İbretlik Hikayeler

Çevrimdışı Gülirem

  • Bilge Üye
  • *****
  • 5.123
  • 17.811
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 5.123
  • 17.811
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 18 Mar 2015 19:54:03
 Kapı vurulduğunda yaşlı kadın güçsüz bacaklarıyla hole doğru ilerledi. Gelenler, oğlunun asker arkadaşlarıydı. Her ikisi de elini öptükten sonra uzun boylu olanı:

-Pek fazla vaktimiz yok anacığım, dedi. Birkaç saat koparıp hayır duanı almak istedik.

Kadın, büyük bir telaşla:

-Olmaz öyle şey , diye atıldı. Birşeyler yedirmeden sizi bırakır mıyım hiç?

Yaşlı kadın bu sözleri, eşinin ve oğlunun sağlığındaki günlerin vermiş olduğu alışkanlıkla bir çırpıda söylemiş, fakat işin nereye varacağını düşünememişti.

Diğer asker, saatine baktıktan sonra:

-Peki anacığım, diye karşılık verdi. Karnımız tok ama yine de ikişer yumurta kırarsan yeriz.

Esasında delikanlı, kadına bir zahmet vermemek için böyle demiş ve bahçede de tavukları gördüğünden, işi en basit şekliyle geçiştirmek istemişti. Onların son günlerde sadece iki yumurta yaptığını, ve evde de başka birşey bulunmadığını nerden bilecekti?

Yaşlı kadın, mutfağa doğru yönelirken, şimdi yan odada oturan gençlerle birlikte askerlik yaptığı sırada, şehid olan yavrusunu düşünüyordu. O da arkadaşları gibi, sahanda yapılan yumurtayı ne kadar çok severdi.

Kadın, titrek elleriyle yumurtaları kırmaya çalışırken , ister istemez üzülüyor ve misafirlerine, fakirliğini hissettirmemenin çarelerini arıyordu.

İyi ama çocuklar ikişer yumurta dedikleri halde, tabaklarında sadece birer yumurta gördüklerinde ne olacaktı?

Yaşlı kadın, daha fazla birşey düşünemedi. Ve acizliğinin verdiği tevekkülle, yumurtaları alıp kırdığında, nur yüzü sevinç gözyaşlarıyla ıslandı.


Her iki yumurta da, çift sarılı çıkmıştı..

Çevrimdışı gülru_06

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 690
  • 1.830
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 690
  • 1.830
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 18 Mar 2015 20:00:50
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Kapı vurulduğunda yaşlı kadın güçsüz bacaklarıyla hole doğru ilerledi. Gelenler, oğlunun asker arkadaşlarıydı. Her ikisi de elini öptükten sonra uzun boylu olanı:

-Pek fazla vaktimiz yok anacığım, dedi. Birkaç saat koparıp hayır duanı almak istedik.

Kadın, büyük bir telaşla:

-Olmaz öyle şey , diye atıldı. Birşeyler yedirmeden sizi bırakır mıyım hiç?

Yaşlı kadın bu sözleri, eşinin ve oğlunun sağlığındaki günlerin vermiş olduğu alışkanlıkla bir çırpıda söylemiş, fakat işin nereye varacağını düşünememişti.

Diğer asker, saatine baktıktan sonra:

-Peki anacığım, diye karşılık verdi. Karnımız tok ama yine de ikişer yumurta kırarsan yeriz.

Esasında delikanlı, kadına bir zahmet vermemek için böyle demiş ve bahçede de tavukları gördüğünden, işi en basit şekliyle geçiştirmek istemişti. Onların son günlerde sadece iki yumurta yaptığını, ve evde de başka birşey bulunmadığını nerden bilecekti?

Yaşlı kadın, mutfağa doğru yönelirken, şimdi yan odada oturan gençlerle birlikte askerlik yaptığı sırada, şehid olan yavrusunu düşünüyordu. O da arkadaşları gibi, sahanda yapılan yumurtayı ne kadar çok severdi.

Kadın, titrek elleriyle yumurtaları kırmaya çalışırken , ister istemez üzülüyor ve misafirlerine, fakirliğini hissettirmemenin çarelerini arıyordu.

İyi ama çocuklar ikişer yumurta dedikleri halde, tabaklarında sadece birer yumurta gördüklerinde ne olacaktı?

Yaşlı kadın, daha fazla birşey düşünemedi. Ve acizliğinin verdiği tevekkülle, yumurtaları alıp kırdığında, nur yüzü sevinç gözyaşlarıyla ıslandı.


Her iki yumurta da, çift sarılı çıkmıştı..
hocam konuyla çok alakalı değil ama bende bugün çok sevindim sabah yumurta yaparken 3 kirdiğim yumurtanın hepsi çift sarılıydi

Çevrimdışı Gülirem

  • Bilge Üye
  • *****
  • 5.123
  • 17.811
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 5.123
  • 17.811
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 18 Mar 2015 20:26:16
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
hocam konuyla çok alakalı değil ama bende bugün çok sevindim sabah yumurta yaparken 3 kirdiğim yumurtanın hepsi çift sarılıydi
Ömrünüz hep öyle bereketli olsun öğretmenim inşaallah.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.774
  • 227.206
  • 28.774
  • 227.206
# 19 Mar 2015 06:54:39
Adamın biri kalkmış camiye gitmek üzere temizce giyinmiş yola çıkmış..!
Giderken yolda düşmüş, kalkıp üstünü silkeleyip evine dönmüş..! Elbisesini değiştirip temiz kıyafetlerle tekrar yola çıkmış..!
Yeniden düşmüş, yeniden eve gidip üstünü değişip yola çıkmış..!
Yolda giderken elinde lamba ile onun yolunu aydınlatan bir adam görmüş..!
Beraber mescide doğru ilerlemişler..!
Düşen adam lambayı tutana namazı kendisinin kıldırmasını söylemiş kabul etmemiş..!
Lambayı tutan adam Düşen adam niçin istekli olmadığını namaz kıldırmayı kabul etmediğini sorunca lamba tutan adam kendisini şeytan olduğunu söylemiş..!
Düşen adam şok olmus ve neden kendine ışık tutup yolunu aydınlattığını sormuş..!
Şeytan demiş ki; Seni düşüren bendim..!
Mescide gitmemen için ve sen birinci defa düştüğünde eve gidip elbiseni değişip tekrar mescide doğru çıkınca ALAH senin tüm günahlarını affetti..!
Ben seni ikinci defa düşürdüm sen tekrar üşenmedin eve gidip elbiseni değiştin.. !
Tekrar yola çıktın bu defa Allah senin geçmiş ehli beytinin günahlarını bağışladı..!
Ben korktum ki 3. Düşmende Allah dünyadaki tüm müslümanların günahlarını bağışlayacak..!
O sebeble senin güvenli bir şekilde mescide ulaşman için lambayla yolunu ben aydınlattım...!
Bir iyilik yapacaksan zorluklarından dolayı o işi yapmaktan asla vazgeçme bunun karşılığında ne kadar mükafat kazanacağını tahmin bile edemezsin..!

Çevrimdışı seyfi ünaldı

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 5.186
  • 32.929
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 5.186
  • 32.929
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 19 Mar 2015 07:31:50
Hacile hocam Allah sizden razı olsun.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.774
  • 227.206
  • 28.774
  • 227.206
# 19 Mar 2015 17:17:35
Cümlemizden inşallah öğretmenim.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.774
  • 227.206
  • 28.774
  • 227.206
# 19 Mar 2015 23:30:46
Fazla Yükle Gidersem, Onlara Erişemem! | Bir Kıssa Bin Hisse
HZ. ÖMER (r.a.)
Hz. Ömer (ra) hilafete geçtiği zaman:
“Ey nas! Ben hakdan, adaletten ayrılırsam ne yaparsınız?” diye sormuştu. Ahaliden biri:
“Ya Ömer! Sen eğrilir, hakdan inhiraf edersen, seni kılıcımızla doğrulturuz!” cevabını verince Hz. Ömer (ra):
“Elhamdülillah! Eğrilirsem beni kılıçları ile doğrultacak arkadaşlarım varmış!” diyerek şükretti ve sevindi.
Yine Hz. Ömer, bilindiği üzere hilafeti esnasında maddi sıkıntı içinde idi. Zor geçiniyordu. Halbuki hazine ganimetlerle dolmuş durumdaydı.
Ashabdan bazı ileri gelenler, Hz. Ömer’in kızı Hz. Hafsa’ya, babasının hazineden geçinecek kadar bir tahsîsaat almasını teklif etmesini telkin ettiler. Hz. Peygamber’in zevcesi olan Hz. Hafsa da babasına bu teklifi yapınca, Halife Hz. Ömer (ra) kızına:
“Kızım sen Hz. Peygamber’in zevcesiydin. Bana söyler misin, Hz. Resulullah’ın yemede içmede hali nasıldı? diye sordu.
“Kifayet mikdarı idi.” cevabını alınca Hz. Ömer (ra) sözüne devam etti.
“İki arkadaşım (Hz. Peygamber ve Hz. Ebubekir) ve ben, üçümüzün hali, aynı yolda giden üç yolcuya benzer. Biri (Hz. Peygamber) makamına vardı. Diğeri (Hz. Ebubekir), aynı yolda giderek birinciye erişti. Üçüncüsü (ben) de arkalarından onlara ulaşmak isterim. Fazla yükle gidersem, onlara erişemem!…” buyurdu.
O, fetihlerin çokluğuna, hazinenin zenginliğine bakmayarak; yaşadığı müddetçe, yeter dereceden fazla hiç bir şey kabul etmemişti. Ve hiç bir zaman dünya servetine tenezzül etmedi. Vefat ederken de borçlu idi.
KAYNAK: TOPBAŞ, Osman Nuri, Mesnevi Bahçesinden Bir Testi Su, Erkam Yayınları Altınoluk Dizisi 20, s. 91-92

Çevrimdışı ferdem

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.415
  • 27.381
  • 4.415
  • 27.381
# 19 Mar 2015 23:36:26
 ÇAĞIMIZIN FIKRASI
Adamın biri New York, Central Park'ta yürüyüş yaparken, aniden kuduz
bir köpeğin küçük bir kıza saldırdığını görür. Koşar ve köpekle
boğuşmaya başlar. Hayli uzun bir uğraştan sonra üzeri yara bere içinde
kaldığı halde köpeği öldürür. Ama küçük kızın da hayatını
kurtarmıştır. Son anda bu sahneyi gören polis nefes nefese olay yerine
koşar ve adamın yanına gelir.
Sarılıp teşekkür etikten sonra 'Sen' der 'bir kahramansın, yarın bütün
gazeteler seni yazacaklar. Ve göreceksin başlık da şöyle olacak; Cesur
New York'lu küçük kızın hayatını kurtardı.'
Adam 'Ama ben New York'lu değilim!' der.
Polis 'Fark etmez, bu durumda gazeteler şunu yazacaklar; Cesur
Amerikalı küçük kızın hayatını kurtardı' cevabını verir.
'Ama ben Amerikalı da değilim' der adam artık şaşırarak. Polis 'Ya, o
halde nerelisin?' diye sorunca adam cevap verir;
'Ben Iraklıyım!'
Polis adama başka bir şey söylemez. Ama adam ertesi gün gazeteleri
aldığında şöyle bir başlıkla karşılaşır;
'Radikal İslamcı, masum Amerikan köpeğini öldürdü.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.774
  • 227.206
  • 28.774
  • 227.206
# 20 Mar 2015 06:29:45
MELEKLERİN TEBRİK EDECEĞİ İBADET

Birgün, Efendimiz (s.a.v) kalkıyor ve kızı Hz. Fatıma'nın evine geliyor.

Eve girdiğinde görüyor ki, Hz. Fatıma oturmuş, elinde beyinin elbisenin söküğünü dikiyor.

Ayağıyla da, Hz. Hasan'ın beşiğini sallıyor, ağzıyla da Kur'ân-ı Kerim okuyor.

Bu haldeyken Efendimiz (s.a.v) içeri girince, Hz. Fatıma "buyur babacığım" diye ayağa kalkıyor.
Ama Efendimiz (s.a.v) "kalkma kızım, otur otur" diye ısrar ediyor, ama Hz. Fatıma ayağa kalkıyor.
Efendimiz (s.a.v) buna rağmen "keşke otursaydın" diye ısrar edince, Hz. Fatıma merak ediyor:

Babacığım sen gelirsin de, ben ayağa kalkmaz olur muyum..?
Niye otursaydım ki..?

Efendimiz (s.a.v) Fatıma'nın oturma sebebini, şöyle anlatır:

Kızım, hanımlar çok bahtiyardırlar, mesutturlar, kazançlıdırlar.
Ben kapıdan içeri girdiğim zaman, buranın meleklerle dolu olduğunu gördüm.

Babacığım, bu kadar melek niçin gelmiş buraya..?

Her birisi, bir başka sebepten gelmişti.
Sen elinle kocanın elbisesinin yırtığını dikiyorsun, hizmet ediyorsun, işte meleklerin bir kısmı, senin kocana hizmet edişinden dolayı gelmişlerdi.

Bir hanımın gönül rızasıyla kocasına hizmet etmesi, meleklerin tebrik edeceği bir ibadettir.

Diğer bir kısmı da elinle kocanın elbisesini dikerken, ayağınla da oğlunun beşiğini sallıyordun,

bir hanımın çocuğuna bakması, isteyerek, severek, şefkatle, sevgiyle hizmet etmesi, meleklerin gelip seyredebileceği bir hizmettir.

Meleklerin bir kısmı da, oğlun Hasan'ın beşiğini salladığın için gelmişlerdi.
Sen ağzınla da boş durmuyor, Kur'ân-ı Kerim okuyordun, işte büyük bir kısmı da senin okuduğun Kur'ân-ı Kerim'i dinlemek için gelmişlerdi.

Kızım, hanımlar çok şanslıdırlar, eğer niyetlerini düzeltirlerse, eğer duygularını düzeltirlerse, eğer bu saydığım hizmetleri şuurla, ibadet kastıyla yaparlarsa, onların yaptığı bütün işler, ibadet yerine geçer.

Bir hanımefendi, İslâm şuuruyla hayatına bakarsa, zengin bir din kültürüyle hayatını zinetlendirirse, kendi dünyasını İslâmî ölçülerle böyle güzelleştirirse, bu hanımın ev hizmeti de ibadettir.

Daha doğrusu, hanımların cennete gitmeleri, beylere nisbetle daha öncelikli, daha kolaydır.
Bu da hanımlar için çok sevindirici, memnuniyet verici bir müjdedir.

Bir kadın beş vakit namazını kılar, Ramazan orucunu tutar, iffetini korur, bir de kocasına itaat ederse, ona "haydi, cennetin hangi kapısından istersen gir" denilir.

Çevrimdışı ferdem

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.415
  • 27.381
  • 4.415
  • 27.381
# 20 Mar 2015 17:23:59

Farkında olmak..

Bir gün susmayı öğrendim. Öyle bir sustum ki belki sonsuza kadar susacaktım.

           Çünkü susmak benim küçücük dünyamda babamla kurduğum iletişim tarzıydı.

           Babam akşamları eve yorgun dönerdi. Ben bütün gün evde sıkılır, onun
gelişini iple çekerdim. Daha o kapıdan girer girmez boynuna atılır onunla
oynamak isterdim. Babam sarılır, öper sonra da, hadi odana git, derdi.
           Yemek hazırlanınca annem çağırır bu defa masada bir araya gelirdik babamla.
           Onlar annemle konuşurken ben araya girer, sesimi duyuramayınca da bağırırdım. Babam sinirlenir, 'Bütün gün insanlara kafa
patlatmaktan bunaldım, birde sen kafamı ütüleme!' derdi. Annem de 'Bütün
gün zaten seninle uğraştım, bir çift laf da mı konuşturtmayacaksın
babanla?'diye çıkışır, beni odama gönderirdi.
           Çaresiz bir şekilde boynumu büker odama yani hapishaneme doğru yol
alırdım.
           Babam arkamdan, 'Bizim bir odamız bile yoktu, her şeye sahip, hâlâ
ne istiyor anlamadım.' diye bağırmaya devam ederdi. 'Keşke benim de bir
odam olmasaydı, keşke bizim de evimiz bir odalı olsaydı da hep birlikte
otursaydık' derdim içimden; ama yüksek sesle söylemeye cesaret
edemezdim.
          Yemekten sonra babam kanepeye uzanır, eline kumandayı alır,
televizyon seyrederdi. Beni yanına çağırır biraz severdi. Onun
izleyeceği önemli birşey varsa beni adeta yerimden bile
kıpırdatmazdı. Azıcık hareket edip koşup oynamaya çalışsam oda
hapsim yeniden başlardı.
          Bir gün anladım ki susunca babamla daha iyi anlaşıyoruz. Bu defa
susarak yapabileceğim oyunlar geliştirmeye başladım. Önce resim yaparak
başladım işe.
          Babam çizdiğim resimleri çok beğeniyor; 'Bak, böyle uslu uslu oyna
işte.' diyordu. Babam bazen göz ucuyla bakıyor, resimle ilgili bir şey
sorsam afallıyordu. Ama bana kızarak beni artık odama
göndermiyordu.
          'Son günlerde ne de akıllandı benim oğlum.' diye komşulara
anlatıyordu annem halimi.
          Resimlerim arttıkça ortalık dağılmaya başladı. Annem 'Odanı topla!' diye odama kapattığında işe nereden başlayacağımı bilemiyordum.
          Ben bunlarla uğraşırken zaman geçiyor; ama odamı toparlamayı
beceremiyordum.
          Annem odama gelip 'Bak sana resim yapmayı yasaklayacağım.' dedi bir
gün.
          Susuyor olmamı usluluk olarak değerlendiren ailem resim yapmayı da
elimden alırsa ben ne yapacaktım?
          Bu düşüncelerle bir aile tablosu yaptım. Babam eve gelince uygun
zamanı kolladım. Her zamanki gibi yemekler yendi, odaya geçildi. Babam
oturur oturmaz çizdiğim resmi getirdim.
          Babam baktı. Hım, dedi 'Çok güzel olmuş. Bu adam benim herhalde.' dedi.

          Ben 'Hayır o adam değil, bu çocuk sensin.'dedim.
          O 'Hayır, bu adam benim, bu çocuk sensin, bu küçük kız da
arkadaşın.'dedi.
          Ben yine 'Hayır, o büyük adam benim, bu küçük adam sensin, bu
küçükkız da annem.' dedim.
          Babam benimle uğraşmaktan vazgeçip: 'Peki neden bizi küçük çizdin?' dedi.
          Heyecanla başladım anlatmaya.
          Ben büyüyüp adam olacağım. İş bulup çalışacağım. Siz yaşlanıp
küçüleceksiniz. Beliniz bükülecek, komşumuz Ahmet amca ile Ayşe
teyze gibi küçücük kalacaksınız. Ben işten geldiğimde yorgun olacağım. Siz
benimle konuşmaya çalıştığınızda işyerinde kafam şişmiş olacağından sizi
duymayacağım bile. Siz benimle bir şeyler paylaşmak istediğinizde,

          'Hadi odanıza çekilin de kafa dinleyeyim.' diyeceğim. Ve bir de
bağıracağım 'Her şeylerini alıyorum. Sıcacık odaları da var, daha
ne istiyorlar' diye.
          Annemle babamın gözleri fal taşı gibi açılmıştı.  Duyduklarına
inanamıyorlardı.
          Bana sarılıp beni öyle içten bir okşayışları vardı ki sonsuza kadar
konuşsam hiç bıkmadan dinleyecekler gibiydi.

          Farkında' Olmalı İnsan...Kendisinin, Hayatın Olayların, Gidişatın
Farkında Olmalı

Çevrimdışı ferdem

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.415
  • 27.381
  • 4.415
  • 27.381
# 20 Mar 2015 17:34:24
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
MELEKLERİN TEBRİK EDECEĞİ İBADET

Birgün, Efendimiz (s.a.v) kalkıyor ve kızı Hz. Fatıma'nın evine geliyor.

Eve girdiğinde görüyor ki, Hz. Fatıma oturmuş, elinde beyinin elbisenin söküğünü dikiyor.

Ayağıyla da, Hz. Hasan'ın beşiğini sallıyor, ağzıyla da Kur'ân-ı Kerim okuyor.

Bu haldeyken Efendimiz (s.a.v) içeri girince, Hz. Fatıma "buyur babacığım" diye ayağa kalkıyor.
Ama Efendimiz (s.a.v) "kalkma kızım, otur otur" diye ısrar ediyor, ama Hz. Fatıma ayağa kalkıyor.
Efendimiz (s.a.v) buna rağmen "keşke otursaydın" diye ısrar edince, Hz. Fatıma merak ediyor:

Babacığım sen gelirsin de, ben ayağa kalkmaz olur muyum..?
Niye otursaydım ki..?

Efendimiz (s.a.v) Fatıma'nın oturma sebebini, şöyle anlatır:

Kızım, hanımlar çok bahtiyardırlar, mesutturlar, kazançlıdırlar.
Ben kapıdan içeri girdiğim zaman, buranın meleklerle dolu olduğunu gördüm.

Babacığım, bu kadar melek niçin gelmiş buraya..?

Her birisi, bir başka sebepten gelmişti.
Sen elinle kocanın elbisesinin yırtığını dikiyorsun, hizmet ediyorsun, işte meleklerin bir kısmı, senin kocana hizmet edişinden dolayı gelmişlerdi.

Bir hanımın gönül rızasıyla kocasına hizmet etmesi, meleklerin tebrik edeceği bir ibadettir.

Diğer bir kısmı da elinle kocanın elbisesini dikerken, ayağınla da oğlunun beşiğini sallıyordun,

bir hanımın çocuğuna bakması, isteyerek, severek, şefkatle, sevgiyle hizmet etmesi, meleklerin gelip seyredebileceği bir hizmettir.

Meleklerin bir kısmı da, oğlun Hasan'ın beşiğini salladığın için gelmişlerdi.
Sen ağzınla da boş durmuyor, Kur'ân-ı Kerim okuyordun, işte büyük bir kısmı da senin okuduğun Kur'ân-ı Kerim'i dinlemek için gelmişlerdi.

Kızım, hanımlar çok şanslıdırlar, eğer niyetlerini düzeltirlerse, eğer duygularını düzeltirlerse, eğer bu saydığım hizmetleri şuurla, ibadet kastıyla yaparlarsa, onların yaptığı bütün işler, ibadet yerine geçer.

Bir hanımefendi, İslâm şuuruyla hayatına bakarsa, zengin bir din kültürüyle hayatını zinetlendirirse, kendi dünyasını İslâmî ölçülerle böyle güzelleştirirse, bu hanımın ev hizmeti de ibadettir.

Daha doğrusu, hanımların cennete gitmeleri, beylere nisbetle daha öncelikli, daha kolaydır.
Bu da hanımlar için çok sevindirici, memnuniyet verici bir müjdedir.

Bir kadın beş vakit namazını kılar, Ramazan orucunu tutar, iffetini korur, bir de kocasına itaat ederse, ona "haydi, cennetin hangi kapısından istersen gir" denilir.

Bu düşünceden mi uzaklastık bilmiyorum ancak huzurlu olmak için Allah rızasını ggözetmek temel kaide.
Aile bireyleri olarak bu temel kaideyi ıskalıyoruz galiba. Allah huzuru eksik etmesin yuvalardan

Çevrimdışı ogrtmn35

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 17.429
  • 177.416
  • 3. Sınıf Öğretmeni
  • 17.429
  • 177.416
  • 3. Sınıf Öğretmeni
# 20 Mar 2015 19:38:53
Peygamber Efendimiz buyuruyorlar ki:
“Evlatlarınıza Eshab-ı Kehf’in isimlerini öğretiniz. Çünkü onların isimleri:
1. Bir binada bulunursa, o bina yanmaz,
2. Bir eşya üzerine yazılırsa, o eşya çalınmaz,
3. Bir hayvan üzerinde bulundurulursa o hayvan kaçıp gitmez,
4. Yangında bir bez parçası üzerine Eshab-ı Kehf’in isimleri yazılıp ateşin ortasına atılsa yangın söner,
5. Çok ağlayan çocuğun beşiğinde başının altına konulsa, çocuk ağlamaz,
6. Çekirge için, bir kâğıt üzerine yazılıp bir ağaca takılıp tarla ortasına dikilirse çekirgeler gider,
7. Hamile kadının sol oyluğuna bağlanırsa, doğum kolay olur,
8. Uyuyamayan bir kimseye, Haşr Suresinin sonunda “Lev enzelnâ”dan başlayarak 4 âyet, arkasından da Eshab-ı Kehf’in isimleri okunursa, o kimse uyur.”
Eshab-ı Kehf’in İsimleri
1. Yemlîhâ,
2. Mislînâ,
3. Mekselînâ,
4. Mernûş,
5. Debernûş,
6. Şâzenûş,
7. Kefeştatayyûş,
8. Kıtmîr (Köpeklerinin ismidir).
Osmanlı Sigorta Şirketi
İngiliz Büyükelçisi, eski Müslüman-Türk evlerinin dış duvarlarına asılan, “Eshabı Kehf ve Yâ Hâfız Ey Muhâfaza eden, koruyan Rabbimiz” levhalarını görünce dayanamamış ve Keçecizâde Fuad Paşa’ya bunların ne olduğunu sormuş.
Fuad Paşa, İngiliz’in tam anlayacağı dille cevap vermiş: "O gördükleriniz, Osmanlı sigorta şirketinin levhalarıdır."

Çevrimdışı caki1910

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.869
  • 6.805
  • 1.869
  • 6.805
# 20 Mar 2015 19:45:36
GARİP BİR TECELLİ
Osmanlı son devirinin Haliç sandalcılarından
Hasköylü Salih, on beş defa deniz kazası
geçirmiş ve hepsinden de sağ salim kurtulmuştu.
En sonunda bir kahvede su içerken boğularak
ölmüştür.

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.774
  • 227.206
  • 28.774
  • 227.206
# 20 Mar 2015 23:55:31
Müslümanlar Dilinden Emin Olsun | Bir Kıssa bin Hisse
Bir gün adamın birisi, Sufyan b. Uyeyne’nin yanında Müslümanların gıybetini yapıyor ve onları eleştiriyordu. Bunu gören Sufyan, adamın yanına gelerek:
─ Acaba doğuda hiç kâfirlerle cihâd ettin mi?
Adam:
─ Hayır, dedi.
─ Peki, ya batıda? Adam yine:
─ Hayır, dedi.
─ Güneyde?
─ Hayır.
─ Kuzeyde?
─ Hayır.
Bu cevapları alan Sufyan b. Uyeyne rahimehullâh, adama:
─ “Allah’ın düşmanları elinden emin. Sus da, biraz da Müslümanlar dilinden emin olsunlar!”
dedi.
Hayır…hayır…
O halde susta kafirler elinden emin olurken Mülümanlar da dilinden emin olsunlar…
Kaynak; Beyhakî, Şuabu’l Îmân, 5/314.

Çevrimdışı yaar23

  • Bilge Üye
  • *****
  • 3.393
  • 37.786
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 3.393
  • 37.786
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 21 Mar 2015 00:33:40
                                           Küçük Odun
Malik bin Dinar Hazretleri, bir gün, bir sabiye ( küçük çocuğa ) rastladı. Çocuk toprak ile oynuyordu. Bazen gülüyor ve bazen de ağlıyordu .
Malik bin Dinar buyurdu:
İçime O çocuğa selam vermek doğdu. Nefsim kibirlenip selam vermekten vazgeçti.
Ben nefsime şöyle seslendim: Ey nefsim! Peygamber efendimiz S.A.V. Hazretleri küçük ve büyük herkese selam verirdi. Sende bu çocuğa selam ver!
Ve O çocuğa selam verdim,
Çocuk:
Ve aleykümselam ve rahmetullahi ve berekatuhu, Ey Malik bin Dinar.
Sordum:
Beni nereden tanıdın? Daha önce beni görmüşlüğün yoktu?
Çocuk:
Melekut aleminde ruhum, senin ruhunla karşılaştı. Ölmeyen ve sürekli hayy olan Allahu Teala bizleri tanıştırdı.
Ben ona sordum:
Akıl ile Nefsin arasındaki fark nedir?
Çocuk:
Nefsin, seni bana selam vermekten alıkoyandır. Aklin ise seni selam vermeye teşvik eden ve zorlayandır.
Yine sordum:
Senin halin nedir? Niye bu toprakla oynuyorsun?
Çocuk:
Çünkü biz Topraktan yaratıldık; yine ona döndürüleceğiz!
Yine sordum:
Bazen gülüyor ve bazen de ağlıyorsun?
Çocuk:
Evet! Rabbimin azabını hatırladığımda ağlıyorum; rahmetini hatırladığımda ise gülüyorum.
Ben sordum:
Evladım! Senin ne günahın var ki?
Çocuk:
Ey Malik bin Dinar! Böyle söyleme! Görmüyor musun büyük odunları tutuşturmak için, önce küçük odunları tutuşturuyorlar!

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK