Öğretmene Öğretmenliğe Dair Yazılar...

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 20 Nis 2013 00:02:12
Mazeret İzni Komedisi

   Uzun süredir yap-boz tahtasına dönen Milli Eğitim Bakanlığı mevzuatı, MEB İzin Yönergesinde yapılan son değişikliklerle, iyice komik duruma gelmeye başladı. İdareciler ve öğretmenler artık mevzuat değişikliği hızını takip edemez hale geldiler. MEB İzin Yönergesinde yapılan değişiklikler henüz uygulama olanağı bulamadan ve tam olarak anlaşılamadan, yeni bir değişiklikle ortadan kaldırılıp, eski haline döndürüldü. Bunun en güzel örneğini öğretmenlere verilen mazeret izinlerini, bu izinleri vermeye yetkili amirlerde yapılan değişikliklerde görebiliriz. Önce, eski MEB İzin Yönergesi 16 Ocak 2013’te; gerek Şubat 2011 tarihinde 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun izinlerle ilgili 104, 105 ve 108.maddelerindeki değişiklikler; gerekse uygulamadan alınan geri bildirimlerin dikkate alınması nedeniyle, yürürlükten kaldırılarak, hazırlanan yeni "Milli Eğitim Bakanlığı İzin Yönergesi” yürürlüğe konuldu. Eski yönergeye göre taşra teşkilatında, mazeret izinleri okullarda görev yapan idareci ve öğretmenler dahil olmak üzere, il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinde görev yapan personellere; ilgisine göre şube müdürü, ilçe ve il milli eğitim müdürleri tarafından verilirdi. Bu durum uygulamada, çeşitli sorunlara yol açıyordu. Şöyle ki; acil bir işini yapmak ya da bir saat sürecek bir toplantıya katılmak isteyen bir öğretmen, bu bir saatlik izni almak için ilçe milli eğitim müdürlüklerinde saatlerce beklemek zorunda kalıyordu. Kendisini hiç tanımayan, mazeretinin gerçekliği konusunda en ufak bir fikri olmayan şube müdürlerinden mazeret izni almaya çalışıyordu. Hem zaman kaybı, hem de bir saatlik izin için üç saat bekleme gibi komik durumlar ortaya çıkıyordu. Bu sıkıntılı durumları düzeltmek ve zaman kaybını önlemek için MEB İzin Yönergesinde değişikliğe gidildi. Yenilenen MEB İzin Yönergesinin, “İzin vermeye yetkili amirler” başlıklı 6.maddesinin, b fıkrasında; “b) Taşra teşkilâtında: 1) İl millî eğitim müdürlerine vali, ilçe millî eğitim müdürlerine kaymakamlar, 2) İl millî eğitim müdür yardımcıları ve il eğitim denetmenlerine il millî eğitim müdürleri, 3) Şube müdürleri, tesis müdürleri ve okul müdürlerine bağlı oldukları il/ilçe millî eğitim müdürleri, 4) Diğer memurlardan il/ilçe millî eğitim müdürlüklerinde görev yapanlara şube müdürleri, eğitim kurumlarında görev yapanlara eğitim kurumu müdürleri, tarafından verilir.” hükmü getirilerek özellikle okul ve kurumlarda, öğretmenlere ve memurlara mazeret izinlerini, eğitim kurumu müdürlerinin vereceği hüküm altına alındı. Bu olumlu uygulama henüz yeterince anlaşılamadan, 5 Nisan 2013 tarihinde, MEB İzin Yönergesinin bazı maddelerinde yeniden değişiklik yapıldı. Millî Eğitim Bakanlığı İzin Yönergesinin 10.maddesinin üçüncü fıkrası aşağıdaki şekilde değiştirildi. "(3) Birinci fıkraya göre verilecek mazeret izinleri memurun isteği üzerine 6 ncı maddede belirtilen amirler, ikinci fıkraya göre verilecek mazeret izinleri ise memurun isteği üzerine 657 sayılı Devlet Memurları Kanununun 104 üncü maddesinin (C) fıkrasında belirtilen amirler tarafından verilir." Bu değişiklikle, 6.maddenin 1.fıkrasına göre, “Verilmesi zorunlu olan mazeret izinlerini” 6.maddede belirtilen amirler; 2.fıkrasına göre yani “Amirin takdirine bağlı olan mazeret izinlerini” de, 657 sayılı DMK’nın 104.maddesinin C fıkrasındaki hükme göre; birim amirinin muvafakati ile merkezde atamaya yetkili amir, ilde vali, ilçede kaymakam ve yurt dışında diplomatik misyon şefi vermeye başlayacak. 3 ay içinde yapılan bu değişiklileri öğretmenler açısından değerlendirecek olursak; eğitim kurumlarında görev yapan öğretmenlere, amirin takdirine bağlı olarak, daha önce ilçe milli eğitim müdürünün uygun görüşü ile mülki amirler tarafından verilen mazeret izinleri, 16 Ocak 2013 tarihinde yapılan değişiklikle okul-kurum müdürlüklerine verilmiş, verilen bu yetki 5 Nisan 2013 tarihinde, okul-kurum müdürlerinden geri alınarak, eski geri haline getirilmiştir. Bu yetki alış-verişinin ilginçliği ve komedi dedirtecek yönü ise MEB İzin Yönergesi değişiklikleri gerekçelerinin tıpatıp aynı oluşu. 16 Ocak 2013 tarihli değişiklik onayındaki “uygulamadan alınan geri bildirimlerin dikkate alınması” gerekçesi, 5 Nisan 2013 tarihindeki değişiklik onayında “uygulamada bazı aksaklıkların tespit edilmesi ve illerden alınan geri bildirimler dikkate alınması” şeklinde karşımıza çıkmaktadır. 3 ay içinde aynı gerekçelerle okul-kurum müdürlerine devredilen mazeret izni verme yetkisinin geri alınması, yetkilerin yerellere devri ve okul-kurum müdürlerine duyulan güven açısından da olumsuz olmuştur. Öğretmenine ve müdürüne mazeret izni vermeyi zorlaştıran Milli Eğitim Bakanlığının, okul-kurum iklimini ve çalışma barışını ne zaman düşünmeye başlayacağını ve çalışanlarına güvenen bir Bakanlık haline geleceğini doğrusu merakla takip ediyorum.
   
Abdullah Damar Eğitimci Yazar

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 21 Nis 2013 14:56:43
Eğitim istatistiklerinde çarpıcı sonuçlar

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 22 Nis 2013 21:13:04
    Öğrenci ve ağabeyi öğretmeni darp etti     



Bahçecik Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’nde öğretmenlik yapan Yusuf Aygün, öğrencisi U.E’yi küfürlü konuştuğu için sınıftan çıkardı. Kocaeli Devlet Hastanesi’nde çalışan ağabeyi T.E’yi yanına alarak derse tekrar giren U.E, ağabeyi ile birlikte Yusuf öğretmeni darp etti

Öğrencileri ve velileri tarafından darp edilen öğretmenlere bir yenisi daha eklendi. Üç yıldır Bahçecik Teknik ve Endüstri Meslek Lisesi’nde Din Kültürü öğretmenliği yapan Yusuf Aygün, geçen Çarşamba günü ders sırasında küfürlü konuştuğu için 9. sınıf öğrencisi U.E’ye uyarıda bulundu. Uyarılara aldırış etmeden küfürlü konuşmaya devam eden U.E, bu kez Yusuf Aygün tarafından sınıftan çıkarıldı. Ders devam ederken Kocaeli Devlet Hastanesi’nde memur olarak görev yapan ağabeyi T.E’yi yanına alarak derse giren U.E, ağabeyiyle birlikte öğrencilerin gözü önünde Yusuf Aygün’e saldırdı. Yusuf Aygün, darp raporu alarak U.E ve T.E hakkında suç durusunda bulundu.

Eğitim-İş, Eğitim-Sen, Eğitim Bir-Sen ve Türk Eğitim-Sen ve lisede görev yapan öğretmenler, okul binası önünde toplanarak Yusuf Aygün’e destek verdi. Sendikalar ve öğretmenler adına basın açıklaması yapan Türk Eğitim-Sen ilçe yöneticisi Süleyman Özdemir, Aygün’ü darp eden velinin Kocaeli Devlet Hastanesi’nde bilgi işlem bölümünde çalıştığını belirterek, “Ne kadar enteresandır ki darp olayının yaşandığı tarihte Kocaeli Devlet Hastanesi’nde 'Sağlık Çalışanlarına Şiddete Son’ protestosu yapılmıştır. Veli, şiddet protestosunun yapıldığı gün öğretmen arkadaşımızı darp etmiştir” dedi.

Öğretmenlerin bir paçavra gibi kenara atıldığını söyleyen Özdemir, öğretmenlerin maddi ve özlük haklarını savunmayan, sözleriyle öğretmenleri inciten ve öğretmenleri küçümseyenlerin şiddet olaylarının bir numaralı sorumlusu olduğunu belirtti. Şiddet nedenlerini ortadan kaldıracak uygulamalar yapılması gerektiğini vurgulayan Özdemir, “Eğitime ağırlık verilerek öğretmenlere duyulan saygı yeniden tesis edilmelidir. Buradan Milli Eğitim Bakanı’na sesleniyoruz; eğitim çalışanlarını sahiplenin, personelimin kılına zarar gelirse karşınızda beni bulursunuz deyin” diye konuştu.

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 22 Nis 2013 21:16:52
        Öğretmenler Eğitim Sisteminin ALTINDA KALMIŞTIR!


Öğretmenler Eğitim Sisteminin Neresinde?

Öğretmenler Eğitim Sisteminin Neresinde?
Milli Eğitim Temel Kanununun milli eğitim sistemine yüklediği görev; Türk vatandaşlarının ve Türk toplumunun refah ve mutluluğunu artırmak; öte yandan milli birlik ve bütünlük içinde ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmayı destekleyerek hızlandırmak ve nihayet Türk Milletini çağdaş uygarlığın yapıcı, yaratıcı, seçkin bir ortağı yapmaktır. Bu görevin öncelikli muhatabı öğretmendir.
Kanunda belirlenen bu amaçlardan yola çıkarak şunu söylemiş olursak, abartmış olmayız:
Türkiye Cumhuriyeti kendi varlığını “öğretmenler” eliyle sürdürme yolunu seçmiştir.
Temel sorunlarımızdan biri, eğitim sisteminden beklediklerimizle onu gerçekleştirecek olanlarla ilgili algımız arasındaki çelişkidir. Eğitim sisteminden beklediklerimiz bir ülkenin kaderini belirleyecek kadar büyük ama onu gerçekleştirecek olan ÖĞRETMENE yönelik algı bir o kadar küçük. Bu çelişkiyi ortadan kaldıramadığımız sürece diğer sorunları konuşmak, teoriler üretmek, köklü bir çözüm getirmeyecektir.
Eğitim adına ne yapıyorsak, önce sınıfta, öğretmen ve öğrenci arasındaki ilişkinin başarısı içindir. Bakan, bakanlık, il ve ilçe müdürlüğü, okul müdürü, müfettiş, veli, hizmetli, memur sınıfın dışındaki herkes, sınıftaki ilişkilerin başarısına hizmet eden kişilerdir. Oysa eğitim yönetimi anlayışımız bununla tamamen çelişmektedir.
Bugünkü eğitim yönetimi yaklaşımımız, tepesi üzerinde yürüyen bir insanın durumuna benzemektedir. Elbette ki böyle yol almaya kararlı birinin hemen yorulması, düşmesi, tökezlemesi, etrafındakilerin üzerine yıkılması olağandır. Kariyer basamaklarında yükselme uygulaması ile öğretmenin üzerinde uzman ve başöğretmenler yer almaktadır. Öğretmenin yeri bu piramitte yükselmiş oluyor mu takdir sizin.
Türkiye’de eğitim yönetimi, öğretmenlik mesleğini ortadan kaldırmakta, öğretmen adı altında sınıflarda görevlendirilen memurlara dönüştürmektedir çünkü öğretmenin hiyerarşik yapılanma içindeki yerini doğru olarak belirlenmemiştir. Anadolu Eğitim-Sen olarak biz bu yapılanmanın piramit değil çember oluşturması gerekliliğine inanmaktayız.
Milli Eğitim Bakanlığı hiyerarşik yapı içinde öğretmeni en alt seviyeye iterken, bir yandan da öğretmen niteliğini, yeterliliğini sorgulamakta, her başarısızlığı öğretmene fatura etmektedir. Bakanlıkça, öğrenciyi Tanıma, öğretimi Plânlama, materyal geliştirme, öğretim yapma, öğretimi yönetme, başarıyı ölçme ve Değerlendirme, rehberlik yapma, temel becerileri geliştirme, özel eğitime gereksinim duyan öğrencilere hizmet etme, yetişkinleri eğitme, ders dışı etkinliklerde bulunma, kendini geliştirme, okulu geliştirme, okul-çevre ilişkilerini geliştirme… gibi başlıklar altında öğretmende olması gereken 200’ün üzerinde özelliği sıralamaktadır.
Eğitim yönetiminde, bakanlık merkez teşkilatındaki makamların hiçbirinde bu çapta yeterlilik aranmaktadır. ÖĞRETMEN olmak bile şart değildir.
Öğretmenlik, öğretebilme, karşısındakinin bilmesini sağlamaya indirgenebilecek iş değildir. Bu mesleğin, sanatsal bir yönü, idealist olma ve sabırlı olma yönü vardır. Öğretmeni sınıfa girmeden önce uzmanlaştırmak zorundayız. İnsanlar üzerinde deney yapmamalıyız. Bu gün ne yazık ki pek çok “öğretmen” öğretmenliğini öğrenciler üzerinde deneyerek öğreniyor. Verdiğimiz hasara “eğitim zayiatı” mı diyeceğiz?
Nerede öğretmenlerin sorunları konuşuluyorsa orada, haklı olarak Cumhuriyetin ilk yıllarına yönelik bir öykünmeye tanıklık ederiz. Cumhuriyetimizin en genç ve kuşkusuz en başarılı Milli Eğitim Bakanı Mustafa Necati’dir. Bakanımız 1928-29 eğitim-öğretim yılı başında, yeni mezun öğretmenlere yazdığı mektupta şunları söylüyordu: "Oraya varır varmaz yol donatım bedelini de alacaksın. Yollarda yardımda bulunmaları için Milli Eğitim yetkililerine gerekli emir verilmiş olduğundan, istasyon, terminal gibi yerlerde yakalarında yıldız bulunan görevliler seni bekleyecek, rehberlik edeceklerdir”.
Ülkenin ağır ekonomik şartlarına rağmen maaş, yolluk, sağlık giderleri ve benzeri özlük haklarının karşılanmasında çok duyarlılık gösterirdi. Aynı duyarlılığı göstermeyen sorumlulara hoşgörülü olmazdı. O, öğretmenlerin maaşının zamanında ödenmesinde duyarlı olmayan bir valiyi, "Öğretmen ve eğitime böyle saygı ve ilgi duymayan bir vali ile çalışamayacağım" diyerek görevinden alabilmiştir. Ki aynı dönemde bir öğretmenin aldığı maaş, valilerinki ile eşdeğerdi. Bu gün bir öğretmenin maaşı aynı derecedeki valinin maaşının çeyreği bile değildir. Maaş, yolluk, sağlık giderleri, eğitime yön verme açısından 80 yıl öncesini arıyor, anıyor olmak üzücüdür.
Ne oldu da yokluklar içindeki bir cumhuriyetin öğretmenine verdiği önem ve ona bağlı olarak öğretmenin sosyal statüsü zaman içersinde azaldı ve hatta yok olma noktasına geldi? Cumhuriyet Türkiye’sinin inşa edildiği günlerden daha zor bir şartlarda olmadığımıza göre öğretmen niteliği, eğitimi için, ekonomik ve sosyal statüsü için yatırım yapmak, öncelikler arasında üst sıralarda tutmaktan neden vazgeçtik?
Japonya’da yapılmış geniş çaplı bir araştırmaya göre eğitimden ve onun en önemli bileşeni olan öğretmenler üzerinden yapılan her bir birim tasarrufun orta vadede ekonomiye 7 birim zarar olarak yansıdığı sonucuna ulaşılmıştır. Türkiye’de 1950 lerden başlayarak yürütülen neoliberal politikalar, eğitimin ülke ekonomisine yük olarak algılayan yaklaşımlar yüzünden topluma fatura edilen zararı somut olarak paylaşıyoruz.
Bakmayın Türkiye’nin “uluslar arası öğretmen hakları bildirgesine” imza atmış olmasına, “Devlet Memurları Kanunu” gibi koruyucu, kollayıcı bir kanunun sağladığı güvenceye veya Öğretmenlerin bu ülkede ve birçok ülkede mesleklerinin getirdiği hakları yoktur.
Doktor, hijyen koşulları sağlanmamış, gerekli aletler hazırlanmamış, kendisine yardımcı olacak kişiler hazır hale gelmemiş bir ortamda, “ben bu ameliyatı yapmıyorum” diyebilir mi? Bir yargıç, göreceği davada alacağı en doğru karar için gerekli bilgiler dosya konmadan, tanıkları dinlemeden, davayı tamamlayabilir mi? Kendisine bunu yapacaksın dendiğinde, ben bu davadan çekiliyorum diyebilir değil mi? Örnekleri çoğaltmak mümkün. Doktor, ameliyatı yapmıyorum diyebilir, yargıç davadan çekilebilir. Benzer bir durumu, öğretmenler açısından düşünelim. 50 kişilik bir sınıf, çocuklar oturacak yer bulamıyor, ders içerikleri bilimsellikten uzak hatta dersin gerekliğine öğretmen kendisi inanmıyorken biz NİTELİKLİ EĞİTİM bekliyoruz.
Oysa:
* Öğretmenin makul mevcutlu sınıflarda ders yapma,
* İşiyle ilgili hazırlıkları okulda ve uygun ortamda yapma,
* Yeter derecede eğitim materyalleriyle donatılmış bir ortamda ders yapma,
* Normal bir yaşam sürdürecek kadar ücret alma,
Ders programlarının ve öğretim yöntemlerinin belirlenmesinde ve okulda eğitimle ilgili alınacak kararlarda söz hakkı ve belirleyici olma gibi hakları olmalıdır.
Bunun içinde önce, öğretmenliğin bir meslek olarak kabul edilmesi gerekir. Herkes birilerine bir şeyler öğretebilir, iyi bir mühendis, bir matematik öğretmeninden matematiği daha iyi bilebilir ve öğretebilir. Biz ısrarla öğretmenlik mesleğini, öğretebilme fiili üzerinden tanımlıyoruz. Zaten adımız da buna uygun. Öğretmenlikte, öğretebilme, işin sadece bir yönüdür. Öğretmenlik, öğretebilme, karşısındakinin bilmesini sağlamaya indirgenebilecek iş değildir. Sanatsal yönü, becerileri unutulduğunda iş BELLETME haline gelir.
Giderek yaygınlaşan bir başka yaklaşımda okulun market, öğrencinin müşteri, öğretmenin de bu talebi karşılayan olarak tanımlanmaya çalışılması, öğretmenin müşteri memnuniyetine göre değerlendirilmesidir.
Hiçbir yapı var oluş nedeni ve başarı gerekçesiyle Milli Eğitimin sisteminin başarısız olmasından beslenmemelidir. Buna özel okullar, dershaneler ve sendikalar da dahildir. Kimi ülkelerde eğitim, kendiliğinden piyasa koşullarına göre şekillenmiş, dolayısıyla arz ve talep kendi içinde bir çözüm üretmiştir. Oysa ülkemizde, eğitim talebini de arzı da devletin kesin çizgilerle biçimlendirdiği açıktır. Bu yaklaşım, Cumhuriyetimizin öğretmen algısıyla tamamıyla ters düşmektedir.
4x3 Eğitim sistemine geçildikten sonra 81 ilde binlerce öğretmenimize sistem değişikliği öncesi ve uygulama başladıktan sonra bakanlık veya STK lar tarafından “görüşlerinize başvuruldu mu” diye sorduk. Öğretmenlerimizin %94.3 ü HAYIR diye yanıtladı.
Öğretmenliğin, kendisinin uzmanlık mesleği olduğunu reddedip kendi içinde uzmanlık aşamaları yaratmakta, sözleşmeli, kısmi zamanlı, vekil öğretmen gibi olağan durumların dışında devreye sokulacak çalışma biçimlerini yaygınlaştırmaktadır. Bu anlayışın getirdiği düzenlemeler, öğretmenlik mesleğini, işçi statüsüne indirgemektedir. Ülkenin var olan kaynaklarının nereye aktarılacağı bir tercih meselesiyse, sistem değişikliği için yapılan harcamalar, bilgisayarlar ve ücretsiz ders kitaplarına gelinceye kadar akademik, ekonomik ve sosyal açıdan yoksunluk içindeki öğretmenlerin önceliği gözetilmelidir.
Türk Milli Eğitimi, Sistemsizliği Sistemleştirmiştir!
Bir sonuç elde etmeye yarayan yöntemler düzenine SİSTEM denir. Türkiye’de eğitime dair yöntemler dizinin bir SİSTEM oluşturduğunu söylemek zor. Sistematik olarak değişen yöntemler SİSTEMSİZLİĞİ eğitim sistemi haline getirmiştir.
Bilimsel olmaktan çok siyasi kaygılarla kurgulanan eğitim süreci yalnızca öğretmenleri değil, velileri hatta öğrencilerin gerçek ihtiyaçlarını ve potansiyellerini de YOK saymaktadır.
Ülkenin demografik yapısını, kaynaklarını ve ihtiyaçlarını analiz etmeden eğitim sistemini planlamak mümkün olamaz. Net bir eğitim politikası olmayan Türkiye Cumhuriyeti Devleti yalnızca zamanını, parasını değil nesillerini de deneysel eğitime kurban vermektedir.
Dünya’daki başarılı eğitim sistemleri yetkin kadrolarca, EĞİTİMCİLER TARAFINDAN kurgulanmış, pilot uygulamalarla sınanmış, ülkenin yerel koşulları ve ihtiyaçlarıyla uyumlu olduğu anlaşıldıktan sonra KALICI olmuşlardır. Ülke koşulları ve ihtiyaçları değişmediği sürece sistem değişikliği yapılmaz.
Yalnızca askeri, siyasi değil BAŞÖĞRETMELİĞİ ile de dehasını ispatlamış olan Mustafa Kemal ATATÜRK, Kurtuluş Savaşı sürmekte iken 1921 de MAARİF KONGRESİNİ toplayarak Türk Milli Eğitim Sistemini planlama yoluna gitmiştir. Bu toplantılar Heyeti İlmiye adıyla aralıklı olarak devam ederken 1933 de yasal zemine oturtulmuş, 1939’da 1. Milli Eğitim Şurası adıyla toplanılmıştır.
Bu toplantı ve şuralarda eğitim sistemi ve müfredatlar bizzat öğretmenler tarafından çalışılmış, Milli Eğitim Bakanları kararların uygulayıcısı olmuştur.
4+4+4 parçalı zorunlu eğitim sistemine geçişin dayanağı olarak gösterilen 18. Milli Eğitim Şurasına gelinceye kadar 18. Şura gerek içerik, gerek katılım, gerekse de kararlar açısından ilklere sahne olmuştur. Eğitim sendikalarının ve derneklerinin şuraya katılım oranının dip yapmış, önce katılıp sonra terk eden sendikaların da katkısıyla şuraya tek seslilik hâkim olmuştur. 17. Şurada ev sahibi olan Sayın İrfan Erdoğan’a ve eski TTK başkanlarına da katılım çağrısı yapılmamıştır.
Toplam 716 katılımcı arasında belediye başkanları, il genel meclisi üyeleri, İl Özel İdarecileri, belediye meclis üyeleri, hatta 14 muhtar bile kendine yer bulabilmişken, eğitim iş kolunda kurulmuş birçok sendika ve uzun yıllardır eğitim alanında kurultaylar toplamış köklü eğitim derneklerimiz kendilerine yer bulamamıştır.
İlk Milli Eğitim Şurasına katılanların tamamı, 18. Milli Eğitim Şurasına katılanların ise %5,6 sı eğitimcidir!
Şura’nın gündemine alınan konuların ele alınış biçimi, bu konuların Şura öncesinde fikre ve karara bağlandığı izlenimini doğurmaktadır. Bu bakımdan 18.Milli Eğitim Şurası, birilerinin parlak(!) görüşlerinin meşruiyet kazandığı “tavsiye mekanizması” görünümü almıştır. Şimdiden yanlışlığı anlaşılmış olan kız çocuklarını örgün lise eğitimi dışına iten, zorunlu-seçmeli derslerle gün doldurulan bilimsel olmaktan uzak parçalı eğitim sistemi bu şuranın ŞUURSUZ tavsiyesidir. Orta okulu ilkokuldan ayırmanın gerekçesi olan erken mesleki eğitim de tavsiyeler arasındadır ancak ne hikmetse düz orta okullar dışında açılan tek ortaokul tipi imam hatip ortaokuludur, o DA MESLEKİ DEĞİL akademik okul saymaktadırlar.
Derse girmemesi gerektiği halde “aday öğretmenlerin” hatta bazıları öğretmen kökenli olmayan 100 bin ücretlinin asil öğretmen gibi derse girmesine ve çeşitli güvencelerden yoksun olarak istihdam edilmesine rağmen MEB’e bağlı kurumlardaki öğretmen açığı kapatılamamaktadır. En az 150 bin yeni öğretmene ihtiyaç olduğu halde, önceki yıllarla kıyaslanarak 20-25 bin yeni öğretmenin atanmasının büyük bir lütuf gibi yansıtılması da, 18.Milli Eğitim Şurası’nda –susarak- kabul görülmüş bir eylemdir.
Sitemi uygulaması beklenen ÖĞRETMENE, Eğitim sistemini belirleme hakkı ve görevi verilmemiştir!
Sendikamız doğal alanı dışında, siyasi bir atmosferde tartışılan eğitim sistemimizi yeniden yapılandırma çalışmalarını endişe ile izlemektedir. Eğitim; siyasi tarihimizin hesaba çekileceği, seçim vaatlerine malzeme yapılacak bir alan değildir. Daha da önemlisi insan üzerine deney yapılamaz. REFORM manşeti ile pazarlanan yeni eğitim sistemi öğretmenlerce kurgulanmamış, öğretmenin sırtına yüklenmiş bir YÜKTÜR.
Hiçbir reform “akşamdan sabaha” hazır edilemez!
PİSA raporlarında başa güreşen ülkelere baktığımızda eğitim sistemlerinde on yıllarca, hatta yüz yıla varan sürede bir değişiklik yapılmadığı görülecektir. Cumhuriyet tarihi boyunca değişen iktidarların kendi ideolojisini dayatma, en hafifinden “gelmişken yeni bir şey yapma” kaygısıyla pek çok değişiklik yapmış olması, bizi eğitim yarışında övünülecek bir sıraya taşıyamadı. Başarılı örneklerde de sebat edilemedi. Oysa eğitim sisteminde yapılan ufacık bir değişikliği “başarılı” ya da “başarısız” sayabilmemiz için on yıldan fazla bir süre geçmesi gerekir. Bu süreyi kısaltmak, başarıyı garantilemenin yolu iyi planlama yapmaktır, hazırlık süresini uzun tutmaktır. Kısacası hiçbir reform “akşamdan sabaha” hazır edilemez.

.......................

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 22 Nis 2013 21:17:22
...................


Güven Kayboldu!
Eğitim fakülteleri ve yüksek okullara ihtiyaçtan fazla öğrenci alınması, öğretmen açığından fazla yüz binlerce öğretmen adayının birikmesine sebep oldu. Öğretmen olmak umuduyla bu okullara girip yıllarca dirsek çürüten genç insanlar hayallerini, ümitlerini yitirdi. Bu durum sosyal bir yara haline geldi. KPSS sınavları genç öğretmen adayları için büyük baskı ile “olmak veya olmamak” haline geldi. Öğrencinin yüksek okuldan aldığı diploma derecesine, öğretmenlik yapmaya uygun bir aday olup olmadığına ve özel alan bilgisine bakılmaksızın bu sınavda aldığı notlara göre öğretmen olarak atandı. Son yıllarda bir de “KPSS” sınavlarının şaibeli yapıldığı haberleri medyaya yansıdı. KPSS sınav sorularını çalıp dağıtan organize suç örgütü bir türlü yakalanamadı. Bu sınavlara güven kaybolmuştur.
Eğitim Sistemini Planlamak için BİLMEYİ Göze Almak Gerekir
Türkiye'de nüfus sayımı sistemine bağlı olarak öğrenci sayısı tespit edilmediğinden, okullara kayıtlar en az 6-8 ay önceden yapılmadığından, okullarda öğretmen açığı en az yarım yıl önceden bilinmemektedir. Bu durum bazı bölge ve okullarda öğretmen fazlalığına yol açarken, bazı okullarda dersler boş geçmektedir.
Her değişikliğin bir ihtiyaçtan kaynaklanması ve sonuçta o ihtiyacı gidermesi gerekirken “NEDEN DEĞİŞTİRİYORUZ” sorusuna bilimsel bir karşılık alamıyoruz. Sistemi değiştirecek olanların eğitim alanı dışından olması, eğitim hizmeti alan öğrenciler, veliler kadar bu hizmeti veren biz öğretmenler için de ayrıca kaygı vericidir.
Eğitim, ne zorunlu, ne bilimsel, ne de parasız!
Yürürlülükten kaldırılan “kesintisiz, parasız, zorunlu 8 yıllık eğitim” gerçekte taşımalı, paralı ve isteğe bağlıydı. Şimdiki de kesintili ama daha da sorunludur. Felsefesi gereği eğitim, zaten “zorunlu” olamaz. Tanımında “istendik davranış değişikliği yaratmak” bulunan eğitim ancak özendirildiğinde (kaliteli), ihtiyaca yönelik (bilimsel), ulaşılabilir (parasız) olduğunda yaygınlaşacaktır. Diğer bir açıdan, yaptırımı olmayan hiçbir edim zorunlu değildir. Getirilen değişiklikte eğitime devam edilmediğinde hangi yaptırımların uygulanacağı belirtilmemiş, 12 yıllık eğitimin parasız olacağına değinilmemiştir. Eğitim maliyetini karşılayamayan bir yurttaşa “okumak zorundasın” denemez.
Hiçbir örnek Türkiye’yi bağlamaz!
Tasarıyı lehte, aleyhte tartışanların düştüğü en temel hata, dayanak gösterilen diğer eğitim sistemleridir. Türkiye’nin eğitim sistemine başka ülkelere bakarak karar vermek, komşuya iyi gelen ilacı içmek gibidir. Sonuçları felaket olabilir. Her ülke demografik yapısı, sosyo-ekonomik koşulları, kültürü, ihtiyaçları bakımından özgündür. Ortak olan tek şey bilimdir.
Eğitim Sistemini kurgulayan siyasi erk öğretmeni söz-yetki karar mekanizmalarında istemezken, öğretmenler de kendi gündem ve sorunlarıyla meşgul olmakta, bir çoğu SİSTEME MÜDAHİL OLMA arzusu taşımamaktadır.
Sizlere kredi kartı mağduru olan öğretmenlerden, boşanma oranlarından, hangi ek işlerde çalıştığımızdan söz etmek yerine sendikamız tarafından gerçekleştirdiğimiz bazı anketlerin sonuçlarıyla Öğretmeni eğitim sitemi dışına iteleyen koşullarını anlatmaya çalışacağım.
Anadolu Eğitim Sendikası’nın 2011-2013 yılları arasında, yurt genelinde uyguladığı anket sonuçlarından bir seçki yaptığımızda:
Öğretmenlerin sadece yalnızca % 53’ü öğretmenlik mesleğini seçtiği için mutludur.
Öğretmenlerin % 93 gibi ezici bir çoğunluğu emeğinin karşılığını alamadığına inanmaktadır.
Öğretmenlerin % 47’si kendini psikolojik olarak sağlıklı bulmadığını belirtmiştir.
Öğretmenlerin %97 si yeni sisteme ilişkin YETERLİ hizmet içi eğitim almamıştır.
Öğretmenlerin çoğunluğu 4+4+4 Eğitim Sisteminin değiştirilmesinden yanadır.
***
Her türlü enstrüman yetersiz veya mutsuz bir insan elinde anlamsızlaşır. Öğretmenden ne beklediğimizi, öğretmenliğin nasıl bir meslek olduğunu, bu mesleğin kendine özgü haklara sahip olup olmadığını, eğitim yönetimindeki yerini ve öğrencilerle kuracağı ilişkinin nasıl belirlenmesi gerektiğini çözümlemeden, öğretmenin karşılaştığı sorunlara da SİSTEM sorunlarına da çözüm getiremeyiz. Biz öğretmenler kuşkusuz sistemin parçası, var olan sorunların bileşeniyiz. Çözüm sürecine katılmadığımız sürece sisteme ait sorunlar artarak sürecektir.
Öğretmenler olarak; sorunların muhatabı olduğumuz gibi çözümlerin de paydaşı olmak zorundayız. Eğitimdeki sistemsel sorunları öğretmen yetiştirmeden başlayarak, ÖĞRETMEN İLE çözeceğiz. Buna göre:

* Öğretmenlik Herhangi birinin yapabileceği sıradan bir iş değil, uzmanlık gerektiren bir meslektir. Öğretmenin eğitilme süreci meslek içinde de devam etmelidir.
* Eğitim Sistemi ve öğretmen yetiştirme konularında iktidarlara göre değişmeyecek milli bir politika oluşturulması gerekmektedir.
* Öğretmen alımı tek kaynaktan yapılmalıdır.
* Öğretmen yetiştirme ve istihdam etme konularında ulusal ihtiyaçlarımız üzerinden bir planlama yapılması, bu ihtiyaca cevap olacak şekilde YÖK ve MEB nın uyumlu çalışması gerekmektedir.
* Eğitim Fakültelerine kaynak ve kadro aktarımı yapılmalıdır.
* Öğretmen adaylarının fakültelere yerleştirilmelerinde ÖSS başarılarının yanı sıra, mesleğe yönelik ilgi ve yatkınlıkları, anadili kullanma becerileri, sözlü- yazılı iletişim becerileri gibi kriterler açısından bir ön seçmeden geçirilmesi, ya da ilk yılın sonunda sayılan niteliklere sahip olamayan aday öğretmenlerin fen-edebiyat fakültelerine yönlendirilmeleri uygun olacaktır.
* Öğretmen yetiştirme sürecindeki uygulama derslerinin not ortalamasına katkısı teorik olanlardan yüksek tutulmalı, bu derslerin sayısı ve süresi arttırılmalıdır.
* Okullardaki uygulamalar, stajlar ciddiyetle yapılmalı, değerlendirilmeli, başarı sağlanıncaya kadar sürdürülmelidir. Bu çalışmaya rehberlik edilen öğretmenlerin eğitilmiş olması da şarttır.
* Öğretmenlik diplomasını bu şartlarda almış olan birinin KPSS ya da “alan sınavına” sokulması doğru değildir.
* Atamanın ilk gününden başlayarak emekliliğe kadar rehberlik ve hizmet içi eğitim sürdürülmeli, öğretmen kendi öğrencileri tarafından değerlendirilmelidir.
* Eğitim Sendikalarının kendi üyelerine yönelik eğitim çalışmalarını düzenlemesi, tecrübe ve bilgi paylaşımı kanallarını oluşturması gerekir.
* Genelde devlet bütçesi, özelde de milli eğitim bütçesi daha akılcı ve ekonomik kullanılmalıdır. Burada öncelikleri ve kaynakları iyi belirlemek, popülist ve politik yaklaşımlardan uzak kalmak yerinde olacaktır.
* Ülkemizin geleceğinden tasarruf edemeyiz. Eğitimde kalite aynı zamanda bir maliyet sorunudur. Eğitimde en etkili unsur olan öğretmenleri, yaptıkları işin önemine uygun olan ekonomik şartlara kavuşturmamız gerekir.
* “Eşit işe eşit ücret ve özlük haklar” ilkesi uygulanmalıdır. Bu anlamda ÜCRETLİ öğretmenlik uygulamasına son verilmeli, her öğretmenin kendi alanında atanması, uzmanlaşması sağlanmalıdır.
* Günümüz şartlarında idarecilerin derse girme zorunlulukları kaldırılmalı ya da okullara “işletme müdürleri” atanmalıdır.
* Öğretmen ve idarecilerin okul ihtiyaçları için kaynak yaratma sorumlulukları-zorunlulukları ortadan kaldırılmalıdır.
* Yönetici atamalarında liyakat gözetilmeli, vekaletle kurum yönetilmemelidir.
* Kadro ve özlük hakları devletçe karşılanan fakat geçinemeyen öğretmenlerin aynı zamanda özel kurumlarda ücret karşılığı çalışmaları her üç taraf için de doğru değildir.
* Grevli toplu sözleşmeli sendikal haklar düzenlenmelidir.
* Kadın eğitimcilerin eğitim yönetimine daha fazla katılmaları sağlanmalıdır.
* Siyasi partiler sendikalar üzerinden kadrolaşmaktan vazgeçmelidir.
* Yalnız öğretmenlere değil tüm kamu personeline siyaset yapma hakkı verilmelidir. Bu hakkın verilmesi hem parlamento hem de sendikalar açısından yarar sağlayacak en azından siyaset yapma ihtiyacı sendikalar üzerinden yapılmamış olacaktır.
* Öğretmenin toplumsal statüsünü ve öğrenciler üzerindeki etkisini değersizleştirecek demeç, haber ve yorumlar yerine özendiren ve yücelten iyi örnekleri gündeme taşımak gerekir.
* Kariyer basamaklarında yükselmek için kıdem, yüksek lisans ve doktora çalışmaları, alınan hizmet içi eğitim sertifikaları, öğretmenin başardığı proje ve çalışmalar, ürünler gözetilmelidir. Öğretmenin kendini geliştirmesini özendirecek kariyer ve ekonomik iyileştirmeler sağlanmalıdır.
* Yeni müfredat ya da reformlar için öğretmenlerin, sendikaların görüş ve katılımlarına daha çok yer verilmesi projelerin içselleştirilmesine ve başarılmasına katkı sağlayacaktır.
* Sınıf ortamında başarısızlığı kabul eden, mutsuz olduğunu itiraf eden eğitimcilerin, hizmet içi eğitime alınması, rehabilite edilmesi, bu sürede sınıftan uzak tutulması gerekir.
SON SÖZ;
Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin Öğretmenleri Eğitim Sisteminin ALTINDA KALMIŞTIR!
Bizzat öğretmenlerce kurgulanmamış her eğitim sistemi BAŞARISIZLIĞA MAHKUMDUR. Eğitimi “seçmen devşiren” bir ARAÇ olmaktan çıkarıp EĞİTİMCİLERE emanet ettiğimiz gün, aydınlanacağız. Cumhuriyet Türkiye’sini Başöğretmenimiz Atatürk’ün izinden koruma ve yüceltme ülküsünde olan öğretmenlerin, şartları ne olursa olsun sınıflarında aydınlık nesilleri yetiştirmeye devam edeceğine duyduğum inançla hepinizi selamlıyorum.


Öğr. Gör. Cansel GÜVEN
Anadolu Eğitim Sendikası Genel Başkanı

Çevrimdışı mehmete6

  • B Grubu
  • 56
  • 206
  • 56
  • 206
# 22 Nis 2013 21:19:34
yeni mi bu darp haberi hocam? bu kaçıncı darp olayı.öğretmenliğin saygınlığını bu duruma düşürenler utansın.eskiden karşısında düğme iliklenenler şimdi  darp ediliyor.paylaşım için teşekkürler iyi çalışmalar

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 22 Nis 2013 21:42:52
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
yeni mi bu darp haberi hocam? bu kaçıncı darp olayı.öğretmenliğin saygınlığını bu duruma düşürenler utansın.eskiden karşısında düğme iliklenenler şimdi  darp ediliyor.paylaşım için teşekkürler iyi çalışmalar

''Öğretmenler Eğitim Sisteminin ALTINDA KALMIŞTIR!''

başlıklı yazıyı okumanızı önemle rica ederim.Teşekkürler.

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 22 Nis 2013 22:34:39
 Türkiye’de öğretmen başına kaç öğrenci düşüyor? 


TÜİK, 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı dolayısıyla yaptığı araştırmada Türkiye'de öğretmen başına düşen örenci sayılarını açıkladı. Buna göre ilkokulda öğretmen başına düşen öğrenci sayısının en yüksek olduğu bölgenin 25 öğrenciyle İstanbul bölgesi olduğu belirtildi.

2012-2013 öğretim yılında geçilen 4+4+4 eğitim sisteminde eğitim kademesine göre öğretmen başına düşen öğrenci sayısının ilkokulda 20, ortaokulda 19, ortaöğretimde ise 16 olduğu görülüyor. İlkokul ve ortaokulda derslik başına 30, ortaöğretimde ise 31 öğrenci düşüyor.
Özel günlerde, günün önemine atfen özel yayın ya da haber bülteni hazırlayan TÜİK, "23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı" çerçevesinde çocuk nüfus (0-17 yaş) için bir çalışma yaptı. Haber bülteninde, çocuk nüfusun mevcut ve gelecekteki demografik yapısı ile sağlık, aile yaşamı gibi sosyo-ekonomik özelliklerine yer verilirken, eş zamanlı çıkarılan "İstatistiklerle Çocuk, 2012" kitabında çocuk nüfusa yönelik ayrıntılı tablolar kullanıcılara sunuldu.
İstatistiki Bölge Birimleri Sınıflaması (İBBS) 1. Düzey ve eğitim seviyesine göre öğretmen ve derslik başına düşen öğrenci sayıları incelendiğinde, ilkokulda öğretmen başına düşen öğrenci sayısının en yüksek olduğu bölgenin İstanbul bölgesi (öğretmen başına 25 öğrenci), en düşük olan bölgenin Ege Bölgesi, Batı ve Doğu Karadeniz bölgeleri (öğretmen başına 16 öğrenci) olduğu görülüyor. Ortaokulda ise öğretmen başına düşen öğrenci sayısının en yüksek olduğu bölge İstanbul bölgesi (öğretmen başına 25 öğrenci), en düşük olduğu bölge ise Doğu Karadeniz Bölgesi (öğretmen başına 14 öğrenci) olarak dikkati çekiyor.
İlkokul ve ortaokulda, İstanbul bölgesi derslik başına düşen 43 öğrenci ile en kalabalık, Batı ve Doğu Karadeniz bölgeleri ise derslik başına düşen 22 öğrenci ile en az öğrenci sayısına sahip bölgeler olarak öne çıkıyor.
Çalışan çocuklar
Ekonomik faaliyette bulunan 6-17 yaş grubundaki çocukların istihdam oranı 2012 yılında yüzde 5,9 olarak gerçekleşti.
Çocukların yüzde 49,2'si ev işlerinde faaliyette bulunurken, yüzde 44,9'u çalışmıyor. İstihdam oranı, 6-14 yaş grubunda yüzde 2,6 iken 15-17 yaş grubunda yüzde 15,6'ya çıkıyor. 6-17 yaş grubundaki erkek çocuklarda istihdam oranı yüzde 7,9 iken kız çocuklarda bu oran yüzde 3,7'ye geriliyor.
Çocukların yüzde 91,5'i okula devam ederken, yüzde 8,5'i okula gitmiyor.

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 22 Nis 2013 22:38:07
  Öğretmen adaylarının yüzde 80'i sigara kullanmıyor     


Ankara Üniversitesi Eğitim Bilimleri Fakültesindeki öğretmen adaylarına yönelik yapılan "sigara ve eğitimci" konulu araştırmaya göre, öğretmen adaylarının yüzde 83'ü sigara içmiyor

Ankara Üniversitesi (AÜ) Eğitim Bilimleri Fakültesi Dekan Yardımcısı Doç. Dr. Fatma Bıkmaz, AA muhabirine yaptığı açıklamada, çocukluk ve gençlik dönemlerinde çocuklar için en etkili rol modeller arasında eğitimcilerin de yer aldığını belirtti. Bu nedenle öğretmenlerin sigara kullanmamasının gelecekte sağlıklı nesillerin yetiştirilmesinde çok önemli bir yer tuttuğunu vurgulayan Bıkmaz, AÜ Onkoloji Uygulama ve Araştırma Merkezi Sigara Savaş Grubu ve Eğitim Bilimleri Fakültesi akademisyenleri tarafından "sigara ve eğitimci" ilişkisini ortaya koyan araştırma yapıldığını belirtti.
Bıkmaz, Eğitim Bilimleri Fakültesindeki bin 171 öğretmen adayının katıldığını araştırmada, öğretmen adaylarının yüzde 83'ü sigara kullanmadığının belirlendiğini söyledi.
Erkek öğrencilerin kızlara göre daha fazla sigara kullandığını anlatan Bıkmaz, sigaraya başlanmamasında "ailenin sigaraya karşı tutumu"nu en önemli etken olarak belirlediklerini, diğer etkenler arasında "örgün eğitimde alınan bilgiler" ve "kendisinin ya da yakınlarının sağlık sorunlarının olması" ilk sıralarda yer aldı.
Sigaraya başlama yaşı
Araştırmada, sigara içtiğini belirten öğretmen adaylarının yüzde 61'inin 15-18 yaş arasında bu alışkanlığı kazandığı saptanırken, öğrencilerin yüzde 21'i 19 yaş sonrası, yüzde 18'i de 14 yaş altında sigara içmeye başladığı da belirlendi.
Sigara kullanan öğrencilerin yüzde 34'ü "arkadaşlarının sigara içmesi", yüzde 25'i "merak", yüzde 24 de "stres"i tiryakiliklerinin neden olarak gösterdi.

Çevrimdışı mehmete6

  • B Grubu
  • 56
  • 206
  • 56
  • 206
# 22 Nis 2013 22:43:06
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
''Öğretmenler Eğitim Sisteminin ALTINDA KALMIŞTIR!''

başlıklı yazıyı okumanızı önemle rica ederim.Teşekkürler.
bahsettiğiniz yazıyı okudum hocam.gerçekten durum içler acısı.tüm meslektaşlarımızın bunun farkındayken nasıl hallerinden memnun olduğuna şaşırıyorum açıkçası. Buna bir çözüm bulabilmek için önce meslektaşlarımızın kendi kendilerini bir sorgulamaları gerek, daha sonra da öğretmenden ve öğretmenlik mesleğinden gelenlerin ya da anlayanların milli eğitim bakanlığı çatısı altında toplanması gerek.iyi çalışmalar

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 25 Nis 2013 00:59:59
       YÖK YASASI BİR AN ÖNCE DEĞİŞMELİDİR

 Bazılarına göre 70’li yıllarda artan üniversite sanayi işbirliğini bitirmek, kimilerine göre ise üniversiteler üzerinde yetersiz olduğuna inanılan devlet denetiminin sağlanması için kurulmuş olduğu savunulan YÖK, kuruluşundan bu yana kimi zaman ülke gündeminin ilk sıralarda da yer alacak şekilde hep gündem olmuştur.

 Derinlerde karar verenlerin amacı ne idi bilinmez ama şu gerçektir ki üniversiteler YÖK’ün kuruluşundan sonra kendini toplumdan daha da soyutlamıştır. Bu süreçte YÖK de üniversiteler üzerinde istediği denetimi kuramamıştır. Anayasada adı geçen kurumlardan biri olan ve kurulduğundan beri toplumun çoğu kesimi tarafından içselleştirilemeyen bu kurumun, her defasında yok edilmesi gerektiği savunulmuş ama her ne hikmetse eline geçen gruplar tarafından daha da güçlendirilme ve yetkilendirilme yoluna gidilerek var olan sıkıntılar daha da derinleştirilmiştir.

İlk zamanlar servetine servet ekleyen bir yapı iken sonrasında başkan olan tarafından “gürzün” insanların tepesine inmesi gibi baskı ve zulüm aracı olarak kullanılan bu gücün, on yılı aşkın zamandır ülke yönetiminde söz sahibi olanların, kurumu onlardan beklendiği gibi yok etmesi veya etkisini azaltması beklenirken tam aksine yeni bir yasa ile daha etkin ve güçlü hale getirmeye çalışması gözlenmektedir. Ancak 2547 sayılı yasayı ve dolayısıyla YÖK’ ün yapısını değiştirmekteki sergilenen bu hünersizlik veya isteksizlik özelde YÖK personelini ve akademisyenleri genelde ise ülkenin aydınlarını belirsizliğe sürüklemekte ve kendilerinden heyecanla bir şeyler bekleyenleri de ümitsizliğe mahkûm etmektedir.

 EKSEN olarak yasama organından isteğimiz Türkiye’yi gerçek anlamda büyük ve hatırı sayılır bir ülke haline getirmenin olmazsa olmazını oluşturan Türk Yükseköğretimi’nin, adı gibi üniversal olmasını sağlayacak özgür ve demokratik bir yapılanmaya bürünmesi için konunun tarafı olan tüm kesimlerinde iştirak edeceği çalışmalarla hazırlanacak bir Yüksek Öğrenim Yasa Tasarısının hayata geçirilmesidir.

 AYTEKİN GÜÇLÜ

 EKSEN GENEL SEKRETERİ

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 26 Nis 2013 20:28:23
   Nöbet Konusunda İlk Önemli Adım Eğitimiş'ten Geldi



Eğitimiş Genel Merkez Yönetim Kurulunun aldığı kararla eğitimiş üyesi öğretmenler okullarda nöbet tutmayacak .



Sendikanın yaptığı açıklama da 13-17 Mayıs tarihleri arasında "Nöbetimi Tutuyorum Ücreti İstiyorum" kokartı ile okullarda nöbet görevini yerine getirecek . Ardından 20 24 Mayıs tarihlerinde ise "Ücret yoksa , nöbet de yok" kokartları takarak nöbet görevini yerine getirmeyecekler.  Nöbet tutmayacak olan öğretmenlerin önceden okul müdürlüğüne dilekçesi vermesi gerekiyor. Eylem ile ilgili bilgi ve belgeler sendika genel merkezi tarafından yayınlanacak .

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 26 Nis 2013 20:32:06
   4+4+4'ün Yedi Aylık Raporu!

TEM DER (Tüm Eğitim Müfettişleri Derneği) tarafından hazırlanan 4+4+4'ün 7 aylık değerlendirmesi ile ilgili rapor (tespit/sorun/çözüm yolları;

   MEB’DA; YASAL DÜZENLEMEYLE UYGULAMAYA KONULAN 4+4+4 SİSTEMİNİN 7AYLIK UYGULAMASINDA ORTAYA ÇIKAN / DEVAM EDEN SORUNLAR VE ÇÖZÜM YOLLARI İLE İLGİLİ TEM DER (TÜM EĞİTİM MÜFETTİŞLERİ DERNEĞİ) İN RAPORU/AÇIKLAMASIDIR.
4+4+4’ÜN 7 AYLIK UYGULANMASINDA KARŞILAŞILAN PROBLEMLER VE ÇÖZÜM YOLLARI :
2012-2013 Öğretim yılında yasal düzenlemeyle başlanılan 4+4+4 uygulanmasında karşılaşılan sorunlar, alınması gereken tedbirler:
1.Sınıflarda 60 - 72 aylık öğrencilerin aynı sınıfta bulunmalarındaki sorun devam etmektedir. Aynı müfredatın farklı seviyedeki öğrenci gruplarına uygulanması okullarda farklı uygulamaların ortaya çıkmasına sebep olmuştur. Yasal düzenlemeye rağmen oluşturulan farklılıklar pedagojik olarak bilimsel verilerle çelişmektedir. “Uyum ve Hazırlık Çalışmaları Hazırlık Kitabı”nın eğitim öğretimde kullanılmasında okullar arasında birliktelik sağlanamamıştır.
Çözüm:
Kurumlarda oluşturulacak komisyon nezaretinde; seviye/yaş gruplarına göre sınıfların yeniden oluşturulması,
1.sınıfların genelde hazır buluşluk düzeyi çok yüksek olduğu belirgin bir şekilde görülen bölgelerdeki okullarda, müfredatın öğrencilerin çok gerisinde kaldığı, kırsal bölgelerde ve varoşlarda ise tersine bir olguyla karşılaşıldığı görülmektedir. 1.sınıf öğretmenlerinin ihtiyaç ve görüşleri doğrultusunda ‘ Acil ve Hızlandırılmış Hizmetiçi Eğitimden’ geçirilerek ülke genelinde uygulama birlikteliğinin sağlanması gerekir.
“Uyum ve Hazırlık Çalışmaları Hazırlık Kitabı” ına göre uygulanan ‘Uyum’ süreci gözden geçirilerek yeniden düzenlenmelidir. Bu süreçle bağlantılı olarak derslik sayısı artırılarak 1. Sınıfların öğrenci sayısı öncelikle standartların altında oluşturularak; oyunlaştırılmış etkinliklerin fiziki olarak uygulanması sağlanmalıdır.

Yaş grupları ayrılma imkânı olmayan okullarda seviye/yaş grupları oluşturularak ileri düzeydekilere okuma yazma çalışmalarına ağırlık verilerek çalışılması.
2. Sınıfların, özellikle de 60 aylık çocukların boylarına göre okul tuvalet, lavabo, musluk vb. fiziki düzenlemelerin halen tamamlanamadığı okullarda sorun yaşanmaktadır.
Çözüm:
MEB olarak okullarımızın fiziki dönüşümlerinin çocukların boylarına uygun hale getirilmesine öncelik verilmelidir. Bu durum özellikle İlkokula dönüştürülen okullarda acilen sonuçlandırılmalıdır.
3. İlkokullardaki “ Serbest Etkinlikler” derslerinin amacı doğrultusunda uygulanmadığı ortaya çıkmıştır. Bu ders öncelikle mihver derslerin programının yetiştirilmesi için veya öğrencilerin boş bırakılarak zaman israfına sebep olmaktadır.
Çözüm:
Bu sorun kapsamlı, ayrıntılı ve alternatifli materyal ve etkinliklerin öğretmenlerde sunulmasıyla çözülebilir. Serbest Etkinlikler Dersinin farklı amaçlar için kullanılabilmesinin önüne geçilmelidir.
4. 1.Sınıf öğrencileri 5. saatten sonra (5. ve 6. saatlerde) yoruluyorlar, ders ve etkinliklere katılmakta zorlanıyorlar.
Çözüm:
Sınıf öğrenci sayılarının özellikle uyum süresince oyunlaştırılmış etkinliklerin uygulanmasına yönelik olarak 10 -20 arasında sınırlandırılması, etkinliklere ve öğrencinin yaşına uygun oyun köşe ve materyallerinin sağlanması programın uygulanmasında ve öğrencinin etkinliklere katılmasında etkili olacaktır.
Ya da; sınıftan ayrı olarak oluşturulacak gerekli donanımı sağlanmış oyun sınıf/alan/birimlerin öğrenci etkinliklerinin uygulamasında yararlanılması veya fiziki olarak uygun şartların bulunması durumunda okul öncesi sınıflardan/birimlerden 1. sınıfların yararlanmalarının sağlanması.
5. 1.Sınıflarda altına kaçıran ve tuvalet eğitimi yerleşmemiş öğrenciler ile uyum problemi yaşayan öğrenciler için psikolojik destek sağlanması gerekmektedir.
Çözüm:
Bu desteği sağlayacak sağlık personeli, mümkün değilse her okulun öncelikle Rehber Öğretmen ihtiyacının karşılanması gerekmektedir. MEB öğretmen alımında öncelikle Rehber Öğretmen ihtiyacını karşılayacak yeterlilikte Rehber öğretmen alımı atama öncelikleri arasına alınmalıdır.
7. Okullarda ihtiyaca cevap verecek sayı/yeterlilikte yardımcı personel açığı devam etmektedir.
Çözüm:
Her kademedeki okullara yeterli sayı ve özellikte yardımcı personelin istihdam edilmesi veya hizmet alımı için yeterli ödeneğin sağlanmasıyla sorun çözülmelidir.
8. İkinci 4+4’lerde Branş öğretmenlerinin eksikliği eğitim öğretimin kalitesini doğrudan ve olumsuz etkilemektedir.
Çözüm:
2013 LYS sınavındaki 60 bin öğrencinin 0 (Sıfır) almasının gerekçesi başka yerlerde aranmadan; Ortaokul ve Liselerdeki branş öğretmeni ihtiyacının acilen karşılanması gerekmektedir. Ertelenemeyecek yatırım olarak insanımızla doğrudan ilişkili öğretmen ihtiyacı öncelikle ve en kısa zamanda sağlanmalıdır.
9. Yapılan düzenlemeyle hiç hesapta yokken okullarda oluşan norm kadro fazlalıkları ve devamındaki uygulamalar eğitim camiasını çok rahatsız etmiştir. Hazırlıksız ve zorlama uygulamalar personelin performansını çok olumsuz etkilemiştir. Branş derslerindeki öğretmen açığının sadece derslerin boş geçmemesi adına kapatılması anlayışı başıbozuk bir yapılanmaya sebep olmuştur. Yeterliliği tartışılan ve amacı ıska geçen nicel veriler Türk İnsanının geleceğine ket vurmaktan öteye gitmemektedir. Kalite yerini günü kurtaran anlayışın yerleşmesine meydan verilmemelidir.
Çözüm:
4+4+4 sisteminin uygulanması ile norm kadrolardaki değişiklik ve yan alan çözümü sorunu daha da çıkmaza sokmuştur. Yıllarca Sınıf öğretmenliği yapan öğretmenin bir sabah Matematik, Fen ve Teknoloji veya İngilizce öğretmeni olarak uyanmasını hiçbir gerekçeyle açıklamak mümkün olmamıştır. Dolayısıyla kısa bir uygulama sürecinden sonra tekrar geri dönülmüştür; çünkü öğretmen, öğretmenlik yapacağı öğrencilerinin gerisinde kaldığı gerçeğiyle karşılaşmıştır. Aklın gereği yanlışa yanlışla çözüm çıkmazından geri dönülmüş, ancak sorun başlangıçtaki gibi devam etmektedir. Ders saatlerindeki değişiklikler, bazı derslerin seçmeli hale getirilmesi vb. uygulamalarla ortaya çıkan norm fazlalıkları ve ihtiyaçları öğretmenleri gelecek endişesiyle başbaşa bırakmıştır. MEB belirsizliklere sebep olacak uygulamalara girişmesi sorunu kronikleştirmekte ve personeli umutsuzluğa sürüklemektedir. Çalışma bölgesi içinde veya ihtiyaç duyulan diğer çalışma bölgelerinde görevlendirme yapılırken personelin isteği, hukuki ve sosyal kazanımları dikkate alınarak düzenleme yapılmalı, sosyal devlet anlayışının temel ilkesi olan hukuk normları ıskalanmamalıdır.
10. Seçmeli derslerle ilgili olarak velinin özgür iradesine bağlı kalınarak belirlenen Seçmeli Derslerin uygulanmasında kurumların fiziki, personel ve bölge şartları sebebiyle uygulanmasında yaşanan sorun devam etmektedir.
Çözüm:
Seçmeli derslerin seçiminde öğretmenler kuruluna öncelik verilerek okuldaki öğretmen yeterliliğine göre seçmeli tercihi sınırlandırılmalıdır.
Sayı ve yeterlilik olarak ihtiyaç oluşan seçmeli ders öğretmeni ihtiyacının karşılanarak; amacın dışında irade özgürlüğü adına yeni sorunların oluşmasına veya yetersiz öğretmen veya görevliye mahkum olunmamalıdır.
İleriye dönük olarak uzun vadede; İlkokul+Ortaokul+Lise(4+4+4) nin aynı yerleşke içerisinde personel ve fiziki donanımı tamamlanmış okulların kampüs şeklinde oluşturularak, kullanılmasında rasyonel çözüm sağlanmış olacaktır.
11. Haftalık ders saatlerinin düzenlenmesiyle ortaya çıkan farklı saatlerde derslerin bitmesi farklı çözümler aranmasına, uygulamada çeşitliliğe sebep olmaktadır. Özellikle akşam saat 19.00’de dersleri sona eren veya sabah 07-7.30 gibi erken saatlerde dersi başlayan ilkokul/ortaokullarda sorun devam etmektedir. Teneffüs ve dinlenme saatlerinin ders saatlerinin uygulanması gerekçesiyle kısaltılması sorun yaratmaktadır.

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 26 Nis 2013 20:32:39
............

Çözüm:
Geçici veya sürekli olarak aynı binayı ve personeli kullanmak zorunda olan okullarda öğrencilerin aynı saate giriş çıkışlarını sağlayacak düzenlemeler yapılmalıdır. Ders saati farklılıklarından oluşan boşluklarda öğrencilerin eğitsel normlarla meşgul olacakları programlar uygulamaya konmalı, fiziki mekanlar öğrencinin her saat yararlanabileceği birimler olarak hizmete sunulmalıdır.
12. Seçmeli derslerin uygulanmasında sorun devam etmektedir. Okullara arasında ki farklı uygulamalar devam etmekte, birlik ve bütünlük sağlanamamaktadır. Çözüm yollarındaki farklılık boşluktaki sorunun bireysel uygulamalarla çözümlenmesi yolunu açmış, bu durum da; uygulamada bütünlük ve birliğin ortadan kalkmasına sebep olmuştur.
Çözüm:
5.Sınıf ve 9. Sınıflardaki seçmeli derslerin seçiminde öğrenci/velinin özgür iradesinin belirleyici oluşu, demokratik sürecin işleyişine önemli bir katkı sağlamakla birlikte; öğretmen sayısının yetersizliği, haftalık ders saati sayılarının farklılığı uygulamada okul idarecilerinin/öğretmenleri olumsuz etkilemiş, okullar arasında farklı çözümleri beraberinde getirmiştir. (Seçmeli dersleri aynı güne planlamak gibi eğitsel yönden uygun olmayan uygulamalar görülmekte, servis beklemek zorundaki öğrenci kitlesinin kontrolsüz, boşta kalması, ya da zorunlu olarak bazı sınıflara kurs düzenlenmesi çözümü getirilmesi vb. devam etmektedir.) Seçmeli derslerin belirlenmesinde okulun personel, fiziki yeterlilikleri kapsamında veli, yönetici, öğrenci ve öğretmen paydaşlarının katılımı ile belirlenmesi sorunun çözümünde yeterli olacaktır.
13. Okul Aile Birliklerinin yeni yasaya göre okul türlerine, aynı binada sabahçı/öğleci veya ikili gibi oluşan fiili zorunluluklar sebebiyle kuruluş ve çalıştırılmasında yaşanan sorun devam etmektedir.
Çözüm:
İkili eğitim/öğretim yapan, aynı bahçeyi paylaşan ve tek müdürlükle idare olunan İlkokul/ortaokulların Okul Aile Birliğinin oluşturulmasında karşılaşılan sorunların, fiili durumlar göz önünde bulundurularak mevzuatının yenilenmesi, daha aktif ve katılımcı bir konumda yer alması gerekir. Aynı zamanda çağdaş denetim getirilerek kurumun ihtiyaçlarının karşılanmasında maddi/manevi işlevinin artırılması ve beraberinde bağış alabilecek geniş bir yelpazenin oluşturularak denetimli çalıştırılması kurumların ihtiyacının önemli bir bölümünün karşılanmasını sağlayacaktır.
14. Sosyal Etkinlikler Yönetmeliğinin uygulanmasında, özellikle ‘Toplum Hizmeti’ çalışmalarında ders saatlerinin ve sürenin yetersizliğinden uygulanması mümkün olmamaktadır.
Çözüm:
1. ve 5. Sınıflar ile ara sınıflarda ders saatlerinin dışında yapılması gereken ‘Toplum Hizmet’ ve Kulüp çalışmalarında yönetmeli hükümlerinin uygulanması ülkemizin şartları, kurumların fiziki durumu ve ilgili mevzuatlara göre uygulanamadığı gerçeğimden hareketle; yönetmelik hükümlerinin uygulanabilir ve ülke gerçekleriyle uyumlu hale getirilmelidir. Uygulanamadığı halde uygulanıyormuş gibi yapılması kendimizi kandırmaktan öteye gitmemektedir. Yönetmelik yayımlandığı tarihten itibaren uygulanamadığı halde, ülkemiz şartlarıyla uyumlu olmadığı halde ısrarla uygulanmasının dayatılmasına bir anlam yüklenememektedir. Aklı zorlamaktansa yeterliliklere göre gerekli düzenlemelerin ülke gerçekleri ışığında yapılarak mevzuatının uygulanabilir hale getirilmesi gerekir.
15. Taşıma Merkezli Okulların 5. Sınıfların 36 saatlik haftalık ders saatlerinin uygulamasında öğrenciler kontrolsüz bir şekilde sınıflarda veya bahçede görevlendirilecek personelinde olmayışı sebebiyle servisleri başıboş beklemek zorunda bırakılmakta, bu durum; okullar arasında farklı çözümlerin üretilmesine sebep olmaktadır.
Çözüm:
Ders saatleri yeniden gözden geçirilmelidir, okul ve mevsim şartları coğrafi bölge farklılıkları göz önünde bulundurularak öğrenci, yönetici, veli ve servis hizmeti sunanların ortak yararı göz önünde bulundurularak uygulanabilir düzenlemeler acilen yürürlüğe konulmalıdır.
16. Fatih Projesinin uygulanmasında yaşanan sorun devam etmektedir. Uygulamanın devam ettiği okullarda dağıtılan tablet bilgisayarlardan amacı doğrultusunda en üst düzeyde yararlanılamamaktadır. Teknolojik ve personel yeterliliklerindeki sorun devam etmektedir.
Çözüm:
Yapılan milyonlarca dolarlık yatırımın amacı doğrultusunda kullanılması ve takibinin yapılması vatandaşlık görevi olduğu kadar insan olarak vicdani bir sorumluluktur. Sistemin işleyişi ile ilgili teknik yeterliliklerin sağlanması ve sürekliliği için gerekli tedbirlerin alınması gerekmektedir. Akıllı tahta kullanılmasıyla ilgili gerekli görülen her düzey personelin hizmetiçi seminerden geçirilmesi; tablet bilgisayar ve akıllı tahtanın kullanımıyla ilgili teknik yardımın sürekli olarak sağlanması, uygulamanın Eğitim Denetmenlerince denetlenmesi, ilgili bakanl%C4%B1k" title="bakanlık" class="klink">bakanlıkların taahhütlerini yerine getirmede gerekli özeni göstermesi gerekmektedir. Milyonlarca dolar tutarındaki yatırımın süreç içindeki tüm evrelerinin takibi, denetimi ve teknik yardımı mutlaka sağlanmalıdır.
17. Seçmeli Derslerden kitabı olmayan derslerde kaynak kitapların tespitinde belirsizlik, farklı ve sakıncalı uygulamalara sebep olmaktadır. Gelecek öğretim yılı için şimdiden tedbir alınmalıdır.
Çözüm:
MEB tarafından kaynak kitap listeleri ve programa göre yararlanılabilecek kitapların listesi, derse giren öğretmenlerin kaynak ihtiyacı Türk Milli Eğitiminin amacı/ilkeleri çerçevesinde sağlanmalıdır. Özellikle ders kitabı olmayan seçmeli derslerde, kaynak kitap tespitinin öğretmen inisiyatifine bırakılması tartışma ortamını da beraberinde getirmiş ve sorun bireysel, farklı uygulamalarla devam etmektedir. Programın uygulanma sürecinin aynı içerikli alternatif kaynaklarla geliştirilerek çoğaltılması ile amaç dışı kaynakların kullanılma ihtimalini ortadan kaldırarak; birlik ve beraberlik sağlanmalıdır.
18. İngilizce dersinin öğretiminde DyNet kullanımı/uygulamasında sorun devam etmektedir. İlgili formatörlerce de genel değerlendirmelerinde de amaca ulaşılamadığı gerçeği belirtilmesine rağmen sistemin ısrarla devam ettirilmek istenmesinin gerekçeleri eğitim camiasıyla paylaşılmalıdır. Geçerli ve rasyonel gerekçeler varsa açıklanmalı, yoksa sorumlular hakkında bedel ödettirilmelidir.
Çözüm:
Belli bir kurdan sonra ilerlemiyor, sistem sağlıklı çalışmıyor, emek/zaman/maddi zarar ve israfa sebep olmaktadır. Bazı okullarda hiç kullanılmıyor. Sistemin güncellenmesi, materyal yetersizliklerinin giderilmesi, okuldaki bilgisayar sistemlerinin teknolojik yeterliliklerinin sağlanması gerekmektedir. Aksi durum Yabancı Dili öğrenmek yerine bildiklerini de unutmak/yersiz tekrarlarla zaman israfından başka bir sonuç çıkarmamaktadır.
19. Kıyafet serbestliği uygulaması sorunu çözmekten ziyade kalıcı sorunlarla baş başa kalınmasına sebep olacaktır. Özgürlük ve demokrasi açısından her insanın vazgeçilmezi gibi bir anlam yüklenerek çıkarılan yönetmelik; henüz uygulanmadan gözden geçirilmesi gerekmektedir.
Çözüm:
Varlıklı ve gariban ayrımının doğurduğu görüntü farklılığı gözler kadar, vicdanları da rahatsız edecektir. Ülke nüfusunun büyük bir bölümü asgari ücretle geçinirken, ülkenin bir bölümünde yokluk, sefalet, bir bölümün de ise zenginlik yaşanırken serbest kıyafet uygulaması toplumda sosyal uçurumların okullarda alenen yaşanmasına sebep olacaktır. Marka bağımlılığının egemen olduğu tüketici bir toplum haline geldiğimiz gerçeğinden hareketle çocuklar, aileler arasında huzursuzluğa sebep olacaktır. Kıyafet OAB, Yöneticiler, Veliler, Öğrencilerin ve uzmanlar komisyonunca alınacak kararlar doğrultusunda seçilecek kıyafet belirlenmelidir. Şekli, rengi, cinsi, kalitesi veli sayısının % 60-70 inin alacağı karar doğrultusunda belirlenmelidir. Üniforma okula bağlılık, okul kimliği ve mensubiyet duygusunun yerleşmesi ve kurum kültürünün oluşturulması bakımından daha uygun olduğu görüşündeyiz. Eli kanlı terör örgütünün provakatif uygulamalarına fırsat yaratacak bir uygulamaya bakanl%C4%B1k" title="bakanlık" class="klink">bakanlık olarak göz yumulmamalı, güvenlik zafiyetine yönetmelik uygulamasıyla sebep olunmadan yeniden düzenlenmelidir.
21. Meslek Liselerindeki seçmeli olarak uygulamaya konulan 18 seçmeli dersin uygulanmasında öğretmen sayısının yeterli olmayışı sorunun devam etmesinde önemli bir etken olarak devam etmektedir. Her ne kadar gönüllü olarak öğretmenlerden alınan dilekçelerle mevzuata uygun uygulama kılıfı uydurulsa da; branş veya yan alanıyla ilişkisiz derslerin boş geçmemesi, doldurmak adına derslere girilmektedir. Bu durum yasak savmanın ötesine geçememektedir.
Çözüm:
Bu durum İlçe Milli Eğitim veya İl Milli Eğitim Müdürlüklerinin okul yönetimlerine ‘- problem yoktur, sistem sorunsuz devam etmektedir gibi yanıltıcı bir tablo oluşmasına sebep olmaktadır. Liselerde de seçmeli seçimi ve uygulaması 12. Maddedeki gibi paydaşların katılımı ve özgür iradeyle seçimi yapılarak uygulanmalıdır. Özellikle bazı seçmeli derslerde branş öğretmenlerinin olmayışı acil çözümlerin de zorunlu olarak getirilmesi gerektiği sonucunu getirmiştir.
22. 2012-2013 öğretim yılında Örgün Eğitim istatistiklerine göre, 49 bin 449 öğrencinin açık lise veya temel ortaöğretim kurumlarından hiçbirine kaydolmadığı belirtilmektedir. Zorunlu eğitim 12 yıla çıkarılmasına karşın eğitimlerine 8 yılı bitirdikten sonra herhangi bir okula kaydolmayan bu öğrencilerin durumu çözümlenmelidir. Hangi aşamada eğitimlerini kestikleri, ileride iş başvurularında hangi diplomayı/belgeyi kullanacakları belirlenmelidir.
Çözüm:
50.000 öğrencinin lise veya temel ortaöğretime kayıt yaptırmadığı resmi istatistiklerle belirlenmiş olup, bu öğrencilerin yasal olarak 12 yıla çıkarılan zorunlu eğitim sürecinde fiilen ortaya çıkan sorunun çözümünün zaman kaybedilmeden yasal düzenlemeyle sonuçlandırılması gerekir. Söz konusu öğrencilerin değiştirilen yasal düzenlemeyle mağduriyetleri oluşmadan çözülmelidir.
23. 2012-2013 öğretim yılında zorunlu 12 yıllık eğitim kapsamına alınan liselerin rehberlik ve denetimlerindeki belirsizlik devam etmektedir. Denetim rehberlik süreci ve ilgili yasal düzenlemelerin en kısa zamanda düzenlenerek uygulanması gerekir.
Çözüm:
Denetim, “yönetime politika belirlemede rasyonalite” sağlar. Yani, hedef vermekte, öncelikleri görme ve belirleme imkanı sunar. Yönetim ve denetim iç içe geçmiş, birbirini tamamlayan kavramlardır. Denetlenmeyen kurumlardaki performans düşüklüğü gelecek nesillere fatura edilmemelidir. LYS de 60 bin öğrencinin sıfır almasının gerekçesinin en önemli nedenlerinden biri de denetim yapılmayışıdır. Bir tek Türk çocuğunun dahi ihmal edilemeyeceği gerçeğinden hareketle belirsizlik yasal dayanaklarıyla netleştirilmelidir.
24. Görev başında ve atama bekleyen sınıf öğretmenleri mağdur durumda. Her yıl ortalama 7 bin sınıf öğretmeni ataması yapılırken; 5. Sınıflara da branş öğretmenlerinin girmesiyle sadece 341 sınıf öğretmeni ataması yapıldı. Bu mağduriyet mutlaka giderilmelidir.
Çözüm:
Sınıf öğretmenliğine ders ücretli görevlendirme uygulamasına son verilmelidir. En fazla yığılmanın olduğu sınıf öğretmenliğinde atamaların kadrolu öğretmen atamasıyla sağlanmalıdır.
25. 4. Sınıflarda bazı derslere branş öğretmeninin girmesi sağlanmalıdır.
Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ve İngilizce derslerine branş öğretmenlerinin girmesi olumlu ve yerinde bir uygulama olmuştur. Aynı gerekçeyle özellikle özel yetenek isteyen Beden Eğitimi, Görsel Sanatlar ve Müzik Eğitimi Derslerine de branş öğretmenlerinin girmesi adil uygulamanın gereği olarak uygulanmalıdır. Bu uygulamayla okullarda oluşan norm fazlası duruma düşme riski bu branşlar için çözülmekle beraber; daha nitelikli eğitim yapılmış olacaktır. Aksi halde, uygulamanın devam etmesi durumunda; MEB. yaptığı gerekçesiz tercihle huzursuzluğun kaynağı olacaktır.
26. 4+4+4 sonrasında okul öncesi eğitimde yaşanan belirsizlik sorun olarak çözüm beklemektedir.
2012-2013 öğretim yılında 5 yaş çocuklarının %142ü yani 163 bin çocuk ailelerinin isteğiyle ilkokul 1. Sınıfa başlatıldı, & 48’i okul öncesi eğitime gönderildi. Ancak önümüzdeki yıl okula başlayacak 5 yaş grubundaki her 10 çocuktan 4’ü gelişimleri için önemli olan okul öncesi eğitimin dışında kaldı. Zorunlu eğitime giren 66 aylık çocukların 70 bininin velisi rapor alarak okul öncesi eğitime yolladı. Uygulamadaki farklılıklara velinin isteği ve doktorun raporunun sebep olması eğitimin bilimsel normlarıyla çelişmektedir. Okul öncesi eğitimden geçmeyen öğrencilerin seviye farklılığına yasal düzenlemeyle MEB müdahil olmakta, coğrafi, sosyal, kültürel ve ekonomik farklılıkların görmezden gelinemeyeceği gerçeğinden hareketle okul Öncesi eğitimde okullaşma acil olarak tamamlanmalı; 20 ile 200TL arasında ücret alınması erişimde fırsat eşitsizliğine sebep olmaktadır. Eğitimdeki bölgesel farklılıklar giderilerek; en az 1 yıl okul öncesi eğitim zorunlu ve parasız olmalıdır; ya da devlet ailelere bu alanda destek vermelidir..
27. Özellikle Özel Eğitim ve Rehabilitasyon Merkezlerindeki devam takip işlemleri bir türlü düzenli yürütülememektedir. Yönetmelik değişikliği ile “Avuç içi okuma” uygulamasının verilen süre içinde gerçekleştirilemediği gibi, 6 ay daha ertelenmesi; gerekçesi ne olursa olsun sistemin çıkmazı olarak sorun olmaya devam etmektedir.
Çözüm:
Rehabilitasyon merkezlerine gitmediği halde gidip eğitim almış gibi yapılmasının önüne geçmek için yönetmelikle belirlenen yaptırımlar maalesef yeniden ileri bir tarihe ertelenmiştir. MEB nın kanayan bir yarası olarak problem olmaya devam eden söz konusu merkezlerin günümüzde en güvenli sistem olarak görülen “Avuç içi okuma” sistemi altyapısı, teknolojik yapılanması ve gerekli mali kaynak bakanl%C4%B1k" title="bakanlık" class="klink">bakanlık tarafından desteklenerek acilen uygulamaya geçmelidir. Bu alanda yetim hakkının yenilmesine her ne gerekçeyle olursa olsun vebal altında kalanlar vicdanlarının sesini duymak zorundadır. Devletin bir kuruşu, özellikle de özürlü çocukların üzerinden şaibeli gelir elde edilmesi sebep olanların ve haksız kazanç elde edenlerin yakasına bir apolet gibi yapışacaktır. Sorunun hatırı sayılır bir gider olması sebebiyle acilen çözülmesi gerekmektedir.
28. Sınava odaklı sistem özellikle 8. Ve 12. Sınıflarda öğrenci devamsızlıklarına gerekçe olmakta, sorun katlanarak devam etmektedir. SBS ve LYS sınavına girecek örgencilerin okula devamsızlıkları ile ilgili geçici tedbirler sorunu çözmemiştir.
Çözüm:
8. Ve 12. Sınıflardaki sınav hazırlığı sebebiyle öğ3renci devamsızlıkları masaya yatırılmalıdır. Sınavla giriş sürecinin sorun olmaya devam edeceği aşikârken, geçici de olsa acil, alternatif çözümler düzenlenmelidir. Söz konusu sınıflarda sınava yönelik uygulamaların ağılıklı yer aldığı program değişikliği, merkezi sınava hazırlık mahiyetinde sınavların seviye tespiti mahiyetinde sık aralıklarla yapılarak, değerlendirilmesi çalışmaları, seviye yetersizliklerinin bilimsel veriler ışığında değerlendirilerek çözüm sürecinin uygulanması, hangi tür ve yerde olursu olsun hiçbir okulun ihmal edilmeden bir üst okula giriş şartlarındaki eşitsizliğin kaldırılması için, yasal düzenlemelerin yapılması. Eşitsizliğe ve hak kaybına sebep olacak hukuki düzenlemelerle çelişebilecek ve kazanılmış hak olarak Anadolu/Fen liselerindeki Üniversiteye girişteki okul türüne göre verilen haklar her ne surette olursa olsun göz ardı edilmemeli, çocukların sınavla girdikleri liselerin hukuki ve vicdani olarak hakkı teslim edilmelidir, aksi durum; eşitsizliğe, haksızlığa ve hukuki olarak çıkmaza girilmesine sebep olacaktır.
29. 4+4+4’ün uygulanmasında yadsınamaz görev ve sorumlulukları olan Eğitim Denetmenleri (Eğitim Müfettişleri); MEB’nın alandaki eli, yüreği, gözü, kulağı olarak statülerinin belirsizliği temel sorun olarak devam etmektedir.
Çözüm:
Diğer bakanl%C4%B1k" title="bakanlık" class="klink">bakanlıkların çok kısa sürede çözdüğü sorun anlaşılamayan ve bir türlü açıklanamayan meçhul gerekçelerle ertelenmesine bir anlam verilememektedir. Bakanlığımızın yetkilileri ve sorunla ilişkili birimleri neyi, neden beklemektedir. 3000 e yakın Eğitim Denetmenine “ildeki her tür ve derecedeki eğitim kurumlar ile il ve ilçe milli eğitim müdürlüklerinin rehberlik, araştırma ve denetim görevlerini” kapsayacak şekilde genişleterek vereceksin; yani; okul öncesinden başlayarak ilkokul + ortaokul + lise + tüm özel eğitim / öğretim kurumları (Dershaneler, Tus /Ales vb.) olmak üzere örgün + yaygın MEB nın %95’ine yakın bölümünün görev / sorumluluğu verilmiştir. Ancak; yeni yapılanmada konumları bir türlü sonuçlandırılamamıştır. Bu çıkmazın mutlaka adil bir şekilde sonuçlandırılması gerekmektedir. İl Eğitim Denetmenleri olarak adlandırılan Eğitim Müfettişlerinin belirsiz konumları gerçekler ışığında adil ve dengi işi yapan müfettişlerle aynı/eşit haklara kavuşturularak, hem çağdaş normların uygulanması, hem bilimsel gerçekler ve hem de vicdani bir sorumluluktur. Sayın Bakanımız Nabi Avcı’ya verdiğimiz çözüm raporu kapsamında, Eğitim Müfettişi unvanının iade edilerek, bakanl%C4%B1k" title="bakanlık" class="klink">bakanlıktaki Milli Eğitim Denetçisi, İç Denetçi ve İl Eğitim Denetmeni şeklindeki birbirinden bağımsız 3 ayrı yapının tek çatı altında ve Eğitim Müfettişi adıyla, doğrudan MEB’na (Merkeze) bağlanarak; ülke düzeyinde çalışma bölge/çalışma merkezleri oluşturularak, dengi görevdeki müfettişlerle aynı özlük/mali hakları sağlanarak sorun çözülmelidir. Kısmen tanınacak ve denetimli sorumluluk yüklenecek kısmi özerk statüye kavuşturulmaları ise ülkemize ve Milli Eğitim Camiamıza yapılacak en hayırlı iş olacaktır.
Tem Der olarak yukarıda belirlediğimiz sorunlar ve çözüm yolları Türk Milli Eğitiminin kısa/uzun dönemde, yetkili ve sorumlulara ışık tutacak düşüncesiyle bizzat alanda sorunları gören, yaşayan ve çözüm üretenler olarak son 7 ayın uygulaması ile ilgili değerlendirmemiz/tespitlerimizdir. Amacımız sorunları tespit etmek ve akılcı, yapıcı ve rasyonel çözümleri de beraberinde getirmektir. Yeni yasal düzenlemelerle ortaya çıkan sorunların çözümünde bundan böyle Eğitim Müfettişleri olarak hiçbir karşılık beklemeden Asil Türk Milletine hizmet şiarıyla çalışmalarınızı sürdüreceğimizi; bu süreçte birikimimizi ve yüreğimizi her türlü sorunun çözümü için ortaya koyacağımızdan hiç kimsenin şüphesi olmasın. Tüm eğitim camiasının sesi, aklı, yüreği; gerektiğinde Türk Milli Eğitiminin adsız neferleri olmaya devam edeceğiz.

TEM DER Yönetim Kurulu Adına
Başkan Abdullah KARAKUŞ



Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 26 Nis 2013 23:58:31

     Öğretmenlere Kademe Derece Haksızlığı Yapılıyor

Devlet Personel Başkanlığı, MEB'de çalışan yaklaşık 900 bin öğretmeni ilgilendiren önemli bir görüş verdi. MEB, DPB'ye yazdığı görüş yazısında, öğretmenlerin adaylıkta geçen hizmet sürelerinin iki yıla ilave bir kademe uygulamasında değerlendirmeye alınıp alınmayacağını sormuş ve öğretmenleri hayal kırıklığına uğratan cevap gelmişti.
Devlet Personel Başkanlığının bize göre ciddi hatalarla dolu cevabi yazısında, Bakanlar Kurulu Kararıyla yürürlüğe konulan Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmeliğin 2/b fıkrasındaki hükme dikkat çekildi. Söz konusu hükümde, aday memurların bu Yönetmeliğe tabi olmadığı ve Yönetmeliğin 28 inci maddesi gereğince, özel kurumsal yönetmeliklerin genel yönetmeliğe aykırı olamayacağını vurgulanmıştır. Bu yazımızda konu bütün boyutlarıyla ele alınarak çözüm önerisi sunulmaya çalışılacaktır.
Bu görüşte yer alan sıkıntılı konular ya da gözden kaçan hususlar
Öncelikle 657 sayılı Kanunun 64 üncü maddesinde yer alan hükme bakmamız gerekmektedir. Bu maddede yer alan hüküm: '72 nci madde gereğince belirli bir süre görev yapmak üzere, mecburî olarak sürekli görevle atanan memurlardan kalkınmada birinci derecede öncelikli yörelerde bulunanlara, bu yörelerde fiilen çalışmak suretiyle geçirilen her iki yıl için bir kademe ilerlemesi daha verilir. Yıllık izinde geçirilen süreler fiilen çalışılmış sayılır. İki yıldan az süreler dikkate alınmaz.'
Devlet Personel Başkanlığı tarafından öğretmenlerin adaylık süresinde geçirilen zorunlu hizmet sürelerinin 657 sayılı Kanunun 64 üncü maddesinde belirtilen her iki yılın karşılığında ilave bir kademe verilemeyeceğine ilişkin görüşünde yer alan sıkıntılı konuları maddeler halinde sıralayarak çözüm önerisinde bulunmaya çalışacağız.
1- 657 sayılı Kanunun 64 üncü maddesinin yukarıda belirtilen son fıkrası hükmünün uygulanabilmesi için ataması yapılan personelin;
- Atama ve yer değiştirme yönetmeliğine göre zorunlu atamaya tabi personel olması,
- Görev yapmakta olduğu yerin kalkınmada 1 inci derecede öncelikli yöreler (Erzurum ve Artvin illeri dahil) olması,
- Kalkınmada 1 inci derecede öncelikli yörelerde (Erzurum ve Artvin illeri dahil) fiilen görev yaptığı sürenin yıllık izin süresi dahil iki yıldan az olmaması,
- Görev süresince olumlu sicil almış olması,(bu şart kalkmıştır) şartlarını birlikte taşıması gerekmektedir.
Ayrıca 418 sayılı KHK'nin geçici 3 üncü maddesinde anılan hükmün yürürlük tarihi olan 1.5.1990 tarihinden önce kalkınmada 1 inci derecede öncelikli yörelerde (Erzurum ve Artvin illeri dahil) geçen sürelerin dikkate alınmayacağı öngörüldüğünden belirtilen şartları taşıyan tüm personel hakkında anılan hüküm 1.5.1990 tarihinden sonra geçen hizmetler dikkate alınarak uygulanacaktır.
Dolayısıyla yukarıda yer verilen şartların dışına çıkılarak zorunlu yer değiştirmeye tabi öğretmen adaylarının çalıştıkları sürelerin dikkate alınmayacağını iddia etmek büyük bir haksızlık olacaktır. Ayrıca, 150 seri nolu Devlet Memurları Kanunu Genel Tebliğinde yer alan hükümler öğretmenler dışındaki personelle alakalı olduğu için bu Tebliğe sığınılması da doğru bir yaklaşım değildir.
2- Millî Eğitim Bakanlığı Öğretmenlerinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliğine göre aday öğretmenler Yönetmelik kapsamı dışında tutulmamıştır. Yine bu Yönetmelik yürürlüğe girmeden önce Devlet Personel Başkanlığının olumlu görüşü de alınmıştır. Hem bu Yönetmeliğe olumlu görüş verip hem de aday memurlukta geçen sürenin dikkate alınmayacağını ifade etmek doğru bir yaklaşım değildir.
3- Bu Yönetmeliğin Dayanak başlıklı 3 üncü maddesinde; 'Bu Yönetmelik, 14/7/1965 tarihli ve 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu, 14/6/1973 tarihli ve 1739 sayılı Millî Eğitim Temel Kanunu ile 30/4/1992 tarihli ve 3797 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilât ve Görevleri Hakkında Kanun hükümlerine dayanılarak hazırlanmıştır.' hükmü yer almakta olup, dayanak maddesinde 'Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmelik' bulunmamaktadır.
Hal böyle iken 'Devlet Memurlarının Yer Değiştirme Suretiyle Atanmalarına İlişkin Yönetmeliğin' kapsam maddesinde yer alan; 'Aday memurlar, Türk Silahlı Kuvvetleri kadrolarında görevli memurlar, bu Yönetmelik hükümlerine tabi değildir.' hükmü esas alınarak olumsuz görüş yazılması en basitinden gözden kaçmadır.
Yine Yönetmelikte hüküm bulunmayan hallerde Genel Yönetmeliğe atıf yapılacağına ilişkin bir düzenleme de bulunmamaktadır. Sonuç olarak, yaklaşık 900 bin kişiye yakın bir kitleyi ilgilendiren bir konuda böyle bir hata ise hiç kimse tarafından kabul edilemeyeceği için bize göre düzeltilmesi gereken bir durumdur.
4- Millî Eğitim Bakanlığı Öğretmenlerinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği 652 sayılı Millî Eğitim Bakanlığının Teşkilat ve Görevleri Hakkında Kanun Hükmünde Kararnamenin yürürlüğe girdiği 14.09.2011 tarihinden sonra KHK'ye uygun olarak revize edilmiştir.
Bu KHK'nin 37'nci maddesinde; 'Öğretmenlerin yer değiştirme suretiyle atamalarında uyulacak temel ilkeler, özür grupları, hizmet bölgeleri ve alanları, hizmet puanı ve diğer hususlara ilişkin usûl ve esaslar yönetmelikle belirlenir.' hükmüne yer verilmiş olduğundan Genel Yönetmelikte yer alan kısıtların uygulanması mümkün değildir.
Ayrıca, başka kurumlardaki aday memurlarla aday öğretmenlerin durumu birbirine karıştırılmamalıdır. Çünkü, aday öğretmenler hakkında da zorunlu yer değiştirme işlemi uygulanacağı 652 sayılı KHK ile açıkça hükme bağlanmıştır.

okulsoru.com

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK