Nâzım Hikmet'e
Kendi duvarların nasıl tutamadıysa kelimelerini,
bizim duvarlarımız da tutamadı, kardeşim,
kelimelerin buldu bizi.
O gün cezaevinde geldi yanıma
pek iyi bildiğin cezaevi fısıltısıyla
o ince yazar, Albert Maltz...
Hayatı anlatan şeyler söylemekti onun suçu da,
barışı, umudu, özlenen şeyleri...
Özgür olduğunu söyledi bana.
Özgür, dedi, Nâzım Hikmet özgür artık,
özgürlük içinde dolaşıyor kendi ülkesinde,
açık alınla söylüyor türkülerini bütün insanlar için.
Nasıl anlatırım dostum, yoldaşım, kardeşim,
hiç görmediğim ama çok yakından bildiğim,
başımın üstünde tuttuğum kardeşim benim...
nasıl anlatırım bunun anlamını sana?
O anda biz de kurtulmuştuk çünkü.
Çünkü seninki gibi bir türkü tutturmuştu benim kalbim de,
kimseyi senin kadar yakından tanımadım,
senin kadar, senin gibiler, bizim gibiler kadar,
ulusların üstünde bir kardeşlik kuran;
bir de bizi susturacaklarını sanıyorlar,
suspus edeceklerini duvarların ardında.
Senin uğruna ufak bir tokat atmıştık bir zamanlar,
ama sen oldun bizi kurtaran
ülkenden millerce ötedeki bir ülkenin iki yazarını,
kötülerin kötü işler çevirdikleri bir ülkenin,
özgürlüğün utançla başını eğdiği bir ülkenin,
ama uyanacak bir ülkenin yazarlarını.
Sen kurtulunca anladık biz
kısa süresini kendi duvarlarımızın,
soytarıların, yılışık katillerin kurduğu duvarların;
ışığa, zafere giden yolda kısa bir süredir bu...
ama bunları anlatmanın ne gereği var,
sen zaten biliyorsun yüreğimizin türkülerini!
Howard Fast , A.B.D.'li romancı
Çeviren: Ülkü Tamer