İbretlik Hikayeler

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.896
  • 512.889
  • 32.896
  • 512.889
# 31 Ağu 2015 01:53:31
Derviş kıyafeti...

Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman’a gelerek kanadını bir dervişin kırdığını söyler. Hz. Süleyman dervişi hemen huzuruna çağırtır ve ona sorar:
- Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?
Derviş kendini şöyle savunur:
- Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı; o esnada kanadı kırıldı.
Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa döner ve şöyle der:
- Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sen hakkını savunabilirdin. Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun.
Kuş kendini savunur:
- Onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı hemen kaçardım.
Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah’tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım.
Hz. Süleyman bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister. “Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın” diye emreder.
Ancak bu emre kuş itiraz eder: “Efendim, sakın böyle bir şey yaptırmayın” diyerek öne atılır.
“Neden” diye sorar Hz. Süleyman.
Kuş sebebini şöyle açıklar: “Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar. Siz en iyisi bunun üzerindeki derviş elbisesini çıkartın. Çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın.

Çevrimdışı harslan05

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.400
  • 69.672
  • 3.400
  • 69.672
# 31 Ağu 2015 01:54:55
CARİYENİN AŞKI VE YAVUZ SULTAN SELİM HAN

Yavuz Sultan Selim Han, Mısır'ı fethettiğinde bir süre orada kalır. İdareyi eline alıp kendi hâkimiyetini yerleştirmek için bu elzemdir. Bu sırada bir çadırda kalıyor. Çadırı süpürüp temizleyen, yemeği yapan Mısırlı bir cariye vardır ki, Yavuz Selim Han sabah çıkınca, cariye geliyor, akşama kadar çadırı temizleyip yemekleri hazırlayıp gidiyor, akşam olunca da Yavuz Selim Han çadırına dönüyor.

Cariye nasıl olduysa bir kaç defa Yavuz Sultan Selim Hanı görür ve Ona âşık olur. Lâkin umutsuz bir aşk. Zira bir tarafta koskoca Cihan Padişahı Halife-i Rûy-i Zemin, diğer tarafta basit bir cariye…

Fakat cariyenin aşkı dayanılmaz boyutlara ulaşıp da kalbine sığmaz hale gelince, ne yapacağını bilemez halde Halifeye açılmaya karar verir. Lâkin aradaki uçurum cariyeyi iyice çıkmaza sokar ve kararsız hale getirir. Bir yandan aşkının dayanılmaz baskısı, diğer yandan aradaki devâsâ farkın kendini engellemesi arasında bocalayan cariye Halifenin karşısına çıkma cesaretini kendinde bulamadığından, yazıyla ilân-ı aşk etmeye karar verir. Ve üç kelimelik bir not yazarak Halife hazretlerinin yatağına bırakır. Notta sadece üç kelime yazılıdır:

“Derdi olan neylesin?”

Akşam çadırına gelip de yatağının üzerinde küçük bir kağıt parçası bulan Yavuz Sultan Selim Han, kağıdı okuyunca bu notu yazanın, çadırını süpüren cariye olduğunu anlar. Ve kâğıdın arkasına cevabını yazar:

“Derdi neyse söylesin.”

Kâğıdı aynı yere bırakır. Sabah olunca da çıkıp gider. Bir müddet sonra Cariye temizlik için çadıra geldiğinde ilk iş olarak kâğıdı arar. Kâğıdı bıraktığı yerde duruyor bulur. Kaparcasına kâğıdı alıp okuduğunda heyecanı bir kat daha artar. Halifenin cevabından cesaretlenen cariye, kâğıdı çevirip dünkü notunun altına şu cümleyi ekler:

“Korkuyorsa neylesin?”

Akşam olur. Halife çadıra döner. Kâğıdı okur ve cevabı yazar:

“Hiç korkmasın söylesin.”

Sabah bu cevabı okuyan cariye artık kararını vermiştir: Aşkını bu akşam halifeye söyleyecek. Ne olacaksa olsun artık. Ve o gün temizliği bitirdiği halde gitmeyip Halifeyi beklemeye başlar. Yavuz Sultan Selim Han akşam çadıra dönünce cariyeyi kendisini bekler bulur. Cariye, Halifeyi görünce hemen ayağa kalkıp temenna durur. Yavuz Selim Han “Buyurunuz, sizi dinliyorum” deyince, cariye tüm cesaretini toplamaya çalışırken, titreyen ellerini gizlemek için elleriyle dirseklerini tutarak kollarını kavuşturur. Heyecandan yüzü kıpkırmızı olmuştur. Kalbi yerinden fırlarcasına atarken, titrek ve mahcup bir sesle: “Efendim…” der. “Cariyeniz… Size…” ve cümlesini tamamlayamadan yığılıp kalır.

Kalbine sığmayan aşkını söyleyemeden ruhunu teslim eden cariyenin, bu tertemiz aşkı karşısında Koca Halife gözyaşlarını silerek etrafındakilere şöyle der:

“Gerçek aşkı şu cariyeden öğrenin. Zira âşık, mâşukunun yolunda olur ve o yolda ölür.”

Çevrimdışı Divan-ıMütalaa

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 682
  • 751
  • 682
  • 751
# 31 Ağu 2015 01:56:11
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Derviş kıyafeti...

Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman’a gelerek kanadını bir dervişin kırdığını söyler. Hz. Süleyman dervişi hemen huzuruna çağırtır ve ona sorar:
- Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?
Derviş kendini şöyle savunur:
- Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim. Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı. Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım. Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı; o esnada kanadı kırıldı.
Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa döner ve şöyle der:
- Bak, bu adam da haklı. Sen niye kaçmadın? O sana sinsice yaklaşmamış. Sen hakkını savunabilirdin. Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun.
Kuş kendini savunur:
- Onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım. Avcı olsaydı hemen kaçardım.
Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez, bunlar Allah’tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım.
Hz. Süleyman bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister. “Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın” diye emreder.
Ancak bu emre kuş itiraz eder: “Efendim, sakın böyle bir şey yaptırmayın” diyerek öne atılır.
“Neden” diye sorar Hz. Süleyman.
Kuş sebebini şöyle açıklar: “Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar. Siz en iyisi bunun üzerindeki derviş elbisesini çıkartın. Çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasın.
+++ sebocan hocam muhteşemsin ;)

Çevrimdışı Divan-ıMütalaa

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 682
  • 751
  • 682
  • 751
# 31 Ağu 2015 01:57:43
ibret olup da ders alınacak bir çok hikaye var daha bilmediğimiz ...

Çevrimdışı yaar23

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.393
  • 37.786
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.393
  • 37.786
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 31 Ağu 2015 10:20:55
Alim ile Zalim

Vakti zamanında bir zalim vardır. Adam dizi dizi haksızlıklar etmiş, nice zavalıları acımasız zulmüyle pençesi altında inim inim inletmiştir. Sayısız derecede yoksul ve düşkünlerin ocaklarını söndürmüş ve ettiği zulümleriyle ülkesinde adını azgın zalime çıkarmıştır.
İşte bu zalim, bir gün işi icabı etrafında saygı ve sevgiyle anılan Allah bağlısı bir alime ziyarete gider. Kapıyı çalıp içeri girdiğinde dünyadan el-etek çekmiş bulunan alim, kendisini görmesin diye yüzünü örter. Kapıyı açan oğlu zalimin zulmünden korktuğu için, “Kusura bakmayın” der. “Babam, çok hasta, ne yaptığını bilmiyor. Her halde farkında olmadan yüzünü örtmüş olacak. Yoksa sizin teşrif ettiğinizi bilseydi hiç yüzünü örter miydi? Babamın namına sizden özür dilerim.”
Bunları tek tek duyan Allah aşığı alim ortaya atılarak şöyle haykırır: “Oğlum, neden yalan söylüyorsun? Ben hasta masta değilim. Allah’a şükürler olsun hiçbir şeyim yok. Fakat böyle zulmüyle destanlar yazan kötü kişileri görmek istemem. O yüzden de gözlerimi örttüm. Lütfen zalim ayaklarınızla evimi kirletmeyiniz.”
Bunun üzerin zalim adam bir anda kendine gelir. Ve evi terk ederken iki gözü iki çeşme ağlıyarak bütün samimiyetle yaptıklarına tövbe eder. Allah’tan af diler. Allah da hem zalimi, hem de alimi yaygın rahmetiyle affına mazhar eder. Alim evine gelen zalimin yüzüne bakmadığından ötürü, zalimi de yığın yığın haksızlıklarından pişmanlık duyduğu için bağışlar.
Yüce Allah (cc) cümlemizi gerek kendimize, gerek başkalarına karşı en ufak bir haksız harekette bulunmaktan korusun, amin!..

Çevrimdışı capar

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 266
  • 453
  • 266
  • 453
# 31 Ağu 2015 21:58:21
arkadaşlar paylaştığınız ibretlik hikayeleri kitap haline getirse egitimhane sitesi görevlileri bizlerde alsak kullansak

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.219
  • 28.776
  • 227.219
# 08 Eyl 2015 08:09:17
Peygamber Efendimiz Cebrail (as) a sordu:
Ey cebrail hiç 7 kat semadan yeryüzüne korku ve dehşet içinde hızlıca indin mi?
Cebrail : evet Ya Muhammed sav 3 kez dediğin şekilde indiğim oldu
bunun üzerine Peygamberimiz sordu : nasıl oldu anlat
1 si dedi Cebrail Hzİbrahim ( as ) ateşe atılırken Allah (cc) bana dediki : Sor bakalım İbrahim'in bizden bir dileği varmıdır?
O sırada ibrahim ateşe atılmış
şekilde havada
ilerliyor(o zaman mancınık yöntemiyle ateşe atmışlardı İbrahim Peygamberi)
Cebrail : hemen süratle indim yeryüzüne ve hz. İbrahim e sordum ;varmıdır Rabbinden istediğin birşey
İbrahim peygamber cevapladı: Çekil çekil Rabbim den geldiyse başım üstüne
Bunun üzerine Yaradan emretti ateşe serin ol yere yumuşak ol dedi
Peygamber efendimiz ya 2 si diye sordu Cebrail'e
Cebrail (as) : yine İbrahim(as) oğlu ismaili(As) kurban edeceğinde bıçagın keskin yerini değil sırt tarafını ismailin boğazına sürtüyordu kesmek için
tam farkına vardı ve bıçağı ters çevirip ismailin boğazına değdireceği sıra Rabbim emretti
Yetiş cebrail al şu iki koçu İbrahim bunları kurban etsin dedi işte o sırada çok korktum yetişemeyeceğim diye ama şükürler olsun yetiştim dedi
Peygamberimiz sordu :ya 3 sü Cebrail onuda anlat
Cebrail (as) : Ya RasulAllah onu ne sen sor ne ben söyleyeyim Rabbime en yakın olduğum yerdeydim kendi mekanımda ve 7 kat semanın en tepesi denebilir Sen uhud savaşındaydın ve
devam etmesini söyler Peygamberimiz :
Cebrail : Savaş sırasında darbe aldın darbe alınca miğferinin demiri yanağına battı Ashab geldi yanına ve sana olan terbiyesinden dirki o demiri eliyle değil ağzıyla yanağından hafifçe çekti çıkardı İşte tam o sırada yanağından süzülen bir damla kan yere düştü düşecek
Alemlerin Rabbi şöyle dedi: Yetiş Ey Cebrail eğer Resulümün Kanı yere düşerse andolsunki yerde ve gökte bir tek canlı bırakmam
Cebrail: işte o anda tüm gücümle yeryüzüne Uhud'a yöneldim O kadar hızla indim ki yanağından süzülen kan tam yere damlamak üzereyken yetiştim ve kanadımın üzerine düşürdüm Hamd olsun Rabbime...

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.219
  • 28.776
  • 227.219
# 09 Eyl 2015 13:30:58
Vaktiyle bir dergahta
hizmet eden müridlerden biri, mürşidine dedi ki ;
"Efendim zat-ı âlinize elimden geldiği kadar hizmet etmeye, teveccüh ve muhabbetinizi kazanmaya gayret ediyorum. Fakat dergahtaki
bazı kardeşlerimiz
farklı karakterlerde.
Onların davranış ve sözleri
beni çok rahatsız ediyor.
Bu şekilde bir çok kardeşimizde bazılarından rahatsız oluyorlar.
Bu sebeble dergahtan ayrılmayı düşünüyoruz. Müsaade buyurursanız, dışarda hizmete
devam etmek istiyoruz.
"Bunun üzerine mürşidi
şöyle buyurdu ;
"Bak evladım, beni iyi dinle! Soğuk bir kış sabahı idi.
Her taraf buz kesiyordu. Hayvanlar soğuktan telef olmamak için birbirine sarılıyorlardı. Bir kirpi
sürüsüde donmamak için birbirine sarıldı.
Az sonra okları birbirine batınca ayrıldılar.
Üşüyünce birbirine tekrar yaklaştılar. Oklar rahatsız edince yine uzaklaştılar. Soğuktan donmakla, batan okların acısı arasında gidip geldiler. Nihayet arkadaşının oklarının acısına tahammül edebileceklerini anlayınca birbirine sımsıkı sarıldılar ve böylece donmaktan kurtuldular.yoksa hepsi donarak öleceklerdi. İşte evladım, sizde bu dergahta birbirinizin oklarına tahammül ederseniz acı çekersiniz,
hatta bu acılar nefsinizi
terbiye etmenize çok faideli olur. Fakat biz
arkadaşlarımızın oklarına tahammül edemeyiz, burayı terkederiz derseniz, dışarda donar helâk olursunuz.
" Bu sözleri duyan mürid arkadaşlarıyla beraber tövbe etti ve dergahta hizmete
devam ettiler . . . . Rabbim birbirine bu dar günde sıkı sıkı bağlı kalan ve birbirlerine her daim yardımcı olan kullarından eylesin...

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.896
  • 512.889
  • 32.896
  • 512.889
# 10 Eyl 2015 14:55:06
Bir gün Hz. Ali'nin taraftarlarının yoğun olduğu Küfe'den, bir Arap, devesiyle Şam'a gelmiş. Şam sokaklarında dolaşırken biri ona yanaşmış:

- Ver o dişi deveyi bana! demiş. Tartışma büyümüş, Küfe'den gelen adam, "Bu deve benimdir, üstelik dişi değil, erkektir" diye itiraz etmişse de anlaşamamışlar. Konu Muaviye'ye yansımış.

Halk meydanda toplanmış... Muaviye, Küfe'den gelenle Şam'da deveye sahip çıkan yerliyi dinledikten sonra, kararını açıklamış:

- Bu dişi deve Şamlınındır!

Sonra toplananlara dönmüş ve sormuş:

- Ey cemaat, bu dişi deve kimindir?

Cemaat hep birlikte bağırmış:

- Şamlınındır!

Küfeli şaşkın bir vaziyette devesinin ardından bakakalırken, Muaviye onu yanına çağırmış:

- Ey Küfeli, dinle! Sen de ben de biliyoruz ki, bu deve senindir ve dişi değil, erkektir. Ama sen Küfe'ye dönünce gördüklerini Ali'ye anlat ve de ki: "Ey Ali, Muaviye'nin, dişi deveyi erkekten ayırt edemeyen, o ne derse evet diyen 10 bin adamı var! Ayağını denk al!"

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.219
  • 28.776
  • 227.219
# 11 Eyl 2015 07:45:39
“Bir yakınımı ziyaret ettim ve yeni gördüğü bir kabir rüyasını anlatırken aramızda şu sohbet geçti:

-‘Rüyamda ölmüşüm, toprak altına konulmuşum ve melek olduğunu düşündüğüm iki varlık beni sorguya çektiler.’

–‘Mezar mıydı? Tabutta mıydın? Nasıl bir yerdeydin? Melekler neye benziyordu? Sana ne sordular? Çok korktun mu?’

-‘Mezar değildi. Toprak altındaydım. Belki elli metreden daha geniş düzgün oyulmuş topraktan duvarları ışıksız ortamda gri görünen bir kare odada yapayalnızdım. Meleklerin suretlerini tam göremedim, ama orta yaşlı erkek gibiydiler, beyazımsı bir silüettiler ve odanın bir yanındaydılar. Yüzlerini bilmiyorum. Lakin onları tanıdım, çocukluğumda bana görünmüşlerdi ve hatta ben dizlerimin üstüne emeklerken bana ‘Yürümeyecek misin sen!’ demelerinden sonra ayağa kalktığımı hatırlıyorum. Bu tanıdık kimseler onlardı.

Bana neler sorduklarını hatırlamıyorum. Ama beni öyle sorguladılar ve hatalarımı öyle sıraladılar ki dehşet içerisindeydim. ‘Suçlusun, cezalandırılmana karar verildi, seni götüreceğiz!’ dediler ve beni alıp ıstırap yerine götürmeye kalktılar.

Tarifsiz dehşette bir korku içerisinde çığlıklar kopararak karşı koydum. Sesim öylesine gür çıkıyordu ki tüm dünya feryadımı işitiyor sandım. Başıma gelecek azabın dehşetini algıladığım o çaresizlik içerisinde son çare Allah aklıma geldi. ‘Beni götürmeniz için Allah’tan izin aldınız mı?’ diye birbiri ardına bağırıyordum. Böyle bir soru beklemiyorlardı. Şaşkına döndüler, durdular ve ardından beni bırakıp kaçar gibi uzaklaştılar. Karanlık odada yapayalnız kaldım. Ürpertici, dehşet verici bir yalnızlıkta öylece beklerken uyandım.’

Bu rüyanın yaşanacağı bildirilen gerçeğe çok benzeyebileceğini düşünüyorum. Yüce Allah bu rüyanın sahibine rahmet etmiş, kalbine çok büyük bir ilahi uyarı yardımı lütfetmiştir. O berzaha hepimiz gideceğiz. Çok yaklaştık. Çoğunluk kendi kaderine ilgisizliğinin, duyarsızlığının, sorumsuzluğunun kurbanı olacak. Bilmemek kimseyi geleceğinden kurtarmayacak. Peşinden koştuğumuz dünya üzerimize çökmeye hazırlanıyor. Hesabı ve sorgusu unutulan zerre ameli olmayacak kimsenin.

Ölüm getireceğine hazırlanan için muhteşemdir. Yüce Allah'a saygı duyup yolundan yürüme çabalayan için muhteşem bir müjdedir, tarifsiz bir buluşmadır. Ama ahırete hazırlanmaktan kaçanlar için korkunç bir başlangıçtır. Rabbimiz, bizi gaflet karanlıklarından kurtarsın! ”

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.219
  • 28.776
  • 227.219
# 13 Eyl 2015 08:33:06
Adamın biri Afrika'da safariye çıkarken, yanına köpeğini de almış.

Köpek bir gün ormanda dolaşıp, kelebekleri kovalar, çiçekleri koklarken kaybolduğunu fark etmiş.

Ne yapacağını düşünürken bir de bakmış ki karşıdan bir leopar geliyor ve belli ki günlük yiyeceğini arıyor.

Şimdi başım dertte, diye düşünmüş köpek.

Etrafına bakmış yerde kemik parçalarını görmüş.

Hemen arkasını leoparın geldiği yere dönerek kemikleri kemirmeye başlamış, bu arada da arkadaki hareketi kestirmeye çalışıyormuş.

Leopar tam saldıracakken köpek kendi kendine konuşmuş:

Ne kadar lezzetli bir leoparmış.

Acaba etrafta bundan bir tane daha var mı..?

Bunu duyan leopar bir anda donmuş kalmış ve en yakındaki ağaca tırmanarak dalların arasına saklanmış:

Leopar tam zamanında kurtardım yoksa bu köpeğe yem olacaktım, diye düşünmüş.

Bütün bunlar olup biterken bir başka ağacın üstündeki bir maymun olanları izliyormuş, bildiklerini kullanarak bundan sonra kendisini leopardan kurtaracağını düşünmüş.

Leoparın yanına giderek neler olduğunu anlatmış.

Leopar köpeğin yaptıklarına çok sinirlenmiş ve maymuna:

Atla sırtıma, gidip şunu yakalayalım demiş.

Az önceki yerde bekleyen köpek, bakmış kızgın leopar sırtında maymunla birlikte süratle kendisine yaklaştığını fark etmiş.

Ne yapacağını düşünürken, kaçmaya da kalkmamış.

Bunun yerine arkasını leoparın geldiği yöne dönerek kemikleri kemirmeye devam etmiş.

Tam leopar saldıracakken, yine kendi kendine konuşarak leopara duyurmuş:

Şu aptal maymun da nerede kaldı..?

Yarım saat önce bir leopar daha getirsin diye gönderdim, hala haber yok..!

Diplomasi Denen Şey Bu..!

Yapabiliyorsan;

Hızlı düşün,

Sakin ol,

Güçlü görün,

Düşmanını kendi silahı ile yen..!

Çevrimdışı enesıla

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 394
  • 2.068
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 394
  • 2.068
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 13 Eyl 2015 08:57:27
Hz. Peygamberimizden (S.A.V.) şöyle rivayet edilmiştir:

— Ümmetimden bir kimse, bana bir salavat getirse, Cenabı Hak bir melek halk edip, o salavatı benim kabrime getirerek: «Ya Rasûlallah! Fülan şehirde, fülan mahallede bir kimse sana bu salavatı getirdi.» der. Ben de, var o kimseye 10 kerre salavat getir, yarın mahşer gününde hesabsız ve azabsiz olarak cennete dahil olsa gerektir derim. O melek daha sonra semaya yükselerek, Hak Celle ve Âlâ Hazretlerine o kimsenin bir kerre salavat getirdiğini arz eder. Cenabı Hak da:

— «Var o kuluma 10 kerre salavat getir.» buyurur. Eğer 10 kerre salavat getirdiğini haber verirse, Hz. Allah o kulunu cehennem azabından halâs ederek cennet ile müjdeler. Ve o salavat-ı şerifenin harfleri sayısınca bir melek yaratır ki, 360 başı ve o kadar yüzü, ağzı ve dili olduğu halde, kıyamete kadar tesbîh u takdîs okuyarak sevabını o kimseye bağışlarlar, buyurdu. (Sallallahu Aleyhi ve Âlittayyibîn’et-Tâhirîne, Ecmaîn)

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.219
  • 28.776
  • 227.219
# 14 Eyl 2015 07:56:12
Sahabenin Münafık Olma Korkusu | Bir Kıssa Bin Hisse
Hanzala b. Rebî el-Esedî (r.a) anlatıyor:
“Bir gün Hz. Ebû Bekir (r.a)’le karşılaştık. Bana:
“Nasılsın?” diye sordu.
“Hanzala münafık oldu.” dedim.
“Subhanallah, sen neler söylüyorsun?” diye şaşırdı. (Ben) açıkladım:
“Peygamber (s.a.v)’in huzurunda olduğumuz sırada bize cennet ve cehennemden söz edilir, sanki gözlerimizle görmüş gibi oluruz. Oradan ayrılıp çoluk çocuğumuza, bağ bahçemize karışınca çoklukla unutup gidiyoruz.”
Hz. Ebû Bekir (r.a) de:
“Allah’a yemin olsun ki ben de aynı şeyi hissediyorum.” dedi. Beraberce Peygamber (s.a.v)’e gittik ve bu durumu açtık. Bize:
“Nefsimi kudret elinde tutan Zat-ı Zülcelâl’e yemin olsun ki, siz, benim yanımdaki hali dışarıda da devam ettirip (cennet ve cehennemi) hatırlama işini koruyabilseniz muhakkak melekler sizinle yataklarınızda ve yollarda musâfaha ederdi. Fakat ey Hanzala, bazen öyle bazen böyle olması normaldir (münafıklık değildir), dedi ve (son cümleyi) üç kere tekrarladı.
Hadis Kaynak: Müslim, c.3, s.2106, Tevbe 12 (2750); Tirmizî, c.4, Kıyamet 59, h.2514,

Çevrimdışı kaseria38

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 46
  • 439
  • 46
  • 439
# 14 Eyl 2015 08:07:29
Kurtların, kuşların dilinden anlayan Hazret-i Süleyman aleyhisselama gelen bir adam yalvarır:

– Ne olur ey Allah’ın nebisi bana da hayvanların dilini öğret de ben de konuştuklarından anlayayım. Süleyman aleyhisselam izin vermez:

– Olmaz, der. Sen onların konuştuklarını dinlersen sabredemezsin. Arkasındaki hikmetleri düşünemezsin.

Kurtların, kuşların dilinden anlayan Hazret-i Süleyman aleyhisselama gelen bir adam yalvarır:

– Ne olur ey Allah’ın nebisi bana da hayvanların dilini öğret de ben de konuştuklarından anlayayım. Süleyman aleyhisselam izin vermez:

– Olmaz, der. Sen onların konuştuklarını dinlersen sabredemezsin. Arkasındaki hikmetleri düşünemezsin.

Ne var ki adam ısrar eder. Süleyman aleyhisselam da adama hayvanların dilini öğretir. Sevinçle evine gelen adam çöplükteki köpekle horozun konuşmalarını dinlemeye başlar. Bir ara köpekten şu sözleri duyar. Yanındaki horoza diyor ki:

– Horoz kardeş, sen arpayla da buğdayla karnını doyurabilirsin. Biraz ötedeki taneleri yesen de ekmek kırıntılarını bana bıraksan olmaz mı, benim karnım çok açtır. Horoz şu cevabı verir:

– Sabret köpek kardeş, yarın buraya ağanın ölen eşeğini getirip bırakacaklar, bolca et yer, karnını iyice doyurursun. Bunu duyan ağa hemen koşar ahırdaki eşeği alıp pazarda satar. Kendi kendine söylenerek döner:

– İyi ki hayvanların dilini öğrendim, yoksa eşek elimde ölecekti.

Ertesi gün yine kulak kabartır çöplükteki seslere. Köpek sitem etmektedir horoza:

– Hani ağanın eşeği ölecekti de ben de bolca et yiyecektim ya? Horoz cevap verir:

– Ağanın eşeği öldü ölmesine de, satın alan zavallının elinde öldü. Ağa açıkgözlülük edip eşeği sattı. Ama üzülme, bu sefer ağanın atı ölecek. Buraya getirip bırakacaklar, bolca et yer karnını doyurursun. Ağa yine hızla kalkar, ahıra gidip atı alarak pazara götürüp satar. Dönerken de yine söylenir:

– İyi ki hayvanların dilini öğrendim, yoksa at da elimde ölecekti. Gelip yine merakla kulak misafiri olur. Bu sefer köpek daha yüksek sesle sitem ediyor:

– Horoz kardeş, beni yine aldattın. Hani ağanın atı ölecekti ya?

– Ağanın atı öldü ölmesine de, sattığı zavallının elinde öldü. Üzülme der, bu sefer daha büyük bir ziyafete konacağız hep birlikte. Köpek inanmaz.

– Hadi hadi beni yine aldatıyorsun. Horoz kesin cevap verir:

– Hayır, aldatma falan yok. Durum kesin. Çünkü der, bu sefer ağanın kendisi ölecek, malına gelecek olan bu defa kendi canına gelecek. Arkasından yemekler yapılıp etler pişirilecek, artanını da bizlere dökecekler, ye yiyebildiğin kadar. Ağa bunu duyunca şaşırır, sağa sola koşuşturmaya başlar, yok mu beni satın alacak biri, diye söylenir. Derken gece hastalanan ağa sabaha çıkmaz ölür. Arkasından yapılan yemek, pişirilen etlerden artanlar çöplüğe dökülür, uzun zaman hayvanlar ziyafete konmuş olurlar. Bu sırada horoz söylenir:

– İnsanlar, keşke canıma gelecek olan malıma gelsin, diyebilselerdi de hileye başvurmasalardı. Bunda da bir hayır vardır, diye düşünselerdi. Bunu diyemiyorlar maalesef. Sonra da mallarına gelen canlarına geliyor; ama pişmanlık fayda vermiyor

Çevrimdışı yaar23

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.393
  • 37.786
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.393
  • 37.786
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 14 Eyl 2015 09:45:11
YİRMİ SANİYEDE

Şeytan hizmetçi kılığına girmiş ve yirmi sene Cüneyd-i Bağdadî Hazretleri'nin yanına gidip gelmişti. Bir türlü gönlüne vesvese vermeye, ona istediklerini yaptırmaya muvaffak olamamıştı. Birgün:
- Ey Üstad! Yoksa siz benim kim olduğumu biliyor musunuz? dedi.
Hazreti Cüneyd:
- Sen lanetli İblissin. İlk geldiğin andan beri seni tanıyorum, buyurdu.
Şeytan:
- Ey Sultanü'l Muhakkikin! Sizin kadar yüksek dereceye ulaşan başka bir büyük zat tanımıyorum. Yirmi senedir size hiçbir isteğimi yaptırmaya muvaffak olamadım, dedi.
- Defol mel'un! Şimdi de beni kendini beğenme hastalığına düşürerek mahvetmek mi istiyorsun! Yirmi senede yapamadığını yirmi saniyede mi yapacaksın? Yıkıl karşımdan! diye bağırdı.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK