Anlamlı Yazılar

Çevrimdışı hsyn50

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 78
  • 1.310
  • 78
  • 1.310
# 05 Ara 2020 23:21:40
"Bu Dünya'da bir nesneye yanar içim göynür özüm Yiğit iken ölenlere göğ ekini biçmiş gibi." Yunus Emre

Çevrimdışı burcum7

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.583
  • 42.879
  • 5.583
  • 42.879
# 06 Ara 2020 00:31:20
Hayat tualime renk katar mısın ?..
Denizin mavisini, kırların papatyasını,
Çayın yanında demli sohbetini,
Yağmurun gölgesinde derin hüznünü,
Yorgun yüreğindeki yarım heveslerini,
Alsan yanına da, hoş gelsen diyorum...

Gülten Alp

Çevrimdışı dark city

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 10.044
  • 63.033
  • 10.044
  • 63.033
# 06 Ara 2020 07:49:00
Vicdan ve empati insanı insan yapan değerlerin ön saflarındadır.

Çevrimdışı TEACHER-man

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.262
  • 7.416
  • 1.262
  • 7.416
# 06 Ara 2020 08:28:25
Hayatta bir gayesi olmayan insanlar, bir nehir üzerinde akıp giden saman çöplerine benzerler; onlar gitmezler, ancak suyun akışına kapılırlar.

Çevrimdışı TEACHER-man

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.262
  • 7.416
  • 1.262
  • 7.416
# 06 Ara 2020 08:35:37
Herkesin bir umudu vardır, bir savaşı, bir kaybedişi, bir acısı, bir yalnızlığı, bir hüznü, çünkü; herkesin bir gideni vardır, içinden bir türlü uğurlayamadığı.

Çevrimdışı dark city

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 10.044
  • 63.033
  • 10.044
  • 63.033
# 06 Ara 2020 15:18:44
Bir elde sürekli tutulan bir gramlık bir kütle,
Zamanla doğru orantılı olarak insana bir süre sonra ton gibi gelir.

Küçücük sorunlar da öyledir.
Zihinde ne kadar uzun süre kalırsa
Bırakacağı hasar da o kadar büyük olur.

O nedenle Relax olmak lazım çoğu konularda.

Çevrimdışı TEACHER-man

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.262
  • 7.416
  • 1.262
  • 7.416
# 06 Ara 2020 20:03:01
Babama göre başımızı sokacak bir yerimiz ve kitaplarımız varsa, bize gereken her şey var demekti.
Catherine Camus (Albert Camus'nun kızı)

Çevrimdışı TEACHER-man

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.262
  • 7.416
  • 1.262
  • 7.416
# 06 Ara 2020 20:35:34
Havuz Başı   

Beyazıt havuzunun kenarındaki kanepelerden birine oturmuş, sizi bekliyorum. Yaşını almış bir adamın yirmi yaşındaki çocuk kederlerini, sevinçlerini yaşamış ne demektir, diye düşünüyorum: Belki bir, geç olma hadisesi. Belki de bir çeşit hazları, kederleri, çocuklukları uzatma temayülü. Ama bu uzayan yaz, kışın gelmeyeceğine alâmet değil. Kış müthiş olacak, kar yolları kapayacak, bembeyaz ovada ölülük uzayıp gidecek... Sizi bekliyorum. Sizi göreceğim; içimde bir şey koşacak. Siz görmeden geçeceksiniz. Ben kederle sevinci duyup dalacağım istediğim âleme. Dünyayı yeniden kederlerle kuracağım. Sonra çarşılardan çarşılara, insan sesleri arasında, her şeyi sizinle kurulmuş bir şehirde dolaşacağım. Herkes geçti, siz geçmediniz. Yüzünüzü göremedim. Bayramım, çocukluk bayramım salıncaksız geçmiş gibi gözüme yaş doldu. Soğuktan mı titriyordum, yoksa heyecandan, üzüntüden mi, bilmem.
Havuzun suyu bulanık. Kapının saatleri 12´yi geçmiş. Kanepelerde kimseler yok.Tramvay ne fena gıcırdadı! Tramvaydaki adam bir tanıdık mıydı, acaba? Ne diye öyle dönüp dönüp baktı?... Yoksa kimselerin oturmadığı kanepelerde bu saatlerde yalnız pek başıboşlar mı oturur? Kimseler âşık değil mi bu şehirde? Kimseler, bir meydanın kanepesinde kimseyi beklemeyecek mi, yüzünü bir dakika görmek için kimsenin?
Önce yanımdaki kanepeye oturdular. Biri kadın, öteki erkekti. Erkek bana gülümsedi. Halim yok gülmeye; yoksa tatlı tatlı gülümsemesine karşılık verilmeyecek adam değildi. Bu selam yerine geçen gülümsemeye neden cevap vermedim? Sizi bekliyordum. Hâlâ sizi bekliyordum. Belki de, bugun, bu saatte buradan çıkmayacaktınız... Yoksa hasta mıydınız? Bir ara bir başkasında saçlarınızı, yürüyüşünüzü seyreder gibi olmuş, siz olmadığınızı görünce yeniden merak etmiş, üzülmüş; sonra, belki de benim burada oturduğumu tahmin etmiştir de öteki kapıdan çıkmıştır şüphesine düşmüştüm. Bu şüpheden çabucak caydım. O kadar ehemmiyet verilmeye değer miydim?
Ya hasta iseniz!... Sanki hasta idiniz. Koşup yatağınızın başucuna gelmiştim. Gözlerinizi açtınız. Alnınız terli idi. İki açık sarı tel terli alnınızın üstüne yapışmıştı. "Ateşim düşmüyor" demiştiniz. Şehre küsmüştüm. Karaborsalardan ilaçlar getirmiştim. İyileşmiştiniz. Rıhtım boyunca yürümüştük. Taze, kırmızı idiniz. Alnınız terli idi. Gülüyordunuz. Alay ediyordunuz. Koşuyordunuz, yakalayamıyordum. Allah esirgesin! Hasta olmayın!
Dört beş saniye içinde bunları düşündüğümden adamın selamına karşılık vermemiştim. Dört beş saniye bir gecikmeden sonra ben de güldüm. Bunun üzerine adam yerinden kalktı, yanıma geldi:
- Bu caminin ismi ne?
Bir türlü bulamadım caminin ismini, dersem, inanır mısınız? Hâlâ sizinle beraberdim. Hayır, hasat filân değildiniz, çok şükür! Beni görmemek için arka yollardan gidişinizi görür gibi oldum. İçimi mütevekkil bir sıkıntı sardı. Kızamıyorum size... Dünyaya kızıyorum. En iyi arkadaşıma kızıyorum.
-Yok a...- Bu mayıstan başka her şeye benzeyen soğuk bin dokuz yüz kırk altı mayısına kızıyorum. Size kızamıyorum. Arka sokaklardan beni görmemek için kaçtı ise, beni düşünerek gitmiştir, diyorum. Hatırladım caminin ismini:
-Beyazıt camii, canım!
Kadın da yerinden kalktı. Adamın mühim bir sual sorduğunu, cevabının bütün karışık meseleleri halledeceğini bağıran pek mütecessis bir yüzle yanımıza geldi. Yanına oturdu adamın. Bu sefer o sordu:
- Ali Sofya hangisi?
-Şu tarafta... Bir işaretle sol tarafı gösterdim. Anlayamadılar ne taraftadır Ali Sofya... Elimin gösterdiği istikameti bir türlü kestiremediler. Gösterdiğim yerde kocaman binalar, birbirini kesen, biçen yollar, dükkânlar vardı. Oradan Ayasofya´yı nasıl bulacaklar? Ama ne yapsınlar, çaresiz kabullendiler. Zahir oralardadır, diye akıllarından geçmiş gibi yüzüme baktılar. Son bir defa daha:
“-Her halde ıraktır.” dediler.
“-Yok, pek ırak değil.” dedim.
Adam ellisini asmıştı. Toprak rengi yüzünde alışılmamış çizgiler vardı.
“-Bunu getirdim köyden” dedi.
Çarşaflı kadını gösterdi: Sütlaç gibi buruşuk, ufacık gözleri ile yanaklarının elmacık kemiklere rastlayan yerleri pırıl pırıl, dişleri bembeyaz, yüzüne bakınca bir süt kokusu duyar gibi oldum. Bu yüz pembe mi pembe; içinde ne güzel bir kan akıyordu kimbilir...
-Hiç İstanbul görmedi bu. Bakıyor, hoşlanıyor da gülügülüveriyor. Hoşlanıyor pek. Biz Lüleburgaz´lıyız. Ben geldim birkaç defa İstanbul´a. Bu gelmemişti. Camileri gezdiriyordum.
- Taksim´e de bir gidin.
- Gideceğiz. Beyoğlu´nu da görürüz ha? O da, Taksim´e ulaşmadan değil mi?
- Evet.
- Tramvayla mı gidelim?
- Tramvayla gidin, ya!
- Ama biz, Tünel´den geçmek istiyoruz.
- Tünel işlemiyor, kapalı.
Yaa, Tünel kapalı demek... Tünel´in kapalı olmasına beraberce üzülüyoruz. Kadın, elinde gazete kâğıdına sarılmış bir şeyi bana gösteriyor:
-Bakır ucuzlamış, ucuza aldık.
- Kaça aldınız?
- Kilosuna... ne verdikti?.. 450 kuruştan verdiler. Te, bak şuna, 310 kuruş verdik. Pahalı değil, değil mi?
-325 kuruş verdik. 700 gram geldi.
-Sen beş lira verdin. Ne geri verdi sana bakırcı?
Hesap ettiler. Önce anlaşamadılar. Sonra anlaştılar. 310 kuruşa almışlardı tencereyi. Ben senin gelmen ihtimali olan yola gözlerimi dikmiştim. Onlar, hesaplarını yapmış, havuzu seyrediyorlar. Ben geçmenizden ümidi kesmişim. Sizi nerede bulabileceğimi: "Bana bakın! Beni dinleyin, nolur? Bırakın da bir gün samimî olayım. Söyleyeceklerimi söyletmiyorsunuz. Dinleyeceklerimi dinletmiyorsunuz. Bırakın anlatayım..."
-Bu, dibinden mi kaynar?
-Yok canım? Babacığım, bu pınar mı? Boruyla içine terkos gelir.
Adam yanındakine dönüyor:
-Borularla doldururlarmış. Dibine boru döşemişler, senin anlayacağın.
Bana:
-Pekii, hani bu, suları fışkırtırmış?..
-Bayramlarda, sıcak havalarda... Hava soğuk da ondan fışkırtmıyorlar.
Adam, kadına:
-Hava soğuk soğuk da ondan fışkırtmıyorlar, anladın mı? Sıcak havalarda fışkırtırlar da insanları serinletir...
Bana da dönüyor:
- Peki... -diyor-. Hani üstüne top korlar da sular lastik topu havaya fırlatır, oynatır durur; öyle de yaparlar mı?
Elli yaşında adam, ellisine yakın kadın.. fıskiyeler, toplar... Onlar, benden de çocuk. Seni görememenin sıkıntısı dağılıyor, seviniyorum. Kadın eğilip beni dinliyor. Taksim´den, öteki camilerden, meydanlardan, Boğaziçi´nden, Kızkulesi´nden söz açıyoruz. Sonunda lakırdılarımız bitiyor. Konuşmuyoruz bir zaman. Ben, size bir mısra bulup söylemek istiyorum. Yağmurlu havalardan, dağ yollarından, katırlardan, çıngıraklardan bahseder mısralar yok mu yeryüzünde?
Bu sırada adam, kadınına Kızkulesi´ni, Haydarpaşa´yı, Selimiye Kışlası´nı anlatıyor... Bir ara üçümüz de susuyoruz. Mühim şeyler düşünüyor gibiyiz. Hele ben, neler düşünmüyorum: Kapıdan çıkıyorsunuz. Koşa koşa yanıma geliyorsunuz. Kolunuza bile giriyorum. Tam bu sırada adam:
-Kışın donar mı bu su?
Ne diyeyim ben şimdi? Üzüntüm yine dağılıyor:
-Donar -diyorum, donar da çocuklar üstünde kayarlar.
Kadına dönüyor adam:
-Donarmış; çocuklar üstünde kayarlarmış -diyor. Ne dersin sevgilim, Beyazıt Havuzu kışın donar mı? Murtaza çavuşla karısı Hacer anaya ben, donar, dedim.


Sait Faik Abasıyanık

Çevrimdışı harslan05

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 3.404
  • 69.744
  • 3.404
  • 69.744
# 07 Ara 2020 20:14:08
Suskun insanın içi sözcük kuyusudur derler...

Geçmiş Şimdi Gelecek - Hasan Ali Toptaş

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.889
  • 227.987
  • 28.889
  • 227.987
# 07 Ara 2020 21:25:47
Asrımızın insanını bunalıma düşüren ne düşünüyor musunuz? Niye çoğunluk mutsuz? Zenginlik arttıkça bazıları üstelik niye kuduruyor? Azgınlık! Fakir insan basiretliyse niye daha mutlu. Şaka değil, öyle gerçekten. Çünkü ahıret bilinci manevi bir huzur ve ruhani bir tatmin veriyor. Fakat son çağda internet, tv, cep telefonu dünyanın her türlü zevkü sefasına herkesi anında tanık ediyor ve de çoğunluk o şeytani şeylerin hayalini kurmakla kalıyor. Bir yetersizlik, doyumsuzluk, yoksunluk, tabi bireycilikle, bencillikle, maddecilikle ve şehvetle birleşiyor biraz da. Hepsi de dünya aşkı yüzünden. İnanın başımıza bir bela gelse de biraz burnumuz sürtülse aklımız başımıza gelecek de... Allah acı yaşatmasın diyelim yine de. Acı yaşamadan aklımızı başımıza getirsin Rabbimiz.

Makaleler-- 2014

Çevrimdışı nevin74

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 822
  • 5.014
  • 822
  • 5.014
# 08 Ara 2020 09:19:03
OLUMLAMA
Kullandığınız her sözcükle bir anlaşma imzalarsınız.
Hem kendinizle, hem karşınızdaki ile ve hem de tüm evrenle!

Bir insan gelecekte ne yaşayacağını merak ediyorsa
Bugün ne konuştuğuna baksın.

*Sadece OLMASINI İSTEDİĞİNİZ şeyleri söyleyin.*

"Hasta olmak istemiyorum" yerine,
*”sağlıklıyım."*
"Yaşlanmak istemiyorum" yerine
*"Her daim genç kalacağım.."*

*Öyle ki beyin negatifi algılamaz. Söylenen her sözü gerçek kabul eder.*

Mesela siz, *"Unutma"* dediğinizde onu *"unut"* olarak algılar. *"Aklında tut"* demek daha doğrudur.

Birisine, *“Panik yapma”*
dediğinizde daha fazla panik olacaktır. Bunun yerine *"sakin ol"* demek daha uygundur.

Bu yüzden, *ne istiyorsak onu söylemeliyiz!*

Birisi sizi gördüğünde *"hasta gibi görünüyorsun"* derse ve siz buna inanır, onaylarsanız, anında anlaşmayı imzalamış olur ve hastalanırsınız.

Bazı insanlar hastalıklarına sıkı sıkı sahip çıkarlar.
*"Benim şekerim var!"*
*"Benim tansiyonum var!"*
*”Benim kolestrolüm yüksek!”*...

*BENİM..!!!* diyerek sahip çıkarsanız o hastalık da sizi hayatta bırakmaz!

*"BEN" diye başlayan her cümleyi bilinçaltınız sahiplenir ve emir kabul eder.*

*FARKINDALIĞI OLAN KİŞİ İSE: bedeninin kendine verdiği mesajdan ders çıkarır* Ve şu soruların cevabını arar;
*"Bilmem gereken şey ne?”*
*”Hayatımda neyi değiştirmem gerekiyor?"*
*"Nerede hata yaptım ki; hastalıkla bedenim beni uyarıyor?"*

Büyüklerin çok söylediği bir söz vardır:
*"Bir şeyi kırk kere söylersen olur."*

Hiç düşündünüz mü neden acaba?

*Çünkü dil neyi çok söylerse, bilinçaltı onu gerçek kabul eder ve beyin gerçekleştirmek için harekete geçer.*

*OLUMLU KONUŞMAK ve OLUMLU DÜŞÜNMEK işte bu yüzden çok önemlidir.*

*Ağzınızdan çıkan cümleleri değiştirin, hayatınız değişsin..*

Sözlerinizle birlikte, düşünceleriniz değişmeye başlar. Düşünceleriniz değiştikçe de ; davranışlarınız değişir ve siz başka birisi olursunuz.

*Bir bakarsınız ki yaşamınız söyledikleriniz, düşündükleriniz, davranışlarınız olmuş..*

Şimdi şu iki cümleye bakın. Ve iki cümlenin de ayrı ayrı size ne hissettirdiğini düşünün..

- “Bugün hava çok güzel ama yarın yağmur yağacak.”
- “Yarın yağmur yağacak olsa bile bugün hava çok güzel!”
Sadece iki kelime <AMA> ve <OLSA BİLE> kelimeleri cümledeki ifadeyi ne kadar değiştiriyor değil mi? İlkinde olumsuz bir duygu durumu ikincide ise her şeye rağmen mutlu olma durumu.

*Biz sade düşüncelerimizden değil, duygularımızdan da sorumluyuz.*

*İçimizdeki kinden, nefretten, intikam duygusundan yükselen eksi elektrik, dünyadaki bütün zerreleri ürpertiyor,*

*Veya içimizden yükselen ve içine yeryüzündeki bütün insanları, bütün hayvanları, bütün nebatatı, bütün eşyayı alan hayırlı bir dua, güzel bir dilek dalga dalga bütün zerrelere, iyinin, güzelin, temiz, asil ve yüce olanın ışınlarını yayıyor.*

*Ne olur kalbimizi, kafamızı hep sevgiyle, saygı ile, edep ile, incelikle ve güzel duygularla dolduralım."*

Çevrimdışı dark city

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 10.044
  • 63.033
  • 10.044
  • 63.033
# 08 Ara 2020 09:28:18
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
OLUMLAMA
Kullandığınız her sözcükle bir anlaşma imzalarsınız.
Hem kendinizle, hem karşınızdaki ile ve hem de tüm evrenle!

Bir insan gelecekte ne yaşayacağını merak ediyorsa
Bugün ne konuştuğuna baksın.

*Sadece OLMASINI İSTEDİĞİNİZ şeyleri söyleyin.*

"Hasta olmak istemiyorum" yerine,
*”sağlıklıyım."*
"Yaşlanmak istemiyorum" yerine
*"Her daim genç kalacağım.."*

*Öyle ki beyin negatifi algılamaz. Söylenen her sözü gerçek kabul eder.*

Mesela siz, *"Unutma"* dediğinizde onu *"unut"* olarak algılar. *"Aklında tut"* demek daha doğrudur.

Birisine, *“Panik yapma”*
dediğinizde daha fazla panik olacaktır. Bunun yerine *"sakin ol"* demek daha uygundur.

Bu yüzden, *ne istiyorsak onu söylemeliyiz!*

Birisi sizi gördüğünde *"hasta gibi görünüyorsun"* derse ve siz buna inanır, onaylarsanız, anında anlaşmayı imzalamış olur ve hastalanırsınız.

Bazı insanlar hastalıklarına sıkı sıkı sahip çıkarlar.
*"Benim şekerim var!"*
*"Benim tansiyonum var!"*
*”Benim kolestrolüm yüksek!”*...

*BENİM..!!!* diyerek sahip çıkarsanız o hastalık da sizi hayatta bırakmaz!

*"BEN" diye başlayan her cümleyi bilinçaltınız sahiplenir ve emir kabul eder.*

*FARKINDALIĞI OLAN KİŞİ İSE: bedeninin kendine verdiği mesajdan ders çıkarır* Ve şu soruların cevabını arar;
*"Bilmem gereken şey ne?”*
*”Hayatımda neyi değiştirmem gerekiyor?"*
*"Nerede hata yaptım ki; hastalıkla bedenim beni uyarıyor?"*

Büyüklerin çok söylediği bir söz vardır:
*"Bir şeyi kırk kere söylersen olur."*

Hiç düşündünüz mü neden acaba?

*Çünkü dil neyi çok söylerse, bilinçaltı onu gerçek kabul eder ve beyin gerçekleştirmek için harekete geçer.*

*OLUMLU KONUŞMAK ve OLUMLU DÜŞÜNMEK işte bu yüzden çok önemlidir.*

*Ağzınızdan çıkan cümleleri değiştirin, hayatınız değişsin..*

Sözlerinizle birlikte, düşünceleriniz değişmeye başlar. Düşünceleriniz değiştikçe de ; davranışlarınız değişir ve siz başka birisi olursunuz.

*Bir bakarsınız ki yaşamınız söyledikleriniz, düşündükleriniz, davranışlarınız olmuş..*

Şimdi şu iki cümleye bakın. Ve iki cümlenin de ayrı ayrı size ne hissettirdiğini düşünün..

- “Bugün hava çok güzel ama yarın yağmur yağacak.”
- “Yarın yağmur yağacak olsa bile bugün hava çok güzel!”
Sadece iki kelime <AMA> ve <OLSA BİLE> kelimeleri cümledeki ifadeyi ne kadar değiştiriyor değil mi? İlkinde olumsuz bir duygu durumu ikincide ise her şeye rağmen mutlu olma durumu.

*Biz sade düşüncelerimizden değil, duygularımızdan da sorumluyuz.*

*İçimizdeki kinden, nefretten, intikam duygusundan yükselen eksi elektrik, dünyadaki bütün zerreleri ürpertiyor,*

*Veya içimizden yükselen ve içine yeryüzündeki bütün insanları, bütün hayvanları, bütün nebatatı, bütün eşyayı alan hayırlı bir dua, güzel bir dilek dalga dalga bütün zerrelere, iyinin, güzelin, temiz, asil ve yüce olanın ışınlarını yayıyor.*

*Ne olur kalbimizi, kafamızı hep sevgiyle, saygı ile, edep ile, incelikle ve güzel duygularla dolduralım."*
Teşekkürler sayın hocam. Çok güzel ifade etmişsiniz. İnanın uygulayacak çok kişi olacaktır tavsiyelerinizi. Uzun bir paylaşım için verdiğiniz emek kayda değer. Tekrar teşekkürler.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.889
  • 227.987
  • 28.889
  • 227.987
# 08 Ara 2020 16:31:27
Hazret-i Ömer -radıyallâhu anh- buyurur:
-Çok konuşan, çok yanılır. Çok yanılan kimsenin, hayâ duygusu azalır. Hayâ duygusu azalan kimsenin, günah ve harama düşme endişesiyle şüphelilerden sakınma titizliği kaybolur. Şüphelilerden sakınma titizliği kaybolan kimsenin ise kalbi ölür.*

Çevrimdışı nevin74

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 822
  • 5.014
  • 822
  • 5.014
# 08 Ara 2020 16:47:59
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Teşekkürler sayın hocam. Çok güzel ifade etmişsiniz. İnanın uygulayacak çok kişi olacaktır tavsiyelerinizi. Uzun bir paylaşım için verdiğiniz emek kayda değer. Tekrar teşekkürler.
Hayatımıza ne kadar uygulayabilirsek artık öğretmenim.

Çevrimdışı dark city

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 10.044
  • 63.033
  • 10.044
  • 63.033
# 08 Ara 2020 19:48:50
Düşünmek.
Yapacaklarımızı, gecmişimizi, başkalarını, bir sorunumuzu, geleceğimizi, ....
Düşünecek o kadar çok şey var ki.
Bunların hepsine kafa yormamak gerekmez mi

Özellikle geçmiş ve gelecek dediğimiz iki konuyu.

Zamanımızın çoğunu bu iki konu  alıyorsa ciddi ciddi bir zaman israfının içindeyiz demektir.

Halbuki mutluluk kısa ama çok değerli zaman dilimlerinin içinde gizlidir.

Ailece beş on saniye güldüğümüz bir film repliği

Maddi manevi bir sorunumuzu çözmek için eşimizle aldığımız ortak bir karardan sonraki birkaç saniye

Öğrencimizin yürekten söylediği "Öğretmeniiim" sözünün akabindeki süre

Uzun süre sesini duymadığımız bir arabamızla yaptığımız kısacık bir konuşma süresi

...

...

Ama bunların yerine geçmişin keşkeleri ile geleceğin kaygıları arasında gezip durursak,

Ne kadar olduğunu bilmediğimiz hayatımızdan hiçbir tat alamayız.

Mutluluk, insanlara yararlı olmak ve kısa süreli mutlulukları doyasıya yaşamakla elde edilir.

Ne diyeyim insallah başarırız.






 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK