EĞİTİMDE İLETİŞİM YRD.DOÇ.DR. OKTAY AYDIN
Davranışlarımızın arka planında felsefe ,inanç ,ideoloji gibi faktörler etkileyici olarak bulunan belirleyicilerdir.
İletişim bir yanıyla keyif veren büyük bir mutluluk, öbür yanıyla da oldukça zorlayıcı bir süreçtir. Bu süreci belirleyen dinamik de ego tarafından belirlenir. İletişim deyince çoğu kişinin aklına öncelikle bir dizi beceri ve teknik gelmektedir. Dinleme becerileri, empati becerileri, beden dili, konuşma vb. gibi. Oysa, beceri ve teknikler aslında sadece sahnenin önündeki eylemlerdir. Sahnedeki eylemi belirleyen şey ise sahnenin arkasındakilerdir. Sahnenin arkasında olup biteni anlamadan oyunu izlemek, görünenin yansıma olduğunu unutup gerçek olduğunu zannetmeye neden olabilir. Sahnedeki oyunu ortaya koyan yönetmen egodur. Yönetmenin kafasındakini anlamadan oyundaki mesajı çıkarmak da çok kolay değildir. Oyuna yönetmenin gözüyle bakabildiğimizde kavrayışlarımız çok daha güçlü olabilir.
İletişimi en geniş anlamda, “insanın evrenle buluşması ve yaşadığı evrenin bir parçası olabilmesi” olarak tanımlamak mümkündür. Buradan hareketle, insanın kurduğu iletişimin özünü de, gerçeği arama ve anlama çabasının oluşturduğunu söylemek yanıltıcı olmaz. Bizler, farkında olarak ya da olmayarak, evreni, dünyayı, doğayı, toplumu, insanı ve nihayet kendimizi anlama çabası içindeyizdir. Bu çaba bilinçle buluştuğunda, süreç daha filozofik bir anlayışla ilerler. Bilinç düzeyi yükseldikçe kişisel olgunlaşma da doğal olarak artar. Ancak, bilinç düzeyi düştükçe de farkındalık azalır ve hayatımızdaki düşünsel ve duygusal kör noktalar artar. Bu da bütün ilişkilerimize ve iletişimlerimize kaçınılmaz olarak yansır.
İnsanın gerçeği arama çabası, iletişimin temeline de anlatmaktan daha çok “anlama”yı koymamızı gerektirir. Bir başka ifadeyle, iletişim anlatmaktan daha çok anlama çabası olarak görülmelidir. Öyle ki, anlatırken bile anlama merkezinden hareket edilmelidir. Anlama, bilme, öğrenme çabası bir insanın yaşam tarzı ve kişisel duruşu haline gelmelidir. Gerçek anlamda iletişim kurmak, sürekli anlatanların değil, anlamaya çalışanların başarabileceği bir şeydir. Anlamaya dayalı olmayan anlatma çabası sıklıkla bir ego sorunu olarak karşımıza çıkar. Oysa anlatırken bile anlamaya çalışmak bir ruhsal zenginleşmedir.
İletişimde aslolan ötekine bir şey katmaktan daha çok kendine bir şey katmaktır. Bu, evreni anlamaya çalışan ve gerçeği arayan kişinin öteki ile kurduğu ilişkilerin temel dinamiğini oluşturur. İnsan, evreni ve evrene ait olanı anlamaya çalışırken sadece kendi kişisel algısı ile sınırlıdır. Ve bilir ki, sadece kendi kişisel algısı evreni anlamaya yetmez. O halde ne yapmak gerekir? Kişisel akıl gerçeği aramada yeterli olmadığına göre, evreni anlamaya çalışan başka akıl ve algılara başvurmak en sağlıklı yol gibi durmaktadır. Çünkü, evreni anlamada başka akıl ve bilinçlerin yaptığı çıkarımlar bizi aydınlatabilir, zenginleştirebilir ve arayışımıza hız katabilir. Öyleyse, insan öteki ile iletişime geçtiğinde, aslında ötekine bir şey katmaktan daha çok ötekinden kendine katabileceğine odaklanmalıdır. Bunun yolu da samimi olarak karşısındakini anlama çabası içinde olmaktır. Açıkçası şudur ki, karşısındakini anlamaya programlanmış bir zihin, bir çok iletişim becerisini öğrenmese bile, doğası gereği sağlıklı ve kaliteli iletişimin gerektirdiği davranışları ortaya koyabilir. Bir başka ifadeyle, iletişim kurmak, iletişim kurmaya gerçek anlamda niyet etmekle başlar. Egosuna gömülmüş kişilerin, aslında böyle bir niyetleri pek yoktur. Bu nedenle de kurduğu ilişkilerin büyük çoğunluğu bir iletişim doğurmaz. Evet, ilişki halindedirler ama iletişim halinde değil.
İletişim süreçlerinde samimi olarak anlama çabası içinde olmak, bir yanıyla evrenin parçası olan kişiyi anlamaktır, öbür yanıyla, kişiden hareketle parçası olduğu evreni anlamaktır aslında. Ancak, tam da bu noktada bilinmesi gereken en önemli husus şudur ki, anladığını zannetmek anlamak değildir. Anladığını zannetmek bir ego oyunudur ve arayışı bitirmek anlamına gelir. Yani nokta koymaktır. Oysa gerçekte anlamak ya da anlama çabası içinde olmak ise bir sürecin ve oluşun içinde olmaktır ve virgül koymak demektir. Yani, nefes alıp yeniden yola çıkmak demektir.
Anlama çabasının konusu nedir diye düşünüldüğünde, dört temel alandan söz etmek mümkün olabilir.
İletişimin merkezinde iki çeşit iletişim vardır.Bunlar:
1.Egoyu merkeze alan iletişim
2.Konuyu merkeze alan iletişim
Egoyu merkeze alan tepkiler ve ilişkiler şunlardır:
1.Bulduğunu ve bildiğini düşünme.
2.Gerçeğin sadece kendi bildiği şey olduğunu sanma.
3.Dikte etmeye çalışma.
4.İkna etmeye çalışma.
5.Haklılık mücadelesi verme.
6. Sahip olmaya çalışma.
7.Daha iyi olmaya çalışma.
8.Farklı olmaya çalışma.
9.Sürekli aktif olmaya çalışma.
10.’’Bir şey’’ olmaya çalışma.
11.Rekabet etme,sürekli birilerini geçmeye yenmeye çalışma.
12.Sık sık ne kadar önemli işler yaptığını anlatma.
13.Gayret içinde olma.
14.Alçak gönüllü olmaya çalışma.
15.Sürekli pazarlama ilişkileri kurmak.
16.Menfaatini hesap ederek davranma.
17.Sık sık kötü hissetme ve hissettirme.
KONUYU MERKEZE ALAN TEPKİLER VE İLİŞKİLER
1.Anlama çabası içinde olma.
2.Aramak, arayış içinde olma.
3.Gerçeği kavramaya odaklanma.
4.Öğrenmeye çalışma.
5.Bilgi ve görüş paylaşımında bulunma.
6.Paylaşma.
7.Sükunet ve huzur içinde olma.
8.Doğal pozitif olma.
9.Gülümseme.
10.İyi hissetme ve hissettirme.
11.Değer yaratan yargılar oluşturma.
ETKİLİ OKUL
Öğretmenlerin,yöneticilerin ,öğrencilerin,velilerin,çalışanların karşılıklı olarak etkileşim ve iletişim içinde bulundukları okuldur. Sonuç olarak, eğer eğitim “çocuğu hayata hazırlamak” ise, bunun belki de ilk uygulaması “okula alışma
süreci”dir. Elbette ki bu süreç her çocuk için aynı yoğunlukta yaşanmamaktadır. Bireysel farklılıklar her
yerde olduğu gibi burada da karşımıza çıkmaktadır. Bir yaşam becerisini kazanmak gerçekten de emek
istemektedir. Bu aşamada, çocuğun da bu yeni duruma uyum sağlama becerisini göstermesi, onun geleceği
adına en uygun başlangıç olacaktır. Bütün bu süreçlerde, çocuğun sınıf öğretmeni ve okulun rehber
öğretmeni ile yakın işbirliği halinde hareket edilmesi de oldukça önemlidir.
Kimi çocuklar için gözyaşları içinde başlayan okul sürecinin nasıl neşe ve mutluluğa dönüştüğünü görmek
herhalde herkes için en keyifli anlardan biri olacaktır