Çin Bambu Ağacı

Çevrimdışı AKSA

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.564
  • 2.847
  • 1.564
  • 2.847
# 15 Kas 2007 17:03:55
basit yaşayacaksın.

mesela susayınca su içecek kadar basit.

dört çıkacak, ikiyi ikiyle çarptığında.

tek düğmesi olacak elindeki cihazın;

tek bir düğme, tek bir cümle gibi;

sevince lafı dolandırmadan söylediğin

“seni seviyorum” gibi.

basit bir öpücük yetecek sana;

basit sıcak bir öpücük

ve o öpücükle dolacak tüm günlerin, tüm düşlerin.

o öpücük için yapacaksın hayatının kavgasını,

o öpücük için yiyeceksin hayatının dayağını.

kabak çekirdeği verecek sana

rakamların veremediği mutluluğu.

el yazısıyla yazılmış eğri büğrü bir mektup olacak

en değerli kağıdın;

hep yanında taşıdığın,

atmaya kıyamadığın.

iki harekette giyiniverecek,

iki harekette soyunuvereceksin.

kısacık olacak uyanman

ve yola çıkman arasında geçen süre;

kısacık olacak

sıcacık kollara dolanman

ve yolculuklara çıkman arasında geçen süre.

kendin bile anlayabileceksin yazdıklarını;

bakışların bile anlatabilecek kendini.

beklentilerin de basit olacak.

kaf dağı’nın önünde bekleyecek mutluluklar.

bir ıslıkta bulabileceksin en uzun dostluk romanını;

ya da bir damla gözyaşı yaşatacak sana

en ucuz aşk romanını.

pankreasının sağlığına dua edeceksin kapatırken gözlerini.

zafer işareti yapacaksın tuvaletten çıkarken.

bir kaşarlı tost olacak aradığın

nasıl oturacağını bilemediğin sofrada;

parmakların olacak en kıymetli çatalın.

yine, aynı parmaklar çözecek en karmaşık denklemleri.

iskender’in kılıcı duracak avukat rehberinin yanında.

bir filarmoni orkestrası veremeyecek sana

kontrplak bir gitarda, doğru basılmış bir

“fa diyez”in mutluluğunu.

makyajın ilk “a” sına kadar bilmen yetecek.

temizlik kokacak en pahalı parfümün

“bilmiyorum” diyebileceksin bilmediğinde

ve çok normal olacak onu da bilmeyişin.

tek dereden su getirmen yetecek,

bir “istemiyorum” diyebilmeye.

ne durduğu farketmeyecek abanın altında.

saatin, sadece saati gösterecek;

telefonunu sadece telefon etmek için kullanacaksın.

küçük bir not defteri olacak bilgini en hızlı sayan.

basit yaşayacaksın, basit.

sanki yaşamın bir gün sona erecekmiş gibi

basit...

Çevrimdışı nisanur

  • Aktif Üye
  • **
  • 58
  • 2
  • 58
  • 2
# 15 Kas 2007 17:15:07
çooooook güzel

Çevrimdışı AKSA

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.564
  • 2.847
  • 1.564
  • 2.847
# 16 Kas 2007 13:33:29
Her gidenin ardında bıraktıkları vardır..ve her giden yanında götürmez geçmişini
biraz ona biraz buna parça parça böler ruhunu.canı çıkarcasına kalbi patlarcasına gider..
Kalanın VEFASIZ sıfatına layık olarak gider..Kalanın gözyaşını göremeden gider her nereye giderse gittiği yerle beraber gider..
aslında kaybedişin öyküsüdür..korkularından kaçış..
   Faili olur en kanlı ölümlerin,katliamdır gidişi farketmez..attığı adımla çeker ipini bir masumun
hayalleri ayaklarının altında çiğnerde gider göremez.. görmek istemez belki
    Eğer bir yerlerden birilerinden gitmek isterseniz önce kendinizden başlayın
Yüreğiniz bu vedayı kaldırıyorsa durmayın ve bakmayın ardınıza
                      YOLUNUZ AÇIK OLSUN....

Çevrimdışı gull_seren83

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 237
  • 66
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 237
  • 66
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 16 Kas 2007 19:30:32
paylaşımlarınız için teşekkür ederim...

Çevrimdışı AKSA

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.564
  • 2.847
  • 1.564
  • 2.847
# 22 Kas 2007 16:46:22
   BİR KÜÇÜK TEBESSÜM
  Küçücük bir iyiliğin bazen hayatımızda ne kadar büyük değişikliklere yol açacağını tahmin bile edemeyiz... Küçük kız, hüzünlü bir yabancıya gülümsedi. Bu gülümseme adamın kendisini daha iyi hissetmesine sebep oldu.
   Bu hava içinde yakın geçmişte kendisine yardım eden bir dosta teşekkür etmediğini hatırladı. Hemen bir not yazdı, yolladı. Arkadaşı bu teşekkürden o kadar keyiflendi ki, her öğlen yemek yediği lokantada garson kıza yüklü bir bahşiş bıraktı.
     Garson kız ilk defa böyle bir bahşiş alıyordu. Aksam eve giderken, kazandığı paranın bir parçasını her zaman köşe basında oturan fakir adamın şapkasına bıraktı.
    Adam öyle ama öyle minnettar oldu ki. İki gündür boğazından aşağı lokma geçmemişti. Karnını ilk defa doyurduktan sonra, bir apartman bodrumundaki tek odasının yolunu ıslık çalarak tuttu. Öyle neşeliydi ki, bir saçak altında titresen köpek yavrusunu görünce, kucağına alıverdi.
  Küçük köpek gecenin soğuğundan kurtulduğu için mutluydu. Sıcak odada sabaha kadar koşuşturdu. Gece yarısından sonra apartmanı dumanlar sardı. Bir yangın başlıyordu. Dumanı koklayan köpek öyle bir havlamaya başladı ki, önce fakir adam uyandı, sonra bütün apartman halkı. Anneler, babalar dumandan boğulmak üzere olan yavrularını kucaklayıp, ölümden kurtardılar.
  Bütün bunların hepsi, beş kuruşluk bile maliyeti olmayan bir TEBESSÜMSÜN sonucuydu.

Çevrimdışı AKSA

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.564
  • 2.847
  • 1.564
  • 2.847
# 23 Kas 2007 11:27:04
Ağaç ve İnsan



Bir zamanlar bir ağaç varmış

ve küçük bir çocuğa aşık olmuş

Ve küçük çocuk her gün gelmeye başlamış

Küçük çocuğa yapraklarını uzatmış sevgi ile… verebileceği ilk şeymiş...

Küçük çocuk kendini ormanın kralı ilan etmiş

Küçük çocuk ağaca tırmanmış ve…..

Dallarında sallanmış

Küçük çocuk lezzetli elmalardan da yemiş

Ve Küçük çocuk ile ağaç saklambaç bile oynamışlar

Küçük çocuk yorulunca gölgesinde uyumuş ağacın

Ve Küçük çocukta ağaca aşık olmuş

O kadar çok ki !...

Ağaç artık mutluymuş

Fakat acımasız zaman hızla geçiyormuş

Ve Küçük çocuk artık çok büyüyüp başkasını bile bulmuş...

Ve sonunda ağaç yalnız başına kalmış

Sonra bir gün Küçük çocuk geri gelmiş ağaç ise " haydi gel dallarımda sallan , elmalarımdan ye , saklambaç oynayalım ,gölgemde bile uyursun "demiş.Ama küçük çocuk; "ben artık büyüdüm o dediklerini yapamam".Bunları sana söylemek istemezdim.Ama "Bana biraz para verirmisin? Sana para veremem.Ama benim elmalarımı al ve onları kasabada sat böylece sana para vermiş olurum.
Ve Küçük çocuk tüm elmaları toplamaya başlamış

Ağaç ise çok mutluymuş

Küçük çocuk uzun süre gelmemiş tabi ağaç etkilenmiş ve o nu görür görmez hemen " haydi gel dallarımda sallan , elmalarımdan ye , saklambaç oynayalım ,gölgemde bile uyursun " demiş .
"Artık ben büyüdüm o dediklerini yapamam. Evlendim bir eşim ve bir çocuğum var artık onları düşünmeliyim. Bana bir ev verebilirmisin ?"demiş "benim evim yok ama orman benim evim. İstersen dallarımı kes ve kendine bir ev yap " demiş ağaç. Ağaç hala onu seviyormuş...

Ve o kesmiş bir çok dalı, hiç sormadan, kurumu, yaşmı diye ...Ev yapmak için hepsini götürmüş...
Ama ağaç hala çok mutluymuş...

Fakat bu sefer çocuk uzun bir zaman gelmemiş ve; geldiğinde ise " haydi oynayalım demiyorum, biraz sohbet edelim hiç olmazsa mutlu olurum " demiş ağaç... Ama çocuk artık yaşlı bir adamdır; ve" bana bir kayık verebilirmisin? buralardan gideceğim "demiş ...

Sonra adam ağacı kesmiş

Ve bir kayık yapmak için götürmüş...

Ama Ağaç hala mutludur.

Fakat gerçekten değil...

Çok ama çok uzun süre sonra adam geri dönmüş." senden çok şey almama rağmen sana bir şey veremedim, ben bir vefasız aptalım" demiş...

Çok ama çok uzun süre sonra adam geri dönmüş." senden çok şey almama rağmen sana bir şey veremedim, ben bir vefasız aptalım" demiş...

Elmalar gitti, dişlerimde, artık elma yiyemiyorum. Dallarında gitti,Kolları mda, artık birşey kaldıramıyorum. Gövden gitti,Benim gövdemde artık birşey yapamıyorum. Evet zavallı kök, bu dediklerimden sonra seni ben, beni yıllar öldürdü...

"Çok yorgunum ama çok, nasıl anlatayım keşke burada ağaç olsaydın da, gölgende dinlenseydim" demiş yaşlı adam... Kök ise seslenmiş " gel otur üstüme hiç olmazsa bu ormanda hala dinlenipte oturabileceğin bir yer var" demiş. Çünkü Ağaç onu hala seviyormuş, hemde daha çok...
Ve yaşlı adam oturmuş ve başlamış düşünmeye……..

Ağaç tekrar bana döndü diye çok mutluymuş, çünkü o artık bir yere gidemez…….


Çevrimdışı sitemkar45

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.871
  • 936
  • 1.871
  • 936
# 23 Kas 2007 11:48:38
Arkadaşlar Can Dündarın kalmindn çok güzl bir yazı..Çoğunuz okumuş ya da slayt şeklinde izlemiş olabilirsiniz.Ama hayatımızın ve sevdiklerimzin değerini tekrar anımsamak adına okunmasının faydalı olacağı inancıyla paylaşıyorum..

""Bir zamanlar bir psikoloji kitabında okuduğum bir bölüm vardı...

Hayatın ve getirilerinin kıymetini anlamak için tavsiye edilen bir metod vardı içinde..

Deniyordu ki; "arada bir, çok bunaldığınızda,hayatın sizin için çekilmez hale geldiğini düşündüğünüzde kendinize 10 dakika ayırın ve kendi cenaze töreninizi düşünün"...

           Cümleyi ilk okuduğumda çarpılmıştım...       

Ben girişin akabinde pozitif bir gelişme ve tavsiye bekliyordum...Ama

" kendi ölümümüzü ve cenazemizi " düşünmemiz tavsiye ediliyordu...

Tüylerim diken diken oldu ve yazarın saçmaladığını düşündüm o an... 

Ama önyargı düşmanı biri olarak okumaya devam ettim...

Diyordu ki; " bunları düşündüğünüzde dünyadaki yerinizi, dünyayı terkettiğinizde oluşacak boşluğu, sevdikleriniz ve sizi sevenler için öneminizi anlayacaksınız...

Özellikle insanların sizin için neler söyleyeceklerini, onlar için ne ifade ettiğinizi hissetmeye çalışın...

O andan geriye dönme şansınız olmadığını, hayat denen kredinizin bittiğini ve onlara yanıt verme şansınız olmadığını düşünün...

Tekrar sarılma, bir kez daha öpme ihtimalinizin bittiğini hissedin...

Dünyadaki küslüklerin, ayrılıkların, kavgaların yanında bu acının ve geri dönülmezliğin korkunç çaresizliğini yaşayın...

Bırakın canınız yansın, bırakın alevler içinde kavrulsun tüm ruhunuz...

Orada, o musalla taşında düşünün kendinizi...

Seyredin şu an çevrenizde olanların yüz ifadelerini...

Akıllarından ve yüreklerinden geçen cümleleri hayal edin...

 Kitaba devam etmeden bıraktım kenara ve gözlerimi kapatıp  aynen düşünmeye başladım...

Eşimi, oğlumu, annemi, babamı, kardeşlerimi ve diğer tüm
çevremi oturttum tek tek kendi cenaze törenimdeki yerlerine...

Birer birer yerleştirdim tabutumun çevresine hepsini...

Hayatımda çok nadir bu kadar canım yanmıştı...

 Görüyordum işte "babaaaa..." diye ağlayan biricik oğlumu...

 Eşim kucağında "ağlayan emanetimle" ayakta durmaya çalışıyordu per perişan...

 Koca çınar babacığım, belli belirsiz dualar okuyordu, o gözümden hala gitmeyen vakur duruşuyla...

Annem, ciğerinden bir parça canlı canlı koparılmış gibi hem içine hem dışına akıtıyordu gözyaşlarını...

 Kardeşlerim, akrabalarım

"çok erken gitti, doyamadı oğluna.." diyordu acıyan ses tonlarıyla...

Ve dostlarım... Onlar da şaşkındı...

 Bazısı "daha dün birlikteydik, nasıl olur.."  diyordu...

Bunları seyredip onlara "hayır ölmedim, burdayım.." demek istedim hayal olduğunu unutup...

Sonra anladım yazarın ne demek istediğini daha devamını okumadan  kitabın...

 Farkındalık önemli bir kavramdır psikolojide...

Belki de hiç aklımıza gelmeyen ve gelmeyecek bir farkındalığı göstermek istemişti yazar...

Kitabı okumaya ne gücüm kalmıştı, ne de isteğim...

 Almam gereken dersi ve mesajı almıştım...

 Şimdi ne kitabın adını ne de yazarı hatırlamıyorum...

Şu an bunları yazarken bile çok kötü oldum...

Bu olayda tek farkındalık da yok üstelik...

 Biraz kendime geldikten sonra devam ettim hayatımın en zor hayaline...

Sırada çevremdekilerin ölümümün akabinde neler söyleyecekleri vardı..

Usulen ve nezaketen söylenenlerin dışında... Onlarda bıraktığım izleri,

yaşananları ve yaşanamayanları elden geçirerek ben konuşturacaktım hayalimde...

 İçlerini okuyacaktım, senaryo bana ait olarak...

 Yaşarken neler yazmıştım, ölümümle neler okuyacaktım...

Gerçek duygularıydı ulaşmaya çalıştığım, ölüm acısının etkisiyle girilen duygusal mod değildi, deşifre etmem gereken metin...

Canım oğlumun söyleyecek çok şeyi yoktu...

 Özleyecekti, yokluğumu hissedecekti..

Ağlayacaktı aklına geldikçe...

Belki ölümün ne anlama geldiğini hissedecek yaşa gelinceye kadar

sıradan bir üzüntünün ötesine geçmeyecekti duyguları...

Ama hayal bu ya, 18-20 yaşına getirdim 2 saniyede oğlumu...

"hayal - meyal hatırlıyorum be baba seni...

Keşke şimdi yaşıyor olsaydın da erkek erkeğe sohbet etseydik seninle...

Bak mezuniyet törenimde de babasızdım...

Askere giderken kimin elini öpeceğim senin yerine...

Diyecek canı yanarak bir köşede...

Sevgili eşim... Benim muhteşem hatunum...Nasıl dayanır bensizliğe?...

O ki, benim için her şeyini feda edip koşmuştu bana...

Hayatının tek adamı şimdi toprak olacaktı...

Bir daha " Seni seviyorum " diyemeyecekti...

Bir daha hevesle açamayacaktı çalan kapıyı...

Ve her gelen gece bensizliğini haykıracaktı yüzüne...

Her sabah da bensiz başlayacaktı koca gün...

Tek cümlesi takıldı o an içime;

 " Oyunbozanlık yaptın be böceğim, hani beraber ölecektik ?..."

Babam-annem,o bugüne kadar evlat olarak mutlu edecek hiçbir şey yapamamanın acısıyla kahrolduğum güzel insanlar...

Helaldi şüphesiz hakları...

Bilerek hiç kırmamıştım onları...

Üzerine titredikleri evlatları onlardan önce göçmüştü işte önlerinde ve dualarına muhtaçtım....

Kaç anne ve babanın çekebileceği bir acıydı ki evladının cenazesinde bulunmak...

Herhalde insanın uzun yaşadığına üzüldüğü nadir anlardan olsa gerek...

Diğerlerine geçmiyorum...

Bu yazıyı şu an yazıp sizlerle paylaştığıma göre "diğerlerine" artık sizler de dahilsiniz...

Düşünün, bir gün bir mail ulaşıyor mail-boxınıza "ölmüş“ diye...

Sizler kim bilir neler düşünür ve yazardınız...

Eşim şu an yanımda ağlıyor, sanki gerçekmiş gibi...

Oysa ki yazarın amacı "Yaşamanın ve hala nefes  alıyor almanın kıymetini" göstermekti...

Benim de öyle...

Lafı çok uzattım farkındayım...

Ama  dediğimiz çözümü zor süreç 2 satırla özetlenemeyecek kadar girintili çıkıntılı...

Ben o gün kurduğum o hayalle, canımın tüm yanmasına rağmen   

YENİDEN DOĞDUM...

Bilgisayar diliyle "format attım hayatıma"...

Sahip olduklarımın farkına vardım ve hala nefes alıyor olduğum için şükrettim...

Gözlerimi açtığım anda o kötü ve acı sahne bitmiş, oyun perde demişti...

Peki ya hayal değil de, gerçek olsaydı ve perde bir  daha açılmamak üzere kapansaydı...

İşte bu final bu yazıyı buraya kadar okumanıza değmiş olmalı...

Belki gerildiniz, kötü oldunuz ama devamını getirirseniz buna değer bence...

Ben bu akşam melankoliğim ve biraz abartmış olabilirim...

Hani sanatçı ve şairiz ya ondandır belki...

Bence bu yazıyı sadece okuyarak bırakmayın...

 

LÜTFEN ARADA BİR,

BURADAN ALDIKLARINIZI TARTIN,

DÜŞÜNÜN VE HAYATINIZI GÖZDEN GEÇİRİN...

 

Ölümün kime ve ne zaman geleceğini

Yüce Allah' tan başka bilen yok...

 

İşte bu yüzden hazır yaşıyorken ve

nefes alıyorken yapabileceklerinizi yapın,ertelemeyin...

 

Bilerek – bilmeyerek

kırdığınız kalpleri tamir edin...

Sizi sevenlere ve sevdiklerinize

daha fazla zaman ayırın...

 

Ve en önemlisi;

 

VERDİĞİ-VERMEDİĞİ,

ALDIĞI-ALMADIĞI HERŞEY İÇİN,

TEKRAR TEKRAR ŞÜKREDİN

YÜCELER YÜCESİ YARADAN'A"""

Çevrimdışı AKSA

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.564
  • 2.847
  • 1.564
  • 2.847
# 23 Kas 2007 13:29:45
24 KASIM ÖĞRETMENLER GÜNÜ
(BENİM ÖĞRETMENİM)

Anadolu’nun çilesini yaşayan insanların şartlarını bildiği bir köyde dünyaya geldim. Elektrik yok, elektrikli ev aletleri yok, doğru dürüst içme suyu yok. Yinede şanslı sayılırız. Yıl 2007 hala yolu, suyu, okulu elektriği olmayan köyler var. Benim köyüme okul 1939’ da yapılmış. Okula başladığımda her yönüyle örnek aldığım öğretmenimiz vardı. O iyi bir ziraatçı, iyi bir sıhhiyeci, iyi bir öğretmen; aynı zamanda köyümüzün önderi, lideri idi. Geçen yıl rahmete kavuştu. Bu vesile ile onun şahsında başta, başöğretmen ATATÜRK olmak üzere tüm rahmete kavuşan öğretmenlerimizi saygıyla anıyorum, ruhları şad olsun, yaşayanlara da uzun ömür, sağlık, mutluluk diliyorum.
Dünyanın en kutsal ve anlamlı mesleği nedir diye sorsalar hiç tereddüt etmeden öğretmenlik derim. Bütün mesleklerin bir öğreteni yani bir öğretmeni var. O halde öğretmenine sahip çıkamayan ona gerektiği önemi vermeyen, saygı duymayan kişi ve toplum olmamalıdır. Ama gerçek hayat ile özlenen aynı değil, öğretmene saygı gitgide yok oluyor. Öğretmenin özlük hakları, yetiştirilmesi toplumsal sorunlarının altında ezilmeden görevini yapması yönünde biz bir şeyler yapıyor muyuz? Yapmıyorsak öğretmenlerden neden hep daha fazlasını istiyoruz. Özellikle son yıllarda toplumda ciddi bir YOZLAŞMA var. Bu yozlaşma mesleklere güveni de olumsuz etkiliyor. Ancak yapılan bir araştırmada toplumumuz hala öğretmenleri askerlerden sonra en güvenilir buluyor.
Dinimizin ilk emri OKU ile başlıyor. Bizi okutan, yetiştiren bu değerli varlığa karşı sorumluluk taşıyan herkes vazifesini yapmalı. Öğretmenler toplumda saygın kalabilmesi için 2. iş yapmak zorunda kalmayacakları özlük haklarına sahip olmalı. Öğretmenler ideolojik saplantılardan, siyasetin çirkinliğinden, öğrenci veli çatışmasından, kadrolaşma engelinden, sendikal bağnazlıktan kurtulmalıdır.
Öğretmenlik herhangi bir meslek gibi değerlendirilmemelidir. Özenle ve çağın gereklerine göre yetiştirilmeli, öğretmenlerimiz milli kültürümüzü kavrayacak tarih şuuru ile manevi değerleri de özümsemiş olarak yetiştirilmelidir.
Giyimiyle hal ve hareketi ile bilgi birikimi ile maddi imkânları ile örnek alınmalı, onlarda örnek olmasını bilmelidir.
Kapitalist sistem nedeniyle her olaya ticari gözlükle bakılmasını sağlıyor. Bu nedenle öğretmenler günü, anneler günü, babalar günü… v.s. hiç bitmiyor. Bu günler güzel ama sadece o gün hatırlamaya vesile oluyor. İşin önemini kavramamızı perdeliyor. Sevinci, tasayı birlikte yaşamlıyız. Ama anlamını kavrayarak Öğretmenlerimizi 24 Kasım’larda hatırlayıp bir çiçek vermekle CEK-CAK demekle olmuyor.
Öğretmenlik mesleği ve sorunlarıyla ilgili bir şey yok.Bu ülkenin hala, ana sorunu CAHİLLİK ve FUKARALIK her iki sorunla da baş etmenin yolu eğitimden geçiyor. Kim eğitecek öğretmen…  Sorunlarımızı kendimiz çözmeli başkalarının dayatmalarına, akıl vermelerine bırakmamalıyız.
Tüm öğretmenlerimize sağlık, mutluluk ve sevgi dileklerimi sunuyorum. Öğretmenler gününü kutluyorum.

Çevrimdışı dil_ruba_68

  • Yeni Üye
  • 3
  • 0
  • 3
  • 0
# 23 Kas 2007 14:14:47
çok güzel hepsi herkese teşekkürler

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 23 Kas 2007 19:41:01
   MAVİ YELEK   

        Merzifon’nun bir köyünde çalışıyordum. Henüz üç-dört yıllık öğretmendim. Bana 4. sınıfları verdiler. Okul müdürümüz bir bayandı.

Aslında beş öğretmendik ve beşimiz de bayandık.  Hepsi bana sınıfım-

daki Kadir’den sözettiler. “Aman ha! Bulaşma sakın o çocuğa.”   de-

diler.  Dördüncü sınıfta okuyan küçücük bir öğrenci nasıl da böyle

korkutmuştu hepsinin gözlerini. Şaşırmıştım ama bir şey demedim on-

lara. Sınıfa girip Kadir’i tanıdığımda ne demek istediklerini anlamış-

tım. Her şeyden önce fiziksel olarak diğerlerinden çok farklıydı. İri ya-

pılıydı ve daha büyük gösteriyordu. Çok öfkeli bir yüz ifadesi vardı.

Her an birisini öldürebilirmiş gibi bakıyordu etrafına. İşin açıkçası ben

de  ürkmüştüm. Başıma bela olmasın diye hiçbir şey beklemedim on-

dan. “Niye ödevini yapmadın, niye çalışmadın, neden dersi izlemiyor-

sun, dersi izlesene. …” Hiç ama hiçbir şey konuşmadık aylarca. Geldi

gitti, misafir gibi oturdu sınıfta. Yanında bıçak getiriyor söy-

lentileri vardı, arayamadım bile ceplerini. Korkmuştum…

          Aylar geçmişti Kadir’in sesini duymadan. Sene sonu yaklaşmış-

tı. Bir gün her şeyi bırakıp çocuklarla şarkı, türkü söyleyip eğlenmeye 

karar verdik. O zamana kadar öğrencilerim bile Kadir hakkında ağızla-

rını açmazlarken birisi “Öğretmenim Kadir’in sesi çok güzel.” dedi ve

ben ilk defa Kadir’le konuştum. “Sen de türkü söyler misin Kadir?”

dedim. İtiraz etmedi Kadir. Elini alnına götürdü, gözlerini kapattı ve

başladı en iyi yaptığı şeyi yapmaya. MAVİ YELEK MOR DÜĞME-

LEEEER…Anlatamam sizlere. Muhteşemdi. Tüylerim diken dikendi.

Gözlerimden aşağı süzülen yaşları hissedemiyordum bile. Anlatılması

gerçekten mümkün olmayan duygularla doluydu içim o an. Türkü bit-

tiğinde ayağa kalkmış deli gibi alkışlıyordum Kadir’i. Diğer öğrencile-

rim de benim coşkuma ve duygularıma eşlik ediyorlardı alkışlarıyla.

Aylarca sesini bile duymaya ürktüğüm Kadir, bana neler yaşatıyordu

böyle?..

           O gün bitip de eve döndüğümde hala Kadir’in sesi kulaklarım-

daydı. Ertesi gün okula geldiğimde (haşhaşlı ekmek meşhurdur oralar-

da) masamın üstünde bir tepsi haşhaşlı ekmeği görünce ve onu Kadir’

in getirdiğini öğrenince, anladım ki benim alkış seslerim de Kadir’in

kulağından silinmemişti. “Mavi Yelek” Kadir’in de benim de hayata

bakışımızda, insanları tanımamızda çok şeyler katmıştı bize. O gün-

den sonra en iyi öğrencim Kadir oldu. Hatta okulun örnek öğrencisiydi

artık. Bilinçsizce, sadece müziğe olan tutkum yüzünden, topluma iyi

bir birey kazandırmış olmanın mutluluğunu yaşadım; onun gözlerine

her daldığımda, sesini her duyduğumda…

           İşin gerçeği Kadir de bana çok şey öğretmişti. Bugün öğrencile-

rime  önyargısız davranabiliyorsam, hepsini kendi çocuğum gibi sevip,

koruyup okşayabiliyorsam, onlara “Benim çocuklarım…” diyebiliyor-

sam, hepsinin sesini duymaktan mutluluk duyabiliyorsam…Bu bana

Kadir’in öğretisidir.

          Aradan yıllar geçti. Çok yer değiştirdim. Birbirimizi göremedik

daha.  Şimdi nerdedir, ne yapar bilmiyorum. Ama benim onu unuta-

madığım gibi onun da beni unutamadığını biliyorum. Ayrıca biliyorum

ki artık o kara gözleri de öfkeyle bakmıyordur dünyaya…

           Tüm bunları yazarken o anı yeniden yaşadım.  Kadir’in sesini

yeniden duydum sanki. Aynı duygularla yaşlar süzülmeye başladı

gözlerimden yine. Alkış sesleri kulağımda çınlıyor işte…İşte dünyaya

öfkeyle bakan o çocuk gözleri… Alkışı duyduktan sonraki hali…

Gözlerimin önünde yine.

           Böyle zamanlarda “İyi ki  öğretmen olmuşum.” diyorum…

İyi ki…İyi ki öğretmen olup yüzlerce çocuk kalbine dokunabilme mut-

luluğunu  yaşayabilmişim…

           Başka hangi meslekte böyle duygular yaşanabilir, başka kim

yüzlerce  çocuğu kendi çocuğuymuş gibi sevebilir, başka kim çocuk

gözlerindeki mutluluktan bu kadar pay çıkarıp mutlu olabilir ki?...

           YALNIZCA BİZ ÖĞRETMENLER...

                                          BeNuSa55                                   

Bütün meslektaşlarımın öğretmenler gününü kutluyorum...

Çevrimdışı turgutkuzan

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
  • 4.439
  • 3.070
  • Öğrenci Velisi
# 24 Kas 2007 04:27:29
Benusa öğretmenimin şahsında tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler gününü kutlarım.

Çin bambu ağacı başlığı altında yayınlanan yazılardan olan e-kitap çalışmasını tüm üyelerimize armağan ediyorum.

Bu e-kitap çalışmasında, web sitemde yayınlanan

Nasıl Başarılı Olunur? 
Hayat Dersleri - 1 
Nükteler
Belirli Gün ve Haftalar

başlıklı çalışmalarımda bulunan yazılara yer verilmemiştir.
Aynı mesajın farklı uyarlamaları e-kitaba konulmamıştır.
Öğretmenler gününün yılın 328. gününe denk gelmesi nedeniyle yazı sayısı 328 ile sınırlandırılmıştır.

Çalışmanın üyelerimize faydalı olmasını ümit ediyorum.

emrovic kardeşim çin bambu ağacındaki yazıları e-kitap haline getirme çalışması yaptığını belirttiğin mesajı okuduğumda 200. mesajın düzenlemesini yapıyordum.  Çalışmayı pdf formatında hazırladığını tahmin ediyorum. pdf formatındaki çalışmaların kullanışlı olmadığını düşündüğüm için kendi çalışmamı tamamlayarak yayınlamayı tercih ettim.

Hazırladığın çalışmayı yayınladığında üyelerimiz kendileri için uygun gördükleri çalışmayı kullanmayı tercih edeceklerdir.

İnşallah başka ortak çalışmalar yapmamız mümkün olur.

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 25 Kas 2007 10:11:30
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Benusa öğretmenimin şahsında tüm öğretmenlerimizin Öğretmenler gününü kutlarım.

Çin bambu ağacı başlığı altında yayınlanan yazılardan olan e-kitap çalışmasını tüm üyelerimize armağan ediyorum.

 
teşekkür ederim turgutkuzan öğretmenim. Çin bambunun kurumaması için elinizden geleni yaptığınız ve forum sayfaları arasında unutulmasına  izin vermediğiniz için.
        Öğretmenler günü için çok anlamlı bir hediye olduğunu düşünüyorum tüm eğitim camiasına.
        Ayrıca bu ağacın kurumaması için bıkmadan sulamaya devam eden AKSA ve ezoos öğretmenlerime de çok teşekkür ediyorum.Sağolun.
        Bu sayfalarda emeği geçen herkese sonsuz teşekkürler.

Çevrimdışı benusa

  • Uzman Üye
  • *****
  • 674
  • 132
  • 674
  • 132
# 25 Kas 2007 10:17:06
 

 
[/quot
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
ANNEM
                    
Hiç tanımadım annemi ben, hiç görmedim.Ben çok küçükken gitmiş uzaklara geri dönmemecesine bir gün.Beni böyle boynu bükük bırakıp,ağlayacağımı,
özleyeceğimi bile bile. Beni nasıl sevdiğini,canım oğlum dediğini, babam anlatırdı hep.Annemden bir şey kalmadı bana ne yaşanan bir an ne anlatılacak bir hatıra ne de solmuş birkaç resim.Sadece bir mezar taşı ve bir numara 1960/1026-A. Tanımadım ki annemi ben.Nasıl olur anneler bilmem.
Nasıldı annem acaba melekti herhalde bütün annelerin olduğu gibi.Peki melekler bırakıp giderler mi çocuklarını hiç mi özlemezler? Bilemiyorum.Zorunlu gitmiş ti ya ondandır belki özlemediği,arayıp sormadığı.Yoksa bir tanesini,canını hangi anne özlemezdi ki.Hangi anne bırakır gider özleneceğini bile bile.Çok yalnızım anne,anneciğim çok özledim seni içim yanıyor, anne kelimesini her duyuşumda. Çaresizliğimi yaşıyorum seni görememenin.Kader mi yoksa, bahtsızlık mı desem.Bu sefer Hak’ka isyan diyorlar.Bu masum bir isyan diyorum kendi kendime.Kendimi kandırıyorum.Annemin gelmeyeceğini bile bile.

Nasıl olur anne sevgisi hiç tatmadım ki.Annem olsaydı eğer saçımı koklar,yanağımı okşar, sımsıkı sarardı beni sevgisinle,gönlünde saklardı beni.
Başucumda beklerdi,akşamları tatlı sesiyle masallar okurdu bazen ninni söylerdi.Uyumazdım, uyumak istemezdim annemi yaşamak isterdim doya doya.
Nefesini duyardım, çekerdim içime hep,sonsuzluğu yaşardım onunla, ayrılığı belki değil.Hiç tanımadım ki,görmedim annemi ben.Hasreti yakıyor bir kor gibi hala sönmemiş bir volkan gibi gönlüm.Bazı geceler daralıyorum,ağlıyorum,sen yoksun ki anne.Çok ihtiyacım olduğu anda yine senin yokluğunu yaşıyorum.
Rüyamda görmeye bile razıyım,seninle konuşup,dertleşmek için kapıyorum gözlerimi bekliyorum sen, gelmiyorsun niye anne.
 
Mezarına, her hafta bir çiçek bırakıyorum,seni okşuyor seviyorum biliyor musun anne?Cennet “Anaların Ayağı Altındadır” demişler atalarımız.Ben cenneti göremem ki seni göremediğim için anne.
Beni dünyaya getirdin,besledin hakkını helal et anne.Anne sen olsaydın ne güzel anlatırdım ama ben anne sevgisini bilmem ki hiç yaşamadım ki. Nasıl anlatırım anne.

Sensizliğe hala alışamadım.Ölmek istiyorum.Seni bir an evvel görüp,sarılmak istiyorum,affet beni anne.

                                     

                                                     “Bedirdekihamza”dan  (alıntıdır)

 


Bedirdeki hamza öğretmenimize Allahtan rahmet, yakınlarına başsağlığı diliyorum.

Çevrimdışı destinalila

  • Uzman Üye
  • *****
  • 530
  • 221
  • 530
  • 221
# 25 Kas 2007 19:38:49
Canım Anneme

Dünyaya senin ile geldim.
Gözümü açtığımda anladığım tek şey sendin.
Sıcaklığı sende tattım,
Sevmeyi senden öğrendim; Anne
Üzüntünü hiç belli etmezdin, gülmeye çalışırdın.
Göz yaşını sakladığını hatırlıyorum.
Gülüşün ne kadar hoş ise,
Göz yaşın o kadar anlamlı Anne
Hep gül anne , Hep gül .
Gün seninle güzel,
Gece seninle anlamlı ve korkusuz.
Hatırlarmısın Anne ,
Bir şey olsa ilk sana koşardım
Kanayan yaramı şefkatli ellerinle sarardın,
Şefkatin ilaçtı bana anne.
Göz yaşlarımı sildiğini hatırlıyorum,
Anne aşkını; anlıyorum, Aşkı anlıyorum Anne.
Yeniden çocuk olmak isterdim.
Kanayan yaramı sarmanı, Göz yaşlarımı silmeni,
Beni bağrına basmanı isterdim Anne.
Ben seninle hep çocuk kalmak isterdim.

(14.05.2000)
 
Aziz Ekici
 

Çevrimdışı destinalila

  • Uzman Üye
  • *****
  • 530
  • 221
  • 530
  • 221
# 25 Kas 2007 19:42:08
Alır Dağlar

Baba bugün üşüyorum
Karda kaldım üşüyorum
Anama deyin sıcak bir çorba koysun
Üstümü ört baba üşüyorum

Behey babam dalmış babam
Sigarayı sarmış babam
Şapkasına hicran dökmüş
Kibrit gibi yanmıs babam

Baba bugün alır dağlar
Bu dert beni alır dağlar
Şehirlere sığmaz oldum
Fazla sürmez alır dağlar

Baba bugün ağlıyorum
Darda kaldım ağlıyorum
Duaların üzerimden eksik etme
İçim yandı ağlıyorum
 
Yusuf Hayaloğlu
 


buda babam için....onları okadar çok seviyorumki.... buradan gönderdiklerimi bilmeseler de , okumasalar da, hissetmelerini isterim....

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK