80'li Yıllarda Çocuk Olmak

Çevrimdışı ahmetce

  • B Grubu
  • 5.759
  • 33.906
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 5.759
  • 33.906
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 02 Tem 2013 23:04:43
Bunu yapan ve büyük iş başardım sanan bir ben değilimdir umarım. :D

Çevrimdışı gülümseyinnn

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.382
  • 12.029
  • 5.382
  • 12.029
# 03 Tem 2013 01:01:58
"Bu gece, bu gece, biiiir başşşkaaa gece " :)

Cuma akşamları olurdu hani TRT 'de. Türk Sanat Müziği dinlerdik bayıla bayıla :)
Adnan Şenses ile ağlayan büyükbabam..
"Neden saçların beyazlamış arkadaş" dedikçe ağlardı dedem :( Çok üzülürdüm, onun da saçları beyazdı ya. Sebebi o sanırdım...

Çevrimdışı ibrahim1_sc

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 265
  • 135
  • 265
  • 135
# 03 Tem 2013 08:13:06
80 li yıllarda çocuk olmak: VOLTRAN VOLTRAN VOLTRAN demek. Elimize aldığımız kılıçla HEMAN olmak, fırıldak çevirmek, yola misket dizip misket oynamak demek.

Çevrimdışı mislina78

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.254
  • 2.033
  • Biyoloji Öğretmeni
  • 1.254
  • 2.033
  • Biyoloji Öğretmeni
# 03 Tem 2013 13:40:06
Adile Naşit  UYKUDAN ÖNCE programı başladığında hayat dururdu.Yemek yemeyen,ders çalışmayan,erken uyumayan çocukların aileleri mektupla ulaşır.Adile Teyzemiz sanki bizi görüyor gibi öğütlerde bulunurdu.O kadar severdim ki  soluksuz izlerdim.Birgün TV nin çok yakınına oturdum.Odada tek ben varım.İzliyorum.Sen dedi parmağını uzatarak.(Ben mi?)Kalk bakıyım ordan televizyon öyle yakından izlenmez.Hemen kalktım.Divanın üzerine oturdum.Oturmamla birlikte hah şimdi oldu.Bir daha televizyonu oradan izle.Kuzucuklarım televizyonu yakından izlemeyin dedi.Koşarak annemin yanına gittim.Anneee Adile Teyze bizi görüyor.Televizyonu yakından izlediğim için bana çok kızdı dedim.Annemin o kadar kızmalarına aldırış etmeyen ben Adile Teyzenin küçük azarından sonra bir daha yakından izlemedim.Epeyce bir süre televizyondakilerin bizi gördüklerini sandım.Hiç unutmuyorum.2 veya 3.sınıfa gidiyorum.Okuldan çıktık eve geliyorum.Evin merdivenlerindeyken annem dedi ki kızım Adile Naşit ölmüş.O merdivenleri nasıl çıktım anlatamam.Ne ağladım ne üzüldüm.Sanki ailemden birini kaybetmişçesine.Bir de Barış Manço öldüğünde çoook üzülmüştüm.Boğazıma bir düğüm atılmıştı sanki.ALLAH rahmet eylesin.Mekanları cennet olsun inşaallah :( :( :(

Çevrimdışı alonewolf

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.298
  • 12.902
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 2.298
  • 12.902
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 03 Tem 2013 13:47:22
özellikle pepsi cola ya da kızılay sodası kapakları olmalıydı içlerine çamuru doldurur yola dizer ve oynardık tabii ki iyi gitmesi için çamurla doldurduğumuz kapakları asfalta sürterek düzleştirirdik çamurlu olan kısmını....
Ne günlerdi

çok hoşuma giden bir yazı buyurun
Alıntı
Eskinin sokakta oynarken dizleri kanayan çocukları olarak şimdinin bırakın dizlerini kanatmasını neredeyse “düşmeyen” çocuklarını büyütme derdindeyiz. Oysa tentürdiyot basıp üflerdi annelerimiz bacaklarımızdaki yaralara. Eminim çoğumuzun dizlerinde hâlâ izi vardır o günlerden kalma yaraların. Sadece kaldırımlarda değil, caddelerde de oyun oynardık. Böyle vızır vızır geçmezdi arabalar yollardan. Geçenler de tek tük olurdu zaten. Toplarımız kaçardı o aheste giden arabaların altlarına. Bağırırdık bas bas: “Amca dur! Topumuz kaçtı arabanın altına!” diye. Belki inanmazsınız ama dururdu şoförler o pek kıymetli oyun arkadaşımızı patlatmamak için. Ne de olsa epi topu bütün mahallede tek bir arkadaşımızın topu vardı o günlerde. Her çocuk hemen hemen istediği her şeye sahip değildi bugünkü gibi. Yine de daha bir mutluyduk sanki.

Caddelerde taştan yapılma futbol kaleleri olurdu. Birkaç taş üstüste konarak, genişliği adım hesabı ayarlanmış… “Aldım verdim ben seni yendim…” diye oluşturulurdu takımlar. Yakar toplar, yıllar sonra Fransızca öğrendiğimde isminin nerden geldiğini keşfettiğim “en-de-tura”lar oynardık saatlerce…. Kaldırımlarda lastik oynadığımız ipler de olurdu, yakınlarda yapılan bir inşaattan alınmış kiremitlerle çizdiğimiz “mata”ların izleri de… O pek kıymetli toplarımızın başına gelmedik kalmazdı. Apartmanların ilk katındaki balkonlara kaçardı mesela. Seslenirdik, biri çıkıp bize geri atardı topumuzu. Çok rahatsız eder sürekli topu aynı balkona kaçırırsak, gide gele sıkılan büyükler son bir uyarı vermek için tehdit ederlerdi: “Bu son olsun, bir dahakine keserim topunuzu!”diye. Kaç kez daha kaçardı o top o balkona… Yine de kimse kesmezdi topumuzu.

Boruların içine kâğıttan yaptığımız küçük külahlarla birbirimizi “şişlerdik” sonra. Cicozlarımızla (misket) oynardık bir daha asla aynı tadı ve kokuyu bulamadığımız “Tipitip” sakızlarımızı çiğnerken. Biz gerçekten de küçük birer koleksiyoncuyduk o zamanlar. Pul biriktirirdik gerçekten de, hatta peçete gibi, gazoz kapağı gibi akla hayale gelmeyecek şeyler topladığımız da olurdu. Birbirimizle değiş-tokuş yapar, farklı iletişimlerde bulunurduk. Farkında bile olmadan paylaşmayı öğrenirdik. Sokak oyunlarında yenip/yenilip hayatın minik provasını yapar, anlaşmazlıklarımızı kendi aramızda çözer, “sosyalleşirdik.” Evde tek başına bilgisayarda oyun oynayan kimseyi bulamazdınız. Evde oturmak kadar sıkıcı bir şey yoktu çünkü. Evdeyseniz ya cezalıydınız, ya da çok ödeviniz vardı yetiştirmeniz gereken. Bilgi de çok daha kıymetliydi. Dönem ödevlerimiz vardı sayfalarca yazdığımız… Herkes sınıf geçemezdi ayrıca, “sınıfta kalmak” vardı. “Çift dikiş” vardı… Hem biz hiperaktif değil, yaramazdık.

Her oda/her farklı kullanım için ayrı bir terlik vardı evlerimizde. Balkon, misafir, tuvalet terliği vardı mesela. Hiçbiri, bir başkasının yerine kullanılamazdı. Ha, bir de annemizin popomuza vurmaya yetişemediği zamanlarda arkamızdan savurduğu meşhur terliği vardı, ki benim zamanımdakilerden tadına bakmamış olan yoktur sanırım. Hele ki misafir odası diye bir bölüm vardı ki, evin en güzel ama en az kullanılan yeriydi. “En”lerin odasında pek tabii ki en değerli eşyalarımız da “sergilenirdi”. Evin en güzel yeriydi ama evin asıl sahipleri kullanamazdı orayı. O odanın kapısı, bir misafirin gidişinden, diğer misafirin gelişine kadar kapalı tutulurdu.

Terli terli su “içerdik” biz. Doya doya, kana kana hem de. Sokakta akan bir hayrat varsa önünde diziliverirdik. “Birinci kanım! İkinci kanım!” diye. Kimin ilk önce su içeceğini bu nâralar belirlerdi. Apartmanımızın önünde oynardık. Kimse de “Git öte! Kafam şişti!” demezdi. Asansörlü apartman bulmak bile zordu o zaman. Evimize çıkmaya, onca merdiveni tırmanmaya üşenir, en alt kattaki komşu teyzemizin zilini çalardık. En kötü, seslenirdik camdan. Elinde bir sürahi su, bir de bardakla çıkıp gelir, hepimize istediğimiz kadar su verirdi Sıdıka Teyze, hem de aynı bardaktan.

Annelerimizin “kabul günleri” vardı isteyen herkesi eve misafir olarak kabul ettiğimiz. “Paralı” değildi günler; kapalı gruplara değildi. Kaç kişinin geleceğini bilmeden hazırlanırdı ikramlar. Pastalar, kurabiyeler, börekler… Hatta belki inanmazsınız, çeşit çeşit sigara bile ikram edilirdi o “günlerde”. Herkes sadece kendi gibilerle görüşmezdi. Annemin kabul günü ayın 15’iydi mesela. Herkes bilirdi ki, o gün Meral’in kabul günü. İsteyen, canı sıkılan gelirdi. Herkese açık olan kapımızdan kimse geri çevrilmezdi. Pastaları börekleri lüp lüp mideye indiren teyzelerin son çaylarını şekersiz içmelerinden ibaretti “diyet”. Kabul günlerinde gelemeyenler de haber yollarlardı oğulları ya da kızlarıyla. “Annemler yarın size gelecek bir mâniniz yoksa” diye bir cümle vardı o zaman tedavülde. Mâniniz yoksa size oturmaya gelecekler. Hiç hatırlamıyorum bir mânimiz olduğunu. Herkese, “Buyursunlar!” denirdi. Kimse geri çevrilmezdi.

Kimsenin “Foursquare”i de yoktu, cep telefonu da. Tek bir kanal vardı sişyah beyaz televizyonlarda. Yılbaşında en büyük sürpriz, televizyonda çıkacak Nesrin Topkapı’ydı bizim için. Facebook’a, Instagram’a koymak için çekilmezdi pek kıymetli 36 pozlık fotoğraflar. Cümlelerimizi 140 karaktere sığdırmaya çalışmazdık. Sokakta oyun oynamaya çağırmak için balkonlarının/camlarının altına gidip “Aaaayyyşeeee!” diye bağırmak kâfiydi o zamanlar. Çıkardı Ayşe, oynardık doyasıya. Ta ki annesi akşam olup da “Ezan okundu kızım! Eve gel artık!” diye seslenene kadar.

Mahalle aşklarımız vardı bizim. Bahçe duvarlarının tepesinde tüneyerek uzaktan bakıştığımız, hiç tanımadan aşık olduğumuz…

Dizlerimiz kanardı bizim… İçimiz değil.

alıntı kaynak:
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı mavi ada ılgını

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.970
  • 8.709
  • 1.970
  • 8.709
# 03 Tem 2013 23:29:26
Ne güzel yazmışsınız arkadaşlar çok duygulandım ben 69 doğumluyum o günleri sayenizde yadettim

Çevrimdışı snowman

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.650
  • 4.659
  • İngilizce Öğretmeni
  • 1.650
  • 4.659
  • İngilizce Öğretmeni
# 03 Tem 2013 23:49:06
şahin tepesi,filamingo yolu,yedi kardeşe yedi gelin.sarı gül,canfrancisco sokakları,dallas vb. favori dizilerimdi

Çevrimdışı spartax

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 893
  • 503
  • 893
  • 503
# 03 Tem 2013 23:55:21
yo may hart yo may soul şarkısını söylemek(modern talking-you are my eharth you are my soul......)

Çevrimdışı mislina78

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.254
  • 2.033
  • Biyoloji Öğretmeni
  • 1.254
  • 2.033
  • Biyoloji Öğretmeni
# 04 Tem 2013 15:24:57
Gençler omuzlarında son ses açılmış müzik setiyle dolanırlardı çarşıda.Çok komik geliyor şimdi düşününce.Biz de çocukken o müzik setleri nasıl kablosuz çalışıyor diye hep merak ederdik.Halen anlamış değilim gençler neden omuz üstündeki o müzik setini taşırlardı. :D :D :D

Çevrimdışı eml48

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 6.753
  • 25.451
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 6.753
  • 25.451
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 04 Tem 2013 18:26:08
Sali aksamlari Türk filmi olurdu. Cok şikayetciydim ama. Program yayina erken girerdi de ne yazik ki film kritigi yapildigi icin gec baslatirlardi. E tabi ben de uyuyakalirdim. Hem zaten filmi izlemeden yorumu neden dinleyelim canim. O ne acayip bir seymis :D

Çevrimdışı mislina78

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.254
  • 2.033
  • Biyoloji Öğretmeni
  • 1.254
  • 2.033
  • Biyoloji Öğretmeni
# 04 Tem 2013 18:37:28
Süper Babaanne ve üç kağıtçı Kempıl vardı.Çok severdim izlemeyi.Şirinlere bayılırdık.Siyah-Beyaz tv de izlerdik.Renkli televizyon alınca renklerini görüp ne mutlu olmuştuk.Kızım geçenlerde bir kanalda izliyor.Biz bunları önce siyah-beyaz izliyorduk dedim.Kızım merak etti.Eşim tv yi siyah-beyaz yaptı.Kızm aaay nasıl izliyordunuz böylee dedi.Oysa bizim o yıllarda aldığımız zevki bir bilse eminim bu tepkiyi vermezdi.Bizler teknolojik imkanlardan yoksunduk belki ama sokaklarda özgürce oynayan,çocukluğunu doya doya yaşayan çocuklardık...

Çevrimdışı kabu

  • Uzman Üye
  • *****
  • 780
  • 993
  • 780
  • 993
# 04 Tem 2013 18:39:21
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Bunu yapan ve büyük iş başardım sanan bir ben değilimdir umarım. :D

Ben de başarmıştım  LEBLEBİ yazmayı hesap makinesinde   :)

Çevrimdışı eml48

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 6.753
  • 25.451
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 6.753
  • 25.451
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 04 Tem 2013 18:42:23
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Süper Babaanne ve üç kağıtçı Kempıl vardı.Çok severdim izlemeyi.Şirinlere bayılırdık.Siyah-Beyaz tv de izlerdik.Renkli televizyon alınca renklerini görüp ne mutlu olmuştuk.Kızım geçenlerde bir kanalda izliyor.Biz bunları önce siyah-beyaz izliyorduk dedim.Kızım merak etti.Eşim tv yi siyah-beyaz yaptı.Kızm aaay nasıl izliyordunuz böylee dedi.Oysa bizim o yıllarda aldığımız zevki bir bilse eminim bu tepkiyi vermezdi.Bizler teknolojik imkanlardan yoksunduk belki ama sokaklarda özgürce oynayan,çocukluğunu doya doya yaşayan çocuklardık...
hakikaten ozgurduk. Simdi arac cok kotuluk cok. İnsan cocugunu sokaga tek basina cikacakken kimlerle oynayacak acaba, yol ortsinda oynamasa bari diye dusunur. Siyah beyaz izledim ama plazmalar lcdlere degismem. Teknoloji korkutuyor beni :(

Çevrimdışı kabu

  • Uzman Üye
  • *****
  • 780
  • 993
  • 780
  • 993
# 04 Tem 2013 18:44:40
80'li yıllarda tek katlı evimizin bahçesinde dalından  mis kokulu domatesleri kopartıp yerdim, küçük çaplı bir piknik yapardım.   :)
Şimdi bahçenin yerinde betonarme bir bina var  >:(



Çevrimdışı mislina78

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.254
  • 2.033
  • Biyoloji Öğretmeni
  • 1.254
  • 2.033
  • Biyoloji Öğretmeni
# 04 Tem 2013 19:10:31
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
hakikaten ozgurduk. Simdi arac cok kotuluk cok. İnsan cocugunu sokaga tek basina cikacakken kimlerle oynayacak acaba, yol ortsinda oynamasa bari diye dusunur. Siyah beyaz izledim ama plazmalar lcdlere degismem. Teknoloji korkutuyor beni :(
Teknoloji yerinde ve doğru kullanılmadığı zaman kendimize çevirdiğimiz bir silahtır.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK