İbretlik Hikayeler

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.795
  • 227.349
  • 28.795
  • 227.349
# 10 Tem 2017 09:30:01
Güzel Bir Dini Hikaye “Küçük Odun”

Malik bin Dinar Hazretleri, bir gün, bir sabiye ( küçük çocuğa ) rastladı. Çocuk toprak ile oynuyordu. Bazen gülüyor ve bazen de ağlıyordu .
Malik bin Dinar buyurdu:
İçime O çocuğa selam vermek doğdu. Nefsim kibirlenip selam vermekten vazgeçti.
Ben nefsime şöyle seslendim: Ey nefsim! Peygamber efendimiz S.A.V. Hazretleri küçük ve büyük herkese selam verirdi. Sende bu çocuğa selam ver!
Ve O çocuğa selam verdim,
Çocuk:
Ve aleykümselam ve rahmetullahi ve berekatuhu, Ey Malik bin Dinar.
Sordum:
Beni nereden tanıdın? Daha önce beni görmüşlüğün yoktu?
Çocuk:
Melekut aleminde ruhum, senin ruhunla karşılaştı. Ölmeyen ve sürekli hayy olan Allahu Teala bizleri tanıştırdı.
Ben ona sordum:
Akıl ile Nefsin arasındaki fark nedir?
Çocuk:
Nefsin, seni bana selam vermekten alıkoyandır. Aklin ise seni selam vermeye teşvik eden ve zorlayandır.
Yine sordum:
Senin halin nedir? Niye bu toprakla oynuyorsun?
Çocuk:
Çünkü biz Topraktan yaratıldık; yine ona döndürüleceğiz!
Yine sordum:
Bazen gülüyor ve bazen de ağlıyorsun?
Çocuk:
Evet! Rabbimin azabını hatırladığımda ağlıyorum; rahmetini hatırladığımda ise gülüyorum.
Ben sordum:
Evladım! Senin ne günahın var ki?
Çocuk:
Ey Malik bin Dinar! Böyle söyleme! Görmüyor musun büyük odunları tutuşturmak için, önce küçük odunları tutuşturuyorlar!

Çevrimdışı gokdeniz1966

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 11 Tem 2017 18:17:57
Bazı kayıplar, sınav kaybından daha acıdır!

Telefonda sesi titrek bir anne “Hocam, çaresizim. Allah rızası için yardım edin.” diye feryat etmişti. “Sorun nedir, ben size nasıl yardımcı olabilirim?” dediğimde, “8. sınıfa giden oğlum garip garip konuşmaya başladı, korkuyoruz.” Dedi. İçim ürperdi. “Buyurun gelin” diyerek görüşmeye davet ettim.

Dünyalar tatlısı bir genç, henüz 13-14 yaşında, ablası ile geldi. Üniversite öğrencisi ablası, “Kardeşime bir şey oldu, korkuyorum” dedi ve ağladı. “Ağlama, ben size yardımcı olmaya çalışacağım.” dedim.

Genç kız odadan çıktı, kardeşi girdi.

Tam karşımdaki sandalyeye oturdu.

İçimde bir garip ürperti hissettim. Bu bakışları tanıyordum. Ama yine de sordum: “Merhaba, benim adım Adem Güneş, tanışabilir miyim seninle?”

Çocuk gözüme anlamsız anlamsız baktı ve “Beni neden suluyorsunuz?” dedi.

İçimde bir şey koptuğunu hissettim. “Nasıl yani?” dedim…

“Benim ziyaretime neden gelmedin sen!” dedi…

Korktum! Hem de çok…

“Adını öğrenebilir miyim canım? Nedir adın?” diye tekrar sordum.

Cevap vermedi.

Çocuğun ablasını çağırdım. “İstersen kardeşini dışarıya alabilirsin. Biraz seninle konuşmak istiyorum.” dedim.

Çocuk dışarı çıktı.

Genç kıza “Kardeşin ‘Beni neden suluyorsunuz?’ diye sordu. “Bu ne demek?” dedim.

Genç kız elini yüzüne kapatarak ağlamaya başladı. “Kardeşim bir haftadır kendinin öldüğünü zannediyor. Mezarda çiçek sanıyor kendisini. Herkese böyle söylüyor.”

Kanım dondu. Çok tatlıydı yüzü. Ne diyeceğimi bilemedim.

“Peki, son zamanlarda neler yaşadı kardeşin?” diye sorduğumda içim cız etti…

“Kardeşim SBS denemelerinde bölge birincisi idi. Gece gündüz sınava hazırlanıyordu. Bir gece yanıma geldi, ‘abla korkuyorum’ dedi. Ben anlam veremedim önce. Sonra gözlerindeki korkuyu gördüm.

Anneme haber verdim. Annem ‘Ne oldu oğlum?’ deyince ‘Beni neden suluyorsunuz?’ deyiverdi. Annem, ‘Oğlum ne diyorsun sen, ne sulaması!’ dese de anneme dönük ama boşluğa bakarak ‘Beni neden mezara koydunuz?’ deyince babam da uyandı, evin içinde bir garip korku oluştu.

Annem hem ağlıyor hem dua ediyordu. Cin mi çarptı acaba diye düşündü annem önce, sonra korkuları iyice arttı. Babam belki uykusuzluk ve sınav kaygısından dolayı halüsinasyon gördüğünü düşündü, ‘Hadi yatalım, sabah ola hayır ola.’ dedi ama ben yatamadım… Korku ile birkaç kez yanına gittim durdum. Sabaha karşı uyumuşum.

Allah’ım bir rüya olsun gördüklerim diye sabahın ilk saatinde uyandırdım kardeşimi. Uyandığında yine o boş gözlerle baktı bana. Anlamsız bir-iki söz söyledi, benim sinirlerim iyice gerildiği için omuzundan tutup salladım, ‘Kendine gel ya, yapma, korkuyorum’ dedim ama sanki uyurgezer gibi idi, hiç etkilenmedi bile. Annemler yanımıza geldiler, annem ağlamaya başladı, babam şaşkındı.”

“Doktora götürdünüz mü?” diye sordum. “Bir haftadır hastanelere gidiyoruz, psikiyatra gittik, ilaç aldık ama hiçbir şey değişmedi.” dedi.

İçim çok yandı. Ne diyeceğimi şaşırdım. “Ben size yardımcı olamam ki…” diyebildim. Genç kız sordu: “Kendiliğinden geçer mi hocam, ne yapalım?’ Annem diyor, ‘Taşınalım İstanbul’dan. Memleketimize dönelim. Ben oğlumu okutmak falan istemiyorum. Kendim bakar büyütürüm.’ Önümüzdeki hafta da sınavı var, dershaneden öğretmenleri arıyor, onlara da bir şey diyemedik. Ne yapalım? Bize bir akıl verin n’olur!”

Hiç bu kadar çaresiz kalmamıştım. “Kardeşinizin akıl zembereği boşalmış galiba” diyemedim. “Annenizi dinleyin. Alın kardeşinizi gidin buralardan.” diyebildim.

Vedalaştık…

O çıktı, ben kaldım sandalyede tek başıma…

Durdum biraz… Gözlerimi tavana çevirdim… Düşündüm… Sonra kendime hâkim olamadım… Ellerimi yüzüme kapattım ve hıçkırıklarla ağlamaya başladım…

Bu olayın üzerinden 2 yıl geçti. Bu genç delikanlı ne hâlde bilemiyorum. Aile Konya’ya gidecekti, gitti mi onu da bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var: Ülkemizdeki sınavlara yüklenen anlam, çocukların ruh sağlığını bozuyor. Yetkililer ne yapar bilemiyorum, ama sınav tarihi yaklaşırken koca koca çocukların altlarını ıslattıklarına, panik atak olduklarına, geceleri kâbus gördüklerine, kekelemeye başladıklarına şahit oldukça benim de psikolojim bozuluyor.

Sözüm tesir eder mi size bilemiyorum ama bunaltmayın çocuğunuzu.  Sınav her şey demek değil. Zira bazı kayıplar, sınavı kaybetmekten daha acı verir insana…

 

Çevrimdışı kızılkuğu

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 184
  • 917
  • 184
  • 917
# 19 Tem 2017 21:44:48
Yâ İmam, ben namazlarımı huşu içerisinde kılamıyorum. Namazda iken develerimi otlatıyor, onlarla ilgileniyorum. Oysa siz benden daha zenginsiniz.
Peki siz ibadet zevkine nasıl erişiyor, ibadetlerinizi huşu içerisinde nasıl yapıyorsunuz?” diye sormuş.
İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri şöyle cevap vermişler:
“Ben develerimi kalbime bağlamam ki; ahıra bağlarım…”

Çevrimdışı linda75

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 117
  • 1.648
  • 117
  • 1.648
# 21 Tem 2017 00:22:46
Rivayet ederler ki: Bir ceylanla bir kurt evlenmişler ve çocukları olmuş.

Müftüye: "Bunu kurt mu sayalım; yoksa ceylan mı? Onu kurt olarak kabul etsek, eti haram ve murdar olur; ceylan desek helal olur. Bunu hangisinden sayalım ve adını ne koyalım? Tereddütte kaldık." diye sordular.

Maharetli müftü şöyle fetva verdi: "Bunun hükmü mutlak değil; mufassaldır. Bu yavrunun önüne bir deste ot ve biraz kemik koyunuz. Eğer kemiğe meylederse kurttur ve eti haram olur. Yok eğer ota meylederse ceylandır ve onun eti ceylan eti gibi helaldir."

Bunun gibi Ulu Allah, o dünyayı bu dünya ile, yeri gök ile karıştırdı, birleştirdi. Biz bu her ikisinin çocuklarıyız. Eğer ilme meyleder ve kuvvetimiz ilim ve hikmet olursa semavi ve helal oluruz. Eğer yemeğe, uykuya ve cihanın nimetlerine, giyeceklerine meylederse hayvani ve zemini oluruz. Makamımız alayi illiyin değil, cehennemin dibi olur.
 Ataç Y.

Çevrimdışı Gülirem

  • Bilge Üye
  • *****
  • 5.123
  • 17.811
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 5.123
  • 17.811
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 21 Tem 2017 09:08:33
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Rivayet ederler ki: Bir ceylanla bir kurt evlenmişler ve çocukları olmuş.

Müftüye: "Bunu kurt mu sayalım; yoksa ceylan mı? Onu kurt olarak kabul etsek, eti haram ve murdar olur; ceylan desek helal olur. Bunu hangisinden sayalım ve adını ne koyalım? Tereddütte kaldık." diye sordular.

Maharetli müftü şöyle fetva verdi: "Bunun hükmü mutlak değil; mufassaldır. Bu yavrunun önüne bir deste ot ve biraz kemik koyunuz. Eğer kemiğe meylederse kurttur ve eti haram olur. Yok eğer ota meylederse ceylandır ve onun eti ceylan eti gibi helaldir."

Bunun gibi Ulu Allah, o dünyayı bu dünya ile, yeri gök ile karıştırdı, birleştirdi. Biz bu her ikisinin çocuklarıyız. Eğer ilme meyleder ve kuvvetimiz ilim ve hikmet olursa semavi ve helal oluruz. Eğer yemeğe, uykuya ve cihanın nimetlerine, giyeceklerine meylederse hayvani ve zemini oluruz. Makamımız alayi illiyin değil, cehennemin dibi olur.
 Ataç Y.
allahım  bizleri  de muhabbetullahdan yana olanlardan eylesin. Eylesin ki cennet  bizleri kendine helâl görsün o hâlde, inşaallah.

Çevrimdışı gokdeniz1966

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 25 Tem 2017 20:48:18
Allah’ın sevgili kullarından biri Kabe’ye gitmek ister, yola çıkacağı zaman, oğlu durdurur “Baba nereye gidiyorsun?” der. Babası ‘Kabe’ye gidiyorum’ deyince, Kabe’yi görenin o evin sahibini göreceğini zanneden çocuk ağlamaya başlar ve birlikte gitmek için babasına yalvarır. Babası evladını da yanına alır. Kabe’ye vardıklarında çocuk bir anda yere yığılır ve oracıkta ölür. Babası evladının ölümüne ağlarken beklemediği bir yerden kendisine öyle bir ses gelir ki adam hayrete düşer. “Sen beyti görmeyi istedin gördün, çocuk evin sahibini görmeyi istedi ve o da gördü. Çocuk şu anda ne yerde ve ne de göktedir, o Allah’ın manevi huzurundadır” der.

Kim bütün dünya isteklerinden ayrılıp Allah’a yönelirse, Rabbi kendisinin gerçek kıblesi olur. Nasıl ki bütün Peygamberlerin kıblesi olmuşsa, tüm insanlarında kendi niyetlerine göre kıbleleri bulunur. Peygamberler Allah’ın hem Celal ve hem de Cemal sıfatlarına mazhar olmuşlardır. Hz. Musa’ya, Allah’ın ‘Kelim’ demesi, Adem’i kendi sıfatı üzerine var etmesi, Peygamber Efendimize ‘Habibim’ demesi, onlara ayrı ayrı derece verdiğini gösterir. Kim ki bütün varlığı ile Allah’a yönelirse, onun niyeti Allah’tır. Melekelerin kıblesi Hz. Adem’dir, çünkü O, meleklerle Allah arasında bir aracıdır.

“Ya Musa, tarafımdan sana muhabbet ve sevgi verdim.” (Taha/37)
Allah Kabe’ye Ayetel Kürsisini giydirdi. Bu ise bir kudret nurudur ki kulların kalplerini cezb eder, ‘Benim evimdir’ diye Cenab-ı Hakk Beytullah’ı kendisine nispet eder. Akıllı kişiler ibret alsınlar ve ona göre hürmet etsinler ve orada manevi hal ile hallensinler istemiştir.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.795
  • 227.349
  • 28.795
  • 227.349
# 26 Tem 2017 09:54:25
Randevuyu Planlayan

2011 yılında İskenderun’a tayinim çıktı (astsubayım) emekliliğime 1 yıl daha vardı. 1 yıl sonra emekli olmayı istediğimden ailemi İskenderun’a götürmedim. Kartal/İstanbul’daki ev düzenimi bozmadım. Ara sıra izin alıp kartal/İstanbul’daki evime gelip gidiyordum. Yine bir gün İstanbul’a ailemin yanına izinli gelmiştim. 5 günlük izin süremin sonunda cuma akşamı yola çıkacaktım. Yola çıkacağım günün öncesi tv’nin kumandası arızalanmıştı. 9 yaşındaki oğlum gitmeden yeni bir kumanda almamı söylüyordu. Ben idare edersiniz diyordum. Açıkçası kartal çarşıya gitmeye üşenmiştim. İskenderun’a gideceğim cuma günü cuma namazından sonra eve geldim. Oğluma benden bir şey isteyip istemediğini sordum bana gitmeden tv kumandası alsan yeter annem alamaz baba dedi. Çok duygulandım oğlumun isteğini yerine getirmek için kartal’a gitmeye bir anda karar verdim. Hemen kalktım eşim çok sevdiği arkadaşı olan komşumuzdaydı. Ona kartal’a kumanda almaya gideceğimi söyledim. Bir isteği olup olmadığını sordum. Eşimin arkadaşı bana samsundan gelen abisinin samsuna gitmek üzere 2 saat önce kartal çarşıdan Kartal-Sultanbeyli minibüsüne bindiğini ve otobüse binmek üzere minibüsten indikten sonra cüzdanını minibüste düşürmüş olabilceğini ilettiğini söyledi. Benden Kartal çarşıya gittiğimde gördüğüm herhangi bir Kartal-Sultanbeyli minibüs şoförüne durumu anlatmamı rica etti. Ben hatırı kalmasın diye abisinin adını soyadını ve cüzdanın içindeki para miktarını ve bulunursa iletişim kurulacak telefon bilgilerini bir kağıda ayrıntısı ile yazmasını söyledim. Ve kağıdı alarak ayrıldım. Saat 2 civarıydı. Kartal çarşıya minibüsle 5 dk.da, yürüyerek 25 dk.da gidiliyor. Yürüyerek gitmeye karar verdim. Yolumun üzerindeki kartal spor antrenman sahasında kartal spor futbol takımı antrenman yapıyordu. 15 dk. Civarı antrenmanı izledim ve müteakiben yoluma devam ettim. Kartal çarşıya indim. Kartal-Sultanbeyli minibüsünün ara durakta yolcu aldığını gördüm. Minibüs şoförüne cam kenarından seslendim. Durumu anlatmaya başladım komşudan aldığım kağıdı şoföre verdim. Arkadaşlarına konu hakkında bilgi vermesini rica ettim. Şoför tebessüm etmeye başladı ben bozuldum. Şoför cüzdan bende dedi. İnanmadım. Dalgamı geçiyorsun dedim. Çünkü Kartal-Sultanbeyli çalışan en az 35 minibüs var. Hala inanamıyordum. Taki cüzdanı çıkartıp bana verinceye kadar. Hayretler içinde kalmıştım. Çünkü evden çıkarken minibüse binerek Kartal çarşıya insem 5 dk.da kartal çarşıda olacaktım ve bu şoförle karşılaşamayacaktım. Çarşıya yürüyerek indim bu arada 15 dk. Antrenmanı izledim kartal çarşıya varışım 40 dk.yı buldu. Kartal çarşıya varır varmaz hiç beklemeden gördüğüm ilk minibüs şoförüne durumu anlattım ve 40’a yakın minibüsün içinden cüzdan düşürülen minibüs’e denk geldim. Arkadaşımız ile herhangi bir saatte ikimizinde bildiği bir yerde buluşmak üzere randevulaştığımızda bile illaki ikimizde aynı dakika ve anda aynı yerde olamayız 1 kaç dakika birimiz erken yada geç geliriz. Birbirinden habersiz ve birbirini tanımayan iki insanı aynı noktada tek bir gaye ilahi güç Allah c.c. buluşturmuştu. Ben cüzdanı aldım. Gelirken cüzdan sahibinin kesinlikle Allah’ın sevgili çok değerli kullarından biri olduğunu düşünerek eve geldim. Cüzdanı komşuya verirken hayretler içinde şaşkınlığımı aksettirdim. Abisinin nasıl biri olduğunu kendisine sorduğumda abisinin Samsun da imam olduğunu, cüzdandaki paranın 390 lirasının da cami için toplanan hayır paraları olduğunu söyledi. Ben yanılmamıştım. Allah’ıma şükürler olsun ki böyle bir mucizeyi bana yaşattı ve imânım daha da pekişti. Bu hatıramı siz kardeşlerimin de manevi duygularının pekişmesi için paylaşmak istedim.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.795
  • 227.349
  • 28.795
  • 227.349
# 29 Tem 2017 09:31:39
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]


 :'( :'( :'( :'(


Çevrimdışı el_se

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.102
  • 29.343
  • 3.102
  • 29.343
# 02 Ağu 2017 01:07:23
Baba işten yorgun argın eve geç gelmişti

Çocuk: Baba bir şey sorabilir miyim?
Baba: Evet
Çocuk: Baba bir saatte ne kadar para kazanıyorsun?
Baba: Bu senin işin değil
Çocuk: Babacığım lütfen bilmek istiyorum
Baba: İlle de bilmek istiyorsan 20 lira.
Çocuk: Peki bana 10 lira borç verir misin?
Baba: Benim senin saçma oyuncaklarına veya benzeri şeylerine ayıracak param yok. Hadi derhal odana git ve kapını kapat..

Çocuk sessizce odasına çıkıp kapıyı kapattı.

Adam sinirli sinirli “Bu çocuk nasıl böyle şeylere cesaret eder.” diye düşündü. Aradan bir saat geçtikten sonra adam biraz daha sakinleşti ve çocuğa parayı neden istediğini bile sormadığını düşündü “Belki de gerçekten lazımdı”.

Yukarı çocuğunun odasına çıktı ve kapıyı açtı.

Yatağında olan çocuğa “Uyuyor musun” diye sordu. Çocuk “Hayır” diye cevap verdi.

“Al bakalım istediğin 10 lira. Sana az önce sert davrandığım için üzgünüm. Ama uzun ve yorucu bir gün geçirdim” dedi.

Çocuk sevinçle haykırdı “Teşekkürler babacığım”. Hemen yastığının altından diğer buruşuk paraları çıkardı. Adamın suratına baktı ve yavaşça paraları saydı.

Bunu gören adam iyice sinirlenerek “Paran olduğu halde neden benden para istiyorsun? Benim senin saçma çocuk oyunlarına ayıracak vaktim yok” diye kızdı.

Çocuk “Param vardı ama yeterince yoktu” dedi ve yüzünde mahcup bir gülücükle paraları babasına uzattı; “İşte 20 lira babacığım.”Bir saatini bana ayırır mısın.. ?

Bir ebeveynin çocuklarına bırakacağı en büyük miras onlarla geçirdiği paha biçilemez anlardır.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.795
  • 227.349
  • 28.795
  • 227.349
# 06 Ağu 2017 10:10:36
Güzel Bir Dini Hikaye “Küçük Odun”

toprakMalik bin Dinar Hazretleri, bir gün, bir sabiye ( küçük çocuğa ) rastladı. Çocuk toprak ile oynuyordu. Bazen gülüyor ve bazen de ağlıyordu .
Malik bin Dinar buyurdu:
İçime O çocuğa selam vermek doğdu. Nefsim kibirlenip selam vermekten vazgeçti.
Ben nefsime şöyle seslendim: Ey nefsim! Peygamber efendimiz S.A.V. Hazretleri küçük ve büyük herkese selam verirdi. Sende bu çocuğa selam ver!
Ve O çocuğa selam verdim,
Çocuk:
Ve aleykümselam ve rahmetullahi ve berekatuhu, Ey Malik bin Dinar.
Sordum:
Beni nereden tanıdın? Daha önce beni görmüşlüğün yoktu?
Çocuk:
Melekut aleminde ruhum, senin ruhunla karşılaştı. Ölmeyen ve sürekli hayy olan Allahu Teala bizleri tanıştırdı.
Ben ona sordum:
Akıl ile Nefsin arasındaki fark nedir?
Çocuk:
Nefsin, seni bana selam vermekten alıkoyandır. Aklin ise seni selam vermeye teşvik eden ve zorlayandır.
Yine sordum:
Senin halin nedir? Niye bu toprakla oynuyorsun?
Çocuk:
Çünkü biz Topraktan yaratıldık; yine ona döndürüleceğiz!
Yine sordum:
Bazen gülüyor ve bazen de ağlıyorsun?
Çocuk:
Evet! Rabbimin azabını hatırladığımda ağlıyorum; rahmetini hatırladığımda ise gülüyorum.
Ben sordum:
Evladım! Senin ne günahın var ki?
Çocuk:
Ey Malik bin Dinar! Böyle söyleme! Görmüyor musun büyük odunları tutuşturmak için, önce küçük odunları tutuşturuyorlar!

Çevrimdışı el_se

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.102
  • 29.343
  • 3.102
  • 29.343
# 06 Ağu 2017 15:13:37
Bir konak sahibinin çocuğu ile o konakta çalışan hizmetçinin çocuğu aynı ilkokulda okumaktadır. Bir gün konağın sahibesi, çocuğuna hizmetçi ile yiyecek gönderir. Hizmetçiye gülümseyerek şöyle der; "Bu yiyeceği al, okulun en güzel çocuğuna ver, gel." Hizmetçi yiyeceği verir, gelir. Akşam olur... Ev sahibesinin çocuğu eve çok aç gelir. Annesi "Niye bu kadar açsın? sana yiyecek gönderdim. Yemedin mi?" diye sorar. Çocuk ise, kendisine yiyeceğin gelmediğini söyler. Ev sahibesi hizmetçiyi çağırıp durumu sorar. Hizmetçi: " Ama siz yiyeceği okuldaki en güzel çocuğa ver dediniz. Aynı okulda benim de çocuğum var. Bana en güzel çocuk olarak o göründü, o yüzden ona verdim" der.

Dünyada bir tek güzel çocuk vardır. Ve her ANNE ona sahiptir.

Çevrimdışı adamın biri

  • Bilge Üye
  • *****
  • 5.085
  • 23.772
  • 5.085
  • 23.772
# 06 Ağu 2017 21:06:30
Karı ve koca bir akşam yemeklerini bitirdikten sonra, yorgun argın oturma odasına geçerler. Kadın ilkokul öğretmenidir. Öğrencilerine verdiği ne olmak istersiniz başlıklı kompozisyon ödevini notlandırmak için masaya geçer. Kocası da eline cep telefonunu alıp, koltuğuna yerleşir. Nihayet yorgun bir günün ardından dinlenebilecektir.

Kadın, tüm kompozisyonları notlandırıp işinin bittiğini düşünürken, kenarda kalmış bir ödevin gözünden kaçtığını fark eder ve not vermek için okumaya başlar.

Kağıtta yazansa şudur:
‘Benim dileğim, akıllı bir telefona dönüşmektir. Dileğim bu çünkü annem ve babam telefonlarını gerçekten çok seviyorlar.
Annem ve babam sadece telefonlarına dikkat gösterirler, hatta bazen de beni unuttukları olur.

Annem ve babam işten yorgun döndüklerinde, vakitlerini telefonlarıyla geçirirler, benle değil. Önemli bir işle meşgul olsalar dahi, eğer telefonları çalarsa, anında yanıt verirler. Ama aynısını benim için yapmazlar, ağlasam bile

Annem ve babam cep telefonlarında oyun oynarlar, benimle değil. Telefonda konuşurken, heyecanla yanlarına gidip bir şey paylaşmak istesem, hemen beni susturup, yanlarından gönderirler. Bu yüzden cep telefonu olmaktır, dileğim. Çünkü belki de ancak o zaman beni telefonları kadar severler.

Kadın göz yaşları içerisinde kompozisyonu okur. Kocası sorunun ne olduğunu sorar, kadın ödevi kocasına verir. Adam hızlıca okuduktan sonra hangi mutsuz öğrencisinin bu kompozisyonu yazdığını sorar.

Ancak ondan sonra kadın, bu fazladan ödevin nereden çıktığını anlar. Çünkü o fark etmeden araya konmuştur. Kompozisyonu yazan öğrencilerimden biri değil diye cevap verir kadın. Onu yazan oğlumuzmuş .

Çevrimdışı adamın biri

  • Bilge Üye
  • *****
  • 5.085
  • 23.772
  • 5.085
  • 23.772
# 06 Ağu 2017 21:15:09
Küçük kardeşi hakkında, anne ve baba­sı­nın ko­nuşmalarını duyduğu zaman yalnızca sekiz yaşındaydı. Kardeşi çok hastaydı ve onu kurtarabilmek için ellerinden gelen her şeyi yapmışlardı. Babası­nın, umutsuz bir biçimde annesine şöyle fısıldadığını duy­muştu: “Yalnızca bir mucize onu kurtarabılır.”
Bu sözleri duyar duymaz, usulca kendi odasına yürüdü. Kumbarasını gizlediği yerden çıkartdı, için­deki paraları yavaşça yere dökerek saymaya baş­la­dı. Sonra hepsini cebine koyarak aceleyle evden çı­kıp, köşedeki eczaneye gitti. Eczacı:
– Ne istiyorsun söyle bakalım, dedi, Sally:
– Kardeşim çok hasta, bir mucize almak istiyorum. Eczacı Sallye’ye bakarak, Anlayamadım, dedi.
– Babam onu ancak bir mucize kurtarabilir dedi, bir mucize kaç paradır, bayım? Eczacı Sally’ye sevgi ve acımayla baktı bu kez:
– Üzgünüm küçük kız, biz burada mucize satmı­yoruz, sana yardımcı olamayacağım.
– Sally o kadar ko­lay vazgeçmek istemedi. Eczacının gözlerinin içi­ne bakarak:
– Karşılığını ödemek için param var benim, ba­na yalnızca fiyatını söylemeniz yeterli, dedi. Bu ara­da Sally ve eczacının yanında bekleyen iyi giyimli bey Sally’ye dönerek:
– Ne tür bir mucize gerekiyor kar­deşin için küçük hanım? diye sordu.
– Bilmiyorum. dedi Sally. Sonra gözlerinden a­şa­ğı süzülen yaşlara aldırmaksızın devam etti:
– Tek bildiğim, o çok hasta ve annem ameliyat ol­­mazsa kurtulamayacağını söyledi. Ailemin de ame­liyat için ödeyebilecekleri paraları yok. Ama ba­bam onu ancak bir mucize kurtarabilir, deyince ben de paramı alıp buraya geldim.
– Ne kadar paran var? diye sordu iyi giyimli a­dam.
– Bir dolar ve onbir sent, dün­ya­da­­ki bütün param bu! dedi Sally.
– Bu iyi bir şans, küçük kardeşini kurtarmak için gerekli olan mucize için yeterli bir para” dedi, iyi giyimli adam. Bir eline parayı aldı, öteki eliyle de Sally’ nin elini tutarak:
– Beni yaşadığın yere götürür müsün lütfen? di­ye sordu. Küçük kardeşini ve aileni tanımak istiyorum. dedi.
İyi giyimli adam Dr.Carlton Armstrong’du ve George için gerekli olan ameliyatı yapabilecek ta­nınmış bir cerrahtı. Ameliyat başarıyla sonuçlanmış ve aile hiçbir ödeme yapmamıştı. Hep birlikte mutluluk içinde evlerine döndükleri zaman yaşadıkları olayların etkisinden kurtulamamışlardı. Anne “Hаlа inanamıyorum. Bu ameliyat bir mucize! Doğrusu ma­­liyeti ne kadardır merak ediyorum” dedi. Sally kendi kendine gülümsedi. O bir mucizenin kaça ma­lolduğunu çok iyi biliyordu;
Tam tamına bir dolar ve onbir sent!..

Çevrimdışı el_se

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.102
  • 29.343
  • 3.102
  • 29.343
# 08 Ağu 2017 13:00:17
BİR ARAŞTIRMA
Bir okulda şöyle bir deney yapılıyor. Senenin başında okul müdürü bir öğretmeni odasına çağırıyor ve ona “Son birkaç yıldaki öğretmenlik deneyiminiz mükemmel, bu okuldaki en iyi öğretmen sizsiniz. Size bu yıl özel bir sınıf vereceğim. Öğrenciler zeka katsayılarının yüksekliğine göre ve başarılı olma isteklerine göre seçildi.” Şunları söylemeyi ihmal etmiyor.    “Sınıflarınızda herhangi bir sınıfa ders veriyormuş gibi ders verin, öğrencilere onların özel olduklarını bildiğinizi söylemeyin.”

Yılsonunda bu sınıf, ortalamanın çok üstünde performans göstererek başarı açısından çevredeki diğer okulların hepsini geride bırakıyor.
Daha sonra müdür öğretmene sürprizini yapıyor. Öğretmene bu öğrencilerin akademik yeteneklerine ve zekalarına göre değil, rastgele seçildiklerini söylüyor. Öğretmen çok şaşırıyor ve öğrencilerin başarısını kendine bağlıyor. Ancak arkadan ikinci sürpriz geliyor. Öğretmen de rastgele seçilmiştir.

İnsanların yetenek ve kapasitelerini tam olarak bilemeyiz. Ama çevremizdeki insanlara, yetenekli ve üst düzey kapasiteli gibi davranmaya başladığımız zaman, onların daha başarılı, daha aktif ve daha verimli oldukları ispatlanmış oluyor.
 
Özgüven olmadan sorumluluk kazanılmaz.

Çevrimdışı sebocan

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 32.896
  • 512.890
  • 32.896
  • 512.890
# 08 Ağu 2017 13:02:15
Babası yeni evlenen oğlunun evine tebriğe gider…
Oturunca bir beyaz kâğıt, bir kalem ve bir silgi getirmesini istedi.
Genç: “Niçin?” dedi.
Baba: “Hele sen getir.” dedi.
Genç, kalem ve kâğıdı getirdi…
Silgi bulamamıştı.
Babası: “Koş bir silgi satın alıver”, dedi.
Oğlu epey şaşırmıştı, ama dışarı çıktı, bir silgi satın alıp getirdi,
babasının yanına oturdu.
Babası: “Yaz,” dedi.
Genç: “Ne yazayım?”
Baba: “İstediğini yaz.”
Genç bir cümle yazdı.
Baba: “Şimdi onu sil.”
Oğlu sildi.
Baba: “Bir cümle daha yaz.”
Oğlu: “Allah aşkına baba, ne istiyorsun ki?”
Baba: “Yaz bir daha.”
Oğlu yazdı.
Baba: “Sil,” dedi.
Oğlu sildi.
Baba yine: “Yaz,” dedi.
Oğlu: “Allah aşkına desene baba, ne bu?”
Baba: “Hele sen yaz”
Oğlu yazdı.
Baba: “Sil,” dedi.
Oğlu tekrar sildi…
Baba sordu: “Kâğıt hala beyaz mı?”
Oğlu: “Evet. Ama mesele nedir?”
Baba oğlunun omzuna vurdu ve:
“İşte evlilik de böyledir, bir silgiye ihtiyacı vardır…
Evlilikte hanımından göreceğin ve hoşuna gitmeyecek bazı durumları silmek için bir silgi taşımalısın yanında…
Hanımın da öyle bir silgi taşımalı beraberinde, senden sadır olacak ve hoşuna gitmeyecek şeyleri silmek için.
Zira evlilik sayfası bir kaç gün içinde kapkara olacak…
Kadının huyu para yokken; erkeğin huyu da para çokken anlaşılırmış.
Her halükârda sınavda olduğunu unutma…
Sınavı kaybedersen, iki cihanın da harap olur.
Eşinden sevgi ve saygı bekliyorsan; Sen de ona göstereceksin.
Almadan vermek Allah’a aittir.

SİLGİ VE BİLGİ

İkisi de 5 harftir.
Başlarındaki harfleri atarsak geriye ilgi kalır.
İlgi olmadan ne silgiye ne de bilgiye ulaşabilirsin…

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK