı» diye ilâve etti
Kaynak; Ebû Davud

Çevrimdışı s.kahya

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 8.773
  • 33.609
  • Müdür Yardımcısı
  • 8.773
  • 33.609
  • Müdür Yardımcısı
# 30 Tem 2015 12:08:18
“Bayezid-i Bistâmî Hazretleri zamanında, ateşe tapan biri vardı. Birgün îmânlı bir kişi, ona dedi ki:

«– Ne olur, müslüman olsan da selâmete ersen; şeref ve ulu­luk elde etsen…»

Ateşe tapan kişi de şu cevabı verdi:

«– Ey benim kurtuluşa ermemi murâd eden kişi! Her ne kadar ağzımda sağlam bir mühür varsa da, yani îmânımı açıkça söyleyemiyorsam da, gizliden gizliye ben Bâyezîd’in îmânına inanıyorum. Çünkü onda bambaşka bir güzellik ve derinlik var. Ben henüz dine, îmâna tam gönül vermiş değilim, ama onun îmânındaki yüceliğe hayrânım. O; herkesten farklı, zarîf, ince ruhlu, latîf, nûrlu, çok yüce bir numûne insan.

Yok eğer beni dâvet ettiğin îmân, sizin îmânınız ise, ben o îmânda yokum… Zîrâ benim sizdeki îmâna ne meylim var, ne de isteğim var. Çünkü bir kimsenin gönlünde îmân etmeye yüzlerce meyil olsa da îmâna gelmek is­tese, sizin sertlik ve katılığınızdan dolayı kaskatı kesilir; soğur. Artık onda îmân etme istek ve meyli de zaafa uğrar. Zîrâ o, sizde İslâm nâmına mânâsı olmayan bir isim ve âdeta kuru bir marka görmüş olur. Bu hâl; susuz çöllere, gül, meyve-sebze yetiştirecek münbit bir arazî gözüyle bakmak kadar acaip ve mânâsızdır…

Benim görebildiğim kadarıyla îmânın bütün câzibe ve nûrâniyeti Bayezid’in îmânında var. Onun îmânının bir zerresi, bir katreye damlasa, o, bir ummân hâline döner.

Sizin îmânınız ise, kabukta kaldığı için riyâ ve gösterişin esaretine girmiş. Gelip geçici bir inanç, çirkin sesli ve ruhsuz bir müezzin gibidir ki, sevdireceği yerde uzaklaştırır. Yâni sizin îmânınız, gül bahçesine girse, güllere diken olup onları kurutur.

Fakat Bayezid hazretlerinin îmân güneşi, o mübarek rûhunun feyiz semâsından doğar da bu âlemde parlarsa, bu değersiz dünya, ta yerin dibine kadar zümrüt kesilir, cennete döner; müminlerin gönül dünyaları da feyz menbaı olur. Onun için Bayezid’in îmânı ve sıdkı, benim gönlümde ve canımda îmâna karşı tarifsiz bir derinlik, iştiyak ve hasret­ler uyandırdı…»”

Çevrimdışı s.kahya

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 8.773
  • 33.609
  • Müdür Yardımcısı
  • 8.773
  • 33.609
  • Müdür Yardımcısı
# 30 Tem 2015 12:09:46
Bâyezîd-i Bistâmî -kuddise sirruh-, bir yolculuk esnâsında bir ağacın altında biraz istirahat ettikten sonra yolculuğa devam etmişti.

Yolda, dinlendiği yerden torbaların üzerine geçmiş birkaç karıncanın gezindiğini gördü. Onları yurtlarından mahrum etmemek ve onlara gurbet hayatı yaşatmamak için geri döndü. Dinlendiği yere geldi, karıncaları eski yerlerine bıraktı.

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.219
  • 28.776
  • 227.219
# 31 Tem 2015 08:23:36
Antalya'da, mide kanseri sonucu yaşamını yitiren, 33 yaşındaki uzman doktor Fatma Serçin Kayı'nın Facebook'taki paylaşımı...
*****
"Yanınızdaki kişiye değer verin. Kırmayın onu.
Durup durup sevdiğinizi söyleyin. Özel hissettirin.
En ufak bir şeyde bitti demeyin, ağlatmayın, üzmeyin.
Neden mi. Çünkü ölümün saati yok. Belki son sarılmanızdır, belki son görüşünüzdür. Belki saatler sonra ona değil de artık toprağına dokunacaksınız. O değil de toprağını öpeceksiniz.
Belki ettiğiniz kavgalara bile pişman olacaksınız. Keşke yanımda olsa da sarılsam diyeceksiniz. Sevdiklerinizin değerini kaybettikten sonra değil, şu an bilin. Toprak aldığında geri vermez, çünkü ölümün saati yok"
***

Daha ne söylenebilir bilmiyoruz..

Çevrimdışı 34Emre

  • B Grubu
  • 49
  • 110
  • 49
  • 110
# 31 Tem 2015 10:10:21
Evet yanınızdak kişilere sevdiğimiz söyleyelim,belki  bir daha soyleme fırsatımız olmayabilir.belkide hiç....

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.219
  • 28.776
  • 227.219
# 01 Ağu 2015 10:10:50
Bir öğretmen, derslerinden birinde şu hikayeyi anlatır:

“Seyir halinde bir gemi...

Yolcular, güverteye çıkmışlar eğleniyorlardı...

Ancak, işler her zaman yolunda gitmez!..

Gemi, aniden bir kazaya uğradı ve denizin derinliklerine doğru batmaya başladı...

Güvertedeki yolcuların arasında evli bir çift bulunuyordu, korku içinde can havliyle kurtarma botuna doğru koştular...

Ancak botta sadece bir kişilik yer kalmıştı...

Adam, o an karısını ardında bırakarak botun içine atladı... Kadın, güvertede yapayalnız kalmıştı...

Gemi, neredeyse batmak üzereydi...

Deniz, kadını kendine çekiyordu...

Kadın, bir yandan dalgalarla boğuşurken diğer yandan eşine sesini duyurmak istiyordu... Söylemek istedikleri vardı... Bağırmaya çabalıyordu...”

Öğretmen, bu noktada sustu, hikayeye devam etmedi. Sınıfa şu soruyu yöneltti:

“Sizce, kadın ne söylemiş olabilir?”

Herkes bir şey söyledi. Kadının söylemiş olabileceği cümleyle ilgili tahminler çoğunlukla şöyleydi:

“Senden nefret ediyorum. Ne kadar da körmüşüm seni hiç tanımamışım...”

Aldığı cevaplar öğretmeni memnun etmedi...

Öğretmenin dikkatini bu süreç zarfında sessiz, sakin ve yorumsuz kalan bir erkek öğrenci çekti... Ona doğru yöneldi, aklına gelen bir şey varsa söylemesini cevabını öğrenmek istediğini söyledi. Çocuk bir süre sessizlik içinde kaldı ve sonra dedi ki:

“Öğretmenim, benim düşünceme göre kadın, kocasına ‘Çocuğumuza iyi bak, onu koru kolla...’ diye bağırmıştır.”

Öğretmen, hayret içerisinde kalmıştı, öğrencisine sordu:

“Sen, bu hikayeyi daha önceden duymuş muydun, biliyor muydun?”

Çocuk, kafasını salladı ve dedi:

“Hayır, duymadım. Annem, hasta olup bizi bu dünyada terk etmeden önce babama aynı bu sözcükleri söylemişti.”

Öğretmen hüzün dolu bir sesle dedi ki:

“Evet, cevabın doğru...”

Sonra anlatmaya devam etti:

“Gemi, giderek suların altına batıyor, denizin derinliklerine doğru çekiliyordu...

Adama gelince... Evine sağ salim ulaşır ve tek başına kızını büyütür, yetiştirip eğitir.. Seneler geçer... Ve bir gün adam karısına ulaşır...

Bir gün, kızları babasının ardından kalan evrakları düzenlerken hatıra defterini bulur...

Ve anlar ki...

Bu yolculuğa çıkmadan önce annesi amansız bir hastalığa yakalanmıştı... fazla zamanı kalmamıştı...

Ve aslında o hassas anda, babası kızlarını büyütebilmek için hayatta kalma umudu yakalamıştı...

Babasının yazdıklarını okumayı sürdürür:

‘Aslında o kadar can atıyordum ki okyanusun derinliğinde seninle birlikte olmak için... Buna rağmen kızımızın uğruna, senin tek başına dalgalar arasında kaybolmana razı oldum’...”

Hikaye, böylece son bulur...

Sınıf, derin bir sessizlik içindedir...

Öğretmen, öğrencilerinin bu hikayenin içerdiği ahlaki dersi almış olduklarını anlar...

Ders, bu dünyadaki ‘hayır ve şer’le, ‘iyilik ve kötülük’le ilgilidir...

Her işin, her olayın, her durumun ötesinde; her bağırışın, her sözün ardında bazen öyle karmaşık durumlar mevcuttur ki onların idrak edilmesi çok zordur...

Bu nedenledir ki asla yüzeysel düşünmeyelim ve anlamadan, idrak etmeden kimseyi yargılamaya kalkmayalım...

Hesap ödeme konusunda hevesli olanlar, cepleri parayla dolu olduğu için değil dostluk ve arkadaşlığa paradan daha çok değer verdikleri için,

Çalışma hayatında her işi yapmak için istekli olanlar, ahmak oldukları için değil sorumluluklarını iyi bildikleri için,

Her kavga ve tartışmadan sonra ağızlarını özür dilemek için açanlar, suçlu oldukları için değil sizi gerçek dostu olarak gördükleri için,

Size mesaj gönderenler, yapacak başka işleri olmadığından değil sizin sevginizi kendi canlarında ve yüreklerinde taşıdıkları için yaparlar.

Gün gelecek hepimiz birbirimizden ayrılacağız... Sohbetlerimizi, yürekten özleyeceğiz...

Rüyalarımızı hatırlayacağız...

Günler, aylar, seneler birbiri ardına öyle büyük bir hızla geçer ki...

Ve artık geridekilerle hiçbir bağlantı kalmaz...

Ve bir gün çocuklarımız bizim resimlerimizi görüp soracaklar:

“Kim bunlar?”

Biz gözlerimizde saklı gözyaşlarımızla, acı bir tebessümle onları kalbimizin en derinlerinde hissederek diyeceğiz ki:

“Onlar ki yaşamımın en güzel günlerini birlikte geçirmiş olduğum insanlar...”

Sripad Ramaray

Çevrimdışı yaar23

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.393
  • 37.786
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.393
  • 37.786
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 01 Ağu 2015 10:29:04
GÜVENE LÂYIK OLMAK
 
Tasavvuf tarihinin önemli simalarından Zünnun Mısri (IX. y.yıl) kendisine bir yıl mürid olup hizmet ettikten sonra İsm-i Azam'ı (Allah'ın bütün vasıflarını ifade eden en yüce adı) öğrenmek isteyen Yusuf bin Hüseyin'in arzusunu yerine getirmedi. Bu isteğe gülüp geçti. Aradan tam altı ay daha geçti. Yusuf bin Hüseyin sabırla hizmete devam etti. Bir fırsatını bulup isteğini yine tekrarladı. Zünnun Mısri bu defa Yusuf bin Hüseyin'e ağzı bir bezle bağlanmış bir testi vererek, "Bunun içindeki hediyeyi falan yerdeki filan zata götür" dedi. Dikkatle götürmesini, içindekine bir zarar gelmemesini de ayrıca hatırlattı. Yusuf, hediyeyi aldı ve yola koyuldu. Yolda kendi kendine söyleniyordu: "Bir buçuk yıldır hizmetindeyim, benim bir dileğimi yerine getirmeyen şeyhim, hizmetinde bulunduğum bir buçuk yıldır bir defa ziyaretine bile gelmemiş olan bir dostunu hediye ile taltif ediyor..."
Yolculuğu sırasında bir yerde dinlenirken, içini, özenle götürülmesi istenen bu hediye nedir diye şiddetli bir merak sardı. Merakına mağlup olarak testinin ağzandıki bezi çözdü ve açtı. Açmasıyla birlikte bir fare fırt diye atladı ve çalılıkların, arasında kayboldu. Yusuf bin Hüseyin çok üzüldü, pişman oldu. Emanete hiyanet etmişti. Artık götürülecek hediye kalmadığına göre yoluna devam etmesi gereksizdi. Çaresiz üzüntülü ve mahcup bir halde geri döndü. Olacağı kalbine malum olan Zünnun Mısri "Sıradan bir hediyenin bile güvenilemeyeceği bir kimseye İsm-i Azam nasıl emanet edilir?" diyerek her isteyene her şeyin emanet edilemeyeceğini anlatmak istedi.
 

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.219
  • 28.776
  • 227.219
# 01 Ağu 2015 13:58:19
Allah'ın Yeri Yok arabamızda !!!! Bir grup sarhoş, bir arkadaşını eve bırakacaklardı arabaya binmeden önce bir çocuğun annesi: “ Allah Sizinle Olsun” Dedi.
Fasık çocuk (haşa) dedi ki; Allah'ın Yeri Yok arabamızda.! Eğer Allah Çok İstiyorsa arabanın bagajına girsin (haşa) !!! Birkaç saat sonra annesine haber geldi; oğlu kaza geçirdi araba tanımaz hale gelmişti içinde kurtulan olmamış ama herkesi şaşırtan bir durum vardı;
- arabanın bagajına hiç bir zarar gelmemiştir daha şaşırtıcı bir şey oldu bir sepet yumurta vardı arabanın bagajından Bir yumurta bile kırılmamıştır!! Güç kuvvet yalnız Rabbimize mahsustur Allah bizi doğru yoldan ayırmazsın.! (amin)

Çevrimdışı yaar23

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.393
  • 37.786
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.393
  • 37.786
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 01 Ağu 2015 14:03:21
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Allah'ın Yeri Yok arabamızda !!!! Bir grup sarhoş, bir arkadaşını eve bırakacaklardı arabaya binmeden önce bir çocuğun annesi: “ Allah Sizinle Olsun” Dedi.
Fasık çocuk (haşa) dedi ki; Allah'ın Yeri Yok arabamızda.! Eğer Allah Çok İstiyorsa arabanın bagajına girsin (haşa) !!! Birkaç saat sonra annesine haber geldi; oğlu kaza geçirdi araba tanımaz hale gelmişti içinde kurtulan olmamış ama herkesi şaşırtan bir durum vardı;
- arabanın bagajına hiç bir zarar gelmemiştir daha şaşırtıcı bir şey oldu bir sepet yumurta vardı arabanın bagajından Bir yumurta bile kırılmamıştır!! Güç kuvvet yalnız Rabbimize mahsustur Allah bizi doğru yoldan ayırmazsın.! (amin)

AMİN...!

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.219
  • 28.776
  • 227.219
# 03 Ağu 2015 16:45:09
İskoçya'da yoksul mu yoksul bir çift yaşardı. Fleming'di adı. Günlerden bir gün tarlada çalışırken bir çat diye bir ses duydu.

Hemen sesin geldiği yere koştu. Bir de baktı ki beline kadar bataklığa batmış bir çocuk, kurtulmak için çırpınıp duruyor.

Çocukcağız bir yandan da avazı çıktığı kadar bağırıyordu.
Çiftçi çocuğu bataklıktan çıkardı ve acı bir ölümden kurtardı.

Ertesi gün Fleming'in evinin önüne gelen gösterişli arabadan şık giyimli bir aristokrat indi. Çiftçinin kurtardığı çocuğun babası olarak tanıttı kendini.

Oğlumu kurtardınız, size bunun karşılığını vermek istiyorum'' dedi.
Yoksul ve onurlu Fleming ; ''Kabul edemem!'' diyerek ödülü geri çevirdi.

Tam bu sırada kapıdan çiftçinin küçük oğlu göründü.
''Bu senin oğlun mu?'' diye sordu aristokrat.
Çiftçi gururla ''Evet!'' dedi.

Aristokrat devam etti; ''Gel seninle bir anlaşma yapalım. Oğlunu bana ver iyi bir eğitim almasını sağlayayım. Eğer karakteri babasına benziyorsa ilerde gurur duyacağın bir kişi olur.''

Bu konuşmalar sonunda Fleming'in oğlu aristokratın desteğinde eğitim gördü. Aradan yıllar geçti.
Çiftçi Fleming'in oğlu Londra'daki St. Mary's Hospital Tıp Fakültesi'nden mezun oldu ve tüm dünyaya adını penisilini bulan Sir Alexander Fleming olarak duyurdu.

Bir süre sonra aristokratın oğlu zatürreeye yakalandı.
Onu ne mi kurtardı?
Penisilin!

Aristokratın adı : Lord Randolp Churchill' di...
Oğlunun adı ise : Sir Winston Churchill.
Kurtaran doktor : Çiftçinin oğlu Sir Alexander Fleming.

Paraya gereksiniminiz yokmuş gibi çalışın.
Hiç acı çekmemiş gibi sevin.
Hiçbir şey beklemeden verin.
Karşılığını mutlaka bir gün alırsınız..
Çikolata Tadında Hikayeler | Kahve Tadında Hikayeler

Çevrimdışı yaar23

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.393
  • 37.786
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.393
  • 37.786
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 03 Ağu 2015 17:08:51
DOĞRULUĞUN MAKBUL OLANI

Aralarında Allah yolunda ilerlemeye karar veren iki kardeşten biri, bu amacına ancak kırlık bir yerde, bir dağ başında ulaşabileceğini düşündü ve bunun için bir dağ başına çekilip çobanlık yapmaya başladı Diğeri zorluklarına rağmen insanların kalabalık olarak yaşadığı bir yerde bu niyetini gerçekleştirmenin daha doğru ve sevaplı olacağını düşündü ve şehre yerleşip ayakkabı tamircisi oldu Sonra aradan yıllar geçti İki kardeş de sözlerini tuttular İşlerinde dürüstlükten ibadetlerinde ihlastan (samimiyetten) ayrılmayarak, haramlardan dikkatle kaçınarak Allah yolunda küçümsenmeyecek mesafe aldılar Artık herkes biliyor ve inanıyordu ki bu iki kardeş Allah'ın veli kulları arasındadır Durum bu aşamada iken birgün çoban olan kardeş şehirdekini ziyaret etmek istedi Bez bir torbaya birkaç litre süt koyup şehrin yolunu tuttu Kardeşinin dükkanını bulup içeri girdi ve selam verdikten sonra elindeki içi süt dolu torbayı bir çengele astı İki kardeş hasretle kucaklaştıktan sonra derinden derine sohbete daldılar Bu sırada dükkana bir kadın geldi Ayakkabısının sallanan topuğuna çivi çaktırmak istiyordu Kadın ayakkabısını çıkartırken, giyerken ona bakmakta olan çoban kardeşin kalbi bozuldu O âna kadar bir keramet işareti olarak torbada duran süt şıp şıp diye akmaya başladı Kadın işi bitip ayrıldıktan sonra ayakkabıcı olan tam fırsattır diye çoban olana önemli bir gerçeği açıkladı:

- Ey kardeşim, gerek din, gerek dünya bakımından insanlardan uzak yaşamak kolaydır Böyle, insanlardan soyutlanmış bir yaşayışta günaha girme tehlikesi yoktur Allah yolunda daha rahat ilerlenir Fakat önemli olan insanlarla sıkı ilişkiler sürdürürken dürüst kalabilmek, ortamın elverişli olmasına rağmen günaha düşmemektir Allah katında dürüstlüğün makbul olanı budur

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.219
  • 28.776
  • 227.219
# 03 Ağu 2015 17:22:07
Gözünde Beyaz Olan Mı? | Bir Kıssa Bin Hisse
Allah Rasulu sallallahu aleyhi vessellem şaka yaptığında bile doğru söylerdi.
Bir gün Ümmü Eymen Allah Rasulu sallallahu aleyhi vessellem’e gelerek,
— Eşim senin için dua ediyor, dedi. Allah Rasulu sallallahu aleyhi vessellem,
–O kim? Şu gözünde beyaz olan mı? diye sordu. Ümmü Eymen şaşkınlıkla,
— Hangisinde Ya Rasullallah onun gözünde beyaz yok ki! dedi. Allah Rasulu sallallahu aleyhi vessellem tekrar,
— Evet, onun gözünde beyaz var, buyurdu. Ümmü Eymen iyice şaşırdı ve,
— Hayır vallahi yok, dedi. Rasulu sallallahu aleyhi vessellem,
— Herkesin gözünde beyaz yok mudur? buyurarak şaka yaptığını işaret edince rahatladı.

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.219
  • 28.776
  • 227.219
# 03 Ağu 2015 17:29:39
Üniversiteyi yeni kazanmıştım. Babamın pek durumu yoktu, ben de biraz para biriktirmek için yazın Bodrum' a gittim. Bir arkadaşım bir mekanda çalışıyordu, ben de orada işe başladım. Onu ilk kez orada gördüm .Sahneye çıkıyordu, daha yeni yeni tanınıyordu ama..
Sabah oldu, sahnesi bitti, yanımıza geldi ;
Dostum gel otur gel dedi.
Ben utana sıkıla abi iş var dedim.
Ya gel sen, sonra yaparız beraber dedi.
Oturdum kimsin bakalım sen, adın ne ? dedi..
Yusuf dedim.
Ekmek kuyunun dibindedir Yusuf dedi.
Gülümsedim
Okuyorum abi, para lazım dedim..
Aferin dedi
İyi geceler bile demeden gitti..
Sonra hemen hiç selam bile vermeden 2 ay geçti..
Ben babamı kaybettim abi orada çalışırken.
Memlekete gittim.
Mersin' e.
Baktım kalabalıkta biri var, siyah deri mont, gözlüklü.
Yaklaştı yanıma, olur Yusuf olur..
Hayat bu, kuyudan çıkmaya gayret et sen hep dedi..
Gitti..
Kardeşime bir zarf bırakmış, içinde biraz para ve bir mektup var, bir de banka hesap cüzdanı..
Bütün eğitim masrafların bana ait, kimseye söz etmek yok.
Etmedim abi, kimseye birşey demedim...
O günden sonra abim, babam, herşeyim oldu o benim..
Evlendim, oğlum var bir tane, adı Barış..."

- Yusuf Sami Atılgan

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK