Hayat hep sinüs kosinüs değil, tanjant kotanjant da lazım...
ÖSS sonuçları açıklandı...
Sonuçlar, tanıdık.
*
Uyurken usul usul öptüğümüz, nefesini dinlediğimiz, üstüne titrediğimiz, hayaller bina ettiğimiz çocuklarımız, kupkuru lise diplomasıyla kalakaldı ortada...
Gene.
Mesleksiz.
(Siz bakmayın "büyük yazar" demelerine... "Büyük" meselelere kafam basmaz benim... "Küçük" şeylere takılırım... Mesela, büyük büyük düşünüp kutup ayılarını kurtarmaya çalışırken, ne olacak bu milyonlarca küçüğün hali?)
*
Madalyonun öbür yüzüne gelince...
*
Bi dolu şampiyonu var sınavın... Bi dolu birinci... Türkiye’nin bu yaş grubundaki "en zeki" fertleri...
Nereleri tercih etmişler?
Aysun, mühendislik.
Yiğit, mühendislik.
Serhat, mühendislik.
Halil, mühendislik.
Abdurrahim, mühendislik.
Kızlı oğlanlı...
Elçin, mühendislik.
Hayrullah, mühendislik.
Özgür, mühendislik.
Çağlar, mühendislik.
Hamza, mühendislik.
*
Zannedersin, Türkiye dediğin, sanayi ve teknoloji devidir!
*
Halbuki, en iri kıyım fabrikamız, tornavidayla montaj yapıyor alt tarafı... 150 işçi, başında da bir mühendis... Maaş bin lira.
*
Rahmetli Sakıp Sabancı ortaokul terk, Bill Gates üniversite terk, Ahmet Nazif Zorlu ilkokul mezunu, bu arada.
*
Buna rağmen...
Israrla ve inatla, Türkiye’nin "en zeki" çocukları, sadece ve sadece "mühendisliğe" yöneliyor...
Hiçbir şampiyon çıkıp da, "Ben tarihçi olacağım arkadaş", "Ben hukukçu olacağım", "Ben de konservatuvara gideceğim" demiyor...
İlla ki mühendis.
*
Böyle olunca ne oluyor?
*
Mesela bizim meslek...
Yap IQ testi.
Gör vaziyeti.
Kendimi ayrı tutmuyorum.
Bilakis.
Sıradan bir üniversitenin, sıradan bir fakültesini tesadüfen kazanan, babasına mide kanaması geçirtecek kadar haylaz, kitap okuyacağına Gırgır okuyan, derse gireceğine maça giden, iki defa atılıp, iki defa afla geri dönen, evlere şenlik bir öğrenciydim...
Mezun olduğumda, dekan kurban kesecekti neredeyse, "gitti, kurtulduk" diye...
Liseyi beraber okuduğum bir arkadaşım ise, Türkiye 3’üncüsü oldu, çocukluğundan beri gazeteci olmak istiyordu, Boğaziçi’nde mühendislik okudu, Amerika’ya gitti, oraya yerleşti... Zekásını Amerikalılar kullanıyor.
Gazeteler, ben ve benim gibilere kaldı... Sonuç ortada!
Ahali, "kıstırsam da ağzını burnunu kırsam" diye gazeteci arıyor sokakta.
*
Demem o ki...
"Türkiye, müthiş potansiyeline rağmen, niye bir türlü kalkınamıyor" diye merak ediyorsanız... Cevap bu.
*
Sahip olduğumuz beyinleri, mesleklere yayamıyoruz.
Hep aynı yere yığıyoruz.
O yüzden, ülkenin en parlak öğrencileri, en zor üniversiteleri bitirip, işsiz kalıyor... Kafası daha az çalışanlar, daha kolay üniversiteleri bitirip, o mesleğin Abdurrahman Çelebisi oluyor.
*
Anneler babalar...
Lütfen, çocuklarınızın yakasından düşün!
Kendi yapamadığınızı çocuklarınıza yaptırma huyunuzdan vazgeçin... Bırakın, sizin olamadığınız mesleği değil, kendi istedikleri mesleği yapsınlar... Bırakın, Türkiye’nin zeki çocukları, hep mühendis hep doktor değil, gitarist, psikolog, arkeolog, gazeteci, ressam, tiyatrocu, antrenör, pastacı olsunlar.
Bırakın mutlu olsunlar!
Nerede okuduğun değil, hayatı nasıl okuduğundur aslolan...
Peşinde olduğunuz paranın sırrı orada, emin olun.Bırakın.
Yılmaz Özdil - Hürriyet