Öğretmene Öğretmenliğe Dair Yazılar...

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 11 Nis 2013 23:30:15
Öğretmenlik Atamalarında Bölümler, Minumum Puanlar ve Atama Sayıları

2012 KPSS SONUÇLARINA GÖRE BÖLÜM BÖLÜM ATAMA PUANLARI, BAŞVURU SAYILARI VE ATANAN KİŞİ SAYILARI...


⦁   [ Puan - Başvuru Sayısı - Atanan Kişi Sayısı ]
⦁   Almanca: 86.477 - 279 - 3
⦁   Beden Eğitimi : 67.748 - 5588 - 2160
⦁   Bilişim Teknolojileri : 87.215 - 2293 - 313
⦁   Biyoloji : 87.734 - 1902 - 158
⦁   Coğrafya : 77.44 - 1546 - 423
⦁   Çocuk Gelişimi ve Eğitimi : 57.264 - 273 - 209
⦁   Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi : 55.003 - 1984 - 1822
⦁   Felsefe : 84.256 - 2139 - 154
⦁   Fen ve Teknoloji : 83.408 - 7895 - 3148
⦁   Fizik : 88.811 - 1586 - 107
⦁   Fransızca - 89.646 - 145 - 1
⦁   Görsel Sanatlar/ Resim : 69.012 - 2944 - 679
⦁   İlköğretim Matematik Öğretmenliği : 81.328 - 5320 - 3674
⦁   İngilizce : 76.273 - 6362 - 2799
⦁   Matematik : 88.498 - 5445 - 1021
⦁   Müzik : 51.948 - 2533 - 913
⦁   Okul Öncesi Öğretmenliği : 57.886 - 5428 - 4148
⦁   Rehber Öğretmen : 0 - 2623 - 2463
⦁   Rusça : 82.964 - 14 - 1
⦁   Sağlık Bilgisi : 40.245 - 49 - 34
⦁   Sanat Tarihi : 85.203 - 180 - 2
⦁   Sınıf Öğretmenliği : 87.422 - 4328 - 324
⦁   Sosyal Bilgiler : 79.88 - 7586 - 2012
⦁   Tarih : 82.327 - 3175 - 356
⦁   Teknoloji ve Tasarım : 31.138 - 676 - 638
⦁   Türkçe : 81.205 - 9000 - 4385
⦁   Zihinsel Engelliler Öğretmenliği : 34.453 - 583 - 541


[ Bu sonuçlar neticesinde 2013 atamalarında bölümünüzün durumu hakkında öngörüde bulunabilirsiniz... ]

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 12 Nis 2013 22:56:03
Yale Üniversitesi araştırmacılarından Prof. Amy Wrzesniewski’nin yaptığı araştırmaya göre, bir işe karşı insanların üç farklı tutumu olabiliyor: yaptığı işi meslek olarak görmek, kariyer olarak görmek ve ulvi bir çağrı olarak görmek.


Sevdiğin işi yapmak mı yaptığın işi sevmek mi?



Başarılı olmanın sırrı, işini severek yapmakta gizli.
Biliyoruz ki hemen hemen tüm başarılı insanlar işlerini tutkuyla ve şevkle yapıyor.
Ama tam olarak bilmediğimiz bir şey var: Bu tutku nereden geliyor?
Ya da bir çocukta  tutkuyu nasıl oluştururuz veya tutkumuzu nasıl keşfederiz?

İŞE BAKIŞ AÇISI
Yale Üniversitesi araştırmacılarından Prof. Amy Wrzesniewski, 1997 yılında insanların mesleklere karşı tutumlarını araştırıyor.
Araştırma sonucunda öğreniyor ki bir işe karşı insanların üç farklı tutumu olabiliyor: yaptığı işi meslek olarak görmek, kariyer olarak görmek ve ulvi bir çağrı olarak görmek.
Araştırmanın burası ilginç değil. Ama ilginç olan şu:
Hangi meslek grubunun işini daha  ulvi görmesini beklersiniz?
Doktor veya öğretmen gibi insana hizmetin temel olduğu meslekler diye tahmin edebilirsiniz.  Ama sonuç böyle çıkmıyor.
Her meslek alanında işini ulvi görenlerin sayısı neredeyse eşit.
İşini ulvi olarak gören çöpçüler var. İşlerini çok seviyorlar ve heyecanla yapıyorlar.
Diğer taraftan işini sadece bir meslek olarak görüp, zamanını dolduran öğretmenler ve doktorlar  da var.
TUTKU NEREDEN GELİYOR?
Bu sonuca bakarak diyebiliriz ki; tutku her zaman çocukluktan gelmiyor. (Doğuştan hiç gelmez.)
Bir kişinin çöpçü olma tutkusu küçükken oluşmuş ve tutkusunun peşinden gitmiş olamaz. O zaman bu tutku sonradan oluşmuştur, ama nasıl?
GELİŞİM VE TUTKU
Prof. Amy Wrzesniewski aynı iş kolu içinde işini ulvi görenler ile görmeyenler arasındaki farka bakıyor. Bir özellik ön plana çıkıyor. O da “beceri”.
Bir kişi ne kadar becerikliyse, işini o kadar tutkulu yapıyor.
Yani bu kişiler, sevdikleri işi yapmamışlar ama yaptıkları işi becerileri arttıkça sevmişler.
Bu araştırma ile aslında tüm taşlar yerinden oynuyor. İnsanlar çoğu zaman sevdikleri işlerde başarılı olmuyor, başarılı oldukları işleri seviyor. (Yılmaz Özdil de bir programda bunu söylemişti.)
Başarı, tutkudan önce geliyor.
SÜREÇ NASIL İŞLİYOR?
Çocukluk yıllarında kişi hangi alanda sürekli başarılı olursa, (diğer koşullar destekleyici olduğu sürece) o alanda tutkusunu geliştiriyor.
Peki en başta tutkusunu geliştireceği alana nasıl karar veriyor?
Çocuk, ilk önce model alma yoluyla ya da keşfetme duygusuyla bir etkinliğe ilgi duyuyor. Baba ya da anne sporcuysa, çocuk spora ilgi duyabilir. Ülkede o yıl basketbol takımı şampiyon olduysa, basketbola ilgi duyabilir.
Çocukta keşfetme yoluyla ilgi uyandırmak da oldukça kolay.  Çocuk keşfetme makinesi zaten. Buna “durumsal ilgi” diyebiliriz .
(Bazen aileler çocukta ilgi uyandırmadan onları sanat ya da müzik dersine zorluyor. Bu da tam ters tepki yaratıyor.)
KİŞİSEL İLGİ
Ama önemli olan durumsal ilginin “kişisel ilgiye” dönüşmesi.
Çocuk birkaç deneme yapıyor, başarılı olursa; zamanla bu durumsal ilgi kişisel ilgiye dönüşüyor.
Başarılı olamazsa, birkaç denemeden sonra bırakıyor.
Bu aşamada öğretmenin ve velinin rolü çok önemli.
Çocuğa etkinliği öyle sunmalı ki, işin zorluğu çocuğun becerisinin ne çok üstünde ne de çok altında olmalı. Ancak o zaman çocuk Prof. Mihaly Csikszentmihalyi’n tarif ettiği “akış alanına” [Flow Area] giriyor. Bu alan bir nevi zamanın durduğu, kişinin kendini kaybettiği an.
Çocuk da bu akış alanından çıkmamak için  sürekli becerisini geliştiriyor.
Beceri gelişimi ve başarı duygusu, ilgiyi arttırıyor. İlgi arttıkça da, daha çok çalışıyor ve beceri gelişiyor. Sonuçta ortaya hem tutkulu hem de becerikli kişiler çıkıyor.
BECERİKLİ AMA TUTKUSUZ
Peki her beceri tutkuyu getirir mi? Hayır.
Genelde bunun iki sebebi oluyor. Ya işi özendiren ve destekleyen bir rol model/mentör olmuyor ya da kişi  işi değersiz görüyor.
Onun için yapılacak şey  ilk önce kişinin güçlü yanını keşfetmek.
Veli çocuğu gözlemleyecek ve güçlü olduğu alanda ona bir etkinlik sunacak.
İş ortamında ise çalışan hangi alanda güçlü ise, ona o alanda  bir iş sunulacak.
O zaman herkes mükemmelliğe ulaşabilir

Özgür Bolat

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 12 Nis 2013 23:42:47
Öğretmenin Şarkı, Şark Üstü!

Bakan Faruk ÇELİK'in açıklamasında, değişiklikten etkilenecek memur unvanlarından söz edilmiştir.
657 DMK'da yapılacak olan değişiklikle, bazı memurluklar istisna tutulmak üzere, bazı memurluklarda mahrumiyet bölgelerinde zorunlu istihdamın önünün açılmış olacağından bahsedilmektedir. Doğu'da zorunlu istihdamın ise memurun ilk atama ile batı illerine atanıp 3 yıl tecrübe kazanması için istihdamı sonrasında gerçekleşeceği üzerinde bir değişikliğin olacağı konuşulmaktadır. Bu bağlamda, memurun ilk görev yerinin batı illeri olacağı anlaşılmaktadır. Bakan Faruk ÇELİK'in açıklamasında, değişiklikten etkilenecek memur unvanlarından söz edilmiştir. Buradan hareketle, ilgili memur unvanlarında bu değişikliğin nasıl uygulanacağı muğlaktır ve ne şekilde uygulanacağına dair de bir fikir yürütülememektedir. Böyle bir değişiklik olacak, ama nasıl? Sorusunu sormadan edemiyoruz. Bu soruya, devlet memuru statüsünde istihdam edilen ve bakanın açıklamasında da değişiklikten etkilenecek memurlar arasında gösterilen öğretmenler üzerinden cevap vermeye çalışalım.

Öğretmenlerin atama ve yer değiştirme işlemleri, 6 Mayıs 2010 tarihli yürürlükteki mevcut Öğretmenlerin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliği ile gerçekleştirilmektedir. Bu yönetmelik irdelendiğinde, görülecektir ki, söz konusu mevcut yönetmeliğin 24 . maddesinden 30. maddesine değin (Bu madde de dahil olmak suretiyle) öğretmenlerin zorunlu hizmet mevzusuna dair düzenlemelere yer verilmiştir. Öğretmenlerin zorunlu hizmetine dair söz edilen maddelerden şu bilgilere ulaşmaktayız:

1- Yönetmeliğin yürürlük tarihi olan 6 Mayıs 2010'dan önce MEB kadrolarında istihdam edilmeye başlananların, zorunlu hizmetten muaf olduğu,

2- Zorunlu hizmet yükümlüsü olanların, 6 Mayıs 2010'dan sonra MEB kadrolarında istihdam edilmeye başlananlar olduğu,

3- Zorunlu hizmet süresinin, bölgeden bölgeye göre değil de okuldan okula göre değişiklik gösterdiği (Hakkari'nin Şemdinli ilçesinde bulunan bir okulun zorunlu hizmet süresi ile Çukurca ilçesinde bulunan bir okulun zorunlu hizmet süresinin farklı olması gibi),

657 DMK'da yapılması öngörülen söz konusu değişikliğin, yönetmelik ve mevcut şartlar düşünüldüğünde uygulanması imkansızdır. Şöyle ki:

Son 5 yıllık ilk atama verilerine bakıldığında, açık öğretmen kadrolarının doğu illerinde, batı illerine nispeten daha çok olduğu görülmektedir. Doğu illerinde had safhada bulunan öğretmen açığını, bu öğretmen açıklarının da ücretli öğretmenlerle karşılandığını göz önüne alırsak, bir öğretmen adayının ilk atama ile batı illerine atanması ve sonrasında 3 yıl oralarda tecrübe kazanıp sonrasında doğu illerine atanacak olmasını afaki olarak değerlendirebiliriz.

Zira, bu olayın hasıl olmasına şu anki şartlar asla imkan tanımaz. Batı illerinde öğretmen kadrolarındaki doluluğun da, bu uygulamaya imkan tanımayacağı aşikardır. Batıdaki doluluk ancak doğu illerine, batıdan öğretmen yollayarak gerçekleşebilir. Batıdaki öğretmenlerin çoğunun, zorunlu hizmet muafiyetine sahip oldukları düşünülürse, batı illerindeki doluluğun ilerleyen yıllarda da aynı seyirde olacağını öngörebiliriz. Bu bağlamda, soruyorum sizlere:

BU ŞARTLARDA, ÖĞRETMENİN İLK GÖREV YERİNİN BATI İLİ, SONRAKİ GÖREV YERİNİN İSE DOĞU İLİ OLMA OLASILIĞI NEDİR?

CEVABI: YÜZDESİ ÇOK DÜŞÜK.

ÖĞRETMENE, ZORUNLU HİZMET GELİYOR HABERLERİNE GÜLÜP GEÇİYORUM. ZİRA, ÖĞRETMENİ MEMURLA KARIŞTIRIYORLAR. ÖĞRETMENİN ZORUNLU HİZMET ÜSTÜ BİR GÖREVLE, DOĞU İLLERİNDE İSTİHDAM EDİLDİĞİNİ DE GÖZ ARDI EDİYORLAR. SAHİ, 10 YILDIR DOĞU İLLERİNDE SINIF ÖĞRETMENİ OLARAK ÇALIŞANLAR, ZORUNLU HİZMET ÜSTÜ BİR GÖREV İFA ETMİYORLAR MI?

BİR ÖĞRETMENİN, ATAMA VE YER DEĞİŞTİRMESİNE DAİR ORTALAMA KARİNESİ:

İLK ATAMA İLE DOĞU İLLERİNDEN BİRİNE ATANIR.

3 YIL ÇALIŞIR, YER DEĞİŞTİRME BAŞVURUSUNDA BULUNUR, TERCİHLERİNİZE YERLEŞTİRİLEMEDİNİZ NETİCESİNİ GÖRÜR.

5 YIL ÇALIŞIR, YER DEĞİŞTİRME BAŞVURUSUNDA BULUNUR, TERCİHLERİNİZE YERLEŞTİRİLEMEDİNİZ NETİCESİNİ GÖRÜR.

10 YIL ÇALIŞIR, YER DEĞİŞTİRME BAŞVURUSUNDA BULUNUR, TERCİHLERİNİZE YERLEŞTİRİLEMEDİNİZ NETİCESİNİ GÖRÜR.

BU KISIR DÖNGÜ DEVAM EDER DURUR.

HALA KARARLI MISINIZ, ÖĞRETMENİ İLK ATAMA İLE BATI İLİNE ATAMAYA, TECRÜBE KAZANINCA DOĞU İLİNE YOLLAMAYA?

DEĞİŞEN 657'DEKİ ATAMA VE YER DEĞİŞTİRMEYE DAİR MADDELER DEĞİL, GÜNEYDOĞU İLE DOĞU İLİNDE 10 YILDIR GÖREV YAPAN ÖĞRETMENLERİN KISIR DÖNGÜSÜ OLMALIDIR.

DİPNOT: ÖĞRETMENİN ŞARKI, ŞARKI OLMUŞTUR.

Yahya ASLAN


Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 12 Nis 2013 23:49:07
“Özür durumunuza rağmen resen atandıysanız dava açın”


Özür durumu dikkate alınmayan öğretmen, norm kadro gerekçesiyle resen atanamaz
 Bu karar ile öğretmenlerin aile bütünlüğü, huzur ve mutluluğunu bozacak her türlü işlemin hukuksuz olduğu Edirne İdare Mahkemesi tarafından ispat edilmiş Millî Eğitim Bakanlığı Öğretmenlerinin Atama ve Yer Değiştirme Yönetmeliğinin 41. maddesindeki Norm Kadro Fazlası/İstihdam Fazlası Öğretmenlerin Özür durumları ve tercihleri dikkate alınmak suretiyle öncelikle görevli oldukları yerleşim yerindeki ya da ilçedeki eğitim kurumlarına tercihleri ve hizmet puanı üstünlüğüne göre atanırlar hükmüne rağmen özür durumu dikkate alınmayan öğretmenin ataması iptal edilmiştir.

Çevrimdışı hafız ahmet

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.068
  • 20.096
  • Okul Müdürü
  • 4.068
  • 20.096
  • Okul Müdürü
# 12 Nis 2013 23:55:51

Öğretmenlik Nedir? Öğretmenlik Hakkında


Öğretmen, bir bilim dalını, bir sanatı, bir tekniği veya belli bilgileri öğretmeyi kendisine meslek edinmiş kimse.

“1739 Sayılı Milli Eğitim Temel Kanunu’nun 43. Maddesine göre, öğretmenlik, devletin eğitim, öğretim ve bununla ilgili yönetim görevlerini üzerine alan özel bir ihtisas mesleğidir.”

Üniversitelerdeki özel yetişme yollarının belli derecelerini kazanan kişilere doçent, profesör hepsine birden “öğretim üyesi” denir. Bu derecelere yükselmedikleri halde üniversitelerde öğretim yapan kimseler de genel olarak “öğretim görevlisi”, özel olarak “uzman okutman” diye anılırlar.

Yetişmeleri

“Öğretmenlik mesleğine hazırlık genel kültür, özel alan eğitimi ve pedagojik formasyonla sağlanır.”

Eskiden, öğretmen okullarında (köy enstitüleri, köy öğretmen okulları) yetişen ilkokul öğretmenleri; eğitim enstitülerinden çıkan ortaokul öğretmenleri; yükseköğretmen okullarıyla üniversitelerin edebiyat ve fen fakülteleri belirli dallarında okuyan ve öğretim lisansı almak için meslek bakımından gerekli ek dersleri (didaktik, pedagoji tarihi, pedagojik formasyon, psikoloji) gören üniversite mezunlarından Milli Eğitim Bakanlığı hizmetine geçen lise öğretmenleri, Memurluk Kanunu’nun kapsamına girerdi. Günümüzde ise öğretmen yetiştirme görevini, üniversitelerin ilgili Eğitim Fakülteleri ile Teknik Eğitim Fakülteleri üstlenmiştir.

Öğretmenler, bakanlığın hazırlattığı yönetmeliklere uygun şekilde, yetişmelerinin kendilerine sağladığı imkânlar çerçevesinde okullarda görev alırlar.

Görevleri

Milli Eğitim Bakanlığı’nın yönetmeliklerine göre genel olarak öğretmenlerin görevleri şunlardır.

* Kendilerine verilen ve yetkili sayıldıkları dersleri okutmak,
* Okuttukları derslerle ilgili uygulama ve deneyleri yapmak,
* Serbest çalışma saatlerinde öğrencileri gözetlemek,
* Ders dışında okulun eğitim, öğretim ve yönetim işlerine katılmak,
* Kanun, yönetmelik ve emirlerle tespit edilen ödevleri yapmak.

Ayrıca öğretmenlerin öğrencilerini yetiştirme konusunda her fırsattan yararlanmaları, hizmet ruhu beslemeleri, ödevden kaçınmamaları, öğrencilerine iyi bir yardımcı ve kılavuz olmaları, eğitim işlerinde bütün tutum ve davranışlarıyla örnek olmaları istenir.

Öğretim görevi sırasında öğretmenlerin, öğrencileri kişisel çalışmalara yöneltmeleri, zümre öğretmenleriyle yakın bir işbirliği sağlamaları, öğrenci ödevlerini ilgili yönetmeliğe göre inceledikten sonra geri vermeleri, sınav yönetmeliğine göre görevlendirildikleri sınavlarda bulunmaları, öğrencilerinin başarılarını ölçerek değerlendirmeleri, kanaat dönemleri sonunda verilecek karne notları için gerekli sözlü-yazılı yoklamaları yapmaları beklenir.

Ders görevi sonunda öğretmenlerin yapmaları gereken işler bitmez.Mesai saati bitiminden sonra öğretmenlerden yıllık ders dağıtım planlarını yapmaları, dersler için hazırlık yapmaları bunun için materyaller hazırlamaları ,yaptıkları yazılı yoklamaları değerlendirmeleri,öğrenci davranışlarıyla ilğili gözlem formlarını değerlendirerek öğrencinin gelişimini izlemeleri,öğrencilerinin daha iyiye ulaşması için ne gibi tedbirler alması gerektiğini inceleyip sorğulaması beklenir.

Eğitim çalışmaları sırasında öğretmenler, okul yönetiminin belirlediği günlerde okul nöbeti tutmakla, kendisine verilen eğitsel kulüpleri kurarak çalıştırmakla, öğretmenler kurulunun kararlarıyla kendisine verilen sınıfın eğitim işlerini düzenlemekle, Tebliğler Dergisi’ni okumakla yükümlüdürler. Öğretmenler, öğretim, eğitim ve bilim ödevinden başka bir ödev alamazlar. Kendi okullarından başka okullarda ek olarak bilim, öğretim ve eğitimle ilgili bir işte çalışacak olan öğretmenlerin Milli Eğitim Bakanlığı’ndan izin almaları şarttır.

Öğretmenler, önce okul müdürlerinin, sonra Milli Eğitim Müdürlüğü’nün İller Kanunu’na göre mahalli mülkiye amirinin, Milli Eğitim Bakanlığı müfettişlerinin denetimine bağlıdır. İlköğretim öğretmenlerinin nakil ve tayini il idaresince; lise öğretmenlerininki ise bakanlıkça yapılır. Öğretmenler, okullar saymanlığından maaş alırlar ve Emekli Sandığı’na bağlıdırlar.

Ülkemizde her yıl 24 Kasım günü, Öğretmenler Günü ve o hafta Öğretmenler Haftası olarak kutlanır.Günümüzde öğretmenlik mesleğine hakettiği değer verilmemekte ve yanlış politikalar yüzünden bu meslek hakettiği değeri bulamamaktadır.

Çevrimdışı tayper35

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.459
  • 4.225
  • 1.459
  • 4.225
# 12 Nis 2013 23:56:39
Okulun ilk gününde 5.sınıfın önünde dururken, öğretmen çocuklara bir yalan söyledi.
Çoğu öğretmen gibi, öğrencilerine baktı ve hepsini ayni derecede sevdiğini söyledi.
Ancak, bu imkansız idi, çünkü ön sırada, oturduğu yerde bir yana kaykılmış, ismi Teddy Stoddard olan küçük bir oğlan vardı. Bayan Thompson bir yıl önce Teddy´yi izlemişti ve diğer çocuklarla iyi oynamadığını, elbiselerinin kirli olduğunu ve sürekli olarak kirli dolaştığını gözlemişti. İlave olarak, Teddy tatsız olabiliyordu. Bu öyle bir noktaya geldi ki, bayan Thompson onun kağıtlarını büyük kırmızı bir kalemle işaretlemekten, kalın çarpılar (X) yapmaktan ve kağıdının üstüne büyük “F” (en düşük derece) koymaktan zevk alır oldu.
Bayan Thompson´un okulunda, her çocuğun geçmiş kayıtlarını incelemesi gerekiyordu ve Teddy´nin kayıtlarını en sona bıraktı. Ancak, onun hayatini gözden geçirdiğinde, bir sürpriz ile karşılaştı.
 
Teddy´nin birinci sınıf öğretmeni söyle yazmıştı, “Teddy gülmeye hazır parlak bir çocuk. Ödevlerini derli toplu ve temiz yapıyor ve çok terbiyeli… Onun etrafta olması çok eğlenceli.
 
İkinci sınıf öğretmeni söyle yazmıştı, “Teddy mükemmel bir öğrenci, sınıf arkadaşları tarafından çok seviliyor, ama annesinin ölümcül bir hastalığı olduğu için sıkıntı içinde ve evdeki yaşamı mücadele içinde geçiyor.”
 
Üçüncü sınıf öğretmeni söyle yazmıştı, “Teddy´nin annesinin ölümü onun için çok zor oldu. Teddy elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor, ama babası ona ilgi göstermiyor ve eğer bazı adımlar atılmazsa evdeki yasamı yakında onu etkileyecek.”
 
Teddy´nin dördüncü sınıf öğretmeni söyle yazmıstı, “Teddy içine kapanık ve okulda derslere çok fazla ilgi göstermiyor. Çok fazla arkadaşı yok ve bazen sınıfta uyuyor.”
 
Şimdiye kadar, Bayan Thompson problemi kavradı ve kendinden utandı.Öğrencileri ona güzel kurdelelerle ve parlak kağıtlarla sarılmış Noel hediyeleri getirdiğinde bile çok kötü hissetti, Teddy´nin ki hariç. Teddy´nin hediyesi bir marketten aldığı kalın, kahverengi ambalaj kağıdı ile beceriksizce sarılmıştı, Bayan Thompson onu diğer hediyelerin ortasında açmaktan acı duydu. Bayan Thompson paketten taşlarından bazıları düşmüş yapma elmas taşlı bir bilezik ve çeyreği dolu olan bir parfüm şişesi çıkarınca çocuklardan bazıları gülmeye başladı… Ama o bileziğin ne kadar güzel olduğunu haykırdığında çocukların gülmesini engelledi,bileziği takti ve parfümü bileklerine sürdü.
 
Teddy Stoddard o gün okuldan sonra öğretmenine şunu söylemek için kaldı, “Bayan Thompson, bugün ayni annem gibi kokuyordunuz”. Çocuklar gittikten sonra, bayan Thompson en az bir saat ağladı. O günden sonra, okuma, yazma ve aritmetik öğretmeyi bıraktı. Bunun yerine, çocukları eğitmeye başladı. Bayan Thompson Teddy´e özel dikkat gösterdi.Onunla çalışırken, zihni anlamaya başlıyor görünüyordu. Onu daha fazla teşvik ettikçe, daha hızlı karşılık veriyordu. Yılın sonuna kadar, Teddy sınıftaki en zeki çocuklardan biri oldu ve tüm çocukları aynı derecede sevdiği yalanına rağmen, Teddy onun gözdelerinden biri idi.
 
Bir sene sonra, Bayan Thompson kapısının altında Teddy´den bir not buldu, ona hala tüm yaşamında sahip olduğu en iyi öğretmen olduğunu söylüyordu. Altı yıl sonra Teddy´den bir not daha aldı. Liseyi bitirdiğini, sınıfında üçüncü olduğunu ve onun hala hayatındaki en iyi öğretmen olduğunu yazmıştı. Bundan dört yıl sonra, bazı zamanlar zor geçmesine rağmen okulda kaldığını,sebatla çalışmaya devam ettiğini ve yakında kolejden en yüksek derece ile mezun olacağını yazan başka bir mektup aldı. Yine Bayan Thompson´un tüm yaşamındaki en iyi ve en favori öğretmen olduğunu yazmıştı. Sonra dört yıl daha geçti ve başka bir mektup geldi. Bu kez fakülte diplomasını aldıktan sonra, biraz daha ilerlemeye karar verdiğini açıklıyordu. Mektup onun hala karsılaştığı en iyi ve en favori öğretmen olduğunu açıklıyordu. Ama simdi ismi biraz daha uzundu…Mektup söyle imzalanmıştı, Theodore F. Stoddard, MD. (tıp doktoru).
 
Öykü burada bitmiyor. Görüyorsunuz, ortaya çıkan başka bir mektup var. Teddy bir kızla tanıştığını ve onunla evleneceğini söylüyordu. Babasının birkaç hafta önce vefat ettiğini açıklıyordu ve evlenme töreninde Bayan Thompson´un damadın annesine ayrılan yere oturup oturamayacağını soruyordu.Şüphesiz Bayan Thompson bunu kabul etti. Ve tahmin edin ne oldu? Taşları düşmüş olan o bileziği taktı. Dahası, Teddy´nin annesinin süründüğü parfümden sürdü.Birbirlerini kucakladılar ve Dr. Stoddard, Bayan Thompson´un kulağına söyle fısıldadı,
 
“Bana inandığınız için teşekkür ederim Bayan Thompson. Bana önemli olduğumu hissettirdiğiniz ve bir fark yaratabileceğimi gösterdiğiniz için çok teşekkür ederim”
 
Bayan Thompson, gözlerinde yaslarla fısıldadı, söyle dedi, “Teddy, yanlış şeylere sahiptin. Bir fark yaratabileceğimi bana öğreten sensin. Seninle tanışıncaya dek, nasıl öğreteceğimi bilmiyordum”.



Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 13 Nis 2013 00:07:07
[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]
Okulun ilk gününde 5.sınıfın önünde dururken, öğretmen çocuklara bir yalan söyledi.
Çoğu öğretmen gibi, öğrencilerine baktı ve hepsini ayni derecede sevdiğini söyledi.
Ancak, bu imkansız idi, çünkü ön sırada, oturduğu yerde bir yana kaykılmış, ismi Teddy Stoddard olan küçük bir oğlan vardı. Bayan Thompson bir yıl önce Teddy´yi izlemişti ve diğer çocuklarla iyi oynamadığını, elbiselerinin kirli olduğunu ve sürekli olarak kirli dolaştığını gözlemişti. İlave olarak, Teddy tatsız olabiliyordu. Bu öyle bir noktaya geldi ki, bayan Thompson onun kağıtlarını büyük kırmızı bir kalemle işaretlemekten, kalın çarpılar (X) yapmaktan ve kağıdının üstüne büyük “F” (en düşük derece) koymaktan zevk alır oldu.
Bayan Thompson´un okulunda, her çocuğun geçmiş kayıtlarını incelemesi gerekiyordu ve Teddy´nin kayıtlarını en sona bıraktı. Ancak, onun hayatini gözden geçirdiğinde, bir sürpriz ile karşılaştı.
 
Teddy´nin birinci sınıf öğretmeni söyle yazmıştı, “Teddy gülmeye hazır parlak bir çocuk. Ödevlerini derli toplu ve temiz yapıyor ve çok terbiyeli… Onun etrafta olması çok eğlenceli.
 
İkinci sınıf öğretmeni söyle yazmıştı, “Teddy mükemmel bir öğrenci, sınıf arkadaşları tarafından çok seviliyor, ama annesinin ölümcül bir hastalığı olduğu için sıkıntı içinde ve evdeki yaşamı mücadele içinde geçiyor.”
 
Üçüncü sınıf öğretmeni söyle yazmıştı, “Teddy´nin annesinin ölümü onun için çok zor oldu. Teddy elinden gelenin en iyisini yapmaya çalışıyor, ama babası ona ilgi göstermiyor ve eğer bazı adımlar atılmazsa evdeki yasamı yakında onu etkileyecek.”
 
Teddy´nin dördüncü sınıf öğretmeni söyle yazmıstı, “Teddy içine kapanık ve okulda derslere çok fazla ilgi göstermiyor. Çok fazla arkadaşı yok ve bazen sınıfta uyuyor.”
 
Şimdiye kadar, Bayan Thompson problemi kavradı ve kendinden utandı.Öğrencileri ona güzel kurdelelerle ve parlak kağıtlarla sarılmış Noel hediyeleri getirdiğinde bile çok kötü hissetti, Teddy´nin ki hariç. Teddy´nin hediyesi bir marketten aldığı kalın, kahverengi ambalaj kağıdı ile beceriksizce sarılmıştı, Bayan Thompson onu diğer hediyelerin ortasında açmaktan acı duydu. Bayan Thompson paketten taşlarından bazıları düşmüş yapma elmas taşlı bir bilezik ve çeyreği dolu olan bir parfüm şişesi çıkarınca çocuklardan bazıları gülmeye başladı… Ama o bileziğin ne kadar güzel olduğunu haykırdığında çocukların gülmesini engelledi,bileziği takti ve parfümü bileklerine sürdü.
 
Teddy Stoddard o gün okuldan sonra öğretmenine şunu söylemek için kaldı, “Bayan Thompson, bugün ayni annem gibi kokuyordunuz”. Çocuklar gittikten sonra, bayan Thompson en az bir saat ağladı. O günden sonra, okuma, yazma ve aritmetik öğretmeyi bıraktı. Bunun yerine, çocukları eğitmeye başladı. Bayan Thompson Teddy´e özel dikkat gösterdi.Onunla çalışırken, zihni anlamaya başlıyor görünüyordu. Onu daha fazla teşvik ettikçe, daha hızlı karşılık veriyordu. Yılın sonuna kadar, Teddy sınıftaki en zeki çocuklardan biri oldu ve tüm çocukları aynı derecede sevdiği yalanına rağmen, Teddy onun gözdelerinden biri idi.
 
Bir sene sonra, Bayan Thompson kapısının altında Teddy´den bir not buldu, ona hala tüm yaşamında sahip olduğu en iyi öğretmen olduğunu söylüyordu. Altı yıl sonra Teddy´den bir not daha aldı. Liseyi bitirdiğini, sınıfında üçüncü olduğunu ve onun hala hayatındaki en iyi öğretmen olduğunu yazmıştı. Bundan dört yıl sonra, bazı zamanlar zor geçmesine rağmen okulda kaldığını,sebatla çalışmaya devam ettiğini ve yakında kolejden en yüksek derece ile mezun olacağını yazan başka bir mektup aldı. Yine Bayan Thompson´un tüm yaşamındaki en iyi ve en favori öğretmen olduğunu yazmıştı. Sonra dört yıl daha geçti ve başka bir mektup geldi. Bu kez fakülte diplomasını aldıktan sonra, biraz daha ilerlemeye karar verdiğini açıklıyordu. Mektup onun hala karsılaştığı en iyi ve en favori öğretmen olduğunu açıklıyordu. Ama simdi ismi biraz daha uzundu…Mektup söyle imzalanmıştı, Theodore F. Stoddard, MD. (tıp doktoru).
 
Öykü burada bitmiyor. Görüyorsunuz, ortaya çıkan başka bir mektup var. Teddy bir kızla tanıştığını ve onunla evleneceğini söylüyordu. Babasının birkaç hafta önce vefat ettiğini açıklıyordu ve evlenme töreninde Bayan Thompson´un damadın annesine ayrılan yere oturup oturamayacağını soruyordu.Şüphesiz Bayan Thompson bunu kabul etti. Ve tahmin edin ne oldu? Taşları düşmüş olan o bileziği taktı. Dahası, Teddy´nin annesinin süründüğü parfümden sürdü.Birbirlerini kucakladılar ve Dr. Stoddard, Bayan Thompson´un kulağına söyle fısıldadı,
 
“Bana inandığınız için teşekkür ederim Bayan Thompson. Bana önemli olduğumu hissettirdiğiniz ve bir fark yaratabileceğimi gösterdiğiniz için çok teşekkür ederim”
 
Bayan Thompson, gözlerinde yaslarla fısıldadı, söyle dedi, “Teddy, yanlış şeylere sahiptin. Bir fark yaratabileceğimi bana öğreten sensin. Seninle tanışıncaya dek, nasıl öğreteceğimi bilmiyordum”.





Muhteşem paylaşım için teşekkürler....

Çevrimdışı tayper35

  • Üyeliği İptal Edildi
  • 1.459
  • 4.225
  • 1.459
  • 4.225
# 13 Nis 2013 00:48:29
İNSAN USTALARI

   Bilindiği üzere, öğretmenlik üzerine çok söz söylenmiştir. Öğretmenlik kutsal bir uğraş sayılmıştır. Eriyip aydınlatan bir muma benzetilmiştir. Ama bunlardan hiçbiri, Başöğretmen'imizin şu sözleri ölçüsünde anlamlı olmasa gerektir:"Ulusları kurtaranlar, yalnız ve ancak öğretmenlerdir." Nitekim onun her zamanki yurt gezilerinden birinde uğradığı bir sınıfta kalkıp kendisine yer gösteren bir öğretmene: "Lütfen yerinize oturunuz ve dersinizi sürdürünüz, sınıfta cumhurbaşkanı bile öğretmenden sonra gelir." şeklindeki söz ve anısı da öğretmenlik uğraşının önemini belirtmek açısından çok anlamlıdır. Daha ilginci, Başöğretmen'imiz bir konuşmasında: "İsterim ki, çocuk olayım... Siz beni yetiştiresiniz." diyerek bizlere karşı içtenlik, sevgi ve coşku dolu duygu ve düşüncelerini dile getirmiştir. Yine öğretmenlerin halk ve toplum içerisindeki yeri ve önemini vurgularken de: "Öğretmenler her fırsattan yararlanarak halka koşmalı, halk ile birlikte olmalı ve halk, öğretmenin yalnız alfabe okutan bir varlık olmadığını anlamalıdır." buyurmuştur. Görüldüğü gibi, öğretmenlik salt çocuk okutmak değildir; ama abece öğretmek, geçmişte bazılarının yanılgıya düştüğü gibi öyle azımsanacak bir olay değildir. Okuma-yazma, dünyaya açılan bir penceredir.

  Yine Başöğretmen'imiz bu konuda: "Merkezlerde müsamereler ve konferanslar düzenlemek ve halkın okuyup yazmayan kısmını en kolay kitaplarla okutarak onlara birinci derecede gerekli olan bilgileri verecek gece dershaneleri açmak, yerel basında özellikle genel eğitim ve halk bilgilerine ilişkin yayınlarda bulunmak, öğretmenlerin sürekli olarak yapacakları ödevler arasındadır." buyurmaktadır. Nitekim 1926'larda okuma-yazma ve eğitim seferberliği başlatmış, "Bilen bilmeyene öğretsin." ilkesi getirmiş, Sivas'ta ve Sarayburnu'nda kara tahta başında bunun ilk örneklerini vererek 24 Kasım 1928'de Ulus Okulları Başöğretmenliği unvanını kazanmıştır. Atatürk: "Benim en önemli özelliğim, öğretmenliğimdir.", "En önemli işlerimiz,Millî Eğitim işleridir.", "Cumhurbaşkanı olmasaydım, Millî Eğitim Bakanı olmak isterdim." demiştir. Onun Millî Eğitim Bakanlarından Mustafa Necati: "Meslekte esas olan, öğretmenliktir." demiş ve bu söz, 789 sayılı Millî Eğitim Örgüt Yasası'nın 12. maddesi hâline gelmiştir. Bütün bu ve benzeri bilgilerin ışığında (1):
 
- Öğretmenlik eski saygınlığına kavuşturulmalı, genç kuşaklar için çekici hâle getirilmeli, 2. adres durumuna düşürülmemelidir.
 
- Öğretmen yetiştiren kurumlar, meslekî formasyon yönünden özgün ve ideal şekilde yeniden düzenlenmeli, okullarda salt kuramsal bilgiyle yetinilmeyip, girişim yeteneği ve beceri kazanmaya ağırlık verilmelidir.

- Aday öğretmenler, merkezî ve donanımlı okullarda deneyimli öğretmen ve yöneticilerin yanında yeterli süre çalıştırılmalı ve mesleğe alıştırılmalıdır.
 
- Özellikle kalkınmada öncelikli illerde okullar YİBO vb. şekilde toplulaştırılmalı, deneyimli öğretmenler çalıştırılmalı, söz konusu öğretmen çocuklarının okul, yurt ve kredi sorunları için kontenjan vb. öncelikler sağlanmalı; isteklendirici fazla ödemeler mahrumiyete dayalı olmalı, can güvenliği sağlanmalı.

- Öğretmen evleri vb. sosyal tesisler yaygınlaştırılmalı, bir kısım çalışanların yıllarca yararlandıkları sosyal ve sendikal haklar öğretmenlerden esirgenmemelidir.
 
- Öğretmenler, çok yönlü görevleri gereği, ülkemizin en kültürlüleri olma durumundadırlar. Dolayısıyla Millî Eğitim ve Kültür Bakanlığı yayınlarından parasız yararlandırılmalıdır.

-Her türlü ölçme ve değerlendirmelerle yükselmelerde bilimsel ve nesnel ölçütler kullanılmalıdır. o Başta yüksek okullar olmak üzere, okul ve eğitim yöneticileri, belirli koşulları taşıyan adaylar arasından, öğretmen, öğrenci ve veli temsilcileriyle seçilmelidir.

- Öğretmen ve öğrencilerle ilgili onur ve disiplin kurulları dikey(üyeleri birbirinin üstü) değil de yatay oluşturulmalı; öğretmen, öğrenci, veli gibi temsilcileri yapısında bulundurmalı, yaptırımlar eğitici ve önleyici olmalıdır. o Bilindiği gibi, eğitim hayat içindir. Lâik ve demokratik cumhuriyet, çağdaş bir yaşam biçimidir. Cumhuriyet öğretilmez, yaşatılır. Dolayısıyla; eğitici kol ve öğrenci örgütleri etkinleştirilmedikçe, yarının büyükleri yönetime katılmadıkça, cumhuriyeti yaşatamayız. Bunlar, okullarda demokrasi - disiplin dengesinin kurulmasında da etkili olabilecektir.

   Atatürk daha 1924'te: "Yeni kuşak en büyük cumhuriyetçilik dersini... öğretmenden alacaktır." demiş ve bizlere: "Öğretmenler, sizin başarınız, cumhuriyetin başarısı olacaktır." diye seslenmiştir. Yine Atatürk"Hayatta en gerçek yol gösterici bilimdir." demiştir.2000'li yıllara bilim ve teknik egemen olacaktır. Ancak, ahlâksız ilim olmaz. Çünkü bilim ahlâkı olmazsa, örneğin atom gibi bir buluş, doğadan yararlanma yerine, insanlığın yok olmasında kullanılabilir. Oysa evrensel ve sonsuz olan, Atatürk'ün Birleşmiş Milletler'e ışık tutan ünlü sözünde ifadesini bulan sevgi ve barıştır.

   Çocuklarımızın adını Sevgi ve Barış koysak da onları, adının adamı yapacak olan yine öğretmendir. Çünkü Atatürk'ün özdeyişiyle: "Gelecek gençlerin, gençler ise öğretmenlerin eseridir." 2000'li yıllarda kimi meslekler önemini yitirse de Başöğretmen'imizin deyişiyle: "İlköğretim ve millî eğitim, insan olmak, ulus olmak davasıdır.", "Öğretmenden ve eğitimciden yoksun bir ulus, ulus olma özelliğini yitirir." O, bizleri "insanlığın mimarları, toplumların en özverili ve saygıdeğer ögeleri" saymaktadır. Anıları önderimiz olsun!.. Biz de onun uzantısında olduğumuzu şu dizelerle (2) dile getiriyoruz:
Doktor ilâç ne fayda / amanın /
 Bu sevda hastalarına
 Hiçbir şey engel değil /
yarının İnsan ustalarına!.. ------------
 

 
Emil SEVİNÇ
 İlköğretim Müfettişi / ANTALYA

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 13 Nis 2013 14:46:28
350 bin atanamayan öğretmene memurluk yolu!
Maliye Bakanlığı 27 Mart 2013 tarihinde yayımladığı Vergi Denetim Kurulu Yönetmeliği'ndeki değişiklik ile işsiz öğretmenlere vergi memuru olma yolunu açtı.


Maliye'nin atama sorunu yaşayan 350 bin öğretmen işsiz kalmasın diye değiştirdiği yönetmelik ile mühendislik fakültesi mezunları da müfettiş olabilecek. Son olarak Maliye Bakanı Mehmet Şimşek 7 bin 200 vergi müfettişi alınacağını açıklamıştı.

Habertürk'ün haberine göre, değişiklikten önce vergi müfettişi olabilmek için en az dört yıllık lisans eğitimi veren; siyasal bilgiler, hukuk, iktisat, işletme, iktisadi ve idari bilimler fakültelerinden veya endüstri mühendisliği ile işletme mühendisliği bölümlerinden mezun olmak şartı bulunmaktaydı. Yapılan değişiklikle, bu okulların yanı sıra; tüm mühendislik dallarından mezun olanlar, eğitim, fen ve edebiyat fakültelerinin matematik, istatistik, fizik, kimya, biyoloji, fen bilimleri, fen teknoloji bölümleri mezunları da vergi müfettişi olabilecek.

EKONOMİ BİLGİSİNE BAKILMAYACAK

Değişiklik ile müfettiş olacak adayların sözlü sınavlarında yazılı sınavda sorulan ekonomi bilgisi soruları da sorulmayacak. Daha önce sözlü sınavlar iki aşamada yapılıyordu. Birinci aşamada, yazılı sınav konularından sorular, ikinci aşamada ise adayın genel kültür, yetenek, ifade ve muhakeme gücü değerlendiriliyordu.

KIDEMLİ OLMA ŞARTI DA KALKTI

Ayrıca vergi müfettişliği giriş ve yeterlilik sınavlarını yapan "Sınav Kurulu" bakan onayı ile başkan veya başkan yardımcılarından birinin başkanlığında, en az sekiz yıl vergi müfettişi olarak görev yapanlar arasından seçilen en az beş asil ve iki yedek üyeden oluşuyordu. Yapılan değişiklik ile sınav kuruluna seçilebilmek için en az sekiz yıl kıdemli olma şartı kaldırıldı. Buna göre, üniversiteyi bitirip vergi müfettişliği sınavını kazanarak Vergi Müfettiş Yardımcısı unvanını alan bir kişi de sınav kuruluna seçilebilecek.

YAZILI SINAV ÖSYM’DEN

Yapılan değişikliğe göre, Başkanlık, Vergi Müfettiş Yardımcılığı giriş sınavının yazılı kısmını imzalayacağı protokol ile ÖSYM'ye yaptıracak. [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] adlı internet sitesi uzmanı Maliye Bakanlığı'nın yanı sıra diğer bakanlıklar ile bağımsız kurulların bünyelerinde müfettişlik kadroları olduğunu belirtiyor.
kaynak:mebpersonel

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 13 Nis 2013 22:08:14
ÖĞRETMENLERE YÖNELİK(ÖĞRENCİLERCE) ŞİDDETTİN NEDENLERİ VE ÖNLEME YÖNTEMLERİ

Hasan GÜNEŞ /Eğitimci-Yazar

ÖĞRETMENLERE YÖNELİK(ÖĞRENCİLERCE) ŞİDDETTİN NEDENLERİ VE ÖNLEME YÖNTEMLERİ


İstanbul Gaziosmanpaşa’da bir grup öğretmen, geçtiğimiz günlerde bazı okullarda öğretmenlere yönelik yapılan şiddet olaylarını protesto etti. Eğitim-senin aralarında bulunduğu çeşitli sendikalar üye bir grup öğretmen, Gaziosmanpaşa meydanında bulunan İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü önünde toplanıp sloganlar attı.
Bu konuda, öğretmenlerin duyarlılığına katılmamak elde değil. Yazar da bu duyarlılığı ortak olarak, bu haftaki makalesini, öğrencilerin, öğretmenlere yönelik uyguladığı şiddetin nedenleri ve önleme yollarına ayırmak istemektedir. Bu nedenle, izleyen satırlarda öğrencilerde görülen şiddetin nedenleri ve önleme yöntemlerine ayırmak istemektedir.
Geleneksel toplumlarda otoriteye inanma, bilinen bir gerçektir. Özellikle, eski bakanlardan Ömer Dinçer’in öğretmenlerin itibarsızlaşmasına yönelik söylem ve uygulamaları öğrenci şiddetini özendiren etkenlerden biri olarak değerlendirilebilir. Yine, öğrencilerin şiddete yönlendiren belli başlı etkenlerin olduğu literatürde görülmektedir.
Freud insanda saldırganlığın, ölüm içgüdüleri olarak adlandırdığı biyolojik bir temele dayandığını öne sürmüştür. Bununla birlikte, Freud, saldırganlık içtepilerinin ortaya konulmasına kültür ve toplumsallaşma yoluyla engellenebileceğine inanmıştır( Morgan, 2005).
Sosyal psikologlar, saldırganlığın edinilmiş donanımcı görüş açısından ele alınışını ele alınışını genellikle benimsemektedirler. Birçoğu taklidin, örnek almanın saldırgan davranış üzerindeki etkisine ilişkin çalışmalar yapmıştır. Araştırmalar sonucunda, örnek almanın sosyal davranış üzerindeki etkilerine ilişkin sorular uyandırmaktadır. Yapılan bir araştırmada, çocukların 10 yıllık bir süre için televizyon izleme alışkanlıkları izlendi…880’den fazla çocuk araştırıldı. Araştırmalar, her çocuğun seyretme seçimleri ile saldırganlıkları (okul arkadaşlarına oranla) hakkında bilgi topladılar. Önemli miktarda şiddet içeren proğramları tercih eden çocukların daha saldırgan oldukları görüldüğü belirtilmektedir(Atkınson ve Diğerleri,1999). Bu tür vb. nedenlerden kaynaklanan şiddetin önlenmesi uygun rol modellerine bağlıdır.
Saldırganlığı edinilmiş davranımcı yaklaşım içinde ele alan bir başka görüş de genellikle, engellenme – saldırganlık hipoteze göre, saldırgan hareketler engellemelere tepki olarak yapılmaktadır. Sosyo-ekonomik koşullar örnek verilebilir.Cohen.1952’den aktaran; Yörükoğlu.2004) yoksul aile çocukları, varlıklı okul arkadaşlarından kendilerini çok farklı bulduğunu; onların değer yargıları yabancı geldiğini, amaçlarının ise erişilmez göründüğünü belirtmektedir. Yoksul aile çocukları, varlıklı okul arkadaşlarından kendilerini çok farklı bulurlar, onların değer yargıları yabancı gelir, amaçları ise erişilmez görünür. Okul başarısızlığı onları orta sınıfın değer yargılarına büsbütün uzaklaştırır. Yaşıtlarıyla ancak spor alanında ve kavgada başa çıkabilirler. Kabadayılıklar, otoriteye karşı gelmek üstünlüklerini kanıtlama çabasına girebilir. Örneğin, öğretmenlerle çatışır. Yine, her türlü suçlulukta aile içi sorunlar rol oynamaktadır. Kısıtlayan disiplin otorite yanlısı baskı ve sevgisizliğin çocukta otorite yanlısı kişilik alınmasına neden olmaktadır( Gözütok: 2008).
Saldırganlığı kısıtlanan çocuğun sinirli, disiplinsiz olduğu, kırıcılığa yöneldiği görülüyor. O nedenle, çocuğun mutlaka saldırganlık dürtüsüne uygun bir boşalım kapısı olmalıdır. En güzeli, böyle çocukları, yaşına ve ilgisine göre, spor dallarından birine, yaratıcı etkinliklere vb. yöneltilmelidir. En mantıklısı suçun ortaya çıkmasını engellemektir. Fakat bunun başarılması yoksulluk ve eğitim eksikliği gibi suça özendiren koşulların ortadan kaldırılmasını gerektirir ki, bu alanlardaki ilerleme ortadan kaldırılmasını gerektirir. Ana baba olma becerilerini geliştirmek için de girişimler gerçekleştirilebilir ve yerel örgütler, liseler ve üniversiteler bu amaç için gittikçe yoğun kurslar düzenlemelidir(Gander ve Gardener:2004).
Yararlanılan kaynaklar:
Atkınson, Rıta L ve Diğerleri(1996). Psikolojiye Giriş Çeviren: Yavuz Alogan).Ankara: Arkadaş Yayınları
Gözütok, F Dilek(2008). Eğitim ve Şiddet. Ankara: Gazi kitapevi.
Gander Mary j ve Harry W. Gardiner(2004).Çocuk ve Ergen Gelişimi (Yayıma Hazırlayan: Bekir Onur).Ankara: İmge Kitapevi.
Morgan, Clıfford(2005). Psikolojiye Giriş( Çeviren: Hüsnü Arıcı ve Diğerleri).Ankara:Meteksan
Yörükoğlu, Atalay(2004) Gençlik Çağı. İstanbul: Özgür Yayınları
E. Öğretim Görevlisi- Bilim Uzmanı Hasan Güneş hgunes0202@gmail.com

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 13 Nis 2013 22:14:33
Türkiye’deki okullarda bin öğrenciye bir rehber öğretmen düşüyor.

Adana'daki Çukurova Üniversitesi Eğitim Fakültesi Psikolojik Danışma ve Rehberlik Ana Bilim Dalı öğretim üyesi Prof. Dr. Banu İnanç, açık nedeniyle Türkiye'deki okullarda 1000 öğrenci için 1 rehber öğretmen (PDR uzmanı) görevlendirildiğini söyledi.
Normal şartlarda 200 öğrenciye 1 uzmanın görevlendirilmesi gerektiğini söyleyen Prof. Dr. İnanç, okullarda yaşanan şiddet olayları ve sosyal sorunlara dikkat çekerek, öğrencilerin sağlıklı gelişimi ve sosyal gereksinimleri için okullardaki PDR uzmanı açığının giderilmesini istedi.
Prof. Dr. İnanç, rehber öğretmenin okullarda çok önemli görevler üstlendiğini, öğretmen, öğrenci, veli ve okul yöneticiler arasında iletişim kurduğunu ifade etti. Prof. Dr. İnanç, "Çağdaş eğitim anlayışı, bireylerin sadece bilgi ve beceri ile donanmasını değil aynı zamanda psikoloji ile yapmaya sahip olmasını da amaçlar. Okul dışında ki yaşanan sorun, çocuğun uyumuna yansır, PDR uzmanları gerek müdahaleyi yaparak çocukların okul dışında yaşadığı psikolojik sorunlarla baş etmeye yardımcı olur. Bazen de çocuğun okulda yaşadığı başarısızlıklar onun psikolojik dengesini bozar. PDR uzmanları onun kendine olan güveninin sağlamlaştırır" dedi.
'Üniversiteler yeterli mezun vermiyor'
Prof. Dr. Banu İnanç, Türkiye'deki neredeyse bütün üniversitelerde PDR ile ilgili bilim dalının bulunduğunu ve yılda yaklaşık 850 öğrencinin mezun olduğunu aktardı. Prof. Dr. Banu İnanç, şunları kaydetti:
"Mezunların büyük çoğunluğu da ihtiyaç gözetilerek Milli Eğitim Bakanlığı'nca ataması yapılarak okullarda görevlendirilmektedir. Ama ülkemizdeki öğrencinin fazla olması nedeniyle, ataması yapılan bu kadar PDR uzmanı dahi yeterli değildir. Açık nedeniyle PDR uzmanı birden fazla okul ile ilgilenmek durumunda kalabiliyor. Bu kadar özverili çalışmaya karşın yine de bazı okullarda psikolojik danışman bulunmamaktadır. Uygulama gereği psikolojik danışmanın bazı okullarda görevini sınıf öğretmenleri üstleniyor. Yine de bu uygulamada yeterli olmuyor. Çocukların okula, eğitim sistemine uyumu sosyal ve zihinsel gelişimleri için etkin olan uzmanların boşluğu hissedilebilmektedir. Bu açığın kapatılması her açıdan topluma faydalı olacaktır."

Çevrimdışı hafız ahmet

  • Bilge Üye
  • *****
  • 4.068
  • 20.096
  • Okul Müdürü
  • 4.068
  • 20.096
  • Okul Müdürü
# 13 Nis 2013 23:04:03
Öğretmenlik Meslek Mi, Geçimlik Mi?
Eğitim ve öğretim dışında; hiçbir şey, hiçbir yol, hiçbir işlem ve yöntem insanı geliştirip değiştiremez. Onun ne kadar değerli olduğu, ona öğretemez.

İnsan, dünyaya gönderilen varlıkların en değerlisidir. Ve yaratanına muhatap seçilmiş en nadide yaratıktır. Varlıkların en değerlisi, yaratılanların en şereflisi, talimle, tekemmül eden tek varlıktır. Bunun içindir ki, her insan paha biçilmeyen değerdedir.

Eğitim ve öğretim dışında; hiçbir şey, hiçbir yol, hiçbir işlem ve yöntem insanı geliştirip değiştiremez. Onun ne kadar değerli olduğu, ona öğretemez. Zira insan varlık âleminin en anlamlı ve en eşsiz varlığıdır.

İnsan olmak, insanlaşmak ancak ve ancak eğitimle mümkün olur.

Ayeti kerime şöyle der: “ Allah sizleri annelerinizin karınlarından hiçbir şey bilmezler olarak çıkardı. Ancak sizlere işitme, gözler ve kalpler verdi. Ola ki şükredesiniz“ (Nahl.16/78 )

Allah, (c.c.) yaratığı insanı başıboş bırakmamıştır. Kullarının, gelişmesi ve yetişmesi için yol gösteren, ona rehberlik eden, öğretmeni peygamber olan seçkin eğitimcileri, insanlara göndermiş ve ellerine kılavuz kitapları vererek; insanlar için öğretmek ve öğrenmek ilk iş olup, öğreterek, eğitim yolu açılmıştır. “eğitilerek öğretmek” yani öğretmenlik ilk iş ve ilk meslek dalı olarak böylece ortaya çıkmıştır…

Bu kitaplar ve öğretmenler; insanların önünü açmış, ufuklarını güneş gibi aydınlatmıştır…

Çünkü çocuğu yetiştirmek son derece önemli ve hayati bir meseledir. İnsan hammaddesini, hamurunu yoğurmak ve işlemek hiçte kolay değildir. Ustalık gerektiren ve hata kabul etmeyen bir iştir.

Şekilsiz o hamurdan; sanatkâr, bilim adamı ve kâşif yapmak ne kadar önemli ise, o kadarda zordur, çetindir.

Bu işte başarılı olmak; bilgi ister, hüner ister, alanında birikim ister, sabır ve maddi, manevi fedakârlık ister.

Hz. Âdem, ilk insan, ilk peygamber ve aynı zamanda ilk öğretmendir. Dersini

Allah’tan almıştır. Hem cinsi olan insanlara, öğrendiklerini, bir öğretmen olarak, aktaran ilk insandır…

Hz. Âdem’e indirilen suhuf (kaynak kitap)’ ta ilk söz neydi! Bilinmiyor!

Ama son peygamber Muhammed (sav)’e gelen ilk söz OKU dur.

Evet, oku ki öğrenesin, oku ki bilesin, oku ki yükselesin…

İnsanı, okumak bilgilendirir, geliştirir ve değiştirir. Bilen kurtulur, bilen kurtarır…

İnsan, anasının karnında bin ciltlik kitap bilgisiyle doğmadığı gibi, bir alçak ve aşağılık olarak da doğmamıştır. İnsan ancak öğrenmekle gelişir, değişir ve olgunlaşır.

Öğrenerek terbiye edilmek insana mahsustur.

Öğrenmek ancak bir öğretmenin yardımı ile olur. Öğretmensiz öğrenmeden söz edilemez. Çünkü karşılıklı anlaşmanın ve birlikte öğrenmenin mekânları okullardır. Okullarında en asli unsuru ve vazgeçilmezi öğretmenlerdir.

Öğrenenlerin yüzü, yüzleri sürekli güneşe dönen ayçiçekleri gibi olmalı, yüzlerini, daima güneşleri olan öğretmenlere dönük, ilmin ışığını o yüzlerde arayarak bulmaya çalışmalı ve öylece yaşamalı...

Geçmişten günümüze kadar uzanan hayat çizgisi, öğrenme ve öğretmek ekseni üzerinde dönmüştür.

Öğretmen geçmişle, gelecek arasında ki tek köprüdür.

İnsanlara yaşamış oldukları hayattın gerçeklerini, bilginin ışığında ilk öğreten meslek, öğretmenlik mesleğidir.

Öncelikle işi yapan ile işi yaptıranlar arasında ki ilişkiler yapılan işi meslekleştirir…

Meslek ise bireyin geçimini sağlamak için, yaptığı sürekli uğraştır. Yapılan işle geçimlik elde edildi. Sürekli öğretmek işi de öğretmenlik oldu. Öğreticinin adı da öğretmen oldu. Öğretmenlik mesleği de böylece doğdu.

Öğretmenlik, öğrenmeyi öğreten sürekli uğraş ve geçimini de bu yolda sağlayan bir meslektir.

Öğretmen, mesleki ahlak kuralları ve mesleki kültüre sahip olmalıdır.

Dünyada meslek olarak kabul edilen hiçbir mesleğin vekili yoktur.

Aynı alan içinde faaliyet gösteren sağlık görevlileri hiçbir zaman doktorun yerine geçemez, onun konumunda bulunamaz, bir reçete bile yazamazlar.

Mühendis, tekniker, teknisyen aynı alan içinde çalışsalar bile; mühendis yerine hiçbir tekniker veya teknisyen; mühendislikle ilgili hiçbir projenin altına imza atamazlar.

Mesleğinin aslı insan yetiştiren ve insan mühendisi olan öğretmenlik mesleğinin vekili hiç olur mu?

Öğretmenin yaptığı işi herkes yapar mantığı gün geçtikçe kabul görmesi eğitim adına onarımı imkânsız bir kayıp, hatta yıkım olmuştur.

Eğitim bilimleri adına hiçbir bilgiye sahip olmayan, okul kültüründen habersiz, öğretme biçimleriyle yüz yüze gelmeyen, deneyim ve eğitsel bilgi birikimi olmayanlarla eğitim yapmak ne kadar doğru olabilir?

Öğretmenlik mesleğine yabancı, öğretmenin yaptığı işi bilmeyen kişileri öğretmen olarak görevlendirmek, o da öğretmenin yapacağı işi yapar, anlayışından be he mehal vazgeçilmeli.

Öğretmeni, öğretmenlik mesleğini; öğrencilik yıllarında tanıyan, başkada bir bilgisi olmayan, yüksek okul mezunlarını; öğretmen olarak atamak, eğitsel çare değil, olsa olsa, eğitime dert olmaktadır.

Bunlar da öğretmenlik işi, çok kolay bir iş olduğu varsayarak okullara gidip gelirler. Öğretmenin yaptığını bende yaparım anlayışı gittikçe gelişerek taraftar bulur. Artık öğretmenlik, sadece okula geliş ve gidişle ölçülen bir meslek olarak görülür.

Hal bu ki, öğretmenlik bir ruh ve gönül işidir. Öğretmen öğrencilerine öncelikle öğrenme aşkını ve sevgisini aşılayarak işe başlar. Öğretmenin her söylediği söz, öğrencinin kulaklarında kuru bir sünger gibi emilir, ondan dinlenilenler, dinleyenlerin eğitimine katkı sağlar. Öğretme bir kişi tarafından gerçekleştirilirken; öğrenme başka bir kişide oluşur. Öğreten mutlaka, öğretme ve öğrenmeyi meslek edinenlere yaptırılmalı…

Yüksek okul diplomasına sahip ama eğitim-öğretim kavramını birbirlerinden ayırt edemeyen, eğiteceği öğrenci kitlesini tanımayanlara, biçimlenme görmeyen kişilere öğretmenlik yaptırmak ne kadar isabetli olur. Öğretmenliği herkes yapar anlayışı genel kabul görürse ve çözüm olarak ta vekil, ya da ücretli öğretmenlik münhal bulunulan kadrolarda görevlendirmeleri derde deva olmamaktadır.

Önerilen çözümler, probleminden kat be kat daha da sorunu içinden çıkılmaz hale getirir.

Hani derler; yarım hoca dinden, yarım doktor candan eder. O halde yarım öğretmende insanı eğitim hakkından mahrum eder. İnsan hayatında telafisi mümkün olmayan yaralar açar. Cahiller topluluğu yaratır.

Eğitimde arzu edilen ve beklenen neticenin alınmasını imkânsız hale gelir. Meslekten öğretmen olmayanları, öğretmenlik mesleğinde çalıştırmak eğitime katkı sağlamaz. Ancak sayısal olarak öğretmene ihtiyacı gidermiş görülür, ama nicelik ve nitelik sorununu çözümsüz hale getirir.

Yetişkin nüfusa, eğitim alanı içinde istihdam imkânı açılmış olur. Öğretmenlik mesleği, eğitim mesleği olmaktan çıkıp, geçimlik olur. Hayatı boyunca eğitsel süreçten geçmeyenler için; sürekli bir iş ve uğraş olmaktan daha çok geçimlik olur.

O zaman da öğretmenlik meslek ilkesi yerine, geçim ilkesi geçer. Eğitime katkı yapamayan, öğrenmeyi yok eden, öğrenmeyi öğretemeyen, geçinmek için iş arayan kişilere imkân sağlasa da süreçten etkilenenler büyük zarar görürler. Eğitim görmüş eğitimsizler olurlar.

Ülkemiz, yıllardır bu sorunu yaşamaktadır. Vekil öğretmenlik herkesin yapabileceği meşru bir iş gibi algılanır olmuştur. Bir hak imiş gibi zemin oluşturulmuştur.

Öğretmen: Eğitim ve öğretimin nabzıdır, kalbidir. İnsan vücudunda kalbin konumu ne ise, eğitim sisteminde öğretmenin de konumu odur. Kalp teklerse hastaneye, durursa sahibini mezara götürür.

Öğretmen, öğretmenliğini yapamazsa eğitim sistemi çöker, geleceğin güvencesi yeni nesiller heba olur.

Öğretmenlik: Öğretmen mesleki yeterliklere sahip, donanımlı, alanında bilgi birikimli, öğretmenlik yapma, hak ve yetkilerini kazanmış bireylerce yapılmalıdır.

Çünkü öğretmek, öğretmenin işidir. Diğer meslek gruplarının işi öğretmek değildir. Öyleyse ne kadar öğretmen, o kadar öğrenmek demek gerekir. Böyle demek abartı değildir. İşi öğretmek olmayanların öyle anlamak istememeleri bile gerçeği değiştirmez. Ortada gerçek kendisini yansıtır.

Her sorun insanda iki çözüm aracıyla çözülür, biri zihin gücü, diğeri bilek gücüdür.

Öğretmen zihin alanına doğrudan hitap eder, ikna yöntemini kullanarak eğitim ve öğretim işini bu alanda gerçekleştirir.

Eğitim, insanların elinden tutmadır. Onu bulunduğu konumdan kaldırıp yükseltmektir.

Her tercihin bir bedeli vardır. Amaç gece gündüz demeden çalışarak için de yaşadığımız toplumu çağdaş uygarlık düzeyine çıkartmaktır. Eğitim ve öğretimin inceliklerini öğrenmiş, eğitim işinde uzman, mesleki yeterliliğe sahip, eğitim işini yapacak profesyonel öğretmenlerle, eğitimi kaliteli duruma getirmek temel ilke olmalı, asla ve asla bu ilkeden taviz verilmemeli.

Aksi durumda öğretmenlik mesleği, ilkesiz hale gelir. Mesleki saygınlığı azalır. Yeni yetişecek nesiller heba olur. Öğretmen ve mesleği gözden düşer. İtibarı kırılmış, moral değerleri azalmış, tercih yapılmayan sıradan bir iş, neticesi meçhul bir uğraş, saygınlığı olmayan bir meslek, herkesin yapabileceği sıradan bir iş gibi algılanır. Toplumsal hayatta bu anlık anlayışı benimsemesi kaçınılmaz olur.

Eğitimde kaybedilen zamanın telafisi mümkün olmadığı gibi, geçen zamanın kazası da, iadesi de, mümkün değildir.

Zira süreçten geçen nesil için de zaman akıp geçmiştir. Zaman akışı durdurulmadan, süreci tekrar, hiçbir şartla mümkün değildir.

Eğitim bilimlerinde yetişmeyen, eğitim ve öğretim işini profesyonelce yapmayan / yapamayan hiçbir kimseye, diploması ve mesleği ne olursa olsun, geçici, vekâlet veya ücret karşılığı olsa da öğretmen olarak göreve çağrılmamalı…

Katiyen öğretmen olarak görevlendirilmemeli…



Öğretmen açığı olsa da, dersler boş geçse de!


Murat ARSLAN
Muş Milli Eğitim Müdür Yard.
24. 09. 2009

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 13 Nis 2013 23:09:47
Bir hikaye....


Maddi durumumuz küçükken pek iyi değildi,
 babam eve biraz baklava almıştı.
O akşam çayla beraber bir güzel yedik.
 Ertesi gün yerli malı haftası vardı sınıfta...
 Annem de kavanozun içine 1 tane baklava koydu
 bir kaba da zeytin peynir falan,
 her neyse sınıfa girdim herkesin önünde börekler falan...
 Sınıfın en gıcık çocuğu başıma dikildi ve gülmeye başladı..

-O baklavayı fareler için getirdin galiba dedi

 Ben o anda utancımdan yerin dibine girdim herkes gülmeye başlamıştı. Ağlayarak okuldan çıktım eve gelip anneme bağırmaya başladım.

-Nasıl bir tane baklava koyarsın sınıftakilerin çantalarında bir sürü yiyecek vardı bende ise bir baklava biraz zeytin yarım ekmek beni rezil ettin dedim. O anda annem kırgın bir şekilde;

-Baklavalardan benim payıma düşen sadece buydu yavrum dedi.

 O anda kendimden nefret ettim anneme sarılmaya bile yüzüm kalmamıştı...Biliyorum annem bana kırılmaz ama ben kendime kırıldım böyle bir anneye bunu yaptığım için 10 yaşımdan beri her gece Allahın beni affetmesi için dua ederim...

 O zamandan bu zamana ağzıma almadığım tek tatlıdır baklava...

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 13 Nis 2013 23:49:03
Babası veya annesi hayatta olmayan, maddi olanakları yetersiz, yetenekli çocuklara parasız ve yatılı eğitim fırsatı tanıyan Darüşşafaka Eğitim Kurumları’nın 2013 yılı sınav takvimi belirlendi. Buna göre; Darüşşafaka Giriş Sınavı’na başvurular 7 Ocak 2013’te başladı ve 29 Mayıs 2013 Çarşamba günü ise sona erecek. Sınav, 2 Haziran Pazar günü saat 10.00’da 20 ilde yapılacak. Sınavda başarılı olan, mali durum araştırması ve sağlık kurulu kontrolünden geçen öğrenciler ortaokuldan üniversiteye ücretsiz kolej eğitimi alma hakkı elde ediyor.


 2 Haziran 2013'de Darüşşafaka sınavının yapılacağı merkezler

[linkler sadece üyelerimize görünmektedir.]

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 14 Nis 2013 00:04:28
360 bin öğretmen fazlalığı var


Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen Yetiştirme ve Eğitimi Genel Müdürü Ömer Balıbey, öğretmen açığının 130 bin, öğretmen fazlalığının da 360 bin olduğunu belirtti.



"Öğretmen Strateji Belgesi" ile öğretmenleri mükemmele taşımaya çalıştıklarını belirten Milli Eğitim Bakanlığı Öğretmen Yetiştirme ve Eğitimi Genel Müdürü Ömer Balıbey, "Şu anda 130 bin civarında öğretmen açığımız var ama 360 bin de fazlalığımız var. Bu arz-talep dengesinde devam ediyor." dedi. KalDer Bursa Şubesi ile BUSİAD işbirliğiyle düzenlenen 11. Kalite ve Başarı Sempozyumu, "Geleceği Hazırlamak" temasıyla devam etti.
Almira Otel'deki sempozyumun ikinci günündeki "Yaşam Boyu Eğitim ve İnsan" konulu oturuma konuşmacı olarak katılan Genel Müdür Balıbey, daha önce basın mensuplarına açıklamada bulundu. Öğretmen yetiştirme çalışmalarını YÖK, üniversiteler ve sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte yaptıklarını vurgulayan Balıbey, öğretmen niteliği konusunda sözü olan herkesin düşüncesini aldıklarını söyledi: "Bununla ilgili 'Öğretmen Strateji Belgesi' var. Bunun çalışmasını yapıp bitirdik. Bu bakanlığımızın yol haritası, devamı gelecek. Yeni Bakanımız Nabi Avcı geldikten sonra strateji belgesini baştan değerlendiriyoruz, eksiklerini gideriyoruz."
Türkiye'de bulunan 780 bin öğretmenin çeşitli üniversite ve sistemlerden geldiğine değinen Ömer Balıbey, "Öğretmenlerimiz çok fedakâr insanlar, çok başarılı işler yapıyorlar ama kalitede mükemmele ulaşmak için hiçbir zaman 'yeter' demiyoruz. Özellikle öğretmen için bunu diyemeyiz, çünkü onlar toplumun rol modeli ve lideridir. Biz de öğretmenlerimizin daha iyiye gitmesi için neler yapılması gerektiğini araştırıyoruz. Öğretmen yeterliliklerinin amacı da bu. Öğretmen, mükemmeli yakalayarak öğrencisine yansıtmalı." şeklinde konuştu.
13 bin öğretmen açığı var
Şu anda 130 bin civarında öğretmen ihtiyacı olduğunu bildiren Genel Müdür Balıbey, şunları söyledi: "Açığımız elbette var, yıllardır var ama 360 bin de öğretmen fazlalığımız var. Maliye Bakanlığı'nın verdiği bütçeye göre olduğu için arz-talep dengesine göre öğretmen alınıyor. Her sene 40-50 bin öğretmen alınıyor, bu arz-talep dengesinde devam ediyor."
Lider ülke olmanın yolunun nitelikli öğrenci yetiştirmekten geçtiğini belirten Balıbey, sözlerini şöyle tamamladı: "Madem dünya devleti ve eğitimde lider ülke olmak istiyoruz, bu nitelikli öğrenciyle olur. Çok genç bir nüfusumuz var. Yüzde 37'si üniversite ve lisede okuyan çocuklarımız var. Lider ülke olacaksak nitelikli eğitimi elde etmeliyiz. Nitelikli eğitim de nitelikli öğrenciyle olur. Onun için yeterlilikler ve Öğretmen Strateji Belgesi, öğretmenimizi mükemmelliğe götürecektir."

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK