İbretlik Hikayeler

Çevrimdışı paptyaeylüler

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.071
  • 7.292
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 1.071
  • 7.292
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 18 Ara 2014 20:31:39
Yaşlı bir adama sokakta yürürken bisikletli çarpmış ve hafif yaralanmış.
Etraftakiler hastaneye götürmüşler.
Hemşireler, röntgen çekerek her hangi bir kırık veya çatlak olup olmadığını inceleyeceklerini söylemişler.
Yaşlı adam huzursuzlanmış; “acelesi olduğunu, röntgen istemediğini” söylemiş.
…Hemşireler merakla acelesinin nedenini sormuşlar.
“Eşim huzur evinde kalıyor. Her sabah birlikte kahvaltı etmeye giderim, gecikmek istemiyorum” demiş.
Hemşire “Eşinize haber iletir gecikeceğinizi söyleriz” diyince;
Yaşlı adam üzgün bir ifade ile:
“Ne yazık ki karım Alzheimer hastası hiç bir şey anlamıyor,hatta benim kim olduğumu dahi bilmiyor” demiş.
Hemşireler hayretle:
“Madem sizin kim olduğunuzu bilmiyor neden hergün onunla kahvaltı yapmak için koşuşturuyorsunuz?” diye sormuşlar.
Adam cevaplamış:
“Ama ben onun kim olduğunu biliyorum” .

Çevrimdışı bilaldikici

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 2.512
  • 57.273
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 2.512
  • 57.273
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 18 Ara 2014 21:56:05
Hintli bir ermiş öğrencileri ile gezinirken Ganj nehri kenarında birbirlerine öfke içinde bağıran bir aile görmüş. Öğrencilerine dönüp “insanlar neden birbirlerine öfke ile bağırırlar?” diye
sormuş. Öğrencilerden biri “çünkü sükûnetimizi kaybederiz” deyince ermiş “ama öfkelendiğimiz insan yanı başımızdayken neden bağırırız? O kişiye söylemek istediklerimizi daha alça
k bir ses tonu ile de aktarabilecekken niye bağırırız? ” diye tekrar sormuş.
Öğrencilerden ses çıkmayınca anlatmaya başlamış: “İki insan birbirine öfkelendiği zaman, kalpleri birbirinden uzaklaşır. Bu uzak mesafeden birbirlerinin kalplerine seslerini duyurabilmek için bağırmak zorunda kalırlar. Ne kadar çok öfkelenirlerse, arada açılan mesafeyi kapatabilmek için o kadar çok bağırmaları gerekir.”
“Peki, iki insan birbirini sevdiğinde ne olur? Birbirlerine bağırmak yerine sakince konuşurlar, çünkü kalpleri birbirine yakındır, arada mesafe ya yoktur ya da çok azdır. Peki, iki insan birbirini daha da fazla severse ne olur? Artık konuşmazlar, sadece fısıldaşırlar çünkü kalpleri birbirlerine daha da yakınlaşmıştır. Artık bir süre sonra konuşmalarına bile gerek kalmaz, sadece birbirlerine bakmaları yeterli olur. İşte birbirini gerçek anlamda seven iki insanın yakınlığı böyle bir şeydir.”
Daha sonra ermiş öğrencilerine bakarak şöyle devam etmiş: “ Bu nedenle tartıştığınız zaman kalplerinizin arasına mesafe girmesine izin vermeyin. Aranıza mesafe koyacak sözcüklerden uzak durun. Aksi takdirde mesafenin arttığı öyle bir gün gelir ki, geriye dönüp birbirinize yakınlaşacak yolu bulamayabilirsiniz..

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.887
  • 227.965
  • 28.887
  • 227.965
# 19 Ara 2014 17:20:24
Usta bir ressamın öğrencisi eğitimini tamamlamış. Büyük usta, öğrencisini uğurlamış. Çırağına " Yaptığın son resmi, şehrin en kalabalık meydanına koyar mısın?" demiş.

" Resmin yanına bir de kırmızı kalem bırak. İnsanlara, resmin beğenmedikleri yerlerine bir çarpı koymalarını rica eden bir yazı iliştirmeyi de unutma" diye ilave etmiş.

Öğrenci, birkaç gün sonra resme bakmaya gitmiş. Resmin çarpılar içinde olduğunu görmüş. Üzüntüyle ustasının yanına dönmüş. Usta ressam, üzülmeden yeniden resme devam etmesini tavsiye etmiş.

Öğrenci resmi yeniden yapmış.Usta, yine resmi şehrin en kalabalık meydanına bırakmasını istemiş.

Fakat bu kez yanına bir palet dolusu çeşitli renklerde boya ile birkaç fırça koymasını söylemiş.

Yanına da, insanlardan beğenmedikleri yerleri düzeltmesini rica eden bir yazı bırakmasını önermiş. Öğrenci denileni yapmış. Birkaç gün sonra bakmış ki, resmine hiç dokunulmamış. Sevinçle ustasına koşmuş.

Usta ressam şöyle demiş:

"İlkinde, insanlara fırsat verildiğinde ne kadar acımasız bir eleştiri sağanağı ile karşılaşılabileceğini gördün. Hayatında resim yapmamış insanlar dahi gelip senin resmini karaladı.

İkincisinde, onlardan müspet,yapıcı,olumlu olmalarını istedin. Yapıcı olmak eğitim gerektirir. Hiç kimse bilmediği bir konuyu düzeltmeye cesaret edemedi."

- Emeğinin karşılığını, ne yaptığını bilmeyen insanlardan alamazsın.
- Değer bilmeyenlere sakın emeğini sunma.
- Asla bilmeyenle tartışma.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.887
  • 227.965
  • 28.887
  • 227.965
# 20 Ara 2014 09:00:31
Kız isteme hikayesi . . Kesin okuyun . . !
+ALLAHın emri Peygamber (a.s)’ın Kavli ile Kızınızı Oğlumuza İstiyorum.
- Efendim. Bizim kızı isteyen çok.Sizin neyiniz var Neyiniz Yok..?
- Delikanlı girer söze ; RAHİM ismiyle RAHMAN ALLAH Aç Bırakmaz
Kendisini Zikredeni.
ALİM’dir Gün/Ah’a düştüğümüzde ve Pişman olduğumuzda GAFFAR’lığını gösterir.
Gece Çalıştığım vakitlerde el HAFİZ derim öyle giderim.
Neyin var diyecekseniz hiçbirşeyim yok Çünkü O’dur Malikül MÜLK.
Ya Paran biterse ve karanlıkta kalırsanız diyecekseniz en-NUR deriz
Aydınlanır BEYT’imiz.
Kızımı Asla bırakmayacaksın derseniz Söz veremem. Çünkü Kullar değil
HALİK’tir BAKİ olan..Varsın hiç kimse sevmesin bizi
VEDÜD kafidir.
Senden bir şeyler gizlerse ne yaparsın demenize gerek yok. Yüreği
elveriyorsa istediğini yapsın ama unutmasın O BASİR’dir / eş-
ŞEHİD’dir..
Yani..
Bir RABBİM var / c.c birde RABBİM’in en Sevgilisi / s.a.vBenimde isteklerim var.
Nur Suresi 31. Ayet’i yaşayacak.Edeb'li olacak ! el HAYA’ü minel
İMAN’dır çünkü.Beni sevecek , Ellerimi bırakmayacak.
Benim uykum ağırdır Sabah Namazlarına kalktığında gerekirse
vura vura uyandıracak..
-İyisin hoşsun da Başınızı sokacak eviniz var mı evlat.
+Yok dersem vermeyecek misiniz yani
kızınızı ?
-Hayır evlat. Ben (ev) yaptıracağım.
Sen yeter ki Kızımı AL

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.887
  • 227.965
  • 28.887
  • 227.965
# 20 Ara 2014 15:47:38
"Dün akşam üzeri uzaktan koştura koştura gelen bi çocuğa rastladım. Adımları bana yaklaştıkça sanki uzaktan bir çığ topu bana doğru gelir gibi oldu. çocuk en fazla 9 yaşında vardır, bana yaklaştıkça kolunun altına sıkıştırdığı büyük yeşil kur'anı kerimi farkettim ve başında takkesi ayağında şalvarı uzerinde de uzunca bol beyaz bir gömlek... Yanımdan sanki sıratı şimşek hızı ile geçen bi nur topuydu o... Benim o küçük bedenin hak ettiği cenneti istemeye ne kadar hakkım olabilir ki...? Hangi yüzle elimdeki hangi emekle ben onun hak ettiği cenneti isteyebilirim ? olması gerekeni önce vicdanınıza sorun, vicdan size en guzel cevabı ve yolu gösterir..."

Çevrimdışı aslı_80

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.080
  • 12.050
  • Öğrenci Velisi
  • 2.080
  • 12.050
  • Öğrenci Velisi
# 21 Ara 2014 10:12:05
Pers sultanı iki adamı ölüme mahkum etmiş.
Sultanın atını ne kadar sevdiğini bilen mahkumlardan bir tanesi hayatını bağışlarsa bir yıl içinde ata uçmayı öğretebileceğini söylemiş. Kendini dünyadaki tek uçan ata binerken hayal eden sultan bunu kabul etmiş.

Diğer mahkum inanmayan gözlerle arkadaşına bakmış ve
"Atların uçamadığını biliyorsun. Nasıl olup da böyle delice bir
fikirle çıkabildin ortaya? Yalnızca kaçınılmazı geciktiriyorsun o kadar."
" Pek değil " demiş birinci mahkum. Kendime dört özgürlük şansı veriyorum.

Birincisi: Sultan bu yıl ölebilir.
İkincisi: Ben ölebilirim.
Üçüncüsü: At ölebilir...
Dördüncüsü: " Belki ata uçmayı öğretebilirim..." :)  

Çevrimdışı ytas84

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 711
  • 1.936
  • Müdür Yetkili
  • 711
  • 1.936
  • Müdür Yetkili
# 21 Ara 2014 10:27:34

Dr. İşân Hüseyni , Pakistanlı idi. Yaptığı büyük hizmetlerden dolayı ödül almak için uluslararası bir konferansa gidiyordu. Uçağa bindi..
Ancak havada bir arıza olmuş ve yıldırım çarpması sonucu uçak en yakın havaalanına inmek zorunda kalmıştı.
Bir sonraki uçak 16 saat sonra kalkacaktı. Sinirlendi ve o toplantıya muhakkak yetişmem lazım. 16 saat bekleyemem diye sinirlenerek bağırdı.
Görevliler gideceği şehirin 6 saat uzaklıkta olduğunu ve isterse araba kiralayarak gidebileceğini söylediler.
Acele yola çıktı ama aksilik bu sefer de yolda şiddetli yağmurdan göz gözü görmez olmuş ve selden dolayı araç gidemez olmuştu.
Yol kenarında eski bir evin kapısını çalıp hızla içeri girdi.Yaşlı bir kadın içeride oturuyordu. Süratle ona telefonu verir misin telefon etmem lazım!! dediğinde kadın tebessüm ederek dedi ki: Görmüyor musun evladım ne telefonu. Burada ne telefon ne de elektrik var. Geç az dinlen ve az yemek ye çay içip dinlen. Sonra düşünürsün bu işleri.
Adam çaresiz az ısınarak yemek yedi ve çayını yudumlarken yaşlı kadın namaz kılıp uzun uzun dualar etti.
Dikkatle baktığında kadının bir beşiği salladığını ve beşikte çok küçük bir bebeğin hareketsiz durduğunu gördü.
- Kimin bu bebek anacığım? Hayırdır bu kadar uzun ağlayarak dua ettin.
- Hem annesi hem de babasından yetim olan torunumdur. Ağır hastalığı var. Bölgedeki hiçbir doktor çaresini bulamadı. Dediler ki : İşan Hüseyni adlı bir doktor var. Çaresi ondadır. Ancak çok uzakta olduğundan birkaç gündür Allaha dua ediyorum ki Allah bu bebeğin işini kolaylaştırsın.
- Doktor Hüseyni ağlayarak dedi ki : Kalk anacığım. Allah senin duanı kabul etti. Senin duan yıldırımlar çaktırıp uçağı yere indirdi. Seller akıttı ve sonunda beni size ulaştırdı. Dr. İşan Hüseyni benim.
Allahın kullarına böylece isteğini ulaştıracağına kalpten iman ettim.
Bütün yollar kapanınca yeri göğü yaratana sığın. Kalbin Ehlibeytten ayrılmasın.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.887
  • 227.965
  • 28.887
  • 227.965
# 21 Ara 2014 10:39:51
''annecigim zengin olursak otobüste, ayrı koltuklarda gidelim mi?''
istanbul'dan konya'ya anneannelerine giderken,iki kardeşi ile beraber, anne babasının kucağında oturan ilköğretim 6.7. sınıfa giden kız çocuğunu hiç unutamıyorum. ''anneciğim , zengin olursak, otobüste ayrı ayrı koltuklarda gidelim mi?''Annesi demişti ki,kızım biz anneannenlere giderken yol paramızı zor bulduk,
çocuk; "anneciğim ben de zaten zengin olursak dedim!"...
bunu yazarken bile öyle duygulanıyorum ki..neleer düşünüyorum...
şöyle paralarımızı nelere ne kadar harcadıklarımızı da bir düşünelim!
aah o ihtiyaç olmadığı halde alınan kıyafetler,çantalar,bilmem neler...
ve daha bir sürü şey.

Çevrimdışı eml48

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 6.753
  • 25.452
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 6.753
  • 25.452
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 21 Ara 2014 14:10:35
Bir gazâda Hazret-i Ali, bir düşman neferini altına almış, onu öldürmek üzereydi. Ölümün pençesine kendisini kaptıran adam, âcizlik içinde iğrenç bir davranışa meylederek Hazret-i Ali’nin nûrlu ve mübârek yüzüne tükürdü.

Ehl-i Beyt’in bahâdır bir ferdi ve Allâh’ın arslanı olan Hazret-i Ali için cihâd meydanında altettiği kâfirin kellesini bir hamlede uçuruvermek, işten bile değildi. Fakat o, nefsinin galebesinden endişe ederek birdenbire durdu ve elindeki Peygamber armağanı olan zülfikârı yavaşça yere indirip düşmanını öldürmekten vazgeçti.

Yerde perîşân vaziyette yatan ve rakîbinin son bir hamlesiyle ölümü bekleyen adamcağız bu hâle pek şaşırdı. Zîrâ o, tükürmek sûretiyle yaptığı çirkin hareket neticesinde Hazret-i Ali’nin büyük bir hiddet ve öfkeyle öncekinden daha şiddetli bir mukâbele göstererek kendisini helâk edeceğini düşünmüştü. Fakat düşündüğü gibi olmadı. Hayâl edemeyeceği bir hakîkatle karşılaştı. İslâm ve gönül kahramanı olan Hazret-i Ali’nin bu davranışına akıl erdiremeyen o düşman kişi, hayret ve merakla sordu:

“-Yâ Ali! Beni tam öldürecekken niye durdun? Niçin öldürmekten vazgeçtin? Ne oldu ki, şiddetli bir hiddetten târifsiz bir sükûna geçtin!.. Bir şimşek gibi çakmakta iken bir anda fırtınasız, sâkin bir hava gibi duruluverdin…”

Hazret-i Ali şöyle dedi:

“-Ben Hazret-i Peygamber’in bana armağan ettiği bu zülfikârı Allâh yolunda sallarım. Kâfir ve münâfıkların başını yine O’nun rızâsı için keserim. Buna da aslâ nefsimi karıştırmam. Çünkü ben, Allâh’ın arslanı ve onun kılıcıyım; nefsimin, kibir ve gurûrumun değil? Sen yüzüme tükürmekle beni kızdırmak ve hakâret etmek istedin. Ben o an hiddete kapılsaydım, seni nefsime tâbî olmak gibi bir mü’mine aslâ yakışmayan âdî bir sebeple öldürecektim. Halbuki ben, gururumu tatmin için değil, Allâh için gazâ etmekte idim.”

Neticede bu ulvî ahlâk-ı hamîde karşısında o düşmanın gönlü dirildi. Ardından dostluk sırrını kavradı ve Hazret-i Ali’nin hilm, müsâmaha, afv, merhamet, yumuşaklık ve nefse mukâvemetinden hisse alarak îmâna geldi.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.887
  • 227.965
  • 28.887
  • 227.965
# 23 Ara 2014 19:22:55
Kadıköy Camiinde vaaz vermekte olan Osman Demirci Hoca'ya:
"- Hocam" diye sormuşlar. "At nalını evimizin kapısına asarsak uğur getirir mi?"
Demirci Hoca:
"- Zannetmiyorum" diye cevap vermiş. "O nallardan her atta dört tane var ama, bütün gün kamçı yiyip duruyorlar."

Çevrimdışı bilaldikici

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 2.512
  • 57.273
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 2.512
  • 57.273
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 23 Ara 2014 19:46:09
Cimri bir adam, tüm mal varlığından emin olmak için her şeyini satar ve altına çevirir.
Altınları yer altına gömüp ara sıra kontrol eder.
Bir gün bir işçisi onu ararken cimriyi altınları gömdüğü yeri keşfeder.
Gece vakti altınların olduğu yere gidip, tüm altınları çalar.
Cimri altınların gömülü olduğu yere geldiğinde tüm altınlarının çalındığını anlar.
Ağlaya ağlaya kendini perişan eder bir vaziyette iken; bir komşusuna durumu anlatır.
Komşusu ona şöyle der:
“Kendini üzme artık, bir taş alıp aynı çukura koy ve o taşın altınların olduğunu düşün.
Çünkü kullanmayı hiç düşünmediğine göre taş da aynı işi görecektir..

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.887
  • 227.965
  • 28.887
  • 227.965
# 24 Ara 2014 14:52:00
Çeçenistan Grozni de bir minibüs...

Şoförünün adı : MUSA.
Kağıtta şöyle yazıyor: yaşlılar, çocuklar ve sakatlar için, bunun yanında kim parasını evde unuttuysa, yada parası bittiyse seyahat ücretsizdir, Ayrıca hastaneye yakınını görmeye giden, yada cenazeye başsağlığına giden ve HAC görevini yapanlar içinde ücretsizdir

EN altta da şöyle yazıyor: Ve hiç kimseye bir şey açıklamak zorunda değilsiniz.... Bindiğiniz gibi, sessizce İNİN ve GİDİN....
-Allah(c.c) bin kere razı olsun...

Çevrimdışı duyguaydın

  • Moderatör
  • *****
  • 5.416
  • 126.332
  • 5.416
  • 126.332
# 24 Ara 2014 21:06:23
Bir gün ermişlerden birine sormuşlar.
” Sevginin sözünü edenler ile sevgiyi gerçekten
 yaşayanlar arasında ne fark vardır.?
” Bakın, göstereyim” demiş ermiş.
Bir sofra hazırlamış.
Sevgiyi dilinden düşürmeyen, ama dilden gönülle de indirmeyen kişileri çağırmış bu sofraya.
 Hepsi yerlerine oturmuşlar.
 Derken, tabaklar içerisinde sıcak çorbalar gelmiş ve arkasından da ”derviş kaşığı” denilen bir metre kaşıklar.
 Ermiş
” Bu kaşıkların sapının ucundan tutup öyle yiyeceksiniz” diyede bir şart koşmuş.
” Öyle kaşığın çukur kısmından tutmak yok”
 ” Peki” demişler ve çorbayı içmeye girişmişler.
 Fakat oda ne?
 Kaşıklar uzun geldiğinden, sofradaki hiç kimse bir türlü döküp saçmadan götüremiyormuş çorbayı ağzına.
 En sonunda, bakmışlar bu iş olmuyor vazgeçmişler çorbadan.
 Öylece, aç aç kalkmışlar sofradan.
 Onlar sofradan kalktık dan sonra,
 Ermiş: ”’ Şimdi de sevgiyi gerçekten bilip yaşayanları çağıralım yemeğe” demiş.
Yüzleri aydınlık, gözleri sevgiyle gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya.
 Ermiş: ” Buyurun bakalım” deyince de, her biri uzun boylu kaşığı çorbaya batırıp karşısındaki Arkadaşına uzatıp içmişler çorbalarını.
Böylece her biri diğerini doyurmuş ve kendisi de doymuş olarak şükür içinde kalkmış sofradan.
” İşte” demiş ermiş. ” Kim ki hayat sofrasında yalnız kendisini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalkacaktır.
 Ve kim ki, kardeşini düşünür de doyarsa, o da kardeşi tarafından doyurulacaktır şüphesiz.
Şunu da unutmayın ki, hayat pazarında alan değil, veren kazançlıdır her zaman.”

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.887
  • 227.965
  • 28.887
  • 227.965
# 25 Ara 2014 15:17:02
yaşlı usta, çırağının sürekli her şeyden şikayet etmesinden bıkmıştı. Bir gün çırağını tuz almaya gönderdi. Yaşamındaki her şeyden mutsuz olan çırak döndüğünde, yaşlı usta ona, bir avuç tuzu, bir bardak suya atıp içmesini söyledi.
Çırak, yaşlı adamın söylediğini yaptı ama içer içmez ağzındakileri tükürmeye başladı.
- ‘Tadı nasıl?’ diye soran yaşlı adama öfkeyle:
- ‘Acı’ diye cevap verdi. Usta kıkırdayarak çırağını kolundan tuttu ve dışarı çıkardı. Sessizce az ilerdeki gölün kıyısına götürdü ve çırağına bu kez de bir avuç tuzu göle atıp, gölden su içmesini söyledi. Söyleneni yapan çırak, ağzının kenarlarından akan suyu koluyla silerken aynı soruyu sordu:
- ‘Tadı nasıl?’ ‘Ferahlatıcı’ diye cevap verdi genç çırak.
- ‘Tuzun tadını aldın mı?’ diye sordu yaşlı adam, ‘Hayır’ diye cevapladı çırağı. Bunun üzerine yaşlı adam, suyun yanına diz çökmüş olan çırağının yanına oturdu ve şöyle dedi:
- ‘Yaşamdaki ıstıraplar tuz gibidir, ne azdır, ne de çok. Istırabın miktarı hep aynıdır. Ancak bu ıstırabın acılığı, neyin içine konulduğuna bağlıdır. Istırabın olduğunda yapman gereken tek şey ıstırap veren şeyle ilgili hislerini genişletmektir. Onun için sen de artık bardak olmayı bırak, göl olmaya çalış.’

Çevrimdışı bilaldikici

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 2.512
  • 57.273
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 2.512
  • 57.273
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 27 Ara 2014 21:54:15
Gülmek; ”Saf” denme riskini göze almaktır.
Ağlamak ise; ”Duygusal” görünme riskini.
Birine yakınlaşmak; ”Kendini kaptırma” riskini,
Duygularını açmak; ”Kendini ortaya koyma” riskini,
Hayalleri ve düşünceleri sergilemek ise;
“Onları başkalarına kaptırma” riskini göze almaktır.
Sevmek; “Karşılık görememe” riskini…
Yaşamak ise; ”Ölme” riskini göze almaktır.
Umutlanmak; “Hayal kırıklığına uğrama” riskini
Çabalamak ise; ”Başarısız olma” riskini göze almaktır…
Ama riskler yaşanmalıdır.
Çünkü hayatımızın en büyük riski, hiç risk almamaktır.
Hiç risk almayan kişi, belki acı ve üzüntülerden korunabilir;
Ama Büyüyemez, Sevemez, Değişemez, Hissedemez, Öğrenemez.
Garanti arayışlarıyla zincirlenmiş bir köle olarak yaşarken,
Bedelini; özgürlüğünü kaybederek öder.
Sadece; riski göze alabilen kişi hürdür..

Leo Buscaglia..

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK