İbretlik Hikayeler

Çevrimdışı ogrtmn35

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 17.429
  • 177.416
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 17.429
  • 177.416
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 25 Ara 2012 18:20:42
“. . . . .” Buraya Onun Adını Yaz..

Kimin mi?

Hani o, seni en çok üzenin, en kızdıranın..

Eşin belki..Belki de annen-baban..
Ya da kardeşin, komşun, en iyi arkadaşın..
Artık, seni inciten ve de “kıymetlin” her kimse, işte onun..

Yaz adını buraya; “. . . . .” ve ekle;

“. . . . .” Öldü! Yok artık!

Ne bir daha bu eve gelecek, ne telefon edecek, ne de bir daha karşılaşacağım onunla!

Artık “. . . . .” Yok! Öldü O.. Hiç olmayacak bir daha..

-----

Bundan sonra, aranızda geçen olayları düşün..

Hani seni çok inciten, üzen-kızdıran ve “Asla!” dedirten her yaşanmışlığı..

Gör bak, nasıl bomboş ve anlamsız gelecek..

Ölümün değdiği her şey nasıl silikleşecek, nasıl artık fonda kalacak hayat!..

Aniden değişecek paradigmalar!

“Neden?” diyeceksin..”Neden kırdım ki onu?” “Şu üç günlük dünyada değer miydi?”

Ve.. Tarifsiz sızlayacak yüreğin..

-----

İşte bak dünya bir an! Bir varmış, bir yokmuş..

Giden asla geri gelmiyor ve insan “keşke” diye bir ömür boyu yürek sızılarıyla kalıyor sonra.

Böyledir ölüm..Ansızın gelir ve keskin bir bıçak gibi ayırıverir dünyaları..

Ve bizler, hep “ölecek yaşlarda” olduğumuz gerçeğini bile bile, görmezden gelir, hiç ölmeyecek gibi yaşarız..

Oysa geçen her saniye haykırır bize; “Ölüm var heyy!”

-----

Bir ebemkuşağıdır ölüm..

Her giden hep “sırma saçlı-badem gözlüdür” ya hani..

“. . . . .” Öldü diyerek işte, şimdi değiştir paradigmaları!..

Ve en bâdem gözlüne sımsıkı sarıl! Bırakma sakın!..

Bak, tik-taklıyor zaman; “Ölüm var heyy!”

-----

İşte bu, “Ölmeden önce ölmek” yani Olmak sırrındandır..

Ve bundandır “Her vakit ölümü hatırlayın!”diye emredilmesi..

Sırra eren, hiç “keşke” demeyecek.

-----

Ve..

Nasıl hayattayken öldürüp de gayrımızı, sıfırlıyorsak ona karşı içimizi, aklımızı-yüreğimizi..

Nefsimize de böyle yapmalı!..Sıfırlamalı dâim..

Sınır dışı tüm arzu ve dayatmalarını, ölüm silgisiyle silivermeli..

Ölmeden Ölmeli!..

Ölmüş olan, hiç dünyaya tapar mı? “Şunu, şunu da isterim” der mi?

Ölmüş olan, yalan-kötü söz söyler mi?

Ölmüş olan, haset-zulüm eder mi hiç?

Ölmüş olan, benlik davası güder, kin tutar mı?

Ölmüş olan, incinir mi?
Ölmüş olan, İncitir mi hiç?

?

Gelin Ölü verelim hadi!..

Öleceğiz,öleceğiz müjdeler olsun. Ölümü de öldüren Rabbe secdeler olsun.

Çevrimdışı bombom12

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 384
  • 1.128
  • 384
  • 1.128
# 25 Ara 2012 18:23:44
                         Taş Kafa - Boş Kafa - Hoş Kafa

Behlül Dânâ, bir mezarlıkta bulduğu üç kurukafayı zembiline koymuş ve pazara getirip "Satıyorum" diye bağırmaya başlamış.

"Satıyorum, alan var mı?"

Meraklılar başına toplanıp fiyatını sormuşlar:

"Birincisi parasız,
ikincisi ise sudan ucuzdur", demiş.
"Ama üçüncüsünü hiç sormayın... O, ağırlığınca paradır."

Sebebini merak etmişler. Birincisini gösterip:

" Bu gördüğünüz "Taşkafa"dır demiş, nasihata bile yanaşmazdı. O yüzden beş para etmez.

İkincisi de "Boşkafa"dır, nasîhat istemesine rağmen onları tutmazdı; üç-beş kuruş verenin elinde kalır.

Üçüncüsü ise "Hoşkafa"dır ki, buna "Kâmil kafa" da diyebiliriz. Hem ameli, hem de ihlâsı vardı; hedefi ise Allah rızâsıydı. O yüzden kurusu bile Altın değerindedir.

Çevrimdışı zalim09

  • Bilge Üye
  • *****
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
# 26 Ara 2012 22:57:26

Ey boş yere kendini gamlara kaptıran,
 elde edemediği dünya malı için üzülüp duran gafil!
 Kur’ân’ı aç da;
 “Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler”
 âyetini oku!
 
cins at, süslü eğer yüzünden öfkelenen,
 gönlünü hasetle, kinle dolduran, dertlere düşen!
 yürü git;
 “Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler”
 âyetini oku!
 
için pisliklerle dolu; pislik içindesin aslında;
 kendini, nefsanî arzuların, kinlerin hevâsına kaptırmışsın!
 ey pisliklerle beraber yaşayan, pisliklere bulanan gafil!
 git de;
 “Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler”
 âyetini oku!
 
ey dâvalarla, dünyaya ait isteklerle dolu şeyh;
 ey mânâdan mahrum, gösterişe kapılmış zavallı!
 ey yokken var gibi görünen kişi!
 yürü git;
 “Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler”
 âyetini oku!
 
padişahlığına, beyliğine bakma!
 her gün bir parça ölüyorsun;
 zaten günü gelince büsbütün öleceksin;
 bir yığın toprağın altına gireceksin!
 onu düşün de, git;
 “Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler”
 âyetini oku!
 
o güzel yüz, o güzel gözler, o işveler, o nazlar...
 nerede o benlikler, o kendini herkesten üstün görmeler?
 bütün beden çürüyüp dağılmış;
 o güzel gözlerin oyuklarına toprak dolmuş.
 aklını başına al da, git;
 “Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler”
 âyetini oku!
 
yanağını güzellerin yanağına pek koyma;
 sonunu düşün; yanağın, yüzün çürümüş gitmiş, onu hayâl et!
 yürü git;
 “Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler”
 âyetini oku!
 
istersen çok zengin ol, bağın bahçen olsun;
 isterse konağın, sarayın bulunsun;
 bunlar ölüme karşı nedir ki!
 bunlara sığınabilir,
 bunlarla ölümü yenebilir misin?
 yürü git;
 “Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler”
 âyetini oku!
 
nerede memleketler alanlar,
 dünyayı fethedenler?
 nerede binlerce insanın kanlarını döken zalimler?
 onlar insanlara ne hizmette bulundular?
 aklını başına al da, git;
 “Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler”
 âyetini oku!
 
ey insanların tabutlarını uzaktan görüp de ders almayan;
 hattâ ölümü düşünmeyerek gülen zavallı;
 ey hâlâ gözleri açılmayan gafil!
 yürü git;
 “Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler”
 âyetini oku!
 
yeter artık, söz söyleme bundan sonra;
 sözden ne diye bir çare ararsın?
 ey rüzgarı ölçmeye çalışan!
 git, git de;
 “Sizden önce gelen insanlar nice akarsular, nice bahçeler terk edip gittiler”
 âyetini oku!
 (Divân-ı Kebîr, Gazel, 1872)

Çevrimdışı hercaihoca

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.394
  • 6.336
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 1.394
  • 6.336
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 27 Ara 2012 22:36:50
Bütün Çocuklar Adına Öğretmenlere Yazılmış Bir Mektup
 
“Sevgili öğretmenim,
Seven, öğreten, hata yapsak da bizi affeden, kinlenmeyen, zaman zaman  çok öfkelendirdiğimizde dayanamayıp bağıran ama asla vurmayan, tehdit etmeyen, aşağılamayan, bu nedenle de büyüklüğünü hep koruyan, büyüdüğümüzde anılarımızda bu çok güzel özellikleriyle yer tutan öğretmenim.
ben haylazım
Ben haylazım, yaramazım, ama öğrenmeye açığım. Bana öğretme yöntemin farklı olmalı. Beni sevdiğini, bana değer verdiğini sezmeliyim. Beni yaramaz diye itersen ve ona göre davranırsan, gerçekten işe yaramam. En değerli, en büyük öğretmenim beni böyle görüyorsa ben demek ki buyum diyerek kabullenir, zaten benim için kolay ve zevkli olan   haylazlıklarıma devam ederim.
çok duygusalım
Lütfen beni anla. Aslında çok duygusalım. Çabuk incinirim. Ama siz büyükler gibi bunu gösteremem. Beni aşağıladığınızda belki bön bön yüzünüze bakar, susarım, bazen savunmaya geçer size küstahça gelen bir iki şey söylerim. Ve daha da kızdırırım sizi, ama emin olun art niyetsiz, önceden tasarlamadan, zaten bunun için değil midir, kinci olmamanız gerektiği?
kıpır kıpırım
Ben dikkatsizim, dalgınım, kıpır kıpırım. Siz ders anlatmak için uğraşırken ben etrafa bakar, silgiyle oynar, başka dünyalara giderim. Bazen hiç yerimde duramaz, hareket etmek isterim. Beni uyarın, bu benim elimde olan bir şey değil. Beni diğer çocuklarla kıyaslamayın, belki de benim beynimde bir şey fazla veya eksiktir, kim bilir? Büyüyünce beni iyi yetiştirirseniz doktor olup bunu araştıracağım. Söz veriyorum.
çalışkanım, başarılıyım
Ben söz dinleyen, çalışkan, başarılı bir çocuğum. Öğretmenim en çok beni sever. En iyi notları benden bekler. Ben de bunun için elimden geleni yaparım. Ama bazen çok zorlanıyorum. Geçen yıl birinci oldum diye be sene de birinciliği kaptırmamak için çok, çok çalışıyorum. Matematikten özel dersler alıyorum, arkadaşlarımdan gizli. Yine birinci olmalıyım. Ama çok zor. Benden, büyüklerim ve öğretmenim çok şey bekliyor. Artık oyun oynamak, TV seyretmek, arkadaşlarımla olmak istiyorum. Çok zaman kaybı. Öğretmenim lütfen beni uyarın, çocukluğumu yaşayamıyorum.
içime kapalıyım
Ben hep ortacıyım öğretmenim. Çok sessizim, içime çok kapalıyım. Pek arkadaşım da yok. Çok sıkılıyorum. Ne yapacağımı bilemiyorum. Konuşunca yanlış bir şey söylemekten çekiniyorum. Öğretmenim beni, istemesem de sosyal faaliyetlere sokun, nasıl olsa sessiz ve ortalama bir öğrenci deyip benden ilginizi esirgerseniz, ben büyüdüğümde nasıl toplum içine karışırım?
ben bilmiş biriyim
Ben neşeli, zeki, çalışkan, bilmiş bir öğrenciyim. Sınıfta hiçbir düzensizliğe tahammülüm yoktur. Hemen gider size şikayet ederim. Eğer bu şikayetlerden aferin alır ve şikayet ettiğim çocuk da cezayı yerse demeyin keyfime. Ama içimde bir kuşku var. Doğru mu yapıyorum diye. Sonradan çok pişman oluyorum. Ama yine de bu kurallara aykırı bir hareket gördüğümde alacağım aferini de düşünerek şikayet etmeden duramıyorum. Peki ya o kuşku?
hepimiz farklıyız
Hepimiz birbirimizden çok farklıyız. Kimimiz esprili, neşeli, kimimiz çalışkan, terbiyeli, kimimiz çok hareketli, dikkatsiz, kimimiz kuralcı, bilgiç, kimimiz taklitçi, kimimiz de maalesef tembel.
İşte öğretmenim bence en önemlisi tembel olmamız. Çünkü tembel olan geleceğin asalağı olabilir. İşte asıl bu asalaklık yaramazdır. Onun bu yapısını değiştirmek için elinizden geleni yapın. Hem kendisine hem de topluma faydasız bir insan olmasın sonunda.
Sevgiler...
(Basından)

Çevrimdışı hercaihoca

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.394
  • 6.336
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 1.394
  • 6.336
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 27 Ara 2012 23:08:21
Zaman yönetimi...
(bildiğiniz bir hikayeyi ben hatırlatmak istedim)

Profesör sınıfa girip karsısında duran dünyanın en seçilmiş öğrencilerine kısa bir süre baktıktan sonra, "Bugün Zaman Yönetimi konusunda deneyle karışık bir sınav yapacağız" dedi. Kürsüye yürüdü, kürsünün altından kocaman bir kavanoz çıkarttı. Arkadan, kürsünün altından bir düzine yumruk büyüklüğünde tas aldı ve taşları büyük bir dikkatle kavanozun içine yerleştirmeye başladı. Kavanozun daha başka tas almayacağına emin olduktan sonra öğrencilerine döndü ve "Bu kavanoz doldu mu?" diye sordu. Öğrenciler hep bir ağızdan "Doldu" diye cevapladılar. Profesör "Öyle mi?" dedi ve kürsünün altına eğilerek bir kova mıcır çıkarttı. Mıcırı kavanozun ağzından yavaş yavaş döktü. Sonra kavanozu sallayarak mıcırın taşların arasına yerleşmesini sağladı. Sonra öğrencilerine dönerek bir kez daha "Bu kavanoz doldu mu?" diye sordu. Bir öğrenci "Dolmadı herhâlde" diye cevap verdi. Doğru" dedi profesör ve gene kürsünün altına eğilerek bir kova kum aldı ve yavaş yavaş tüm kum taneleri taslarla mıcırların arasına nüfuz edene kadar döktü. Gene öğrencilerine döndü ve "Bu kavanoz doldu mu?" diye sordu. Tüm sınıftakiler bir ağızdan "Hayır" diye bağırdılar. "Güzel" dedi profesör ve kürsünün altına eğilerek bir sürahi su aldı ve kavanoz ağzına kadar doluncaya dek suyu boşalttı. Sonra öğrencilerine dönerek "Bu deneyin amacı neydi" diye sordu. Uyanık bir öğrenci hemen "Zamanımız ne kadar dolu görünürse görünsün, daha ayırabileceğimiz zamanımız mutlaka vardır" diye atladı. "Hayır" dedi profesör, "bu deneyin esas anlatmak istediği eğer büyük taşları bastan yerleştirmezseniz küçükler girdikten sonra büyükleri hiç bir zaman kavanozun içine koyamazsınız" gerçeğidir". Öğrenciler şaşkınlık içinde birbirlerine bakarken profesör devam etti: "Nedir hayatınızdaki büyük taşlar? Çocuklarınız, eşiniz, sevdikleriniz, arkadaşlarınız, eğitiminiz, hayâlleriniz, sağlığınız, bir eser yaratmak, başkalarına faydalı olmak, onlara bir şey öğretmek! Büyük taşlarınız belki bunlardan birisi, belki bir kaçı, belki hepsi. Bu aksam uykuya yatmadan önce iyice düşünün ve sizin büyük taşlarınız hangileridir iyi karar verin. Bilin ki büyük taşlarınızı kavanoza ilk olarak yerleştirmezseniz hiç bir zaman bir daha koyamazsınız, o zaman da ne kendinize, ne de çalıştığınız kuruma, ne de ülkenize faydalı olursunuz. Bu da iyi bir is adamı, gerçekte de iyi bir adam olamayacağınızı gösterir" Profesör, ders bittiği hâlde konuşmadan oturan öğrencileri sınıfta bırakarak çıktı gitti.

Çevrimdışı ogrtmn35

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 17.429
  • 177.416
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 17.429
  • 177.416
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 29 Ara 2012 21:02:04
BAYKUŞ

Hz Süleyman (a.s) huzuruna girip selam veren baykuşa sormuş.

- “Ey Baykuş! Evlere konunca niçin uzun uzun ötersin?”

...
- “İnsanoğlu bu kadar ağır imtihanla karşı karşıya iken nasıl rahat uyur ? demek isterim.
- “Gündüzleri niçin dışarı çıkmazsın?”
- “İnsanoğlunun birbirlerine olan zulümlerinden dolayı….”
- “Feryâdında ne dersin ?”
- “Ey gâfiller! Yolculuk var.Hazırlıkta bulunun” derim.

Hz. Süleyman (a.s) şöyle buyurmuş : “ İnsana böyle yol gösteren başka bir kuş yoktur. Neden insanoğlu onu uğursuz sayar, anlamadım.”.....



Gerçekleri duymak istemediğimiz için uğursuz sayıyoruz. .  :(

Çevrimdışı ogrtmn35

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 17.429
  • 177.416
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 17.429
  • 177.416
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 31 Ara 2012 23:25:03
Maddi durumumuz küçükken çok yoktu, babam eve biraz baklava almıştı. O akşam çayla beraber bir güzel yedik. Ertesi gün yerli malı haftası vardı sınıfta... Annem de kavanozun içine 1 tane baklava koydu bir kaba da zeytin peynir falan, her neyse sınıfa girdim herkesin önünde börekler falan... Sınıfın en gıcık çocuğu başıma dikildi ve gülmeye başladı..
-O baklavayı fareler için getirdin galiba dedi
Ben o anda utancımdan yerin dibine girdim herkes gülmeye başlamıştı. Ağlayarak okuldan çıktım eve gelip anneme bağırmaya başladım.
-Nasıl bir tane baklava koyarsın sınıftakilerin çantalarında bir sürü yiyecek vardı bende ise bir baklava biraz zeytin yarım ekmek beni rezil ettin dedim. O anda annem kırgın bir şekilde;
-Baklavalardan benim payıma düşen sadece buydu yavrum dedi.

O anda kendimden nefret ettim anneme sarılmaya bile yüzüm kalmamıştı...Biliyorum annem bana kırılmaz ama ben kendime kırıldım böyle bir anneye bunu yaptığım için 10 yaşımdan beri her gece Allahın beni affetmesi için dua ederim...
O zamandan bu zamana ağzıma almadığım tek tatlıdır baklava...

Çevrimdışı sewil23

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 3.257
  • 10.734
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 3.257
  • 10.734
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 31 Ara 2012 23:44:22
annem okula başladığım ilk günden yanından ayrılıncaya kadar her gün bıkmadan usanmadan kar soğuk demeden balkona çıkar beni uğurlardı.
ama bir sabah onu çok kızdırdım ve çok kırdım. çıktım evden okula gitmek için. arkadam baktım annem yoktu. 1 dakikalık yolu 10 dakikada gittim gözüm arkada hadi çıkıp bakacak annem diye. bakmadı. ilk ve son oldu o. ama ben bu yaşıma geldim hala unutamam. evden çıktığımda hep gözüm arkadadır...

Çevrimdışı sewil23

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 3.257
  • 10.734
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 3.257
  • 10.734
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 01 Oca 2013 00:20:28
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Maddi durumumuz küçükken çok yoktu, babam eve biraz baklava almıştı. O akşam çayla beraber bir güzel yedik. Ertesi gün yerli malı haftası vardı sınıfta... Annem de kavanozun içine 1 tane baklava koydu bir kaba da zeytin peynir falan, her neyse sınıfa girdim herkesin önünde börekler falan... Sınıfın en gıcık çocuğu başıma dikildi ve gülmeye başladı..
-O baklavayı fareler için getirdin galiba dedi
Ben o anda utancımdan yerin dibine girdim herkes gülmeye başlamıştı. Ağlayarak okuldan çıktım eve gelip anneme bağırmaya başladım.
-Nasıl bir tane baklava koyarsın sınıftakilerin çantalarında bir sürü yiyecek vardı bende ise bir baklava biraz zeytin yarım ekmek beni rezil ettin dedim. O anda annem kırgın bir şekilde;
-Baklavalardan benim payıma düşen sadece buydu yavrum dedi.

O anda kendimden nefret ettim anneme sarılmaya bile yüzüm kalmamıştı...Biliyorum annem bana kırılmaz ama ben kendime kırıldım böyle bir anneye bunu yaptığım için 10 yaşımdan beri her gece Allahın beni affetmesi için dua ederim...
O zamandan bu zamana ağzıma almadığım tek tatlıdır baklava...


çok duygulandım öğretmenim. deminden beri kaç kere okudum kim bilir. annemi ne kadar çok özlediğimi, ona ne kadar muhtaç olduğumu hatırlattı bana...anneler kırılmaz değil mi çocuklarına...

Çevrimdışı m ferit

  • Uzman Üye
  • *****
  • 355
  • 271
  • 355
  • 271
# 01 Oca 2013 00:44:36
sewil23 öğretmenim , anneler kırılmıyor bence , yukarıdaki olayda beni çok etkiledi.ana yüreği kırılmıyordur sanırım.

Çevrimdışı sewil23

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 3.257
  • 10.734
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 3.257
  • 10.734
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 01 Oca 2013 00:46:43
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
sewil23 öğretmenim , anneler kırılmıyor bence , yukarıdaki olayda beni çok etkiledi.ana yüreği kırılmıyordur sanırım.
kırılmasın zaten... annenin affedemediği bir hata işlemek bütün ömrünü bitirir insanın, iflah olmaz gibi geliyor bana...

Çevrimdışı ogrtmn35

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 17.429
  • 177.416
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 17.429
  • 177.416
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 01 Oca 2013 17:28:34
GENÇLİK İKSİRİ

Balıkesir' in Sındırgı ilçesinde 90 yaşlarında, Azmi isminde çok dinç ve genç görünümlü bir dede yaşarmış.
Çevresinde bulunan herkes ona çok özenir ve sorarlarmış:
"Bu gençliğin sırrı nedir?" diye. Bu soru soruldukça ihtiyar delikanlı güler geçermiş.

Sorular sıklaşıp , soranlar çoğalınca cevap vermek vacip olmuş sanki.
Düşünmüş Azmi dede, bu sırrımı kolayca herkese nasıl anlatırım diye.
Sonra tüm meraklıları evine yemeğe davet etmeye karar vermiş.
"Bu davette size sırrımı açıklayacağım" demiş. Herkes merakla davete gelmiş. Yemekler yenilmiş, içilmiş, sohbetler edilmiş vakit iyice gecikmiş.
Ama gençlik sırrı ile ilgili tek kelam edilmemiş.

Herkes konu ne zaman açılacak diye merek ederken Azmi dede hanımına seslenmiş:
-"Hatun, şu kilerden bir karpuz getirir misin bize?"
Hanımı yaşlı haliyle hemen doğrulmuş kilere giderek bir karpuz getirmiş. Azmi amca karpuza şöyle eliyle bir vurmuş tık tık diye sonra da:
" Bu olmamış hanım, güzel çıkmayacak, başka getirir misin?" demiş.
Hanımı karpuzu götürmüş başka bir tane getirmiş.
Azmi amca onu da bir yoklamış yine beğenmemiş.
" Hanım sana yine zahmet olacak ama bu da olmamış başka bir tane getirir misin? " demiş.
Bu böylece üç dört sefer daha tekrarlamış.
Dedemiz nihayet beşincide karpuzu beğenmiş ve karpuz kesilmiş, misafirlere ikram edilmiş.

Herkes karpuzunu afiyetle yerken Azmi dede sormuş: "Eeee arkadaşlar işte benim gençliğimin sırrı burada anladınız mı?"
Herkes birbirinin yüzüne bakmış, kimse bir şey anlamamış:" Hayır Azmi dede bu sırrı biz anlayamadık" demişler.
Azmi dede gülmüş: "Efendiler" demiş, "o gördüğünüz karpuz kilerde bir taneydi, tekti.
Ben hanıma git de başka getir dedikçe o kilere gidip geliyor aynı karpuzu getiriyordu.
Bir kere bile "aman be adam , defalarca şu tek karpuzu ne taşıttırıyorsun bana " demedi. Beni sizin önünüzde mahcup duruma düşürmedi.
İşte ben bütün gençliğimi bu hanımıma borçluyum.

Biz birbirimizi başkalarının önünde zor duruma hiç düşürmeyiz.
Aramızdaki hiçbir sıkıntıyı dışarıya yansıtmayız.
Hep birbirimize destek olur, dert ortağı olur, yardım ederiz.
Birbirimizle ilgili olan problemleri yine birbirimize anlatırız.
İyi kötü her olayı da birlikte paylaşırız.' demiş.
Ne mutlu sorunlarını kendi aralarında çözebilenlere...

Çevrimdışı tossty

  • Uzman Üye
  • *****
  • 869
  • 581
  • 869
  • 581
# 01 Oca 2013 17:46:17
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Maddi durumumuz küçükken çok yoktu, babam eve biraz baklava almýþtý. O akþam çayla beraber bir güzel yedik. Ertesi gün yerli malý haftasý vardý sýnýfta... Annem de kavanozun içine 1 tane baklava koydu bir kaba da zeytin peynir falan, her neyse sýnýfa girdim herkesin önünde börekler falan... Sýnýfýn en gýcýk çocuðu baþýma dikildi ve gülmeye baþladý..
-O baklavayý fareler için getirdin galiba dedi
Ben o anda utancýmdan yerin dibine girdim herkes gülmeye baþlamýþtý. Aðlayarak okuldan çýktým eve gelip anneme baðýrmaya baþladým.
-Nasýl bir tane baklava koyarsýn sýnýftakilerin çantalarýnda bir sürü yiyecek vardý bende ise bir baklava biraz zeytin yarým ekmek beni rezil ettin dedim. O anda annem kýrgýn bir þekilde;
-Baklavalardan benim payýma düþen sadece buydu yavrum dedi.

O anda kendimden nefret ettim anneme sarýlmaya bile yüzüm kalmamýþtý...Biliyorum annem bana kýrýlmaz ama ben kendime kýrýldým böyle bir anneye bunu yaptýðým için 10 yaþýmdan beri her gece Allahýn beni affetmesi için dua ederim...
O zamandan bu zamana aðzýma almadýðým tek tatlýdýr baklava...


Annelik boyle bir sey iste once evlat diye carpar yurekleri.
Bosuna cennet ayaklarinin altinda degil

Çevrimdışı zalim09

  • Bilge Üye
  • *****
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
# 06 Oca 2013 15:14:42
YEMENLİ ONBİR KADININ HİKAYESİ (ÜMMÜ ZER)
 
Şiir gibi bir ev
 Yeryüzünün en saadetli evi
 Efendimiz ve aişe annemiz..
 11 kadının hikayesini anlatıyor annemiz
 Yemenli, 11 kadının hikayesi
 Bu kadınlar bir araya gelmiş
 Kocalarının hallerini anlatıyolar
 Ama önce kesin söz veriyolar
 Hiçbir şey gizlemeyecekleri hususunda
 Ve birinci kadın başlıyor..
 Benim kocam yalçın bir dağın başındaki zayıf bir deve gibidir
 kolay değilki çıkılsın
 semiz değilki götürülsün,
 sert mizaçlı huysuz, gururlunun tekidir
 ikinci kadın anlatır..
 ben kocamın kötü huylarını anlatmak istemem ,korkarım
 eğer anlatmaya başlarsam büyük küçük herşeyini söleyip
 geriye hiçbir şey bırakmamam gerekir
 buda kolay değil, vakit yetmez
 sıra üçüncü kadındadır
 oda kocasının kötüler
 benim kocamın boyu uzundur ama aklı kısa
 konuşursam boşanırım
 konuşmazsam muhallakta kalırım
 dördüncü kadın kocasını över
 benim kocam tıhame gecesi gibidir
 ne sıcaktır ne soğuk
 ne korkulur nede usanılır
 söz beşinci kadındadır
 kocam içeri girince pars
 dışarı çıkınca arslan gibidir
 bana bıraktığı ev işlerinden hesap sormaz
 altıncı kadın anlatır
 benim kocamda yedimi üst üste katlayıp yer
 çok yer, içtimi sömürür
 yiyip içmekten başka bişe düşünmez
 yedinci kadın bir ahhh çeker..
 benim kocamın işi sadece beni dövmektir der
 başımı yarar, vücudumu yaralar
 bunları yapmak içn eline ne geçerse kullanır
 sekizinci kadın kocasını tavşana benzetir
 Ve bir cümle ile anlatır
 güzel kokulu bitki gibi hoş kokar
 dokuzuncu kadın anlatır
 benim kocam boylu posludur
 evi rahattır
 ocağının külü çoktur
 evi meclis gibi bir adamdır, misafir perverdir
 onuncu kadın anlatır
 benim kocam da maliktir
 akıl ve hayalinizde geçen her hayra maliktir
 onun çok devesi vardır
 develer, kesilmek üzre bekletilir
 Ve söz..
 onbirinci kadındadır
 söz ümmü zer dedir
 kocam ebuzerdi
 amma ne ebuzer..
 ebuzer beni şîk denen bir dağ kenarında
 bir miktar davarla geçinen bir ailenin kızı olarak gördü
 kulaklarımı ziynetlerle doldurdu
 beni hoşnut kıldı
 kendimi bahtiyar ve yüce bildim
 beni atları kişneyen, develeri böğüren
 ekinleri sürülüp daneleri harmanlanan
 müreffe ve mesut bir cemiyete getirdi
 ben onun yanında söz sahibiydim
 hiç azarlanmadım..
 akşam yatar, sabaha kadar uyurdum
 doya doya süt içerdim.
 Bir gün ebuzer evden çıktı..
 Her tarafta süt tulumları yağ çıkarılmak için çalkalanmaktaydı
 Yolda bir kadına rastladım
 Kocam bu kadını sevmiş olacak ki
 Beni bıraktı, onunla evlendi
 Ondan sonra;
 Bnde bir başkasıyla evlendim
 Oda iyi bir adamdı, bu kocamda bana ;
 Ey ümmü zer ye, iç yakınları ihsanda bulun derdi
 Buna rağmen
 Ben bu ikinci kocamın bana verdiklerinin
 hepsini bir araya toplasam
 Ebu zerin en küçük kabını dolduramaz……
 Yemenli onbir kadının hikayesi bitmişti..
 Efendimiz..
 Aişe annemize gülümseyerek baktı
 Eyy aişe.. ben sana ebu zer in ümmü zere nispeti gibi
 Şu farklaki..
 Ebu zer ümmü zeri boşadı
 Ben seni boşamıcam.. biz beraber yaşıcaz
 Aişe annemiz, ya resulallah dedi..
 Beni nasıl seviyorsunuz ?
 Efendimiz..
 Yine tebessümle cevap verdiler..
 Eyy aişe
 İlk günkü gibi..
 KÖRDÜĞÜM gibi...
 
Dursun Ali ERZİNCANLI
 

(EBÛ ZER EL-GIFÂRÎ:..........
 Peygamber Efendimize(s.a.v) inanan ilk on kişiden birisi ...
 İslam tarihinin ilk sosyolist insanıdır.Peygamberimiz:
 “Allahü teâlâ, yalnız başına yürüyen, yalnız başına vefât
 edecek olan ve yalnız başına haşrolunacak olan
 Ebû Zer’e rahmet eylesin” buyurmuşlardır.
 
alıntı

Çevrimdışı zalim09

  • Bilge Üye
  • *****
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
  • 7.885
  • 16.332
  • Öğretmen Adayı
# 06 Oca 2013 19:37:34
Uhud, İslam'ın ikinci büyük meydan sınavıdır. Taktik açıdan bir yenilgiyle sonuçlanan Uhud, başta Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem olmak üzere bütün Müslümanların çok acı çektikleri bir yerdir. Bu acılardan Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem'in payına, sevgili arkadaşlarından onlarcasının şehid edilişini ve ordusunun dağılışını görmek gibi en büyüklerinin yanında, üzerine yetmiş sefer kılıç savrulması, dişlerinin kırılması, yanağının yarılması ve diş etine demir parçalarının saplanması gibi göreceli olarak daha küçükleri de düşer.
 
Büyük, küçük bu acıların hepsinin birden yaşandığı en sıcak dakikalarda, sığındığı dağın yamacında ellerini kaldırır ve bütün bunlara neden olan Mekke'li putperestler hakkında dua eder:
 
"ALLAH’ım, benim halkımı bağışla. Çünkü onlar gerçeği göremiyorlar. Eğer görselerdi böyle yapmazlardı."
 
Bir yandan da yanağından ve dişlerinden dökülen kanları eliyle silerek, toprağa düşmelerine engel olmaya çalışmaktadır. Bu durum dikkatlerinden kaçmayan bazı arkadaşları daha sonra sorar:
 "Ey ALLAH'ın Elçisi! Niçin kanınızın toprağa dökülmemesi için o kadar uğraştınız?"
 "ALLAH'ın kanunudur. Bir toplum kendilerine rahmet olarak gönderilmiş bir peygamberi, kanı toprağa dökülecek ölçüde yaralarsa, kendilerine mühlet tanınmaz. Toptan yok edilirler."
 
Kaynak:
 Ataullah b.Fazlullah, Ravzatü'l-Ahbab, s.174; Onk. Dr. Haluk Nurbaki, Fahr-i Kainat Efendimiz, s.93

 Şefaat Ya RasulAllah!

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK