RUHUN
Ruhun, bir ırmaktır gülüm,
akar yukarda dağların arasından,
dağların arasından ovaya doğru,
ovaya doğru, ovaya kavuşamadan bir türlü,
bir türlü kavuşamadan uykusuna söğütlerin,
geniş köprü gözlerinin rahatlığına,
sazlıklara, yeşil başlı ördeklere,
düzlüklerin yumuşak kederine kavuşamadan,
kavuşamadan ayışığındaki buğday tarlarına,
ovaya doğru akar,
akar yukarıda dağların arasından,
bir yığılan bir dağılan bulutları sürükleyip,
geceleri iri iri yıldızları taşıyarak
dağbaşı yıldızlarını,
mavi güneşlerini de dağbaşı karlarının,
akar köpüklene köpüklene,
dibinde ak taşları kara taşlara karıştırıp,
akar akıntıya karşı yüzen balıklarıyla,
dönemeçlerde kuşkulu,
uçurumlarda düşüp şahlanarak,
kendi uğultusuyla deli divane
akar yukarda dağların arasından,
dağların arasından ovaya doğru,
ovaya doğru, ovayı kovalayıp
ovaya kavuşamadan bir türlü.
Nazım bu şiiri 1960′da Roma’da Joyce Lussu için yazmıştır.
Nâzım’ın Fransızca’dan okuduğu şiirlerine âşık olan Joyce Lussu, 1960′ların “Kızıl İtalya”sında, ünlü komünist lider Emilio Lussu’nun karısıdır. Emilio Lussu, ülkesinde kovuşturmaya uğradığı için ülkesinden kaçmış, Fransa’ya sürgüne gitmişti… Böyle bir dönemde Roma’da bir araya gelen Nâzım Hikmet ve Joyce Lussu birbirlerine aşık olurlar.
Joyce Lussu ve Nâzım Hikmet için bu birkaç aylık ilişki, birkaç yakın dost dışında, herkesten ölünceye kadar sakladıkları bir sır olarak kaldı… İkili, Rus ve İtalyan komünist partili arkadaşlarının tepkisinden çekiniyordu. Ancak bu ilişkiyi asıl imkânsız kılansa, Joyce Lussu’yu Fransa’da kocasının; Nâzım’ı ise İstanbul’da Münevver’in, Moskova’da ise Vera’nın beklemesiydi.