Paylaşımlarınızı zevkle okuyor sizlere teşekkür ediyorum
Bütün öğretmenlerime emek ve sevgileri için teşekkür ederek merhaba diyorum.
hoşgeldiniz...
BABA, ”HER GÜN KAR YAĞAR MI ?
Çocuğumu sınıfında görmek için okuluna gittim. Fatma öğretmeni çok övmüşlerdi, çok çalışkan ve başarılı bir öğretmen olduğunu söylemişlerdi. Bende bunun üzerine Fatma öğretmenin okuttuğu sınıfına oğlum Okan’ı kayıt ettirmiştim. Sınıfta tam 83 öğrenci vardı. Bir sırada en az üç öğrenci oturuyordu, Fatma Öğretmen ‘nin konuşmaları çocuk seslerin içinde kayıp oluyordu. Okan ve arkadaşları, sınıfın kalabalık oluşu nedeniyle tahtaya kalkmadan üç ayı geçirdiler.Kış kapıyı çalmıştı... ! , Ocak ayı içinde yarım metre kar yağdı. Karın yağdığı gün kar yağışıdan dolayı sınıfa 83 öğrenciden sadece 15 öğrenci gelebilmişti. Karlı günde, Okan’a fırsat doğmuştu, o gün, tam beş defa tahtaya kalktı. Cümleleri tahtaya yazdıkça, Fatma Öğretmen den kocaman bir yıldız ve aferin..! aldı. Gözleri doldu, defterdeki yıldıza bakakaldı...!Öğretmenin ağzından bir saniyede çıkan “Aferin ! ” kelimesi, Okan’a dünyaları vermişti...! Oysa öğretmen kullandığı kelimeyi çoktan unutmuştu. Okan; dersin bitmesini sabırsızlıkla bekliyordu, mutluluğunu annesi ile paylaşmak için koşarak eve geldi. Kapı da annesine sarılarak öptü. Annesi bu sevince anlam veremedi.Okan ,annesine sevinçle bakarak:— Anne, bu gün, öğretmen beni beş defa tahtaya kaldırdı. Aferin...! dedi. Defterlerime de yıldız attı.” dedi.Hava kararmak üzere idi... derken, abisi Mehmet de okuldan döndü. Baba da işten dönünce, akşam yemeği bayram yerine dönmüştü.. Öğretmenin söylediği : ” aferin ..!” kelimesi bir hafta boyunca evde mutluluk rüzgarları estirmişti.Yağan karlar erimeye başlamıştı, sınıf tekrar eskisi gibi kalabalıklaşmıştı, bir akşam yemeği sonrası, Okan, ev ödevini bitirdikten sonra yanıma yaklaştı:- Baba, “Her gün kar yağar mı? diye sordu. Kar yağmasını istiyordu...!Karın yağması demek, sınıf mevcudunun azalması demekti. Okanın tahtaya kalkması sınıf içi etkinliğe daha fazla katılması demekti.Okan başarmak ve üretmek istiyordu..,Yurdumuzun kalabalık sınıflarında ki kötü yazgıyı yenip, aydınlığına çıkmak istiyordu......!
Turgutkuzan öğretmenimin tavsiyesiyle sadece öğretmen sorunlarını değil, öğrenci sorunlarını da dile getiren yazılarımı yazmaya başladım. Kendi bloğum için yazıyorum. Fakat zaman zaman bazılarını buraya aktarmayı uygun buluyorum.
ÜÇ MAYMUN
Bacaklarını aralamış ağır ağır yürüyordu sırasından sınıfına doğru. Nevin Abla yılların öğretmeniydi. Kötü bir şeyler olduğunu sezmiş ve tüm öğrenciler içeri girdikten sonra öğrencisini çağırmıştı hemen öğretmenler odasına. Israrla bir rahatsızlığı olup olmadığını soruyor, çocuğu adeta itirafta bulunması için sıkıştırıyordu. Bizler bir anlam veremeden Nevin Abla’nın sorgulamasını izliyorduk. Çocuk ağlamaya başlamıştı. “Korkma oğlum, kimseye söylemeyeceğiz. Hadi bize anlat, sana ne yaptılar?” diye sordu. Hala anlamıyordum, birinci sınıf öğrencisini neden bu kadar acımasız sorguladığını. Sonunda çocuk ağlayarak anlatmaya başlamıştı. Nevin Abla’nın ne kadar iyi bir gözlemci olduğunu çocuk anlattıkça hayretle izliyordum. “Kimler, nerede, nasıl?” sorularını hıçkırıklar içinde cevaplıyordu çocuk. “Bizim okuldan.” dedi. “Çamlıkta. Üç, dört kişiydiler. Nevin Abla isimlerini öğrendi. Çocuğu sınıfına göndererek hiçbir şey olmamış gibi davranmasını istedi. Birazdan çocuğun saydığı isimleri sırasıyla çağırmaya başladı sorgulamak üzere. Hepsi önce inkar edip sonra itiraf ediyorlardı. “Bana da şu yaptı öğretmenim.” diyorlardı .Liste giderek kalabalıklaşmıştı. Üzülerek, tiksintiyle ve dehşet içinde dinlediğim bu olayların yapıldığı yer hep aynıydı. Çamlık…
Öğrenciler sırayla geliyorlardı ve okuldan bu olaya karışan yada farklı zamanlarda bu eylemi gerçekleştirenlerin sayısı nerdeyse yirmi kişiyi bulmuştu. “Kimden öğrendin, sana kim yaptı, neden kimseye söylemedin?...” Cevaplar okul dışına taşmaya başlamıştı. Sonunda köyden okumaya giden imam hatip öğrencilerine kadar uzadı liste. Annelerini çağırmaya başladı Nevin Abla tek tek. Olaylar anlatıldı. Birkaç velinin söyledikleri karşısında bu defa Nevin Abla da şaşkınlığını gizleyememiş, hayretler içinde kalmıştı. “Olur müdüre hanım çocuklar arasında böyle şeyler. Çocukken biz de yapıyorduk ama sonra unuttuk.” Bu bir hastalıktı belki de. Aileden çocuğuna geçen, büyüyünce unutacağı bir hastalık. Veliler olaya bizim baktığımız kadar dehşet içinde bakmamışlardı. Onlar için çok doğaldı. Nerdeyse kimse tepki vermemiş, sanki daha önce biliyorlarmış ve çok doğal, olması gereken bir şeymiş gibi yaklaşmışlardı olaya. Bu cinsel taciz değildi, askıntı olmak, laf atmak değildi. Düpedüz erkek öğrenciler birbirlerine tecavüz ediyorlardı. Burası nasıl bir köydü böyle. Anneler hiç tepki vermeden “Bizi bunun için mi çağırdınız?” duyarsızlığıyla okuldan ayrıldılar. Okul müdürümüz Nevin Abla bile hayretler içinde dinliyordu velilerin söylediklerini.
Yapacağımız tek şey kalmıştı. Milli Eğitim Müdürünü durumdan haberdar etmek. Milli eğitim müdürümüz benim yakınımdı. Onlarda kalıyordum. Akşam yemeğinde sohbet ederken olayı utana sıkıla kendisine anlattım. Sadece bizim okuldan değil, köyden ilçeye gelen imam hatip öğrencilerine kadar bu olayı yapanların isimlerini açıkladım tek tek. Bir şeyler yapmasını ve böyle bir rezaletin, böyle bir istismarın, bu toplu tecavüzlerin önüne geçmesini bekliyordum. Aldığım tepki bu defa daha çok şaşırttı beni. Milli eğitim müdürümüz imam hatip kökenliydi ve olayın sorumlularının imam hatipten olması hoşuna gitmemişti anlaşılan. “Çamur at izi kalsın.” dedi. “Nevin’in görüşünü ben biliyorum zaten…” Nevin Ablanın görüşüyle ne ilgisi vardı bu rezaletin. Ben gözümle gördüklerimi, kulağımla işittiklerimi anlatıyordum. Bunun önüne geçilmesi gerekiyordu. Ona anlatmaya çalışıyordum. “Konuyu kapat, yeter artık sofrada.” dedi. Konu kapandı. Bir daha da hiç açılmadı. Ne okulda, ne evde…
Artık hepimiz üç maymunu oynamaya başlamıştık. Ama bu dehşet verici olay hiç zihinlerimizden çıkmamıştı. Aile memnun, amir farklı boyutta, öğretmen çaresiz. Burası Türkiye… Öğretmenine dünya görüşüne göre inanmaya devam eden amirlerle dolu ve olmaya devam edecek maalesef… Bizler de görmeyeceğiz, duymayacağız, söylemeyeceğiz. Ancak o zaman soruşturmasız, sorunsuz bir meslek hayatımız olabilir. Yoksa… Devam arkadaşlar üç maymunu oynamaya….
BENUSA55