Çin Bambu Ağacı

Çevrimdışı parpali-eren

  • Uzman Üye
  • *****
  • 615
  • 3.243
  • 615
  • 3.243
# 14 Mar 2008 20:06:35
ellerinize sağlık benusa öğretmenim

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 16 Mar 2008 13:16:56
teşekkür ederim
 erseven_tr ve parpali-eren öğretmenlerim. Sağolun.

zengin de olsan unutulup gideceksin ölünce!

Pieria güllerinden bir şey düşmemiş payına.

burada siliksin ya.

daha silik, dolaşıp duracaksın cehennemde

tanınmayan ölüler arasında..

 

 

 

İmelda Markos’u düşündüm bu sabah. Beş bin çift ayakkabısı vardı. Her ayakkabı bir yaşamdı aslında. Ne kadar zengin bir kadın diye geçti içimden. Sadece o ayakkabıları alacak kadar parası olduğu için değil, onları saklayacak büyüklükte bir evi olduğu için değil! O ayakkabıları giyecek kadar hayatı olduğu için. Yaşamları boyunca, dünyayı yalın ayak gezen insanları düşündüm. Nal çakılmamış kısraklar gibi dünyayı yaşamak! Ya da bir peri masalında Sindrella olmak! Vitrinlerdeki ayakkabıları düşündüm! Sahiplerine hangi yolları getirecekler kim bilir.. Ayakkabı ve hayat! Belki de  hayat, o ayakkabıyı giyip Sinderalla olmak.. Her gece bir düşe yatıp, daha yeni güne vurmadan saat gerçeğe uyanmak!

 

Giydiğim ayakkabıları düşündüm. Akıllı başımın ceza verdiği ayaklarımı saran o bi çift lokomotifi düşündüm. Sonuçta Uzağa Giden’dim ben! Yollara meydan okuyan ayakkabılarım! Bir balerin edasıyla pistlerde başımı döndüren topuklu ayakkabılarım! Kaz dağlarında yüreğimi yerden kesenlerim! İşe giderken ayaklarımı koşarcasına sürükleyenlerim.. İlk buluşmanın esintisini burnunda tüttürenlerim! Zengin bir hayatım var benim. Zihnime beden edindiğim ayakkabılarım. Özlemle anımsadığım ayakkabılarım var! İlk adımın özgürlüğünü hissettiklerim. Altına kopya yazdıklarım. Sonra büyüdükçe altına adımı kazıdıklarım! Daha giyip de altına başkasının adını yazmadığım var.. Hiç giymediklerimde var elbet.. Giyecek olanlarında.. Hayal ettiklerim! Uzak durduklarım.. Ayakkabılarım ve hayatım!

 

Nisan benim zamanım ya günlerdir hep yaş takvimimi düşünüyorum. Tam on yıldır, saat 9’dan 5’e kadar sokakların gündüz nasıl olduğunu bilmiyorum! Yaş hesabımdan bu zamanı çıkartmayı düşünüyorum. Çalışma yaşımı hesaplayabilirim.. Ama yaşamı yaşama yaşım! Yaşamı yaşama yaşımı ayakkabılarıma bakarak hesaplayacağım! Ayakkabılarıma soracağım. Cevap alabilecek miyim! Yol bilir.. 

 

Anlat diyeceğim sen kırmızı.. Sonra sen siyah.. Mavi!!!! Hatta turuncu! Yaşamı yaşama yaşımı anlatın.. Siz ayakkabılar ne kadar yaşadınız! Hakkınızı aldınız mı? Bi usta size hayat verdi.. Belki moda oldunuz belki demode! Ama benimdiniz ya.. Size verdiğim hayattan memnun musunuz? Hiç ayrılmadınız ya. Bi çift oldunuz. Yan yana yaşamı yüklendiniz.. Belki zaman zaman birinizin topuğu kırıldı ya da altı delindi.. Ama ikinizi aynı anda tamire verdim! Bi çifttiniz sonunda! Ayakkabılarıma bakıp yaşamımı gezdim bugün..

 

Gittiğim yollara dokundum! Sinderalla’ya sordum! Sadece bi tekinin sende kaldığı bi yaşamda o ayakkabıya sahip olmak.. Ben dedi masalın esas kızıyım. Sen ayakkabıyı boş ver. Yaşayacak dünya olmuş, onu soluyacak olmadıktan sonra! Ayakkabı olmuş, giyecek ayak olmadıktan sonra.. 

 

Sen Uzağa Giden dedi sonra.. Zenginsin! Sadece yaşamı yaşadığın için! Kaç ayakkabının olduğu değil önemli olan.. O ayakkabıları giyebiliyor musun! Darını, topuklusunu, düzünü, büyüğünü? Sen yalın ayak geziyorsun çoğu zaman.. Olsa da olma da diyorsun! Yüreğinin coğrafyasından çok aklının eğimine gidiyorsun! Bu mevsim yüreğini giy ayaklarına. Ayakların seni yüreğine götürsün! Saat 12 olunca aklına dönersin korkma!

 

Yaş hesabına gelince! Takvimler bu yalanı sana her Nisan söyler. Ay zalim, sen zalim.. Bir kırlangıç gibi özgürsün..   Ayakkabıların! Hayatın! Ve ruhundaki Sindrella..

 
(alıntı)

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 16 Mar 2008 13:24:59
Saat öğleden sonraya koşarken bi anda leylekleri gördüm gibi geldi. Leylekler bebek mi getirmişti? Koştum pencereye doğru.. Birden cam durdurdu beni. Dışarısı özgürlük! Hani şu adını sıraya, masaya yazdığımız ilk aşkımız özgürlük! Özgür doğmuştuk oysa. Kural yoktu bebekken daha. Yaş ikiyi bulunca özgürlükten köleliğe geçişimiz başladı bi anda.. İlk kurallar yazıldı anlımıza! Şimdi kendi çağımızda insanlığımızı özgürleştirmeye çalışıyoruz. Aslımızı arıyoruz. Yaş ermişken kemale, biz gidiyoruz ikiye..

 

Aramızda sadece cam bir perde var seninle özgürlük.. Birbirimizi görüyoruz! Ama dokunamıyoruz. Orada olduğumuzu biliyoruz. Hava ve ben! Hava özgürlük mü acaba. Bir soluğa yüklenmiş bi hayal mi acaba? Bir solukta içimize çekiyoruz kendimizi. Havamızı aldık! Leylekler gelirken.. Nereye doğru bu gidişimiz dedim usulca kendimden giderken. Bellek antolojimden bir şiir selamladı yüreğimi “Beni bu havalar mahvetti”. Havanın ne günahı vardı ki.. Nedir bu manipülasyon böyle! Bir kere de sorumluluğunu al be kardeşim.. Kendimi mahvettim de! Her şeyin sorumlusu benim de! Kendim ettim, kendim buldum de. Yok öyle manipülatif şarkılar atın beni denizlere, yalan dünya size kalsın! Yok ya! Gerekirse ben atlarım denize, yılana da sarılırım! Bi kez olsun bahar vurgununa karşı bir hareket başlat sende. Acının bana kattığı değeri bilirim, küsemem. Acıdan geçmeyen insan biraz eksiktir! Şimdi bahar temizliği zamanı. Acı ya da tatlı! Soyun önce! Kışı soyun! Bahar gelsin tenine, zihnine! Bırak kendini bahar esintisine.. Temizle! Temizlen işte..

 

Şimdi nereden başlamalı bu temizliğe! Cam, çerçeve, halı, perde vs, vs, vs.. Yeni kıyafet almak temizlemez; eskileri atmak da!  Çünkü insan zırhın var üzerinde! Bu kadar iç içeyken hep yalnız, bu kadar konuşurken hep sessiz, bu kadar basitken, hep karmaşık! Şimdi temizle.. Al eline bezi temizle.. Çıkarır mı ozon suyu lekeleri bi avaz da tende.. Çıkarır mı zihnine kazınmış doğma öğretileri! Bahar bu ayna tutar sana.. Temizliğe başlarsın ama.. Hep eksik biter bahar. Çabuk geçer, yaza döner! Sonra bi daha kış olur.. Herhangi bir mevsimin koynunda baharı unutursun.. Sonra her temizlik bahar olur. Pis olursun!

 

Her temizlik bir yangınla başlar! Sevda sözlerinde yanmak! Kedileri kıskanan mart insanı olmak acıtıyor bizi. Kıskançlıkla daha çok sarılıyoruz bedenlere bi küçük kediden öte! Bedeni temizledin diyelim, düzelttin mi kendini.. Peki ya zihnin ne olacak şimdi?

 

Bahar başımıza usul usul vurmakta. Vur be bahar bizi. Her bahar aşık olanların inadına vur bu beni! Delik deşik et beni! Aşkı bile öldüresiye yaşamaya soyunmuş bir ırktan geldim ben. İnsanım ben! Oysa yaşamak en şefkatlisinden. Sarılmak işte.. Sarmak işte! Aşka alışılır mı? Bu ömrümün baharı sessiz geçmesin derinden! Vur şimdi beni tamam mı! Vur beni derinden. Bıçak yarası kalsın zihnimde!  Bıçak acısı kalsın tenimde. Gönül zaferlerinin ışıltısı sönmesin! Kışın saltanatına yenilme be bahar! Bahar gelip geçicidir diyenlere sözüm! Bahar vurur! Döner! Döner! Bi daha vurur! Kendinden kaçak dövüşenleri sırtından vurur! Eğri de oturma, doğru konuş.. Ne diyeceksen de yataklara tek söz kalmasın! Temizliğe başla..

 

Temizle be bahar bizi.. Kalleşlerden, kahpelerden, ruhumuzu kemiren böceklerden. Bahar mevsimi gelince risalelere kim bakar! Buna ben diyecek çıksın karşıma! Yerim belli, yurdum belli!

 

Ben baharı her mevsimden daha çok severim.. Başınıdaaaaaaaaa, sonunudaaaaaaaa! Umuttur bahar! Evdeki saksının içindeki toprağı dinle şimdi.. Kurdu, kuşu dinle şimdi.. Namık Kemal’in İntibah’ındaki baharı dinle.. İçine ikimizi koy bi de böyle dinle! Bi kare çek hayatından şimdi. Bahar mı, kış mı bekle!

 

Güneşe soyun şimdi.. Rüzgara meydan oku şimdi.. Giydim şifon elbisemi.. Savurdum kendimi.. Yol beni nereye götürürse.. Dilimde bin bir hece.. Memleketimi özledim yine.. Ahmet Arif coşturdu beni hece hece..

 

 

haberin var mı taş duvar?
demir kapı, kör pencere,
yastığım, ranzam, zincirim,
uğruna ölümlere gidip geldiğim,
zulamdaki mahzun resim,
haberin var mı?
görüşmecim, yeşil soğan göndermiş,
karanfil kokuyor cigaram
dağlarına bahar gelmiş memleketimin...

 
(alıntı)

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 16 Mar 2008 13:36:21
“Milletin hayatı söz konusu olmadığında savaş bir cinayettir.”

                                                                                   

Kemal Atatürk

 

Şehirlerim bir bir yok ediliyor. Dünya gözüyle bir daha Beyrut’u, Kudüs’ü ve Gazze’yi görebilir miyim bilmiyorum! Gördüklerimden sonra bir daha dünyaya bakabilir miyim bilmiyorum!

 

Bu satırlardan Gazze’li kadınların çığlıklarını haykırdım daha öncede. Anne olmanın ağırlığını savaşta yaşamak! Kadın olmanın çilesini savaşta yaşamak.. Kadın olmak! Elmayı kadın çaldırmıştı adama! Adam ne için çalmıştı elmayı! Adam ve kadın ne için gelmişti dünyaya. Bu dünyaya aşkı bulmak için gelmemiş miydik? Kadınlar aşk değil bugün! Kadınlar aşık değil bugün! Kadınlar çileli..

 

Gazze'de kadınlar özgürlük için duvar yıkıyor. Çocuklarına ekmek ve ilaç için haykırıyor.

 

Benim memleketimde kadınlar bayrak sallıyor balkonlardan vatan için! Onlar Kurtuluş Savaşı kadınları. Erk'eklerse kapatıyor kadınları.. Her coğrafyada kadınlar kendilerine ağlıyor usul usul! Benim memleketimin üretken kadınları, şehit anaları, aşık kadınları, sözden öte kadınları bugün ne yapıyor!

 

İnsan olmak bugünlerde yüreğime çok ağır geliyor. Ve diliyorum ki bir gün insandan daha üstün bir ırk gelir bu coğrafyaya, insanın kendi ırkına yaptıklarının hesabını sorar. Bu ister dabbe olsun, ister başka bişey! İnsanın insana ettiğini kim edebilir ki..

 

Çocukların çığlıkları sardı toprakları. Sular kurudu. Toprak ekin vermiyor artık. Yetmedi ey insanlık! Daha nasıl bir uyarı bekliyorsunuz. Daha nasıl bir kıyamet olsun istiyorsunuz. Kınadı Amerika, kınadı Birleşmiş Milletler dün Gazze'de olanları. Kınama kına oldu İsrail’e! Evinizi yıkacağım başınıza şimdi dedi telefonda bir ses.  Şahadet getirdi insanlar.. Öylece gömüldüler toprağa!

 

Soy kırım yapılıyor.. Canına yandığımın dünyasında 40 yıl önce soyu kırılanlar, cana kast ediyorlar.. Ve kimse onların karşısında duramıyor. Sanki geçmişin rövanşı insanlığımızdan çıkıyor. İnsanlıktan çıktıkça aslımıza dönüyoruz. Sanki aslımıza dönünce insan oluyoruz.  İNSAN!

 

Mart başka başladı.. Gerçekten kışa bahar geldi derken, mart kara soyundu! Bir askerin gözyaşına saklandı GÜNEŞ! Savaş gerçekten cinayet.. İçinde gözyaşının ve kanın olduğu cennet yoktur. Eğer gerçekten halkının canı tehlikede değilse savaş cinayettir. Şimdi bu sözün sahibini özleme! Gel de özleme!  Savaş diye inleyen bedenler hareketli. Gazze’de çok şey olacak. Gazze kana bulanınca aslında dünya kanla yıkanacak. Dünya kan olacak.. Suları kan basacak. Toprak bedenlerle dolacak. İnsan kana karışacak.

 

Dünya dönüyor.. Sadece gündem türban sanmayın!

 

Yeni çar seçildi! Putvedev dönemi hayırlı olsuuuun..

 

Ermenistan kaynıyor..

 

Kosova zaten bildik coğrafya.. Bayrağına baksanıza!

 

Güney Kıbrıs Türklere yaptıklarımızın sorumluluğunu alırız dedi..

 

Kadınlar günü ve nevruz gelirken..

 

Mart çıkart şu kedilerini dama artık! Savaşma seviş be kardeşim..

 

Yaşam sadece bir algıda seçicilik durumu. İlgin, bilgin, görgün neyse; o anki ihtiyacın neyse gözün onu görüyor ve yaşıyorsun. Kırmızının  Türkler için anlamının BAYRAK olması gibi. GÜNEŞ’in aşk olması ve hiç sönmeyceği gibi. Ama bir de algıda değişmezlik var!! Dünya yansa hep aynı şeyi yaşamada ısrar etmek var ya! İşte o insanı tüketiyor.. İşte o zaman savaş oluyor..

 

Sadece ülkeme değil, dünyaya MUSTAFA KEMAL ATATÜRK gerekli..

 

Yurtta sulh! Cihan da sulh!

 
(alıntı)

Çevrimdışı rizab

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
# 16 Mar 2008 13:42:41
teşekkürler

Çevrimdışı humeyra7

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.399
  • 4.170
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 2.399
  • 4.170
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 16 Mar 2008 17:14:34
BIRAKINIZ IŞIĞINIZ YAYILSIN

Uzaklarda küçük bir kasabada genç bir adam kendi işini kurdu bu, iki caddenin köşesinde bir perakendeciydi.Adam dürüst ve dost canlısıydı,insanlar onu seviyorlardı. Ondan alışveriş yapıyorlar ve arkadaşlarına tavsiye ediyorlardı.Adam bir yıl içinde bir dükkandan, Amerikanın bir ucundan diğerine uzanan bir zincir yarattı.

Bir gün hastalanıp hastaneye kaldırıldı.Doktorlar az zamanı kalmış olabileceğinden endişe ediyorlardı.Üç yetişkin çocuğunu yanına çağırdı ve onlara bir görev verdi: ıçinizden biri yıllar boyu uğraşarak kurduğum şirketimin başına geçecek.Hanginizin bunu hakketiğine karar vermek için,her birinize birer dolar vereceğim.şimdi gidip bu birer dolarla ne alabiliyorsanız alacaksınız,ama bu akşam geri döndüğünüzde paranızıla aldığınız şey hastahane odamı bir uçtan bir uca doldurmalı.; Çocuklar bu başarılı şirketi yönetme fırsatı karşısında heyecana kapılıdılar.Üçüde şehre gidip parasını harcadı. Akşam geri döndüklerinde babaları sordu: "Birinci, çocuğum ,bir dolarla ne yaptın ?"Çocuk cevap verdi "Arkadaşımın çiftliğine gittim,bir dolarımı verdim ve iki balya saman aldım.Sonra odadan dışarı çıktı,saman balyalarını getirdi,açtı ve havaya savurmaya başladı. Oda bir anda samanlarla dolmuştu.Ama biraz sonra samanların tamamı yere indi ancak babanın söylediği gibi odayı bir uçtan öbür uca dolduramadı.Adam sordu: "Peki ikinci çocuğum ,sen paranla ne yaptın?." Yorgancıya gittim .ıki tane yastık aldım ." Bunu söyleyen çocuk ,yastıkları içeri getirdi ,açtı ve tüyleri bütün odaya dağıttı . Zaman içinde bütün tüyler yere düştü, böylece oda yine dolmamıştı. "Sen üçüncü çocuğum, sen paranı ne yaptın?." diye sordu adam .Dolarımı cebime koyup senin yıllar önceki dükkanın gibi bir dükkana gittim.Dükkanın sahibine parayı verdim ve bozmasını istedim .Dolarımın 50 centini ıncilde yazıldığı gibi çok değerli bir şeye verdim .20 centini şehrimizdeki iki yardım kurumuna bağışladım.20 centte killiseye verdim.Böylece bir onluğum kaldı.Bununla iki şey aldım." Çocuk elini cebine atıp bir kibrit kutusu ve bir mum çıkardı.Işığı kapatıp mumu yakınca oda mumun yaydığı ışıkla dolmuştu.Oda samanla veya tüyle değil,bir uçtan öbür uca ışıkla dolmuştu.Baba memnundu "Çok iyi oğlum .Bu şirketin başına sen geçeceksin,çünkü yaşam hakkında çok önemli bir şeyi , ışığını yaymayı biliyorsun.Bu çok güzel .


QUBEıN

Çevrimdışı erseven_tr

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 395
  • 311
  • 395
  • 311
# 17 Mar 2008 22:39:37
sevgi

adam yeni kamyonuna bakmak için dışarı çıktığında ,3 yaşındaki oğlunun gayet mutlu bir biçimde elindeki çekiçle kamyonun kaportasını mahvettiğini görmüş. hemen çocuğun yanına koşmuş ve çekiçle oğlunun eline vurmaya başlamış. biraz sakinleşince oğlunu hemen hastaneye götürmüş. doktor çocuğun kırılan kemiklerini kurtarmaya çalışsada elinden bir sey gelmemiş ve çocuğun iki elinin parmaklarını kesmek zorunda kalmış. çocuk ameliyattan çıkıp gözlerini açtığında bandajlı ellerini fark etmiş ve gayet masum bir ifadeyle , "babacığım kamyonuna zarar verdiğim için üzgünüm"demiş ve babasına şu soruyu sormuş.
parmaklarım ne zaman yediden çıkacak ?
babası eve dönmüş ve hayatına son vermiş.

Çevrimdışı humeyra7

  • Bilge Üye
  • *****
  • 2.399
  • 4.170
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 2.399
  • 4.170
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 17 Mar 2008 22:56:31
Akıl
Bir akıl hastanesini ziyareti sırasında, adamın biri sorar:

Bir insanın akıl hastanesine yatıp yatmayacağını nasıl belirliyorsunuz?

Doktor: Bir küveti su ile dolduruyoruz. Sonra hastaya üç sey veriyoruz. Bir kaşık, bir fincan, ve bir kova. Sonra da kişiye küveti nasıl boşaltmayı tercih ettiğini soruyoruz.

Siz NE yapardınız?

Adam: OOO ! Anladım. Normal bir insan kovayı tercih eder. Çünkü kova kaşık ve fincandan büyük.

Hayır, der doktor. Normal bir insan küvetin tıpasını çeker.

*Sadece bize sunulanlar dışında çözüm bulmaktır akıl...

Çevrimdışı vague

  • Aktif Üye
  • **
  • 52
  • 12
  • 52
  • 12
# 22 Mar 2008 19:01:28
benusa öğretmenim
şiirleri okudum çok duygulandım hatta sizin şiirinizi okurken ağladım durduramadım gözyaşlarımı
ben de sizin gibi çocuklarıma aşırı bağlıyım yani öğrencilerime.Ben branş öğretmeniyim ve daha yeniyim;1 yıl bitti bu sene ama birinci dönemin başından beri çok sevdiğim ve hep ilgilenmeye çalıştığım bir birinci sınıf şubesi var gerçekten özellikle birler o kadar masum ki;öğretmenlik mesleğini seçmekle ne doğru bir karar verdiğimi görebiliyorum onlara bakınca!
Umarım hiç bu masumluklarını kaybetmezler!İçimden geçen bu ama maalesef tam aksinin olma ihtimali daha yüksek
mesleğinizde başarılar öğretmenim kendinize iyi bakın

Çevrimdışı vague

  • Aktif Üye
  • **
  • 52
  • 12
  • 52
  • 12
# 22 Mar 2008 19:19:31
mehmet'e yazdığınızı kastetmiştim
sonraki sayfaları da sonra gördüm o sayfa dikkatimi çekmişti...
diğerleri de çok güzel teşekkürler paylaşımlarınız için

Çevrimdışı AKSA

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.564
  • 2.847
  • 1.564
  • 2.847
# 15 Ara 2009 14:38:17
              Kadın Nedir Aslında
Bir kadın çocuktur aslında. Çocuk gibi davranmayı sever. Erkeğin kendisine bir çocuğa gösterdiği şefkati göstermesini de ister. Bir çocuğu okşar gibi
incitmekten korkarak okşamalıdır erkek kadını. Ama hiçbir kadın çocuk muamelesi görmek istemez. Söylediği şeyler çocukça da olsa dinlenilmesini,
dikkate alınmasını ister. Yani bir kadının çocukluk yapmasına izin vereceksiniz ama asla onu bir çocuk olarak görmeyeceksiniz.
Bir kadın güçlüdür aslında. Hatta erkeklerden çok daha güçlüdür. Ama bu gücünü her zaman ortaya koymasını sevmez. İster ki erkeğin gücü kendisine huzur versin. Kendi kendine yapabileceği şeyleri bile erkeğin yapmasını bekler. Böylece hem daha kadın olduğunu hissedecektir hem de erkeğinin ne kadar güçlü olduğunu görecektir. Ancak kadını gücünü göstermek istediğinde onu engelleyemezsiniz. Yapmak istediği bir şey varsa mutlaka yapar.
Bir kadın sevgilidir aslında. İçinde her zaman sevgiyi taşır. Sevdiklerinden kolay kolay ayrılamaz.
Sevdiklerini kolay kolay. kıramaz. Zor sever ama tam sever. Bir kadının tam anlamıyla sevebilmesi için yüreğinin kabul ettiğini beyninin de kabul etmesi gerekir. Ve sevmezse de onu asla sevmeye zorlayamazsınız. Belki kolayca
yüreğine girebilirsiniz. Ancak beyninde yer etmemişseniz her an terk
edilebilirsiniz. Sevmediği halde terk etmeyen kadınlar da var elbette. Bunun
nedeni ise engelleyemedikleri "acımak" duygusudur.

Bir kadın yalnızdır aslında.
Hiçbir zaman kadını bütünüyle elde edemezsiniz. Kendisine ait bir dünyası
vardır ve orada hep yalnızdır. O dünyaya kimsenin girmesine izin vermez.
Hiçbir anahtar o dünyanın kapısını açamaz. Yalnızlık onun sığınağıdır. O
sığınağa ne zaman gireceğine,ne kadar kalacağına hep kendisi karar verir.
Sığınaktayken oradan çıkmaya zorlarsanız onu sonsuza dek kaybedebilirsiniz.

Bir kadın çılgındır aslında.
Neler yapabileceğini erkek aklı hayal bile edemez. Yaratıcılığının sınırı
yoktur. Ama bunu ortaya çıkartmak için hayatının erkeğini bekler. Hoyratça
harcamaz yaratıcılığını. Sadece erkeğine saklar. Bir kadının gerçek erkeği
olmayı başarabilmişseniz çok şanslısınız demektir. Çünkü yaşamınız asla
sıradan olmayacaktır.

Bir kadın hayattır aslında.
Çünkü hayatın içinde olan her şey ancak kadınlar olduğunda anlam kazanıyor.
Yemek yemek. su içmek bile. Bir kadının elinden içtiğiniz suyla kendi
kendinize bardağı doldurup içtiğiniz su arasındaki lezzet farkını
anlayabiliyor musunuz?
Anlıyorsanız ne mutlu size. Anlamıyorsanız ne yazık ki yaşamıyorsunuz.





Çevrimdışı eylulada1

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.164
  • 47.317
  • 4.164
  • 47.317
# 07 Şub 2011 13:33:02
İKİ KURBAĞA

Bir gün iki kurbağa, bir süt küpünün içine düşmüşler… Kurtulmak için sıçramışlar, atlamışlar ama nafile; bir türlü küpten dışarı çıkamıyormuşlar…

Yorulana kadar giriştikleri denemelerin sonucunda başka bir gerçeği daha anlamışlar: Küp, zıplayıp çıkmalarına imkân vermeyecek kadar yüksekmiş…Kurbağalardan biri ümitsizlik içinde haykırmış:

“Mahvolduk!.. Buradan çıkmamız mümkün değil! Bu küpün içinde ölüp gideceğiz.”

“O kadar kolay pes etme bakalım” diye karşılık vermiş diğer kurbağa.. “Çıkmadık candan ümit kesilmez… Kim bilir, hiç ummadığımız bir anda imdadımıza yardımsever bir el yetişir belki de...”

Karamsar kurbağa acı bir kahkaha attıktan sonra şöyle demiş:

“Benim kurbağa Polyannam!.. Neler sayıklıyorsun sen? Bari böylesi bir haldeyken hayal görmekten vazgeç.”

“Ben hayal filan görmüyorum. Nasıl bilmiyorum, ama buradan kurtulacakmışız gibi bir his var içimde. Kendini koyuverme sakın!”

Ne yazık ki, karamsar kurbağa’nın ümitsizliği her geçen dakika daha çok artmış ve ümitsizliği arttıkça, bacaklarındaki güç ve kuvvet de azaldıkça azalmış…Ve en sonunda mücadeleyi bırakıp sütte yüzmekten vazgeçmiş. Bir-iki dakika sonra da son nefesini vermiş…

Mücadele eden kurbağa ise arkadaşının bu kadar kolay vazgeçip ölmesine çok üzülmüş, fakat ümidini hiç yitirmemiş. Bir taraftan da sebebini bilmeden sütün içinde var gücüyle çırpınmış... Karanlıkta, yapayalnız, çaresiz, ama hiç ümitsizliğe düşmeden… çırpınmış… çırpınmış…çırpınmış… Bu hal dakikalarca devam etmiş. Bir ara çırpınırken ayaklarına bir şey çarpmış. Dönüp baktığında çırpındığı sütün tereyağına dönüştüğünü görmüş. Gözleri sevinçle parlamış, çünkü bu onun kurtuluş vesilesi olabilirmiş!

Azalmaya yüz tutan gücü, ummadığı kadar artmış. Bu defa niçin yaptığını bilerek, bacaklarını yine çırpıp durmuş… Bir saat kadar sonra küpteki tereyağı o kadar büyümüş ki, onun üstüne basıp zıpladığı gibi küpün dışına atmış kendini… ve direnişi sayesinde mücadeleyi kazanmış…

Çevrimdışı smncn2009

  • B Grubu
  • 1.001
  • 3.698
  • Birleştirilmiş Sınıf
  • 1.001
  • 3.698
  • Birleştirilmiş Sınıf
# 07 Şub 2011 13:36:51
ilk defa gördüm bu başlığı.
çok güzelmiş...

Çevrimdışı eylulada1

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.164
  • 47.317
  • 4.164
  • 47.317
# 07 Şub 2011 21:05:08

HAYAT SATRANCI
Genç bir adam kendi yöresinde çok tanınan bir bilgenin yanına gitti. Derdi biraz farklıydı. Genç yaşında hep başarı kazanmıştı. Babasından devraldığı küçük işi hızla büyütmüş, zengin olmuştu. Çevresindeki herkes ona saygı gösteriyordu.

Düşmanı yoktu. Evlilikleri başarılı olmuş, çok genç yaşlarda başlayarak birkaç kez baba olmuştu. Ve genç adamın derdi de buradan sonra başlıyordu. Bu kadar erken başarı, çok başarı, çok sayılmak yüzünden bütün çevresindeki . insanları "küçük" görmeye başlamıştı.

Genç adam için "önemli" hiçbir iş, hiçbir insan, hiçbir durum kalmamıştı. Hiçbir konuşmayı birkaç dakikadan fazla dinleyemiyor, okumaya başladığı herşeyi birkaç dakika içinde elinden bırakıyordu.

Bilge kişi genç adamı uzun uzun dinledi. Genç adam anlattıkça anlattı.Sonra da bilge kişi sordu: "Yaparken zevk aldığın, her şeyden daha fazla ilgini çeken hiçbir şey yok mu?"

Genç adam bir süre düşündü ve cevap verdi: "Satranç..." dedi, "Ama satrancı da çok iyi oynadığım için rakip bulamıyorum."

Bilge kişi "Güzel" dedi, "Burada bir öğrencim var, o da iyi satranç oynuyor." Öğrencisini çağırdı, satranç masası kuruldu. Genç adam ve öğrenci karşılıklı oturdular. Bilge kişi aniden "Bir dakika" dedi, "Bu satranç karşılaşması biraz farklı olacak. Kaybeden, kafasını da kaybedecek. Kaybedenin kafasını ben kendi elimle, kendi hançerimle keseceğim. Tamam mı?" Öğrencisi "Tabii efendim" deyince genç adam da daha zayıf bir sesle "Tamam" dedi.

Oyun başladı. "Her şeyi en iyi yapan", "Her şeyde en başarılı" genç adam boncuk boncuk terliyordu. Yaptığı her atak bilgenin öğrencisi tarafından ustaca savuşturuluyordu. Genç adam terlemeye devam ediyordu. Bir süre sonra savunmaları düşmeye başladı. Öğrenci usta hamlelerle genç adamı sıkıştırmıştı.

Genç adam bir an bilge kişiye baktı. Gözleri korku doluydu. Bilge kişi o an, bir el darbesiyle satranç masasını devirdi: "Tamam bitti! Hiç kimsenin kafası kesilmeyecek!" Genç adam önüne bakıyordu.

Bilge kişi konuştu: "İşte tekrar tutkuyu yaşadın... Dikkatini toplamayı öğrendin... Hiç kimseyi küçümsememen gerektiğini gördün... Her an ölümün yanında yaşadığın için her şeye değer vermen gerektiğini anladın..." Sonra bilge ve öğrencisi yere saçılmış satranç taşlarını birlikte toplayıp kutusuna koydular.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK