İbretlik Hikayeler

Çevrimdışı meyvrik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 16 Nis 2021 00:04:56
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
                 RAMAZAN AYINA HÜRMET
                                 (Menkıbe)
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
Bir ramazan günü idi. Müslüman mahallesinde oturmakta olan bir Mecusi'nin küçük yaştaki çocuğu, oruçlu Müslümanların arasında ekmek yiyordu. Hemen babası, çocuğun bu halini fark etti ve;

"Evladım, Müslümanlar bu ayda oruç tutarlar, onların gözü önünde bir şey yeme" diyerek çocuğu azarladı ve eve gönderdi...

Aradan yıllar geçti ve her fâninin başına gelen ölüm, bir gün onu da alıp götürdü bu dünyadan... 

Ölümünden sonra mübarek zatlardan birçoğu, o Mecusi’yi rüyalarında Cennet-i âlâda görüp, şaşkınlık içinde sordular:

"Sen ateşe tapan bir Mecusi idin, nasıl oldu da bu nimete kavuştun?"

Cennet nimetleri içinde olan zat, onlara şu cevabı verdi:

"Evet! Doğru söylüyorsunuz. Ben bir Mecusi idim. Fakat bir gün oğlum, oruç tutan Müslümanların gözü önünde ekmek yiyordu. Ben çocuğumun, ortalıkta bir şeyler yemesine müsaade etmedim. Müslümanların hürmet ettiği bir şeye, ben de hürmet ettiğim için Cenab-ı Allah, benim ruhumu mümin olarak aldı... Ölüm anında Azrail aleyhisselam geldiği zaman, Allahü teâlâ ona emretti. Evvela bana Kelime-i şehâdeti söyletti, ondan sonra ruhumu aldı. O sebepten ben, işte bu gördüğünüz nimetlere kavuştum..."
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸

Çevrimdışı meyvrik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 17 Nis 2021 00:24:10
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
    VERA VE TAKVAYI ELDEN BIRAKMAMALI
                                (Menkıbe)
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
Bursa’da medfun bulunan büyük Velilerden Şeyh Ahmed Efendi “rahmetullahi aleyh“, bir sohbetinde;

- İslam’ın beş şartından biri, namazdır, buyurdu. Beş vakit namazı üşenmeden, seve seve kılmalıdır. Malın zekatını, emredilen yerlere hevesle vermelidir. Ramazan orucu, bir senelik günahların affına sebeptir. Oruç tutmaktan zevk almalıdır. Peygamber efendimiz aleyhisselam; (Hac edenin geçmiş günahları affolur!) buyurdu.

Şöyle devam etti:
- Vera ve takvayı elden bırakmamalıdır. Peygamber efendimiz; (Dinin direği veradır) buyurdu. İçki içmemelidir. Sarhoş yapan her şey, şarap gibi haramdır.

Ve ekledi:
- Musikiden de kaçınmalıdır ki, nefsin istediği faydasız iştir ve haramdır. Hadis-i şerifte; (Musiki, zinaya yol açar) buyuruldu.

Şöyle bitirdi:
- Müslümanları gıybet etmek, yani kötülemek niyetiyle çekiştirmek, iki Müslüman arasında söz taşımak, musikiden daha büyük haramdır.

EN GÜZEL İKİ İYİLİK

Bir gün de sordu cemaate:
- Size, iyiliklerden en güzel iki tanesini söyleyeyim mi?
- Seviniriz efendim, dediler.

Buyurdu ki:
- Birincisi, Allahü teâlâya dosdoğru bir “iman” ve “itikat” etmektir.

- Öbürü nedir efendim?
- İnsanlara iyilik etmektir.

Sordular yine:
- Kimlere iyilik edelim hocam?
- Önce anneye, babaya ve hocaya.

- Sonra?
- Aile efradına, akrabaya, arkadaşlara.

- Daha sonra?
- Yakından uzağa doğru herkese.
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸

Çevrimdışı meyvrik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 18 Nis 2021 14:30:59
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
                       HAYIRDIR İNŞALLAH
                                (Menkıbe)
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
Manisa-Akhisar’da, toprağın altını nurlandıran bir büyük zat var.
Şeyh İsa hazretleri "rahmetullahi aleyh".

Bir gece ses duydu rüyada:
- Kalk ya İsa! Hemen yola çık! diyordu.

Uyanıp;
- Hayırdır inşallah! dedi.

Giyinip çıktı evden.
Ve bir yöne doğru yürüdü gayr-i ihtiyari.

Sanki bir kuvvet, onu o yöne çekiyordu.
Yahut bir kişi çağırıyordu onu bir yere.

Az sonra bir kervana rastladı.
“Tamam” dedi içinden. “Bu kervana katılmalıyım”.

Yaklaşıp sordu:
- Bu kervan nereye gidiyor?
- Trakya istikametine.

Peki, deyip katıldı kervana.

Malkara’da mola verince, aynı sesi duydu içinden:
- Ya İsa, burada in!

Üstelik tanıyordu bu sesi.
“Kim olabilir?” diye düşünürken, hocalarından birini hatırladı.

Evet, Malkara’da oturuyordu o zat.
Yıllar önce ders almıştı kendisinden.

“Tamam” dedi. “O hocam beni çağırıyor”.
O sese kulak verip indi kervandan.

Aynı sesi duydu yine:
- Acele et, geç kalma!

Yaklaşıp sordu birine:
- Filan zatın evi nerede?

Adam eliyle gösterdi:
- İşte şu ev.

Hızlı adımlarla yürüyüp çaldı kapıyı.
Girdiğinde kalabalık bir cemaat gördü içerde.

Meğer bir haftadır ağır hastaymış.
Son anlarını yaşıyormuş üstelik.

Az önce de;
“Vefat edersem, cenazemi talebem Şeyh İsa yıkasın ve namazımı o kıldırsın” diye vasiyette bulunmuş.

O içeri girer girmez açtı gözlerini.
Onu görünce gülümsedi:

- Evladım İsa!
- Buyurun efendim.

- Nerde kaldın? Bir haftadır seni bekliyorum.
- İşte geldim hocam.

- Çok iyi ettin geldiğine, dedi.
Sonra kapattı gözlerini.

“Allah!” deyip ruhunu teslim etti.
Şeyh İsa vasiyeti yerine getirip, defnetti nurlu kabrine.
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸

Çevrimdışı meyvrik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 19 Nis 2021 01:07:02
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
                            HELVA SAHANI
                                (Menkıbe)
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
Balıkesir’in Sındırgı kazasının, Hisaralan köyünde yatan bir Allah dostu var.
İbrahim Dede "rahmetullahi aleyh".

Vaktiyle hizmetini yapardı zengin bir ağanın.
Ağa, hacca gitti bir sene.
Ve bir gün canı helva istedi orada.

Onun bu arzusu İbrahim Dedeye malum olunca koştu ağanın hanımına:
- Bir sahan helva yapar mısın?

- Olur, ama ne yapacaksın?
- Birine göndereceğim.

O esnada Ağa Mekke’de, çadırında namaz kılıyordu.
Selam verince, bir sahan helva gördü yanında.

Yeni pişmiş, sıcacık.
“Biri bırakmıştır” diye düşündü.

Afiyetle yiyip, dua etti gönderene.
Ancak sahan yabancı gelmedi ona.

“Bu, bizim sahana ne kadar da benziyor” diye geçirdi içinden.
Ve Hacdan döndü.

Hanımı, eşyaları arasında helva sahanını görünce şaşırdı.

Ve sordu hayretle:
- Bu sahan evdeydi. Sende ne arıyor?

- Evde miydi?
- Evet, ben bununla helva yapıp, İbrahim Dedeye vermiştim. O günden beri bu sahanı arıyorum.

Ağa da olanları anlatınca bilmece çözüldü.

BEN SU ÇIKARIRIM

Yine şiddetli bir kuraklık olmuştu o köyde.
Köy halkı kırılmaya başlamıştı susuzluktan.

İbrahim Dede;
- Üzülmeyin! dedi onlara. Ben burada su çıkarırım.

Köylüler sevindiler.
- Sahi mi?

- Evet, ama bir şartım var.
- Emret, ne dersen yaparız.

- Kavga döğüş yapmayacaksınız bu suyun başında. Kavga ederseniz, su kesilir.
- Tamam tamam, sen çıkar suyu.

Mübarek zat kalktı.
Ve vurdu değneğini yere.
Anında bir su fışkırdı o yerden.

Berrak, tatlı ve serin.
O gün bugün, akıp durur aynı su.

Köylülere soruyorlar:
- Hiç kesildiği oluyor mu?
- Evet, kavga olunca kesiliyor. Taraflar barışınca, tekrar akıyor.
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸

Çevrimdışı meyvrik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 20 Nis 2021 05:33:37
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
            HER NİMET, BU NİMETİN İÇİNDE
                                (Menkıbe)
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
Beyzade Mustafa Ahıskalı "rahmetullahi aleyh", İstanbul’da yetişen Evliyadandır.

Bir gün, mahalleden bir gence;
- Evladım, insanların kaybettiğini bulmaya çalış, buyurdu.

Genç merak etti:
- O nedir ki efendim?

Buyurdu ki:
- Sevgi ve muhabbet. Sertlikle bir yere varılamaz. Sert insan, yalnız adamdır. Yalnız kalmaya mahkumdur. Şahsen ben sert olamıyorum. Yaratılışım öyle. Kusur görme huyum yok. Kimsenin kusurunu göremiyorum.

Ve ekledi:
- Mesela ben karlı havayı çok seviyorum.

- Neden efendim?
- Çünkü kar, bütün kötülükleri, pislikleri örtüyor. Çirkinlikleri göstermiyor.

KURTULMANIN ÇARESİ

Bir gün de sohbetinde;
- Bu zamanda Cehennemden kurtulmanın bir tek çaresi vardır, iki değil, buyurdu.

Sordular:
- O nedir efendim?

- Kurtulanlarla beraber olmaktır ki, bunlar, Allah dostları, İslam alimleri ve Evliyaullahtır.

Ve şunu anlattı:

İmam-ı Şafii hazretleri; “İki şey olmasaydı, dünyada yaşamaya değmezdi” buyurmuş bir gün.

Dinleyenler sormuşlar:
- Onlar nelerdir efendim?

Buyurmuş ki:
- Biri, seher vakitlerinde istiğfar, öbürü, Allah dostlarıyla sohbet etmektir.

Sonra şunu anlattı:

Ubeydullah-ı Ahrar hazretleri “kuddise sirruh” sordu bir gün talebelerine:
- Cuma günü, duaların kabul edildiği anı yakalamış olsanız ne isterdiniz?

Kimi evlenmek isterdim, dedi.
Kimi zengin olmayı,
Kimi şehit olmayı,
Kimi de, son nefeste imanla ölmeyi isterdim, dedi.

Bu arada biri sordu:
- Hocam siz ne isterdiniz?

Buyurdu ki:
- Büyüklerle yani “Allah dostları” yla sohbet etmeyi isterdim. Çünkü her nimet, bu nimetin içinde gizlidir.
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸

Çevrimdışı meyvrik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 21 Nis 2021 04:57:24
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹
                       KOŞ, BABANI ÇAĞIR!
                               (Menkıbe)
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹
Enes bin Malik “radıyallahü anh” anlatıyor:
Resulullah efendimiz aleyhisselam Medine’ye geldiğinde, ben sekiz yaşındaydım.

Bir gün, annem bir yerden biraz un bulmuş.
Komşudan da biraz süt alıp, yoğurmuş.

Sonra onu pişirip bana seslendi:
- Enes!
- Buyur anne!

- Oğlum, koş mescide. Babanı çağır da birlikte yiyelim.
- Peki anneciğim, dedim.

Ve koştum mescide.
Babam, Resulullah efendimizin tam yanında oturuyordu.

Efendimiz aleyhisselamı görünce her şeyi unutup, gayri ihtiyari Onun önüne vardım ve;
- Ya Resulallah! Annem sizi yemeğe çağırıyor, dedim.

Efendimiz aleyhisselam cemaate dönüp;
- Kalkın, Ümmü Süleym’in davetine gidiyoruz! buyurdular.

Bütün cemaat kalktı.
Efendimiz aleyhisselam önde, biz arkada, yürüyerek bizim eve vardık.

Resulullah efendimiz sordu babama:
- Ne yemeğiniz var?
- Bilmiyorum ya Resulallah.

- Zevcen bizi yemeğe çağırmadı mı?

Babam şaşırmıştı.
- İzninizle ya Resulallah, deyip içeri geçti.

Annemden sorup geri geldi:
- Ya Resulallah! Hanımım, biraz un’la biraz süt bulmuş. İkisini yoğurup pişirmiş.

Buyurdu ki:
- O yemeği yanıma getiriniz!

Getirdik.
Mübarek ellerini kabın üstüne koyup, bereket için dua buyurdular.
Tam yetmiş kişi vardı.

Hepsi yiyip doydular.
Yemek azalmadı bile.

Efendimiz aleyhisselam o yemeği bana uzatıp;
- Bunu annene götür. Yesin ve istediğine dağıtsın, buyurdular.

RESULÜN ÜÇ DUASI

Peygamber efendimiz aleyhisselam, Enes bin Malik hazretleri için;
- Ya Rabbi, bunun malını çoğalt, ömrünü uzun et, günahlarını affeyle, diye dua buyurmuşlardı.

O günden itibaren hazret-i Enes’in malı çoğaldı.
Kısa zamanda zengin oldu.

Ömrü mü?
Yüz yaşını geçmişti.

Bir gün yalvardı Rabbine:
- Ya ilahi! Habibinin, hakkımda ettiği üç duadan, ikisi kabul oldu. Üçüncüsünü bekliyorum.

Üçüncüsü, günahlarının affedilmesiydi.

O esnada, bir ses duydu gaibten.
- Bütün günahların affolundu! diyordu.
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹

Çevrimdışı meyvrik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 23 Nis 2021 04:59:05
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
                 KÖTÜ ARKADAŞIN ZARARI
                              (Menkıbe)
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
Beyzade Efendi "rahmetullahi aleyh", Anadolu Evliyasındandır.
1904 de Harput’ta vefat etti.

Bir gün, mahalleden bir genci görüp yanına çağırdı ve;
- Evladım, sen iyi bir gençsin. Ama arkadaşların bozuk. Onlardan ayrıl! buyurdu. Yoksa kötülükleri sana da bulaşır.

Delikanlı;
- Bulaşmaması için dikkat ediyorum efendim, dedi.

Mübarek zat, şefkatle baktı gence:
- Sen cüzzam hastalığını bilir misin evladım?
- Evet efendim, çok bulaşıcı bir hastalıktır.

- İşte cüzzamlı bir hasta ile bir kimse aynı evde, yedi sene kalsalar. Aynı kaptan yeseler, aynı bardaktan içseler, aynı yatakta yatsalar, yine de cüzzam hastalığının bu sağlam adama geçmeme ihtimali vardır.

Ve ekledi:
- Ama bir evin bir odasında bir ) “kötü insan” olsa, onun kötülüğünün diğer odalardaki insanlara bulaşmama ihtimali yoktur. Hatta birbirlerini görmeseler ve konuşmasalar bile.

Genç sordu:
- Neden böyledir efendim?

- Çünkü kötülükler kolay ve çabuk yayılır evladım. Bir sepet üzümden bir teki çürük olsa, bu bir çürük, diğer sağlamları da çürütür. Ama bütün sağlam üzümler, o bir tek çürüğü kurtaramazlar.

MÜMİN, VERİNCE SEVİNİR

Bir gün de sohbetinde;
- Müslüman, almayı değil, vermeyi düşünür, buyurdu. Onu kârlı bilir. Alınca değil, verince sevinir.

Ve ekledi:
- Böyle olan kimse, eceli geldiğinde ruhunu da kolay verir. Ruhu, tereyağından kıl çeker gibi çıkar da haberi bile olmaz.

Sordular:
- Ya vermeye alışmayanlar efendim?
- Onların işi çok zor. Vermeye alışmadıkları için ruhlarını da zor verirler. Şöyle ki, yaş keçeden diken söker gibi zor çıkar ruhları.

Delikanlı çok iyi anlamıştı meseleyi.
- Söz efendim, dedi. Ayrılacağım o “kötü arkadaşlar” dan.
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸

Çevrimdışı meyvrik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 24 Nis 2021 00:55:51
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
                     NASIL AĞLAMAYAYIM
                                (Menkıbe)
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
Hazret-i Ömer “radıyallahü anh”, halife iken her gece şehri dolaşır, bir derdi, sıkıntısı olan var mı diye araştırırdı.

Varsa, yardım ederdi onlara.
Bununla beraber devamlı ağlardı.

Bir gün kendisine;
- Devamlı ağlarsınız. Neden acaba? diye sordular.

Derin bir “Ah!” çekip;
- Nasıl ağlamayayım, buyurdu. Fırat’ın kenarında bir koyunu kurt kapsa, yarın mahşer gününde hesabı benden sorulacak.


BABACIĞIM BU NE HALDİR?

Vefatından bir yıl sonra oğlu Abdullah rüyada gördü onu.
Ancak yüzü sararmış, çok yorgun ve bitkin görünüyordu.

Sordu ona:
- Babacığım bu ne hâldir, senin yüzünün rengi kırmızıydı?
- Ey oğul, şimdi kurtuldum. Şimdiye kadar hesaptaydım.

- Babacığım nasıl hesap olundun?
- Hesabın biri bitmeden biri başlıyordu. Hâl bir yere erişti ki, beytülmala ait sadaka develerinin bir yuları vardı. Birçok yerden bağlamıştım. Artık deveye takacak durumu kalmamıştı. Ben de atmıştım, meğer daha kullanılabilirmiş. Cenâb-ı Rabbil âleminden, (Niçin o yuları attın. Müslümanların malını zayi ettin) diye azarlayıcı hitap geldi.

- Babacığım, bu itabdan ne sebeple kurtuldun?
- Ey oğul! Sana, “Bu mektubu benim kefenim arasına koy” dediğim mektup sebebiyle kurtuldum.


BİR ŞEY SORACAĞIM

Bir gün de yolda hazret-i Huzeyfe’ye “radıyallahü teâlâ anhüma” rastladı.
- Ya Huzeyfe!
- Buyur ya Ömer.

- Efendimiz aleyhisselam, münafıkların isimlerini sana söyledi değil mi?
- Evet, söyledi.

- Bununla ilgili bir şey sormak istiyorum. Ama doğru söyleyeceksin.
- Ne demek, tabii ki.

- Söyle, ben de var mıyım o listede?

Hazret-i Huzeyfe şaşırdı.
Hiç böyle bir sual beklemiyordu çünkü.

Ancak hazret-i Ömer ciddiydi:
- Lütfen söyle! Ben var mıyım?

Mecburen cevapladı:
- Hayır ya Ömer, sen yoksun.

Bu cevap, rahatlattı hazret-i Ömer’i.
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸

Çevrimdışı meyvrik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 25 Nis 2021 04:33:48
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
                          NEDEN İKİ HİSSE
                                 (Menkıbe)
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
Sahabe ordusu, bir gazadan zaferle dönmüş, çok miktarda ganimet elde edilmişti.
Peygamber efendimiz aleyhisselam, o ganimeti mücahit gazilere taksim etti o gün.
Ancak her mücahide bir hisse verirken, hazret-i Ali’ye iki hisse vermişti.

Münafıklar, fitne malzemesi yaptılar bunu.
Ötede beride konuşuyorlardı:
- Duydun mu?

- Neyi?
- Peygamberin iltimasını.

- Kime, nasıl?
- Canım duymadın mı? Herkese bir hisse verirken, Ali’ye iki hisse verdi. Açıkça iltimas etti amcaoğluna.

Peygamber efendimiz aleyhisselam bu dedikodulara çok üzüldü.
Ve hemen minbere çıkıp hitab etti askere:
- Ey gaziler! Bu harpte, küffâr ordusunu susturan, attığı müthiş naralarla kâfirleri korkutan o eri gördünüz mü?

Mücahitler cevap verdi:
- Evet ya Resulallah, Ablak bir ata binmiş, yeşil sarık sarmıştı başına. Nara attığında sanki dağlar titriyordu. Her hamle yaptığında yer sallanıyor, her kılıç vuruşunda nice başlar düşüyordu yere.

Efendimiz aleyhisselam sordular:
- Peki o yiğidi tanıyabildiniz mi?
- Hayır ya Resulallah, tanıyamadık. Çünkü o kılıcını küffâra vurduğunda, aniden bir bulut kaplıyordu etrafını. Bu yüzden kendisini göremiyorduk.

Efendimiz aleyhisselam buyurdular ki:
- Onun kim olduğunu söyleyeyim mi?
- Söyleyin ya Resulallah, çok merak ettik.

- O yiğit, kardeşim Cebrail’di. Giderken; “Benim ganimet hissemi Ali’ye ver!” diye tembih etti bana. İşte ey eshabım, Ali’ye iki hisse vermemin sebebi budur. Yoksa kimseye iltimas etmedim.

Münafıklar, ağzının payını almış oldu böylece.


DUA BUYURUN DA...

Bir gün de, bir akarsu taşıp, etraftaki ekinlere zarar vermişti.
Mağdur insanlar hazret-i Ali’ye koşup rica ettiler:
- Ne olur, dua buyurun da su azalsın.

Hazret-i Ali “radıyallahü teâlâ anh”;
- Peki, deyip çıktı evden.

Resulullah efendimiz aleyhisselamın abasını giydi, sarığını sardı, asasını aldı, Hasan ve Hüseyin’le “radıyallahü teâlâ anhüma” birlikte geldi o ırmak kenarına.

Elindeki asa ile suya bir işaret edince, suyun seviyesi düştü biraz.
İkinci işarette biraz daha indi.
Üçüncüde normal seviyesine gelmişti.

Kalabalığa dönüp sordu:
- Bu kadar kâfi midir?

Kalabalık bir ağızdan bağırdılar:!
- Tamam ya Ali, yeter!

Sonra teşekkür edip dağıldılar.
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸

Çevrimdışı meyvrik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 26 Nis 2021 04:44:42
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
                      NEFS, BÜYÜK ENGEL
                               (Menkıbe)
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
Behaeddinzade "rahmetullahi aleyh", Anadolu Velilerindendir.
1545 de Kayseri’de vefat etti.

Bir gün sevdiklerine;
- Nefsinizi ayaklar altına alırsanız, çok kazanırsınız, buyurdu.

Ve şunu anlattı:

Velilerden biri, dergahın penceresinden dışarıyı seyrederken, henüz yeni gelmiş bir talebenin dergaha doğru geldiğini görmüş.

Delikanlı tam dergah kapısından girecekmiş ki, kapıdaki köpek musallat olmuş, bırakmıyor ki içeri girsin.

Çocuk sağdan girmek istemiş, olmamış.
Soldan davranmış, olmamış.

Sonunda bağırmış köpeğe:
- Yahu, sen de bu kapının köpeğisin, ben de. Bırak da içeri gireyim!

Bu söz, çok hoşuna gitmiş o Velinin.

Çağırıp, bir pusula vermiş eline:
- Benim halifemsin evladım. Memleketine git, bu yazımı gösterip irşad et Allah’ın kullarını.

Çocuk şaşırmış.
- Nasıl olur efendim. Ben daha yeni geldim.

Buyurmuş ki:
- Sen o köpeğe söylediğin sözle nefsini ayaklar altına aldın ve kazandın. Var git, memleketinde hizmet et İslam’a. Yeni vazifen mübarek olsun.

Diğer talebeler de merak etmiş bu işi.
Ve biri sormuş:
- Hocam, nasıl oldu bu?

Buyurmuş ki:
- Siz de onun gibi yaparsanız, öyle kazanırsınız.

MELEKLER İMRENİR

Bir gün de sordu biri bu zata:
- Dinimizde ilim öğrenmenin yeri nedir efendim?

Buyurdu ki:
- İlim öğrenmek için evinden çıkan kimseye melekler imrenir. Gelip, o kimsenin ayakları altına kanatlarını sererler.

Ve ilave etti:
- Denizdeki balıklar, karadaki hayvanlar, havadaki kuşlar, onun için hayır dua ederler.

Sordular:
- Ya ilim öğretmeye giderse efendim?
- Onlar, iki misli dua alırlar. Bir kimseye dinden bir husus öğretmek, “yüz ömre” sevabından daha çoktur.
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸

Çevrimdışı meyvrik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 27 Nis 2021 04:13:42
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
                       ÖNCE DİNİNİ ÖĞRET
                                (Menkıbe)
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
Bekir Sıdkı Visali "rahmetullahi aleyh", Anadolu Evliyasındandır.
İzmir’de vefat etti.

Bir gün, bir komşusu geldi bu zata ve;
- Hocam çocuklarımız var. Onlar için ne yapabilirim? diye sordu.

Cevap olarak;
- Önce İslamiyet’i öğret, buyurdu. Sonra namaz kılmanın önemini anlat ve mutlaka kıldır.

Adam sordu:
- İstikballerini düşünmeyeyim mi efendim?
- Tabii düşün. Ama çocuğun istikbalini temin etmek, önce iyi bir Müslüman olmasıyla mümkündür.

- Ya dünya kazancı hocam?
- O da lazım. Dünya malı da, ancak iyi bir Müslüman olmak şartıyla işe yarar.

İslam ahlakı nedir?

Bir gün de;
- İslam ahlakı nedir? diye sordular bu zata.

Cevaben;
- “İslam ahlakı” nı çok tarif edenler olmuş. Ama bir tarif benim çok hoşuma gidiyor, buyurdu.

Sordular:
- O hangisi hocam?
- Kimseye yük olmamak ve herkesin yükünü çekmektir. Böyle olan kimse herkes tarafından sevilir.

Sordular yine:
- Bazı arkadaşların yanına rahat gidemiyoruz efendim.
- Çok fena. “Falancaya işim düşmektense, kalsın!” dedirten kimse mahvolmuştur.

ALLAH KULUNU SEVERSE...

Bir gün de;
- Efendim, Allahü teâlânın bir kulunu sevdiğinin alameti nedir? diye sordular.

Buyurdu ki:
- Bir insan Allahü teâlâyı ve Onun dostlarını sever, buna mukabil kendi nefsinden soğuyup tiksinmeye ve nefret etmeye başlarsa, işte bu hâl, Allahü teâlânın o kulu sevdiğinin işaretidir.

HAYAT, HAYALDİR

Bir gün de, sevdiği bir gence;
- Evladım, hayat, hayaldir, buyurdu. Nasıl yaşarsak öyle ölürüz. Dün öldü. Yarın doğmadı. O halde bugünü değerlendir.

Ve ekledi:
- Yoksa; “Sonra yaparım diyenler helak oldu” hadis-i şerifine dahil olursun.

Delikanlı sordu:
- Hocam ben her şeye kızıyorum, ne yapayım?

Buyurdu ki:
- “Ölüm” ü düşün! O zaman kızmazsın.

Ve ekledi:
- Kalbinin nurlanmasını istiyorsan, kızdığın insana dua et.
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸

Çevrimdışı meyvrik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 28 Nis 2021 04:34:49
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
           RUHUNUZUN DA GIDASINI VERİN
                              (Menkıbe)
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
Şeyh İsa hazretleri "rahmetullahi aleyh", Manisa Velilerindendir.

Bir gün, yoldan geçen bir grup kendini bilmez genç, hakaret ettiler bu zata.
O hiç cevap vermedi.
Onlar devam ettiler hakarete.

En sonunda;
- Haklısınız, buyurdu onlara.

Gençler şaşırmıştı ki, şöyle devam etti:
- Ey gençler! Benim Rabbime karşı öyle isyanlarım var ki, sizin söylediğiniz bu kelimeler, beni anlatmaya yetmez. Yani ben, sizin zannettiğinizden de daha zelil ve aşağı bir kulum.

Bu sözler karşısında ezildi gençler.
- Özür dileyip, talebesi olmakla şereflendiler.

RUHUNUZUN KATİLİ OLMAYIN

Bir gün de sevdikleriyle sohbet ediyordu ki;
- Ruhunuzun katili olmayın! buyurdu. Onu besleyin.

- Ruh nasıl beslenir ki efendim? dediler.

Bu suale, sualle cevap verdi:
- Her gün, üç öğün yemek yiyoruz değil mi?
- Evet efendim.

- Yemezsek ne olur peki?
- Hasta oluruz hocam.

- Daha da yemezsek?
- Ölürüz.

- İşte ölmemek için nasıl gıdaya ihtiyaç varsa, ruhumuzun da ölmemesi için gıdaya ihtiyacı var.

Ve devam etti:
- Bedenimiz, topraktan yaratıldığı için, onun gıdası topraktan çıkan şeylerdir. Ama ruh, nurani bir varlıktır. Bedenin gıdasından tad almaz.

Sordular:
- Ruh neden tad alır efendim?

- Manevi şeylerden tad alır ki, bunlar da önce iman etmektir mesela. Sonra namazdır, oruçtur, Evliyanın sohbetidir. Sonra ilim, yani İslamiyet’i öğrenmektir. Dahası Kur’an-ı kerim okumaktır.

Ve ekledi:
- Ruhun gıdası verilmezse, ölür.

- Ruhun ölmesi nedir efendim?
- Kâfir olmasıdır mâzallah. Beden de, ruh da bize emanettir. İkisini de korumakla mükellefiz.
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸

Çevrimdışı meyvrik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 29 Nis 2021 04:07:32
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹
                        ÜÇ ALTININ HESABI
                                 (Menkıbe)
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹
Hazret-i Ali “radıyallahü teâlâ anh”, bir gazadan zaferle dönmüş, ganimet olarak çok mal ve altın almıştı.

Nihayet birkaç çuval altınla geldi Resulullah efendimiz aleyhisselamın huzuruna.

Ve arzetti:
- Ya Resulallah! Duanızla zafer nasip oldu.

Sonra altın dolu çuvalları gösterdi Efendimiz aleyhisselama;
- İşte ganimetimiz ya Resulallah.

Peygamber efendimiz dua buyurdular.
Sonra ganimet dağıtımına geçildi.

Allah’ın Resulü “sallallahü aleyhi ve sellem”, o gün o altınları bitirinceye kadar avuç avuç dağıttı gazilere.

Hazret-i Ali’ye mi?
“Üç altın” verdi sadece.

Diğer gazilere beşer onar avuç verirken, kendisine sadece “üç altın” vermesinin sebebini merak ettiyse de, “Vardır bir hikmeti” deyip yattı.

Gece, mahşer meydanını gördü rüyasında.

ATEŞ BASTI VÜCUDUNU

Herkesten, dünyada kazandığı malın hesabı soruluyordu ince ince.
Nihayet sıra Ona geldi.

Melekler;
- Ya Ali! Sen de şu üç altının hesabını ver bakalım! dediler.

Hazret-i Ali terledi.
Ateş bastı vücudunu.

Sıkıldı, bunaldı.
Ve ter kan içerisinde uyandı gecenin bir yarısında.

“Oh, rüyaymış” dedi kendi kendine.
Sevinmişti.

Sabah erkenden koştu Resulullah efendimizin huzuruna.
Efendimiz aleyhisselam onu görünce tebessüm buyurdular:

- Ya Ali! Ben mi anlatayım, sen mi anlatacaksın?
- Allah ve Resulü daha iyi bilir.

- Ya Ali! Üç altının hesabını veremedin değil mi?
- Evet ya Resulallah.

- Ya daha çok olsaydı ne yapacaktın?
Hazret-i Ali “radıyallahü teâlâ anh”;
- Senin her yaptığın güzel, her işin hikmetlidir ya Resulallah. Canım sana feda olsun! dedi.

Ve sevinç içinde ayrıldı huzurdan.

EY MEVTALAR!

Yine hazret-i Fatıma “radıyallahü teâlâ anha” vefat etmişti.
Hazret-i Ali ve oğulları “radıyallahü teâlâ anhüm”, cenaze hizmetini görüp o gece defnettiler kendisini.

Hazret-i Ali, ertesi sabah kabristana gitti.
Orada yatanlara üç İhlas, bir Fatiha okudu.

Ve seslendi:
- “Ey mevtalar! Bıraktığınız malların tamamı vârislere taksim edildi. Hanımlarınız başkalarıyla evlendi. Evlerinize tanımadığınız kimseler taşındı. Bizden size haber bunlardır. Sizden bize ne gibi haberler var?”

O anda bir ses yükseldi kabristandan.
Kulak verdi.
- “Ya Ali! Dünya malından Allah için verdiklerimizin burada faydasını gördük. Dünyada kullandıklarımız kâr kaldı yanımıza. Ama bıraktıklarımızı ziyan ettik”, diyordu.
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹

Çevrimdışı meyvrik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 29 Nis 2021 13:07:19
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹
             YİYECEK BİR ŞEYİN VAR MI?
                            (Menkıbe)
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹
Hazret-i Ali “radıyallahü teâlâ anh”, bir gün eve geldiğinde;
- Yiyecek bir şeyin var mı? diye sordu hazret-i Fatıma’ya.

Hazret-i Fatıma “radıyallahü teâlâ anha”;
- Hiç yemek yok, dedi. Ama altı akçemiz var.

Sonra uzattı o parayı kendisine:
- Bu parayla meyve al çocuklara.

Hazret-i Ali, o altı akçeyi alıp çıktı evden.
Çarşıya giderken, münakaşa eden iki kişi gördü.
Nerdeyse kavga edeceklerdi ki yaklaşıp sordu birine.
- Hayrola, nedir mesele?
- Bu kimsenin bana borcu var, ödemiyor.

Bu defa sordu öbürüne:
- Doğru mu söylüyor?
- Evet, ama ödeme gücüm yok.

- Borcun ne kadar?
- Altı akçe.

Zaten altı akçesi vardı.
Tamamını verip sevindirdi o borçlu kimseyi.
Çok da duasını alıp müsterih olarak eve döndü.

Onu, eli boş görünce sordu hazret-i Fatıma:
- Hayırdır, niye bir şey almadan geldin?

Olan biteni anlatıp;
- İşte böyle ya Fatıma, dedi. Verdiğin altı akçeyle o Müslümanı kurtardım sıkıntıdan. Ne dualar etti bir bilsen.

Hazret-i Fatıma “radıyallahü teâlâ anha”;
- Elhamdülillah, çok iyi yapmışsın, dedi.

Ama biraz mahzun olmuştu temiz kalbi.
Zira Hasan ve Hüseyin, meyve diye ağlıyorlardı içerde.

Hazret-i Ali de, hanımının ve çocukların mahzun olduğuna üzülmüştü.
- “Ben Efendimiz aleyhisselama gidiyorum” deyip çıktı evden.

Yolda yabancı birine rastladı ki, besili bir deveyi tutmuş götürüyordu.
O yabancı, yaklaşıp sordu kendisine:
- Bu deveyi sana “Yüz akçe” ye satarım, alır mısın?
- Alırım ama param yok.

- Mühim değil, bir ay sonra verirsin.
- Peki deyip, veresiye olarak deveyi aldı ondan.

Birkaç adım gitmeden, bir başka yabancıya rastladı bu defa.
O da yaklaşıp sordu:
- O deveyi satıyorsan, peşin “Üçyüz akçe” ye alırım.

Hazret-i Ali;
- Tamam, satıyorum, dedi.
Deveyi verip, üçyüz akçeyi aldı.
Ve geldi Resulullah efendimizin mübarek huzuruna.

Efendimiz aleyhisselam onu görünce sordular:
- Ya Ali! Deveyi kimden alıp kime sattığını biliyor musun?

Edebinden başını öne eğdi.

Efendimiz aleyhisselam buyurdular ki:
- Ya Ali, deveyi sana satan Cebrail, alan ise İsrafil’di. Cennetten senin için getirdiler o deveyi. Sen o borçlu Müslümana yardım ettiğin için Hak teâlâ ihsan etti bunu sana.
🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹🌹

Çevrimdışı meyvrik

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 414
  • 1.832
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 01 May 2021 02:34:54
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
                           ZİNNİRE HATUN
                                 (Menkıbe)
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸
Ebu cehil katmerli öfkeler içindeydi.
Yeni Müslüman olan birini işitmeyegörsün, derhal koşup caydırmaya çalışırdı onu bir yolla.

Eğer zenginse;
- Seni batırır, servetini yok ederiz! derdi.

İtibarlı biriyse;
- Seni rezil eder, halkın içine çıkamaz hale getiririz! gibi şeyler söyleyerek korkuturdu.

Ya fakir ve köle ise?
Onlar için yapacak tek iş vardı:
İşkence!

Nitekim kölelerden Zinnire Hatun iman edince deliye döndüler.
- “Yahu bu kölelere de ne oluyor? Bizden izinsiz nasıl din değiştirebiliyorlar?” diyorlardı.

Kesin karar aldılar:
- Bu suçu kim işlerse, en ağır cezaya çarptırılacaktır!

Ve işkenceler başladı.
Tüyler ürperten eza ve cefalar.

Bu masumlardan biri de Zinnire Hatundu “radıyallahü teâlâ anha”.

Ebu Cehil, bir gün parmaklarını garibin gırtlağına bir kerpeten gibi geçirmiş, bütün hiddetiyle bağırıyordu:
- Muhammed’in dininden dön!
- Hayır!

- Lat ve Uzza’ya inan!
- Hayır!

Ve “Kelime-i tevhidi” haykırdı:
- La ilahe illallah Muhammedün Resulullah!

Ancak işkenceler sonunda iki gözünü de kaybetti mübarek hatun “radıyallahü teâlâ anha”.

Ebu Cehil, sırıtarak yaklaştı hemen:
- Bak gördün mü? Lat ve Uzza’yı inkâr ettin. Onlar da senin gözlerini kör ettiler.

Zinnire hatun “radıyallahü teâlâ anha” feryat etti:
- Hayır! Hayır! O putların, ne kendilerine faydaları olur, ne de başkasına zararları.

Ve ekledi:
- Ama benim Rabbim, gözümün nurunu iade etmeye kadirdir.

Cenâb-ı Hak mahcup etmedi Onu.
İki gözü de açıldı hemen.

Zinnire hatun, gözyaşları içinde kapandı şükür secdesine.

Ya müşrikler?
Onların kalbleri mühürlüydü.

- “Bu da sihir!” deyip, geçtiler yine.
🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸🌸

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK