Yorumlu Haberler

Çevrimdışı şafakgergin

  • B Grubu
  • 898
  • 677
  • 898
  • 677
# 09 Kas 2010 22:52:43
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Meslekte 32. yılım.Ben bildim bileli bu tür haberler çıkar ama bir türlü gerçekleşmez..... :( :( :( :(

  Ödenek  bulamadıkları  söylencesi  var..

Çevrimdışı emredelice71

  • Uzman Üye
  • *****
  • 277
  • 175
  • 277
  • 175
# 09 Kas 2010 23:24:25
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
küpe takmak kravat takmaktan daha mı kötü? Ama gel gör ki toplumun değer yargıları buna müsaade etmiyor. Toplumu da dikkate alarak yaşamak zorunda olduğumuzu en iyi biz öğretmenler bilmeliyiz. Yoksa ben de karşı değilim. Yanlış anlaşılmasın.
kıravatla kupeyı nasıl bır tuttunuz anlamak mumkun degıl ya kıravattamı yoksa bayanların kullandıgı bır sey de bız takınca garıp oluyor... oldu olcak ıskoclar etek gıyıyıor bızde gıyelım hocam ne olacak kıravat takıyozda etek mı gıymeyelım dımı....ne tuhaf bır cozum acıklaması yaptıgınızı ınannın anlamadım

Çevrimdışı ibrahimkaraman

  • B Grubu
  • 308
  • 653
  • 308
  • 653
# 10 Kas 2010 07:01:32
Emredelice71 nickli arkadaş,

Toplumda farklı düşünen, farklı beğenileri olan insanların da olabilceğini düşünerek, mevcut kılık kıyafet yönetmeliğini de tartışmak gerek. Herkese tek tip kıyafet giydirmek, bunu da yasalara bağlamak kadar saçma bir şey olur mu? Eskiden alınmış bir karar, günümüz toplumuna uymuyorsa, yapmamız gereken o yasayı değiştirip, esnetmektir.

Fakat görüyorum ki bu iş, sizin gibi katı düşünen insanlar oldukça biraz güç olacak... Unutmayalım ki, katı şeyler kırılır, dağılır... Bu yüzden, bu güzel memlekette bir arada yaşamak istiyorsak farklılıklara saygı göstermeliyiz.

Çevrimdışı emredelice71

  • Uzman Üye
  • *****
  • 277
  • 175
  • 277
  • 175
# 10 Kas 2010 18:03:19
hocam eger bu konudakı dusuncelerım katı dusunmeyse ben katı dusunuyorum ..... nedenıne gelınce ben doguda ogretmenlık yapıyorum kılık kıyafet yonetmelıgınde serbestlıgı getırdıgımızde eger o ogretmenımız doguda da kupemı takarım bısey olmaz dıyorsa tamam dıyecegım ama boyle bır sey olmayacak ne dıyecegız kılık kıyafet yonetmelıgınde hocam bolgesel sartlara gore degıskılık gosterır mı dıyecegız mesela bayan ogretmenlerımız ıcın doguda dız kapagını gecmeyecek denız kenarlarında mını etek gıymek serbest mı dıyecegız ne var bu kılık kıyafet yonetmelıınde de mıllet dılıne doluyor anlamıyorum ne yanı erkekler sakalıyla gelsın ısteyen kupe taksın ısteyen erkek etek gıysın bayanlar kot pantolon gıysın mını etek gıysın hızma taksın hatta pırsıng de guzel olur boyle mı ornek oalcagız bız bu nesıle ya anlamıyorum bır hoca kupe takıyor ulkede kılık kıyafet yonetmelıgıne laf gelıyor....kılık kıyafet yonetmelıgınde dıger dıyecegım konuda okullarında kıyafetlerı tek tıp olmalı her okulun kendıne has kıyafetı olmalı cunku burda onluk almada bıle zorluk ceken velıler var kaldıkı sız serbest hale getırıyosunuz bu durumda maddı durumu olan cocuk gıyınecek obur cocuk hem aılesıyle catısacak hem de o guzel gıyınen cocugu kendıne dusman sececek lutfen olayları at gozluguyle bakmayı bırakalım

Çevrimdışı wanted1

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 3.442
  • 3.859
  • 3.442
  • 3.859
# 11 Kas 2010 23:13:00
Beden eğitimi dersi kaldırılıyor, yerine spor, kültür ve sanat dersi konulacak


Spordan Sorumlu Devlet Bakanı Faruk Nafiz Özak açıkladı: "Beden dersi yerine haftada 5 saat ve bir günün yarısını kapsıyacak şekilde ayarlanan spor, kültür ve sanat dersi konulacak.

Faruk Nafiz Özak Plan bütçe komisyonu çıkışında gazetecilerin sorularını yanıtladı.

Özak haftada 45 dakika beden eğitiminin çocuklar için yeterli olmadığını söyledi. Özak, “Sınavlar, SBS, dersler nedeniyle çocuklar mutsuz. Haftada 45 dakikalık spor onlara yetmiyor. Bunu yerine beden eğitimi dersinin kaldırılarak haftada yarım gün kültür sanat ve beden eğitimi dersi yapılması konusunda Milli Eğitim Bakanlığı ile bir protokol imzaladık” dedi.

Ancak Özak bunun uygulanması konusunun Milli Eğitim Bakanı Nimet Çubukçu’nun yetkisinde olduğunu belirtti. Özak yarım günlük uygulamayla ilgili Başbakan’ın da yer alacağı bir toplantıda konunu kamuoyuna duyurulacağını söyledi.

SADECE İSMİ Mİ DEĞİŞECEK YOKSA İÇERİĞİDE DEĞİŞECEK Mİ.. ALTYAPISINI HAZIRLADINIZ MI?

Çevrimdışı complex

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.436
  • 4.887
  • Müdür Yardımcısı
  • 4.436
  • 4.887
  • Müdür Yardımcısı
# 13 Kas 2010 18:15:12
İSTİKLAL MARŞI NDA, 89 YILLIK BÜYÜK İHMAL

Almanya daki Müzik Meslek Birliği, İstiklal Marşı nın telifi için Kültür Bakanlığı na başvuru yapınca 89 yıllık ihmal su yüzüne çıktı. Tescili olmayan ulusal marş için düzenleme bayram sonrasında

89 yıl önce TBMM de alkışlarla güftesi kabul edilen, 80 yıl önce bugünkü bestesine kavuşan İstiklal Marşı yla ilgili devletin büyük bir ayıbı ortaya çıktı. Alman Müzik Meslek Birliği GEMA, ülkedeki okullarda çalınmak üzere hazırladığı ulusal marşların yer aldığı müzik albümünde yer alan İstiklal Marşı için telif hakkıyla ilgili Kültür ve Turizm Bakanlığı na başvurunca 89 yıllık ihmal gün yüzüne çıktı. Bakanlığın başlattığı mevzuat taramasından sadece Mehmet Akif Ersoy un yazdığı güftenin 12 Mart 1921 tarihinde Birinci Meclis tarafından kabul edilmesiyle ilgili yasa çıktı. Resmi kayıtlarda Osman Zeki Üngör e ait bestenin tesciliyle ilgili bir bilgiye rastlanmadı.



ALMANLAR TELİF İSTEDİ



İstiklal Marşı nın bestesinin tescilinin olup olmadığı konusunu 89 yıl boyunca kimse fark etmedi. Dünyada, birçok ülkede İstiklal Marşı bir pürüz çıkmadan çalındı. Ancak, geçtiğimiz günlerde Almanya da faaliyet gösteren GEMA adlı Müzik Meslek Birliği, okullarda çalınacak İstiklal Marşı yla ilgili telif talebinde bulundu. Kültür Bakanlığı yetkilileri arasında şok etkisi yaratan yazıdan sonra, İstiklal Marşı nın bestesinin tescil edilip edilmediği geriye dönük tüm yasa ve bu yönde bir Bakanlar Kurulu kararı olup olmadığı noktasında tek tek araştırdı. Belgeler, bestenin tescil edilmesi işlemi yapılmadığını gösterdi. Devletler, ulusal marşlarını diğer müzik parçalarından ayırmak için beste üstünde tescil işlemi yapıyorlar. İşlem, devlete ait gibi tanımla yapılabildiği gibi herhangi bakanlık adına da yapılabiliyor. Böylelikle, kamuya mal olmuş ulusal marşlar diğer müziklerden ayrılıyor.

haber: [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı debasos

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.588
  • 2.792
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 1.588
  • 2.792
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 13 Kas 2010 18:48:46
bizim siyasiler anca birbiryle didişir ve oy peşinde gezerek kadrolaşma hesapları yaparlar..almanlara helal olsun derim.

Çevrimdışı gokseldeniz34

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.877
  • 3.718
  • 2.877
  • 3.718
# 13 Kas 2010 19:08:24
bence bunun altında başka sebepler var. ne güzel marşımız var işte.

Çevrimdışı ibrahimkaraman

  • B Grubu
  • 308
  • 653
  • 308
  • 653
# 13 Kas 2010 19:09:45
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
İSTİKLAL MARŞI NDA, 89 YILLIK BÜYÜK İHMAL

Almanya daki Müzik Meslek Birliği, İstiklal Marşı nın telifi için Kültür Bakanlığı na başvuru yapınca 89 yıllık ihmal su yüzüne çıktı. Tescili olmayan ulusal marş için düzenleme bayram sonrasında

89 yıl önce TBMM de alkışlarla güftesi kabul edilen, 80 yıl önce bugünkü bestesine kavuşan İstiklal Marşı yla ilgili devletin büyük bir ayıbı ortaya çıktı. Alman Müzik Meslek Birliği GEMA, ülkedeki okullarda çalınmak üzere hazırladığı ulusal marşların yer aldığı müzik albümünde yer alan İstiklal Marşı için telif hakkıyla ilgili Kültür ve Turizm Bakanlığı na başvurunca 89 yıllık ihmal gün yüzüne çıktı. Bakanlığın başlattığı mevzuat taramasından sadece Mehmet Akif Ersoy un yazdığı güftenin 12 Mart 1921 tarihinde Birinci Meclis tarafından kabul edilmesiyle ilgili yasa çıktı. Resmi kayıtlarda Osman Zeki Üngör e ait bestenin tesciliyle ilgili bir bilgiye rastlanmadı.



ALMANLAR TELİF İSTEDİ



İstiklal Marşı nın bestesinin tescilinin olup olmadığı konusunu 89 yıl boyunca kimse fark etmedi. Dünyada, birçok ülkede İstiklal Marşı bir pürüz çıkmadan çalındı. Ancak, geçtiğimiz günlerde Almanya da faaliyet gösteren GEMA adlı Müzik Meslek Birliği, okullarda çalınacak İstiklal Marşı yla ilgili telif talebinde bulundu. Kültür Bakanlığı yetkilileri arasında şok etkisi yaratan yazıdan sonra, İstiklal Marşı nın bestesinin tescil edilip edilmediği geriye dönük tüm yasa ve bu yönde bir Bakanlar Kurulu kararı olup olmadığı noktasında tek tek araştırdı. Belgeler, bestenin tescil edilmesi işlemi yapılmadığını gösterdi. Devletler, ulusal marşlarını diğer müzik parçalarından ayırmak için beste üstünde tescil işlemi yapıyorlar. İşlem, devlete ait gibi tanımla yapılabildiği gibi herhangi bakanlık adına da yapılabiliyor. Böylelikle, kamuya mal olmuş ulusal marşlar diğer müziklerden ayrılıyor.

haber: [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Hocam siz Ayşe Hür'ün Taraf gazetesinde yayınlanan bu yazısını okumamışsınızdır:

.........................

BESTE GAYRİ MİLLİ Mİ? İstiklal Marşı ile ilgili çarpıcı iddialarda bulunan Osman Şevki Bey’e göre, Cemal Reşit Rey’in bestesi de özgün değildir. Cemal Reşit eseri bestelerken, librettosu (güftesi) ve bestesi ünlü yazar Jean-Jacques Rousseau’ya ait olan ve ilk kez 1752 yılında Kral XV. Louis’in huzurunda sergilenen tek perdelik ‘Le devin du village’ (Köy Kâhini) adlı operanın “J’ai perdu tout mon bonheur/J’ai perdu mon serviteur” (bütün saadetimi kaybettim/hizmetçimi kaybettim) diye başlayan bölümden esinlenmiştir. Osman Şevki Bey, bestedeki ‘prozodi’ hatalarını bu kopyacılığa bağlar. Bu iddialara karşı uzun süre sessiz kalan Cemal Reşit Rey, sonunda böyle bir operanın tek bir notasından bile haberi olmadığını söylemekle yetinir. Ancak, Cemal Reşit Rey’in 1913’de, yani Jean-Jacques Rousseau’nun 200. doğum yılı etkinliklerinin düzenlendiği yıldan sadece bir yıl sonra, ailecek Paris’e yerleştiği; müzik eğitimini de bu ülkede aldığı düşünülünce ‘hiç duymadım’ savunması inandırıcı görünmez. Bu konuda kendi karar vermek isteyen okuyucularımız  http://www.rousseauassociation.org/aboutRousseau/musicalWorks.htm adresinden Rousseau’nun operasını dinleyebilirler.

Yazının tamamı bu linktedir okuyabilirsiniz:

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı ibrahimkaraman

  • B Grubu
  • 308
  • 653
  • 308
  • 653
# 15 Kas 2010 19:21:55
Nimet Çubukçu'ya Twitter'dan meydan okudu

CHP ile Milli Eğitim Bakanlığı öğretmenlerin iletişim bilgileri yüzünden karşı karşıya geldi. CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, o bilgileri istedikleri halde kendilerine verilmediğini söyledi, ama Bakanlık da "CHP, iletişim bilgilerini kurumsal olarak istemedi" dedi. Eleştirilerini Twitter'dan sürdüren Muharrem İnce, Bakan Çubukçu'ya "birlikte KPSS'ye girelim az puan alan istifa etsin" çağrısı yaptı.

"Kendisi üniversiteyi kazanan öğrencilerin adres bilgilerini cemaatlere ve tarikatlara veriyor ama anamuhalefet partisinin genel başkanının çok masumane, çok içten mesajını iletmesine engel oluyor."

İşte bu açıklama ana muhalefet ile Milli Eğtiim Bakanlığı'nı karşı karşıya getirdi.

CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce, CHP liderinin bayramda öğretmenlere tebrik mesajı gönderebilmesi için iletişim bilgilerini istediği bakanlıktan olumsuz yanıt alınca çok öfkelendi:

İnce, "Türkiye'nin gelmiş geçmiş en beceriksiz, en yeteneksiz, en basiretsiz Milli Eğitim Bakanı'nı istifaya davet ediyorum" dedi.
 
Bakanlık bu çıkışa yazılı açıklama ile yanıt verdi, "Muharrem İnce, mensubu olduğu siyasi parti adına resmi bir başvuru yapma ciddiyetini göstermedi" denildi.

Açıklamada, "öğretmenlerin iletişim bilgileri CHP tarafından kurumsal olarak istenmemiştir. CHP Grup Başkanvekili ince, sadece kişisel ve sözlü olarak Milli Eğitim Bakanı Çubukçu'dan konuyla ilgili talepte bulunmuştur. Öğretmenlerimizin iletişim bilgilerinin sözlü olarak talep edilmesi halinde hukuk devleti ilkelerine göre hiçbir kurum, kuruluş ve kişiyle paylaşılamayacağı açıktır" denildi.

Ama tartışma bitmedi. Hatta  sanal ortama taşındı. CHP Grup Başkanvekili Muharrem İnce bu kez de Twitter üzerinden Milli Eğitim Bakanı'nı hedef aldı.

İnce, "ben okul ve öğretmen ismi istiyorum vermiyor. Kendisi cep telefonuna mesaj çekiyor" diye Nimet Çubukçu'yu şikayet etti Twitter'daki öğretmenlere.

Ve sordu, bütün öğretmen arkadaşlarım bakan çubukçu'dan gelen mesajı istiyor mu?

Muharrem İnce, Twitter'daki takipçilerine de seslendi, "çevrenizdeki öğretmenlere söyleyin Kılıçdaroğlu mektup yazacaktı size ama Nimet Çubukçu izin vermedi diye."

İnce bir de meydan okudu, Milli Eğitim Bakanı'nı birlite KPSS sınavına girmeye davet etti; az puan alan istifa eder dedi.

CNN Türk

Çevrimdışı ibrahimkaraman

  • B Grubu
  • 308
  • 653
  • 308
  • 653
# 16 Kas 2010 22:38:37
Öğretmene 'Kürtçe' tavsiyesi

Milli Eğitim Bakanlığı, mesleğe yeni başlayan öğretmenler için rehber kitapçık hazırladı.
16 Kasım 2010 Salı, 21:35:38


Kitapçıkta öğretmenler, protokol kurallarından kılık-kıyafete, sosyal yaşamlarında karşılaşabilecekleri sorunlardan okul, öğrenci ve çevreleriyle kuracakları ilişkilere kadar pek çok konuda bilgilendiriliyor.

Kitapçığın önsöz kısmı, öğretmenlere ''mektup'' ile başlıyor. ''Belki 22, belki de 25 yaşlarındasın... Üniversiteyi bitirdin, öğretmen oldun. Annen ve baban çok gururlu, biraz da hüzünlü. Arkandan yoluna bir tas su dökerek seni yeni bir yolculuğa gönderiyorlar... Bu yolculuk belki bir şehre, belki de bilmediğin uzaktaki bir köye... Hoş geldin öğretmenim'' ifadelerine yer verilen mektupta, yeni öğretmenlere şöyle sesleniliyor:

''Şu an göreve yeni atanan her öğretmen gibi, sen de belirsizliklerden kaynaklanan bir huzursuzluk yaşıyor olabilirsin. Sabırlı olmalısın... Çevreni tanıdıkça kaygılarının, sıkıntılarının günbegün azaldığını göreceksin. Yeter ki insanlara karşı doğal ve samimi ol. Ancak tüm bunları yaparken öğretmen kimliğini unutma... Aksi halde çevreyi geliştirme misyonundan uzaklaşır, çevreye olması gerekenden daha fazla uyum sağlar ve kendini bile tanıyamaz hale gelebilirsin...

Köye gittiğinde öncelikle köy muhtarıyla diyalog kurman senin yararına olur, ne de olsa ikiniz de kamu görevi yapıyorsunuz. Köy muhtarı barınma, ulaşım, ısınma vs. ihtiyaçlarını karşılamanda yardım alabileceğin ilk kişi olsun. Bu konularda sana yardımcı olması hem onun görevleri arasındadır, hem de geliştirdiğiniz bu diyalog köy halkının seni benimsemesine yardımcı olacaktır. Şunu asla unutmamanı tavsiye ederim; köyde, köy halkına rağmen başarıya ulaşman neredeyse imkansızdır, bu yüzden ne yapıp edip onları kendi safına, yani eğitim-öğretim mücadeleni desteklemeye çekmelisin, aksi halde düşünemeyeceğin derecede yıpranır, tükenmişlik duygularına kapılır, zamanını heba etmiş olursun.''

Kırsal kesimde görev yapacak öğretmenler için önerilerde bulunulan kitapçıkta, öğretmenlerin ''özellikle de muhtarlık seçimlerinde tarafsızlıklarını'' korumalarının yararlı olacağı anlatılarak, şöyle devam ediliyor:

''Köyde kan davası, aile anlaşmazlığı, etnik gruplaşma ya da inanca dayalı gruplaşmalar varsa yapacağın şey, tıpkı muhtarlık seçimlerinde olduğu gibi onlara da eşit mesafede durmak, onların durumları hakkında yorum yapmamak olmalıdır. Ayrıca bazı köylerde var olan ağalık, seyitlik, şeyhlik gibi oluşumları benimsemesen bile anlamaya çalışmalı, onların o yörenin gerçekliği olduğunu bilmeli ve onları karşına almak yerine potansiyellerinden yararlanma yollarını aramalısın.

Aynı zamanda gücünün devlet memuru olmandan kaynaklandığını herkese hissettirmelisin. Fakat gereksiz kibir ve gururdan da uzak durmalısın. Yoksa bu duygular seni insanların gözünde sevimsizleştirir ve senden uzaklaşmalarına neden olur...

Bahçesinde çalışan bir köylüye selam vermek, kolay gelsin demek, sırtında ot taşıyan bir teyzeye 'teyzeciğim, sana nasıl yardım edebilirim?' demek onların gönüllerinde önemli bir yere sahip olmanı sağlayabilir. Gerek özel, gerekse meslek yaşamında elinden geldiğince tevazu içinde olmak seni manevi anlamda da güçlü kılacaktır. Onların düğününe, cenazelerine katılman, sevinçlerini ve acılarını paylaşman, 'sevinçler paylaşıldıkça artar, üzüntüler paylaşıldıkça azalır' sözünü hayata geçirmen adına çok önemli bir fırsat. Bu sayede çevreyle diyaloğun daha da gelişebilir ve insanların ilgisini okula yöneltmek konusunda daha iyi sonuçlar alabilirsin...''

Mektupta, köyün gençleriyle vakit geçirilmesi tavsiyesi de yapılarak, ''Zaman zaman gidip kahvede gençlerin çaylarını içip oyunlarını izleyebilirsin ama bu durumu alışkanlık haline getirmemeli, zorunluluk yoksa birlikte oyun da oynamamalısın. Köyde lojmanda kalıyor, köylülerle de aşırı samimiyet kuruyorsan lojman giderek kahvehaneye dönebilir ve huzurun kaçabilir. Bunu önlemenin yolu aşırı samimiyet kurmadan, arada bir mesafe koymak olabilir'' denildi.

Köyün imamının da önemli bir görev yaptığı vurgulanan mektupta, ''Köyün imamı senin için çok önemli biridir ve köylüler üzerinde etkisi yadsınamayacak düzeyde fazladır. İmamla geliştireceğin diyalog hem köy halkının seni benimsenmesini kolaylaştıracak hem de halkın okula olan ilgisini artıracaktır. Sadece imam değil ayrıca köyün ileri gelenleri ya da toplum liderleri de misyonunu yerine getirmende sana destek olacaklardır. Yeter ki insanlarla nasıl diyalog kurabileceğini bil. Bunu yaparken sadece kendi çıkarını ön planda tut'' ifadelerine yer verildi.

-''YEREL DİL ÖĞRENİLEBİLİR''-
Kitapçıkta, Türkçe konuşma sorunu yaşanan bölgelerde neler yapılabileceği konusu da ayrı bir başlıkta yer aldı. Öğrencilerin Türkçe konuşamama sorununun öğretmenin görev yaptığı yerde yaşadığı en önemli sorunlardan biri olduğu vurgulanarak, Türkçe bilmeyen çocuklara okuma-yazma öğretmenin oldukça uğraş gerektiren ancak öğretmeninin misyonunu gerçekleştirebilmesi açısından önemli bir süreç olduğu dile getirildi.

Bu süreçte öğretmenin yapması gereken en önemli şeyin bu sorunla karşılaşacağını bilerek ve çevreyi dikkate alarak bir planlama yapması olduğu ifade edilen kitapçıkta, dil sorunun yaşandığı bölgelerde okuma-yazma öğretiminin birlikte öğretilmesi, sınıfta iyi Türkçe bilen öğrencilerin öğretmene yardımcı olabileceği, sınıfta ve diğer ortamlarda öğrencilerin başarılarının önemsenmesi ve öğrencilerin Türkçe'yi istenilen düzeyde konuşamadıkları için eleştirilmemesi gerektiği vurgulandı.

Sınıf içi uygulamalarda çocuğun yakın çevresindeki eşyaların Türkçe isimlerini öğretmekle işe başlanabileceği önerilen kitapçıkta, ''Yürütülecek okuma-yazma programı bu faaliyetlerle desteklendiği takdirde zaman içerisinde öğrencilerde kulak dolgunluğu oluşabilir ve görsel/işitsel uyaranlar eşliğinde birinci dönemin sonunu kadar okuma yazma faaliyetleri hedeflenen düzeye ulaştırılabilir'' denildi.

Türkçe bilmeyen öğrencilere yönelik çalışmalar kapsamında ailenin ziyaret edilebileceği, köy muhtarından ve yörenin diğer ileri gelenlerinden destek alınabileceği, köy imamı ile irtibat kurulabileceği gibi tavsiyelerde bulunulan kitapçıkta, ''Öğretmen yaşadığı yörenin bir üyesi olarak konuşulan yerel dili öğrenme çabası içine de girebilir. Bu yaklaşım yöre halkı tarafından sempatik bulunabilir ve öğretmenin yaptığı çalışmalar desteklenebilir. Dil sorunu yaşanan yörelerde geliştirilecek çözümlerde unutulmaması gereken en önemli şeylerden biri de yapılacak çalışmalarla ilgili planlamanın yapılması gerekliliğidir. Bu yapılmadığı taktirde ne kadar orijinal fikirlerimiz olunsa olsun, ne kadar iyi niyetli olursak olalım hedeflediğimiz sonuca ulaşamayız. Ayrıca ebeveynlere yönelik okuma-yazma kursları da öğrencilerin aileleri ile evde Türkçe konuşmalarını sağlayabilir'' önerilerine yer verildi.

-''ÖĞRETMEN TARAF OLMAMALI''-
İnsan kaynaklarının etkili ve verimli kullanımına ilişkin bilgilerin de yer aldığı kitapçıkta, ''Köy muhtarının köyün lideri konumunda bir insan olduğu unutulmamalıdır. Muhtarla kurulacak iyi iletişim ve güven ortamının öğrenci devamsızlığı, ailelerin öğrenme öğretme sürecine katkısı boya-badana yakacak ve birtakım küçük onarım işleri gibi gereksinimlerine karşılanması süreçlerinde katkısı olacağı düşünülmelidir. Bazı köylerde muhtarlık seçimlerinde köy halkı iki gruba ayrılabilmektedir. Öğretmen hiçbir zaman köy halkının kendi içinde yaşadığı bu sorunun tarafı olmamalıdır. Özellikle köylerde görev yapan din görevlilerinin halk üzerinde saygın, sözüne değer verilen ve güvenilen konumları vardır. Öğretmenin bu ilişkiyi bilmesi ve okulun karşılaşabileceği sorunların çözümünde bu ilişkilerden yararlanabilmesi gerekmektedir'' denildi.

Kitapçıkta öğretmenlerin okul binasını öğrencilerin sevdiği bir ortama dönüştürebileceği belirtilerek, derslik, koridor ve diğer birimlerin öğrencilerin istediği renklerde badana boya yapılabileceği, öğrencilerin istedikleri eğitsel nitelikli yazı ve resimlerle süslenebileceği, gerektiğinde dersin ve özelliğine göre okul bahçesinin kullanılabileceği anlatıldı.

Öğretmenlik mesleğinin etik ilkelerinin de anlatıldığı kitapçıkta, kamu görevlilerinin etik sözleşme imzaladığı anımsatılarak bu ilkeler tek tek sıralandı.

-KILIK KIYAFET-
Kitapçıkta, öğretmenlere protokol kuralları ile kılık-kıyafet konuları da hatırlatıldı. Protokolde kılık-kıyafetin önemli bir yere sahip olduğu vurgulanan kitapçıkta, ''elbiselerin temiz, düzgün, ütülü ve sade; ayakkabıların kapalı, temiz ve boyalı'' olması, sandalet giyilmemesi vurgulandı. Kitapçıkta, ''Bina içinde ve görev dahilinde baş daima açık bulundurulur'' uyarısı da yapıldı.

Erkeklerin resmi kıyafetlerinde kravat boyunun kemer hizasında olması, boğazlı ya da balıkçı yaka kazak üzerine veya altına gömlek giyilmemesi, çizgili ceket giyilecekse düz gömlek giyilmesi, giyilen çorabın renk açısından ayakkabı ve pantolon ile uyumlu olmasının tercih edilmesi istendi. Ceket düğmeleri iliklenirken en alttaki düğmenin iliklenmeden bırakılmasının tercih edilmesi gerektiği kaydedilen kitapçıkça, güneş gözlüğüyle yüz yüze sohbet edilmemesi, kapalı mekanlarda güneş gözlüğü kullanılmaması kuralları hatırlatıldı.

Kitapçıkta, ''Personel, görev yaptığı yerin, mezun olduğu okulun, hükümetçe özel günler için çıkarılan rozetler ile üye olduğu sendikanın, Türk bayrağı ve Atatürk'ün rozeti dışında rozet, işaret, madalya, madalyon, kolye, nişan gibi şeyler takmamalıdır'' kurallarına yer verildi.

MEB İlköğretim Genel Müdürü İbrahim Er, özellikle mesleğe yeni başlayan öğretmenlerin artık kırsal kökenlilerden çok şehir kökenlilerden oluştuğunu belirterek, kılavuzun bu açıdan yararlı olacağını ifade etti.

AA

Çevrimdışı NİL35

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 10.871
  • 94.630
  • 10.871
  • 94.630
# 17 Kas 2010 12:28:01
Atlantik'i En Genç O Geçecek  
 
Atlantik'i Geçen En Genç Türk Kızı Olmak İçin Yola Çıktı.
 
 
İZMİR'in yelken sporuna gönül veren gençlerinden 16 yaşındaki İdil Bayar, uluslararası bir yarış çerçevesinde 'Atlantik Okyanusu'nu geçen en genç Türk kızı' olmak için Türkiye'den ayrıldı. Kanarya Adaları'nın Las Palmas kentinde, dünya turundaki Cumhur Gökova'nın yelkenli teknesine binerek Atlantik'i geçecek olan İdil Bayar, "Hayallerimi gerçekleştireceğim için mutluyum" dedi.
Aytül- Cüneyt Bayar çiftinin tek çocukları, Işıkkent Okulu 10'uncu sınıf öğrencisi İdil Bayar, 8 yaşından beri gönül verdiği yelken sporunda çıtasını her geçen gün biraz daha yükseltiyor. Optimist ve lazer alanlarında başarısını kanıtladıktan sonra, daha büyük teknelere geçen İdil, Sadun Boro'dan sonra tekneyle dünya turu yapan ikinci Türk olan Cumhur Gökova'nın ekibine katıldı.
Yıllar sonra yeniden dünya turuna çıkan ünlü denizci Cumhur Gökova, İdil'i 'Gökova' adlı teknesinin en genç tayfası olarak Atlantik geçişine katılmaya ikna etti. İdil, World Cruising Club tarafından düzenlenen Uluslararası ARC 2010 yarışı çerçevesinde Gökova teknesiyle Atlantik geçişi yaparak 'World of the Yacht Ocean' belgesi alacak ve 'Atlantik'i geçen en genç Türk kızı' olacak. Gökova mürettebatı, Kanarya Adaları'nın Las Palmas kentinden, Karayip Denizi'nin güneyindeki Santa Lucia adasına 17- 18 günde varabilirse, en hızlı ekip unvanını da hak edecek.

 
 
 

Çevrimdışı ibrahimkaraman

  • B Grubu
  • 308
  • 653
  • 308
  • 653
# 20 Kas 2010 22:47:55
Evde Kürt, okulda Türk...

20 Kasım 2010 Cumartesi, 01:59

Tarih Vakfı'nın araştırması, Türkiye'deki eğitimin farklılıkları nasıl 'yok' saydığını gözler önüne serdi.

Bir üniversitelinin anlattıkları fazla söze de gerek olmadığını ortaya koydu: Bu ülkede Kürtler, Lazlar, Çerkezler olduğunu okulda değil mahallede öğrendim...

Tarih Vakfı'nın, "Toplumsal ve Siyasal Çatışmaların Yaşandığı Toplumlarda Uzlaşma Aracı Olarak Eğitimin Rolü Projesi", Türkiye'deki eğitim sistemin bazı farklılıkları yok saydığını ortaya çıkardı.

'Benlik' ve 'Öteki'

Türkiye'nin farklı bölgelerindeki 20 ilinde ilk ve orta öğretim öğretmenleri, öğrenciler, öğrenimini tamamlamış farklı meslekteki kişiler, dershane öğretmenleri ve öğretim üyeleriyle görüşüldü. Görüşülen kişiler özellikle Türkler ve Kürtler arasında seçildi. Görüşmeler İstanbul, Ankara, Diyarbakır, Trabzon, Sivas, Mardin, Erzurum gibi toplumsal çatışmaların en fazla yüzeye çıktığı, gündelik hayatı en fazla etkilediği ve son dönemde Türk ve Kürtleri karşı karşıya getiren gerilim ve çatışmaların en çok gözlendiği illerde yapıldı.

Eğitim süreçlerinin içinde bulunulan toplumsal bağlamla ilişkili olarak nasıl deneyimlendiği; okulda sunulan bilgilerle belirli toplumsal bağlamların etkileşimi sonucunda na sıl bir kim lik, top lum ve tarih vizyonu geliştirildiği; "benlik" ve "öteki" algılarının eğitim süreciyle nasıl şekillendiği; eğitimde şiddet dili, ayrımcılık ve ötekileştirme gibi olgu ve eğilimlerin ortaya çıkıp çıkmadığı gibi sorulara cevap arandı.

Farklılıklar yok sayılıyor

Raporun sonuç değerlendirmesine göre eğitim sisteminin içeriği toplumları uzlaştırmıyor. Milliyetçilik vurgusunun yapıldı eğitimde, farklılıklar yok sayılıyor, Türk kimliği yüceltilirken Kürt kimliği düşmanlaştınlıyor. Hatta Kürt kimliği Türkiye toplumunun çeşitli kesimlerince çoğu zaman ya da doğrudan PKK ile özdeşleştirile-rek hain, bölücü ve terörist olarak nitelendirilmekte ya da köylü, cahil ve ilkel olmakla birlikte düşünülüyor.

ÖTEKiLEŞTiRiCi DEĞİL BİRLEŞTİRİCİ OLMALI

Araştırmaya katılan kişilerin çoğu "farklılıkların çatışma nedeni olabildiği bu ortamda eğitimin ötekileştirici değil, farklılıkların bir arada var olmasını sağlaması gerektiği" görüşünde. Araştırmayı değerlendiren uzmanlar, kişiler, toplumsal çatışmaların ve şiddetin hakim olduğu yerlerde, çatışma dilinin dışında, başka diller ve yöntemlerle konuşmayı öğrenmeleri için eğitimin önemli bir imkan ve bir alan olarak değerlendirilmesi görüşünde.

Bunun için eğitimin kendinden farklı olanla çatışmak, onu dışlamak ve ötekileştirmek yerine eşit zeminde bir diyalog kurabilmelerini sağlayacak anlayışı aktarabilmesi gerekir. Böylesi bir anlayış ise eğitimin dili ve içeriğinin "barış için eğitim" perspektifi çerçevesinde, ayrımcılık ve ötekileştirmenin her türünden arındırılmasıyla geliştirilebilir.

Tek tip yanlış

Milli Eğitim eski Bakanı Hasan Celal . Güzel, araştırmanın sonuçlarını değerlendirirken "Ben bu kanaatte değilim. Elbette eğitim sisteminde tek tip adam çıkartmaya çalışmak yanlıştır. Cumhuriyetin ilk yıllarında bu tip yanlışlığa düşülmüştür. Milli Eğitim'in gerektirdiği o millete mensubiyet duygusu ve o millete ait kültürün verilmesi lazım. Dinimiz bunu özendiriyor. İslam sevgi ve barış dinidir. Ama mensubiyet ve aidiyet duygusunun verilmesi gerekir" dedi.

Tespitler doğru

AK Parti Diyarbakır Milletvekili ve İnsan LHakları Komisyonu Üyesi Abdurrahman Kurt, "Eğitim sistemimizde milliyetçi duygular ön planda. Tespitler doğru. 19. yüzyıldan taşıdığımız eğitim sisteminin etkilerini görüyoruz. Milliyetçi eğitim sisteminin tahribatının ölçülmesi gerekiyor. Kimse kendi ideolojik kalıplarını kendi gerçekliğimizmiş gibi topluma dayatmaya kalkmasın. Milyonlarca insan eğitim sistemi nedeniyle ötekileşti-riliyor" diye konuştu.

BİZ YAŞADIK...

Ben nereden geldim?

STK çalışanı (Tunceli)

Tarih dersini çok sevdiğimi söyleyemem. Nedir bu, niye ezberliyorum ben bunu? Beni ilgilendiren, bana ait hiçbir şey yoktu ki orada! Buranın (Tunceli) tarihini bilmiyorum, buraya ait hiçbir şey bilmiyorum. Kendime ait hiçbir şey bilmiyorum. Ben nereden gelmiştim? Nasıl gelmişim? Niye ben gidiyorum İstanbul'un kurtuluşunu biliyorum?

Sadece Türkler yokmuş

Ünv. öğrencisi (Adapazan)

Bu ülkede Lazlar'ın, Alevi-ler'in.Çerkezler'in.Manav-lar'ın ve diğerlerinin var olduğunu müfredattan öğrenmedim. Karşılaştığım arkadaşlarımdan öğrendim Düzce gibi bir yerde. Yani orada çok millet olduğu için ben çoğunu oradan tanırım. Ama bize sadece Türk tarihini, Osmanlı taribini,sadece Türkler'i anlattılar. Ben eskiden dünyada sadece Türkler varmış gibi düşünüyordum.

Siz dağdan geldiniz

Lise öğrencisi (Mersin)

Bizim okul hep Kürt öğrencilerden oluşuyordu. Orada hiç sorun yaşamadık. Ama o okul kapatılıp da başka okula gittiğimizde 'Siz dağdan geldiniz' dediler aşağıladır. 'Siz Apo'nun piçisiniz' dediler. Nevruz'da da dalga geçerlerdi bizimle. Bunu hep öğrenciler yapıyordu. Ama öğretmenler iyiydi.

Benden bir şey yok mu?

Öğretmen (39) Antalya

Öğrencinin Kürt olduğunu biliyorum. Kürt öğrenci gözümün içine bakıyor. "Peki hocam benden de bir şey yok
mu?" diyen o hazin bakışı yakalıyorum. "Tarihte ben neredeyim" diyemiyor. Maalesef biz de "nerede?" diyemiyoruz.

'Kürtlerin hepsi ölezek'

Reklamcı (26) İstanbul

Bir tarih dersinde hocanın dediği bir laf vardı. Karadenizli olduğu için o aksanla; "Doğu'daki bütün barazları açazaksın, bunların hepsi ölezek" derdi. Yani Kürt olanların hepsi ölecek. Bingöllü bir arkadaşımla buna itiraz ettiğimiz için ders boyunca sınıfta sırtımız dönük şekilde ayakta bekletti. Dahası bizi okuldan atmakla tehdit ettiler.

Evde Kürt, okulda Türk

Bürokrat (39) Ankara

Hepimiz andımızda sıkınti çektik. Daha 2'nci 3'üncü sınıfta "Biz kimiz" sorusumı sormaya başladık. Evde Kürt'tük. Kürtçe konuşuyorduk. Ama okula başladığımızda bize "hayır Türk'sünüz" deniliyordu. Biz neyiz sonuçta? Evde Kürt'sek okulda Türk'sek sonuçta hangisiyiz?

Nesrullah SONAY / İSTANBUL- BUGÜN

Çevrimdışı gokseldeniz34

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.877
  • 3.718
  • 2.877
  • 3.718
# 22 Kas 2010 20:06:55
24 Kasım'da 35 eğitimci hakim karşısına çıkacak

Eğitim-Sen Tire Temsilcisi Eyüp Aksoy, haklarında dava açılan 35 eğitimcinin 24 Kasım Öğretmenler Günü'nde hakim karşısına çıkacağını söyledi.





 Aksoy, gazetecilere yaptığı açıklamada, Tire'de haklarında yargı süreci başlatılan eğitimcilerin iki gün sonra kutlanacak Öğretmenler Günü'nde 2911 sayılı Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu'na muhalefet suçlamasıyla hakim karşısına çıkacağını ifade etti. Eyüp Aksoy, geçen yıl 25 Kasımda KESK'in aldığı karar doğrultusunda greve gittiklerini, kendilerine göre haklı ve meşru olan bu eylem nedeniyle İzmir genelinde bir tek kendi ilçelerinde soruşturma açıldığını dile getirerek, şöyle konuştu:

''Ankara'da Tekel işçilerinin direnişine bir ses de Tire'den yükseltelim dedik. Bunun ardından yüze yakın emekli, ev hanımı, çalışan, çalışmayan karakola çağrılarak 'Amacınız neydi?', 'Amacınız hükümete karşı çıkmak mıydı?' sorularına maruz kaldık. Üzerimizdeki baskıları protesto etmek amacıyla bir protesto yürüyüşü daha yaptık.

Bu sefer de, 'neden kaldırımdan yürümediniz?' diye hakkımızda soruşturma açıldı. 2911'e muhalefet etmekten dolayı 35 eğitim emekçisine dava açıldı ve bu dava 24 Kasım günü görülecek. AKP iktidarı da, 'canım öğretmenim, fedakar öğretmenim' diye halkı kandırırken, aslında iddia ettiği gibi 12 Eylül düzenini değiştirmenin tam tersine, ondan beslendiğini ve varlığını büyük ölçüde o dönemin hukuk sistemine borçlu olduğunu, Tire'de yaşanan bu olayla bir kez daha kanıtlamış olacak.''
 

Çevrimdışı mavimavi31

  • Uzman Üye
  • *****
  • 694
  • 1.488
  • 694
  • 1.488
# 23 Kas 2010 02:31:32
Kosova Geçici Başbakanı Haşim Taçi, 1 Ocak tarihinden itibaren

öğretmenlerin maşlarına yüzde 50 oranında zam yapılacağını açıkladı.

Kosova?daki 30 binin üzerindeki ilk ve orta okul öğretmeni yıllardır 250 euro civarında maşla açlık eşiğinde yaşıyor.

Üç yıl önce Kosova Hükümetinin başına gelen Başbakan Haşim

Taçi, öğretmenlerin maşlarına zam yapacağını vaat etmiş ancak bunu yerine getirememişti. Ancak Kosova Başbakanı görevinden istifa eden ve şu anda vekaleten başbakanlık yapan Haşim Taçi, kapalı kapılar ardında Kosova bağımsız sendikalar temsilcileriyle görüştükten sonra ilk ve orta okul öğretmenlerinin maşlarına yüzde 50 oranında zammın yapıldığını ve 1 Ocak tarihinden itibaren zamlı maşlarını alacaklarını açıkladı.

Haşim Taçi?nin bu kararına diğer partilerden tepki geldi. Kosova?daki partilerin büyük bir bölümü, Haşim Taçi?nin, hükümet yokluğunda Anayasa gereği böyle bir karar alma yetkisinin olamadığını söyleyerek, bunu Seçim propagandası olarak kullanmakla suçladı.

Açlık eşiğinde bulunan öğretmenlerin ise kafaları karışık. DHA?ya konuşan öğretmenler karara sevinseler de zamlı maaşlarını almadan karara inanmakta güçlük çekiyor...

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK