GÖZLERİNE YAZILMAMIŞ BİR DESTAN
Bu şiirde iki göz var;
Biri senin, biri onun...
Senin o karanlık, küf kokulu
Matem gözlerini terk ediyorum.
Biliyorum; saçlarının sarısı,
Gözlerinin yeşiline karışmış.
Biliyorum; sana benzemek için,
Melikeler birbiriyle yarışmış.
Fosforlu ve derin bakışlarına,
çağlar boyu nice destanlar yazılmış.
Oysa ben, görülmedik bir lale yaprağına,
Gökleri kıskandıran bir destan yazıyorum.
Gözlerin değişip kaplasın karanlığı,
Bütün ufukları sarsın gözlerin...
Gene de hep bende kalsın gözlerin...
Kapama gözlerini; karanlıktan korkarım.
Atlılar kaybeder yolunu, hasretimin...
Posta güvercinleri geri dönmez ülkeme...
Yaslı dereler gibi, mutsuzluğa akarım.
Kapama gözlerini; karanlıktan korkarım
Ateşten ve köpükten sıyırıp ellerimi,
Mekanımı gülistan eyleyendir, gözlerin...
isyanıyla ihtiras ve gerilim yaşayan
Kabil’in ruhunu kan eyleyendir, gözlerin...
Vuslat aşkını, Leyla düşürmedi çöllere...
Arzı, Mecnun’a hicran eyleyendir, gözlerin...
Gözlerinde başladı, tarihin macerası...
Adem’i Havva’ya ram eyleyendir, gözlerin...
Kerem, dağlar ardında aradı gözlerini...
Kamber’i bile viran eyleyendir, gözlerin...
Ferhat, dağları deldi, yolunu bulmak için...
Sevmeyenleri giryan eyleyendir, gözlerin...
Suların emzirdiği muamma bir çocuğu,
Yedi iklime hakan eyleyendir, gözlerin...
Gözlerinin göklerinde,
Her yüzyılın başında, bir güneş doğar.
Birer akkor olmuş kirpiklerinden,
Çekip çıkarsam da mısralarımı;
Ben, yalnız gözlerinin şairiyim aslında...
Hangi rüzgara verdiysem hayallerimi,
Beni alıp yangınlara götürdü.
Muştu beklediğim bütün yelkenlilerden,
Ateş düştü içime...
Yüreğimden fışkıran bir “Ah!” mıdır, gözlerin?!
Beni benden koparan “Eyvah!” mıdır, gözlerin?!
Bu gözler; o aydınlık, o güzel gözler değil!
Yoksa yalancı mıdır, günah mıdır gözlerin?!
Ses midir, aynalarda çarpan kulaklarıma?!
Kürdili hicazkar mı, segah mıdır gözlerin?!
Arif Bey’i Itri’yi ömür boyu inleten;
Nihavend mi, sultan-ı yegah mıdır, gözlerin?!
Kubbesinde yitirdim zaman duygularımı;
Akşam mıdır, gece midir, sabah mıdır, gözlerin?!
Ruhumu baştan başa acılarla dokuyan,
Beynimi kurşunlayan silah mıdır, gözlerin?!
Her köşede zifiri bir siluet bırakan,
Gönül memleketimde seyyah mıdır, gözlerin?!
Renkler avare; sitem, başıboş kuytularda...
Mavi midir, yeşil mi, siyah mıdır, gözlerin?
Yoksa yalancı mıdır, günah mıdır, gözlerin?!
Nihan kıldı gözlerin bana, kapılarını;
Oysa ben, gözlerinden girerdim yüreğine...
Her bakışın, bir damla ab-ı zindegan idi,
Hicranlı her gülüşün, bin yıllık figan idi.
İçime soluşundan sonra, koyu renklerin;
Birer şirpençe gibi düştü, gözbebeklerin...
Feryadıma gök bile bigane değil şimdi,
Tuğyanım, yollarını süsleyen sebil şimdi...
Söyle; kurtuluşum mu, harabım mı gözlerin?!
Gözlerinde mi mehtab, mehtabım mı gözlerin?!
Çağlayanlar bile hararetlidir;
Buğday başağının açlığıdır, ufuklar...
Siperleri aşıklar mı doldurmalıydı,
Zalimler mi?!
Neden böyle hıçkırıklı, umutlar?!
Beni hangi urganla bağladın gözlerine,
Beni hangi ırmağa karıştırdın, yeniden...?!
Senden kopamıyorum; gözlerin var oldukça,
Sensiz yapamıyorum; yüzün bahar oldukça..!
Gözlerine baktıkça; duruluyor, yüreğim;
Ölse de gözlerinden soruluyor, yüreğim...
İndirme kirpiğini; tutuşmasın kainat!
Nazar kıl; ferahlasın; kavruluyor, yüreğim!
Sensiz, küle dönerek savruluyor, yüreğim!
Diyorlar ki; ağla,
Ağla ki dumanı dağılsın, yolların!
Ağlamayı denizlere bıraktım.
Yalnız gözlerindir; hayatta kalan,
Uğruna adandığım,
Mahşeri surlarla çevirip dört yanından,
Gönlümde sakladığım,
Aynalarda arayıp bulamazken gün boyu,
Gölgesinde konakladığım...
Gözlerindir, ufkumda dalgalanan...
Rüstem’in kanını döktüm yerlere,
İstanbul’u kuşattım gözlerin için,
Azrail’e koştum siperlerimden,
Gözlerine baka baka dirildim.
Niçin kızıl kıyamettir gözlerin bu gün,
Niçin heyelan var eteklerinde?!
İsrafil’den işaret mi almışsın;
Yanaklarında mahşer kalıntısı,
Dudaklarında mizan..?!
Bütün gamlı Hüdhüdler Belkısle döner sana;
Gözlerinin dilini ancak Süleyman bilir.
Yıldızlar, vuslat için her gece iner sana...
Rengini, gözlerinde kaybolan bilir.
Gözlerin, uğrak yeridir, bestekarların;
Şairler, hüzne dalar, yeşil okyanusunda...
Eşiğinde, ölümsüz dilenciler...
Gözlerin, gecenin intiharıdır.
Sen gözlerine mahkumsun; gözlerin, bana...
Ben şiir yazmazsam kim tanır gözlerini?!
Geçerken yalnızlık sokağından,
Hangi demirci indirir parmağına çekici,
Hangi berber yanağını keser müşterisinin?!
Gözlerine bakmazsam doğar mı güneş?!
Gözlerin, boşluğa akan bir ırmak değil!
Gözlerin, sadece ölmek... Yaşamak değil!
Gözlerin, tükeniş doruklarında,
Bulunmayanları aramak değil!
Gözlerine aşina olduğum günden beri,
Ben, artık geceye sesleniyorum.
Düşe kalka,
Yorgun argın,
Derbeder
Yapayalnız duruyorum;
Yanlış anlaşılıyor.
Her hücremde bir inkılab,
Her gönlümde bir mahitab...
Evim harab,
Ömrüm harab...
Ne ay kaldı, ne de mehtab...
Gök bulanık,
Ufuk silik...
Gene de mağrur ve dimdik yürüyorum;
Mezarım oluyorsun, ansızın...
Bu son şiir; o küflü gözlerine yazılan...
Bu son mezar; kalbimde hicranla kazılan...
Senin gamsız gözlerin kahkahalar atarken,
Benim gözlerim; viran... Ağlamaya değer mi?!
Her cilven; bir ıstırab, her nazın; kapkaranlık...
Yorgun kuraklığında ıslanmaya değer mi?!
Hiç güzel olur muydun, gözlerin olmasaydı?!
Ateşlere girmeye ve yanmaya değer mi?!
Bir kevser ırmağında serinlemek dururken,
Sellerine karışıp bulanmaya değer mi?!
Aydınlığın gözleri çağırıyor kalbimi;
Zehir bakışlarınla boyanmaya değer mi?!
Gözlerine bir ömür dayanmaya değer mi?!
Nurullah Genç