KAÇIRILAN
KIZ KARDEŞLER
Biri: Efelerin yavuklusudur
Baygın gözleriyle bir içim sudur.
Öbürü: Fırtına ezdi ezeli
Yıkılan sarayın en son güzeli.
Biri: Akdenizde saçını tarar,
Sahilde sönerken ölü dalgalar
Dişi kaplan yatmış gibi pusuda,
Kırılan aksini seyreder suda...
Öbürü: Kasrının kubbelerini,
Ulu mâbedinin en dik yerini,
İki şanlı nehre aksettiriyor.
Bu aksin önünde ruhu eriyor...
Birinci çapkındır, şen, edâlıdır,
İkinci yorgun bir söğüt dalıdır!
Bu iki kardeşe göz koymuşlardı;
Göz koyanların bir kölesi vardı;
Bu köle tarihin namlı hırsızı,
İlk önce kaçırdı birinci kızı!..
Nabzını boşlukta sayan bir gece,
Göğsünde şahaplar kayan bir gece,
Arkadan kolları bağlanıp kızın,
Baygın kaçırıldı kız apansızın...
Yorulmuş efeler uyuyorlardı,
Hepsinde son cenkten bir yara vardı.
Yüzlerde matemin derin izleri,
Biraz solgun gibi tunç benizleri!
Nihayet ufukta açınca sabah,
Dağlardan, dağlara aksetti bir âh!.
Her efe hırsından bir kaya kırdı..
Gözleri kanlanan Reis haykırdı:
O kahpe hırsızı git devir efe!..
Atına atlayan her demir efe,
Kaçırılan kızın ardına düştü ..
Yolda bine karşı bir tek dövüştü,
Her sıyrılışta palası kından,
Eğilip dört nala giden atından,
Boşluğa bir kafa yuvarlıyordu!
Önünde kaçarken bu kahpe ordu
Ala boyuyordu mor cepkenini..
Sağ kolundan sarkan sırma yenini
Paladan damlayan kan kızartmıştı,
Onun dövüştükçe gayzı artmıştı...
Bir leke sürmedi o gururuna,
Böyle senelerce aşkı uğruna
Durup dinlenmeden döktü kanını
Bütün bir cihanın dört bir yanını
Kulaktan kulağa dolaştı adı,
Bir efsane oldu aşkının yâdı.
Böyle senelerce kendini yordu,
Ne çme bir türlü bulamıyordu…
Şimdi sevgilisi çok uzak yerde,
Bin pusu kurulan dik tepelerde.
Onunsa kalbinde gizli bir yara,
Çalan ve çaldıran mağrur başlara
Bir yıldırım gibi gökten düşecek,
Kıyamete kadar tek dövüşecek!. ..