İbretlik Hikayeler

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.774
  • 227.206
  • 28.774
  • 227.206
# 20 Nis 2018 17:26:38
ACI BİR ÖYKÜ

 Askerliğini bitirmiş olan genç askerliğini yaptığı şehirden ailesini aradı: -Anne baba, eve dönüyorum, ama sizden bir şey rica ediyorum. Yanımda bir arkadaşımı da getirmek istiyorum.

-Memnuniyetle, onunla tanışmak isteriz, diye cevapladılar.Oğulları,

-Bilmeniz gereken bir şey var diye devam etti.

-Arkadaşım savaşta ağır yaralandı.Bir mayına bastı ve bir koluyla ayağını kaybetti.Gidecek hiçbir yeri yok, ve onun gelip bizimle kalmasını istiyorum.


 
-Bunu duyduğuma üzüldüm oğlum. Belki onun başka bir yer bulmasına yardımcı olabiliriz.

-Hayır. Anne,baba,onun bizimle yaşamasını istiyorum.

acı bir öykü-Oğlum,dedi babası,bizden ne istediğini bilmiyorsun. Onun gibi özürlü biri bize korkunç bir yük olur. Bizim kendi hayatımız var, bunun gibi bir şeyin hayatımıza engel olmasına izin veremeyiz.Bence bu arkadaşını unutup eve dönmelisin.O kendi başının çaresine bakacaktır.Oğlu o anda telefonu kapattı.Ailesi ondan bir süre haber alamadı.Ama birkaç gün sonra,polisten bir telefon geldi.Oğullarının yüksek bir binadan düşüp öldüğünü öğrendiler.

Polis bunun intihar olduğuna inanıyordu. Üzüntü dolu anne-baba oğullarının cesedini tespit etmek için şehir morguna götürüldüler.Onu tanıdılar ve bilmedikleri bir şey daha öğrenince dehşete düştüler: Oğullarının sadece bir kolu ve bir bacağı vardı. Bir çoğumuz bu hikayedeki aile gibiyiz; Güzel olan ya da birlikte olmaktan zevk aldığımız insanları sevmek bizim için çok kolay, ama bize rahatsızlık veren ya da yanlarında kendimizi rahatsız hissettiğimiz insanları sevemiyoruz. Bizim kadar sağlıklı, güzel ya da akıllı olmayan insanların yanından uzak durmayı tercih ediyor


 

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.774
  • 227.206
  • 28.774
  • 227.206
# 20 Nis 2018 17:29:03
BİR BARDAK SÜTÜN HATRI

Howard ,yoksul bir ailenin çocuğuydu ve okul giderlerini karşılamak için kapı kapı dolaşarak eşyalar satıyordu.O gün hiçbir şey satamamıştı, karnı da çok açtı.Bundan sonra çalacağı ilk kapıdan yiyecek bir şeyler istemeye karar verdi.Kapıyı açan sevimli genç bayanı görünce utandı.Yiyecek bir şeyler yerine : Affedersiniz, bir bardak su rica edebilir miyim? diyebildi yalnızca.Genç bayan çocuğun aç olabileceğini düşünerek kocaman bir bardak süt getirdi ona.Çocuk sütü yavaş yavaş içine sindirerek içtikten sonra Çok teşekkür ederim ,borcum ne kadar?diye sordu genç bayana.

Genç bayan:
 Borcunuz yok diyerek yüzünde sıcak bir gülümsemeyle devam etti.: Annem, gösterdiğimiz şefkat ve nezaket karşılığı olarak asla bir bedel ödenmesini beklememizi öğretti bize. dedi.Çocuk: O halde çok teşekkürler, yürekten teşekkür ederim size. dedi. Howart Kelly evin önünden ayrıldığı zaman kendisini yalnızca bedensel olarak değil , ruhsal olarak da güçlü hissediyordu. Yıllar sonra genç bayan çok ender rastlanan bir hastalığa yakalanmıştı.Yöredeki doktorlar çaresiz kalınca hastalığıyla ilgili araştırmalar yapılması için onu büyük bir kente gönderdiler.Dr. kelly kosültasyon yapması için çağrıldığı hastanın hangi kasabadan geldiğini duyunca heyecanlandı.


 
Artık genç olmasa da yıllar önce kendisine sevgiyle yaklaşan bayanı ilk gördüğü anda tanımıştı ve onun yaşamını kurtarmak için elinden geleni yaptı.Uzun süren tedaviden sonra bayan sağlığına kavuştu. Dr. Kelly denetlemesi için önüne getirilen faturaya şöyle bir baktı ve üstüne bir şeyler yazarak zarfın içine koyup hasta bayanın odasına gönderdi.Kadın elleri titreyerek aldı zarfı eline.Açmaya korkuyordu.Hastane faturasını asla ödeyemeyeceğini ve geri kalan yaşamı boyunca bu faturayı ödemek için çalışacağını biliyordu.Sonunda zarfı açtı ve faturaya iliştirilmiş bir not dikkatini çekti.Kağıtta şunlar yazılıydı: Hastahane giderlerinin tamamı bir bardak süt karşılığı ödenmiştir.

 

Çevrimdışı gokdeniz1966

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 20 Nis 2018 19:18:43
"Kartallar 40 yıllarını tamamladıklarında yaşam ile ölüm arasında bir kararla karşı karşıya kalıyor. Yeniden hayata tutunmak için ya savaşacak ya da pes edip ölecek. 70 yıl ve üstünde yaşayan kartallar olduğunu düşünürsek kuş türleri içinde en uzun hayatta kalanları olduğunu söyleyebiliriz.

Bir kartal'ın yaşı 40'a geldiğinde pençeleri sertleşip, esnekliğini yitiriyor. İşte bu sebeple de eskisi kadar iyi avlanamıyor. Neredeyse avını kavrayıp tutamayacak hale geliyor. Gagaları uzayıp göğüslerine doğru kıvrılıyor. Beraberinde kanatları da yaşlanıp ağırlaşıyor. Tüyleri de kartlaşınca uçamayacak hale geliyor. İşte tam da bu noktada yaşam ile ölüm arasındaki o kararı veriyor kartal. Ya ölecek ya da yeniden doğuşun sancılarına katlanacak.

Gelelim bir kartalın yeniden doğuşunun nasıl olduğuna. Sır bu noktada gizli, eğer yaşamayı seçmişse bir kartal, tam 150 gün yani yaklaşık 5 aylık bir sürece giriyor. Önce bir dağın tepesine uçuyor. Yeniden doğmak için uygun yeri bulduğunda kartal gagasını sert bir şekilde kayaya vurmaya başlıyor. Sonunda o vurmaların şiddetiyle gagası yerinden sökülüyor ve düşüyor. Bir süre yeni gagasının çıkmasını bekledikten sonra yeni gagayla bu defa pençelerini yerinden söküp çıkarıyor. O yeni pençelerle de yaşlanmış tüylerini yoluyor. Yeni tüyleri ve kanatlarıyla o zorlu süreci tamamlayan kartal, sonunda 20 yıl veya daha üstünde sürecek yeni bir yaşama başlıyor."

Çevrimdışı mbuyar

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.111
  • 45.204
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 2.111
  • 45.204
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 16 May 2018 17:19:36
Hz. Ali bir Hristiyana misafir oldu.
Adam üzüm getirdi.
Hz. Ali üzümü yedi.Sonra üzümden yapılmış şarap
getirdi.
Hz. Ali buyurdu ki : Haramdır.
Hristiyan dedi ki : Siz Müslümanlara şaşarım.
Üzüm helal ,içki haram.
Halbuki bu, bundan yapılıyor.
Hz. Ali buyurdu ki : Eşin var mı.
Dedi var.
Kızın var mı.
Dedi o da var.
İkisi de gelsin buraya.
Eşi ve Kızı gelince
Hz. Ali buyurdu ki :Bu Kız bu Anneden dir, Ama
görüyorsun ki ALLAH Annesini sana helal, Kızını ise
haram kılmıştır.
Hristiyan dedi ki : Şehadet ederim ki ALLAH birdir
ve Muhammed O'nun Resulüdür ve Sen Onun
HaLifesi sin.
Elinden öpüp Müslümanlığını ilan etti..

Çevrimdışı rocers

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.767
  • 3.998
  • Müdür Yardımcısı
  • 1.767
  • 3.998
  • Müdür Yardımcısı
# 16 May 2018 18:17:58
                          “Son Veda”
 
“Bu akşam Şuayb Abinin veda yemeği var. Gelecek misin?’’ dediğimde birden yüzü sarardı, acı bir haber almışçasına kekeleyerek ‘’Ne.. ne vedası ‘’ diyebildi.
“Hani şefimiz Şuayb Abi emekli oluyor ya, arkadaşlarla birlikte bir veda yemeği düzenleyelim dedik. Herkes gelecek sen de gel.’’
Beti benzi daha da sararak sesi titreyerek “gelmeyeceğim gelemem’’ diyebildi.
Neden gelemezsin ki?
Be be ben şey ben vedalara hiç katlanamam. Çünkü vedalar hep ayrılıktır. Ayrılık ise, hasretleri, acıları, yoklukları,
göz yaşları ve firakları doğuruyor. En başta tüm vedalar bana ölümü hatırlatıyor. Bu nedenle hiçbir veda törenlerine katılmadım, katılmam, katılamam.
Fakat! Dedim. Daha der demez “Lütfen ısrar etme. Bak veda kelimesini duyunca ne hale geldim. Orada nasıl olurum sen hesap et.’’ Diyerek lafı ağzıma tıkadı. Ben de üstelemedim.
İçimden “vedadan bu denli korkuyorsun fakat, bir gün mutlaka veda edeceksin. İstesen de istemesen de.’’ Dedim.
Onunla bu konuşmamızın ardından uzun seneler geçti. Hiçbir veda törenlerine katılmadı. Bir gün tüm mesai arkadaşları, ailesi, akrabaları ve dostları toplanmış veda etmek için bekleşiyorlardı. Bu veda ona yapılacaktı. Son yolculuğuna uğurlanacak, herkes kendisine istemeyerek te olsa veda edeceklerdi.
Yanına sokuldum ve fısıldayarak “Hani hiç veda etmeyecektin? Hiç veda merasimlerine katılmayacaktın? İşte buradaki insanlar sana veda etmek için toplandılar. İnsan ne olursa olsun bu dünyadan bir gün veda edecek. Sana Allahaısmarladık’’ dedim
Ne bir ses ne bir soluk ne de bir gözyaşı. Yine beti benzi atmış sapsarı bir yüz ve ölümün soğuğunu taşıyan bir beden.

Çevrimdışı mbuyar

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.111
  • 45.204
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 2.111
  • 45.204
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 17 May 2018 09:20:54
HİÇ HAYALLERİNİZDEN SIFIR ALDINIZ MI ?


Bu öykü, çiftlikten çiftliğe, yarıştan yarışta koşarak
atları terbiye etmeye çalışan gezgin bir at terbiyecisinin
genç oğluna kadar uzanır. Babasının işi nedeniyle
çocuğun orta öğretimi kesintilere uğramıştı.
Orta ikideyken, büyüdüğü zaman ne olmak ve yapmak
istediği konusunda bir kompozisyon yazmasını istedi hocası..
Çocuk bütün gece oturup günün birinde at çiftliğine
sahip olmayı hedeflediğini anlatan 7 sayfalık bir
kompozisyon yazdı. Hayalini en ince ayrıntılarıyla anlattı.
Hatta hayalindeki 200 dönümlük çiftliğin krokisini de çizdi.
Binaların, ahırların ve koşu yollarının yerlerini gösterdi.
Krokiye, 200 dönümlük arazinin üzerine oturacak 1000
metrekarelik evin ayrıntılı planını da ekledi.
Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev,
tam kalbinin sesiydi.. İki gün sonra ödevi geri aldı.
Kağıdın üzerinde kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir
"0" ve "Dersten sonra beni gör" uyarısı vardı.
"Neden "0" aldım?" diye merakla sordu hocasına, çocuk..
"Bu senin yaşında bir çocuk için gerçekçi olmayan bir hayal"
dedi, hocası.. "Paran yok. Gezginci bir aileden geliyorsun.
Kaynağınız yok. At çiftliği kurmak büyük para gerektirir.
Önce araziyi satın alman lazım. Damızlık hayvanlar da
alman gerekiyor. Bunu başarman imkansız" ve ekledi:
"Eğer ödevini gerçekçi hedefler belirledikten sonra yeniden
yazarsan, o zaman notunu yeniden gözden geçiririm."
Çocuk evine döndü ve uzun uzun düşündü. Babasına danıştı.
"Oğlum" dedi babası "Bu konuda kararını kendin vermelisin.
Bu senin hayatın için oldukça önemli bir seçim!."
Çocuk bir hafta kadar düşündükten sonra ödevini hiçbir
değişiklik yapmadan geri götürdü hocasına..
"Siz verdiğiniz notu değiştirmeyin" dedi..
"Ben de hayallerimi..".....



O orta 2 öğrencisi, bugün 200 dönümlük arazi üzerindeki
1000 metrekarelik evinde oturuyor.
Yıllar önce yazdığı ödev şöminenin üzerinde
çerçevelenmiş olarak asılı.
Öykünün en can alıcı yanı şu: Aynı öğretmen,
geçen yaz 30 öğrencisini bu çiftliğe kamp kurmaya getirdi.
Çiftlikten ayrılırken eski öğrencisine "Bak" dedi,
"Sana şimdi söyleyebilirim. Ben senin öğretmeninken,
hayal hırsızıydım. O yıllarda
öğrencilerimden pek çok hayal çaldım.
Allah' tan ki, sen, hayalinden vazgeçmeyecek kadar inatçıydın."

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.774
  • 227.206
  • 28.774
  • 227.206
# 30 May 2018 17:02:19
Annesiyle beraber bir bakkaldan alış veriş yapan küçük çocuğa
dükkân sahibi şeker kutusunu açıp, “İstediğin kadar al yavrum” der.
Çocuk el uzatıp almaz, çekingen davranır.
Bakkal, bir avuç şekeri kendi uzatır, verir.
Dışarı çıktıklarında annesi;
...
“Yavrum, bakkal amca al dediğinde niye almadın?” der.

Çocuk:

“Anneciğim, benim ellerim ufak, bakkal amcamınkiler daha büyüktü.
Onun vermesini bekledim,” der.

Iste biz de bu cocuk gibiyiz Allahim.
Sen bizim kücücük ellerimizle istemelerimize,
o sonsuz büyük kerem elinle ve o sonsuz büyük rahmet elinle ver.

Senin hazinen hic bitmez... Kücük büyük verdigin her nimete hamd olsun.
Gönderdigin o Sevgili Peygamberimize de salât ve selâm olsun .

Noyan

Çevrimdışı Desibel78

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 169
  • 1.124
  • 169
  • 1.124
# 01 Haz 2018 18:17:33
Meşhur piyanist Arthur Rubinstein konserlerinden birinde, küçük bir kızın hatıra defterini imzalamakta tereddüt eder. Ellerinin çok yorulmuş olduğunu ileri sürerek, küçük kızı başından savmaya çalışır. Kız tereddüt etmeden şöyle der. "Ellerinizin ne kadar yorgun olduğunu biliyorum ama inanın benim ellerim de, sizinkiler kadar yorgun." Arthur Rubinstein anlayamamış ve nedenini sormuş küçük kıza, "Alkışlamaktan...." demiş küçük kız. (Alıntı)

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.774
  • 227.206
  • 28.774
  • 227.206
# 02 Haz 2018 10:29:34
İYİLİK YAPMA VAKTİ
Genç kız, el aynasında makyajını kontrol etti; "-Gayet iyi." dedi. Güzelliğinden emindi. Çevresindeki erkeklerin pervane olmasından zaten biliyordu güzel olduğunu. Hayatın tadını çıkaran, rahat yaşayan biriydi. Cep telefonu çaldığında, akşam arkadaşlarıyla hangi eğlence yerine gideceğine karar vermeye çalışıyordu. Telefondaki numaraya baktı, arayan annesiydi.
- Alo… kızım, nasılsın?
- İyiyim anne. Ne oldu?
- Sana bir sürprizim var.
- Sürpriz mi?
- Evet. Çok eski bir arkadaşım, dostum şehrimize gelmiş…
- Eee kimmiş?

- Kim olduğu sürpriz. Fakat onu, senin almanı istiyorum.
- Ben mi?
- Evet, senin iş yerine yakın olan parkı biliyormuş. Parka gitmesini ve seninle buluşmasını söyledim. Senin de parka gidip onu almanı istiyorum.
- Anne, ben böyle şeyleri sevmem, kendin halletsen!?
- Kızım 1-2 saatlik bir işim var. Ayrıca seni bebekliğinden tanıyan bir arkadaşım. Seni görünce mutlaka çok sevinecektir.
- Amaaan. Peki peki… Nasıl tanıyacağım?

-Evden çıkarken üzerine giydiklerini tarif ettim. O parkta bazı oturaklar piknik masası şeklinde. Parkın sinema tarafı girişindeki ilk piknik masasına otur. O gelince seni bulacak.
- Tamam anne, tamam…
- Kızım senden her gün mü bir şey istiyorum. Üniversiteyi bitireli, hele de işe gireli bir fatura yatırmaya bile göndermedim.
- Hemen darılma, tamam dedim ya…
- O nasıl tamam demekse… Neyse, hadi o zaman, izin al da çık, bekletme. Ben de işlerimi bitirip hemen geleceğim.

Genç kız, izin alıp çıktı. Kısa bir yürüyüşten sonra parka vardı. Bu parkta daha önce hiç oturmadığını fark etti. Arkadaşlarıyla hep paralı, lüks eğlence yerlerine giderlerdi.

Annesinin tarif ettiği, girişteki ilk masayı buldu, boş olan kısmına oturdu. Masanın diğer tarafında bir köylü kadınla, küçük kız oturuyordu. Onlarla aynı yerde bulunmaktan utandığını hissetti.

"-Annemin arkadaşı çabucak gelse de, şunlardan kurtulsam" diye düşündü.

Köylü kadın çekinerek seslendi;

- Afv edersin kızım, bir şey sorabilir miyim?

"Kızım" diye seslenmesi iyice sinirlerini bozdu.

- Ne var, adres mi soracan!

Sert çıkış karşısında kadın sesini alçalttı;

- Hayır kızım, başka bir şey soracaktım.

- Sizin gibi cahiller ya adres sorar, ya para ister.

Köylü kadının kızaran yüzüne aldırmadı bile. O sırada şık ve lüks giyimli, orta yaşlı bir kadının uzaktan yaklaştığını gördü. "-Nihayet." diye düşündü. Ayağa kalkıp kadını karşılamaya çalışırken, kadın yanlarından geçip gitti. Somurtarak geri oturdu.

Yanındaki küçük kıza daha sıkı sarılmış köylü kadının gözünden bir damla yaşın süzüldüğünü gördü. Kadın gözyaşını saklamak için diğer tarafa dönünce bir yüzündeki büyük yanık izi göründü. Genç kız manalı manalı güldü;

- Bak kolayca gözyaşı dökebiliyorsun, yüzünde de çirkin bir yanık izi var. Burda ne bekliyorsun geç bir köşeye aç mendilini ağla… Fakat ağlamaya benden bir şey koparacağını sanma, tamam mı?




Kadın dayanamadı;

- Cahil deyip duruyorsun. Ne cahilliğimi gördün. Tanımadığım bir kadına, torununun yanında hakaret mi ettim!

- Oooo... laf yapmayı da biliyormuş.

-Anlaşıldı kızım, sen üniversite bitirmiş, çok şey öğrenmiş olabilirsin ama insanlıktan sınıfta kalmışsın. Torunumu okutmak için uğraşacaktım. Fakat seni görünce vazgeçtim.

Yaşlı kadın, küçük kızı alıp masadan kalkarken, boşalan yere doğru şık giyimli bir kadın yaklaştı. Cevap vermek için hazırlanan genç kız zengin giyimli, şık kadını görünce uzaklaşan yaşlı kadına cevap vermekten vazgeçti. Yaşlı kadın geriye bakmaya çalışan küçük kızın başını eliyle engelledi.

Bir süre sonra, genç kızın annesi parkta yanına geldi.
- Merhaba kızım, Zeynep Teyzen nerde?
- Kimse gelmedi anne. En son bir bayan geldi, yanıma oturdu. O da sadece dilenmek için gelmiş biriymiş.
- Allah Allah! Giyindiklerini çok iyi tarif etmiştim, seni nasıl bulamadı anlamadım. Yanında küçük bir kız olacaktı.
Genç kız bir an durakladı.
-Küçük bir kız mı?
- Evet.
- Anne! Biz zengin, kültürlü insanlarız. Herhalde arkadaşın da zengin, kültürlü biridir, değil mi?
- Kültürsüz değil ama zengin değil.
- Sakın bana köylü bir kadın olduğunu söyleme.
- Köyden gelen kadına ne denir ki!
- Oh… iyi iyi, köylü kadınları karşılamaya beni gönderiyorsun.
- Kızım, o kadına bir borcumuz vardı. O zamanlarda borcumuzun karşılığı bir şey veremedik. "Gün gelir, bir ihtiyacım olduğunda, ben kapınızı çalarım." dedi ve işte bu gün kapımızı çaldı.
-Ne istiyormuş?
- Torununu okutmamızı istiyor. Baban şimdi arabayla gelip hepimizi alacak, kayıt için okula götürecek.
- Anne, o köylü kadına ne borcun olabilir ki, anlayamadım?
Annesi, kızının öfkeli ses tonuna dayanamadı;
-Kızım, sen bebekken biz köydeydik.
- Eee…
- Sana yıllar önce bahsetmiştim, köydeyken evimiz yandı, biz de inekleri, atları, tarlaları neyimiz varsa hepsini satıp köyden göçtük, demiştim.
-Evet, hatırladım.
- O yangınla ilgili bir ayrıntıyı, seni üzülebilir veya seni evde yalnız bıraktığımız için darılabilirsin korkusuyla anlatmamıştık.
- Herhalde şimdi anlatacaksın.
- Baban evde yoktu, ben de su doldurmaya köy pınarına gitmiştim. Lodos mu ne diyorsunuz, işte o rûzgâr bazen ters esiyormuş, yukardan aşağı filan. Sen beşikte uyuyorken rûzgâr bacadan içeri esince közler ocaklıktan tahtalara sıçramış, yangın başlamış. Pınar yerinden dumanları görüp koştuğumda alevler her yeri sarmıştı. Birazdan yıkılacak gibi görünen eve yine de girmek için atıldığım anda Zeynep teyzen kucağına seni almış olduğu halde dışarı fırladı. O sahneyi hiç unutamam; onun kucağından seni aldığımda o çığlıklar atıyordu…
- Niçin ?
- Seni kurtarırken, sağ tarafı yanmıştı. Gelince görürsün sağ yanağında ağır bir yanık izi var. Çok acı çekti çook. Dur ağlama, seni bu kadar üzeceğini bilmiyordum. Tamam kızım, bak makyajın akıyor, ağlama. Hah! Baban da geldi. Fakat Zeynep teyzen hala bizi bulamadı…

Çevrimdışı gokdeniz1966

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 04 Haz 2018 22:28:01
..

Çevrimdışı hyldrm44

  • Üye
  • *
  • 17
  • 21
  • 17
  • 21
# 05 Haz 2018 09:06:22
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
İYİLİK YAPMA VAKTİ
Genç kız, el aynasında makyajını kontrol etti; "-Gayet iyi." dedi. Güzelliğinden emindi. Çevresindeki erkeklerin pervane olmasından zaten biliyordu güzel olduğunu. Hayatın tadını çıkaran, rahat yaşayan biriydi. Cep telefonu çaldığında, akşam arkadaşlarıyla hangi eğlence yerine gideceğine karar vermeye çalışıyordu. Telefondaki numaraya baktı, arayan annesiydi.
- Alo… kızım, nasılsın?
- İyiyim anne. Ne oldu?
- Sana bir sürprizim var.
- Sürpriz mi?
- Evet. Çok eski bir arkadaşım, dostum şehrimize gelmiş…
- Eee kimmiş?

- Kim olduğu sürpriz. Fakat onu, senin almanı istiyorum.
- Ben mi?
- Evet, senin iş yerine yakın olan parkı biliyormuş. Parka gitmesini ve seninle buluşmasını söyledim. Senin de parka gidip onu almanı istiyorum.
- Anne, ben böyle şeyleri sevmem, kendin halletsen!?
- Kızım 1-2 saatlik bir işim var. Ayrıca seni bebekliğinden tanıyan bir arkadaşım. Seni görünce mutlaka çok sevinecektir.
- Amaaan. Peki peki… Nasıl tanıyacağım?

-Evden çıkarken üzerine giydiklerini tarif ettim. O parkta bazı oturaklar piknik masası şeklinde. Parkın sinema tarafı girişindeki ilk piknik masasına otur. O gelince seni bulacak.
- Tamam anne, tamam…
- Kızım senden her gün mü bir şey istiyorum. Üniversiteyi bitireli, hele de işe gireli bir fatura yatırmaya bile göndermedim.
- Hemen darılma, tamam dedim ya…
- O nasıl tamam demekse… Neyse, hadi o zaman, izin al da çık, bekletme. Ben de işlerimi bitirip hemen geleceğim.

Genç kız, izin alıp çıktı. Kısa bir yürüyüşten sonra parka vardı. Bu parkta daha önce hiç oturmadığını fark etti. Arkadaşlarıyla hep paralı, lüks eğlence yerlerine giderlerdi.

Annesinin tarif ettiği, girişteki ilk masayı buldu, boş olan kısmına oturdu. Masanın diğer tarafında bir köylü kadınla, küçük kız oturuyordu. Onlarla aynı yerde bulunmaktan utandığını hissetti.

"-Annemin arkadaşı çabucak gelse de, şunlardan kurtulsam" diye düşündü.

Köylü kadın çekinerek seslendi;

- Afv edersin kızım, bir şey sorabilir miyim?

"Kızım" diye seslenmesi iyice sinirlerini bozdu.

- Ne var, adres mi soracan!

Sert çıkış karşısında kadın sesini alçalttı;

- Hayır kızım, başka bir şey soracaktım.

- Sizin gibi cahiller ya adres sorar, ya para ister.

Köylü kadının kızaran yüzüne aldırmadı bile. O sırada şık ve lüks giyimli, orta yaşlı bir kadının uzaktan yaklaştığını gördü. "-Nihayet." diye düşündü. Ayağa kalkıp kadını karşılamaya çalışırken, kadın yanlarından geçip gitti. Somurtarak geri oturdu.

Yanındaki küçük kıza daha sıkı sarılmış köylü kadının gözünden bir damla yaşın süzüldüğünü gördü. Kadın gözyaşını saklamak için diğer tarafa dönünce bir yüzündeki büyük yanık izi göründü. Genç kız manalı manalı güldü;

- Bak kolayca gözyaşı dökebiliyorsun, yüzünde de çirkin bir yanık izi var. Burda ne bekliyorsun geç bir köşeye aç mendilini ağla… Fakat ağlamaya benden bir şey koparacağını sanma, tamam mı?




Kadın dayanamadı;

- Cahil deyip duruyorsun. Ne cahilliğimi gördün. Tanımadığım bir kadına, torununun yanında hakaret mi ettim!

- Oooo... laf yapmayı da biliyormuş.

-Anlaşıldı kızım, sen üniversite bitirmiş, çok şey öğrenmiş olabilirsin ama insanlıktan sınıfta kalmışsın. Torunumu okutmak için uğraşacaktım. Fakat seni görünce vazgeçtim.

Yaşlı kadın, küçük kızı alıp masadan kalkarken, boşalan yere doğru şık giyimli bir kadın yaklaştı. Cevap vermek için hazırlanan genç kız zengin giyimli, şık kadını görünce uzaklaşan yaşlı kadına cevap vermekten vazgeçti. Yaşlı kadın geriye bakmaya çalışan küçük kızın başını eliyle engelledi.

Bir süre sonra, genç kızın annesi parkta yanına geldi.
- Merhaba kızım, Zeynep Teyzen nerde?
- Kimse gelmedi anne. En son bir bayan geldi, yanıma oturdu. O da sadece dilenmek için gelmiş biriymiş.
- Allah Allah! Giyindiklerini çok iyi tarif etmiştim, seni nasıl bulamadı anlamadım. Yanında küçük bir kız olacaktı.
Genç kız bir an durakladı.
-Küçük bir kız mı?
- Evet.
- Anne! Biz zengin, kültürlü insanlarız. Herhalde arkadaşın da zengin, kültürlü biridir, değil mi?
- Kültürsüz değil ama zengin değil.
- Sakın bana köylü bir kadın olduğunu söyleme.
- Köyden gelen kadına ne denir ki!
- Oh… iyi iyi, köylü kadınları karşılamaya beni gönderiyorsun.
- Kızım, o kadına bir borcumuz vardı. O zamanlarda borcumuzun karşılığı bir şey veremedik. "Gün gelir, bir ihtiyacım olduğunda, ben kapınızı çalarım." dedi ve işte bu gün kapımızı çaldı.
-Ne istiyormuş?
- Torununu okutmamızı istiyor. Baban şimdi arabayla gelip hepimizi alacak, kayıt için okula götürecek.
- Anne, o köylü kadına ne borcun olabilir ki, anlayamadım?
Annesi, kızının öfkeli ses tonuna dayanamadı;
-Kızım, sen bebekken biz köydeydik.
- Eee…
- Sana yıllar önce bahsetmiştim, köydeyken evimiz yandı, biz de inekleri, atları, tarlaları neyimiz varsa hepsini satıp köyden göçtük, demiştim.
-Evet, hatırladım.
- O yangınla ilgili bir ayrıntıyı, seni üzülebilir veya seni evde yalnız bıraktığımız için darılabilirsin korkusuyla anlatmamıştık.
- Herhalde şimdi anlatacaksın.
- Baban evde yoktu, ben de su doldurmaya köy pınarına gitmiştim. Lodos mu ne diyorsunuz, işte o rûzgâr bazen ters esiyormuş, yukardan aşağı filan. Sen beşikte uyuyorken rûzgâr bacadan içeri esince közler ocaklıktan tahtalara sıçramış, yangın başlamış. Pınar yerinden dumanları görüp koştuğumda alevler her yeri sarmıştı. Birazdan yıkılacak gibi görünen eve yine de girmek için atıldığım anda Zeynep teyzen kucağına seni almış olduğu halde dışarı fırladı. O sahneyi hiç unutamam; onun kucağından seni aldığımda o çığlıklar atıyordu…
- Niçin ?
- Seni kurtarırken, sağ tarafı yanmıştı. Gelince görürsün sağ yanağında ağır bir yanık izi var. Çok acı çekti çook. Dur ağlama, seni bu kadar üzeceğini bilmiyordum. Tamam kızım, bak makyajın akıyor, ağlama. Hah! Baban da geldi. Fakat Zeynep teyzen hala bizi bulamadı…

boşuna dememişler:iyilik yap kötülük bul kim kazanmış iyilikten..!

Çevrimdışı Desibel78

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 169
  • 1.124
  • 169
  • 1.124
# 07 Haz 2018 19:37:40
Bir zamanlar uzaklarda bir ülkede çok yakışıklı bir prens yaşarmış. Ancak prens, çocukluğunda kötü bir cadının lanetine uğramış. Her yıl sadece bir kelime konuşabiliyormuş. Prens bir gün dere kenarında otururken, küçük bir kulübede muhteşem bir kız görmüş. Bu güzellik karşısında büyülenmiş. Çok güzelsiniz diyebilmek için iki yıl beklemiş. İki yıl dolduğunda prensin içindeki ateş büyümüş, kıza size aşık oldum demek istemiş ve bir yıl daha beklemiş. Ve bu böylece devam etmiş. Prens kıza "çok+güzelsiniz+size+aşık+oldum+benimle+ evlenir misiniz?" toplam yedi kelime söylemek için yedi yıl beklemiş. Yedi koskaca yılı tamamladığı  gün dünyanın en mutlu erkeği olarak kulübeye koşmuş. Kız kulübenin bahçesinde kitap okuyormuş. Prens elindeki gülü kıza uzatmış ve sormuş." çok güzelsiniz size aşık oldum. Benimle evlenir misiniz?" Kız başını kaldırıp prense bakmış. Kulaklarını örten altın sarısı saçlarını  geriye atmış ve prense şöyle cevap vermiş"pardon?"

Çevrimdışı Desibel78

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 169
  • 1.124
  • 169
  • 1.124
# 07 Haz 2018 19:40:11
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Bir zamanlar uzaklarda bir ülkede çok yakışıklı bir prens yaşarmış. Ancak prens, çocukluğunda kötü bir cadının lanetine uğramış. Her yıl sadece bir kelime konuşabiliyormuş. Prens bir gün dere kenarında otururken, küçük bir kulübede muhteşem bir kız görmüş. Bu güzellik karşısında büyülenmiş. Çok güzelsiniz diyebilmek için iki yıl beklemiş. İki yıl dolduğunda prensin içindeki ateş büyümüş, kıza size aşık oldum demek istemiş ve bir yıl daha beklemiş. Ve bu böylece devam etmiş. Prens kıza "çok+güzelsiniz+size+aşık+oldum+benimle+ evlenir misiniz?" toplam yedi kelime söylemek için yedi yıl beklemiş. Yedi koskaca yılı tamamladığı  gün dünyanın en mutlu erkeği olarak kulübeye koşmuş. Kız kulübenin bahçesinde kitap okuyormuş. Prens elindeki gülü kıza uzatmış ve sormuş." çok güzelsiniz size aşık oldum. Benimle evlenir misiniz?" Kız başını kaldırıp prense bakmış. Kulaklarını örten altın sarısı saçlarını  geriye atmış ve prense şöyle cevap vermiş"pardon?"
(Her Şeye Sahip Olmak Senin Elinde) kısaltılmıştır.

Çevrimdışı gokdeniz1966

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.731
  • 51.784
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 14 Haz 2018 20:14:45
FİLLİ BOYA’NIN SAHİBİ - GÖZDE AKPINAR

Henüz 25 yaşındaydı.
Babasını kaybetti.
Babasının prensesiydi.
Ailenin tek çocuğuydu.
Sektöründe Avrupa'nın en büyük fabrikası, 340 trilyon liralık devasa ciro ve binlerce çalışanın sorumluluğu omuzlarına kaldı.
Cesareti vardı ama, tecrübesi yoktu. Üstelik, babası ona daima nasihat ederdi, “kaç kişi çalıştırıyorsan, o kadar insan akşam çorbasını içiyorsa, yüzün gülsün, yok eğer o insanlar akşam aç kalıyorsa, sen de aç kal” derdi.

Bu sözler kulaklarında çın çın çınlıyordu, altında ezilmeden taşıyabilmesi için zamana ihtiyacı vardı, pişmesi gerekiyordu. Şirketin yönetimini aile dostlarına ve profesyonellere bıraktı, kendi şirketine yönetim kurulu üyesi olarak katıldı. Öğrendi, öğrendi, öğrendi. 29 yaşında kendini hazır hissetti. Direksiyona geçti. Yönetim kurulu başkanlığı koltuğuna oturdu. Kriz ortamıydı. Herkes kemerleri sıkmaya gayret ederken, o tam tersini yaptı, Türkiye'ye olan güveniyle yatırımını arttırdı, herkes küçüldü, o büyüdü.

Babasının kendisine bıraktığını ikiye katladı, fabrika sayısını dörde çıkardı, çalışan sayısını üçe katladı. Vergi rekortmenleri listesinin değişmez ismi oldu. Türkiye'nin en güçlü 50 işkadınından biri oldu. Babasının vasiyeti gereği, kazandığını, toplumla paylaştı. Sosyal sorumluluk projelerine büyük önem verdi. Özellikle kadınlar için, fırsat eşitliğinden faydalanamayan kızlar için çaba harcadı. Aile Bakanlığı'yla işbirliği yaptı, “kadın ustalar” projesini hayata geçirdi, kadınlara 15 şehirde meslek eğitimi verip, iş hayatına kazandırdı.

Özgecan vahşice katledildiğinde, 30 televizyon kanalının reklam kuşaklarını eşzamanlı olarak satın aldı, yarım dakika boyunca simsiyah karartı. Ne logo vardı, ne marka… Zifiri karanlıkta sadece “Özgecan için” yazıyordu. Ticari kaygıyla değil, toplumsal bilinci arttırmak için yapılmıştı. Tokat gibi çarptı. Kadına yönelik şiddette böylesine etkili bir reklam tarihte görülmedi. “Bir kadın ve bir kız çocuğu annesi olarak, bu sorunu ruhumun derinliklerinde hissediyorum” düşüncesiyle.

Kadına yönelik şiddete dur demek için atılan her adımda yeraldı, her projeye katkı sağladı, para harcadı, mesai harcadı. Şiddet mağduru 12 kadının hayat hikayesinin anlatıldığı “Ölümcül Yaralı” isimli uluslararası farkındalık projesine İstanbul'da evsahipliği yaptı. Tübitak ve Boğaziçi Üniversitesi'yle birlikte yoksul kız çocuklarımız için Bilim Kampı düzenledi.

Bir kadın her şeyi değiştirir!..

Çevrimdışı orhan43

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 126
  • 124
  • 126
  • 124
# 16 Haz 2018 00:03:49
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK