Neden bazı çocuklarımız okuduklarını anlıyor, bazısı anlamakta güçlük yaşıyor?
Okumada beklentiler, yaklaşım ve okumaya yönelten etki kaynağı da sonucu belirliyor olamaz mı?
Okumada fayda amacı (beklenti merkezine göre değişse de) olmalı mı?
Kısa vadeli beklentiler mi, uzun vadeli kazanımlar mı öncelenmeli?
Okumaya dair süreklilik arz eden davranışlara dönüşmesi için format ne olmalı?
Örneğin kızım ilk-orta okul yıllarında (hatta okul öncesi kitaba ilgisi varken) iyi-kötü kitap okurken lisede ısmarlama, tavsiye olmaksızın okuduklarının sayısı 1-2'i geçmedi.
Ne oldu da 'ben de kitap yazabilir miyim' diye heyecan içindeki çocuk birden bire okuldan ve kitaptan soğudu?
Eğitim formatımız, beklentilerimiz, üslubumuz, her ne ise artık... çocuklarımızın hem ruhları, hem gelecek heyecanları, hem de mutlulukları kaybolup gidiyor. Bir yerlerde bir sakatlık var, kör noktaları göremiyoruz.
Zeki olmak için çok okumalısın, çok çalışmalısın, çok uğraşmalısın, çok test çözmelisin v.s komutlarla bütün eğitim materyallerini "yapılması gereken zorunlu görevlere dönüştürmekle" büyük bir hata yapmıyor muyuz?
Bir sistemi bozmanın en garanti yolu "kendi kendine çalışırken" onu kendi isteklerimize uyarlayıp, edilgen ve ölü bir forma dönüştürmek de olabilir mi (örneğin...) ?
Ölü ruhlar desek daha doğru olur belki de...
İstendiğinde düğmesine basıp kapatılabilen hepimizin malumu masa üstü pc'ler idi. Laptopların pabucunun dama atılması, daha birkaç yıllık olay. Yakında bu cepler, mepler de ortalıkta görünmeyecek.
Nesnelerin; isteseniz de (düğmesine basıp) kapatamayacağınız bir çağa doğru hızlı adımlarla giderken, yapay zeka sürekli ilerlerken, çocuklarımızı edilgen kılmakla; bir yapay zeka, hatta ondan daha aşağı bir muamele yapmakta sakınca görmezken bizler, ne tür bir ilerlemeden bahsedebiliriz ki?
Müjde! yapay zeka da tıpkı insan, hayvan yavruları gibi tecrübe ederek öğreniyor. Şimdiden işlem güçleri ve isabet konusunda bizleri alt etmiş durumdalar. Yakında yüzlerce kişinin işini daha az maliyet, daha kısa sürede ve daha iyi kalitede yapabilen algoritmalar devreye girecek. E e ! insan ne yapacak? (henüz bir cevabı yok, varsa da net değil) Böyle bir zaman diliminde ne tür zekalara ihtiyaç olacağını da siz düşünün artık. Bugün bile bunun noksanlığını fazlasıyla hissediyoruz.
Korkarım çocuklarımız çok yakın bir gelecekte onlarla baş edemeyecek bir konumda kalacaklar.
Doğanın temel bir prensibi var, işlemeyen atıl olmak zorundadır. Yaşam döngüsünde bu kendi içerisinde tutarlıdır. Başka bir deyişle kendi iç enerjisini tüketen veya kullanamayan her form ölmeye mahkumdur.
Sürekli form, şema, basit kazanım algoritmalarla gidersek elbette düğmesine bastığımızda eylemlerini kapatabileceğimiz yapay zeka hizmetkarlarımız olacaktır.
Burada temel prensip bir sorunla karşılaştığında;
(insan veya nesne) ne yapacak?
Ne yapabilecek ise?
Sorunu tespit, çözüme yönelik araçlar belirleyebilen, ihtiyaç listesi yapabilen, olası çözüm yollarını neden-sonuç ilişkisi bağlamında korelasyon kurma, sayısal veri transferi, denklik veya farklılıkların oluşturacağı olasılıklar v.s konularında veri toplama, işleme ve sonuçlarını analiz etme, ve yeni bir davranış girişimi için karar oluşturabilme yetenekleri geliştirme olarak düşünürsek bunu en iyi yapay zekalar halihazır da bizden daha iyi yapıyor zaten.
Elbetteki insan etik açıdan zekası kesin form ve formatlara mahkum edilmeyecek kadar karmaşık, duygu ve düşünebilme yetileri açısından biraz da özel bir varlıktır. Ona yapay zeka muamelesi yapmak hakaretten başka bir şey olabilir mi?
İnsanın insan olmak ve benzerlerine saygı, varlıklarını sevgi ile karşılama, onlarla birlikte var olduğunun bilinciyle; huzur içinde mutlu yaşamak dışında ne tür bir özel görevi olabilir ki?
Ne tür bir eğitim, başarı ve bunları gerçekleştirecek hepimizin ortak paydalarını buluşturacak bir zekadan bahsediyoruz?
Bu konuda net olduğumuzu sanmıyorum. Fakat eğitimcilerimizin buna gerçek anlamda kafa yorması ve yalnızca gerçeği, insanca olanı bulmak çabasında olması gerektiğini düşünüyorum. Eğitimcinin bilimin ve insanlık erdemlerinin ışığı doğrultusunda bildiğinden şaşmadan inandıklarını uygulayabilen, kendi vicdanı dışında hiç kimseye, hesap verme zorunluluğu olabileceğini düşünmüyorum. Birbirimize çelme takarak bir yerlere varabileceğimizi sanmıyorum. Sipariş usulu nesillerin ne isaya ne musaya bir fayda getireceğini de sanmıyorum. Gelip geçen binlerce nesil bunu ziyadesiyle ispatlamıştır zaten.
Lütfen çocuklarımızın decoderları ile daha fazla oynamayalım.