Öğretmene Öğretmenliğe Dair Yazılar...

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 06 Nis 2013 00:07:14
Sınıfı İyi Yönetmenin Bazı İpuçları
 
 
 
1.Öğrencilerin isimlerini enkısa zamanda öğrenerek her fırsatta öğrencilere isimleriyle hitap etmeli.Öğrenciler çok etkilenip kendilerine değer verildiğini anlayacak ve kalbe köprüler ilk günlerden kurulacak. Bunun için ilk günler için isim kartları yapılabileceği gibi hafızayı zorlayarak bu konuda kafayı yormak ve ezberlemek için evde gayret göstermek daha etkili bir çözüm olabilir.

2.Zil çalar çalmaz sınıfa girip, zamanında hemen zil çalmadan dersi bırakmak öğrencilerde her zaman olumlu izlenim bırakacaktır.Ders zili çaldıktan sonraki her saniyede öğrencinin dikkati dağılacak ve sıkılacaktır.Ders planı yaparken bu konuya özellikle dikkat etmek gerekir.Planda yazdıklarınız bitmese bile zil’e sadık kalmak öğrencinin dinlenme vaktine saygı göstermek demektir.Öğretmen masasına koyacağınız bir saatle zaman kontrolünü yapabilirsiniz.

3.Öğretmen hem sıkı disiplinli hemde canayakın ve arkadaşca olabilir.Öğrenciler, sınıfta istediğimizi yapabileceğimiz bir öğretmen olsun yerine sınıfı disiplinde tutacak dersin kaynamasını engelleyecek ve bize öğrenmeyi öğretecek bir hoca isterler.

4.Çocuklarınızın sağlıklarıyla yakından ilgilenin.Özellikle Göz bozuklukları sık rastlanan ve bazı aileler tarafından ihmal edilen en önemli sağlık problemlerinden biridir.Velilerle irtibata geçip problem halledilmeli.Ergenlik çağı komplikasyonları,nasıl iyi atlatılabilir konusunda bilgilenmeli.

5.Sınıf Kurallarını öğrencilerle beraber belirleyin ve uygun bir yere asın.Okulun kendine ait kuralları yanında size göre sınıfın yönetilmesinde faydalı olabileceğini düşündüklerinizi maddeleştirip(öğrencilerle istişare ederek)asılabilir. Okul kuralları ve sınıf kuralları ilk günler anlatılmalıdır

6.Genel bakmak yerine Özel bakmak bazen öğrencilerle kopan bağları tamir edebilir.Yani konu anlatırken spesifik öğrencilerle göz göze gelmek.

7.Bazı çiçekleri övgüyle büyütebilirsiniz. Bazıları övülmekten çok hoşlanırlar..Ağzımız yorulana kadar öğrencilerin her yaptıklarını fırsat bilip övmek ,çalışmalarını birkaç kat arttırabilecektir.Özellikle ilk sınıflarda..

8.Sınıf içinde bağlantıyı kesmemeye dikkat etmeli.Dikkatinizi çekmiştir, sınıf devamlı kendilerine birşeyler söylenmesini ister, bu sınıfa bağlı olmaktır. Konuşmayı kestiğinizde ,yanlış sorunun nerede yanlış olduğunu araştırmaya başladığınızda vs. sınıfta gürültü başlayacaktır .Kısacası siz konuşmayı kesersiniz, sınıf konuşmaya başlar .Bu anormal bir durum değildir onun için gürültü yaptıklarında çocuklara kızmak doğru değildir.Bir yolunu bulup tekrar bağlantı kurulmalı.

9.Çok yaramaz, işe yaramaz deyip bir kenara atmasak Çocukların daha uzun seneleri var...Çocuklarımıza şefkat işi çözecektir.Bu senfoninin yazarı olmak kolay olmasada bunu birileri yazacaktır..Hergün yeni bir yaklaşımla onları çözmenin yolları araştırırlmalı.

10.Tecrübeli öğretmenler eğer o tecrübelerini satıyorlarsa fiyatını hiç sormadan talip olmalı.Hala okulda dersine girmediğin öğretmenler, var değilmi!

11.Yoklamalar çok ciddi takip edilmeli.Normal öğrenci, yoklamayı takip eden öğretmenin öğrenciyle ciddi olarak ilgilendiğini, onu önemsediğini düşünür.

12.Hadiseler üzerine sakin gidiyorsak,öğrencilerimize saygılı isek,her ne olursa olsun adil isek ,işleri sıkı tutup disiplini sağlayabiliyorsak onların güvenini ve saygısını kazanmışız demektir.Negatif davranış,tehditkar tutum,saygısıszca davranış,hitap, ilişkilerimizi tamir edilemez seviyede zedeleyecektir.onların sizden birşeyler öğrenmesi ciddi zorlaşacaktır.Yapılan araştırmalar korku tehdit ve heyecanın öğrenme isteğini tamamen kaçırdığını tespit etmiştir.

13.Serbestce, korkmadan fikirlerini söyleyebilecekleri,hata yapmalarının kendilerine bir risk getirmeyeceğini bildikleri bir sınıf ortamı öğrenme noktasında kapıları açar.

14.Derse başlamadan önce tahtanın bir köşesine konuyla ilgili enteresan soruları yazmak ve konu ilerledikçe ve yeri geldikçe soruları cevaplamak,derse olan ilgiyi arttırabilir.

15.'Zayıf notlarınızı jurnale kurşun kalemle yazacağım,en düşük not ortalamaya alınmaz’, türü anlaşmalar yapılarak çocukların gönülleri kazanılabilir.Ayrıca yıl boyunca çocuk bakıcılığımı yoksa bir şeyler öğretmek mi ? ..şeklinde bir soruyla öğrencileri , derste öğrenim vaktine riayet etmeye çağırabilirsiniz.

16.Arada bir yalnız olduğunuzda öğrencilerin sizin hakkınızda,okul hakkında,dersiniz hakkında neler düşündüğünü düşünün.

17.Öğrencileriniz şu an ne yapıyorlar? Problemleri, ailevi durumları ne alemde? Gibi soruları sakin bir zamanınızda düşünmeniz öğrenciyi ilk gördüğünüzde hal hatır sorma bakımından faydalı olabilecektir.Özel hayatı ile ilgilenmeniz öğrenmesine faydası dokunduracaktır.

Çevrimdışı NİL35

  • Yönetim Ekibi
  • *****
  • 10.866
  • 94.612
  • 10.866
  • 94.612
# 06 Nis 2013 22:44:34
Öğretmenliğe dair önemli bir tespit..

Çevrimdışı tayper35

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.459
  • 4.225
  • 1.459
  • 4.225
# 07 Nis 2013 03:24:16
Simit Parası (Öğrencilerimizi Tanıyalım )
 
Günün son dersinin sonuna gelinmişti. Öğrenciler çıkmak için sabırsızlanıyordu. Defter ve kitaplarını çantalarına koydular. Zil çalar çalmaz, dışarı çıkmak için hazırdılar. Yalnız, Ali hazırlanmamıştı. Gecikmek için de elinden geleni yapıyordu. Nihayet zil çaldı. Öğrenciler bir anda kapıya yöneldi. Ali, yerinden kalkmadı. Ağır ağır eşyasını topladı. Bir yandan göz ucuyla öğretmenine bakıyor, bir yandan da arkadaşlarının gitmesini bekliyordu.
 

Öğretmeni, onun bu halini fark etti:
 - Hayrola Ali, dedi. Eve gitmeyecek misin?
 

Ali, son arkadaşının da çıktığını görünce cevap verdi:
 - Sizinle konuşmak istiyordum öğretmenim.
 - Peki, dedi öğretmeni. Ne söyleyeceksin bakalım?
 - Ahmet arkadaşımız var ya…
 - Evet, ne olmuş Ahmet'e?
 - Durumları pek iyi değil galiba. Annesi, beslenme çantasına pekiyi şeyler koymuyor.
 - Eee?
 - Ona yardim etmek istiyorum. Ama benim yardim ettiğimi bilirse üzülür. Günde bir simit parası biriktirip her hafta size versem, siz de ona verseniz?
 

Cebinden bir avuç bozuk para çıkarıp öğretmenin masasının üzerine koydu. Nurhan Öğretmen, paraya dokunmadı. Sandalyesine oturup düşündü. Ali hakkındaki bilgilerini yokladı. Bildiği kadarıyla ailesinin durumu pekiyi değildi. Bu çalışkan ve sevimli öğrencisi, ne kadar da iyi niyetli ve düşünceliydi. Zengin bir ailenin çocuğu değildi. Buna rağmen yardim etmek istiyordu. Üstelik yardım ettiğinin bilinmesini istemiyordu.
 

Nurhan Öğretmen:
 - Dur bakalım Ali, dedi. Bildiğim kadarıyla sizin de maddî durumunuz pekiyi değil. Yanlış mı biliyorum?
 - Doğru biliyorsunuz öğretmenim. Babam gündelikçi. Çoğu zaman iş bulamıyor. Ama ben de çalışıyor, para kazanıyorum.
 - Nerede çalışıyorsun?
 - Simit satıyorum.
 

Nurhan Öğretmen yine durup düşündü. İyiliğin bu kadarına ne demeliydi şimdi? Bunun gerçekleşmesi zordu. Onu, bundan vazgeçirmek için bir çare bulmalıydı. Bunu yaparken, sevimli öğrencisini de kırmamalıydı. Onunla biraz daha konuşursa, belki bir yolunu bulurdu.
 

Nurhan Öğretmen, Ali'ye dondu:
 - Büyüyünce ne olmak istiyorsun, diye sordu.
 - Çok zengin bir işadamı…
 - Niçin?
 - İnsanlara daha çok yardım etmek için…
 - Güzel, dedi Nurhan Öğretmen. Bak simdi Ali, Ahmet'in ailesinin durumu pekiyi değil, bu doğru. Ama sizinki de bundan pek farklı değil. İstersen acele etme. Çok zengin olduğun zaman insanlara yardim edersin. Olmaz mı?
 - Olmaz, dedi Ali. Şimdi yapmalıyım.
 — Neden olmaz?
 — Üç sebepten dolayı olmaz.
 

Birincisi: Bu para zaten benim değil. İyilik ettiğim için Allah, beni insanlara sevimli gösteriyor. İnsanlar da bundan etkileniyor, daha çok simit alıyorlar. Bu sayede gün boyu çalışanlardan bile fazla simit satıyorum. Hele mahallede Hasan Amca var, her gün iki simit alıp güvercinlere veriyor.
 

İkincisi: "Ağaç yas iken eğilir." deniliyor. Şimdiden iyilik yapmayı öğrenmezsem büyüdüğümde hiç yapamam.
 

Üçüncüsü ise daha önemli: Büyüdüğüm zaman çok zengin bir işadamı olmak istiyorum. Zamanında yatırım yapmayanlar büyük işadamı olamazlar.
 

Nurhan Öğretmen, karsısında büyük biri varmış gibi dinliyordu:
 - Bu sonuncusunu pekiyi anlayamadım, dedi.
 

- Açıklayayım öğretmenim, dedi Ali. Şimdi, çok zengin olmadığım için, ancak günde bir simit parası kadar yardım edebiliyorum. Bundan fazlasını veremem. Allah, Cennet'i gücü kadar iyilik edene veriyor. Şimdi gücüm bu olduğuna göre, Cennet'in fiyatı birkaç simit parası kadardır. Eğer zengin olmadan ölürsem birkaç simit parasıyla Cennet'e girebilirim. Bundan daha karlı bir yatırım olur mu?
 

Nurhan Öğretmen’in gözleri dolmuştu. Başını "Evet" anlamında sallarken Ali’yi evine yolladı.
 

Sınıfa geri dönerken okulun boşaldığını fark etti. Eşyalarını toplamak için masasına döndüğünde Ali'nin bıraktığı paraların masa üstünde kaldığını fark etti. Sandalyesine gayri ihtiyari oturdu ve paraları eline aldı.
 
Hiçbir para ona bu kadar kıymetli gelmemişti. Sanki elinde dünyanın en kıymetli incilerini, yakutlarını, elmaslarını tutuyordu. Hatta bu paralar onlardan bile kıymetliydi. Bu paralar, bu bozuk SIMIT paraları, Cenneti satın alabilecek paralardı. Sanki hiç bırakmak istemeyen bir duygu ile sımsıkı kavradı bu bozuk simit paralarını.
 

Oturduğu yerden kalkamadı Nurhan Öğretmen. İçinin dolduğunu, Tarif edilemeyen duygulara boğulduğunu hissetti. Birden boşalan sağanak yağmurlar gibi ağlamaya başladı. Ağladı… Ağladı… Ağladı.
 

Kendine geldiğinde aksam olmuştu. Yavaş adımlarla sınıftan çıkıp okuldan ayrılırken bekçi Sadık "Bozuk Simit paraları ile cenneti satın almak, Bozuk Simit paraları ile cenneti satın almak" diye Nurhan öğretmenin sayıkladığını duydu. Bekçinin hayretler içinde, "Ne dediniz hocam?" demesini bile duymayan Nurhan öğretmen, bekçinin şaşkın bakışları altında akşamın alaca karanlığına karışıvermişti
 

Çevrimdışı tayper35

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.459
  • 4.225
  • 1.459
  • 4.225
# 07 Nis 2013 03:38:00
başlığa pek uygun mu bilemedim ama yukarıdaki hikaye bir öğretmenin başından geçtiği için paylaşmak istedim :)

Çevrimdışı blnt3575

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 316
  • 990
  • 316
  • 990
# 07 Nis 2013 07:01:24
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Simit Parası (Öğrencilerimizi Tanıyalım )
 
Günün son dersinin sonuna gelinmişti. Öğrenciler çıkmak için sabırsızlanıyordu. Defter ve kitaplarını çantalarına koydular. Zil çalar çalmaz, dışarı çıkmak için hazırdılar. Yalnız, Ali hazırlanmamıştı. Gecikmek için de elinden geleni yapıyordu. Nihayet zil çaldı. Öğrenciler bir anda kapıya yöneldi. Ali, yerinden kalkmadı. Ağır ağır eşyasını topladı. Bir yandan göz ucuyla öğretmenine bakıyor, bir yandan da arkadaşlarının gitmesini bekliyordu.
 

Öğretmeni, onun bu halini fark etti:
 - Hayrola Ali, dedi. Eve gitmeyecek misin?
 

Ali, son arkadaşının da çıktığını görünce cevap verdi:
 - Sizinle konuşmak istiyordum öğretmenim.
 - Peki, dedi öğretmeni. Ne söyleyeceksin bakalım?
 - Ahmet arkadaşımız var ya…
 - Evet, ne olmuş Ahmet'e?
 - Durumları pek iyi değil galiba. Annesi, beslenme çantasına pekiyi şeyler koymuyor.
 - Eee?
 - Ona yardim etmek istiyorum. Ama benim yardim ettiğimi bilirse üzülür. Günde bir simit parası biriktirip her hafta size versem, siz de ona verseniz?
 

Cebinden bir avuç bozuk para çıkarıp öğretmenin masasının üzerine koydu. Nurhan Öğretmen, paraya dokunmadı. Sandalyesine oturup düşündü. Ali hakkındaki bilgilerini yokladı. Bildiği kadarıyla ailesinin durumu pekiyi değildi. Bu çalışkan ve sevimli öğrencisi, ne kadar da iyi niyetli ve düşünceliydi. Zengin bir ailenin çocuğu değildi. Buna rağmen yardim etmek istiyordu. Üstelik yardım ettiğinin bilinmesini istemiyordu.
 

Nurhan Öğretmen:
 - Dur bakalım Ali, dedi. Bildiğim kadarıyla sizin de maddî durumunuz pekiyi değil. Yanlış mı biliyorum?
 - Doğru biliyorsunuz öğretmenim. Babam gündelikçi. Çoğu zaman iş bulamıyor. Ama ben de çalışıyor, para kazanıyorum.
 - Nerede çalışıyorsun?
 - Simit satıyorum.
 

Nurhan Öğretmen yine durup düşündü. İyiliğin bu kadarına ne demeliydi şimdi? Bunun gerçekleşmesi zordu. Onu, bundan vazgeçirmek için bir çare bulmalıydı. Bunu yaparken, sevimli öğrencisini de kırmamalıydı. Onunla biraz daha konuşursa, belki bir yolunu bulurdu.
 

Nurhan Öğretmen, Ali'ye dondu:
 - Büyüyünce ne olmak istiyorsun, diye sordu.
 - Çok zengin bir işadamı…
 - Niçin?
 - İnsanlara daha çok yardım etmek için…
 - Güzel, dedi Nurhan Öğretmen. Bak simdi Ali, Ahmet'in ailesinin durumu pekiyi değil, bu doğru. Ama sizinki de bundan pek farklı değil. İstersen acele etme. Çok zengin olduğun zaman insanlara yardim edersin. Olmaz mı?
 - Olmaz, dedi Ali. Şimdi yapmalıyım.
 — Neden olmaz?
 — Üç sebepten dolayı olmaz.
 

Birincisi: Bu para zaten benim değil. İyilik ettiğim için Allah, beni insanlara sevimli gösteriyor. İnsanlar da bundan etkileniyor, daha çok simit alıyorlar. Bu sayede gün boyu çalışanlardan bile fazla simit satıyorum. Hele mahallede Hasan Amca var, her gün iki simit alıp güvercinlere veriyor.
 

İkincisi: "Ağaç yas iken eğilir." deniliyor. Şimdiden iyilik yapmayı öğrenmezsem büyüdüğümde hiç yapamam.
 

Üçüncüsü ise daha önemli: Büyüdüğüm zaman çok zengin bir işadamı olmak istiyorum. Zamanında yatırım yapmayanlar büyük işadamı olamazlar.
 

Nurhan Öğretmen, karsısında büyük biri varmış gibi dinliyordu:
 - Bu sonuncusunu pekiyi anlayamadım, dedi.
 

- Açıklayayım öğretmenim, dedi Ali. Şimdi, çok zengin olmadığım için, ancak günde bir simit parası kadar yardım edebiliyorum. Bundan fazlasını veremem. Allah, Cennet'i gücü kadar iyilik edene veriyor. Şimdi gücüm bu olduğuna göre, Cennet'in fiyatı birkaç simit parası kadardır. Eğer zengin olmadan ölürsem birkaç simit parasıyla Cennet'e girebilirim. Bundan daha karlı bir yatırım olur mu?
 

Nurhan Öğretmen’in gözleri dolmuştu. Başını "Evet" anlamında sallarken Ali’yi evine yolladı.
 

Sınıfa geri dönerken okulun boşaldığını fark etti. Eşyalarını toplamak için masasına döndüğünde Ali'nin bıraktığı paraların masa üstünde kaldığını fark etti. Sandalyesine gayri ihtiyari oturdu ve paraları eline aldı.
 
Hiçbir para ona bu kadar kıymetli gelmemişti. Sanki elinde dünyanın en kıymetli incilerini, yakutlarını, elmaslarını tutuyordu. Hatta bu paralar onlardan bile kıymetliydi. Bu paralar, bu bozuk SIMIT paraları, Cenneti satın alabilecek paralardı. Sanki hiç bırakmak istemeyen bir duygu ile sımsıkı kavradı bu bozuk simit paralarını.
 

Oturduğu yerden kalkamadı Nurhan Öğretmen. İçinin dolduğunu, Tarif edilemeyen duygulara boğulduğunu hissetti. Birden boşalan sağanak yağmurlar gibi ağlamaya başladı. Ağladı… Ağladı… Ağladı.
 

Kendine geldiğinde aksam olmuştu. Yavaş adımlarla sınıftan çıkıp okuldan ayrılırken bekçi Sadık "Bozuk Simit paraları ile cenneti satın almak, Bozuk Simit paraları ile cenneti satın almak" diye Nurhan öğretmenin sayıkladığını duydu. Bekçinin hayretler içinde, "Ne dediniz hocam?" demesini bile duymayan Nurhan öğretmen, bekçinin şaşkın bakışları altında akşamın alaca karanlığına karışıvermişti
 

Öğretmenlerimiizinde öğrencilerden ve çevreden öğrenecekleri çok şey var.

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 08 Nis 2013 01:19:24
Öğretmenlere MOBBİNG!


Gün geçmiyor ki öğretmenlere gerek yöneticiler tarafından gerekse yine öğretmenlerin kendi meslektaşları arasında mobbingle karşılaştığına ilişkin söylem ve haberlerle karşılaşılmasın. Yine, bugünlerde medyaya yansıdığı kadarıyla, Bakırköy’deki bir lisede edebiyat öğretmenine mobbing uyguladığı gerekçesiyle yargılanan ve beraat eden 4 kişi hakkındaki gerekçeli kararda, hüküm kurulurken sanıkların savunmalarına itibar edildiği belirtildi.Sanıkların davacıyı iş yerinden uzaklaştırmak için özel gayret ve çalışma içinde bulunduklarına dair delil bulunmadığı ifade edildi.

Mobbing (psikolojik şiddet) hedef alınan bir veya daha fazla kişiye karşı, uzun süreli ve sistematik düşmanca davranışları içerir.
Mobbing süresince görülen davranışlar, tek tek ele alındığında,bazıları tamamen negatif olarak görülmesine rağma, bazıları ise, sadece normal etkileşim davranışları olarak değerlendirilebilir.Hatta bu davranışlar, bir kez için hoş görülebilir; ya da davranışı yapanın o gün kötü gününde olduğu düşünülebilir. Ancak davranışlar, sistematik olarak uzun bir süre içinde tekrarlanırsa anlamları değişir; tehlikeli bir silaha dönüşerek örnek bir mobbing eyleminin ortaya çıkışını tetikler ve kasıtlı bir şiddete dönüşür.
Okulun amaç/amaçların gerçekleştirmesi bir ölçüde öğretmenlerin istekli olmalarına bağlıdır.Ancak mobbingle karşılaşan bir öğretmenin istekli olması beklenemez.Böyle bir durumda okulun amaçları etkili bir biçimde gerçekleştirilemeyecektir.Oku lda beklenen etkililiği engel olan mobbingi içeren davranışlar özellikle şu alanlarda kendini göstermektedir.
Kişiye örgütsel tedbirle saldırı,
Kişiye sosyal ilişkileri bakımından saldırı,
Kişinin tutumuna saldırı, özel saldırı, dedikodudur.
Öğretmenlerin kendini güven ortamında hissetmeleri, okulun amaç/amaçlarının gerçekleştirilmesinde önemli bir etkendir.Bu nedenle,okulun etkin etkili ve verimli olması bekleniyorsa mobbinge başvurulmayan ve önlemler alınması doğrultusunda bir örgütsel iklimin sağlanması gerekir. Burada da en büyük görev yöneticilere düşmektedir.

Hasan GÜNEŞ

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 08 Nis 2013 01:25:09
Öğretmenliğe dair mükemmel bir hikaye...

 "Hatice öğretmen yeni mezun olmuştu fakülteden...anadolunun steplerinin güneşin sıcağı altında cayır cayır yandığı, buğday başaklarının çoktan sarardığı bir köyün tek öğretmenli 5 derslikli okulunda görev yapmaktaydı.

ilk iş olarak kendisinden önceki öğretmenlerin öğrenciler hakkındaki görüş ve gözlemlerinin bulunduğu dosyaları inceledi...hepsi için birkaç yorum, yuvarlak cümleler yazıldığını gördü.

 aralarından en çok Mehmet adlı öğrencisi dikkatinin çekmişti. Mehmet 5. sınıf öğrencisiydi. ruhsal dosyasında her yıl için birer cümle yazılmıştı önceki öğretmenleri tarafından;

 "1. sınıf: mehmet; yaşıtlarına göre daha zayıf ve çelimsiz. ama gözlerinden ateş çıkıyor adeta. zeka pırıltılarının yayılmasını üzerindeki abisinden kaldığı belli büyüklükteki elbiseleri ile siyah lastik ayakkabıları dahi engellemekete...babasının, Mehmet daha bebek iken ölmüş olması, onu, çocuk saflığından çıkarmış, annnesinin hayatındaki yükünü sırtlaması gereken bir büyük adam yapmış.

2. sınıf: Mehmet; bu yıl çok durgun, dalga dalga büyüyen bir denizin sahildeki son çırpınışları gibi. annesinin hastalığı, tedavisindeki güçlüklere göğüs germesi sanırım onu yorgun düşürdü.

 3. sınıf: Mehmet bu yıl neredeyse bambaşka birisi oldu. derslerine artık ilgi göstermiyor. birkaç defa sınıfta uyuyakaldı. arkadaşlarından birisi bugün onu okul duvarının yanında yere bağdaş kurmuş ağlarken gördüğünü söyledi...annesinin ölümü ile hayatın sona erdiğini düşünüyor.

 4. sınıf: mehmet okula devam etmesi gerektiğinin bilincinde değil. okulda bulunduğu sıralarda ise gözleri donuk, aklı başka biryerlerde...güzel hayaller kurmadığı belli..."

 evet işte bir öğrencinin yüksekten düşüşünün hikayesi buydu. Hatice öğretmen sınıf öğretmen idi ama biliyordu ki; mesleği onu bazen bir çocuğa ana, bir başkasına abla olmasını gerektiğini emrediyordu.

 bugün 24 kasım. hatice öğretmen daha bir gururla, daha bir neşe ile doğruldu yatağından. kendinceen güzel olduğunu düşündüğü elbisesini giydi...bir yarım saat sonra tek odalı lojmandan çıktı. okulun kapısını açtı, pencereleri açtı, sınıfı havalandırdı.

az sonra okul bahçesinden "kuş cıvıltıları" gelmeye başlamıştı. dışarı çıktı, çocukalr sıra oldular ve hep bir ağızdan çoşkuyla başladılar

 "Türküm, doğruyum, çalışkanım,."

 önce öğrenciler içeri girdiler sonra hatice öğretmen. önce bir öğrenci sonra diğerleri üşüştüler başına, önce elini öpüyorlar, sonra hediyelerini masanın üzerine bırakıyorlardı. en son mehmet geldi masanın yanına, başı önde, utana sıkıla eski bir gazete kağıdına sardığı ama özenle bantlanarak paketlendiği belli hediyesini masanın üzerine bıraktı. yerine geçti. gözleri doldu, elleri titredi, dizlerinin bağı çözüldü hatice öğretmenin...mesleğinin ilk yılıydı ve ilk öğretmenler günüydü. kendisini çabuk toparladı, öğrencilerden birisi hediyelerini açmasını istedi.

 hediyeleri tek tek açıyordu hatice öğretmen, çok güzel saç tokaları, rengarenk çoraplar, işlemeli mendiller... dikkat etti her hediye paketinin açılışında mehmet sırasında daha bir küçülüyor, daha bir eziliyordu. sıra gazeteye sarılı pakete geldi, açtı...içinden birkaç taşı düşmüş bir bakır bilezik ile yarısı boşalmış bir şişede parfüm denemez durumda bir çeşit esans duruyordu. arkadaşları hafifçe gülüştüler. hatice öğretmen mehmetîn yanına gitti, yanaklarından öptü, sınıfa seslendi;

 - "en güzel hediyeyi mehmet getirmiş." mehmet birden doğruldu gülümsedi. hatice öğretmen anlamıştı bileziğinde esansın da mehmet‘in annesinden kalan birer hatıra olduğunu.

 ertesi gün hatice öğretmen sınıfa girmeden önce bileziği taktı, kokuyu sürdü. günün sonunda mehmet hatice öğretmene tek bir cümle söyledi;
 - "öğretmenim bugün bütün gün annem gibi koktunuz..."

 o gün Mehmet için bir milat olmuştu. zeka pırıltılarının üzerindeki tozlardan birkaç günde silkindi...gözlerindeki ateş tekrar yerine geldi. bir hırs ile derslerine verdi kendisini. ve nihayet yatılı okul sınavlarını zor da olsa kazandı.

 .

aradan üç yıl geçti. bir mektup geldi hatice öğretmene mehmet‘ten. mektupta "8. sınıfı bitirdim ve artık fen lisesinde okuyacağını ama değişmeyen şeyin hala, hatice öğretmenin kendi hayatındaki en iyi öğretmen olduğu"nu söylüyordu mehmet.

 bir kaç yıl sonra mehmet‘ten bir başka mektup daha geldi..."tıp fakültesinin kazandığını, artık daha çok çalışması gerektiğini bildiğini ve hala hatice öğretmenin hayatındaki en iyi öğretmen olduğu" nu söylüyordu mehmet.

 ve bir mektup daha geldi 6 yıl sonra mehmet‘ten..."okulu 3.lük ile bitirdiğini, bu sırada bir kız ile tanıştığını ve evlenmeye karar verdiklerini, kendisinden bu törende annesinin yapması gereken temsil işini yapıp yapamayacağını" soruyordu mehmet. "elbette" diye cevap yazdı hatice öğretmen. nikah günü geldiğinde damadının annesine ayrılan yere oturdu hatice öğretmen. imzalar atıldı, mehmet ve eşi ellerinden öptüler hatice öğretmenin ve gelin

 "- bileziğiniz ne kadar orjinal ne kadar hoş" derken mehmet gururlanmıştı.

eşinin sözlerine bir cümle de kendisi ekledi;

 "- öğretmenim bugün yine annem gibi kokuyorsunuz..."

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 08 Nis 2013 01:44:40
Atanamayan Öğretmenlerin Hikâyesi!  


Bu yazıda hayatının en verimli çağında devlet garantisinde eğitim almış ama istihdam edilmemiş insanların hikâyesi anlatılıyor.
Bu yazı 16 sene boyunca bir tünelde diploma ümidiyle yürütülen ve aldığı diplomayı yatak odasına asanların hikâyesidir.

Bu hikâye kapı gibi diploması olup anahtarı denize atılanların hikâyesidir.Bugün MEB'in 130 bin öğretmen açığı olduğu biliniyor. MEB bu açığını ücretli öğretmenlik sistemi ile çözmeye çalışmaktadır. Ücretli öğretmenlik sistemi bugüne kadar çok yazıldı, çizildi.Ama sonuç itibariyle ücretli öğretmenliğin eğitim sistemimize faydalı olmadığı noktasında genel bir
kanaat oluşmuş durumda. Bu durum öğretmenlerden kaynaklanmamaktadır. Ücretli öğretmenler kötü oynayan bir takımın kalecisi durumundadırlar. Sosyal güvencesi olmayan ve aynı işi yarı fiyatına yapan bir öğretmenin işine ne kadar motive olabilir? Maddi manevi keyifsiz olan bir insan nasıl verimli olabilir? Bir de bu öğretmenin yarın iş bulma garantisi yoksa bir taraftan eğitim verirken yarın ne yapacağını planlamak durumunda kalmaktadır. Bu hikâye aynı kurumda aynı işi yapıp meslektaşlarının aldığı ücretin yarısına çalışanların hikâyesidir. Şu bir gerçek ki eğitim bizim ülkemizde daha iyi iş bulmak için bir araçtır. Bugün herkes çocuğuna eğitim aldırırken bilim adamı olması için değil kendi ayakları üzerinde dursun başkasına muhtaç olmasın güzel bir işi olsun amacını gütmektedir. Yani, üniversiteler daha iyi iş bulma sürecinin bir parçasıdır. Eğer, çocuk üniversitenin bir bölümünü okuduğu halde iş bulamayacaksa ailesi kesinlikle o bölüme göndermeyecektir. Diğer taraftan, şu anda MEB'de öğretmenliği sevdiği için değil de sırf bir işim olsun diye yapan çok var. Ki bu çok doğaldır. Çünkü işsiz kalmaktansa sevmediği bir işi yapmak daha makul görünüyor. Bu noktada öğretmen olma sevdası ile yanıp tutuşan insanları hesaba kattığımızda bir çelişki gözümüze çarpmaktadır.

Ülkemizde şu anda 12 yıl zorunlu eğitim sistemi vardır. Yani, bir insanı daha 6 yaşındayken alıp 18 yaşına kadar okula mecbur ediyoruz. Daha çocuk yaşlarda başlatılan ve insanın en verimli zinde dönemini kapsayan bu eğitimden insanlar yakasını kurtardığında iş işten çoktan geçmiş olmaktadır. Yani bu yaşta artık herhangi bir işte çırak olarak çalışamayacağı için mecburen üniversite hayalleri kurmak durumunda kalacaktır. Bu hikaye sürekli hayal kurmak zorunda bırakılanların hikayesidir. Üniversiteye hazırlanan gençler hepsi birbirleri ile yarışmaktadır. Eğer, bu insan erkekse iki sene sonra askere gitmek zorunda kalıyor. Yani, bu memleketin çocuğu diğerini elemeye

çalışmaktadır. Sistem öğrencilerin öğrenim hayatını devam ettirebilmesi için diğerinin öğrenim hayatını bitirme üzerine kuruludur. Yaşamak için öldürmek zorunda kalmak gibi bir şey. Bu olayın daha vahim tarafı üniversite bittikten sonra da ölümüne yarış bitmiyor. Bu sefer istihdam sorunu çıkıyor ortaya. Bu hikâye yanlış istihdam politikasının kurbanlarının hikâyesidir. Üniversiteler ile iş piyasası arasında bir paralellik olmaması “diplomalı işsizliği” doğurmaktadır. Bir taraftan bakıyorsunuz piyasada nitelikli eleman ihtiyacı varken; diğer taraftan bakıyorsunuz diplomalı işsizlerin sayısı günden güne artıyor. Bu durum üniversitelerde açılan bölümlerin piyasadaki ihtiyaca göre açılmamasından kaynaklanmaktadır. Dolayısı ile üniversitelerimizin yetiştirdiği “işgücü arzı” ile mevcut piyasasının” talep ettiği işgücü” arasında
uyumsuzluk oluşmaktadır.

O zaman bu noktada cevaplanması gereken sorular ortaya çıkıyor. Mesela: Üniversitedeki bölümler hangi kriterlere göre açılıyor? Yani bu bölümler açılırken neler göz önünde tutuluyor, neler belirleyici oluyor? Buradaki çelişkiyi nasıl düzeltmemiz gerekiyor? İstihdam edilemeyecekse bu kadar öğrenci mezun ediliyor? “ Devlet herkese iş vermek zorunda değildir? Yani, “Devlet mezun eder, gerisine karışmaz.” mı demek oluyor? Bir insanı öldürmek için cümleden mermi yapmak istense belki de bundan daha iyi cümle bulamazlar. Doğru bir cümle yanlış bir sisteme bu kadar mı güzel hizmet eder? Çok küçük yaşlarda bize teslim edilen bu çocuklar 12 sene süren bu eğitim tüneline girdiklerinde birçok fırsatları da kaçırmaktadırlar. Belki o çocuklar 12 yıl okula gitmek yerine ailesinin ya da bir tanıdığının yanında işe girseydi o işin uzmanı olurlardı. Örneğin, bu çocuklar bir müzik, resim, spor ya da güzel sanatların herhangi bir dalında kendini yetiştirebilirdi. Bu hikâye yoklama defterine adı yazılırken piyasadan silinenlerin hikâyesidir. 12 zorunlu eğitimin yanında bir de 4 sene üniversite eğitimi (ki nispeten bu da zorunlu eğitim sayılır) ile birlikte çocuk 22 yaşına gelmektedir. Zorunlu eğitimlerle 22 -23 yaşına kadar oyaladığımız gençlere bizim size iş bulma görevimiz yok deme hakkımız var mıdır? Hem insanlara söz hakkı tanımıyoruz zorunlu olarak okutuyoruz sonra da bir anlamda “Ne halin varsa gör!” diyoruz. Devlet herkese iş vermek zorunda değildir ama bir şekilde istihdam etmek zorundadır. Eğer,
bir ülkede 12 yıl zorunlu eğitim varsa o insanlara “ Biz size eğitim verdik ama istihdam edemiyoruz, bizim bugüne kadar verdiğimiz eğitim bir şeye yaramıyor, size bir ekmek kazandırmıyor.” deme lüksümüz yoktur. Bu kadar süre zarfında bir meslek kazandırmayan eğitim ne kadar işlevseldir, ne kadar faydalıdır? Çocuklar eğitim hayatları boyunca ettikleri masraf bir tarafa koyalım ve şu soruyu soralım. 16 yıl boyunca kaçırılan bu fırsatların faturasını kim ödeyecek? Bu hikâye bir kişinin iki dudağından çıkan komutlara göre yetişenlerin hikâyesidir. Şimdi o dudaklar nerede?


                                                                      Mesut KAYMAKÇI

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 08 Nis 2013 01:52:19
ÖĞRETMENLER ODASINDA YALNIZ OLMAK... (SEVMENİN GÜNÜNDE)

Biliyorum beni anlaman için bekliyeceğim karanfil çiçekleriyle... 24 saatimin hücrelerimde nasıl yer edindiğini bir bilsen, bu kutsal öğretmenlik eylemi...Mesleğimin esrarlı hamallığını üstlendim saliselerce öğretmenler odamda... Pencereden bakarken Anadoluma öğretmenimin paha biçilmez adımları Anadolumun her yerinde arzı titretir gibi... Karsta lapa lapa yağan karın altında kaşlarına düşen kar tanecikleri bütün ümidi belli; insanlığın eğitimi,derdi,tasası,canım vatanımın en iyisi...
Edirne de o çarşıda yürüyen öğretmenimin küçük yaşlardaki öğrencilerin hayatına kürek çekmek,ne büyük lütuf Rab'ten...
Erdemlerimi sokak sokak ararken,caddelerin nazlı duvarları beni aramaya şevkedendi masumiyet tomurcuklu çocuklarda...Hayatımın yaldızlı köşerinde, şerefli ve takdire şayan öğretmenler odamda yalnızlığımı nakış nakış işledim; nasıl eğitebilirim saf ve temiz masumiyet tomurcuklarını ...Değer verdim öğrencilerimin en suskun ve masumundan en haytasına...Ya da yaramaz oldum delicesine öğrenciler gibi simli ve elmaslı çocuksu halimle...Öğretmenler odamdan umut merdivenlerine doğru yola çıkarken mesleğimin itibarı ve vicdanı için,insanlığın hakikatteki yere ulaşması için kendimi resetledim...Kaderimin bana bağışladığı bu öğretmenlik eylemi dedim ya 24 saat hücrelerimde hareketliydi hararetliydi hiç durmadı ya...
Anladığını düşündüm Osmaniye'nin o yeni yeni şımarık binaların altında sana doğru geliyorum mesleğim... Biliyorum, ben öğretmenim... İçimdeki düşünceler yumağı benim odam,yalnızım, hüzünümün insani sesine kulak verdim,seni yazdım... Zıtlıkların olduğu bir dünyada bana katılmayan olsada olmasada ,mesleğimin incisi olan vicdani duygumla elveda sana cümbüş sesler, rengarenk gözler elveda...

anka kuşu

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 08 Nis 2013 18:49:20
YANSIMACI EĞİTİM
Eğitim ile ilgili yeni arayışlar ve bu arayışların sonucunda ortaya çıkan yeni yaklaşımlara her geçen gün bir yenisi daha eklenmektedir. Eğitim gibi insan odaklı ve insanın gelişmesini sağlamaya yönelik olan bu sürecin böyle bir dinamizm içinde olması hem eğitimin hem de eğitilecek olan bireyin doğasına uygun bir durumdur.
Eğitim üzerine kafa yoran, bu alanda görüş geliştirmeye çalışanlar, eğitimin insan için daha yayarlı hale gelebilmesini sağlamaya çalışmaktadırlar. Eğitimin insan üzerindeki olumlu etkisi ile ilgili değişik görüşler ileri sürmektedirler.
Son yıllarda bu bağlamda eğitim ile uğraşan kişilerin geliştirmiş oldukları görüşlerden bazıları şunlardır: “Çoklu öğretim”, “Bireysel Öğretim”, “Bağlantısal öğretim”, “Derinlikli Eğitim” vb. gibi.
Yansımacı eğitim de bu bağlamda geliştirilen yaklaşımlardan biridir.
Bu yazıda yansımacı eğitim adını verdiğimiz eğitim yaklaşımı ile ilgili temel bilgileri vermeye çalışacağız. Ancak konun anlaşılmasına katkı sağlaması bakımından öncelikle yansıma kavramının tanımını vermek gerekiyor. Sonra da bu kavrama bizim yüklediğimiz anlamı ortaya koymak istiyoruz.
Kelime olarak yansıma dilimizde, “ışığın parlak yere çarpıp geriye doğru yön değiştirerek kaynağını göstermesi” (TDK, 2005:2. 2387) olarak tanımlanmaktadır. Bu tanıma göre yansımanın gerçekleşebilmesi için bir ışığın bulunması, yansıyacak parlak bir yüzeyin ve yansımanın gerçekleşmesinden sonra, ışığın yön değiştirme işleminden geçmiş olması gerekiyor. Yansıma bir eylem biçimidir. Yansıma eyleminin gerçekleşebilmesi için de bu eylem gerçekleştirecek unsurların bir arada bulunarak birlikte eyleme geçmeleri gerekir.
Buna yansımanın unsurları denir. Yansımanın unsurları; yansımanın kaynağı ve yansıyacak ışık, yansımayı yapacak olan parlak yüzey ve yansımanın geri dönecek olduğu kaynaktır.
Yansımacı eğitim, bireyin örgün ve yaygın eğitim vasıtası ile almış olduğu eğitim ve öğretimi, bu eğitim ve öğretimin özelliklerini, bireysel ve toplumsal hayata aktararak, aydınlanmış ve öngörülebilir yaşam kalitesine ulaşmasını sağlayacak bir eğitim demektir.
Yansımacı eğitimin unsurlarından ilki; yansıma kaynağı olan birey ve bireyin eğitim ve öğretim alanındaki aşmış olduğu bilgilerin sağladığı ışıktır. İkincisi, yansımanın sağlanacağı parlak yüzey, bireyin kendisi ve içinde yaşadığı toplumdur. Üçüncüsü de bireyin almış olduğu eğitim ve öğretim sayesinde bireysel ve toplumsal alanda kendisini ifade edebilme yeterliliğine ulaşmasıdır.
Yansımacı eğitim, eğitim süreçlerinde bireyin bireysel ve toplumsal alanda kendini gerçekleştirmesinde katkı sağlayacak nitelikte gerçekleşen eğitimdir. Bir başka deyişle yansımacı eğitim, eğitim ve öğretim süreçlerindeki birey odaklı eğitimdir. Fonksiyonel, sorun çözücü ve işe yarayan bir eğitimdir.
Yansımacı eğitimde yansıtılacak olan, çocuğun almış olduğu eğitimi kendisinden başlayarak, içeriden dışarıya doğru yansıtması, eğitim ve öğretim ile kazanmış olduğu bilgi, tutum ve davranışları yaşam alanlarına uygun bir hiyerarşi içinde yansıtması, kullanabilmesidir.
Yansımacı eğitimde yansıyacak olan, bireyin doğuştan getirdiği yeti ve yeteneklerin açığa çıkarılarak geliştirilmesi sayesinde meydana gelecek olan keşfedilmişliği sağlayan yeterliliklerin toplumsal alana aksettirilmesidir.
Yansımacı eğitim, eğitim ve öğretim alma ve aldığı bu eğitimi bireysel ve toplumsal alana yansıtma özelliğinde ve ihtiyacında olan insanın bu özelliklerine cevap verebilecek niteliklere sahip olan bir eğitimdir.
Yansımacı eğitimin amacı, iyi insan yetiştirmektir. Bireyin eğitim ve öğretim ortamlarda almış olduğu, gelişimsel özelliklerine uygun olarak almış olduğu eğitim sayesinde eğitimin öngördüğü iyi insanı gerçekleştirmeye çalışmaktır.
Yansımacı eğitimin amacı, eğitimin genel amaçlarına ulaşmaktır.
Yansımacı eğitimi bu genel amaca ulaşabilmek için, öğretime esas olan konuları, bilmek, kavramak, uygulamak, analiz etmek ve değerlendirmek bakımından öğretim sıralamasındaki tüm basamakları birbirleri ile bağlantılı, birbirlerine yansıtarak gerçekleştirmektir.
Yansımacı eğitimin bilişsel hedefleri ve basamakları ile ilgili gerçekleşmeleri, her basamağın tekere teker öğrencinin zihinsel düzleminde gerçekleşmesi, bu gerçekleşmenin kalıcı olabilmesi için bilgilerin gerçeklik alanlarındaki yansımalarının hatırlatılarak sağlanması şeklinde olacaktır. Bilişsel öğrenme basamaklarının birinden diğerine geçerken, bir önceki öğrenmelerin yansımalının meydana getirecek olduğu aydınlanma ile bir sonraki basamağa geçilmesi şeklinde olacaktır. Bilişsel öğrenme basamaklarından biri olan” bilgi basamağı” ile ilgili bilgilerin öğrenilmesi sonrasında meydana gelecek bilişsel değerlerin, kavramayı kolaylaştıracak şekilde kavrama basamağına yansıtılması şeklinde olacaktır.
Mesela, yansıtma ile ilgili bilişsel hedeflerin gerçekleşmesinde ilk basamak olan bilgi basamağında yansıma bilgisi, yansımanın kavrama düzeyinde gerçekleşmesinde de bilgi basamağındaki yansıma ile ilgili tanımlayıcı bilgilerden elde edilen öğrenme değerlerinin, yansımanın kavranmasına yarayacak şekilde ikinci basamağa yansıtılmasıdır. Bu öğretim süreci diğer bilişsel basamaklara geçişi de aynı şekilde olacaktır.
Yansımacı eğitimde öğrenme basamaklarındaki öğrenilenlerin bir sonraki öğrenmelerin sırasıyla gerçekleşebilmesine yarayacak yönlerinin yansıtılarak geçişlerin sağlanması ilkesel olarak kabul edilmelidir.
Yansımacı eğitim bu ilkesel yaklaşımını duyuşsal öğrenme basamaklarında da uygulayacaktır.

                                   Yard. Doç. Dr. Şükrü KEYİFLİ

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 09 Nis 2013 17:52:49

Öğretmenlerin Özlük Haklarında Yapılması Gereken İyileştirmeler


"Sayın Abbas Güçlü eğitim konularından biri de öğretmenlerin özlük hakları, kafası sürekli geçim derdinde olan bir öğretmen verimliliğini tam olarak kullanamaz. bu nedenle bize bu sorunumuz hakkında kulak vermenizi belkide köşenizde yer vermenizi bekliyoruz.
Öğretmenlerin yaşadıkları geçim derdini belki birkez daha dile getirme şansını verebilirsiniz.

Öğretmenlerin Özlük Haklarında Yapılması gereken İyileştirmeler
1-) 2014 yılı ilk 6 ay için 250 TL maaş zammı
2-) 2014 yılı ikinci 6 ay için 250 TL maaş zammı
3-) 2015 yılı ilk 6 ay için 250 TL maaş zammı
4-) 2015 yılı ikinci 6 ay için 250 TL maaş zammı
5-) 2014 ve 2015 yılında memurlara verilecek zamdan yine yararlanması
6-) Verilecek bu zamlar taban maaş’a yansıtılmalı
7-) Öğretmen maaşlarındaki tüm ek ödenekler, taban maaşa yansıtılmalı
8-) Ek Ders ücretleri Net 20 TL olmalı ve emekliliğe etki etmeli
9-) 5 saat olan sınav görev ücretleri 10 saate çıkarılmalı
10-) 24 Kasım öğretmenler gününde 3.000 TL ikramiye verilmesini istiyoruz.
11-) Eğitime hazırlık ödeneği 3.000 TL olsun istiyoruz.
12-) Doğum yardımı 185 TL yerine 3.000 TL olmalı
13-) Çocuk yardımı her çocuk için 36 TL yerine 300 TL olmalı
14-) Ölüm yardımı 650 TL yerine 5.000 TL olmalı
15-) Emekli olacak Öğretmenlere 200.000 TL ikramiye verilmeli
16-) Emekli Öğretmenlere 3.000 TL maaş verilmeli
17-) MEB’in ihtiyacı olan 100.000 yeni öğretmen ataması yapılmalı
Bu listeye birçok ekleme yapılabilinir."

Eğitim Ajansı





Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 09 Nis 2013 21:13:56
Doğuda Görev Yapmış Bir Öğretmenin İbretlik Hikayesi!

 

Ben 1996 ve 99 yılları arasında Siirt’te bir yatılı okulda görev yapan, Giresunlu bir öğretmenim. Şuan 46 …yaşımdayım. Aslım Laz. Ve şuan hala aktif meslek hayatıma devam ediyorum.
 Aklıma her geldiğinde beni derinden üzen, vicdanımı sızlatan, bazen ağlatan, pişmanlığa boğan o 3 yılda yaşadıklarımı, yaptıklarımı ve bizden yapılmasını istenenle…ri büyük bir vicdan azabı içinde anlatacağım.
 Okulumuzun öğrencileri tamamen Kürt öğrencilerden oluşuyordu. Çevre köylerden geliyorlardı. Henüz yaşları çok küçük olanlar da vardı. Büyük olanlar da. Kimileri de yaşıtlarının çok çok üstündeydi. Onlar da okula geç başlayanlardı…
Kendi köyünde ilkokulu bitirip ortaokul için Yatılı okula gelenlerin çoğu Türkçe bilmezdi. Türkçe’yi bilmeden nasıl geçtiniz derslerden dediğimizde, buna bile cevap veremiyorlardı. Soruyu belki anlıyorlardı ama telaffuz edemiyorlardı.
Ben üniversitede ülkü ocaklarına gitmiştim, vatanımı milletimi ve bayrağımın bütünlüğünü bozan her şeye karışıydım. Dilimiz Türkçe’ydi ve bu yüzden Kürtçe konuşan daha doğrusu Türkçe bilmeyen o öğrencilerden nefret ediyordum. Bazen kafamda onları yok etmenin hesaplarını yapıyordum.
 Bizden istenmişti ve biz de onları asimile etmek için her şeyi yapıyorduk. Fakat onların bundan haberi yoktu. Kürtçe konuştuğu için yediği tokattan kulak zarı patlayan, yediği dayaktan hafızasını kaybeden, yani dengesi bozulan birçok öğrenci olmuştu.
 Hiç aklımdan gitmeyen bir olay var. Ve aklıma geldikçe kahroluyorum. Ve inanın bu satırları yazarken ağlıyorum. Bir öğrencim arkadaşına Kürtçe vara vara( gel gel) dediğini duydum ve merdivenlerin başında yanına yaklaştığım gibi bütün gücümle ona tokat attım. Merdivenlerden düşüp kolu kırıldı. Ona niçin tokat attığımı bile bilmiyordu. Acı içinde feryat figan ağlıyordu. Arabam vardı. Hemen arabayı getirip onu hastaneye götürdük. Yolda merdivenlerden kendim düştüm demesini istedim. Fazla zorlamadım yine de. O da beni çok sevdiği için bunu kabul etti ve doktor ne oldu sana dediğinde yarı Türkçe Yarı Kürtçe’yle arkadaşımla şakalaşırken merdivenlerden düştüm dedi.
 Büyük bir banyo vardı. Ve öğrenciler sınıflarına göre düş alıyorlardı. Hepsi aynı yerde. Bazen sular buz gibi olurdu bazen sıcak su olur soğuk olmazdı bazen de sular birden kesilir köpüklü kalırdı herkes… Öylece duştan çıkıp kurulandıklarını gördüğümde vicdanım sızlardı ama bunun önüne vatana millete olan sevgim geçerdi. Bunlar hakkediyor derdim. Acıma bunlara derdim kendi kendime. Çünkü bana böyle öğretilmişti.
 Her gün bir sürü öğrenciyi döverdim. Onları dövdüğüm halde, onları asimile etmeye çalıştığım halde onlar beni sevmeye devam ediyorlardı. Bazen odama gelip öğretmenim seni çok seviyoruz diyorlardı ve eğer siz benim dediklerimin dışına çıkmasanız ben de sizi seveceğim diyordum. Onlar beni, onlara uyguladığım şiddete karşı seviyorlardı ben ise onları, onlardan bir şey bekleyerek sevmeye çalışıyordum.
Şimdi bunu düşündüğümde inan ki insan olduğumdan utanıyorum. Şuan Yaşadığım acıları ve vicdan azabını dilerim Allah kimseye yaşatmasın.
 Okulun şartları oldukça kötüydü. Yemekler bazen olmazdı bazen de yemeklerin içinde solucan, böcek vb şeyler çıkardı. Bunları dile getireni döverdik ve bir daha sesini çıkarmazdı. Bazen kaloriferler yanmazdı odalar buz gibi olurdu. İnan o soğukta bırakın yatmayı, orada durmak bile imkansızdı. Hala düşünüyorum, onlar nasıl idare ediyordu o soğukta anlamış değilim.
 Tayinim çıktığı gün. Vedalaşırken arkamdan bir sürü öğrencim ağıt yakarcasına ağlıyordu. Belki o sahneydi beni insanlığımı bulmaya iten. Hiç unutmadım ama hiç o sahneyi. Yıllarca düşman gözüyle baktığım, dilini yasakladığım, asimile etmeye çalıştığım, varlığını kendi varlığıma adatması için baskı uyguladığım o öğrencilerim, ben onlardan ayrılıyordum diye hıçkıra hıçkıra ağlayıp, ne olur gitmeyin öğretmenim, ne olur gitmeyin öğretmenim diyorlardı…Oysa hemen öncesinde onlarla vedalaşırken, içten sarılmamıştım onlara, onlara sarılırken bile aklımda başka hesaplar vardı.
Ve onların arabamın ardından ağlayarak koştuklarını görünce, frene basıp, bütün kinimi, nefretimi içimden çıkardım. Sizin olsun bayrağınız dedim, vatan da sizin olsun her şey de…Ve kapıyı açıp, geri koşarak, hepsine onları yüreğime basarcasına sarıldım. Sizi çok seviyorum dedim. Hem de çok. Siz benim evlatlarım ve kardeşlerimsiniz. Sizi çok seviyorum. Ne olur beni affedin. Hakkınızı helal edin. Ve bir çocuk gibi boylarının seviyesine inip onlarla ağladım…
O gün anladım. İnsanlığın her şeyden daha değerli olduğunu. O gün anladım sevginin ne kadar güzel olduğunu. İşte o gün anladım kimsenin rengine, diline, ırkına bakmadan insanları sevmenin ne kadar lezzetli bir şey olduğunu.
 Keşke şimdi tekrar oralarda görev verseler bana, keşke tekrar bu fırsatı verseler de gidip onlara yürekten hizmet edebilsem. Kürtçeyi öğrenip onlara dersleri Kürtçe anlatsam. Ve onları 2 çocuğumdan ayırmadan hiç karşılık beklemeden sevsem.
 Öğrencilerimle vedalaşırken çok ağlamıştım ve bir de şuan bu satırları yazarken.
 Bütün o öğrencilerimden ve ailelerinden özür diliyorum. Biliyorum öbür dünyada Allah onlara yaptıklarımın hesabını soracak bana.
 Ne olur hakkınızı helal edin…
Buna ihtiyacım var.

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 09 Nis 2013 22:27:22
Tokat

 Emektar Öğretmen, dersini bitirip sınıftan çıkarken; öğrencilerinden birinin diğerine çelme taktığını gördü. Düşen çocuk, en sevdiği öğrencisiydi ve canı yandığı için ağlıyordu. Öğretmen, onu yerden kaldırdıktan sonra üstünü temizleyip eve gönderdi ve öbür çocuğu kolundan çekerek öğrencilerin terk ettiği sınıfa soktu. Kendisi, aynı köyün ilkokulunda yirmi yıldan bu yana hizmet vermiş, o köyden evlenmiş ve tayini büyük şehirlere çıkmasına rağmen; bir yuva olarak bildiği okulunu terk etmemişti. Bu yüzden, öz evlatları gibi gördüğü öğrencilerin haylazlıklarına dayanamıyordu. Çelme takan çocuğu şiddetle azarladıktan sonra, onun korkudan tir tir titremesine aldırış bile etmeden suratına bir tokat patlattı.

Küçük çocuğun cılız vüzudu, tokadın şiddetinden bir yaprak gibi savrulmuş ve yeni çıkmakta olan dişlerinden akan kan, öğretmenin ceketine sıçramıştı.

Öğretmen, yedi yaşındaki bir çocuğa yaptığı bu hareketten hemen sonra pişmanlık duymasına rağmen, bunun kendisi için iyi bir ders olacağını düşünüyordu. Öğrencisini bırakıp gitmeye hazırlanırken, çocuğun elini cebine attığını görüp telaşa düştü.

 En yakın arkadaşını bile düşüren bir yaramaz, öğretmenine de bir çakıyla saldırabilirdi. Ona karşı korunmaya hazırlanırken, küçük çocuk teyzesinin bayramda hediye ettiği mendili çıkarttı ve düştüğü yerden kalkmaya çalışırken:

- Ceketiniz kanlandı öğretmenim!. dedi. Sileyim isterseniz...

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 10 Nis 2013 22:35:10
Milli Eğitim Bakanının 81 İl Valiliğine okulları müstakil yapın emriyle öğretmenler erken norm fazlası olacak.
 Milli Eğitim Bakanı Nabi AVCI’nın Valiliklere “İlkokul ve ortaokul ayrımının şartlar uygunsa 3 yıl beklemeden müstakil hale getirin.” emri bazı öğretmenlerin yine çok yakın zamanda norm fazlası olacağının habercisi oldu.
 

Öğretmenlerimiz 4+4+4 dünüşümü sonrasında yerlerinden edilmiş ve bir çoğuda resen atamayla yer değiştirilmeye mecbur bırakılmıştır. Şimdi ise okulları hem ilkokul ve hem ortaokul olanlar sırayla 3 yıllık süreçte norm fazlası durumuna düşecekti ama bu süreç 3 yıla yayılmasına rağmen Bakan elini çabuk tutup 3 yıl beklemeyi dahi düşünmeyerek Valiliklere şartları uygun olan okulların hemen dönüştürülmesini emrini verdi.

Bu durumda öğretmenlerin durumu Valiliklere bırakılmış ve öğretmenlerimiz yeni eğitim öğretim yılına yine norm fazlası olarak girebileceği gözüküyor.

Milli Eğitim Bakanlığının yapmaya çalıştığı uygulama eğitimcileri ve öğrencileri bir birinden ayırmış ve ayırmaya devam edecek olması eğitime hiçbir şey kazandırmayacaktır.
 mebpersoneli.com

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 11 Nis 2013 07:43:03

Öğretmene zorunlu hizmet zaten var ve uygulanıyor


06.05.2010 tarih ve 27573 sayılı Resmi Gazetede yayımlanan Millî Eğitim Bakanlığı Öğretmenlerinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliğinin “Zorunlu çalışma yükümlülüğü süreleri” başlıklı 27. maddesindeki;

 “(1) Türkiye üç hizmet bölgesine ve altı hizmet alanına ayrılmıştır. Bunlardan 4, 5 ve 6 ncı hizmet alanları öğretmenlerin zorunlu çalışma yükümlülüklerini yerine getirecekleri hizmet alanlarıdır.

(2) Bu Yönetmeliğin yayımı tarihinden sonra Bakanlık öğretmen kadrolarında göreve başlayanlar;

a) Üçüncü hizmet bölgesi içindeki illerin 4 üncü hizmet alanındaki eğitim kurumlarında en az 5 yıl, 5 inci hizmet alanındaki eğitim kurumlarında en az 4 yıl, 6 ncı hizmet alanındaki eğitim kurumlarında en az 3 yıl,

b) İkinci hizmet bölgesi içindeki illerin 4 üncü hizmet alanındaki eğitim kurumlarında en az 6 yıl, 5 inci hizmet alanındaki eğitim kurumlarında en az 5 yıl, 6 ncı hizmet alanındaki eğitim kurumlarında en az 4 yıl,

c) Birinci hizmet bölgesi içindeki illerin 4 üncü hizmet alanındaki eğitim kurumlarında en az 7 yıl, 5 inci hizmet alanındaki eğitim kurumlarında en az 6 yıl, 6 ncı hizmet alanındaki eğitim kurumlarında en az 5 yıl çalışmakla yükümlüdürler.

(3) Zorunlu çalışma yükümlülüğü öngörülen hizmet alanlarında görev yapan zorunlu çalışma yükümlüsü öğretmenlerden herhangi bir nedenle görev yeri değiştirilenler, atandıkları yer için öngörülen zorunlu çalışma süresine tabi tutulurlar.

Bunların zorunlu çalışma yükümlülüğünün hesabında daha önce görev yaptıkları zorunlu çalışma yükümlülüğü öngörülen eğitim kurumunda geçen hizmet süreleri birlikte değerlendirilir.” hükümleri ile bu yönetmeliğin yayımı tarihi olan 06.05.2010 tarihinden sonra Bakanlık öğretmen kadrolarında göreve başlayanlara ilişkin zorunlu hizmet süreleri düzenlenmiş, Yönetmeliğin yürürlüğe girdiği tarihten önce Bakanlık kadrolarında göreve başlayan ancak henüz zorunlu hizmet yükümlülüğünü yerine getirmeyen öğretmenler ise zorunlu hizmet yükümlülüğünden muaf tutulmuştur.

“Memura zorunlu hizmet geliyor” gibi haberlerden öğretmenlerimizin rahatsız olmaması gerekmemektedir. Çünkü yukarıda olduğu üzere öğretmenler zaten zorunlu hizmete tabidirler. Birçok öğretmenimiz tabi oldukları yönetmeliğin öngördüğü zorunlu hizmet şartlarını zaten yerine getirmişler, bazı öğretmenlerimiz ise yönetmeliğin güncellenmesi ile zorunlu hizmetten muaf tutulmuşlardır. 06.05.2010 tarihinden sonra atanan tüm öğretmenlerimiz zorunlu hizmete tabidirler ve yukarıda öngörülen hizmet alanlarındaki süreleri doldurmak zorundadırlar.Dolayısıyla bu tarihten önce göreve başlayan öğretmenlerimizin bu tür haberlerden tedirgin olmalarına gerek yoktur.

Ahmet KANDEMİR

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK