İbretlik Hikayeler

Çevrimdışı kaseria38

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 46
  • 439
  • 46
  • 439
# 15 Eyl 2015 11:13:36
Sınıfların birinde zeki ve kıskanç bir öğrenci varmış. Bu öğrenci diğerlerinin başarılarını sabote etmeye çalışırmış. Konuşurken sözünü keser, başkalarının defterlerini karalarmış.

Öğretmen durumu fark edince öğrenici tahtaya kaldırmış ve neden böyle davrandığını sormuş. Öğrenci itiraf etmiş:

-Öğretmenim kimsenin benim kadar başarılı olmasını istemiyorum. Bu nedenle başkalarına zarar  veriyorum.

 Öğretmen tahtaya eşit büyüklükte iki çizgi çizmiş. Öğrenciye:

-Bak burada aynı uzunlukta iki çizgi var. Birisi benim öbürü de senin olsun. Seninkinin daha uzun olması için ne yaparsın ?

-Sizin çizgiyi silgiyle kısaltırdım öğretmenim.

Öğretmen:

-Bunun bir yolu daha var üstelik senin metodundan daha akıllıca, demiş ve tebeşirle öğrencisinin çizgisinin boyunu uzatmış.

-Bak bu şekilde benim çizgim seninkinden daha kısa oldu, hem de senin çizgin eskisinden daha uzun oldu. Başkalarından daha başarılı olmak istiyorsan onları sabote etmek yerine daha çok çalışmalı ve kendi yeteneklerini geliştirmelisin.

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.219
  • 28.776
  • 227.219
# 16 Eyl 2015 09:54:08
Valinin Dört Hatası | Bir Kıssa Bin Hisse
Hazreti Ömer, Sa’îd bin Âmir’in ( radıyallahü anh ) herkes tarafından çok sevilen bir kimse olduğunu öğrenince, Humuslulardan bir cemaata Onun kusuru olup olmadığını sormuş, onlar da kusuru olduğunu söyleyip, dört şey zikretmişlerdi. Bunun üzerine Hazreti Ömer, Sa’îd’i ( radıyallahü anh ) hemen Medine-i Münevvereye çağırıp;
“Yâ Sa’îd, senin bazı kusurların varmış. Bunların aslı nedir. Vazifene sabah namazından hemen sonra değil kuşluk vakti geliyormuşsun. Geceleri insanlar içerisine hiç çıkmaz görünmezmişsin. Haftada bir gün evine çekilir hiç kimseyi kabûl etmezmişsin. Eshâb-ı kiramdan, Hubeyb’in ( radıyallahü anh ) şehîd edildiği söylenince bayılıyor kendinden geçiyormuşsun” diye sordu. Bunun üzerine Hazreti Sa’îd, cevabında buyurdu ki:
“Yâ Emîr-el-mü’minîn vazîfeme ancak kuşluk vakti gelebiliyorum. Çünkü hanımım hastadır. Evde bütün hizmetleri kendim yapıyorum. Hamur yoğurur ondan ekmek yapar, pişirir abdest alır öyle çıkarım. Geç kalışım bundandır. Geceleri insanların içerisinde görünmeyişimin sebebi; gündüzleri halkın hizmetleriyle meşgûl olurum. Geceleri de Allahü teâlâya hizmet ve kulluk için ayırdım. Böylece gündüzleri yaptığım işlerin, verdiğim hükümlerin muhâsebesini yapar, yanlış kararlarım varsa düzeltirim. Haftada bir gün evime çekilip hiç kimse ile görüşmememin sebebi başka giyecek elbisem olmadığından, yıkadığım elbiselerim kuruyuncaya kadar kimseyi kabûl edemiyorum.
Hubeyb’in ( radıyallahü anh ) şehâdetini hatırlayınca bayılmamın sebebi anlatılacak şey değildir. Çünkü Mekke müşrikleri Hubeyb’i ( radıyallahü anh ) asarlarken (Bkz. Hubeyb bin Adiy) yanlarında idim. Belki mâni olabilirdim fakat o zaman henüz îmân etmemiştim. Seyirci kaldım. Onun gösterdiği cesâret ve celâdeti hatırladıkça, ne kadar kuvvetli bir imâna sahib olduğunu daha iyi anlıyorum. Niçin mâni olmadım diye üzüntümden bayılıyorum” cevabını verdi. Bunun üzerine Hazreti Ömer,
“Yâ Sa’îd, Allahü teâlânın korkusu seni ne kadar yüceltmiş. Millete faydalı bir uzuv yapmış” buyurarak gözyaşı döküp ağladılar. Hazreti Sa’îd, Hazreti Ömer’den bundan sonra vâlilikden affetmesini rica etmiş ise de Hazreti Ömer bunu kabûl etmeyip yine vâli olarak göndermiştir.
Hazreti Sa’îd bin Âmir, İslâmın korunması ve emniyeti altında bulunan gayrı müslimlere (zımmîlere) karşı yumuşak davranır ve çok ilgi gösterirdi. Şam’daki zımmîler onun bu yüksek tavrından çok memnun idiler. Bir defa Hazreti Ömer, onun zimmiler tarafından çok sevildiğini haber aldı ve sordu:
“Neden ahali bu kadar ona muhabbet gösteriyorlar?” Cevaben; “O, halkın dert ortağıdır” dediler. Hazreti Ömer bu duruma sevindi ve memnuniyetini belli etti.
Hazreti Sa’îd bin Âmir fakîrlerin, muhtaçların ve zavallıların dert ortağı olup, bu onun en bariz özelliği idi. Fakîrler ve muhtaçlar kendisini çok severlerdi. Hazreti Sa’îd bin Âmir eline geçeni fakîr-fukara’ya ve muhtaçlara dağıtır, kendisine çok zarurî olandan fazlasını bırakmazdı. Bir özelliği de fakîrlere istemeden önce hemen vermesi idi. Soranlara, Resûl-i Ekrem’in ( aleyhisselâm ) şu hadîs-i şerîfini dâima hatırlatırdı. “Atiyye (bağış) istenmeden verilen şeydir, birisi bir şey istedikten sonra verilirse o zaman o atiyye olmaz, istemenin karşılığı olur.”
Abdurrahmân Kasıt, Sa’îd bin Âmir’den Peygamberimizin ( aleyhisselâm ) şöyle buyurduğunu rivâyet etti:
“Muhacirlerin fakîrleri, insanlardan kırk yıl önce Cennete gireceklerdir.”
Kaynak; Hilyet-ül-Evliyâ cild-1, sh. 244, El-İsâbe cild-2, sh. 12, 48, Tabakât-ı İbn-i Sa’d cild-4, sh. 269, Tehzîb-üt-Tehzîb cild-4, sh. 51, El-A’lâm cild-3, sh. 97

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.219
  • 28.776
  • 227.219
# 16 Eyl 2015 15:46:31
Kaldırımda oturur vaziyette el etti ihtiyar..
İki büklüm beli, elinde asası.. Yüzünde derin çizgiler..
Durup, arabaya aldım.
-Nereye gidiyorsun dede ?
-Az ilerdeki kurban kesilen yere bırakırmısın oğlum .?( kapalı semt pazarı )
- Ne yapacaksın orda dede ?
- Belki biraz et verirler..
- Evin nerede ?
- Zafer mahallesinde..
- E nasıl gideceksin uzak oralar..
- Biraz et bulalımda Allah kerim..
Kısa yol boyu bi kamyon dua etti..
Dedeyi bıraktıktan sonra aklıma takıldı.. Gideceğim yerdeki işimi alel acele halledip pazara geri döndüm..
Ethem dede pazarın sütünlarından birinin dibine koyduğu çuvala bir poşet koyup, boş başka bir poşetle elinde asa ağır aksak tekrar pazarı turluyor..

Öbek öbek insanlar karıca misali etleri kesip biçip tasnif ediyor.. İyiler çil çil leğenlerde.. Kemikliler ayrı bir yere yığılmış.. Kantarlar ortada belliki işler sona yaklaşmış.. Birazdan ne var ne yok paylaşılacak..

Yanına yaklaştığı yerlerde kaçamak bir göz teması kuruyor Ethem dede ..
Bu çok kısa tedirgin " bana verecek bişeyiniz var mı? " sorusu..
Bu göz temasına çok yerde karşılık alamayıp ürkek adımlarla çekilip bir diğerine gidiyor..

Bu naif sorunun cevabı hiç o çil çil etler olmadı kaç yere gittiyse..

Kimi göz ucuyla iç yağları işaret etti, bonkör olan bir ikisi bol kemikli birkaç parçayı..

Eliyle lütfedip veren olmadı..
En son yerde herkesten uzak sahipsiz olduğu belli olan bir işkembeyi cebinden çıkardığı çakı ile kabaca temizleyip poşete koydu..
Ben yarım saate yakın onu farkettirmeden izledim..

Serde işgüzarlık var.. Bir iki yere " Şu amca yardıma bakınıyor galiba" dedim.
Pek kimse oralı olmadı..
Sana ne? Senin menfaatin ne türünden bakışlar attılar sadece..

Birkaç kare de fotoğraf çektim..

Bunun dışında hiç müdahil olmadım.
Onun ve çevresindekilerin yaşadığı sessiz diyaloğu, olup bitenleri bir mimik bile kaçırmadan gözlemeye çalıştım..
Epey sonra, dolaşmaktan yorgun olarak güzgüneşine nazır bir kaldırıma oturunca yanına gidip oturdum..

- ne yaptın dede ?
Beni tanıdı .. Tekrar gördüğüne mi sevindi, haline mi hüzünlendi bilmem ağlamaya başladı !
- Çok şükür toparladık bişeyler.. dedi
- hadi o zaman seni evine bırakayım dedim..
Yol boyu bir tır daha dua etti..

Hikayenin ana fikri ben ne iyi bir insanım değil.. Nefsimiz işin içine bulaşık ettiyse affola..

Bu yaşadığımı paylaşıp paylaşmama konusunda çok tereddüt ettim..

Ana fikir şu ki bu bayram biz bol et yiyelim diye emredilmemiş.. Kurban kesme imkanı bulanların büyük bir kısmı zaten normal zamanda da evine et alıp götürme imkanına sahip..

O dedeye parça kalıntı etleri göz ucuyla işaret edenlerin buğazından kendilerine ayırdıkları löp etler nasıl geçecek bilmiyorum..

İbadet şuuruyla kurbanlarını kesenler nizami olarak emredildiği gibi üçe tasnif edecekler mi ?

Hassas Dijital tartı ile etleri aralarında paylaşanlar aynı hassasiyetle ondan ihtiyaç sahiplerinin hakkını ayırmalı değil mi ?
Çevremizdeki Ethem amcalara dikkat edelim..

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.219
  • 28.776
  • 227.219
# 17 Eyl 2015 10:35:13
Tefecilikten Tevbekarlığa
Hasan-ı Basrî (k.s.) hazretlerinin talebelerinden Habîb-i Acemî (k.s.) hazretleri, önceleri çok zengin birisi idi. Tefecilik yapar, faizle para verirdi. Bir gün evinde, tam yemek yiyeceği sırada kapıya bir dilenci geldi ve 'Allah rızâsı için bir sadaka' dedi. Habîb, onun yüzüne kapıyı kapattı, o fakiri mahzun bir halde geri çevirdi. Sofraya döndüğünde kabın içindeki yemeğin kana döndüğünü gördü! Bu hâdise karşısında dehşete düştü! Kendisini bir korku sardı! Yerinde duramaz hâle geldi!..
Bir cuma günü, Hasan-ı Basrî hazretlerinin evinin yolunu tuttu. Yolda giderken, oyun oynayan çocuklar, Habîb-i Acemî'yi görünce, aralarında;
- Kaçın, kaçın! Tefeci Habîb geliyor! Ayağından kalkan toz, bize de gelir ve biz de onun gibi bedbaht oluruz, diyerek kaçıştılar.
Çocukların bu sözleri, ona çok ağır geldi.
Hasan-ı Basrî hazretlerinin meclisine varıp elini öptü. Huzurunda tevbekâr oldu. O da Habîb'i talebeliğe kabul etti.
Oradan ayrılıp evine dönerken, kendisine borcu olanlar onu görünce, alacaklarını talep eder korkusu ile kaçışmak istediler. Habîb-i Acemî bu vaziyeti anlayınca,
- Kaçmayın, bugün asıl benim sizden kaçmam lâzım, dedi. Ve kimden ne alacağı varsa, hepsini bağışladığını îlan etti.
Çocukların yanından geçerken, çocuklar bu sefer birbirlerine,
- Kaçın, kaçın! Tevbekâr Habîb geliyor. Üzerine bizden toz bulaşmasın. Bulaşırsa, bizler Allâh'a âsî olmuş oluruz... diyerek kaçıştılar. Habîb, bu sözleri duyunca çok duygulandı. Yüreği sızlayarak,
'Yâ Rabbbî! Sana sonsuz hamd ü senâlar olsun ki, bir tevbemle ismimi kötüler arasından çıkarıp iyiler arasına kaydeyledin' diyerek Allâh'a iltica etti.
Allah (Celle Celâluhû) Cümlemizi Bağışlasın..(ÂMÎN)

Çevrimdışı akdağ57

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 259
  • 830
  • 259
  • 830
# 17 Eyl 2015 15:06:22
Annenin Hizmete İhtiyacı Var:


'İki kardeş vardı. Bu iki kardeşin hizmete muhtaç bir anneleri vardı. Her gece kardeşlerden biri annenin hizmeti ile meşgul olur, diğeri Allah Teâlâ'ya ibâdet ederdi. Bir akşam, Allah Teâlâ'ya ibâdet kardeş, yaptığı ibâdetten, duyduğu hazdan dolayı kardeşine:

'Bu gece de anneme sen hizmet et, ben ibâdet edeyim, dedi.

'Kardeşi kabul etti. İbâdet ederken secdede uyuya kaldı ve o anda bir rüya gördü. Rüyasında bir ses ona:

'Kardeşini affettik, seni de onun hatırı için bağışladık, deyince genç:

'Ben Allah Teâlâ'ya ibâdet ediyorum. Kardeşim ise anneme hizmet ediyor. Fakat beni onun yaptığı amel yüzünden bağışlıyorsunuz, dedi. Ses ona:

''Evet, senin yaptığın ibâdetlere bizim hiç ihtiyacımız yok. Fakat, kardeşinin annene yaptığı hizmetlere annenin ihtiyacı vardı, karşılığını verdi.

Çevrimdışı kaseria38

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 46
  • 439
  • 46
  • 439
# 17 Eyl 2015 15:09:48
OSMANLI ZAMANINDA BİR EVLİLİK TEKLİFİ
evlilikOsmanlı zamanında bir adam bir bayanın karşısına geçer ve der ki ;

“-Ey dilberi rana! Ey tesadüf-ü müstesna! O mahrem suratınızı görünce size lahza-i kalpten sarsıldım… Niyetim acizane-i taciz etmek değildir.. Bilakis efkar-i umumiyede ufak bir aile bacası tüttürmektir.. Sözlerimsizi temin ve tatmin edecekse şayet zevc-i izdivacınıza talibim!..”

Bayanın cevabı;

“-O mahrem suratınıza bir sille-i Osmaniye nakşedersem sekte-i kalpten terk-i hayat edersiniz…”

SHARE AND ENJOY

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.219
  • 28.776
  • 227.219
# 18 Eyl 2015 10:57:28
Bir hoca Efendi yurt dışına kuran hizmeti için çıkıyor.
Ailesini, dostlarını, evini yurdunu, herşeyini geride bırakıp.
Bir an şöyle bir his geliyor.
"Herşeyi terkettim. Sahabeler gibi, onlarda herşeylerini terketmişlerdi. Günümüzün sahabisi olabilir miyim acaba diye"
o gece rüyada Araba kullanıyormuş .
Arabada da Kainatın Efendisi(s.a.v) ve birkaç ta Sahabe (r.a.) var,
Hoca şoför koltuğunda,
Bir an araba uçurumun kenarında asılı kalıyor. Korkuyor Peygamber Efendimize zarar gelir diye hemen arabadan inip taş bulmaya gidiyor tekerleğin altına koymak için. Taşı bulup getirdiğinde bakıyorki Ashap efendilerimiz arabadan inmiş ve tekerleğin altına başlarını koymuşlar. O zaman anlıyor sahabelerin farkını. Kendisi taş ararken, sahabeler baş koymuşlar rasulün yoluna...

Çevrimdışı Zombi800

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 13
  • 229
  • 13
  • 229
# 18 Eyl 2015 11:53:13
“Dershanede hocayı beklerken ışıklar kapanmış ve bir çizgi film gösterilmeye başlanmış.
Filmin adı ” Küçük Tavuk. “Bir kümes var. Kümeste bir çok tavuk ile genç ve küçük horozlar, bir de kümesin yaşlı ve büyük horozu bulunuyor. Kümesin etrafında da bir tilki dolaşıyor.
 Yaşlı ve büyük horoz, tilki içeri girmesin diye kümesin kapısını sıkı sıkıya kapatmış, tavukları dışarı bırakmıyor.
 Tabii dışarı çıkamadıkları için doğru dürüst yemlenemeyen tavuklar da zayıf ve küçük tavuklar.
 Yaşlı ve büyük horoz ise dışarı bırakmadığı tavuklara ölmeyecek kadar mısır tanesi dağıtarak yaşamalarını sağlıyor.
 Kümese giremeyen tilki bunun üzerine kümesin tellerinde küçük bir delik açarak küçük ve genç bir horoza sesleniyor ve ona biraz mısır veriyor. Mısırı yiyen küçük ve genç horoz her gün gelip tilkiden mısır alıyor. Bir süre sonra tilki küçük ve genç horoza tek başına yiyebileceğinden fazla mısır verince genç horoz hem kendisi yiyor hem de diğer tavuklara mısır dağıtıyor.
 Böylece yavaş yavaş yaşlı ve büyük horozun kümesteki gücü kırılıyor. Horozun etrafındaki tavuklar azalmaya başlıyorlar. Artık popüler olan genç ve artık irileşen horozun etrafında ise tavuklar toplanıyor. Bu aşamada tilki kümesin kapısının önüne mısır bırakıyor. Kümeste bir tartışma çıkıyor.
 Kapıyı açalım mı açmayalım mı diye. Sonunda korkarak kapıyı açıyorlar ve kafalarını dışarı uzatıp yemlenip hemen geri çekiyorlar. Bir süre böyle devam ediyor. Hiçbir şey olmuyor. Kümesteki tavuklar rahatlıyor. Korkuları azalıyor.
 Nihayet bir gece tilki kümesin önündeki avluya mısır döküyor. Artık korkusuz olan tavuklar genç ve artık güçlü horozun öncülüğünde dışarı çıkıyor ve rahat rahat yemleniyorlar. Kümesteki her tavuk semiriyor. Tilki bir süre sonra gece kümesin kapısından kendi mağarasına kadar mısır tanelerini döküyor.
 Sabah kümesten çıkan ve korkusuzca yemlenen tavuklar yemlene yemlene mağaraya kadar gidiyorlar. Sonra mağaraya giriyorlar. Onları içeride bekleyen tilki bütün kümes mağaraya girince mağaranın kapısını kapatıyor.”
Çizgi film burada bitmiş. Işıklar yanmış. Ve dersin hocası kürsüye çıkarak, “İşte Üçüncü Dünya ülkeleri böyle yönetilir” diyerek derse başlamış.
Sorular:
 1-Kümes NERESİ?,
2-Yaşlı horozlar KİMLER?
 3-Genç horoz KİM, şu anda neler yapıyor?
 4-En önemlisi tilki KİM?
 Buna göre içinde bulunduğumuz durumu sorgular isek binlerce yorum ortaya çıkar. Unutmayalım Ulusların dostları yok sadece çıkarları vardır…

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.219
  • 28.776
  • 227.219
# 20 Eyl 2015 08:04:40
Baba, işten yorgun argın eve geç gelmişti..

Çocuk: Baba, bir şey sorabilir miyim?
Baba: Evet..
Çocuk: Baba bir saatte ne kadar para kazanıyorsun?
Baba: Bu senin işin değil..
Çocuk: Babacığım lütfen, bilmek istiyorum..
Baba: İlle de bilmek istiyorsan 20 milyon..
Çocuk: Peki bana 10 milyon borç verir misin?
Baba: Benim senin saçma oyuncaklarına veya benzeri şeylerine ayıracak param yok. Hadi, derhal odana git ve kapını kapat..

Çocuk sessizce odasına çıkıp kapıyı kapattı.

Adam sinirli sinirli "Bu çocuk nasıl böyle şeylere cesaret eder." diye düşündü. Aradan bir saat geçtikten sonra adam biraz daha sakinleşti ve çocuğa parayı neden istediğini bile sormadığını düşündü, "Belki de gerçekten lazımdı"...

Yukarı çocuğunun odasına çıktı ve kapıyı açtı...

Yatağında olan çocuğa, "Uyuyor musun" diye sordu. Çocuk "Hayır" diye cevap verdi...

"Al bakalım, istediğin 10 milyon. Sana az önce sert davrandığım için üzgünüm. Ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim" dedi...

Çocuk sevinçle haykırdı, "Teşekkürler babacığım"... Hemen yastığının altından diğer buruşuk paraları çıkardı. Adamın suratına baktı ve yavaşça paraları saydı.

Bunu gören adam iyice sinirlenerek, "Paran olduğu halde neden benden para istiyorsun? Benim, senin saçma çocuk oyunlarına ayıracak vaktim yok" diye kızdı...

Çocuk "Param vardı ama yeterince yoktu" dedi ve yüzünde mahcup bir gülücükle paraları babasına uzattı; "İşte 20 milyon...''Senin bir saatini alabilir miyim? Yarın 1 saat erken gelebilir misin? Seninle akşam yemeğini beraber yemek istiyorum.'' dedi...

Bazı şeyler çok değerlidir...

Çevrimdışı Zombi800

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 13
  • 229
  • 13
  • 229
# 20 Eyl 2015 09:14:34
Küçük çocuk okuldan gelir gelmez holün sonundaki odaya doğru gitti. Ve duvarın dibinde duran tabureye çıkarak, kapının üstündeki camlı bölümden baktı. Babacığı her zamanki yerinde, eski bir sedirde oturuyordu. Önünde de birkaç tane içki şişesi vardı. Sedirin üstüne yayılan örtü, sigara yanıklarıyla yer yer delinmiş, dökülen sıvılarla rengini kaybetmişti. Köşedeki televizyon yine açıktı, babası ona bakacak durumda olmasa da…
Küçük çocuk okula yeni başlamıştı. Buna rağmen kontrol görevini, büyüklere taş çıkartacak bir şekilde yapar, bu işe her şeyden fazla önem verirdi. Çünkü babası sızınca sigarasını elinden düşürür, bazen üstünü başını, bazen yorganı, bazen de yerdeki kilimleri yakardı. Üstelik de her yere alkol bulaştığından, o zamana kadar bir yangın çıkmaması, mucizeden başka bir şey değildi.
 Babası için ettiği dualar, daha yangın çıkmadan onu söndürüyordu.
 Küçük çocuk kontrol işlemini, kapının üstünden yapmak zorunda idi. Çünkü içeri girse çok kötü azarlanır, duyduğu üzüntüden, o günkü hiç bir dersine çalışamazdı. Anneciği “geçim işi”ni üstlenmişti. Sürekli olmasa da, haftada birkaç gün temizliğe giderdi. Küçük çocuk bu günlerde babasına daha fazla ihtimam gösterirdi. Holün duvarındaki sarkaçlı saatleri, ona görev vaktini bildirirdi. Buçuklarla birlikte, bu da yarım saatte bir demekti. İkide bir yerinden kalkmaya üşense de, babasına duyduğu sevgiden ötürü, bu işten asla şikayet etmezdi. En büyük üzüntüsü ona yaklaşamamak, bir kerecik bile okşanmamaktı. “Tek çocuk çok kıymetlidir.” diyenler, bu bakımdan kesinlikle yanılıyordu.
 Babası, yıllar boyu kapandığı odadan sadece tuvalet ihtiyacı için ayrılır, daha sonra hiç bir mekâna uğramadan, âdeta koşarcasına geri dönerdi. Küçük çocuk kapının açıldığını duyunca aceleyle koridora fırlayıp, babasının kendisiyle konuşmasını, hatta bazen rüyasında gördüğü gibi, sarılarak öpmesini beklerdi.
 Fakat ondan sadece tek bir kelime duyardı: “N’aber?”
 “İyiyim babacım!.” derdi gülümseyerek ve sevgisini gönlüne hapsederek…
 …
Çocuk bir gün yine okuldan döndüğünde, kontrol vazifesini yapmak istedi. Fakat çıktığı taburenin bir ayağı aniden kırılınca, kapının pervazına asılı kaldı. Ellerini bırakarak aşağı atlaması, onun için son derece basit bir işti. Fakat tabure devrilip tersine dönmüş, sivri bir kama şeklinde kırılan ayak, tam atlayacağı yere gelmişti.
 Çocuk o şekilde sallanıp durmaktayken, babası sesleri duyup dışarı çıktı. Ve tabureyi bir kenara ittikten sonra, oğlunu bel kısmından sıkıca kavrayarak:
“Ellerini bırak!.” diye bağırdı. “Merak etme seni tuttum, düşmezsin.”
Küçük çocuk, bu sözleri hiç duymamış gibiydi. O şekilde beklerken:
“Bırak, bırak, korkma!.” diye tekrarladı babası. “Seni çok sıkı tuttum, endişelenme!.”
Çocuk, ancak kendisinin duyacağı şekilde:
“Gücüm tükenmeden bırakmam babacım!.” dedi. “Çünkü bana ilk defa sarılıyorsun

Çevrimdışı s.kahya

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 8.773
  • 33.609
  • Müdür Yardımcısı
  • 8.773
  • 33.609
  • Müdür Yardımcısı
# 21 Eyl 2015 20:48:56
Bir gün Halep meşâyıhından Muhammed en-Nebhânî İstanbul'a gelir. Sâmi Efendi Hazretleri (Mahmud Sami Ramazanoğlu k.s) bazı ihvânıyla kendilerini ziyarete giderler. Nebhânî ve arkadaşları gayet rahat ve serbest otururken Sâmi Efendi ve ihvanı dizüstü otururlar. Onların bu halini gören Muhammed Nebhanî:

Rahat oturun, der Efendi Hazretleri ve ihvânı oturuşlarını değiştirmeden:

Biz böyle daha rahatız, derler, Nebhânî de bu edeb karşısında:

Edeb, Türklerde dir, demekten kendini alamaz.

Çevrimdışı ferdem

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.415
  • 27.381
  • 4.415
  • 27.381
# 22 Eyl 2015 09:53:28
DERVİŞ HIRKASI
Bir gün yaralı bir kuş Hz. Süleyman’a gelerek, kanadını bir dervişin kırdığını söyler.
Hz. Süleyman, dervişi hemen huzuruna çağırtır.
Ve ona sorar;
Bu kuş senden şikâyetçi, neden kanadını kırdın?
Derviş kendini savunur;
-Sultanım, ben bu kuşu avlamak istedim.
-Önce kaçmadı, yanına kadar gittim, yine kaçmadı.
-Ben de bana teslim olacağını düşünerek üzerine atladım.
-Tam yakalayacağım sırada kaçmaya çalıştı, o esnada kanadı kırıldı. Ben suçsuzum, der.
Bunun üzerine Hz. Süleyman kuşa döner ve der ki;
-Bak, bu adam da haklı.
-Sen niye kaçmadın?
-O sana sinsice yaklaşmamış.
-Sen hakkını savunabilirdin.
-Şimdi kolum kanadım kırıldı diye şikâyet ediyorsun?
Kuş kendini savunur:
-Efendim ben onu derviş kıyafetinde gördüğüm için kaçmadım.
-Avcı olsaydı hemen kaçardım.
-Derviş olmuş birinden bana zarar gelmez.
-Bunlar Allah’tan korkarlar diye düşündüm ve kaçmadım.
Hz. Süleyman bu savunmayı doğru bulur ve kısasın yerine getirilmesini ister.
-Kuş haklı, hemen dervişin kolunu kırın! diye emreder.
Kuş o anda;
-Efendim, sakın öyle bir şey yaptırmayın, diyerek öne atılır.
-Neden diye sorar Hz. Süleyman.
Kuş sebebini şöyle açıklar;
-Efendim, dervişin kolunu kırarsanız, kolu iyileşince yine aynı şeyi yapar...
-Siz en iyisi mi, bunun üzerindeki derviş hırkasını çıkartın...
-Çıkartın ki, benim gibi kuşlar bundan sonra aldanmasınlar.

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.219
  • 28.776
  • 227.219
# 22 Eyl 2015 20:29:58
Karşıdan karşıya geçmek isteyen yaşlı
bir teyze yoldan geçenlerden yardım ister,kimsenin oralı
olmadığı teyzeye 23 yaşında bir kızımız yardım eder,
karşıdankarşıya geçirirken kız aniden bayılır,
masum görünüşlü yaşlı teyze bir taksi
...çevirir kızı taksiye atar ve taksiciye:
-kızım yolda yürürken fenalaştı,hemen eve götürmem lazım der.
Taksiyi ATA2 sitelerine
yakın bir yerde durdurur,taksiciden yardım alarak kızı arabadan
indirir komşularından yardım alacağını
söyleyerek taksiciye gitmesini söyler.
Taksici oradan uzaklaştıktan kısa bir süre sonra arabanın
içinde telefon çalmaya başlar kendi telefonunun
çalmadığını anlayan taksici kısa bir aramadan
sonra arka koltuğun altına düşmüş olan telefonu bulur,
ısrarla çalan telefonu
açar telefonda bir erkek vardır:
-Bu telefon kızıma ait,eve gelmesi gerekiyordu
ama hala gelmedi siz kimsiniz diye sorar,
telefonu açan taksici kendini tanıtır
ve kızınızı annesiyle falanca adrese bıraktım der baba
hayır annesi yanımda bulunduğun
yeri söyle beni kızımı bıraktığın adrese
götüreceksin der ve polise haber verir,
polisler baba ve taksici kızı arar ama
ne o adreste öyle bir teyze vardır nede kız ortadadır.

Ertesi günü kız Çengelköy'de
MAXİ alışveriş merkezinin önündeki
bir çöp konteynerının içinde
ölü bulunur,tüm organları
alınmıştır,
otopsi raporuna göre kıza
iğne yapılmış ve bayılması sağlanmış,
aile feryat figan tüm çengelköy
ayağa kalkmış durumda.

SİLMEYİN...
VE MÜMKÜN OLDUĞUNCA
PAYLAŞIN ve ßU KONUDA ßİLGİLENDİRİN..

"BAŞIMA GELMEZ" DEMEYİN UMURSAMAMAZLIK YAPMAYIN DOSTLARINIZI ARKADAŞLARINIZI AKRABALARINIZI UYARIN. BUGÜN BU GENÇ KIZIMIZIN BAŞINA GELEN ALLAH GÖSTERMESIN YARIN YAKININIZIN BAŞINA GELEBILIR.

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.219
  • 28.776
  • 227.219
# 24 Eyl 2015 10:36:30
Hz.İsmail ağlarken melekler de ağlar. Babası, bıçağı boğazı üzerine koyunca, oğlu güler.
- Yavrucuğum, bu halde iken niçin gülüyorsun?
- Gördüm ki bıçakta Besmele yazılı, dostun ismi yazılı olan bıçak, nasıl keser?
Hz.İbrahim, olanca kuvveti ile bıçağı çakar, bıçağın ağzı döner ve kesmez. Kızıp, bıçağı yere çalar. Bıçak Allahü teâlânın emriyle dile gelip der ki:
- Bana niçin kızıyorsun? Sana kes diye emreden, bana da kesme diye emrediyor.
O zaman şu lütuf nidası erişti:
(Ey İbrahim, gerçekten rüyana sadakat gösterdin. Güzel amel işleyeni işte böyle mükafatlandırırız. Bu açık bir imtihandı. Oğluna karşılık ona büyük bir kurbanlık koç fidye verdik)
Hz.İbrahim, gökten inen koçu yakalayınca, oğlunun bağlarının çözüldüğünü görür.
- Yavrucuğum, bağlarını kim çözdü?
- Beni ölümden kurtaran dost, bağlarımı çözdü.
- Ey oğlum, şimdi dua et, ne istersen Allahü teâlâ kabul eder.
Hz.İsmail şöyle dua etti:
(Ya Rabbi, Kıyamette, mümin olan herkesi mağfiret eyle!)
(Bütün müminleri mağfiret ettim ve bağışladım) müjdesi geldi.
Kurban; Müslüman toplumların simgesi durumundaki ibadetlerden biridir. Kurban, bir Müslüman’ın tüm varlığını Allah yolunda feda etmeye hazır olduğunun bir simgesidir.Ayrıca kestiğiniz kurbanın etini kendiniz için dolabınızda saklamayınca Allah için yapılan bu ibadette yerini bulsun.
Allahın rahmeti ve bereketi üzerinize oLsun.Bugünler berekettir, umuttur, özlemdir. Yarınlar niyettir. Kestiğiniz kurban ve dualarınız kabul olsun, sevdikleriniz hep sizinle olsun..Kurban Bayramınız Şimdiden Mübarek oLsun.

Çevrimiçi hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.776
  • 227.219
  • 28.776
  • 227.219
# 26 Eyl 2015 00:08:22
KAVGAYI BİTİRME USULU... (MUTLAKA OKUYUN)

Peygamberimiz (s.a.v) bir gün ashabına, “Size cennetlik kadınların kimler olduğunu haber vereyim mi?” buyurdu.

Ashap, “Buyrun, haber verin yâ Resûlallah” dediler.
Peygamber Efendimiz (s.a.v) bu saadeti hak eden kadınları şöyle tanıttı:

“Onlar kocalarını çok severler. Onlara çocuk verirler. Bir kızgınlık anında veya kendisine kötü davranıldığında ya da kocası ona kızdığında elini kocasının elinin üzerine koyar ve ona, işte elim elinde; sen benden razı olmadıkça uyku uyumayacağım’ der.”
Böyle bir kadın karşısında eriyip yumuşamayacak ve kusurun biraz da kendisinde olduğunu söylemeyecek erkek çok azdır.

Kocasına karşı tevazu gösterip sabırla bu formülü uygulayan kadın dünyası da âhireti de cennet olur. Böyle özür dileyen bir kadının özrünü kabul etmeyen ve ona hâlâ sert davranan erkeğin de hesabını Allah görür.

| Kaynak: Taberânî, et-Kebîr, 19/140; el-Evsat, nr. 1764; Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, 4/312; Münzirî, et-Tergib
[Elinde sevgi sermayesi olan kimse, bunu önce en yakınlarına harcamalıdır.]

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK