Dünyadan, memleketinden, insandan umudun kesik değil diye ipe çekilmeyip de atılırsan içeriye, yatarsan on yıl, on beş yıl daha da yatacağından başka sallansaydım ipin ucunda bir bayrak gibi keşke demiyeceksin, yaşamakta ayak direyeceksin.
Belki bahtiyarlık değildir artık, boynunun borcudur fakat düşmana inat bir gün fazla yaşamak.
İçerde bir tarafınla yapyalnız kalabilirsin, kuyunun dibindeki taş gibi, fakat öbür tarafın öylesine karışmalı ki dünyanın kalabalığına, sen ürpermelisin içerde dışarda kırk günlük yerde yaprak kıpırdasa.
İçerde mektup beklemek, yanık türküler söylemek, bir de, bir de gözünü tavana dikip sabahlamak tatlıdır ama tehlikelidir.
Tıraştan tıraşa yüzüne bak, unut yaşını, koru kendini bitten, bir de bahar akşamlarından.
Bir de ekmeği son lokmasına dek yemeyi, bir de ağız dolusu gülmeyi unutma hiçbir zaman.
Bir de kim bilir sevdiğin kadın seni sevmez olur, ufak iş deme, yemyeşil bir dal kırılmış gibi gelir içerdeki adama.
İçerde gülü, bahçeyi düşünmek fena, dağları, deryaları düşünmek iyi, durup dinlenmeden okumayı, yazmayı, bir de dokumacılığı tavsiye ederim sana, bir de ayna dökmeyi.
Yani içerde on yıl, on beş yıl, daha da fazlası hattâ geçirilmez değil, geçirilir, kararmasın yeter ki sol memenin altındaki cevahir...
Nazım Hikmet Ran
( 1902 - 1963 )