İbretlik Hikayeler

Çevrimdışı meyvrik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 30 Mar 2021 08:24:47
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹
                      YA ALİ, BİN DEVENE!
                                (Menkıbe)
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹
Sevgili Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem”, hazret-i Ali’yi yanına çağırdı bir gün. 

Hazret-i Ali koştu huzura:
- Buyur ya Resulallah.
- Ya Ali, bin devene! Yemen’e kadı olarak gideceksin.

Hazret-i Ali “radıyallahü teâlâ anh”;
- Baş üstüne ya Resulallah, dedi.

Ve arzetti:
- Ancak bu vazifeye kendimi ehil görmüyorum ya Resulallah.

- Neden ya Ali?
- Çünkü henüz çok gencim. Bilgim de kâfi değil.

Resulullah efendimiz, mübarek elleriyle hazret-i Ali’nin göğsünü sıvazlayıp dua buyurdular:
- Ya Rabbi, sen Ali’ye ilim ve hikmet ver. Onu bu vazifesinde dirayetli eyle.

Sonra da;
- Haydi git ya Ali! buyurdular. Yemen halkı seni bekliyor.

Ve tembih ettiler:
- Yemen’e varmadan önce bir tepe üzerinden geçeceksin. Zirveye vardığında nida et ki: “Ey ağaçlar! Ey taşlar! Resulullahın size selamları var!”
Hazret-i Ali “radıyallahü teâlâ anh”;
- Baş üstüne ya Resulallah! dedi.

Ve çıktı yola.
O tepe üzerine geldiğinde durdu ve nida etti:
- Ey ağaçlar! Ey taşlar! Resulullahın size selamları var!

O anda bir uğultu koptu dağda.
Ne kadar taş ve ağaç varsa, hep birden selama cevap verdiler:
- Aleyküm selam!

Kâfirler bu kerameti görüp, toptan iman ettiler.

KOLAY ÇIKMAZ BU OK

Yine bir savaşta, Hazret-i Ali ’nin ayağına bir ok saplanmıştı.
Ne kadar uğraştılarsa da çıkaramadılar.

Sonunda cerrah geldi.
Vaziyeti görünce işin ciddiyetini anlayıp söyledi fikrini:
- Ya Ali, kolaylıkla çıkmaz bu ok.

- Peki ne yapacağız?
- Bayıltmamız lazım sizi. Çünkü ok kemiğe fazla girmiş. Bayıltmadan çekersek dayanamazsınız.

- Hayır, bayıltmaya lüzum yok.
- Ama dayanamazsınız acısına.

- Dayanırım. Biraz bekleyin. Şimdi ezan okunur. Ben namaza durunca çekip çıkarırsınız.

Az sonra ezan okundu.
Hazret-i Ali “radıyallahü teâlâ anh” namaza durunca, cerrah neşter vurup yardı ayağını.

Oku, kemik içinden çekip çıkardı.
Ve sardı yarasını.

Selam vermeden bitmişti ameliyat.
Hazret-i Ali selam verince sordu:

- Ne oldu, çıkarmadın mı oku hâlâ?
- Çıkardım efendim, fark etmediniz mi?

- Hayır, fark etmedim.
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹

Çevrimdışı meyvrik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 31 Mar 2021 00:27:24
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
                         YÜZ ŞEHİT SEVABI
                                  (Menkıbe)
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
Yaren Dede "rahmetullahi aleyh", talebeleriyle oturmuş sohbet ederken, talebeden biri;
- Hocam, şehit sevabı nasıl kazanılır? diye sordu.

Cevabında;
- Sana, bir değil, “yüz şehit sevabı” kazandıran bir amel söyleyeyim mi? buyurdu.

Çocuk sevindi:
- Buyurun efendim.

- Peki öyleyse, gıybet eden birini görürsen, konuşturma, sustur hemen!
- Nasıl susturayım hocam?

- Açıkça “Sus!” diyeceksin.

Delikanlı düşünceye daldı:
- Peki bunu yaparsam, yüz şehit sevabı kazanır mıyım efendim?

- Elbette. İslam âlimleri haber veriyor bunu. “Gıybet edene “Sus!” diyene, yüz şehit sevabı verilir” buyuruyorlar.

Ve ekledi:
- Kim olursa olsun gıybetini yapmayın! Evinizde de gıybet yapan olmasın. Gıybet; içki içmekten, kumardan daha büyük günahtır. Gıybet kanser gibidir, girdiği yer iflah olmaz. Gıybet edenleri susturun.

Şöyle bitirdi:
- Gıybet aileyi parçalar, toplumu çökertir, cemiyeti felakete götürür. Zinadan daha büyük günah olduğu halde, çok kolay işlenen bir günahtır.

EN BÜYÜK GÜNAH

Bir talebesi de bir gün;
- Efendim, dinimizde en büyük günah nedir? diye sordu.

Cevabında;
- Günahın, günah olduğunu bilmemektir, buyurdu.

Ve izah etti:
- Yani bir şeyin günah olduğunu bilmemek, o günahı işlemekten daha büyük günahtır evladım.

Talebe sordu yine:
- Peki hocam, ondan büyük günah nedir?
- Günahı, ibadet olarak yapmaktır.

Delikanlı anlıyamadı:
- Günah, ibadet olarak nasıl yapılır efendim?

- Maalesef yapılıyor evladım. Mesela bidat işlemek böyledir. Dinimizde olmayan bir şeyi ibadet olarak yapmak bidattir. Bidat işleyenler, tövbe de etmezler.

- Neden hocam?
- Çünkü o yaptığı şeyin günah olduğunu bilmiyor da ondan. İbadet olarak yapıyor onu. Bunun için de tövbe etmek aklına gelmiyor.
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸

Çevrimdışı meyvrik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 31 Mar 2021 16:53:52
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹
                      BEŞİNCİ MÜSLÜMAN
                               (Menkıbe)
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹
Halid bin Said “radıyallahü teâlâ anh”.
İslam’la ilk şereflenen bahtiyarların beşincisi.

Henüz iman etmemişti ki, bir gece Cehennemi gördü rüyada.
Kendi de hemen kıyıcığında duruyordu.

Kaynayan, fokurdayan bir ateş deryası ki, sormayın.
Korkudan titrerken, babası Ebu Uhayha belirdi arkasında.

Ve öz oğlunu itekledi bu çılgın ateşe.
Halid tam düşmek üzereydi ki, Peygamber efendimiz aleyhisselam yetişip, çekti onu yukarı.

Kurtulmuştu.

Dehşet içinde uyandı.
Sıçrayıp oturdu yatağının içinde.

Ve sessizce mırıldandı:
- Vallahi bu rüya doğru.

İŞTE ARADIĞIM ADAM

Sıkıntıdan boğuluyordu.
Ferahlamak için kendini sokağa attı.

Tek tük geçen insanlardan bir dost çehresi arıyordu ki, hazret-i Ebu Bekir’i gördü ilerde.

“İşte aradığım adam!” dedi içinden.
Sevinçle koşup anlattı rüyasını Ona.

Hazret-i Ebu Bekir “radıyallahü teâlâ anh” tebessüm etti:
- Sahih bir rüya görmüşsün.

Halid heyecanla sordu:
- Tabiri ne acaba?
- Anlaşılan o ki, sen Onun dinine gireceksin.
- Kimin?
- Muhammed aleyhisselamın.

- Hiçbir şey anlamadım.
- Duymadın mı? Muhammed-ül emin Peygamber gönderildi. O, herkesi İslam dinine çağırıyor.

SEN İMAN ETTİN Mİ?

Halid iyice meraklanmıştı:
- Sen iman ettin mi peki?
- Elbette.

- Öyleyse ben de Ona gidiyorum, dedi.
Ve koştu o kapıya.

Az sonra yüksek huzurdaydı.
Edeple sordu:
- Ya Ebel Kasım! Sen insanları neye çağırıyorsun?

Efendimiz aleyhisselam;
- Eşi ve benzeri olmayan bir tek Allah’a, Muhammedin de, Onun kulu ve Resulü olduğuna iman etmeye, buyurdu.

Ve sordu ona:
- Ya Halid! Görmeyen, işitmeyen, kendisine tapanla tapmayanı ayıramayan taş parçalarına hiç ibadet edilir mi?

Halid’in yüzü nurlanıp aydınlandı.

Kendi kendine;
“Ne kadar doğru söylüyor” dedi.

Ve “Kelime-i şehadet” getirdi hemen.

Babası mı?

Koyu bir İslam düşmanıydı o.
Öyle de ölüp gitti.


BABAM SENİ ÇAĞIRIYOR

Halid bin Said “radıyallahü teâlâ anh” gizlice iman etmiş, Mekke’nin gözden saklı yerlerinde gizli gizli ibadet ediyordu. Babasının bile haberi yoktu iman ettiğinden.

Bir gün, yine tenha bir yerde namaz kılıyordu ki, diğer kardeşinin nefes nefese geldiğini fark etti.
Çocuk, biraz heyecan, biraz da korku içinde seslendi uzaktan:
- Halid! Babam seni çağırıyor!

Eyvah! Benzi soldu birden. Çünkü babası, azgın bir din düşmanıydı. Ne yapacağı belli olmazdı.
Korku içinde gitti. Adam onu görür görmez gürledi adeta:
- Duyduğum doğru mu?
- Evet baba.

- Muhammed’in dinine mi girdin?
- Evet.

Adam çılgına döndü.
- Çabuk vazgeç! Yoksa...!

- Ama baba.
- Bak hâlâ konuşuyor. Vazgeç diyorum!

- Hayır, vazgeçemem!

Adam, elindeki kalın sopayı indirdi hazret-i Halid’in “radıyallahü teâlâ anh” başına hem de bağırıyordu:
- Seni inatçı evlat! Bundan sonra sana aş, ekmek yok!

Hazret-i Halid:
- Hiç mühim değil. Benim rızkımı Allah verir, dedi.

Adam iyice çileden çıkmıştı.
Haykırdı:
- Tıkın şunu mahzene!

Ve elindeki kalın sopa, üstünde parçalandı genç sahabinin.

GADDARLIĞIN BÖYLESİ

*Hazret-i Halid* “radıyallahü teâlâ anh”, kanlar içinde girdi mahzene. Ki burası, havasız ve karanlık bir yerdi. Üstelik daracıktı. Ama gönlü genişti onun, gökler kadar.

Babası mı? Hastalanıp yatağa düştü. Ama Müslümanlara olan düşmanlığı giderek artıyordu.

Bir gün, yumruklarını sıkıp söylendi kendi kendine:
- İyileşirsem, hepsini öldüreceğim!

Onun bu zalim niyeti, hazret-i Halid’in kulağına ulaşınca çok üzüldü.
Ya iyileşir de Müslümanlara zarar verirse.

Bu ihtimal, huzursuz etti onu. Bu endişeyle kaldırdı bir gün ellerini, ve;
- Ya Rabbi! Hasta yatağından kaldırma babamı! diye yalvardı.

Mazlumun duası bu. Kabul oldu. Adam kalkamadı yatağından.
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹

Çevrimdışı meyvrik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 02 Nis 2021 08:16:50
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹
                             EHAD ALLAH
                                (Menkıbe)
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹
Mekke’de, herkesin uykuda olduğu bir saatte, bir gölge duvar diplerine sine sine ilerliyordu.

Uzunca boylu olduğu anlaşılan bu tedirgin karaltı, etrafı iyice dinledi. 
Bir tehlike bulunmadığına emin olunca, önünde durduğu evin kapısını hafifçe tıklatıp, usulca seslendi:
- Bilal!

Cevap gelmeyince biraz daha hızlı vurup, az daha yükseltti sesini:
- Bilal! Bilal!

Bilal, uykulu bir sesle sordu içerden:
- Kim o?
- Benim, Ebu Bekir.

Bilal kapıyı aralarken;
- Hayırdır dedi, Gecenin bu saatinde.

Hazret-i Ebu Bekir “radıyallahü teâlâ anh” sessizce içeri süzülürken;
- Hayırlı bir iş, dedi. Seni davete geldim.

Bilal meraklandı:
- Ne daveti bu?
- İslam’a davet. Seni İslam dinine davet için geldim.

- İslam dini mi? Bu da ne demek ya Eba Bekir? Hem yarın olmaz mıydı?
- Hayır Bilal, olmazdı.

- Neden?
- Bu, gizli çünkü. Efendinin bilmemesi lazım.

Ve başladı anlatmaya:
- Bak Bilal, eski Peygamberlere gelen Cebrail ismindeki melek, aramızdan birine vahiy getirmiş bulunuyor. Yani yeni bir din ve Peygamber var bugün. Ben o Peygambere iman ettim. Senin de iman etmeni istiyorum.

Ve şöyle devam etti:
- Düşün bir kere. Şu putlardan hiç ilah olur mu? Sonra şu kız çocuklarının durumu. Neden utanma sebebi olsun? Neden diri diri toprağa gömülsünler?

Bilal başını salladı:
- Doğru, ama bu bahsettiğin Peygamber kimdir? Ben tanıyor muyum?
- Elbette, Muhammed bin Abdullah “sallallahü aleyhi ve sellem”. 
Bilal’in siyah yüzüne, tatlı bir aydınlık yayıldı o anda.

MÜSLÜMAN OLMAK İSTİYORUM

Hazret-i Ebu Bekir “radıyallahü teâlâ anh” devam etti:
- Bak kardeşim, zencisin diye seni aşağı tutuyor, köle olarak kullanıyorlar. Halbuki bu dinde kimsenin kimseye üstünlüğü yok. Üstünlük iman ve ihlasta. Parada değil.

Bilal yere bakıp, düşündü kendi kendine:
“Evet, hakikaten Muhammed-ül emin yüksek ahlaklı bir insan. Ebu Bekir yine öyle. Bu ikisinden daha dürüst, daha doğru sözlü biri yok şu cemiyette”.

Bakışlarını yerden kaldırdı:
- Ben de Müslüman olmak istiyorum.

Ve “Kelime-i şehadet” yankılandı odada.
Siyah yüzü, nur gibi parlıyordu sevinçten 
“radıyallahü teâlâ anh”.
(Devamı yarın...)

Çevrimdışı meyvrik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 02 Nis 2021 21:02:53
BÜLBÜLLERİ İMRENDİRİRDİ
(Dünden devam...)
Hazret-i Bilal, çok mert ve dürüst bir köle idi. 
Becerikliydi sonra. 
Ticaret işlerini iyi bilirdi. 

Bunlar bir yana, bir sesi vardı ki, bülbüller imrenirdi ona. 
Efendisi Ümeyye, ticaret kervanlarına onu yollardı hep. 

Niye?
Sesi için tabii. 

Develer yorgun ve bitab düştüklerinde, onun söylediği yanık ve içli nağmelerle canlanır, adeta koşmaya başlarlardı yollarda.

Adamın oniki kölesi vardı. 
Ama Bilal başkaydı. 
Ona güvenir, mühim işlerini ona yaptırırdı. 
Bunun için de çok seviyordu kendisini. 
Ancak bu sevgi, beklenmedik bir haberle müthiş bir nefrete dönüştü birden.
Neydi o haber?

BİLAL MÜSLÜMAN OLMUŞ
Buna önce inanmadı. 
Gerçek olduğunu anlayınca, merhametsiz bir zalim kesildi ona karşı. 

Kölesiydi çünkü. 
Kölesiydi ya, istediğini yapabilirdi. 
Döverdi. Öldürürdü. Kime ne? 

O zamanki zihniyet böyleydi.
Bir süre eziyetten sonra tehdit etti:
- Haydi, Muhammedi inkâr et!

Cevabı tek kelimeydi Bilal’in:
- Ehad Allah!
Yani “Allah bir!”

Yeniden dayak.
Tekrar işkence. 

Bir ağaca bağlanmış olarak dövülen bu mazlum insanın patlak dudaklarından kanlar süzülürdü aşağıya. 

Zalimin hıncı dinmek bilmiyordu. 
Çıldıracaktı neredeyse. 
“Nasıl olur?” diyordu. “Benim kölem olsun da, bana sormadan Müslüman olsun”.

Onu, güneşte kızmış kayaların üzerine çıplak olarak yatırıp, teklifini tekrarladı:
- Dön diyorum dininden!

Cevap değişmiyordu:
- Ehad Allah! Ehad Allah!
Ümeyye kudurdu. 
Cayır cayır yanan kaya üzerine yatırdığı Bilal’in üstüne, başka kızgın kayalar yığdı.
Bağırıyordu bir yandan da:
- Haydi, dön dininden!
Cevap aynı:
- Allah bir!

Altta kor gibi kızgın taş. 
Üstte kızgın kayalar. 

Arasında bir garip mümin. 
Kimsesiz ve köle. 

“Ölürüm de dinimden dönmem!” diyen bir üstün insan.

Ümeyye delirmek üzereydi. 
Emretti adamlarına:
- Kum yığın üstüne!

Sıcak kum, kızgın zeytinyağı gibi döküldü vücuduna. 
Hareket şansı da yoktu artık. 

Çünkü bağlıydı eli ayağı. 
Nefesini bile zor alıyordu. 
Tam bir ölüm-kalım mücadelesi yani. 
Günler böyle geçti. 

Kaldı ki dakikası yıl gibi geliyordu ona. 
Geçmek bilmezdi saniyeler.
(Devamı yarın...)

Çevrimdışı meyvrik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 04 Nis 2021 04:44:27
İSLAM'DAN DÖNSÜN DİYE
(Dünden devam...)
Ümeyye kâfiri, Müslüman olduğunu öğrendiği kölesi Bilal’e “radıyallahü teâlâ anh”, akıl almaz işkenceler yaptı günlerce. 

Neden? 
İslam’dan dönsün diye. 

Peki maksadına ulaşabildi mi? 
Hayır.

Günlerce değil, binlerce sene uğraşsa da ulaşamayacaktı maksadına. 
Yaptıkları kâr etmeyince, ayağına ip takıp, çıplak vücudunu çalılıklarda sürüttü ki, sivri çalı dikenleri yırttı bütün derilerini.

Kanlar içinde kalıp, acıdan bayıldı. 
Ama o zalimde en küçük bir vicdan sızısı yoktu yine.

Bir gün, yine ateş gibi taşların üzerine yatırıp, uzun süre kırbaçladı. 
Bir yandan da bağırıyordu:
- Dön diyorum! Dininden dön!

Cevap iki kelimeydi:
- Allah bir!

Bu defa üç beş kişinin zor kaldırabileceği bir kayayı getirip, göğsüne koydular. 

Öldürücü sıcak,
Göğsündeki müthiş ağırlık.
Ve vücudunda açılan yaralar. 

Ayrıca açlık ve susuzluk. 
Takati tükenip bayılıverdi. 
Müşrikler, “Öldü!” diye terk edip gittiler.

Bilal “radıyallahü teâlâ anh” gözlerini açtığında, üstündeki taşın gaibten atıldığını, güneşin de bir kara bulutun ardına gizlenmiş olduğunu görüp, şükürle mırıldandı:
“Allah’ım, senden gelen her şey güzeldir.”

İşte iman bu.

Günlerce çekilen dayanılmaz işkenceler neticesinde mecal diye bir şey kalmadı hazret-i Bilal’de.

Tükendi, bitti. 
Ama işkenceler bitmedi. 

O zalim, bir deve yularını iki kat yapıp, garibin boynuna geçirdi bir gün. 
İpin ucunu da çocukların eline verip, Mekke sokaklarında dolaştırdı.

Görenler soruyordu:
- Ne olmuş buna?
- Hiç, Müslüman olmuş da, efendisi ceza veriyor.

- Ha öyle mi? der, ve devam ederlerdi yollarına.
Hiç şaşırmak, yadırgamak olmazdı.

Bir gün, Ümeyye, Ebu Cehil ve diğerleri, uzun süre işkence ettikten sonra hiddetle bağırdılar:
- Sana son ikâzımız. Ya İslam’dan dönersin, ya da seni öldüreceğiz!

Hazret-i Bilal “radıyallahü teâlâ anh”, emsalsiz bir tevekkülle o değişmez cevabını verdi:
- Allah bir!

İşte tam o sırada Allah’ın Resulü “sallallahü aleyhi ve sellem” oradan geçerken onu bu azapta, hem de Allah ismini söylerken gördü ve;
- (Allah demen, seni kurtarır!) buyurdular.
(Devamı yarın...)

Çevrimdışı meyvrik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 05 Nis 2021 05:31:43
SEN KURTARIRSIN
(Dünden devam...)
Resulullah efendimiz aleyhisselam evlerine gittiler. 
Çok üzülmüşlerdi. 

Az sonra hazret-i Ebu Bekir “radıyallahü teâlâ anh” geldi huzura. 
Ona, Bilal’in işkence çektiğini anlatıp;
- (Ya Eba Bekir, Bilali kâfir elinden, sen kurtarırsın) buyurdular. 

Zira Hazret-i Ebu Bekir daima kâfirlerin arasında yürür, Müslüman esir varsa, hesapsız para verip, satın alırdı. 

Aldığı gibi, Hak teâlâ yoluna ve Habib-i Ekrem aşkına azat ederdi. 

Hazret-i Ebu Bekir durabilir miydi artık. 
Ne yapıp etmeli, Efendimiz aleyhisselamı sevindirmeliydi.

İzin alıp, koştu hadise mahalline. 
Evet, manzara dayanılır gibi değildi. 
İçi sızladı büyük sahabinin.

O insafsız Ümeyye’ye yanaştı:
- Niçin eziyet ediyorsun bu zavallıya?
- Kölem değil mi? İstediğimi yaparım.

- İşkence etmekle ne geçiyor eline? İstersen onu bana sat.
- Satmak mı? Hayır satmam.

- Ne istersen vereyim.
- Ağırlığınca akça da versen yine satmam. Fakat senin kölen Amir ile onu değişebilirim.

Hazret-i Ebu Bekir sevindi:
- Tamam. Amiri sana veriyorum. Hem de bütün malıyla.

Anlaştılar. 
Hazret-i Ebu Bekir koşup çıkardı Bilal’i o taşların arasından. 

Bağlarını çözdü. 
Koluna girip hane-i saadete doğru yürüdüler 
“radıyallahü teâlâ anhüma”.

Hazret-i Ebu Bekir’in sevinçten içi içine sığmıyordu. 

Kâfirler mi? 
Onlar da sevinçliydi. 
“Ebu Bekir’i aldattık” diyorlardı. 

Çünkü Amir, hem çok zengin, hem de ticaret işlerini çok iyi bilirdi. 

İki sahabi, el ele tutuşmuş halde vardılar Efendimiz aleyhisselamın huzuruna. Peygamber efendimiz çok sevindiler. 

Hazret-i Ebu Bekir daha da sevinçliydi. 

Neden? 
Çünkü Efendimiz aleyhisselam sevinmişti.
- Ya Resulallah! Bilal’i Allah için azat ettim, dedi.

Buna daha çok sevindi Efendimiz aleyhisselam.
Onu sevindirmek karşılıksız kalır mı? 

Az sonra vahiy geldi. 
“Hazret-i Ebu Bekir’in Cehennemden azat olduğu” bildiriliyordu gelen âyette.

Hazret-i Bilal “radıyallahü teâlâ anh”, hürriyetine kavuşunca Resulullah efendimiz aleyhisselamın müezzini oldu. 

Artık o, günde beş defa ezan okuyordu. 
Hem öyle ezan ki, dinleyenlerin kalbini nurla doldururdu, gözlerini yaşla.
                                    (SON)
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹

Çevrimdışı meyvrik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 06 Nis 2021 08:31:38
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
                    EVDE Mİ OTURAYIM?
                             (Menkıbe)
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
Amr bin Cemuh Ensari “radıyallahü teâlâ anh”, bir ayağı sakat bir sahabiydi. Yine de kaçırmazdı bir harbi.

Uhud’a gidileceği zaman, dört oğlu gelip yalvardı kendisine:
- Baba, sen gelme bu harbe.

- Nedenmiş o?
- Sakatsın.

Hemen itiraz etti:
- Hayır geleceğim.
- Baba, biz senin yerine de savaşırız.

Celallendi:
- Allah’ın Habibi cenk etsin, ben kadın gibi evde oturayım, yakışır mı?

Mecburen boyun büktüler:
- Sen bilirsin baba.

Ordu hareket etmişti.
Hanımına ”Elveda” deyip çıktı evden.

Tam kapıdan çıkıyordu ki, içten bir dua etti:
“Ya Rabbi, bu cenkten geri döndürme beni!”

Orduya yetiştiğinde harp başlamıştı.

Oğullarına seslenip;
- Siz biraz geri durun çocuklar! dedi.

Ve daldı düşman içine.
Az sonra şehit oldu.

Oğullarından biri de şehit düştü o gün.
Hanımı, Medine’den duydu bunu.

Devesine binip, geldi Uhud’a.
Yerde çok şehitler yatıyordu.

Arayıp, buldu kendi şehitlerini.
Onları devesine bindirip, sürdü Medine yönüne.

Fakat o da ne?
Deve yürümüyordu.

Hazret-i Aişe validemiz “radıyallahü teâlâ anha” onu görüp sordu:
- Bu cesetler kime ait?
- Biri oğlum, biri de helalim. Ama devem yürümüyor.

- Neden yürümüyor acaba?
- Bilmiyorum.

- Bu yük, fazla gelmiş olabilir mi?
- Hayır, bundan çok yük vururdum da, hiç böyle yapmazdı. Bunda bir iş var, dedi.

Ve koştu o Serverin “sallallahü aleyhi ve sellem” huzuruna, arzetti durumu.

Peygamber efendimiz sordular:
- *Beyin evden ayrılırken bir şey demiş miydi?*
- Evet ya Resulallah. “Ya Rabbi, cenkten sonra beni evime döndürme!” diye dua etmişti.

Efendimiz aleyhisselam;
- İşte sebep bu! buyurdular.

Ve müjde verdiler:
- Bu ikisi, Cennette arkadaş olacaktır.
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸

Çevrimdışı meyvrik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 07 Nis 2021 08:45:55
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
                      EVLİYA, ACİZ KULDUR
                                 (Menkıbe)
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
Balıkesir’in Bigadiç kazasına bağlı Adalı köyünde bir Veli yatıyor.
Davut Dede "rahmetullahi aleyh".

Bu zata bir gün;
- Efendim, Velileri vesile ederek dua edilir mi? diye sordular.

Cevabında;
- Edilir, ama bir şartla, buyurdu.
- O şart nedir efendim?

- Onları vesile ederek bir şeylere kavuşursak, bunları o Evliyadan bilmeyeceğiz. Allah’tan bileceğiz. Çünkü her iyiliği yaptıran, gönderen, yalnız Odur.

Sordular.
- Ya Evliyalar hocam?

- Onlar aciz birer kuldur ancak. Bir şey yaratamazlar. Lakin Allahü teâlâ onları çok sevdiği için, onların hatırına istenilen şeyi verir.

ONU ÇEKEMİYORDU, AMA...

O devirde bir kişi vardı ki, bu zatı çekemiyor, aleyhinde konuşuyordu daima.

Bir gün, “Ey zındık! Ey bidat sahibi!....” diye başlayan, hakaret ve iftiralarla dolu bir mektup yazıp gönderdi bu zata.

Davut Dede okudu mektubu.
Sonra cevabını yazıp, bir kese dolusu para ile birlikte verdi bir talebesine:
- Bunları o kimseye götür evladım.

Talebe;
- Baş üstüne efendim, dedi.

Ve götürüp verdi.
Mektup şöyleydi:

“Muhterem efendim! Günahlarımı almakla, bana çok büyük iyilik yapmışsınız. Bu iyiliğinize karşı, ben de bu paraları size hediye ediyorum. Lütfen kabul edin”.

Adam mektubu okuyunca fevkalade utandı.
Yaptıklarına pişman olup, rica etti o talebeye:
- Beni hocana götür lütfen!

Pişmanlığını bildirip af dileyecekti.
Dergaha yaklaşınca;
- Dur! dedi.

Boynuna bir ip geçirip, ucunu da o gence verip;
- Tut şunu! dedi.

Çocuk şaşırdı:
- Peki ama niçin?

- Bu yularımdan tutup, çeke çeke hocanın huzuruna götür beni.
- Estagfirullah, bunu yapamam.

- Sen beni dinle. Hayvanlık edip o mübarek zata neler yazmıştım neler. Şimdi, bu halimi görür de, bu gerçekten hayvanmış diye belki beni affeder, dedi.

O şekilde girdiler huzura.
Ve affa kavuşup, talebesi olmakla şereflendi o gün.
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸

Çevrimdışı meyvrik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 09 Nis 2021 08:25:59
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
              HALİFENİN SARAYI NERDE?
                                (Menkıbe)
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
Hazret-i Ömer “radıyallahü teâlâ anh” halife iken bir melik elçi göndermişti kendisine.

Elçi, Medine’ye gelince sordu birine:
- Halifenin sarayı nerdedir acaba?
- Ne sarayı. Onun sarayı yok ki.

- Peki nerde bulurum kendisini?
- O, bu saatte şehir dışındadır.

- Yanında bekçisi, muhafızı yok mudur?
- Hayır, yoktur öyle şeyler.

Elçi, aldığı cevaplarla hayretten hayrete düşmüştü.
Halifeyi bulmak için çıktı sahraya.

Cihanın titrediği o haşmetli hazret-i Ömer, kuru toprak üstünde uyuyordu bir kenarda.

Elçi, toprakta uyuyan çok heybetli birini görünce durdu.
“Halife bu olsa gerek”, diye geçirdi içinden.
Çok sevinmişti.

Kendi kendine; 
“Şark ve garpta milyonlarca insan bu zattan korkuyorlar. Kimsecikler yokken, şunu öldüreyim de bütün dünya rahata kavuşsun” diye düşündü.

İyice yaklaşıp kaldırdı kılıcını.
Tam vuracaktı ki, bir “Ejderha” çıktı yer altından.
Ve saldırdı üzerine.

O sırada uyandı Halife.
Elçiyi görünce sordu:
- Ne oluyor burada?

Elçi gördüğü bu fevkalade şeylerden çok duygulanmıştı.
Kalbine hidayet nurları dolmaya başladı.

Görüp duyduklarını düşünüp getirdi “Kelime-i şehadet” i.
Müslüman olmuştu.

BAŞ ÜSTÜNE EFENDİM

Bir gün de Medine’de kıtlık olmuş, Müslümanlar çok sıkıntıya düşmüşlerdi.
Halife, hizmetçisini çağırıp emretti:
- Benim deveyi kesip etlerini dağıt fakirlere!

Hizmetçi;
- Baş üstüne efendim, dedi.
Ve emri getirdi yerine.

Hizmetçi, etleri dağıttıktan sonra, etin iyi yerinden bir kişilik kebap yaptı ve getirip Halifenin önüne koydu.

Sordu hazret-i Ömer:
- Nedir bu?
- Sizin devenin etindendir efendim.

- İyi de, niye bana getirdin?
- Tamamını dağıttım efendim. Bu da sizin hisseniz.

Halifenin yüz rengi değişti birden.
Hiddetle döndü hizmetçiye:

- Çabuk kaldır bunu önümden! Çoluk çocuk sahibi bir fakire götür ver!
- Baş üstüne efendim, dedi.

Biraz sonra gelip arzetti:
- Verdim efendim. Sizin için ne getireyim?
- Her gün getirdiğinden!

Hizmetçi çıktı ve az sonra getirdi Halifenin her günkü yemeğini.
Zeytinyağı, tuz, ekmek.
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸

Çevrimdışı meyvrik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 09 Nis 2021 23:27:50
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
                         HARAM ATEŞTİR
                              (Menkıbe)
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
Hasan Dede "rahmetullahi aleyh", Balıkesir’in Sındırgı kazasının Işıklar köyünde yatan bir Veli.

Gönül ehli bir zattı.
Horasandan, yıllar önce gelmiş bu yöreye.

Orta boylu, buğday benizli, nur yüzlü idi.
Günahtan şiddetle kaçar; 
- “Haram ateştir, ona yaklaşmayın!” derdi sık sık.

Bir sohbetinde;
- Kardeşlerim! Her halinizde Allahü teâlânın rızasını düşününüz! Her işinizi Onun emrettiği gibi yapınız! buyurdu.

Ve ekledi:
- Unutmayın ki biz kuluz. Sahibimizin emrindeyiz. Bu dünyada Onun emrettiği gibi yaşamazsak, dünyada da sıkıntı çekeriz, ahirette de.

Büyük Veli, insanların haklarına çok saygı gösterirdi.

Sordular:
- Neden böyle yapıyorsunuz?

Buyurdu ki:
- Müminlerin hakkına saygı, Allahü teâlânın hakkına saygıdandır.

O DA ALLAH'IN BİR MAHLUKU

Çok da merhametliydi.
Olacak bu ya, o devirde bir köpek cüzzam hastalığına yakalandı.
Vücudu yara bere içinde olduğundan, “iğrenç” bir görünüm arzediyordu. 

Gören, kaçıyordu yanından.
Kovula kovula gelip Hasan Dede ’nin kapısının eşiğine yatıverdi.

Mübarek zat, halini görüp acıdı hayvana.
Köyün dışında bir kulübe yapıp tedaviye başladı.

Yaralarını temizleyip merhem sürdü.
Karnını doyurdu.
Kırk gün sonra iyileşti hayvancağız.

Köy halkı;
- Efendim, dediler. Bir köpeğe bu kadar ilgi göstermenizin hikmeti nedir acaba?

Buyurdu ki:
- Niçin ilgilenmeyeyim? Bu da Allah’ın bir mahluku. İslamiyet, Allahü teâlânın emirlerine kıymet vermek, mahluklarına şefkatli davranmaktır.

Şöyle devam etti:
- Kıyamet günü cenâb-ı Hak bana; “Bu köpeğe niçin acımadın? Onu o halde gördün de, o hastalıktan niçin kurtarmadın? Aynı hastalığa sen de yakalanabilirdin, bu ihtimali hiç düşünmedin mi?” diye soracağından korktum. Onun için ilgilendim.

Ardından;
- Kardeşlerim! Sizler de kalbinizi her mahluka karşı merhamet hissiyle doldurun, buyurdu.

Ve ekledi:
- Büyüklerimiz; “Merhamet etmeyene merhamet olunmaz” buyuruyorlar.
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸

Çevrimdışı meyvrik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 11 Nis 2021 08:54:03
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
                HATAM VARSA, SÖYLEYİN
                             (Menkıbe)
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
Balıkesir’in Bigadiç kazasına bağlı İğciler köyünde bir Allah dostu yatıyor.
Barak Baba "rahmetullahi aleyh".

Bir gün cemaatine;
- Kardeşlerim! Ne olur, benim bir hatamı görürseniz açıkça söyleyin bana, çekinmeyin, buyurdu.

Önce bir sükut oldu.
Sonra biri arzetti:
- Efendim, sizin mühim bir kusurunuz var.

Sevindi mübarek:
- Söyle kardeşim, hemen düzelteyim.

Dedi ki:
- Efendim, bizim gibi günahkâr ve size layık olmayan kimseleri huzurunuza kabul ediyor, kıymetli vakitlerinizi bize ayırıyorsunuz.

Bunu duyunca ağladı.

Ve buyurdu ki:
- Estağfirullah. Ben kendimi, hepinizden daha günahkâr ve aşağı biliyorum. Size hizmette bulunmak, benim için büyük nimet ve şereftir.

CENNETE NE İLE GİRİLİR?

Bir gün de sordular bu zata:
- Efendim, Cennete ne ile girilir?
- Allah’ın rahmetiyle.

- Sevaplarımızla değil mi?
- Hayır. Cennete girmek, ancak Allahü teâlânın rahmetiyle olur.

- Herkes için de böyle midir efendim?
- Evet. Peygamber efendimiz aleyhisselam bir gün; “Hiç bir kul, kendi ameliyle Cennete girmez. Ancak Allahü teâlânın rahmetiyle girebilir” buyurmuşlardı.

Eshabı sordu:
- Sen de mi ya Resulallah?

Efendimiz aleyhisselam;
- “Evet ben de” buyurdular.


O NASIL OLUR?

Bir gün de sohbetinde;
- Mümin, Allahü teâlânın sıfatlarıyla sıfatlanmalıdır, buyurdu.

Sordular:
- O nasıl olur hocam?

Şöyle izah etti:
- Mesela Allahü teâlâ affedicidir. Biz de Onun kullarını af edip, kin tutmayacağız.

Ve ekledi:
- Allahü teâlâ, kullarının günahlarını örtücüdür. Biz de, din kardeşlerimizin ayıp ve kusurlarını örtüp, kimseye anlatmayacağız.
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸

Çevrimdışı meyvrik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 11 Nis 2021 20:25:21
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹
                  HAYDİ, ALLAH'I İNKÂR ET!
                                (Menkıbe)
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹
Müşrikler, kimi kimsesi olmayanlara görülmemiş işkenceler yapıyorlardı. 
Ammar bin Yasir “radıyallahü teâlâ anhüma” hazretlerini yakaladılar bir gün.

Önce ateşle dağlayıp, peşinden tehdit ettiler:
- Haydi, Allah’ı inkâr et!

Cevaben kelime-i tevhidi haykırdı mübarek sahabi:
- La ilahe illallah, Muhammedün Resulullah!

İman eden birinin döndüğü görülmemişti asla.
O seçilmişler, Peygamberlerden sonra insanların en üstünleriydiler. 
Ammar hazretleri de onlardandı işte.

Bir gün, gördüğü işkenceler ölüm noktasına gelmişti artık.
O anda bile müşriklerin küfür teklifini reddetti:
- Hayır! Dinimden dönmeyeceğim!
Peşinden haykırdı kelime-i tevhidi:
- La ilahe illallah, Muhammedün Resulullah!

Ne güzel Müslüman, ne güzel iman!
Hoş hepsi de böyleydi o ilk Müslümanların.
Ölüyorlardı da dönmüyorlardı dinlerinden.

MÜŞRİKLER ÇARESİZDİ

Bir köleye söz geçirememenin kızgınlığıyla köpürdüler adeta.
Ucu pul pul kızarmış bir demiri, hazret-i Ammar’ın çıplak vücuduna değdirip çektiler.

Önce “Cazzz!” diye bir ses çıktı.
Ardından yanık bir et kokusu yayıldı etrafa.

Hazret-i Ammar “radıyallahü teâlâ anh” dişlerini sıktı.
Yüzünü buruşturdu.

Ve yüreğinin derinliklerinden kopup gelen bir aşkla haykırdı:
- Allaah!

Bu, münkirlere verilen en büyük cevaptı aslında.
Küfrü protestoydu.
Münkirleri reddiye.

Peygamber efendimiz aleyhisselam, zulmün tam üzerine geldiler o gün.

Hazret-i Ammar’ın çektiği bu muazzam ızdırabı görünce, mübarek elleriyle başını okşayıp dua ettiler:
- Ey ateş, İbrahim’i yakmadığın gibi Ammar’ı da yakma! Ona da serin ve selamet ol!

O kor gibi kızarmış olan işkence demiri, buz gibi oldu bir anda.
Müşrikler şaşkın ve çaresizdi.

Gözleriyle gördükleri bu mucizeye rağmen inanmadılar yine.
“Sihir” deyip, geçtiler.

İnsafsızlar, bu yüksek sahabiye daha neler yapmadılar ki.
Su kuyusuna atıp boğmak istediler, olmadı.

Kızgın güneşin altına çıplak yatırıp, koca kayaları yığdılar göğsüne, kâr etmedi.
Bir türlü döndüremediler dininden.

Neden?
Çünkü onların kalbleri nasıl imana kapalıysa, Ammar hazretlerinin mübarek kalbi de küfre kapalıydı.

Onun vücudunda işkencelerden kalan yara izleri, ömrünün sonuna kadar silinmedi.
Bunlar, gerçek manada birer “Şeref madalyası” ydı.
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹

Çevrimdışı meyvrik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 14 Nis 2021 04:13:15
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
             ORUÇ, CEHENNEMDEN KORUR
                               (Menkıbe)
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
Büyük İslam âlimlerinden Kâdî Muhammed Zâhid “kuddise sirruh” hazretlerine, bir gün oruçtan sordular.

Cevap olarak;
- İslam’ın şartının dördüncüsü, mübarek Ramazan ayında, her gün oruç tutmaktır, buyurdu.

Ve ekledi:
- Mübarek Ramazan ayında her gün, muhakkak oruç tutmalı, olur olmaz sebeplerle, bu mühim farzı elden kaçırmamalıdır.

Ve bir hadis-i şerif okudu.
- Efendimiz “aleyhisselam”; (Oruç, mümini Cehennemden koruyan bir kalkandır) buyuruyor.

Şöyle devam etti:
- Hastalık gibi, mecburi bir sebeple oruç tutulmazsa, gizli yemeli ve özür bitince hemen kaza etmelidir.

Ve öğütledi:
- Hepimiz Onun kuluyuz. Başı boş, sahipsiz değiliz. Sahibimizin emirlerine, yasaklarına göre yaşamalıyız ki, azabtan kurtulabilelim.

Şöyle bitirdi:
- İslamiyet’e uymayanlar, inatcı kul, aksi, asi memur olur ki, ceza çekmeleri lazım gelir.

SON NEFES MÜHİMDİR

Bir gün de sohbetinde;
- Mümin ve kâfir, son nefeste belli olur, buyurdu.

Ve daha açıkladı:
- Şöyle ki, birçok kimse, bütün ömrünce kâfir yaşayıp, sonunda imana kavuşabilir. Bunun gibi, bütün ömrü iman ile geçip de, sonunda tersine dönen de olur.

Ve özetledi:
- Yani kıyamette, son nefesteki hale bakılır.
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸

Çevrimdışı meyvrik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 15 Nis 2021 05:37:21
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
                      TANIDIN MI BU YERİ?
                                (Menkıbe)
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
Seyyid Ebül Vefa hazretleri “rahmetullahi aleyh”, henüz iki aylık iken Ramazan gelmişti.

Gündüzleri hiç süt emmiyordu annesinden.
Yürüyecek bir yaşa gelmişti ki, annesiyle birlikte bir yolculuğa çıktılar.

Bir bostanın yanından geçerken, Ebül Vefa hazretleri annesine dönüp;
- Anneciğim, burayı tanıdın mı? diye sordu.
- Tanımadım, deyince hatırlattı:

- Anneciğim, hani siz bir seferde yorulup, bir bostanın yanında mola vermiştiniz, hatırladın mı?

Kadıncağız hatırladı o zaman.
- Evet evet hatırladım.

- Yolculardan bazısı, bu bostandan kavun çalıp kestiler. Ve herkese dağıtıp sana da bir dilim verdiler.
- Evet oğlum.

- Sen o kavunun çalındığını bilmediğin için yedin ve yer yemez şiddetli bir ağrı duydun karnında.
- Evet.

- İşte o ağrıyı ben vermiştim sana. Zira haram lokma girmişti boğazına.

SENDEN SÜT EMMEZDİM

Şöyle devam etti:
Sonra ben, iki aylık bebek idim ki, Ramazan’da gündüzleri hiç süt emmezdim anneciğim.

Annesi tasdik etti:
- Evet yavrum.

- Sen, benim hasta olduğumu zannedip, üzülüyordun. Ama akşamları süt emince seviniyordun.

Annesi hayretle;
- Evet ama sen bunları nasıl biliyorsun? dedi. Ben bile zor hatırlıyorum.

O, cevaben;
- Rabbimiz bildirdi anneciğim, dedi. Zira cenâb-ı Hakkın her şeye gücü yeter.
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK