Yorumsuz! : Haberler

Çevrimdışı erdemc28

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.985
  • 443
  • 1.985
  • 443
# 03 Eki 2007 20:00:50
Batman'da bir meslek lisesinde sınıf tekrarı yapan öğrenci, okula gittiği ilk gün müdür yardımcısını bıçakladı.

Meslek lisesinde ikinci sınıf tekrarı yapan S.E. (17), okula gittiği ilk günde müdür yardımcısından izin istedi.

Müdür Yardımcısı Tahir Budak'ın veliden habersiz izin veremeyeceğini söylemesi üzerine, S.E, bıçak çekerek Budak'ı kalçasından yaraladı.

Okul öğretmen ve idarecileri tarafından Özel Şifa Hastanesine kaldırılan Budak, tedavi altına alındı. Milli Eğitim Müdürü Şinasi Soyer, Budak'ı hastanede ziyaret ederek geçmiş olsun dileklerini iletti.

Milli Eğitim Müdürü Soyer, yaptığı açıklamada, öğrencinin ikinci sınıfı tekrar eden sorunlu bir öğrenci olduğunu belirterek, bıçaklanan müdür yardımcısının sağlık durumunun iyi olduğunu bildirdi.

Polis, olaydan sonra kaçan öğrenciyi yakalamak için çalışma başlattı.



Çevrimdışı mtdemirci

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 10.051
  • 9.256
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 10.051
  • 9.256
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 11 Eki 2007 03:00:50
Ermeni tasarısı kabul edildi

Cumhurbaşkanı Gül, ''Tasarının kabulü ABD'ye hiç yakışmadı'' dedi

Ermeni soykırımı iddiaları ile ilgili tasarı ABD Kongresi'nin alt kanadı Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi'nde 21'e karşı 27 oyla kabul edildi. Tasarının Genel Kurul'a aktarımı Temsilciler Başkanı Nancy Pelosi tarafından yapılacak. Tasarının şu aşamada herhangi bir bağlayıcılığı bulunmuyor.

Demokrat Parti yetkilileri, tasarının kasım ayı ortasında Temsilciler Meclisi Genel Kurulu'nda oylanacağını belirtti. Genel Kurul'da da çoğunluk tasarıya destek veriyor.
 
Tasarıya karşı çıkan üyeler, tasarının geçmesi ile ABD'nin bölgedeki çıkarlarının büyük zarar göreceğini belirtse de, tasarıyı savunan üyeler, diğer bazı eyaletlerdeki ve Avrupa ülkelerindeki yasaları örnek gösterdi.
 
Söz konusu tasarı, oturumda 21'e karşı 27 oyla kabul edildi. Oylamayı, AKP İstanbul Milletvekili Egemen Bağış başkanlığındaki TBMM heyeti ile Türkiye'nin Washington Büyükelçisi Nabi Şensoy da izledi.
 
ABD Kongresi'nin üst kanadı Senato da da benzer bir tasarı var. Ancak her ikisi de bağlayıcı değil. Dolayısıyla ABD Başkanı George Bush'un onayı gerekmiyor.
 
ABD yönetimi, tasarının geçmemesi için son ana kadar çalıştı. Tasarının kabulünün ardından Beyaz Saray, "Hayalkırıklığına uğradık" açıklaması yaptı.
 
Gül: "Sağduyuya kulak tıkandı"
 
Tasarının kabul edilmesine ilk tepki Cumhurbaşkanı Abdullah Gül'den geldi. Cumhurbaşkanı Gül, Ermeni iddialarını içeren tasarının kabul edilmesiyle ilgili olarak "Ne yazık ki ABD'de bazı politikacılar, sağduyu çağrılarına kulaklarını tıkayarak bir kez daha büyük meseleleri küçük iç politika oyunlarına alet ve feda etme teşebbüsünde bulunmuşlardır" dedi.
 
Gül, "Bu, ABD gibi büyük bir gücün temsilcilerine yakışan ve yarayan bir tutum değildir. Komite'nin bu kabul edilmez kararının, geçmişteki benzerleri gibi Türk halkı için hiçbir geçerliliği ve saygınlığı yoktur" dedi.
 
Bağış: "İç politika oyununa tanık olduk"
 
ABD'de bulunan AK Parti Milletvekili Egemen Bağış ise CNN TÜRK'e yaptığı açıklamada "Tasarı geçtiği için üzüntülüyüm. Tasarının 2005'te 40'a 7 oranla geçtiğini düşününce olumlu bir yön de var. Ama bundan sonraki çabalarımız da sürecek. Herkes elinden geleni yaptı. Tasarı bunlara rağmen geçerse bu ABD'nin ayıbı olur. Türkiye'nin bu kararı onure etmesi söz konusu değil. ABD'li bazı politikacılar tasarının zararını farketti ve oylamadan önce yapılan konuşmalarda bunu net bir şekilde dile getirdiler" dedi.
 
Bağış, "Aslına bakarsanız tasarının ne ABD, ne Türkiye, ne de Ermenistan, ne de tarihi gerçeklerle alakası var. Bu gece, ABD'nin iç politikasına tanık olduk. ABD'nin Türkiye'yi, ulusal çıkarlarına yönelik küçük ayak oyunlarına alet etmesi üzücü" diye konuştu.
 
Tasarının içeriği
 
106 sayılı karar tasarısı, ilk olarak bugün Dış İlişkiler Komitesi'nde görüşülerek oylanacak. Bir sonraki hafta da Temsilciler Meclisi Genel Kurulu'nun gündemine alınacak.
 
Tasarı, "Ermeni soykırımı"nın tanınmasını ve Başkan'ın Amerikan dış politikasını buna uygun olarak şekillendirilmesini öngörüyor. 
 
435 sandalyeli Temsilciler Meclisi'nde tasarıya 225 parlamenter destek veriyor.
 
Tasarının bağlayıcılığı bulunmuyor, ancak Beyaz Saray, tasarının Kongre'den geçmesi halinde Türkiye'nin yaptırım uygulamasından ve Irak'taki Amerikan askerlerinin çeşitli sorunlarla karşılaşmasından endişe ediyor.
 
Bush: "İlişkiler zarar görür"
 
ABD Temsilciler Meclisi Dış İlişkiler Komitesi'nin 1915 olaylarına ilişkin Ermeni iddialarına destek veren tasarıyı oylayacağı oturuma iki saat kala, ABD Başkanı George W. Bush, Dışişleri Bakanı Condoleezza Rice ve Savunma Bakanı Robert Gates ile Irak'taki komutanlar ve Bağdat büyükelçisi, Beyaz Saray'da bir araya gelmiş ve tasarının kabul edilmesi durumunda ABD çıkarlarının ciddi biçimde zarar görebileceği uyarısında bulunmuştu.
 
Dışişleri Bakanı Rice ve Savunma Bakanı Gates de, tasarıyla ilgili birer açıklama yaparak, "Hepimiz, bu tasarının geçmesinin, özellikle Irak ve Afganistan başta olmak üzere, Ortadoğu'daki çabalarımız üzerinde son derece istikrarsızlaştırıcı bir etkisi olacağı üzerinde hemfikiriz. Çünkü önemli bir stratejik müttefik olan Türkiye'nin, bu elzem alanlardaki çabalarımıza desteği çok kritik önem taşıyor" demişti.
 
ABD Savunma Bakanı Gates de, Irak'taki komutanların özellikle lojistik destek için Türkiye'ye önemli ölçüde gereksinim duyduğunu belirtmiş ve "Bizim Irak'a giden hava kargomuzun yüzde 70'i Türkiye üzerinden geçiyor. Komutanlar, Türkiye'nin hava sahasını ve yollarını kullanmanın, bu tasarının geçmesi halinde riske atılmış olacağına, Türklerin büyük tepki göstereceğine inanıyor. Biz de bu inancı paylaşıyoruz" demişti.
Babacan: "İlişkiler olumsuz etkilenir"
 
Dün CNN TÜRK'e konuşan Dışişleri Bakanı Ali Babacan da, Ermeni tasarısının Temsilciler Meclisi'nde kabul edilmesi durumunda, ABD ile ilişkilerin "olumsuz" etkileneceğini kaydetmişti.
 
Başkanlığını Demokrat Parti California Milletvekili Tom Lantos'un yaptığı ve 50 üyesi bulunan Dış İlişkiler Komitesi, bir milletvekili kısa süre önce öldüğü için kalan 49 üyesiyle tasarıyı oylayacak.
 
ABD'nin Avrupa ve Avrasya ilişkilerinden sorumlu Dışişleri BakanYardımcısı Dan Fried, tasarının geçmemesi için Amerikan yönetiminin, başta ABD Başkanı George W. Bush ve ABD Dışişleri Bakanı Condolezza Rice olmak üzere her düzeyde kongre üyeleriyle bizzat temasta olduğunu söylemişti.
 
Erdoğan Bush'u aramıştı
 
Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, 5 Ekim'de ABD Başkanı George Bush'u arayarak, Ermeni tasarısının ABD Kongresi'nde kabul edilmesi halinde, Türkiye-ABD arasındaki stratejik ortaklık ilişkisine zarar vereceğini söylemişti.
 
Bush da ABD yönetimi olarak, "Türkiye - ABD ilişkilerine zarar verecek böyle bir tasarısının Kongre'den geçmemesi için kararlı bir şekilde çalışacaklarını" ifade etmiş ve tasarıyla ilgili kendisinin de kaygıları olduğunu dile getirmişti.
 
Tasarı 30 Ocak'ta gündeme geldi
 
Tasarı, ülke genelindeki sayısının 1 milyonu aştığı tahmin edilen Ermeni asıllı Amerikalıların en yoğun yaşadığı California eyaletinden milletvekillerinin desteğiyle bu yıl 30 Ocak tarihinde ABD Temsilciler Meclisi'ne sunulmuştu.
 
Seçim kampanyası çerçevesinde Ermeni iddialarının Kongre'de tanınması sözü veren Temsilciler Meclisi'nin ilk kadın başkanı Nancy Pelosi'nin, tasarıyı doğrudan Genel Kurul gündemine getirmesi söz konusuydu. Ancak tasarı, ilk önce Dış İlişkiler Komitesi'nin gündemine getirildi.


[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı Selenay 1

  • Uzman Üye
  • *****
  • 320
  • 694
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 320
  • 694
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 11 Eki 2007 03:20:34
Perşembinin gelişi çarşambadan belliydi. Hala abd başkanına sormayı düşünüyor mu? Çok merak ediyorum. Hey Türk titre ve kendine dön. Ama bizimkilerin Orhun Abidelerinden de haberi yoktur. Eğer ders alınsaydı, tarih tekerrür edermiydi?Atatürk'ün Gençliğe Hitabesi bir yana bu bile bize yeterdi. Yeter artık amerikan köpeklerini Türkiyede görmek istemiyoruz.

Çevrimdışı ali2037

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.759
  • 1.326
  • 2.759
  • 1.326
# 13 Eki 2007 14:25:59
198 öğrenci tek sınıfta eğitim görüyor

Bitlis'in Güroymak ilçesine bağlı Güzelli köyünde, 198 ilköğretim öğrencisinin tek sınıfta eğitim gördüğü bildirildi.
Reklam
Güzelli köyü Muhtarı Rızvan Aysal, AA muhabirine yaptığı açıklamada, 2 derslikli okulda öğretmen sıkıntısı nedeniyle tek sınıf kullanıldığını söyledi.

Aysan, camları kırık, çevre düzenlemesi olmayan okulda tuvalet ve lavabo da bulunmadığına dikkati çekerek, çocukların tuvalet ihtiyacı için ya evlerine gitmek zorunda kaldıklarını ya da bu ihtiyaçlarını başka şekilde yerine getirdiklerini ifade etti.

Güroymak İlçe Milli Eğitim Müdürü Felemez Yaşar ise okulda yaşanan sıkıntıları bildiklerini, ancak ödenek yetersizliği nedeniyle bu sorunları zamanında çözemediklerini söyledi.

Çevrimdışı JUJU

  • Uzman Üye
  • *****
  • 402
  • 292
  • 402
  • 292
# 19 Eki 2007 22:50:01
Doğurup doğurup öldürdü!
19 Ekim 2007 Cuma 22:28
Fransa'da 34 yaşındaki bir anne, 6 bebeğini boğarak öldürdüğünü itiraf etti.
Fransa'nın batısındaki Valonges'daki olay, Fransa'da 1983'ten beri rastlanan en ciddi vaka olarak değerlendirilirken, Celine adındaki annenin, evde tek başına doğurduğu bebekleri neden öldürdüğü ise açıklık kazanmadı.

Annenin 11 yaşında bir oğlu olduğu ve çocuk sahibi olmak istediğini sonra da bundan vazgeçtiğini söylediği ifade edildi. Celine adlı kadının 2000 ile 2007 arasında doğurduğu ve öldürdüğü bebeklere ait 6 cesetin koyulduğu torbalar, çarşamba günü tesadüfen bulunmuştu.

Celine'nin şimdiki erkek arkadaşının evinin mahzeninde bulunan bebek cesetleriyle ilgili sorgulanan kadının, 4 bebeği elini nefes almalarını engelleyecek biçimde yüzlerine kapatarak, 2'sini de bir ip yardımıyla boğduğunu açıkladığı belirtildi.

Çevrimdışı ademcengiz08

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 29
  • 21
  • 29
  • 21
# 29 Eki 2007 17:41:31
Lisede mescit: Öğretmen imam, öğrenciler cemaat
 
Tepebağ Lisesi bodrumunda mescide çevrildiği öne sürülen odada öğrenciler namazda görüntülendi. FOTOĞRAFLAR: DHA

ADANA - Bir 'lisede mescit' de Adana'da çıktı. Kent merkezindeki Tepebağ Lisesi'nin bodrum katındaki bir odanın mescit haline getirildiği ve bazı öğrencilerin teneffüste burada namaz kıldığı ileri sürüldü.
Tepebağ Lisesi'nin bodrum katındaki beden eğitimi öğretmeni odasının yanındaki boş oda, iddiaya göre bu öğretim dönemi başında mescit
olarak düzenlendi. Küçük bir halı ve tespihlerin konulduğu odada, isteyen öğretmen ve öğrencilerin namaz kılabileceği öğrenciler arasında duyuruldu. Mescidin yanında, beden dersine katılan öğrenciler için hazırlanan duş odasında abdest alan bazı öğrenciler vakit namazlarını teneffüs aralarında kılmaya başladı. Odada cuma günleri de din kültürü ve ahlak bilgisi öğretmeni Haydar Keleş'in, öğrencilere imamlık yaptığı ileri sürüldü. Aynı lisede öğretmenlik yapan Eğitim-Sen Adana Şube Başkanı Güven Boğa ise okul yönetimi ve Milli Eğitim yetkililerine konuyu intikal ettirdiklerini belirterek, okulda mescidi, mevcut yasalar ve eğitim sistemi bakımından skandal olarak değerlendirdi. Güven Boğa, "Yetkililere uyarıda bulunduk ve gereğinin yapılmasını istedik. Ancak uyarılarımız dikkate alınmadı. Öğrenciler vakit namazlarını ders aralarında kılmaya devam ediyor. Ben kendi gözlerimle gördüm" dedi.
Adana İl Milli Eğitim Müdürü Atilla Gülsar, bu konuda kendilerine bir bilgi ve şikâyetin gelmediğini söyledi.

Çevrimdışı ESRAL

  • Yeni Üye
  • 2
  • 0
  • 2
  • 0
# 29 Eki 2007 18:07:20
Bu "ifşaat", kızlarında beliren dindarlık emareleri üzerine kuşkulanıp okulu takibe alan "duyarlı" bir aile tarafından ortaya çıkarılmış, "müdür yardımcısının kıldırdığı gizli namaz" gizli kameralarla görüntülenmişti. Türkiye'de bazı meseleleri, özellikle de dinle ilgili olanları, hep yüksek tansiyonla ve hararetli sözlerle tartışıyoruz. Bu olayda da aynı hataya düşmeye çok yakın gözüküyoruz. Oysa ortada sadece "lisede namaz"la laiklik ilkesinin çiğnenip çiğnenmediği değil, aynı zamanda dinin toplumsal varlığının bir "tehdit" olup olmadığı gibi önemli sorular var. Gelin, bunların üzerine sakin bir şekilde düşünelim.

Basının objektifliği ağır yara aldı...

Önce kızının "gizli namaz kıldığını" belgeleyen babanın yaklaşımını ele alalım. Sayın veli, gazetelerin haberine göre, "6 ay öncesine kadar mutlu bir yuvamız vardı, kızım bir anda namaz kılmaya başladı ve tüm uğraşlara rağmen onu bu yaşam şeklinden ayıramadım" demiş. "Kızım.. dini konularda kitap okuyan bir çocuk oldu, televizyonda ilahiler dinliyor" diye de yakınmış. Buradan anlıyoruz ki, bu velinin "mutlu yuvası", kızının daha dindar bir "yaşam şeklini" benimsemesiyle bozulmuş. Çocuğunun namazla, dini kitaplarla, ilahilerle ilgisi olmasa, bir sorun çıkmayacakmış. Olabilir... Her aile, çocuğunu kendi dünya görüşüne göre yetiştirmeyi ister. Ama çocuklar her zaman bu isteğe uygun davranmazlar; çünkü kendi hayatlarına kendi başlarına yön verecek birer bireydir onlar. Nitekim kızının dindarlığından rahatsız olan bu velinin başına gelenin tam tersi, muhafazakar ailelerin de başına gelebiliyor. Çok mutaassıp bir evde yetişmesine rağmen, okulda ve sosyal yaşamda karşılaştığı yeni ortamların etkisiyle, alkole ve gece hayatına dalan, tümüyle din dışı bir yaşam şekline kayan gençler de var. Burada şu soruyu sormak iyi olur: Acaba "kızı dindarlaşan laik babanın dramı" konusunda çok hassas olan kimi gazetelerimiz, "kızı dinden kopan dindar babalar" konusunda da hassas davranıyor, onların üzüntülerini de aynı "empati" ile manşetlerine taşıyorlar mı? "Objektif basın" açısından üzerinde düşünülmeye değer bir soru...

Ancak bu olayın tek yönü "ailelerine rağmen dindarlaşan öğrenciler" meselesi değil tabii... Söz konusu dindarlığın bir devlet lisesinde namaz kılınmasıyla hayata geçirilmesi meselesi de var. İşin o yönü de cumhuriyetimizin laiklik ilkesini ilgilendiriyor. Oraya gelmeden önce yine cumhuriyetimizin temel bir hedefi olan "muasır medeniyet"e lafı getirelim, orada bu işler nasıl oluyor, ona bakalım. Örneğin Amerika Birleşik Devletleri'ni ele alalım. Bu ülkede "lisede ibadet" gibi bir kavram hiç kimse için şoke edici olmaz; çünkü ülkenin dört bir yanında Katolik, Protestan, Yahudi veya Müslüman inancına göre kurulmuş özel okullar vardır. Bu okullarda öğrenciler topluca dua da ederler, ibadet de. Bu okullarda kilise, sinagog veya mescitler "gizli" filan değil, gayet açık bir şekilde öğrencilere hizmet verir, kimse bundan dolayı dehşete kapılmaz. Dolayısıyla "ibadet eden lise öğrencisi" kavramı, "muasır medeniyet"te hiç ama hiç sorun teşkil etmez. Kimse "bu pırıl pırıl gençlerin körpe dimağları dini kitaplarla yıkanıyor" diye ortaya çıkmaz.

Din düşmanlığı değil de ne?

Fakat meselenin altı çizilmesi gereken bir yönü daha var: Söz konusu okullardan bahsederken bunların "özel okullar" olduğunu belirttim. Buna mukabil devlet okullarında dini bir eğitim ya da ibadet yeri bulunmaz. Çünkü devlet okulu denen yer, farklı inançlara sahip olan yurttaşların hepsine birden hizmet vermek üzere kurulmuştur ve buralarda "dine karşı tarafsızlık" ilkesi esastır. Laik devletin okulu da kuşkusuz laik eğitim vermelidir.

Gelelim Bağcılar Lisesi'ndeki "toplu namaz"a... Burası bir devlet lisesi olduğuna göre, burada öğrencilere ders müfredatı dışında dini telkinde bulunulması iddia edildiği gibi ise bu laikliğe aykırı bir uygulamadır. Ancak mesele bu kadar da basit değil. Öncelikle, "öğrencilere dini telkinde bulunulması" ile "ibadet etmek isteyen öğrencilere mekan sağlanması" birbirinden farklı şeyler. Bu ikincisinin Milli Eğitim mevzuatına göre yasak olup olmadığını bilmiyorum. (İstanbul Milli Eğitim Müdürü Ata Özer, 'Okulda mescit açılmaz, bakanlığın böyle bir şeye müsamahası olamaz' demiş; dolayısıyla herhalde öyle.) Ama "yasak olmalı mı" diye sorarsanız, bence olmamalı: "Çağdaş" devletin, ibadet yeri talebinde bulunan vatandaşların isteğini karşılaması yanlış bir şey değildir. İngiltere Kraliçesi Elizabeth, geçen yıl sarayında çalışan tek bir Müslüman görevli için dahi seve seve "mescit" açtırmıştı. İngiltere'ye "irtica" gelmiş olmadı. Meselenin ikinci bir yönü daha var. Az önce ABD'deki özel okul-devlet okulu ayrımını belirttim. Devlet okulları "laik eğitim" vermek zorunda iken, özel okullar dini eğitim verebilir, buna "toplu ibadet"i de katabilirler dedim. Fakat Türkiye'ye baktığımızda bunun mümkün olmadığını görüyoruz. Çünkü Türkiye'de özel okullar da devletin tam kontrolü altında ve "laik eğitim" vermek zorunda!..

Bunun adı laiklik değil...

Yani bizim eğitim sistemimizin tekilliğinden kaynaklanan bir sorun var ortada: Devlet, sadece standart bir eğitime izin veriyor. Bu durumda bazı dindarlar bu standart eğitime "sızma" çabasına girişiyorlar ister istemez. Böyle olunca "hayır, laiklik buna izin vermez" deniyor. Tamam, o zaman bırakın özel dini okullar kurulsun. Ama hayır, ona da izin yok... Peki "muasır medeniyet"in her ülkesinde var olan "dini eğitim" bizde nasıl sağlanacak? Çocuklarını dini değerleri de içeren bir eğitimden geçirmek isteyen aileler, bunu nasıl yapacak? Geçmişte tek çözüm olarak gördükleri imam hatip okullarına yönelmişlerdi; ancak devlet kendi açtığı bu okulları "tehdit" sayıp mezunlarına üniversite kapısını daraltınca, o yol da çıkmaza girdi. Bu okulların "devletin din adamı ihtiyacı"nı karşılamak için kurulduğunu duyuyoruz ha bire; peki ama "toplumun din eğitimi ihtiyacı" ne olacak?..

Aslında mesele dönüp dolaşıp bizde laikliğin nasıl anlaşıldığına geliyor. Laiklik, devletin dini inançlara (ve inançsızlığa) karşı tarafsız olması mı demek? Yoksa "dini yaşam"a karşı "dini olmayan yaşam"ın yanında saf tutması mı? Dünyanın laik demokrasilerinde üstteki yorumlardan ilki geçerlidir. (Amerikan Anayasası'na göre, "Kongre, ne dini empoze eden ne de onun özgürce yaşanmasına engel olan bir kanun çıkaracaktır.") Laiklik böyle anlaşılırsa, toplumdaki "dini yaşam"ın laikliğe aykırı olmadığı da açıkça görülür. Ama bir de dini inançlarla felsefi açıdan sorunlu olan otoriter rejimlerin laikliği vardır. Bunlar, din özgürlüğünü tanımaz veya çok sınırlı olarak kabul eder ve toplumlarını "dini olmayan yaşam"a geçirmeye çalışırlar. Sovyetler Birliği, Mao devrinde Kızıl Çin, bugünkü Kuzey Kore bu tür rejimlerdir. Bizim Anayasa'mızda tarif edilen laiklik, sadece "devletin düzeninin" dine dayanmaması gerektiğini söylediği, dahası "din ve vicdan özgürlüğünü" tanıdığı için, üstteki laiklik tariflerinden ilkine denk düşüyor. Ama bazı seçkinlerin zihin yapısı, ikinci tip laikliğe daha yakın. Onun için "laik yaşam biçimini topluma kabul ettirmek"ten söz ediyorlar. Keşke gerçekten laik, yani dine karşı tarafsız bir sistemimiz olsa... O zaman herkes çok daha rahat edecek. İsteyen namaz kılmak, isteyen kadeh tokuşturmak için toplanabilecek. Ve hiç kimseye, sanki büyük bir kabahat işlemiş gibi, "suçüstü" yapılmayacak.

Çevrimdışı mtdemirci

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 10.051
  • 9.256
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 10.051
  • 9.256
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 03 Kas 2007 10:02:45
Çocukların göz sağlığı ihmale gelmez

Çocuklardaki görme kusurlarının erken yaşta tedavisinin büyük önem taşıdığı, bulanık görmeye neden olan göz hastalıkları ilk 4 yaş içinde tedavi edilmediği takdirde, bu kusurların göz tembelliğine yol açtığı bildirildi.

Göz Hastalıkları Uzmanı Prof. Dr. Nuray Akyol, yaptığı açıklamada, çocukların küçük yaşlardan itibaren göz sağlıklarının takip edilmesinin çok önemli olduğuna dikkati çekti. Akyol, herhangi bir görme kusuru göze çarpmayan miniklerin dahi belirli aralıklarla kontrolden geçirilmesi gerektiğini belirtti.
Bebeklerin 6-12 ay, büyüyünce de 4-6 yaş arasında belirli aralıklarla göz muayenesi olmalarının gerekli olduğunu anlatan Akyol, "Çünkü bu muayeneler sırasında şaşılık ile kırma kusurlarının yanı sıra katarakt, göz tümörü ve göz tansiyonu gibi göz içi hastalıklar erken teşhis edilebilir. Böyle bir göz kusuru saptanan çocuğa, gözlük ya da cerrahi müdahale önerilir" dedi.

Görmenin olgunlaşmasının 4 yaşında tamamlandığını ifade eden Akyol, "Bulanık görmeye neden olan göz hastalıkları ilk 4 yaş içinde tedavi edilmezse, bu kusurlar göz tembelliğine yol açtıkları için hiçbir zaman tam olarak giderilemez" diye konuştu.

Çocukların tahmin edildiğinden çok daha rahat gözlük kullanabildiklerini kaydeden Akyol, çocukların daha iyi görmelerini sağlayan objelere çok kolay adapte olabildiklerini söyledi.

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı mtdemirci

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 10.051
  • 9.256
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 10.051
  • 9.256
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 03 Kas 2007 10:05:50
Öğretmenin eğitim ödeneği 475 YTL oldu  

Önümüzdeki yıl 600 bin öğretmene 475 YTL 'eğitim öğretime hazırlık ödeneği' verilecek. Kamuoyunda 'kırtasiye yardımı' olarak bilinen ödenek, 2008 yılı bütçe kanun tasarısına konularak bir yıl önceden belirlendi.  

2007 yılında öğretmenlere bu kapsamda 450 YTL verilmişti. 'Bütçe dengeleri nedeniyle daha fazla artış yapılamadığı' belirtilen öğretmenlerin kırtasiye yardımı, Meclis'teki bütçe görüşmeleri sırasında herhangi bir değişiklik olmaması halinde 25 YTL (yüzde 5,5) artmış olacak.

Öğretmen unvanlı kadrolarda görevli olan ve fiilen öğretmenlik yapanlara verilen ödenekten, okul müdür ve yardımcıları ile cezaevi okullarında çalışan öğretmenler de yararlanıyor. Eğitim öğretime hazırlık ödeneği eğitim sendikalarının yıllardır talep etmelerine rağmen okullarda çalışan ve 'eğitim çalışanı' olarak sınıflandırılan daktilograf, hizmetli ve memur gibi personele önümüzdeki yıl da verilmeyecek. Öğretmenler ve eğitim sendikaları, 25 YTL'lik artışla 475 YTL'ye çıkacak 2008 yılı ödeneğini de yetersiz bulurken, ödeneğin en az bir maaş tutarında olmasını ve hizmetli ve memurlar dahil tüm eğitim çalışanlarına verilmesini istiyor. İbrahim Asalıoğlu, Ankara
 
 
30 Ekim 2007, Salı

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı mtdemirci

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 10.051
  • 9.256
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 10.051
  • 9.256
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 03 Kas 2007 10:07:10
Öğrenciye verilen haftalık karne, ders başarısını artırdı

Bir eğitim öğretim sezonunun değerlendirildiği karnenin her öğrenci ve ailesi için özel anlamı var. Dönem sonunda 'pekiyi'lerle dolu bir karne sevinç ve coşkunun işaretiyken, zayıflar öğrencinin korkulu rüyası haline gelebiliyor.

Türkiye'de karne sadece notların belirlendiği bir araç olarak görülürken, karnelerin sağ tarafında yer alan davranış notları ise çoğu zaman dikkate alınmıyor. Bu nedenle karne bazen ailede krizlere bile sebep olabiliyor. İstanbul'da faaliyet gösteren Ufuk Kolejleri, çocukları hem not korkusundan kurtarmak hem de okulda başarının sadece sınava endeksli olmadığını öğrenciye hissettirmek amacıyla her hafta karne verme uygulamasına geçti. Öğrenci Değerlendirme Karnesi, her hafta cuma günleri veriliyor.

Haftalık karnede öğrencinin ödevini yapıp yapmadığı, proje ödevlerindeki performansı, her ders sonunda yapılan quizlerden aldığı notlar, öğrencinin derse katılımı, yazılı ve sözlü sınavlardan aldığı notlar, haftalık kitap okuma performansı gibi konular yer alıyor. Her öğretmenin ayrı ayrı öğrencinin başarısı için değerlendirmelerin yapıldığı karneye ayrıca okulda ve sınıfta bir sonraki hafta yapılacak etkinlik ve faaliyetlerin duyuruları ile okul haberleri de yazılıyor. Karnede sınıf içindeki başarılı öğrencilerin derslerdeki başarıları isim isim zikredilerek teşekkür ediliyor.

Şişli Ufuk Koleji Müdürü Sedat Kınay, öğrencileri not stresinden kurtarmak, daha kolay takip edebilmek ve velilerle sürekli iletişim halinde olmak amacıyla böyle bir uygulama başlattıklarını belirtti. Eğitim-öğretim sürecinin sadece sınavlarla değerlendirilmesinin sağlıklı neticeler vermediğini ifade eden Sedat Kınay şöyle konuştu: "Öğrencilerimizin okuldaki olumlu veya olumsuz davranışlarından velilerimizin haberdar olması öğrenci başarısı için çok önemli. Böylece öğrenci hakkında daha sağlıklı kararlar verilebiliyor. Haftalık karne ile öğrencinin not ve ders kaygısından dolayı sosyal faaliyetlere katılmaması gibi bir durumun önüne geçmek istiyoruz. Böylece sağlıklı ve sosyal bireylerin yetişmesini amaçlıyoruz."

Haftalık karne ile disiplin sorunlarının da önüne geçildiğini anlatan Kınay öğrenciyi veli, öğretmen ve idare olarak yakından takip ederek baskı ve şiddet olmadan disiplin sorunlarının da aşıldığını kaydetti. Karnenin, derse katılım ve başarı için öğrenciyi motive eden bir unsur olduğuna dikkat çeken Kınay, uygulamanın başarılarını şöyle sıraladı: "Kitap okumayı teşvik etmek ve öğrenciye kitap okuma alışkanlığı kazandırmada önemli bir unsur. Karne sayesinde öğrenci motive olarak derse daha fazla katılıyor ve ders başarısı artıyor. Olumlu davranışların ödüllendirilmesi yoluyla da olumsuz davranışların önüne geçiliyor." Öğrencinin daha iyiye, daha güzele ulaşması için karnenin bir araç ve itici güç olduğunu vurgulayan Kınay, haftalık karne fikrinin okuldaki bütün öğretmenlerin katılımı ile ortaya çıkarıldığını sözlerine ekledi.
 
Tuncer Çetinkaya
01 Kasım 2007, Perşembe

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı ali2037

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.759
  • 1.326
  • 2.759
  • 1.326
# 03 Kas 2007 18:48:53
Okullara 4 milyon kitap dağılacak   
 
 

 
Trabzon Valisi Nuri Okutan, “İlimizde kitapsız okul, kitap okumayan öğrenci kalmaması için okullarımıza ilk aşamada 4 milyon kitap dağıtacağız. Okuma kampanyası ile birlikte Trabzon'da, okuyan ve okuduğunu anlayan bir insan topluluğu oluşturmak istiyoruz” dedi.


Eğitim alanındaki faaliyetlerine, ‘okuma saatleri’ uygulamasıyla başlayan Vali Okutan, okuma alışkanlığını yaymak ve öğrencilerin okuyacak kitap bulamaması gibi bir sorunla karşı karşıya kalmaması için il genelindeki okullara kitap dağıtılmasını hedefliyor. Konuyla ilgili açıklamalarda bulunan Vali Okutan, “İlimizde kitapsız okul, kitap okumayan öğrenci kalmaması ve öğrencilerin okumayı alışkanlık haline getirip bilgili, kültürlü ve eğitimli bir nesil yetiştirmek için okullarımıza ilk aşamada 4 milyon kitap dağıtacağız. Okuma kampanyası ile birlikte Trabzon’da, okuyan ve okuduğunu anlayan bir insan topluluğu oluşturmak istiyoruz. Okullarda uygulamaya başlattığımız 20 dakikalık okuma saatinin yeterli olmadığını biliyorum. Ancak okuma saatleri ile çocuklarımıza ufuk açıyoruz” dedi ve konuşmasını şöyle sürdürdü:
“Öğrencilerin her gün yanında kitap taşımayı alışkanlık haline getirmesi, belki de ilk planda okumaktan da daha önemlidir. Öncelikli olarak okuma kampanyasına okullarımızdan başladık. Ardından bu çalışmalarımızı kıraathanelere de taşıyacağız. Gençlik Merkezi çalışmalarımız devam ediyor. Faaliyetler başlayınca o merkezlerimizde de okuma faaliyetlerini başlatacağız. Velilerimize de seslenmek istiyorum. Eğer anne- babalar çocuklarının yanında oturup dizi seyrederse doğal olarak çocuklarımız da oturup televizyon seyredecektir. Gelin hep beraber evlerimizde çocuklarımızla birlikte akşam belli saatlerde kitap okuyalım. Bu gençler, bu çocuklar bizim geleceğimizdir.”
 
-hürriyet-

Çevrimdışı mtdemirci

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 10.051
  • 9.256
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 10.051
  • 9.256
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 04 Kas 2007 09:18:16
8 asker serbest bırakıldı

Irak'ın kuzeyindeki bölgesel yönetimden bir yetkili, haber alınamayan 8 Türk askerinin güvenli bir yere teslim edildiğini söyledi.

Adının açıklanmasını istemeyen yetkili, bu gelişmelerden ABD'nin Ankara Büyükelçiliği ile bazı hükümet yetkililerinin haberi olduğunu ileri sürdü.
 
Kuzey Irak'taki bölgesel hükümet kaynakları 8 askerin sağlık durumunu iyi olduğunu bildirdi.
 
Bu arada, askerlerin nerede oldukları söylenmiyor ancak şehirde güvenli bir yerde oldukları belirtiliyor.
 
Askerlerin ayrıca, öğleden sonra Türkiye'ye gönderileceği ifade ediliyor.

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı ali2037

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.759
  • 1.326
  • 2.759
  • 1.326
# 14 Kas 2007 19:19:50
Cepte GİZLİ NUMARA kalkıyor!

Telekomünikasyon Kurumu 2. Başkanı Galip Zerey, 1 Ocak 2008 tarihinden itibaren cep telefonlarından gizli arama yapılamayacağını açıkladı.
Reklam

TBMM Plan ve Bütçe Komisyonunda, Ulaştırma Bakanlığı, Karayolları Genel Müdürlüğü, Telekomünikasyon Kurumu, Denizcilik Müsteşarlığı ve Sivil Havacılık Genel Müdürlüğünün 2008 yılı bütçelerinin görüşülmesine devam edildi.

Milletvekillerinin, cep telefonlarına gelen tanıtım ve pazarlama mesajlarıyla ilgili eleştirilerini yanıtlayan Zerey, bu tür mesajları almamak için ilk kez hat alanların, abone formu doldururken, ilgili kutucuğu doldurmaları, eski abonelerin ise bağlı oldukları operatöre yazılı başvurmaları gerektiğini dile getiren Zerey, şöyle dedi:

"Vatandaşlardan gizli numarayla aranma konusunda da yoğun şikayet almaktayız. Bunlar rahatsız veya tehdit amaçlı olabiliyor. Bununla ilgili gerekli düzenlemeyi yaptık. Uygulamaya koymak için operatörlere belli bir zaman verdik. Bunun nedeni, bilgisayar altyapısında bazı yazılım ve donanım amaçlı düzenlemelerdir. Bu süre 1 Ocak 2008'de doluyor. Mevcut operatörlerden bir kısmı, bu uygulamaya hazır olduklarını ilettiler. 1 Ocak 2008 tarihinden itibaren, isteyen cep telefonu aboneleri, ilgili operatöre başvurmaları halinde, gizli numaradan aranmalarını engelleyebilecek."

Çevrimdışı sevincken

  • Uzman Üye
  • *****
  • 406
  • 89
  • 406
  • 89
# 27 Kas 2007 12:56:37
arkadaşlar bir fikrim var.biz öğretmeniz.günlük haberleri takip edelim diyorum ve hepimiz hergün öğrendiğimiz gelişmeleri buraya yazalım bence.nedersiniz?
ilk haber benden..dijital kitap.artık kitaplar tarih olacak.dijital kitapta kitaplar kayıtlı ve bir kitap büyüklüğünde.aletten int.e de bağlanıp kitaplar hakkındaki bilgilere ulaşabilecekmişiz.istediğimiz kadar kitabı içine kaydedip yanımızda taşıyacakmışız.aslında hoş bi buluş diyorum ben.saygılar...

Çevrimdışı sitemkar45

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.871
  • 936
  • 1.871
  • 936
# 27 Kas 2007 13:01:39
Bir nevi taşınabilir bllek misali.Güzel olur..Tasarruflu ve kullanışlı bir uygulama olur bence de..
bir haber de ben ekleyeyim..

""Sözleşmeli öğretmene kadro Meclis'te

Sözleşmeli Statüde Görev Yapan Öğretmenlerin Kadroya Atanmaları Hakkındaki Kanun Teklifi, Milli Eğitim Bakanlığında, Devlet Memurları Kanunun 4-B maddesine göre istihdam edilen personelin, en geç 1 yıl içinde durumlarına uygun öğretmen kadrolarına atanmalarını öngörüyor.

Teklifin gerekçesinde, Milli Eğitim Bakanı Hüseyin Çelik'in, ''kısmi zamanlı sözleşmeli öğretmenlerin, Devlet Memurları Kanunun 4-C kapsamından çıkartılıp, 4-B kapsamına alınacağı ve sözleşmeli öğretmenlerle ilgili kararın, Bakanlar Kurulunda imzaya açıldığı'' yönünde basında açıklamalarının bulunduğu belirtildi.

Gerekçede, şöyle denildi: ''Anayasaya göre devletin asli ve sürekli görevlerinin memurlar ve diğer kamu görevlileri eliyle yürütülmesi gerekir. Eğitim işinin süreklilik isteyen bir iş olduğu yargı kararlarıyla ortaya çıktığına göre, doğru olan yöntem, kısmi zamanlı sözleşmeli öğretmenlerin 4-C kapsamından çıkarılıp, 4-B kapsamına sokulması değil, bu öğretmenler için kadro ihdas edilmesidir. Öğretmen kadrolarına atanan ve statü hukukuna tabi memur niteliği kazanan öğretmenlerle, sözleşmeli statüde çalışan öğretmenlerin özlük haklarında ortaya çıkan her türlü farklılık, kabul edilebilir bir şey değildir.'' "
(haber7 den alıntıdır)

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK