Bunları Biliyor Musunuz?

Çevrimdışı derya34tiffany

  • Yeni Üye
  • 2
  • 5
  • 2
  • 5
# 29 Mar 2016 18:22:23
çok güzel bilgiler  bulmuşsun sağol senin sayende öğrendim. bilmediklerim var ;)

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.795
  • 227.354
  • 28.795
  • 227.354
# 29 Mar 2016 18:28:17
Yaşananlar beyinde yerleşir ve bilgileri taşıyan nöronlar yok olmadıkça, beyin ağır bir hastalıkla çökmedikçe yaşadıklarımızı unutamayız. Onları hafızamızın derinlerinde gizlesek de oradadırlar ve bilincimize gelmeseler de gizlice yapacaklarını yapmayı sürdürürler. Fakat çaresiz miyiz? Değiliz. Geçmiş veya şimdi yaşadıklarımızın anlamını değiştirebiliriz. Olaylarımızın artık üzüntü üretmesini önleyebiliriz. Bir şeyi istemekten vaçgezmek mesela, istediğini elde edememenin stresini yok edebilir. Umursamaktan vaçgeçmek umursadığınız olumsuzluğun acısını kalbinizden silebilir. [ 417 more words. ]

Çevrimdışı sınıfçı20

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 411
  • 5.832
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 30 Mar 2016 21:50:43
Sultan Bayezid Han-ı Veli Camii
Sultan Bayezid Han-ı Veli Camii’nin temeline başlandığında mimarbaşı:

“Padişahım mihrabı nice koyalım?” diye sorunca Sultan Bayezid-i Veli mimara hitap edip:

“Ayağımın üzerine bas.” Derler.

Mimar padişahın ayağının üzerine basınca Kâbe-i Şerif’ gördü. Mimar hemen Bayezid Han’ın ayağına yüz sürüp mihrabı önce yaptı. Sonra yine mihrapta iki rekat hacet namazını Bayezid-i Veli kılıp hayır ile tamamlanması için hayır dua ettiler.

tamamlandıktan sonra ilk Cuma da nice yüz bin cemaat içinde Bayezid-i Veli:

“Her kim ikindi ve akşam namazının sünnetini ömründe terk etmemiş ise o imamlık etsin” buyurduklarında deniz gibi cemaat içinde ikindi ve akşam namazı sünnetini  tertip üzere kılmış bir adam bulunmadı. Meğer kendileri tertip sahibi imişler.

“Elhamdülillah seferde ve hazarda uzun müddet ömrümüzde biz bütün sünnetleri terk etmedik.” diye imamlık ettiler…

Vakfedenin şartı üzere muvakkıtın aylığı hepsinden fazladır, zira İstanbul’da ne kadar gemici ve denizci var ise hepsi Sultan Bayezid Han muvakkıtına muhtaçtırlar. Zira camii şerifin kıblesi keramet keşfi ile doğru olduğundan, bütün deniz kaptanlarının kıble-gösterir aletleri, ve saat kütleleri bu camii mihrabında düzeltildiği için muvakkıta muhtaçlardır. Bütün Frengistan’da yıldız ilmine sahip olan  üstad kefereler, güneş saatlerini ve kıble göstericilerini  Bayezid Yan Camii’nde düzeltirler. Dünyaca meşhur bir sağlam mihraptır.

Evliya Çelebi Seyahatnamesinde İstanbul’un Sırları

Çevrimdışı ferdem

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.415
  • 27.381
  • 4.415
  • 27.381
# 31 Mar 2016 00:01:20
Dünyadaki ilk bombalı araç saldırısı 2. Abdülhamit Han'a suikast girişimiyle yapılmıştır.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.795
  • 227.354
  • 28.795
  • 227.354
# 31 Mar 2016 18:15:29
Çookkkk öenemli bir namaza vesiledir...!!!!!
Bir kimse sabah namazından önce veya yatsı namazından sonra bu salavatı şerifi(51) defa okuyup ardından Allah rızası için (2) rekat namaz kılsa ve kılınan namazın birinci rekatında Fatiha ve Elem neşrah Leke’yi,ikinci rekatında da Fatiha ile birlikte “Kul yâ eyyühel kâfirun” ve ” İzâ câe nasrullah” surelerini okusa,Yüce Allah o kimsenin kıldığı namazın her rekatı için yüz şehit sevabı verir.Okunan her âyet için bir köle azadı sevabı ihsan eder.Bu namazı kılanın amel defteri kıyamete kadar kapanmaz ve her günü için Hac ve umre sevabı kadar durmadan kendisine sevap yazılır.Vefat ettiğinde o kimseye melekler şehit muamelesi yapar.O kimseler cennette de İbrahim(a.s)’a komşu olurlar.Bu fırsatı kaçırmamalıdır.
Allah Rasulü bu namazı tamamlayıncaya kadar Cebrail (a.s)’ın yanından hiç ayrılmadığını haber vermiştir.Ayrıca şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir.
Maddi manevi sıkıntılar
Evlilik isteği
Rızık için
Huzur ve mutluluk için
Hastalık için
Her hangi bir istek için de okunur buyruluyor . kardeşlerim deneyelim inanalım yapalım inşaAllah

Çevrimdışı bergüzar

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.141
  • 10.627
  • Okul Müdürü
  • 1.141
  • 10.627
  • Okul Müdürü
# 31 Mar 2016 20:33:07
 Çocuk büyütürken ..belki biliyoruz ama idrak edemiyoruz nasıl sonuçlanacağını:
Çocuklarımıza küstüğümüzde, onlara örnek teşkil ederek küsmeyi öğretmiş oluruz. Yaşamlarında küsmeyi alışkanlık haline getirmiş olan insanlar ise, başka insanlarla bir sorunları olduğunda, oturup konuşmak yerine küsmeyi tercih ederler. Zahmetli ve sıkıcı bir iletişim yolu. Çocuklarımıza küsmeyi değil, konuşmayı öğretmeliyiz......
..............
Özbakımını kendisi yapan çocuk özgüvenli olur
............
bağlı olmakla bağımlı olmak aynı değildir,bağımlılık öfke yapar.Çocuklarınızı kendinize bağımlı yapmayın,bağlı olsunlar.
.................
Çocukları hem sevmeniz hem sınır koymanız mümkündür..
.........
Çocuk sevgiden değil,tutarsızlıktan şımarır..
 üstün dökmen...

Çevrimdışı manesu43

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.030
  • 6.872
  • 1.030
  • 6.872
# 31 Mar 2016 23:08:48
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Çookkkk öenemli bir namaza vesiledir...!!!!!
Bir kimse sabah namazından önce veya yatsı namazından sonra bu salavatı şerifi(51) defa okuyup ardından Allah rızası için (2) rekat namaz kılsa ve kılınan namazın birinci rekatında Fatiha ve Elem neşrah Leke’yi,ikinci rekatında da Fatiha ile birlikte “Kul yâ eyyühel kâfirun” ve ” İzâ câe nasrullah” surelerini okusa,Yüce Allah o kimsenin kıldığı namazın her rekatı için yüz şehit sevabı verir.Okunan her âyet için bir köle azadı sevabı ihsan eder.Bu namazı kılanın amel defteri kıyamete kadar kapanmaz ve her günü için Hac ve umre sevabı kadar durmadan kendisine sevap yazılır.Vefat ettiğinde o kimseye melekler şehit muamelesi yapar.O kimseler cennette de İbrahim(a.s)’a komşu olurlar.Bu fırsatı kaçırmamalıdır.
Allah Rasulü bu namazı tamamlayıncaya kadar Cebrail (a.s)’ın yanından hiç ayrılmadığını haber vermiştir.Ayrıca şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir.
Maddi manevi sıkıntılar
Evlilik isteği
Rızık için
Huzur ve mutluluk için
Hastalık için
Her hangi bir istek için de okunur buyruluyor . kardeşlerim deneyelim inanalım yapalım inşaAllah
salavatı şerifi de yazabilir misiniz Hacile öğretmenim?

Çevrimdışı köşk65

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 767
  • 5.644
  • 767
  • 5.644
# 31 Mar 2016 23:27:22
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
salavatı şerifi de yazabilir misiniz Hacile öğretmenim?
Sanırım Hacile hocam salavati mecule'den bahsediyor

Çevrimdışı ogrtmn35

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 17.429
  • 177.419
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 17.429
  • 177.419
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 31 Mar 2016 23:38:35
 ::)

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.795
  • 227.354
  • 28.795
  • 227.354
# 01 Nis 2016 06:22:47
Bir çocuğun "MATEMATİK" problemlerini çözememesinin en büyük nedeni "TÜRKÇE"sinin yeterli olmamasıdır...

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.795
  • 227.354
  • 28.795
  • 227.354
# 01 Nis 2016 21:22:12
Küçük bir çocuk elindeki 1 dolarla dondurma mı alır yoksa, onu evsiz bir adama mı verir ?
Hiç bir ana baba evladına iyi bir eğitimden, iyi bir ahlaktan daha değerli miras bırakamaz.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.795
  • 227.354
  • 28.795
  • 227.354
# 01 Nis 2016 23:54:10
Mükemmel Çocuk Yetiştirmenin Üç Altın Kuralı
BAŞLIK DİKKATİNİZİ ÇEKTİ ve yazıyı okumaya başladınız değil mi? İstediğim de buydu zaten. Yoksa ne mükemmel çocuk yetiştirmenin sadece birkaç kuralı vardır ve hatta ne de mükemmel çocuğun tarifi. Ama maalesef orada burada buna benzer başlıklarla yazılmış “mucizevi” reçeteler okuruz sık sık.
Sağlam bir dünya görüşü olmayan Batı medeniyetinin zavallı pedagog ve psikologları dipsiz kuyuya ipsiz inerek ortalama on yılda bir değişen fikirlerle ana-babalara yeni yeni reçeteler sunarlar. Hepsini de “Doğrusu budur, böyle davranın, çocuğunuz mükemmel yetişsin” diye pazarlarlar hep.
Freud’dan hayli etkilenen 68 kuşağının eğitimcileri “Çocuğu serbest bırakın, her istediğini yapsın, hevesi kalmasın, hiç azarlamayın, sadece sevgi verin” diye diye günümüzün serseri ruhlu, sabırsız, sorumsuz ve ahlaksız neslini yetiştirdiler elbirliği ile. Şimdilerde ise daha farklı sesler yükseliyor o taraflardan: “Çocuğa beklentilerinizi ve görevlerini söyleyin, hata yaparsa ceza verin, hatta hafifçe dövebilirsiniz bile.”
Biz Müslümanlar ise Kur’an ve hadisler ışığında nasıl çocuk yetiştirmek gerektiğini aslında biliyor olmamız gerekirken, maalesef bu kaynaklara da yüz çevirdiğimiz için “iki cami arasında bînamaz” kalmış durumdayız uzun zamandır. Ve en dindar ailelerden bile “Çocuğumuza nasıl davranalım?” soruları yükseliyor.
Ben de üç çocuk babası olduğumdan, son zamanlarda çocuk eğitimine dair ipuçları toplamakla meşgulüm. İşte bu yazıda çocuk yetiştirmekte dikkat etmemiz gereken bazı temel prensipleri aktarmaya çalışacağım.
Kendini ıslah edemeyen başkasını ıslah edemez
Önce kendinizi düzeltin. Kendini ıslah etmeyen başkasını hiç ıslah edemez tabii ki. İfsat eder hatta iyilik zannıyla.
Bir aile tanıyorum. Çocukları pırıl pırıl, ahlâklı gençler olarak yetiştiler. Özel bir çocuk yetiştirme eğitimi almadıklarını biliyorum.
Evlerine misafir olduğum bir gün “Nasıl böyle mükemmel çocuklar yetiştirdiniz” diyecek oldum. Ama demedim. Zira o kadar açıktı ki her şey.
Baba samimi ve tutarlı bir dindar, anne şefkatli ve temiz huylu bir fedakar. Evleri sade döşenmiş bir “dershane” gibi. TV genellikle kapalı. Sohbetler Allah için. Yalan yok, dedikodu yok. Nasıl çocuklar çıkabilirdi ki böyle bir evden zaten?
“Armut dibine düşer”, “üzüm üzüme baka baka kararır”, “anasına bak kızını al” sözleri boşuna söylenmemiş tabii ki.
Bir psikiyatrist olduğumdan, bana sık sık çocuklarını getirir aileler. “Bu çocuk bir garip davranıyor nedense? Bir tedavi etseniz.” Hiç istisnası yok gibidir; “odama çocuk girer ve çıkar ama aile girer ve kalır.” Hemen daima ailededir esas problem. Anne-babanın bir yığın hataları, kompleksleri, hatta psikiyatrik rahatsızlıkları vardır. Ama onlar bunları görmez, çocuktaki problemleri öne sürerler. Sanki o çocuk o evde yetişmemiştir de, uzaydan gelmiştir. “O kadar da gayret ettik ki, neden böyle oldu bu çocuk bilmem?” havası vardır genellikle. Ama biz aileyi terapiye alırız. Çocuk da toparlar ardından doğal olarak.
O yüzden “önce kendimize bakalım” diyorum.
Temel güvenli olmalı
Bir evin en önemli kısmı temeli olduğu gibi, bir çocuğun ruhsal gelişiminde en önemli dönem de ilk yıllardır. Çocuğun zekasının % 80’ i ilk 7-8 yılda geliştiği gibi, kişilik de büyük ölçüde bu dönemde oturur. Hele ilk 2 yıl çok önemlidir ve “temel güven duygusu”nun oluştuğu dönemdir.
Bu dönemde çocuğun en önemli ihtiyacı sürekli ve tutarlı bir sevgidir. En yıpratıcı şey ise “anne figürü”nün sürekli değişmesidir. Çocuğunuz isterse bir bakıcı tarafından büyütülsün, yeter ki süreklilik olsun. Sürekli değişen kişilerce bakılan bebeklerde ileri yıllarda çevreye güvensizlik, içe kapanma gibi özellikler gelişebilir. Sebebini anlayamadığımız bağımlılık, hırçınlık, şüphecilik gibi karakter özelliklerinin temeli o ilk yıllardaki “hatırlayamadığımız hatıralar”dır genellikle.
Nitekim Filipinlerde yapılan bir saha araştırması, ilk yaşlarında mutlak ilgi ve sevgi ile yetişen çocukların ileride çok daha huzurlu insanlar olduklarını göstermiştir.
Çocuğunuzun bilinçli olmadığı o ilk yıllar aslında bilinçaltı’nın şekillendiği en önemli yıllardır, unutmayın.
Cennetteki gazoz nehirleri
Çocuğa hayatın, ölümün, varlığın anlamına dair temel bilgileri verin.
Çocuğunuz 3-5 yaşından itibaren çevresinin ve dünyanın farkına vardığında ve “neden, nasıl” soruları başladığında sizden her konuda, özellikle de varlığın ve ölümün anlamına dair açıklamalar isteyecektir. “Anne sen de ölecek misin? Ölünce ne olur? Baba, Allah nerdedir?” gibi sorular peş peşe gelir bu dönemden itibaren. Siz de cevap verin tüm sorularına, onun anlayacağı dilde. Unutmayın, öğrenmeye hazır olmasalar sormazlar zaten. “Bu yaşta Allah’ı, ölümü, ahireti anlatmak erken” deyip kaçamak cevap veren ailelerin çocuklarında çok çeşitli ve sebepsiz korkular görülebilir. Cevabı alınamamış her soru o minik beyinlerde kıvrım kıvrım şüphe ve problemler doğurabilir.
Hiç unutmam, küçüklüğümde anneme sormuştum:
- “Anne biz ölünce ne olacağız?”
- “Cennete gideceğiz yavrum.”
- “Tamam da, ondan sonra ne olacak? Yani Cennette ne kadar yaşayacağız?”
Annem “bu çocuk bu yaşta sonsuzluktan anlamaz her halde; uzun bir zaman söyleyeyim de rahat etsin” diye düşünmüş olsa gerek ki,
- “1000 yıl yaşayacağız yavrum” demişti.
O kadar üzülmüştüm ki.
“İster 10 yıl, ister 1000 yıl, sonuçta yok olacaksak ne anlamı var? Ben sonsuzluk istiyorum, yok olmak istemiyorum” demişti o küçücük zihnim bile. Siz anlatın çocuklarınıza bildiklerinizi. Allah’ı, Kur’an’ı, ahireti. Özellikle de melekleri unutmayın. Kendilerini koruyan, kollayan, her yerde bulunan görünmez varlıklara inanmak, “öcülerden”, çizgi filmlerdeki hayali canavarlardan korkan ruhlarına ilaç gibi gelecektir.
Peygamberimizin ve İslam büyüklerinin hayatını anlatmak da çok önemlidir. Zira büyüyen bir fidan gibi olan çocuk ruhu kendisine örnek alacağı mükemmel kişiler arar. Siz o zatları çocuğunuzun hayallerine ideal olarak kazımazsanız, çocuğunuz “Pokemon eğiticisi” veya “Zeyna” gibi olmayı kendine ideal seçebilir.
Ancak dini eğitim verirken abartılı bir zorlamaya kaçmamak da şarttır.
Çocuğa onun hoşuna gidecek örneklerle bezeli biçim
*****
Babam beni anlar mı?
Çocuğun seviyesine inin. Unutmayın ki, o erişkin olmadı ama siz çocuk oldunuz. Onun yaşlarında neler yaşadığınızı, hissettiğinizi hatırlayıp ona daha iyi yaklaşabilirsiniz. Yoksa çocuğunuz sizi “anlamadığı bir dilden konuşan yabancı bir rehber” gibi görebilir.
Bunun en sık rastladığım bir örneği, his ve fikirlerini paylaşmayan çocuklardır. Çocuk bir yığın sorun yaşamakta, içini şüphe ve korkular kemirmektedir ama ailesine hiçbir şey anlatmamaktadır. Çünkü anne-babanın tüm yaptığı, “evladım, bir derdin varsa anlat” demekten ibarettir. Oysa çocuk “Onlar büyük ve olgun. Benim korkularımı anlamazlar her halde.” diye düşünebilir ve hislerini paylaşmaz.
Okula gitmek istemeyen bir çocuk getirilmişti bana. Ailesine hiçbir sebep söylemiyordu. Ben çocuğa önce, onun yaşında iken okulla ilgili yaşadığım kendi tedirginliklerimi anlattım. Karanlık okul yolu, çocuk kaçıran çingene söylentileri vs. derken çocuk, “saçmalama amca, ben onlardan korkmuyorum, sadece bir arkadaşım beni dövüyor” deyiverdi. Sebep anlaşılmıştı.
Siz de zaman zaman kendinizi onun yerine koyun, kendi çocukluğunuzu da hatırlayıp neler hissettiğini tahmin etmeye çalışın ve mümkün mertebe onun dilinden konuşarak duygularını paylaşın. Siz bir adım atarsanız o koşarak gelecektir.
Siz onu anlamaya çalışmazsanız o sizi nasıl anlasın?
“Dar daire”ye vakit ayırın.
“Yata yata büyüyen” karpuz bile bakım ister.
Sizin vasıtanızla dünyaya getirilmiş ve her şeyi öğrenmeye muhtaç, nazik, hassas o masum yavruların günde 1-2 saat ilginize hakkı yok mudur? “Meyvenin 4. meselesi”nde geçen “dar daire”lerin en ehemmiyetli olanlarından biri aile değil midir? Falan futbolcunun ayakkabı numarasını bilip kendi çocuğununkini bilmemek, Başbakan’ın konuşmalarında hastalık işaretleri ararken kendi çocuğunun sözlerini yarım kulakla dinlemek komik kaçmıyor mu? Hatta sevgili Metin Karabaşoğlu’nun bir yazısında dediği gibi, soru soran çocuğuna “lütfen beni rahatsız etme, kitap yazıyorum” demek bile (işin içinde hizmet olsa dahi) hata değil midir?
Mumlardan örnek vermeyin lütfen, güneş dibine de ışık veriyor.
Şefkat damarını yanlış yerde kullanmayın.
Allah’ın rahmetinden fazla rahmet edilmez. “Aman çocuk zahmete girmesin, aman üzülmesin, ağlamasın” diye diye onu davranışlarında tümden serbest bırakmak, ona iyilik değil kötülük etmektir.
Meselâ okul çağına gelen çocuğa namaz kılmayı öğretmek, 10 yaşında ise namaz kılmazsa cezalandırmak dinimizde var. Kaçımız yapıyoruz acaba, merak ediyorum.
“Kendinizi ve ailenizi ateşten koruyun” mealindeki ayet nazil olduğunda sahabeler Resulullah’a asm sormuşlar:
“Ya Resulullah, biz Allah’ın emirlerini yapıp yasaklarından sakınarak kendimizi ateşten koruyabiliriz. Ama aile ve çocuklarımızı nasıl koruruz?”
“Allah’ın size emrettiklerini siz de onlara emredin, Allah’ın size yasakladıklarını siz de onlara yasaklayın” buyurmuşlar.
Özellikle bazı hanımların, kendileri örtülü oldukları halde kızlarını süslü ve açık kıyafetlerle büyüttüklerini, kendileri umumi yerlerde denize girmedikleri halde çocuklarını “daha küçük o” diye plajlara saldıklarını çok görüyoruz. Küçüklüğünde tesettür ve iffet konusunda sağlam temel kuramamış bu çocukların ileride nasıl bir çizgide yaşayacakları muhakkak ki şüphelidir.
Böyle davranan ailelerin bazıları da “biz de küçükken böyleydik, sonra toparlandık” derler. Ne kadar toparlanmışlardır acaba? Ya da daha sağlam bir terbiye almış olsalardı kim bilir nasıl olabilirlerdi?
Unutmayın ki eğitimin temel prensibi doğruları yapmaktır, tüm yanlışları denemek değil.
Bir çok aileden de ahlakı bozucu yayın yapan tv’leri kendileri seyretmemekle beraber çocuklarına yasaklayamadıkları şikayeti duyarım. Sebep çocuğun sevdiği dizi için ağlayıp sızlanmasıdır çoklukla. “Ben Ruhsar’ı çok seviyorum.”
Bakın; çocuk ağlar, sızlar her zaman. Sizi test eder hep. Geri adım attınız mı da, o konu “kazanılmış hak” olur artık. Oysa çocukların ruhsal yapıları psikoloji tabiriyle “plastiktir”. Siz sağlam durursanız çocuk kendini size uydurur, merak etmeyin. Kaldı ki bugün birkaç saat ağlamasın derken, ileride hem onun hem kendinizin pişmanlıkla yıllarca ağlamasına zemin hazırlamış olursunuz.
Eşinizle tutarlı olun.
En kötü ruhsal hastalık olan şizofreninin oluşma sebeplerinden biri de anne-babanın çocuğa verdiği mesajlar arasında tutarsızlık olmasıdır. Aynı konuda biri bir şey söyler, diğeri başka şey. Aynı olayda biri bir türlü davranır, diğeri başka türlü. Sonuç: Zihin bölünmesidir. O yüzden eşler önce kendi aralarında konuşup belli prensiplerde anlaşmalıdırlar. Çocuk hangi durumda nasıl bir tavırla karşılaşacağını bilmelidir.
Buradan da hissedilir ki, aslında iyi çocuk yetiştirmek için önce uyumlu bir evlilik yapmak lazımdır.
Vazifenizi yapın, Allah’ın vazifesine karışmayın.
Malesef çoğumuz çocuklarımıza verdiğimiz emeğin karşılığını nerdeyse zorla alma hevesindeyiz. “İlla ki şöyle olmalısın.” Aslında unutmamak lazım ki, o çocuk bizim malımız değildir. Biz sadece ona hizmetle görevlendirilmişiz.
Eğer üstümüze düşeni layıkıyla yapmışsak ötesi Allah’ın takdiridir. Aksi halde aşırı zorlamalar ters tepebilir ve çocuğun iyice zıt bir çizgiye girmesine yol açabilir. Biz de gereksiz derecede strese girip iyice yanlış davranmaya başlarız. “Ben sana bildiğimce doğruları gösterdim, artık seçim senin” demek lazımdır, hele ergenlik çağında.
Zaten bizim tüm bu önerdiklerimiz sadece sebeplerdir. Biz Allah rızası ve çocuğumuzun iyiliği için bu sebeplere elimizden geldiğince müracaat ederiz ama sonucuna karışmayız. Zira Allah isterse Peygamber çocuğu hayırsız olabileceği gibi, öksüz-yetim kalmış, hatta Firavun’un sarayında büyümüş çocuklar da en büyük Peygamberler olabilir.
O yüzden son olarak diyorum ki:
Çocuklarınız için dua edin.…

Çevrimdışı 38fatma

  • Bilge Üye
  • *****
  • 11.244
  • 134.794
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 11.244
  • 134.794
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 02 Nis 2016 09:01:13
Osmanlı'dan kalma mezarlarda kırık gül simgesi görürseniz, genç yaşta ölmüş bir kadına aittir

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.795
  • 227.354
  • 28.795
  • 227.354
# 02 Nis 2016 13:14:54
Gülmeyi çocuklar icat etti,
Biz tüketiyoruz..

Çevrimdışı BAYRAM ALİ

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.651
  • 14.180
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 2.651
  • 14.180
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 02 Nis 2016 15:18:15
Kutlu doğum haftası

Sual: Kutlu doğumu, miladi yıla göre kutlamak caiz midir? 
CEVAP
Dinimizde mübarek geceler, hicri yıl ile kutlanır. Bütün ibadetlerde ve dini faaliyetlerde kameri aylar esas alınır. Hac, oruç, kurban ve bayram günleri kameri aylara göre tespit edilir. Haccı Allahü teâlânın bildirdiği zilhicce ayında yapmayıp da, miladi bir ayda, mesela hep ocakta yapmak, orucu, ramazanda değil de, hep şubatta tutmak, dini değiştirmek olur. Bütün mübarek geceler de, kameri aylara göre tespit edilir. Kadir gecesini ramazanda değil de, şubat ayında aramak, Berat Gecesini şaban ayında değil de, temmuz ayında kutlamak, Aşure Gecesini muharrem ayında değil de, eylül ayında kutlamak dini bozmak olur. Her Müslüman bilir ki, İslamiyet'te güneş yılının ayları içinde sayılı bir mübarek gün yoktur. Kutlu doğum, 12 Rebiul-evvelde olmuştur. Miladi her sene, başka tarihe denk gelir. Bunu 20 Nisana almak caiz olmaz.

Dinimize aykırı bir husus için, (Niyetimiz iyi) demek veya (Herkes kutlu doğumdan bahsederken, susmak uygun olmaz) demek de, geçerli bir mazeret değildir. Haram bir iş, iyi niyetle de yapılsa haramlıktan çıkmaz. İçki içen de, zina eden de veya her türlü haramı işleyen de, iyi niyetle yapıyorum diyebilir. Böyle iyi niyet insanı kurtarmaz. (Cehennem iyi niyetlilerle doludur) buyurulmuştur. Bir kimse, iyi niyetle işlediği harama alışır, sonra bunu dinin emri zanneder. Hazret-i Ömer, (Dininizi doğru öğrenip, buna uygun yaşayın. Yoksa yaşadığınızı din zannedersiniz) buyuruyor.

Doğum günü kutlarken
Sual: (Doğum günü ve mübarek geceler, hicri sene ile kutlanır) deniyor. Biz mübarek geceleri, hicri seneye göre kutluyorsak da, doğum günlerini miladi yıla göre kutluyoruz. Bunun mahzuru var mıdır?
CEVAP
Doğum günü kutlamak, ibadet değil, âdettir. Ayrıca, herkes miladi yıla göre kutlarken, hicri seneye göre kutlamak, fitneye de sebep olabileceği için miladi yıla göre kutlamakta mahzur yoktur. Mübarek gecelerin durumu farklıdır, bunlar ibadet olduğu için hicri yıla göre kutlanır.

Kutlu doğumu kutlamak
Sual: Kutlu doğumu kutlayanlar, (Biz, kutlu doğumu ibadet olarak kutlamanın bid’at olduğunu biliyoruz, onun için âdet olarak kutluyoruz) diyorlar. Bir bid’at, âdet olarak işlenince o yapılan iş, iyi niyetimizden dolayı bid’at olmaz mı? Mesela ölünün kırkıncı günü âdet olarak mevlit okutmak, bid’at olmaktan çıkar mı?
CEVAP
Kutlu doğumu kutlayanların bu sözleri,(Biz, şarabı şarap olarak içmenin haram olduğunu biliyoruz, onun için üzüm suyu olarak içiyoruz) demeye benziyor.

Niyetimizin iyi olması onu bid’at olmaktan çıkarmaz. (Ameller, niyetlere göre iyi veya kötü olur) hadis-i şerifi mübahlar içindir. Bid’at ve haramlar için değildir. Mesela, kuvvetlenip daha iyi ibadet etmek gibi iyi bir niyetle şarap içmek caiz olmaz.

İşte bid’atler böyle iyi niyet kılıfı altında yayılıyor. (Biz o niyetle değil de, şu güzel niyetle yapıyoruz) diyorlar. Peygamber efendimizi övmek, onu hatırlayıp dua, salevat okumak ibadettir. İbadete âdet denir mi? Camiye belki âdet olarak giden de olabilir. Ama orada ibadet ediliyor. İbadete bid’at karıştırmak büyük günahtır. Hele bir de kutlu doğum haftasında yapılan ibadetlere, çalgılar karıştırılıp, kadın erkek karışık mevlitler de okunursa, ibadete haram karıştırılırsa, daha büyük günah olur. Harama önem verilmezse küfür de olur. Bir hadis-i şerif:
(Bir bid'at çıkaranın namazı, orucu, haccı, umresi, cihadı, tevbesi, farzı, nafilesi ve hiçbir iyiliği kabul olmaz, yağdan kıl çıkar gibi, dinden çıkması kolay olur.) [İbni Mace]

(Dinden çıkması kolay olur)buyurulmasının sebebi, dini değiştirip uydurulan bir şeyi yani bid’ati ibadet olarak işlediği içindir. Bid’at işlene işlene zamanla ibadet olarak kabul edilir. Haram, ibadet olarak işlenince dinden çıkmak kolay olur.

Bid’ati, kükremiş aslandan ve zehirli yılandan daha tehlikeli bilmeli, iyi niyetle veya âdet olarak işlemekten çok sakınmalıdır.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK