Nazım Hikmet Ran'ın Şiir Ve Sözleri

Çevrimdışı simsekhanife67

  • Uzman Üye
  • *****
  • 3.606
  • 15.113
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 3.606
  • 15.113
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 30 Kas 2012 15:55:26
  Bulut mu Olsam

Denizin üstünde ala bulut
yüzünde gümüş gemi
içinde sarı balık
dibinde mavi yosun
kıyıda bir çıplak adam
durmuş düşünür.

Bulut mu olsam,
gemi mi yoksa?
Balık mı olsam,
yosun mu yoksa?..
Ne o, ne o, ne o.
Deniz olunmalı, oğlum,
bulutuyla, gemisiyle, balığıyla, yosunuyla.
  MAZIM HİKMET RAN

Çevrimdışı senizkarasah

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.500
  • 26.520
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 5.500
  • 26.520
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 30 Kas 2012 17:24:35
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Rusya'da sürgündeyken oğlu Mehmet'e yazdığı mektupta "Ölüyorum Mehmedim ama gurbet ellerinde değil rüyalarımın şehri Moskova'da" diye yazan bir şahsiyeti ne severim ne de okurum.
Memet,
ben dilimden, türkülerimden,
tuzumdan, ekmeğimden uzakta,
anana hasret, sana hasret,
yoldaşlarıma, halkıma hasret öleceğim,
ama sürgünde değil,
gurbet ellerde değil,

öleceğim rüyalarımın memleketinde,
beyaz şehrinde en güzel günlerimin.

--

Bu şiirden memleket sevdası anlaşılmıyorsa ben daha ne deyim.. Ölüm döşeğinde kendine ve oğluna üzülmemesi için teselli veren sözler bunlar.. Kimlerin vatan sevdalısı olduğunu biliyoruz biz.. Nazım'ın sevenleri yeter fazlasıyla..

Çevrimdışı senizkarasah

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.500
  • 26.520
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 5.500
  • 26.520
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 30 Kas 2012 17:41:02
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Bu Memleket Bizim

Dört nala gelip uzak asyadan
Akdenize bir kısrak başı gibi uzanan
Bu memleket bizim
Bilekler kan içinde, dişler kenetli, ayaklar çıplak
Ve ipek bir halıya benzeyen toprak
Bu cehennem, bu cennete bizim

Kapansın el kapıları bir daha açılmasın
Yok edin insanın insana kulluğunu
Bu davet bizim
Yaşamak bir ağaç gibi tek ve hür
Ve bir orman gibi kardeşçesine
Bu hasret bizim

Çevrimdışı özisa

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 497
  • 1.626
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 497
  • 1.626
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 30 Kas 2012 18:45:47
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Rusya'da sürgündeyken oğlu Mehmet'e yazdığı mektupta "
Ölüyorum Mehmedim ama gurbet ellerinde değil rüyalarımın şehri Moskova'da
" diye yazan bir şahsiyeti ne severim ne de okurum.
"Memet,
ben dilimden, türkülerimden,
tuzumdan, ekmeğimden uzakta,
anana hasret, sana hasret,
yoldaşlarıma, halkıma hasret öleceğim,
ama sürgünde değil,
gurbet ellerde değil,

öleceğim rüyalarımın memleketinde,
beyaz şehrinde en güzel günlerimin."

Şiirin orjinali budur hocam. Yanlış biliyor olabilirsiniz ya da yanlış yorumlamış olabilirsiniz.

Çevrimdışı duyguaydın

  • Moderatör
  • *****
  • 5.415
  • 126.203
  • 5.415
  • 126.203
# 30 Kas 2012 20:35:03
yoldaşlar, nasip olmazsa görmek o günü,
ölürsem kurtuluştan önce yani,
alıp götürün
anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni.

hasan beyin vurdurduğu
ırgat osman yatsın bir yanımda
ve çavdarın dibinde toprağa çocuklayıp
kırkı çıkmadan ölen şehit ayşe öbür yanımda.

traktörlerle türküler geçsin altbaşından mezarlığın,
seher aydınlığında taze insan, yanık benzin kokusu,
tarlalar orta malı, kanallarda su,
ne kuraklık, ne candarma korkusu.

biz bu türküleri elbette işitecek değiliz,
toprağın altında yatar upuzun,
çürür kara dallar gibi ölüler,
toprağın altında sağır, kör, dilsiz.

ama bu türküleri söylemişim ben
daha onlar düzülmeden,
duymuşum yanık benzin kokusunu
traktörlerin resmi bile çizilmeden.

benim sessiz komşulara gelince,
şehit ayşe'yle ırgat osman
çektiler büyük hasreti sağlıklarında
belki de farkında bile olmadan.

yoldaşlar, ölürsem o günden önce yani,
- öyle gibi de görünüyor -
anadolu'da bir köy mezarlığına gömün beni
ve de uyarına gelirse,
tepemde bir de çınar olursa
taş maş da istemez hani...
     





















 

 
                                                                                                                           

Çevrimdışı senizkarasah

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.500
  • 26.520
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 5.500
  • 26.520
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 01 Ara 2012 06:08:12

SALKIMSÖĞÜT
 
Akıyordu su
gösterip aynasında söğüt ağaçlarını.
Salkımsöğütler yıkıyordu suda saçlarını!
Yanan yalın kılıçları çarparak söğütlere
koşuyordu kızıl atlılar güneşin battığı yere!
Birden
bire kuş gibi
                 vurulmuş gibi
                                kanadından
yaralı bir atlı yuvarlandı atından!
Bağırmadı,
gidenleri geri çağırmadı,
baktı yalnız dolu gözlerle
                  uzaklaşan atlıların parıldayan nallarına!

Ah ne yazık!
             Ne yazık ki ona
dörtnal giden atların köpüklü boynuna bir daha yatmayacak,
beyaz orduların ardında kılıç oynatmayacak!
 

Nal sesleri sönüyor perde perde,
atlılar kayboluyor güneşin battığı yerde!
 

Atlılar atlılar kızıl atlılar,
atları rüzgâr kanatlılar!
Atları rüzgâr kanat...
Atları rüzgâr...
Atları...
At...

Rüzgâr kanatlı atlılar gibi geçti hayat!

Akar suyun sesi dindi.
Gölgeler gölgelendi
                     renkler silindi.
Siyah örtüler indi
                    mavi gözlerine,
sarktı salkımsöğütler
                        sarı saçlarının
                                          üzerine!

Ağlama salkımsöğüt,
                            ağlama,
Kara suyun aynasında el bağlama!
                                                 el bağlama!
                                                            ağlama!

Çevrimdışı simsekhanife67

  • Uzman Üye
  • *****
  • 3.606
  • 15.113
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 3.606
  • 15.113
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 01 Ara 2012 07:51:58
  Ruhun


Ruhun bir ırmaktır, gülüm,
akar yukarda dağların arasında,
dağların arasından ovaya doğru,
ovaya doğru, ovaya kavuşamadan bir türlü,
bir türlü kavuşamadan uykusuna söğütlerin,
geniş köprü gözlerinin rahatlığına,
sazlıklara, yeşil başlı ördeklere,
düzlüklerin yumuşak kederine kavuşamadan,
kavuşamadan ayışığındaki buğday tarlalarına,
ovaya doğru akar,


akar yukarıda dağların arasından,
bir yığılan bir dağılan bulutları sürükleyip,
geceleri iri iri yıldızları taşıyarak,
dağbaşı yıldızlarını,


mavi güneşlerini de dağbaşı karlarının,
akar köpüklene köpüklene,
dibinde ak taşları kara taşlara karıştırıp,
akar akıntıya karşı yüzen balıklarıyla,
dönemeçlerde kuşkulu,
uçurumlara düşüp şahlanarak,
kendi uğultusuyla deli divane
akar yukarda dağların arasından,
dağların arasından ovaya doğru,
ovaya doğru, ovayı kovalayıp
ovaya kavuşamadan bir türlü.


Nâzım Hikmet
Kislovodsk, 3 Şubat 1960


Çevrimdışı deniz-ci

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 228
  • 482
  • 228
  • 482
# 01 Ara 2012 14:25:33
‎" Dostlarım, çay olsun, demli olmasa da olur. Siz olun, çay olmasa da olur. "

Nazım Hikmet

Çevrimdışı senizkarasah

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.500
  • 26.520
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 5.500
  • 26.520
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 01 Ara 2012 15:59:40
MEMLEKETİMİ SEVİYORUM

Memleketimi seviyorum :
Çınarlarında kolan vurdum, hapisanelerinde yattım.
Hiçbir şey gidermez iç sıkıntımı
memleketimin şarkıları ve tütünü gibi.

Memleketim :
Bedreddin, Sinan, Yunus Emre ve Sakarya,
kurşun kubbeler ve fabrika bacaları
benim o kendi kendinden bile gizleyerek
sarkık bıyıkları altından gülen halkımın eseridir.

Memleketim.
Memleketim ne kadar geniş :
dolaşmakla bitmez, tükenmez gibi geliyor insana.
Edirne, İzmir, Ulukışla, Maraş, Trabzon, Erzurum.
Erzurum yaylasını yalnız türkülerinden tanıyorum
ve güneye
pamuk işleyenlere gitmek için
Toroslardan bir kerre olsun geçemedim diye
                                                   utanıyorum.

Memleketim :
develer, tren, Ford arabaları ve hasta eşekler,
kavak
       söğüt
              ve kırmızı toprak.

Memleketim.
Çam ormanlarını, en tatlı suları ve dağ başı göllerini seven
                                                               alabalık
              ve onun yarım kiloluğu
                          pulsuz, gümüş derisinde kızıltılarla
                                           Bolu'nun Abant gölünde yüzer.

Memleketim :
Ankara ovasında keçiler :
kumral, ipekli, uzun kürklerin pırıldaması.
Yağlı, ağır fındığı Giresun'un.
Al yanaklı mis gibi kokan Amasya elması,
zeytin
        incir
             kavun
ve renk renk
                 salkım salkım üzümler
ve sonra karasaban
ve sonra kara sığır
ve sonra : ileri, güzel, iyi
                             her şeyi
            hayran bir çocuk sevinciyle kabule hazır
çalışkan, namuslu, yiğit insanlarım
                                yarı aç, yarı tok
                                                 yarı esir...

Çevrimdışı simsekhanife67

  • Uzman Üye
  • *****
  • 3.606
  • 15.113
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 3.606
  • 15.113
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 02 Ara 2012 07:15:46
 
SON OTOBÜS
 
Gece yarısı.Son otobüs.
 Biletçi kesti bileti.
 beni ne bir kara haber bekliyor evde,
 ne rakı ziyafeti.
 Beni ayrılık bekliyor.
 Yürüyorum ayrılığa korkusuz ve kedersiz.
 
İyice yaklaştı bana büyük karanlık.
 Dünyayı telaşsız, rahat seyredebiliyorum artık
 Artık şaşırtmıyor beni dostun kahpeliği,
 elimi sıkarken sapladığı bıçak.
 Nafile, artık kışkırtamıyor beni düşman.
 Geçtim putların ormanından baltalayarak
 nede kolay yıkılıyorlardı.
 Yeniden vurdum mihenge inandığım şeyleri,
 çoğu katkısız çıktı çok şükür.
 Ne böylesine pırıl pırıl olmuşluğum vardı,
 ne böylesine hür.
 
İyice yaklaştı bana büyük karanlık.
 Dünyayı telaşsız, rahat seyredebiliyorum artık.
 Bakınıyorum başımı kaldırıp işten,
 karşıma çıkıveriyor geçmişten
 bir söz
 bir konu
 bir el işareti.
 
Söz dostça
 koku güzel,
 el eden sevgilim.
 Kederlendirmiyor artık beni hatıraların daveti
 hatıralardan şikayetçi değilim.
 Hiçbir şeyden şikayetim yok zaten,
 yüreğimin durup dinlenmeden
 kocaman bir diş gibi ağrımasından bile.
 
İyice yaklaştı bana büyük karanlık.
 Artık ne kibri nazırın, ne katibin şakşağı.
 Tas tas ışık döküyorum başımdan aşağı,
 güneşe bakabiliyorum gözüm kamaşmadan.
 Ve belki, ne yazık,
 hatta en güzel yalan
 beni kandıramıyor artık.
 Artık söz sarhoş edemiyor beni,
 ne başkasının ki, nede kendiminki.
 
İşte böyle gülüm,
 iyice yaklaştı bana ölüm.
 Dünya, her zamankinden güzel, dünya.
 Dünya, iç çamaşırlarım, elbisemdi,
 başladım soyunmağa.
 Bir tren penceresiydim,
 bir istasyonum şimdi.
 Evin içerisiydim,
 şimdi kapısıyım kilitsiz.
 Bir kat daha seviyorum konukları.
 Ve sıcak her zamankisinden sarı,
 kar her zamankinden temiz.
 
         NAZIM HİKMET RAN





Çevrimdışı senizkarasah

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.500
  • 26.520
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 5.500
  • 26.520
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 02 Ara 2012 17:25:09
Güneşi İçenlerin Türküsü

Bu bir türkü:-
toprak çanaklarda
güneşi içenlerin türküsü!
Bu bir örgü:-
alev bir saç örgüsü!
                         kıvranıyor;
kanlı; kızıl bir meş'ale gibi yanıyor
                                      esmer alınlarında
                          bakır ayakları çıplak kahramanların!
Ben de gördüm o kahramanları,
ben de sardım o örgüyü,
ben de onlarla
                          güneşe giden
                                        köprüden
                                               geçtim!
Ben de içtim toprak çanaklarda güneşi.
Ben de söyledim o türküyü!

Yüreğimiz topraktan aldı hızını;
altın yeleli aslanların ağzını
                                        yırtarak
                                              gerindik!
Sıçradık;
            şimşekli rüzgâra bindik!.
Kayalardan
            kayalarla kopan kartallar
çırpıyor ışıkta yaldızlanan kanatlarını.
Alev bilekli süvariler kamçılıyor
                             şaha kalkan atlarını! 

Çevrimdışı selman7071

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 911
  • 4.179
  • 911
  • 4.179
# 02 Ara 2012 19:00:38
Ne yazık! Hatta en güzel yalan beni kandıramıyor artık. Artık söz sarhoş edemiyor beni, ne başkasınınki, nede kendiminki...
 
Nazım Hikmet Ran

Çevrimdışı Misterno_17

  • Uzman Üye
  • *****
  • 3.498
  • 19.655
  • 3.498
  • 19.655
# 02 Ara 2012 20:55:46
YEŞİLLENMEYEN DALLAR


Yollar, eski yollar hüzünlü yollar
Ağaçlar gölgesiz dallar çiçeksiz
Maziden her izi silmiş bir rüzgar
Yollar, eski yollar hüzünlü yollar

Akan bir dalgalı nehri andıran
Gölgeler bir gelip bir gidiyordu
Omuzları çökük gözlerinde kan
Bu yolun sonunda her geçen sordu:

"Netice bulmayan bir emel gibi”
“Bu dallar acaba çiçek açmaz mı?»
“Yoksa beklenilen esen yel gibi”
“Bir daha gelmeyen uzak bir yaz mı?”

Çevrimdışı canegt

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.904
  • 12.097
  • 2.904
  • 12.097
# 02 Ara 2012 21:20:41
Rübailer


1

İnsan
ya hayrandır sana, ya düşman.
Ya hiç yokmuşsun gibi unutulursun
ya bir dakka bile çıkmazsın akıldan...
 

2

Çürüksüz ve cam gibi berrak bir kış günü
sımsıkı etini dişlemek sıhhatli, beyaz bir elmanın.
Ey benim sevgilim, karlı bir çam ormanında nefes almanın
                                                    bahtiyarlığına benzer seni sevmek...
 

3

Kim bilir belki bu kadar sevmezdik birbirimizi
uzaktan seyredemeseydik ruhunu birbirimizin.
Kim bilir felek ayırmasaydı bizi birbirimizden
belki bu kadar yakın olmazdık birbirimize...
 

4

Gün iyiden iyiye ışıdı artık,
tortusu dibe çöken bir su gibi duruldu, berraklaştı ortalık.
Sevgilim, sanki seninle yüz yüze geldim birdenbire :
aydınlık, alabildiğine aydınlık...
 
 
  N.H.RAN

Çevrimdışı Tolstoyevski

  • B Grubu
  • 24.726
  • 258.526
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 24.726
  • 258.526
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 03 Ara 2012 11:42:17
İnsan birisiyle yaşlanmalı, birisi yüzünden değil!

Nazım Hikmet

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK