İbretlik Hikayeler

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.887
  • 227.974
  • 28.887
  • 227.974
# 04 Oca 2015 07:56:40
Toprakla Oynayan Çocuk | Bir Kıssa Bin Hisse
Mâlik b. Dînar’ın şöyle dediği rivâyet edilir:
“Bir gün toprakla oynayan bir çocuğa rastladım. Bazen gülüyor, bazen ağlıyordu. Ona selam vermek istediğimde nefsim beni engelledi. Nefsime:
“Ey nefis, Peygamber (sav) büyük küçük ayırmaksızın herkese selam verirdi.” dedim ve çocuğa selam verdim. O da bana:
“Allah’ın selâmı ve rahmeti senin de üzerine olsun, ey Malik!” diye karşılık verdi.
“Beni nereden tanıyorsun?” dedim. O da:
“Rûhum, rûhuna melekût âleminde ülfet etti de ölümsüz olan diri Allah seni bana tanıttı.” dedi.
“Nefisle akıl arasındaki fark nedir?” dedim. O da:
“Nefis, seni bana ilk önce selam vermekten alıkoyandır. Akıl ise, seni buna teşvik edendir.” diye cevap verdi.
“Niçin toprakla oynuyorsun?” diye sordum.
“Çünkü biz ondan yaratıldık ve yine onun bağrına döneceğiz.” dedi.
“Bazen gülüp bazen ağlamanın sebebi nedir?” diye sordum.
“Rabb’imin azâbını hatırlayınca ağlar, rahmetini hatırlayınca gülerim” dedi.
“Ey çocuk, senin ne günahın var da ağlıyorsun? Çünkü sen henüz mükellef bile değilsin.” dedim. O da:
“Böyle söyleme; Çünkü anneme bakıyorum, büyük odunları küçüklerle tutuşturuyor.” dedi.” Bundan ibret almak lazım.
Kaynak; İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu’l-Beyân, 11.cilt, Erkam Yay.

Çevrimdışı bal kabağı

  • B Grubu
  • 47
  • 233
  • 47
  • 233
# 04 Oca 2015 16:37:42
Eskiden bir dergahta, çok küfürbaz bir mürit varmış. Şeyhi, müridin küfür etmesine çok kızarmış. Ancak mürit kendisine bir türlü hakim olamadığını söylermiş. Bunun üzerine Şeyh:
“Dilinin altına bir bakla tanesi koy, küfür edeceğin zaman bu bakla engel olur” demiş. Gerçekten de baklayı koyduktan sonra mürid artık küfür etmez olmuş.
Bir gün Şeyh ile mürid, camiye giderken cumbalı bir evin önünden geçiyorlarmış. O sırada genç bir kız pencereden:
“Hoca Efendi, Hoca Efendi!. Bir dakika durur musunuz, annemin bir diyeceği var,” demiş. Şeyh ile mürid, beklemeye başlamışlar. Bu arada yağmur başlamış. Bir süre sonra, genç kız:
“Sağ olun, gidebilirsiniz artık” demiş. Şaşıran Şeyh:
“Kızım, annen bizi neden bekletti?’ diye sorunca, genç kız:
“Annem, tavuğu kuluçkaya yatırıyordu. Civcivler, sizin sarıklarınıza benzesin, tepeli olsun diye sizi bekletti” deyince sinirlenen Şeyh, müride dönmüş ve:
“Çıkar ağzındaki baklayı!…”demiş.

Çevrimdışı omer68

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.202
  • 2.957
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 1.202
  • 2.957
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 04 Oca 2015 21:36:46
 Pakistanlı Dr. İşân Hüseyni yaptığı büyük hizmetlerden dolayı ödül almak için uluslararası bir konferansa gidiyordu. Uçağa bindi.
Ancak havada bir arıza olmuş ve yıldırım çarpması sonucu uçak en yakın havaalanına inmek zorunda kalmıştı.

Bir sonraki uçak 16 saat sonra kalkacaktı. Sinirlendi ve "O toplantıya muhakkak yetişmem lazım. 16 saat bekleyemem" diye bağırdı.
Görevliler gideceği şehrin 6 saat uzaklıkta olduğunu ve isterse araba kiralayarak gidebileceğini söylediler.

Acele yola çıktı ama aksilik bu sefer de yolda şiddetli yağmurdan göz gözü görmez olmuş ve selden dolayı araç gidemez olmuştu.
Yol kenarında eski bir evin kapısını çalıp hızla içeri girdi. Yaşlı bir kadın içeride oturuyordu. Süratle ona "Telefonu verir misin telefon etmem lazım" dediğinde kadın tebessüm ederek dedi ki: "Görmüyor musun evladım ne telefonu. Burada ne telefon ne de elektrik var. Geç az dinlen, yemek ye, çay iç sonra düşünürsün bu işleri"

Adam çaresiz az ısınarak yemek yedi ve çayını yudumlarken yaşlı kadın namaz kılıp uzun uzun dualar etti.

Dikkatle baktığında kadının bir beşiği salladığını ve beşikte çok küçük bir bebeğin hareketsiz durduğunu gördü.
"Kimin bu bebek anacığım? Hayırdır bu kadar uzun ağlayarak dua ettin"

Yaşlı kadın:
"Hem annesi hem de babasından yetim olan torunumdur. Ağır hastalığı var. Bölgedeki hiçbir doktor çaresini bulamadı. İşan Hüseyni adlı bir doktor var. Çaresi ondadır dediler. Ancak çok uzakta olduğundan birkaç gündür Allah'a dua ediyorum ki Allah bu bebeğin işini kolaylaştırsın.

- Doktor Hüseyni ağlayarak dedi ki "Kalk anacığım. Allah senin duanı kabul etti. Senin duan yıldırımlar çaktırıp uçağı yere indirdi. Seller akıttı ve sonunda beni size ulaştırdı. Dr. İşan Hüseyni benim.
Allahın kullarına böylece isteğini ulaştıracağına kalpten iman ettim. Bütün yollar kapanınca yeri göğü yaratana sığın. Onun iltiması dua"

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.887
  • 227.974
  • 28.887
  • 227.974
# 05 Oca 2015 22:39:15
Anlamlı Düğün Hediyesi |Bir Kıssa Bin Hisse
Allah’ın yenilmez aslanı ve evliyalar sultanı Hz. Ali (k.v) ile Peygamber kızı derin ve ince Hz. Fatıma (r.a) evleneceklerdi. Kainatın Efendisi onları birbirlerine nikah edeceklerdi. Hz. Ali (k.v)’nin bir zırhı vardı onu pazara götürüp satılığa çıkardı. Zırhın parası ile düğün masraflarını karşılayacaktı. Hz Osman (r.a) pazardan geçerken İmam-ı Ali’nin zırhını görüp tanıdı ve derhal satıcıyı çağırdı.
- Bu zırhın sahibi buna ne kadar para istiyor?
- 400 dirhem istiyor.
- Peki gel parasını vereyim.
Beraberce Hz. Osman (r.a)’ın evine gittiler, 400 dirhem verdi ve zırhı satıcıdan aldı. Sonra bu zırh ile beraber 400 dirhem daha ilave edip Hz. Ali (k.v)’ye gönderdi:
- Bu zırh senden başkasına layık değildir. Bu dörtyüz dirhemi de düğün masrafı olarak harcarsınız, dedi.
Kaynak: Haya Ve Edep İncisi Hz. Osman (r.a) / Mustafa Necati Bursalı

Çevrimdışı hafız ahmet

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.068
  • 20.096
  • Okul Müdürü
  • 4.068
  • 20.096
  • Okul Müdürü
# 06 Oca 2015 00:39:14
(İMAMIN VEFATI)
Bir imam efendi varmış, namazını tadil-i erkana uyarak kılmaya çok dikkat edermiş, cemaati hayranmış imam efendiye.
İmam efendi, bir gün cemaate öğle namazı kıldırırken, öğlenin sünnetinde sağına selam verirken, ak sakallı bir ihtiyar görür.
Sola selam verir, hemen sağına döner, bakar ki ihtiyar yok.
Farza geçer, farz namazda da aynısı olur.
İmam efendi, şaşkındır.
Son sünnete durur, tam sağa selam verecek, ihtiyar yine orada.
Sola selam vermeden, sorar:
Amca sen kimsin, necisin..?
Namazda sağa selam verirken varsın, sola selam verip, geri baktığımda yoksun..?
İhtiyar adam:
Eğer beni merak ediyorsan, peşine cemaatini de al bir karanlık sokak var, orayı geç.
Orada korkunç mu korkunç bir sokak var, orayı da geç.
Ondan sonra, yeşil bir kapı çıkacak önüne.
O kapının üzerinde ”LAİLAHE İLLALLAH MUHAMMEDÜN RESULALLAH” yazıyor.
O kapıdan gir beni orada bulacaksın, kim olduğumu ancak o zaman söylerim.
İmam efendi, hemen cemaate dönüp:
Benim başımdan böyle böyle bir iş geçti, hadi benle geliyor musunuz..?
Cemaat, çok sevdikleri imamlarını yalnız bırakmaz.
Önce, karanlık sokaktan geçerler.
Korkunç sokağa gelince, imam efendi arkasına bir bakar ki, cemaatten kimse kalmamış.
Sokak o kadar korkunçmuş ki, hepsi kaçmışlar.
İmam efendi, o sokaktan geçmiş ve yeşil kapıyı görmüş, kapının güzelliği gözlerini kamaştırmış.
Üzerinde ”LA İLAHE İLLALLAH MUHAMMEDÜN RESULALLAH” yazıyormuş.
Hemen içeri girmiş, içerisi o kadar güzelmiş ki, imam efendi büyülenmiş.
İhtiyar adam, orada bir koltukta imamı bekliyormuş.
İmam efendi, hemen sormuş:
Dediklerini yaptım, dediğin sokaklardan geçtim, fakat cemaatim korkunç sokağa gelince, beni bırakıp kaçtılar.
Şimdi bana söyle bakalım, sen kimsin..?
Yaşlı adam gülümseyerek, imam efendiye:
Ben Azrail’im (a.s) ve sen öğlenin sünnetinde, sağa ilk selam verdiğinde beni gördün ya, işte o zaman tereyağından kıl çeker gibi ruhunu, bedeninden aldım, ama sen bunu anlayamadın bile.
Karanlık sokak var ya, orası senin tabutun.
Cemaat seni omuzlayıp getirdi, sonra o korkunç sokağa yani kabrine koydular.
İmanın o kadar kuvvetli ki, hakkıyla kıldığın namazlar ve yaptığın görevin, seni oradan hiç korkmadan geçirdi.
Burası da “CENNET-İ AL” dilediğin gibi yaşa.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.887
  • 227.974
  • 28.887
  • 227.974
# 06 Oca 2015 17:05:09
Vefat eden yeğenimizin abisinin son duyguları... :'( :'( :'(
Her okuduğumdan gözyaşlarım dökülüyor..
............................. .............................
Ölüm 2 duyguyuda yaşatıyor insana acıyı da sevincide. Gerçek sahibi olan Allah emanetini gercek yurduna ebedi mekanına aldı, umudcediyoruz ve inaniyoruz ki ona cigerparem Ömere rahmet ve merhametiyle muamele edecek, onu Nuruyla aydinlatacak muhabbetiyle saracak, Peygamberimiz Efendimize komşu eyleyecek ona sevdirecek, inaniyorum gerçek sahibi onu bizden daha çok seveviyor.Inanıyoruz ki biz kavuşacağız.Fakat insanız bu dünyada kaldığımız sürece insani bir duruşla üzülüyoruz ve üzülmeye de devam edeceğiz. Ciğerparemi kaybetmek, bir daha sabahlari ayni odada uyanip muhabbetle yüzüne bakamamak demek, bir daha sarılamamak demek, birdaha derdini psylasamamak demek, bir daha mutluluğunu paylasamamak demek sırt sırta verip engelleri aşamamak demek, geleceği birlikte planlayamamak demek, ayni ekmeği bölüşüp aynı tastan çorba içememek demek, gözlerinin içine taa derinlere bakıp sessizce iyiki varsin canözüm diyememek demek, kendinin yaşayamadığı imkanları gizlice onun icin hazirlayamamak demek elele verecegin kardaşını kaybetmek demek yarım kalmak demek artık rahat rahat bir zarar vermeyeceğini ve görmeyeceğini bilerek kavga edememek tartışamamak demek kimseye zarar vermeyen karıncayı incitmeyen adam, sen bana kardeşliği en derininde yasattin ben sana abiligin zerresini yasatamadim, ama bilki Allah'a yemin olsun ki seni hep sevdim.2 duyguyuda yaşıyor insan.İşte biz bu yüzden insanız. Mevla hepimize muhabbetullahından ve rahmetinden ihsan eylesin inşallah.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.887
  • 227.974
  • 28.887
  • 227.974
# 06 Oca 2015 17:17:41
KAYNANA HEDİYESİ..!

Evlendiğimden beri annem evime ilk defa geliyordu. Daha önce eşya yerleştirmeye gelmişti ama bu başkaydı. Evimi güzelce temizleyip yemekleri yaptım. Öğleye 1 saat kalmıştı neredeyse gelir derken. Zil çaldı ve annem geldi.

Ev hediyesi diye birde hediye getirmişti. Paketi açınca şok geçirdim içinden kullanılmış sünger çıktı.

Sordum anneme senin yatak odandaki aynanın üzerinde duran sünger mı bu diye evet dedi. Evde temizlik bezleri vardı ama bunu da kullanırım dedim.
Annem bunu kullan diye getirdim ama temizlikte kullan diye değil dedi..
Yaa peki nasıl kullanacağım dedim geçmişe sünger çekmek için kullanacaksın dedi. anlamamıştım.

Anneannem ve dedem hep kavga ederlermiş anneanneme dedem geçmişe bir sünger çek dermiş ama anneannem bunu hiç yapamazmış. Dırdırları ile dedemi bıktırırmış.

Peki neden kadınlar geçmişe sünger çekiyor da erkekler çekmiyor dedim anneme annem çünkü erkekler unutkandırlar geçmişi hatırlamazlar kadınlar ise hassastır kendilerini üzen hiçbir şeyi unutmaz aklına geldikçe acı çeker ve etrafındakilere de acı çektirirler dedi.

Anneannem de hatasının farkında olduğu ama düzeltemediği için anneme nasihat amacıyla onun ilk evlendiği zaman ev ziyaretine bu hediye ile gitmiş.

Bize yaptığın taze kuru fasulye ve pilavını afiyetle yedik karnımız doydu dedi.
Ama bayat yemeği önümüze çıkarsan keyifle yiyemez tam doymadan kalkardık dedi.

Evlilikte böyle bişey işte yavrum geçmiş konuları bayat yemek gibi ısıtıp getirirsen bir kaç ısıtmadan sonra tadı kaçar karın doyurmaz hale gelir. Ama geçmişe sünger çekersen tadınız hiç kaçmaz .

Çevrimdışı eml48

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 6.753
  • 25.452
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 6.753
  • 25.452
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 07 Oca 2015 14:13:53
Selçuklu vezirlerinden Muînüddin Pervâne, bir gün Hazret-i Mevlânâ’yı ziyarete gelir ve ona şöyle der:

“–Ey mürşidler güneşi! Lütfen bana bir yol göster. Zira ben, şu an sahip olduğum her şeyimi, vefat etmiş olan babama borçluyum. Servet, şöhret ve mevkiimi bana hayatta iken o temin etmişti. Bu sebeple bir vefâ borcu olarak, ona öyle büyük bir kabir yaptırmak istiyorum ki, dünyada eşi benzeri olmasın. Nesiller sonra bile bu kabrin önünden geçenler; «Burada büyük bir insan yatıyor ve bu âbideyi yapan da onun kıymetini bilmiş.» desinler. Bana böyle bir âbidenin özelliklerini anlatır mısın?”

Mevlânâ Hazretleri, elindeki geniş imkânları, daha çok siyasî kudret ve servet için kullanmakta olduğunu bildiği Selçuklu vezirine uzun uzun bakar ve akabinde şöyle sorar:

“–Demek, baban için büyük bir âbide yaptıracaksın. Çok mu büyük olmasını istiyorsun?”

“–Evet, mümkün olduğu kadar büyük ve azametli olmasını istiyorum!”

“–Peki, yapacağın âbide şu gök kubbeden daha mı ihtişamlı olacak? Büyüklüğüyle gökyüzünü kapatacak mı?”

Hazret-i Mevlânâ’nın bu suâlini hiç beklemeyen Muînüddin Pervâne çok şaşırır. Zira yaptırmak istediği âbide gökyüzünü aslâ kapatamayacak ve ondan daha ihtişamlı olamayacaktır. Sonra hayretle sorar:

“–Aman efendim. Hangi âbide gökyüzünü kapatabilir ki? Bu mümkün değil!”

Beklediği cevabı alan Hazret-i Mevlânâ ise gülümser ve vezire şu hikmetli nasihatte bulunur:

“–Mâdemki senin yaptıracağın âbide, ne kadar büyük olursa olsun, şu âlemin gök kubbesi kadar ihtişamlı olmayacaktır ve mâdemki insanların öldükten sonra hayırla yâd edilmeleri için bir himmet ve gayretin sahibi olmaları gerektiğine inanıyorsun; o hâlde neden babanın ismini kâinâta duyurmak ve gönüllerde yaşatmak yerine, bir taş yığınının içine hapsetmek istiyorsun?!

Sana düşen vazife, elindeki bütün imkânları hayra, adâlete, şefkat ve merhamete kullanarak; «Bu ne hayırlı evlât!.. Böyle bir evlâdı yetiştiren babaya ne saâdet!..» dedirtmektir.

Unutma ki, aslâ yıkılmayan, zamana hükmeden en büyük âbide, insanların idrâklerine ve hâfızalarına hayır hasenat kalemi ile yazılmış hizmetlerdir, gayretlerdir.”

Çevrimdışı türkoglutürk

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.175
  • 3.371
  • Müdür Yardımcısı
  • 2.175
  • 3.371
  • Müdür Yardımcısı
# 07 Oca 2015 14:39:28
Adamın biri bir gün bahçesinde otururken Hayvan dışkısından top yapan bir böceği görmüş, böcek pisliği ayakları ile yuvarlayarak giderken içinden şöyle geçirmiş:
 
- Ey Allahım! Her şeyi çok güzel çok hoş yaratmışsın da, şu böceği sırf pislikle uğraşsın diye mi yarattın?
 
Aradan bir kaç ay geçmiş adam umarsız bir hastalığa yakalanmış.
 Derdine kimseler çare bulamamış.
 
En sonunda bilge bir doktor ''Bak demiş bazen bahçelerde gezen bir böcek olur ayakları ile pislik yuvarlar işte o yuvarladığı pisliklerden 40 gün boyunca aralıksız yiyeceksin" demiş.
 
Adam 40 gün boyunca o pislikleri yemiş ve iyileşmiş. Aradan yıllar geçmiş aynı adam gemiye binmiş ve denizin ortasında çok büyük fırtınaya yakalanmışlar. Herkes bağırıp, çağırıp, ağlaşırken bu adam bacak bacak üstüne atıp sakince çayını yudumluyomuş.
 Birileri dayanamamış sormuş. "Biz yana yakıla dua edip bağırıp çağırıyoruz sendeki bu rahatlık ne be adam ?!."
 
Adam şöyle cevap vermiş
 - KURBAN OLDUĞUMUN BİR KERE İŞİNE KARIŞTIM BANA KIRK GÜN PİSLİK YEDİRDİ, İSTER YÜZDÜRÜR, İSTER BATIRIR BEN KARIŞMAM KARDEŞİM.demiş..

Çevrimdışı bilaldikici

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 2.512
  • 57.273
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 2.512
  • 57.273
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 07 Oca 2015 19:21:33
Veysel Karani Hazretlerine sorarlar;
"Nasılsınız?"
Cevap manidardır;
"Akşama çıkıp çıkamayacağını bilemeyen bir insan nasıl olursa."
Sevenleri ısrarla kendisinden bir nasihat duymak isterler..
gülümser ve sorar;
-Allah'ı bilir misiniz?
-Evet biliriz...
-Öyleyse başka şey bilmeseniz de olur.
-Efendim bir nasihat daha...
-Allah sizi bilir mi?
-Elbette bilir.
-Öyleyse başkaları bilmese de olur..

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.887
  • 227.974
  • 28.887
  • 227.974
# 07 Oca 2015 20:46:20
Güneşli bir gündü. Kadın parkta yanında oturan adama “Bakın, salıncakta sallanan şu kırmızı kazaklı çocuk benim oğlum” dedi.

Adam gülümseyerek “Güzel bir oğlunuz var” dedi. “Diğer salıncaktaki mavi kazaklı çocukda benim oğlum”

Sonra saatine baktı ve “Heyyy, Todd, sanırım artık gitme zamanı” diye seslendi oğluna.

Çocuk salıncakta yükselirken “Beş dakika daha baba, lütfen yalnızca beş dakika daha” diye karşılık verdi babasına.

Adam başını “peki” anlamında sallayınca çocuk neşeyle sallanmaya devam etti.

Dakikalar sonra adam ayağa kalkarak tekrar seslendi oğluna “Todd, artık gidelim mi, ne dersin?”

Çocuk yine gitmeye isteksiz “Ne olur baba, beş dakika daha, lütfen, beş dakika daha” diye bağırdı babasına.

Adam” Tamam” deyince çocuk kahkahalar atarak sallanmaya devam etti.

Sonunda kadın dayanamadı ve sesinde gizli bir hayranlıkla “Ne kadar sabırlı bir babasınız” dedi .

Adam gülümsedi kadına. “Sabır değil yaptığım bayan” dedi. “Büyük oğlum Tommy’yi geçen yıl burada sarhoş bir sürücünün çarpması sonucu kaybettim. Buraya yakın yolda bisiklet sürüyordu. Tommy’e hiç yeterince zaman ayırmamıştım. Oysa şimdi onunla beş dakika daha fazla birlikte olabilmek için herşeyi yapardım. Todd’la aynı hatayı yapmayacağıma söz verdim kendi kendime..

O her “Beş dakika daha baba” dediği zaman, oyun oynamak için beş dakika daha kazandığını düşünüyor, oysa işin gerçeği ne biliyor musunuz? Ben onu oyun oynarken beş dakika daha fazla izleyebiliyorum, asıl kazanan benim”

Çevrimdışı eml48

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 6.753
  • 25.452
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 6.753
  • 25.452
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 08 Oca 2015 14:33:44
Allah Rasulu (s.a.v.) bir gün Mescidi Nebevi’de sahabesiyle sohbet ederlerken Bir sahabe:

--Ya Rasulallah benim cahiliye döneminde, İslam olmadan önce öyle bir günahım var ki hatırladıkça üzülüyor, ağlıyor ve kendimden geçiyorum.dedi.Ve anlatmaya başladı:

‘Bir kızım dünyaya gelmişti.Cahiliye adeti olarak benim kız çocuğumun olması beni rencide ediyordu.kızımı en kısa zamanda öldürmem gerekiyordu.Bu gün yarın derken kızım 3-4 yaşına gelmişti.Aklı eriyor, gülüyor oynuyordu.Hanıma ‘kızı hazırla dayıya götüreceğim.’ dedim.’dayıya götürmek’ büyüklerin bildiği bir şifre idi.Kızı diri diri kumlara gömerek öldürmek manasına geliyordu.Annesi kızımı ağlaya ağlaya giydirdi, süsledi.Kucakladı, ağlayarak vedaşalştı.Kızımı aldım şehrin dışına götürdüm.Derin bir kuyu kazdım.kızımı kuyuya attım.Fakat kızımın elleri kuyunun kenarındaki bir kayaya takıldı.Kızım düşmemek için kayaya tutunmuştu.Ayağımla insafsızca elini ezerek düşmesini sağladım.Kızım babacığım diyerek düştü.Ve ağlaya ağlaya kızımın üstünü kumlarla örttüm.Kızımı öldürdüm.

Bu esnada Allah Rasulu ve beraberindeki ashabı kiram ağladılar.Sanki olay o anda olmuş gibi herkes göz yaşı döküyordu.

Efendimiz (s.a.v.) adama :

---Bir daha anlat dedi.Adam aynı olayı ağlayarak bir daha anlattı.Yine Efendimiz (s.a.v.) ve beraberindekiler ağladılar.Bir müddet sonra Allah Resulü adama :

---Bir daha anlat dedi.Adam bu olayı üçünce kez hem ağladı hem anlattı.Efendimiz ve beraberindekiler yine ağladılar.Göz yaşı döktüler.Sahabeden birisi:

----Ya Resulallah bu olayı niçin tekrar tekrar anlattırıp hem kendini hem bizleri üzüyorsun?

Efendimiz (s.a.v.) şöyle buyurdular:

--- İslam Dininden önce nasıldınız.İslam’dan sonra nasıl oldunuz.İslam’ın sizi nerden nereye getirdiğini unutmayasınız diye tekrar tekrar anlattırdım.

Çevrimdışı daisy_snf

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 141
  • 717
  • 141
  • 717
# 08 Oca 2015 17:34:44
Cok güzelmis abla..insan her okudugundan bir ders aliyor.ben icimdeki dilimdeki seytanla ugrasiyorum bazen sinirlenince bana yanlis yapana karsilik veriyorum.sonra pisman oluyorum.yeni oldu boyle bisey.özür diledim yanlisa yanlisla karsilik vermek yakismadi bana dedim.cevap hala sucu yokmus...kesinlikle degil ama umrumda degil..ben kazandim.o istedigi kadar gururlansin...
İcim rahatladi..okuduklarimin baya etkisinde kaliyorum allah icin sus...her zaman aklima gelse öfkeliykende..
:))))

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.887
  • 227.974
  • 28.887
  • 227.974
# 09 Oca 2015 11:01:31
Bir âbid zata, gece rüyasında, (Senin Cennetteki komşun şu çobandır) denir. Âbid merak eder, çobanı bulur. Çobanın evinde üç gün misafir kalır. Âbid, gece ibadet ederken çoban uyur. Âbid, çobana der ki:
- Senin ibadetin bu kadar mı?
- Evet bu kadar.
- İyi düşün, başka hasletin yok mu?
- Benim ibadetlerim bu kadardır. Fakat benim küçük bir özelliğim var. Darlıkta, sıkıntıda olsam hâlimden razı olur hiç kimseye şikayette bulunmam, hatta bu hâlimden kurtulmayı da istemem. Hasta olsam, yine hâlimden memnun olurum.
Âbid, elini başına koyarak der ki:
- Buna mı küçük özellik diyorsun? Her babayiğit bu haslete sahip olmaz.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.887
  • 227.974
  • 28.887
  • 227.974
# 09 Oca 2015 15:56:36
Bir gün Behlül Dânâ hazretleri, üstü başı toz toprak içinde uzun bir yolculuktan gelmiş olmanın belirtileri ile Harun Reşid'in huzuruna çıktı. Harun Reşid sordu:
- Be ne hal Behlül, nereden geliyorsun?
- Cehennemden geliyorum ey hükümdar.
- Ne işin vardı cehennemde?
- Ateş lazım oldu da ateş almaya gittim.
- Peki, getirdin mi bari?
- Hayır efendim getiremedim. Cehennemin bekçileriyle görüştüm, onlar "Sanıldığı gibi burada ateş bulunmaz, ateşi herkes dünyadan kendisi getirir" dediler.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK