KEMAL ÖĞRETMEN
Öğretmenler günüydü ve muhteşem bir açılış vardı "öğretmenler huzurevi" nin bahçesinde....
"Kemal Öğretmen Huzurevi" yazılı idi tabelada.... Huzurevini yaptıran ünlü bir işadamıydı ve konuşması biterken, kimsenin anlam veremediği gözyaşlarına boğuldu, kimse farkında değildi ama O, bir yıl öncesine dönmüştü;
Yorulmuştu bütün gün; koşuşturmalar, ihaleler,misafirler ve aksayan bir sürü iş... Eeee, kolay değildi, koca şirketin sahibi ve genel müdürüydü.... Sektöründe bir numaraydı ve bu duruma kolay gelmemişti... Emrinde yüzlerce yönetici ve binlerce işçi çalıştırıyordu.... Ama neredeyse 18 - 20 saat çalışıyordu bu imparatorluğu ayakta tutmak için...Oldukça da güzel ve etkili bir çevresi oluşmuştu; bakanlar, milletvekilleri,bürokratlar ve sayısız işadamı.... Boğaz' da harika bir yalı, birçok lüks arabave müthiş bir yat....
Gün bitmiş, kısa bir mola vermişti çıkmadan önce...Ayaklarını masaya uzatmış kahvesini yudumlarken, bir taraftan da laptopunda maillerine bakıyordu.... Gerçek kimliğini gizli tutarak üye olduğu pekçok mail grubu vardı... Özgürlük alanı gibi hissediyordu, maillerine baktığı ve kim olduğunun belli olmadığı alanlarda dolaştığı, bu kısa anları... Günün stresini atmak için genelde neşeli maillere bakar, uzun metinli mailleri, belli gün kutlama maillerini fazla klasik ve sıradan bulurdu... Çoğu zaman konusuna göre seçer ve pek çoğunu silerdi....
İşte o gün de klasik maillerle dolu bir gündü...Tıpkı yılbaşı ve bayram kutlamaları gibi, pekçok insan öğretmenler gününü kutluyordu işte.... "bugün de ilginç birşey yok anlaşılan" diye iç geçirdi sessizce.... 3 - 4 karikatür mailine bakıp çıkacaktı birazdan...Kahvesinden son yudumu çekip, pc yi kapatmaya hazırlanırken durdu birden... Maillerini genelde takip ettiği birine ait bir mailin konusunda takılı kaldı biran; "lütfen samimi olalım" yazıyordu.... İçinde küçük bir merak uyandı, genelde farklı ve özel çalışmalar, mesajlar yollayan biriydi gönderici... Maili açtı ve okumaya başladı;
"Her kim olursanız olun, hangi pozisyonda yaşıyorsanız yaşayın ve hangi başarılara imza atmış olursanız olun, biliniz ki;öğretmeninizin emeği anne ve babanızdan fazladır... Anne ve babalar, Allah' ın hediyesi içgüdüler ve doğal duygular gereği size emek verir ve size faydalı olurlar, oysa öğretmenler......" diye devam ediyordu.... Durdu biran... Eli sigarasına gitti ve içini garip bir sıkıntı bastı... Psikolojik bir baskı algılıyordu şuana kadar okuduğu cümlelerde.... Sanki kibarca hesap soruluyordu ve biliyordu ki finalinde canı yanacaktı.... Okumaya devam ederse, manevi bir tokat vardı sanki ufukta... Birkaç nefes çekti sigarasından.. Kaldığı ikilem zorluyordu onu; yazarın üslubunu ve etkisini biliyordu, okumaya devam ederse, bitirdiği günün keyfini süremeyecek ve uzun süredir kaçtığı saklandığı vicdanıyla başbaşa kalacaktı... Bırakıp çıksa; özgüvenine ve yazara uzaktan uzağa duyduğu saygıya aykırı davranmış olacak ve huzursuz olacaktı... Okumaya devam etti;
"Düşünün ki; toplum hayatında belli bir yere gelmiş kimse yoktur ki, o günlerinin temelinde bir öğretmenin emeği olmasın...Cumhurbaşkanından başbakana, yöneticilerden işadamlarına, toplumun "etkili ve yetkili" tüm mihenk taşlarının enaz birer öğretmeni yok muydu? Öyleyse,hem kişisel gelişimin, hem de ülke gelişiminin en önemli etkeni olan öğretmenler,neden bu durumdaydı?? Sırf bu misyonlarından dolayı "en rahat yaşamayı hakeden" kitle onlar değil miydi?Ve onlara bu temel hakkı çok gören de"onların öğrencileri" değil miydi? Ortada ciddi bir çelişki vardı ve kimseler bunu konuşmuyor, klasik cümlelerle öğretmenler günü kutlanıyordu....Bunun tek bir sebebi olabilirdi, en tepeden en alt bireye kadar geçerli bir sebep; samimiyet eksikliği!!!"
Burada durdu tekrar.. İşte korktuğu gibi gelişiyordu konu; acımasız final yaklaşıyordu... Devam eden cümlelerde, kelimeler manevi hançerlere dönüşecek ve saplanacaktı yüreklere.... Kafasını kaldırdı ve okumaya devam etti;
"Herşeyi ve herkesi bir kenara bırakın; öğretmenler gününü gerçekten içinizde hissettiniz mi?Hayatınızda etkili olmuş en az bir öğretmeninizi bulup ziyaret etmek, en azından aramak ihtiyacını kaç kişi hissetmiştir acaba? Kaçımız ertelenebilecek "önemli işleri "ertelemek pahasına, koca yılın içindeki tek bir günü, öğretmenimizi mutlu etmek için ayıracak kadar samimiyiz acaba?? Önemli olan; ummayanı aramak, beklemeyene gitmek değil midir kutlama ve onore etme adına? Peki, bunlara bir öğretmenden daha layık kaç kişi geçiyor hayatımızdan??? Özelikle belli yerlere gelmiş ve sosyal statüsü iyi olanlara sitemim; sahip olduklarınızın manevi vergisi değilmidir, bunları sağlamanızda, en az anne-babanız kadar, emeği geçen öğretmenlerinizin kıymetini bilmek? Hele hele, herkesin imrendiği mevkilerde dolaşanlar düşünmezler mi, ay sonunu nasıl getireceği endişesine rağmen, mesleğine hizmete devam eden, emektar öğretmenlere en büyük dopingin, öğrencilerinin geldiği noktaları bilmek olduğunu??? Peki, bunu bilmekle bile mutlu olan bir öğretmenin, bu lüks ve rahat hayatın içindeki emek ve katkısının kıymetinin bilinmesinden daha fazla mutlu olma ihtimali var mıdır?..."
Evet, işte yemişti tokadı... Artık daha fazla okumaya gerek görmedi, mesajı almıştı yazardan... Üstelik haklıydı yazar,okurken rahatsız olmuş, ama şimdi minnet duyuyordu.... Şöyle bir düşündü; evet hiç aklına bile gelmemişti tüm bunlar... Yıllardır çalışıyor, kazanıyor,üretiyor ve tüm bu çalışmanın karşılığında da oldukça güzel yaşıyordu... Ve..Ve hiç aklına gelmemişti öğretmenleri.... Yıllar öncesine gitti birden; yaşlı babasının bakkalını devralıp, sıradan ve mütevazi bir hayat sürmeyi düşünürken,Kemal öğretmenin zorlamaları ve yönlendirmesiyle girmişti üniversite sınavına... Üstelik tercihlerini de yine Kemal öğretmen yapmıştı, koca pazarını ona harcayarak... İşletmeyi kazanmış ve Kemal öğretmenin sağladığı burslarla okumuştu yıllarca ve yine onun zoruyla mastırını yapmıştı.... Mezun olduğunda onun referansıyla girmişti ilk işine.... Sonra daldığı curcunada unutmuştu öğretmenini... O da kesmişti bağını usul usul zaten... Yıllardır aklına bile gelmemişti, ama şimdi bir maille dimdik karşısındaydı işte Kemal öğretmen!!!
Utandı birden, sanki hocası gerçekten karşısındaymış gibi.. Üstelik, öğretmeninin bağı neden kestiğini şimdi daha yeni ve daha iyi anlıyordu; gururu mesafe koymuştu Kemal öğretmenin... Dikkatli düşününce,bağlarının kesilmesinin, şirkette yükselmeye başladığı döneme denk geldiğini farketti çünkü...
İçi acıyordu, utanıyordu.. Hem de uzun zamandır ilk kez... Maddi anlamda başarıdan başarıya koşarken, neleri es geçtiğini ve kimleri unutuğunu hatırlamak hırpalamıştı onu... Hemen sekreterini aradı; "Yarın herşeyi iptal et ve bana lise öğretmenim Kemal Yılmaz' ın adresini bul biryerlerden..."dedi.... İçi içine sığmıyordu; sarılacak, af dileyecek, gönlünü alacaktı...Eşini aradı;" yarın bizi biz yapan insanlardan birine gidiyoruz, hazırlan" dedi.....Şirketten çıktı ve çıkarken sekretere tembih etti;"ne yap, ne et bul Kemal hocamı, sabah telefonunu bekliyorum" dedi....
Gece garip bir heyecan kapladı içini,uyuyamıyordu... Ne yapmalı, neler almalı, neler söylemeliydi?Gururlu bir adamdı Kemal öğretmen, maddi birşeyi asla kabul etmezdi.... Ama ya o da pekçok öğretmen gibi zor durumdaysa? Nasıl ve ne yapacaktı minnetini göstermek adına?Şahsına bir jest yapma şansı yoktu ama, onun adına bir burs verebilirdi.. Evet,evet harika bir fikirdi bu; hem hocasını mutlu edecek, hem de kendisi gibi pekçok gence imkan sağlayarak, geçmişiyle yüzleşip ödeşebilecekti.... İşte şimdi rahat rahat uyuyabilirdi.......
...
Bu sabah her zamankinden daha neşeliydi kahvaltı masasında... Adeta, yıllar öncesindeki gibi, "çocuklar gibi şendi"..... Çıkmadan önce yapması gereken birşey daha vardı; mailin yazarına bir teşekkür borçluydu... Hatta yazmamalı, aramalıydı ve coşkusunu paylaşmalıydı buna vesile olanla... Uzun zamandır okuyordu yazılarını, ama ilkkez arama ihtiyacı duymuştu... 10 dk. kadar konuştular ve küçük yükü atmış gibi rahatladı omzundan.. Şimdi sıra büyük yükteydi....
Tam bunları düşünürken telefonu çaldı, arayan sekreteriydi, adresi bulmuş olmalıydı..... Hevesle açtı telefonu, "söyleyin serap hanım, adresi not alıyorum" dedi..... Birden dondu kaldı önce.. Elindeki kalem yere düşerken o da koltuğa çökmüştü aniden.....
Gözlerinden yaşlar akarken,kulağında sekreterin son cümlesi çınlıyordu;
"Kemalbey 2 yıl önce Darülaceze' de ölmüş efendim....
Son adresi; maalesef kimsesizler mezarlığı...."
Taner erdem 24 kasım 2006