Öğretmene Öğretmenliğe Dair Yazılar...

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 17 Nis 2013 01:05:55
  Dönüşüm öğretmende olmalı! 

İki gün önce Eğitim Reformu Girişimi'nin (ERG) düzenlediği ve Sabancı Üniversitesi Kampusu'nda gerçekleşen Eğitimde İyi Örnekler Konferansı'ndaydım
Konferansın "Eğitimi Dönüştürmek" konulu açılış oturumunda biri ABD'den, biri İngiltere'den ikisi de ülkemizden dört kıymetli uzman izleyenlerin vizyonlarını şekillendiren konuşmalar yaptılar. İlk konuşmayı yapan ABD'li Trung Lee'nin bakan ve ERG'den önce dört çocuğu devlet okuluna devam eden bir baba olarak dünyadaki tüm öğretmenlere teşekkür etmesi, eğitimi dönüştürecek öğretmenlere önemli bir mesaj niteliğindeydi.
Konuşmalarda üzerinde vurgu yapılan konulara burada tek tek değinmek mümkün değil. Ancak şurası bir gerçek ki çocuklarımızın eğitimi konusunda "bilinenler"in acilen masaya yatırılarak bilimsel bulgular çerçevesinde yeniden şekillendirilmesi gerekiyor. Dönüşümü masa üzerinde tasarlamak kolay ancak, eski yöntemleri uygulamak üzere eğitim fakültelerinde eğitilmiş öğretmenleri dönüştürmeden eğitimi dönüştürmemiz mümkün değil. Bir de ülkemizin büyüklüğü ve genç nüfusun fazlalığı dikkate alındığında Milli Eğitim'i yönetmenin ne kadar çetin bir iş olduğu anlaşılıyor. Ancak 2023'te dünyanın en büyük 10 ekonomisinden biri olma hedefi için Türkiye'nin eğitimi dönüştürmeye acilen başlaması gerekiyor.
Eğitimde yapılan iyi işleri görmek için [linkler sadece üyelerimize görünmektedir.] sitesini ziyaret etmenizi öneririm.
AKŞAM / Burak KILANÇ

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 17 Nis 2013 01:14:40
  Öğretmen ve velilere 'Öfke Yönetimi' semineri 
   
Karşıyaka Belediyesi anne babalara ve öğretmenlere "Hangimiz Öfkeliyiz?" seminerleri düzenledi. Sosyal Yardım İşleri Müdürlüğü tarafından düzenlenen etkinliklerde öğretmen ve velilere öfke kontrolü ile alınabilecek önlemler anlatıldı.
İsmail Cem Kültür Merkezi'nde Psikolog Deniz Kurt ile Sosyal Hizmet Uzmanı Nihal Öktem anne- babalara, Karşıyaka Belediye Binası'nda ise iki ayrı toplantıda ise İzmir genelindeki anaokulu öğretmenlerine yönelik seminerlerde Pedagok Ayşen Özenç ile Psikolog Oya Şengezer bilgiler verdi. "Şiddet bulaşıcıdır, anne babaların birbirlerine yönelik davranışları çocuklara da yansır. Öncelikle kendi hareketlerinizi kontrol altına alın" diyerek anne babaları uyaran uzmanlar alınması gereken önlemleri sıraladı.

"ÇOCUĞUNUZ ÖFKELİYSE SİZ ÖFKELENMEYİN"
Çocukların aşırı öfkelenmelerinin önüne geçilmesi için yapılması gerekenleri de anlatan konuşmacılar , "Çocuğunuzun gözlerinin içine bakarak konuşun. Söyledikleriniz daha etkili olur. Ona yapmaması gerekenleri saymak yerine yapabileceği davranışları anlatın. Çocuğunuz öfkeli ise siz de öfkelenmeyin, sakin sakin konuşun. Doğru nefes almasını sağlayın. Uzun uzun nefes alarak kısa sürede sakinleşebilir. Ayrıca öfkelenmeye neden olan ortamı değiştirerek ilgiyi başka bir şeyler üzerine toplamasını sağlayın. Çocukla inatlaşmayın. İki kardeş bir oyuncak için kavga ediyorsa anne bir çocuğu, baba bir çocuğu kontrol etsin. Oyuncak dönüşümlü olarak kullandırılsın, birine ayrıcalık tanınmasın. Öfke anları sürekli ise sakin ortamda daha çok iletişim sağlansın. Eğer her seferinde bir konuda öfke patlaması yaşanıyorsa çözümü biraz erteleyerek bulmaya çalışın. Sakinleştikten sonra orta yol daha kolay bulunabilir" dedi.

"ÖFKELİ ÇOCUKLAR İSTEMİYORSAK KENDİ ÖFKEMİZİ KONTROL ETMELİYİZ"
Öfkenin karşı tarafa aktarılmasının da, içine atılmasının da yanlış olduğunu belirten uzmanlar, "Öfke anında karşımızdaki insanı kırabiliriz. Konuştuklarımıza, davranışlarımıza hakim olamayabiliriz. İçimize atarsak da kendimize zarar verir, ülser veya migren hastası olabiliriz. Oysa bunun yerine empati yaparak öfkemizi azaltabiliriz. Ayrıca yer değiştirme, kendi kendini telkin, gevşeme hareketleri gibi davranışlarla sakinleşebiliriz. Büyüklerin davranışları çocuklara fazlasıyla yansır. Öfkeli çocuklar istemiyorsak kendi öfkemizi kontrol etmeliyiz"

İZMİR

Çevrimdışı hacile

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 28.883
  • 227.926
  • 28.883
  • 227.926
# 17 Nis 2013 06:47:56
Öğretmen neden çabuk yaşlanır?

Onca öğrencisini hem beyninde,hem yüreğinde taşıdığı için...

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 18 Nis 2013 00:01:04
    80'li yıllarda biz öğrenciydik ve nasıldık bir bakın:

 Saçlara jöle, tırnaklara oje, sürülemez, spor ayakkabıyla okula girilemezdi.

 Erkekler kravat, kızlar fiyonk takmadan, yaka ve tırnak kontrolü yapılmadan derse girilemezdi.
 
 Sabahları bahçede sıra olunur, pazartesi sabah Cuma öğleden sonra müdür konuşma yapar, özel günlerden biriyse saygı duruşu yapılır ve gerçekten saygıyla durulur, İstiklal Marşı okunurken dik durulur, konuşulmaz, saygı duyulurdu.

 Öğretmenlerle dalga geçilemez, veli toplantıları aileye korkarak bildirilir, okulda "konuştuğun" (sevgilin) varsa sadece bahçede yan yana yürünürdü.

 Forma ile okula gidilir, eve gelene kadar forma çıkarılmazdı. Gömlekler pantolonların - eteklerin, içine sokulur, okul renkleri dışında bir renk giymek yürek isterdi.

 Küpe, kolye, yüzük, bilezik hafta sonları takılır, saçlar erkeklerde tıraşsız, kızlarda 3 boğum örgüsüz ise disipline gidilirdi.

 Cep telefonu yoktu, internet de yoktu ama yine de öğrenciler birbirleri ile haberleşirdi.

 Biyoloji dersinde üreme konusu anlatılırken utanılır, aruz ölçüsü ezberlerken delirilir, milli güvenlik hocaları askeri disipline sokmaya çalışırdı.

Okul kitapları üzerinde sevilen sanatçı resimlerini olduğu klasörlerde taşınır, ders yılı başında mutlaka kap kâğıdıyla kaplanır, etiketler yapıştırılır, etikete adı-soyadı- sınıfı- hangi dersin kitabı olduğu yazılır, o derse ait defterler de kolaylık olsun diye aynı desen kap kâğıdıyla kaplanır, ders sırasında yanında kitabı olmayan azarlanırdı.

Sınıflar kalabalık olsa da çıt çıkmadan ders dinlenir, boş derslerde sınıftan çıkılmaz, ders saatlerinde okul sınırlarını ihlal etmek isteyenlere acınmazdı.

Ödevler mutlaka yapılır, dönem ödevleri için kütüphaneler, meydanloueres, ana ya da temel britanikalar taranır, ödevler elle ve mutlaka dolmakalemle yazılırdı.

Yat denince yatılır, sabah okula servis yerine otobüsle gidilir, bazen çanta yoklaması yapılır, okula yasak bir şey getirilemezdi.-okulun herhangi bir yerinde sakız çiğnenemez, derslerde bir şey yenemez, su içmeye gitmek için izin istenirdi.

 Birine uyuz olduysak öğretmene şikâyet eder, asla kendimiz sopayla, bıçakla girişmez, çeteleşmez, okul dışında bile kavga etmezdik. Bilirdik ki kavga edersek evde ya da okulda bi posta daha dayak var.

 Kızlarla erkekler birbirine mesafeli durur, el şakası yapmaz, küfürlü konuşmaz, efendilik bozulmazdı.

Yerli malı haftası sınıf pikniğine döner, her tür yiyecek bulunur ve biz bu yemekleri paylaşırdık.

 Kitap okurduk örneğin, ödev bile olsa okurduk. Değiştirip kitapları öyle okur, kütüphaneden kimlik çıkartır kütüphanede okurduk.

 Biz öğrenci gibi öğrenciydik. Saygılıydık, tertipliydik, edepliydik...

 Biz çok güzel öğrencilerdik. Çok zor da olsa o dönemlerde hayat, şimdikiler gibi kayıp kuşak değildik. Hayatın bir anlamı vardı ve biz bunu bilmesek bile hissederdik...

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 18 Nis 2013 01:16:23
 ZOR SANAT: ’ÖĞRETMENLİK’

Geçen yıl “eşit işe eşit ücret” tartışmalarından sonra memurlarımıza ve yardımcı hizmetlilerimize iyileştirmeler yapıldı. Bu duruma eğitim camiası olarak çok sevinmiştik. Aynı işi yapan fakat farklı kurumlarda çalışan memurlarımız farklı farklı ücretler almaktaydılar. Artık bu haksızlık giderildi. Lakin ne yazık ki aynı uygulama öğretmenlere yapılmadı.
Öğretmenlere bir şey yoktur. Öğretmenlere hakaret etmek var, onları tehdit etmek var, yeni amirleri “veliler” tarafından tartaklanmak var, öğrencileri tarafından sövülmek hatta sınıfta vurulmak var. Öğretmenlere iyileştirme yok. Çünkü; öğretmenlerin geçim sıkıntısı yok, birçoğu birbirleriyle evli, çift maaş. Böyle bir şey olabilir mi? Sanki tek maaşlı, ek ders alamayan öğretmenlere 500 lira aile yardımı mı veriliyor?
…Sanki evli çiftler sadece öğretmenler mi? Öğretmenlere iyileştirme yok, çünkü; Öğretmenler 3,5 ay yatıyor, tatil yapıyor. Diğer kamu görevlilerinin 1 ay olan izni idareci olmayan öğretmenlerde 2 aydır. İdareci öğretmenlerin tatili yine diğer kamu görevlileri gibi 1 aydır. Ayrıca öğretmenlerin kahir ekseriyeti tatil heveslisi de değildir. Sanki tatilde Havai’ye mi gidecekler. Çok gerekiyorsa onlar da herkes gibi 1 ay tatil yapabilirler. Hatta ders ücreti de kaldırılabilir. Bu ücreti alan var alamayan var. Bunun yerine ücretler iyileştirilebilir. Yeni göreve başlayan fakülte mezunu 9/1 öğretmene 3 bin lira verirsiniz olur biter. Memurlar7’nin internet üzerinden yaptığı ankette 10 binden fazla oy kullanıldı. Maaşınızdan memnun musunuz, sorusuna katılımcıların %65 hiç memnun değilim derken, %20’si “eh işte idare ediyoruz” cevabını veriyor. Memnun olanların oranı sadece %20 ‘lerde kalıyor.
İddia ediyorum bu sonuca karşın, tüm eksikleriyle birlikte yinede devletin en düzenli işleyen, bir kurum kültürü olan, en çok çalışılan, bir sistemi olan kurumu milli eğitimdir. Öğretmenlerin derdi sadece para pul değildir. Hiç kimsenin aldığında verdiğinde gözleri de yok. ALLAH daha çok versin. Ama öğretmenlik mesleğinin ederi, şu-bu mesleklerden, imza atmayı bilmeyenlerden de mi düşüktür? Öğretmenler tabii ki doktorlar kadar kazanalım demiyorlar. Ama diş hekimliği fakültelerine girilecek puanlarla fakültelerin öğretmenlik bölümlerine girilen ülkemizde hiç değilse psikolojik olarak, bilgiye verilen değerin bir göstergesi olarak, öğretmenlerin biraz daha yüksek ücret almaları gerekmez mi? Biliyorum çoğunuz gerekmez diyorsunuz. Eyvallah(!)… Devletin hangi memuru 10-15 yıl köylerde çalışıyor?(imamlar hariç) Hangi memur ücretsiz nöbet tutmaktadır? Hangi memur mesai saati dışında aile ziyareti yapıyor? Hangi memur hafta sonunu sınav okuyarak etkinlik hazırlayarak geçiriyor… Hangi memur bilgisayar başında saatlerce veri girişi yapıyor…”e-okul”du, “adey”di, “ridef”ti, “ilsis” “mebbis…Hangi memur eve bu kadar çok iş getiriyor? Sadece 1 saat derse girmenin neye bedel olduğunu bilenler bilir. Onlarca kurulda komisyonda görevliler. Yıl içerisinde hiçbir ek ücret talep etmeden onlarca toplantıya katılıyorlar. Ağzı açılan “önce eğitim” diyor, en büyük payın eğitime ayrıldığından dem vuruyor. İyide o en büyük payın neden en küçüğünü öğretmenler alıyor? Hele bir de saygı görseler…Kalem ehli olan bu kesimi örselemek için toplum adeta yarış halinde.
Medya öğretmenlerle ilgili olumsuz haberleri “insanın köpeği ısırması” kabilinden değerlendirip ısıtıp ısıtıp servis ediyor ekran sofrasından. Oysa Kutad-gu Bilig’de Yusuf Has Hacib: “Bilgisiz kişiye, bilgisiz sıfatı yeterli bir hakarettir” der. Öğretmenlerin işi cehaletle, bilgisizlikle değil miki? Hacib devam ediyor: “Düzen bozulunca; bilgi sahibi olanlar küçük görülür, şarap ile yüzlerini yıkayıp ibadeti bırakanlar saygı görür, helal ortadan kalkar haram çoğalır. Kadınlardan haya gider, camiler çoğalır cemaatler azalır. Oğul babaya babalık eder olur. Oğul-kız babaya saygıyı bırakır, ihtiyar kelimesi hakaret sayılır.” Eee, düzen bozulduğundan olsa gerek bunlar. Yoksa evimizde iki çocuğumuzla başa çıkamazken, öğretmenlerin en küçük uyarısında koşa koşa; “çocuğumun psikolojisini bozuyor” diye şikayetnameler döşenir miydik. Hem de “psikoloji” kelimesinin anlamını bilmesek bile. Şikayet kısmı işin en hafifi. Doktor raporu almaya çalışmalar, karakollar, mahkemeye vermeler, daha neler neler…Bu durumda haydi gelin de siz öğretmenlik yapın. Öğrenciye bir yaptırımınız olmadığı gibi, akşama kadar, lütfenleriniz, yavrum- kuzum deyişiniz de artık para etmiyor. Olumsuz davranışlarda bulunan öğrencilerin için, polis çağırmaktan başka çara kalmıyor öğretmenlere. Yazmakla bitecek mesele değil ama burada bitirelim. Et-tekrarü ahsen, eğitim asli unsuru olan öğretmen hoşnut edilmeden başarı gösterilecek bir süreç değildir.
GÖNÜL ALMAYI BİLE BİLMEYENLERE NE YAZIK…
Hiç bir şey vermeden eğitim camiasının sırtına her gün yeni yükler yükleyerek eğitimin sorunları çözülemez. Prof. Dr. Cüceloğlu’nun dediği gibi: Her bir öğretmen gizli bir kahramandır. Hayat değiştiren muallimlere selam olsun. Prof. Dr. Ayhan Aydın ise; “öğretmenlik bir sahne sanatıdır” diyor. Evet öyledir. Fakat; zor bir sanattır, öğretmenlik. Öğretmenler üzgün, bezgin, kırgın olsalar da din-iman toz-duman olduğu şu ahir zamanda, sanırım şu ayet meali morallerini düzeltecektir. “De ki: Hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu”(Zümer:9) Not: Bir eğitimci olarak; ücret mevzusunu bu yazıma konu ettiğim için utanıyor ve tüm okuyucularımdan özür diliyorum. Ayrıca bu sitede 27 Mart 2013 tarihinde yayımlanan(Norm Kadro Fazlası Durumuna Düşürülen Öğretmenler başlıklı) yazımızda bakanlığımızın “kademeli geçişten” vazgeçmesini önermiştik. MEB’nın 4 Nisan 2013 tarihli bir yazıyla uygun olan okulların kademeli geçişten vazgeçebileceğini ilanını doğru alınmış bir karar olarak değerlendiriyor ve yetkililere teşekkür ediyoruz.
 

                Ömer Emir DOĞAN

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 18 Nis 2013 22:05:45
................

Arkadaşımın kızı bir yaşına gelmişti,
 'Sen eğitimcisin neler öğretmem
 gerekiyor, bazen kendimi çok çaresiz hissediyorum' dedi.
 Sorusu kolaydı ama,yanıtı zordu, akıl vermesi basitti ama uygulaması karmaşıktı, anlatmaya başladım:

 Yapabiliyorsan gözyaşlarını tutmamasını öğret,
 acı çekmeden olgunlaşamayacağını...

Kıskanmamayı öğret ona,
 arkadaşının başarısından mutlu olmayı, birlikte
 sevinçleri paylaşmayı, içinden 'neden ben değil de o?' demeden...

 Kazanmaktan mutluluk duyup içine sindirmeyi,
 ama aynı zamanda kaybetmeyi öğrenmesini.
 Çünkü bir adım sonrasında görünüşte galip olanları
gösterecek hayat ona .

 Her şeyin bir sonu olduğunu öğret.
 Sahip olduğu bütün değerlerin bir gün
 keyif vermeyebileceğini.

 Kazanılan ve harcananın bir sonu olduğunu, gidilen
 yerlerin zamanla bıkkınlık verebileceğini, her şeyi tüketebileceğini, tüketemeyeceği tek şeyin bilgi olduğunu öğret.
 Kitaplardan keyif almasını,ders çalışmak istemiyorsa zorlanmamasını, ama okumayı sevmesini öğret ona.
 Elbet er ya da geç alacaksın biliyorum,
 ama mümkün olduğunca geç al ona bilgisayarı.
Ona kendisi ile kalacağı sakin zamanlar ver, sıkılmayı öğret
 ona, sıkılıp ta kendini yönlendirmeyi bulmasını.

Doğaya götür onu, hayvanlardan korkmaması gerektiğini öğret. Arıların bizi sokmasından çok, nasıl bal yaptığını anlat.
 Doğanın kendi içindeki gizemini bulmasına yardımcı ol,
 yağmurdan sonraki toprak kokusundan keyif almasını
sağla. Soğuk kış gecesinde ateş yakmayı öğret,
 belki büyüdüğünde bir gece sevgilisine ateş yakar
 ve belki binlerce yıldızın altında birbirlerine
 sarılırlar, bunu öğretmemiş diğer sevgililerin aksine...

Şartlar çok zor olsa da yalan söylememesi gerektiğini öğret ona.

 Kazandığı elli milyonun piyangodan çıkan beş yüz milyardan çok daha keyifli
 olduğunu öğret. Alın terine saygıyı öğret ona.

 Aşk acısı çekmenin hiç aşık olmamaktan daha güzel bir duygu olduğunu öğret. Kendi doğruları üzerinden kimsenin onu yargılamasına izin vermemesi gerektiğini öğret, başkalarını da kendi doğruları üzerinden yargılamamayı...
Bunun başkalarını dinlememek olduğunu değil, söylenenleri kendi eleğinden geçirmesi gerektiğini öğret. Kendi fikirlerine inanmanın güzelliklerini anlat.


 Hayatı sorgulamayı öğret ona... Bilginin en büyük güç olduğunu öğret.
 Yapabilirse bunu en büyük fiyata satmasını, ama kalbini ve ruhunu kendisine
 saklaması gerektiğini öğret.


 Haklı olduğu konuda sonuna kadar diretmemesini öğret ve haklıyken dik durmasını.

Günün birinde yaptıkları değil yapmadıkları için pişmanlık duyabileceğini
 öğret.

 Basit yaşaması gerektiğini öğret ona, çay içmekten keyif almayı...

 'İstemiyorum', 'hayır' demeyi öğret ona, istediğinde ise 'istiyorum' demeyi,

 Sevdiğinde ise 'seni seviyorum' diyebilmeyi öğret ona.

 Bir kot pantolon ve tişörtle üniversiteyi bitirmeyi öğret ona. Temiz
 kokmasını...

Sorgusuz sevmeyi...

 El yazısı ile notlar yazmayı...

Lafı dolandırmamayı...

Sevdiklerinin hiçbir zaman çantada keklik olmadığını,
dostluğa yatırım yapması gerektiğini, kıymetini bilmeyenlerden
 uzaklaşmasını öğret ona.

 Müziği sevmesini, sporla barışık yaşamasını,

İşlerin hiçbir zaman bitmediğini söyle ona,
 en yoğun zamanda bile kendine
 vakit ayırması gerektiğini öğret...

 Ama en çok da kendini sevmesini öğret...
 Kendini sevmezse kimsenin onusevmeyeceğini...
 Kendine çiçek almazsa kimseden çiçek beklememesi
 gerektiğini... Kendine özenli yemekler
 yapıp sofralar kurmazsa kimsenin onun
 için yemek hazırlamayacağını...


Hayatta her şeyden çok kendisinin önemli olduğunu öğret ona...


 Aylin Kotil

Çevrimdışı AYŞE 55

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.422
  • 3.591
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 1.422
  • 3.591
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 18 Nis 2013 23:28:31
İşte bu durumdayız  :(

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 18 Nis 2013 23:47:53
 Öğretmenliğin Altın Kuralları     



1-İlk başta öğretmen mesleğini sevmelidir. Bununla birlikte mesleğini çok iyi bilmeli ve alanında söz sahibi olmalıdır.

2-Derslerin iyi bir şekilde işlenmesi, öğretmenin kendisini öğrencilere sevdirmesi açısından çok önemlidir. Ders yılına nasıl başlarsak öyle gider. Bu bakımdan sınıf içindeki hal ve hareketlerimizi çok iyi ayarlamalı ve öğrencilerle olan ilişkilerimizde araya belli bir mesafe koymalıyız.

3-Öğretmen önce dersin amacını ve önemini kavratmakla işe başlamalıdır. Öğrenci dersi öğrenmesi gerektiğine inanmalı. Çünkü insanın tabiatında men edildikleri ve ikna oldukları şeylere karşı bir meyil ve istek vardır. Bu bakımdan öğretmen mevzuları akla mantığa uygun gerekçe ve ölçüleriyle anlatmalıdır.

4-Öğretmen konuşurken usandırmamalıdır. Öğrenciye vermek istediklerini, az konuşarak fakat öz ve kapsamlı bir şekilde vermelidir. Lafı çok uzatarak öğrenciyi sıkmamalıdır.

5-Öğretmen, konuları öğrencilerin kabiliyet, karakter ve anlayış seviyelerine göre anlatmalı ve ona göre ilgi göstermelidir. Aksi halde öğrenciler “dersi anlamıyoruz” diye hem öğretmene hem de derse karşı tavır alabilir. Ayrıca öğretmen, önemli konuların üzerinde hassasiyetle durmalı, gerekli yerlerde tekrarlar yapmalıdır.

6-Öğretmen, geçen dersin genel bir tekrarını yapıp dikkatleri topladıktan sonra diğer konulara geçmelidir. Aksi halde öğrenciler derse tam motive olamadıklarından dolayı ilgisiz ve isteksiz olabilirler.

7-Eğer öğrencilerin dikkatleri dağılmış başka şeylerle meşgul oluyorlarsa öğrencilerde derse karşı aşk ve şevk uyandırmak gerekir. Böyle durumlarda derse biraz ara verilmelidir. Sınıfın genel durumuna göre toplumda sevilen insanlardan örnekler verilerek veya kısa fıkralar anlatarak öğrencilerin dikkatleri toplandıktan sonra derse devam edilmelidir. Tabiki burada zaman ve ölçüyü iyi ayarlamak öğretmene düşüyor.

8-Öğretmen derste gerektiği yerde espri yapmasını da bilmelidir. Ancak espri yapılırken ölçü kaçırılmamalıdır. Burada esprinin yeri yemekteki tuz gibi olmalıdır.

9-Eğer mümkünse dersler öğrencilerin bizzat aktif katılımlarıyla işlenmeli ve uygulamaya yönelik konulara ağırlık verilmelidir. Çünkü bu tür konular öğrenciler tarafından istenerek yapılmakta ve daha kalıcı olmaktadır. (soru-cevap, münazara, deney v.b)

10-Öğrencilere sert davranmak çok sakıncalıdır. Öyleyse öğretmen öğrencilerle münasebetini çok iyi ayarlamalı, olur olmaz şekilde kızmamalıdır. Bilhassa herkesin ortasında öğrencilerin onur ve izzetlerini rencide etmemeye azami gayret göstermelidir.

11-Öğretmen öğrencilere son derece sevgi, şefkat ve merhamet dolu bir alaka göstermeli, hal ve hatırlarını sormalı, dersleriyle ilgilenmeli ve onların maddi, manevi dertleriyle meşgul olmalıdır ki öğrenciler hocalarını sevsinler, öğütlerini tutup ona itaat etsinler.

12-Öğrenciler genelde sevdikleri şahısları örnek alırlar ve onlar gibi olmak isterler. Bu bakımdan öğretmen başkalarının yanında kendini arkadaşlarıyla hafif düşürecek gayri ciddi söz ve davranışlardan kaçınmalıdır.

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 18 Nis 2013 23:55:41
17 Yıllık öğretmenim, ilkokula başlayalı 31 yıl oldu. Geçen sene bir arkadaşımla bir yerde otururken telefonum çaldı, arayan babamdı. Açtım telefonu, konuştuk hoş beş derken babam, seni telefonda biriyle görüştüreceğim dedi, ben de tabi olur dedim. Telefonun ucundaki ses unuttuğum yıllar öncesinde çok yakından tanıdığım bir sesti; Merhaba Zülfikar, ben ilkokul 1.sınıf öğretmenin Bahri Mercan dedi. O kadar şaşırmış ve heyecanlanmıştım ki, hayatım film şeridi gibi gözlerimin önünden kaydı ve yıllar öncesinde siyah önlüklü halime döndüm birden. Konuştuk hal hatır sorduk, benimle gurur duyduğunu söyledi telefonu kapadık. Buraya kadar her şey çok normal diyeceksiniz. Telefonu kapadığım anda beni görseydiniz inanamazdınız, çünkü bizim zamanımızda öğretmenlerimizin yanında saygımızdan, utandığımızdan olsa gerek hep hazır ol vaziyetinde dururduk ve ben tam 31 yıl sonra aynı vaziyetteydim, yani ellerim iki yanımda başım önde, ayaklarım bitişik !

 Bizim zamanımızda öğretmen demek en önemli kişi demekti, her ortamda en baş köşeye oturan, ilk fikri sorulan insandı. Herkesin müthiş bir saygısı vardı. Biz öğretmenimize saygımızdan korkardık, şimdiki nesil ise saygısızlığından korkmuyor !!

 Bana okuma yazmayı öğreten ve benim bu günlere gelmemde ilk adımım olan Canım Öğretmenim Bahri MERCAN'a saygılarımı sunuyor ellerinden öpüyorum.

Zülfikar Demirel

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 18 Nis 2013 23:58:42
    Hayallerimizdeki Öğretmen


Öğretmen, doğumdan ölüme kadar, bütün bir hayatı şekillendiren üstün bir varlıktır. Milletin geleceği adına ona rehberlik yapıp, ahlak ve karakterini yücelten bu üstün varlığa denk bir başka varlık gösterilemez.

Öğretmenin kişiler üzerindeki etkisi; anne,baba ve toplumun etkisinden kat kat üstündür. Aslında,anneyi de, babayı da hatta toplumu da yoğuran odur.
Onun elinin içine girmediği her hamur tatsız ve tuzsuz sayılır.
O, Allah’ın insanları yükseltip, alçaltmasında kullandığı bir el ve dildir. Evet öğretmenini bulmuş en medeniyetsiz topluluklar bile kısa zamanda gelişir.İyi bir öğretmen sayesinde Makedonya, dünyanın büyük kahramanlarından birine sahip olur. Anadolu iyi öğretmenleri sayesinde büyük medeniyetlere beşik olur.Çağlarla oynayan Fatih, büyük disiplin ve düzen insanı Yavuz ve daha yüzlercesi, böyle az bulunur birer öğretmen elinden çıkmışlardır.

Öğretmenin elinde madenler saflaşır, som altına ve pırıl pırıl gümüşe dönüşür. O esrarlı elde en ham ve değersiz şeyler, emsali olmayan elmaslar
haline gelir. Hiçbir fabrika onun kadar seri ve onun kadar sistematik iş göremez. Karşısına aldığı yüzlerce insana, bir anda bütün duygularını aktarmak ve onların varlıkları içinde ikinci varlık şekline gelmek öğretmenden başka kimseye nasip olmamıştır.

Öğretmen değişik devirlerde değişik görüntülerle ortaya çıkmıştır. Bir gün bir filozof olan öğretmen bir başka gün önder olarak vurmuştur yaşadığı çağa damgasını. Ne var ki herkesin ‘ gerçek ‘ten istifadesi oranında, her öğretmenin görünümü de başka başka olmuştur.

Rönesanstan sonra, herşeyle beraber öğretmende değişti. Artık o, eşya ve hadiselere körü körüne dalan, elindeki küçücük tezgahından, çarşıdaki atölyesine kadar, herşeyiyle gerçeği bulma peşinde koşan, keşif ve buluş tutkunu toy bir aşıktı. Bu dönemde kitleler üzerinde hükmedenler, hiçbir zaman
öğretmen olamadılar.

Evet bu devirde kitleler aşırı telkinlerle aldatılarak, belli yerlere yönlendirildiler fakat hiçbir zaman öğretmen göremediler.
İnsanlığa karşı büyük suçlar işlemiş bu bir avuç ve öğretmen diyemeyeceğimiz insandan sonra, yakın geçmişini kuşkuyla karşılayan ve yeniden sebep ve sonuçları kurcalama gereğini duyan bu dönemin irfan topluluğu, saygı duyduğumuz öğretmenlik mesleğini bize yeniden gösterecek gibidirler. Toplumun yüreğini hoplatacak, onların isteklerini anlayacak, zihinlere aydınlık ve ruhlara doygunluk kazandıracak öğretmenliği işte bu insanlar geri getirecektir.
Brahman, yüce duygularıyla öğrencilerinin gönlünde sonsuzlaşan bir öğretmendir. Buda, nirvanaya giden çetin yolda temiz duygularıyla örnek bir
öğretmendi. Konfüçyüs, ahlakın, Hürmüz, sonsuzluk sırrının işaretçisi birer öğretmendirler.

Kendi öğretmenlerimizi bulup, yeniden yapılanma sürecine geçecek olan bizim insanımızın derlenip toparlanması oldukça şaşırtıcı olacağa benzer.
Elverir ki günümüz öğretmeni öğrencilerinin iç dünyalarını keşfedici bir ruha sahip olsun. Dün ile bugünü kendinde toplayabilsin. Nizamülmülk ile
Alparslan’ı yanyana görsün, Fatih ile Akşemseddin’i,Zenbilli ile Yavuz’u birbirinden ayırmasın. Gazali’nin aydın şemasında Pascal’ı unutmasın. Mevlana’nın büyüklüğünü kavrasın, ama laboratuara uğrayıp Pastör’ü
selamlamayı da ihmal etmesin. Sözün özü, kafa ve ruh bütünlüğünü kendisine önder edinsin.

Neslini yüceltme sancısı çeken öğretmene binler selam…
Hakan Mertkan, Kütahya,
Seyitömer ÇPL

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 19 Nis 2013 00:24:30
    Kayıp Nesil: 2012 Eylül’de Okula Başlayanlar


Bu satırları yazmadan önce çok düşündüm. Nasıl olacak bu iş, nasıl çıkılacak bu işin içinden, diye. En sonunda hiçbir çözüm bulamadım. Allah yardım etmezse de, gerçekten bu sene birinci sınıfa başlayacak nesil kayıp nesil olacak. Bu, çoğu kişinin kabul ettiği ve engellemek için hiçbir şey yapamadığı bir gerçek maalesef.

Bu sene birinci sınıfları okutacak meslektaşlarıma şimdiden sabır diliyorum. Çünkü çok ihtiyaçları olacak. Her sistem, ilk sene verim beklenmeyecek bir şekilde tasarlanır ve öylece uygulamaya konur. Fakat söz konusu insansa, yani ilk sene dediğin süreçte; ülkenin geleceğinden bir nesli heba edeceksen bu yanlış. Bu sadece savaşlarda olacak bir durum, hatırlayın on beşli türküsünü. Savaşın heba ettiği bir nesilden bahsedilirdi, aynısı olacak korkarım.

Ben bir öğretmenim ve sitenin tasarımından da anlaşılacağı üzere İstanbul’da görev yapıyorum. Doğup büyüdüğüm bu şehrin geçirdiği evrime de tanıklık ettim. Hızlı nüfus artışı, kalabalıklaşan okullar, sırası her gün arttırılan sınıflar, sürekli değişen öğretmenler… Bu ülke bunların hepsini kaldırdı, ama bu yeni süreç bambaşka bir olay. Çünkü bu yeni sistem, sadece kalabalık nüfuslu büyükşehirlerimizi etkilemeyecek. Devlet okullarına giden çocukları etkileyecek.

66 ayını dolduran çocukların birinci sınıfa başlayacağı Eylül ayı, bence ülkenin kayıp neslinin okula başladığı zaman dilimi olarak geçecek kayıtlara. Çünkü 66 aylık çocukların zihinleri henüz yeterli kapasiteye ulaşamamış olacak. Yabancı olanlar için açıklayalım; insan zihni 72 aydan önce işlem yapabilme kabiliyetine tam olarak sahip değildir. Bu yüzden 72 aydan öncesine “İşlem Öncesi Dönem” denilir. Bu süreç; ülkemizde okul öncesi dönemin kapsadığı ve gayet yararlı okul öncesi eğitimin verildiği bir dönem olarak kullanılıyordu. En doğrusu ve en sağlıklısı da buydu.

Yeni sistem; işlem öncesi dönemde yer alan öğrencileri birinci sınıfa alacak. Fakat gelen bu çocukların zihni olgunlukları okuma yazma öğrenmeye hazır değil. Okul öncesi eğitim almamış 72 aylık öğrencilerle bile ne zorluklar yaşandığını düşündüğümüzde; daha küçük çocukların sıralarında olduğu bir sınıfta öğretmenin karşılaşacaklarının hiçbir sınırı yoktur.

Öğretmenlik fedakârlık mesleği, tüm öğretmenlerimiz ellerinden geleni fazlasıyla yapacaktır. Ama önemli kararlar alırken; ülkenin sahip olduğu imkânları da göz önünde bulundurmak lazım. Eğer siz 66 aylık çocuğa birinci sınıf müfredatını verirseniz; 30 kişilik sınıfta bu müfredatı kaldırabilecek öğrenci sayısı yüzdece oldukça düşük kalır. Bu arada; İstanbul’da 30 kişilik sınıf oldukça az. Örneğin benim okuttuğum sınıflar arasında 50 kişilik sınıf bile vardı. Ki; bu sayının 56 civarına çıktığı da vakidir İstanbul’da.

Acaba bir öğretmenden istenen nedir 50 kişilik bir sınıf verildiğinde? Tümüne okuma yazma öğretmek, tümüyle ilgilenmek mi? Kırk dakikalık derste 50 öğrenci ile nasıl ilgilenilebilir? Derse girdiğiniz andan itibaren en az beş dakika derse başlayamıyorsunuz birinci kademede... Yoksa; başlarında durup öğretmencilik oyna, mı deniyor bize?

İnanıyorum ki, kötü denilen öğretmen bile varını yoğunu veren öğretmendir. Bu yüzden her ne kadar “Kayıp Nesil” de desem; sınıfa girdiği andan itibaren tüm öğretmenlerin elinden geleni yapıp çocuklarını başarıya ulaştıracağına eminim. En azından eğitimi verip öğretime hazır bir hâle getirmek bile bir başarıdır. Ve biz biliyoruz ki; yeni nesil bizim eserimiz olacaktır. Güzel bir eser için var gücümüzle çalışacağız... Yeni eğitim-öğretim yılı tüm öğretmen ve öğrencilere hayırlı olsun...

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 19 Nis 2013 21:47:54
Yakup Güneş


Öğretmenler Niçin Emekli Olmak İstemiyor?
 5510 Sayılı kanuna göre kamu işçisi ve memurlar genel bütçeden maaş alır. Kanun, “her türlü gelir emekliliğe esastır” der. İşçilerin ikramiye ve fazla mesai ücretleri emekliğe esas olarak sayılır. Bu durumda işçiler emekli olunca yüksek maaş alırlar. Bu kanuna göre de doğal, olması gereken bir durumdur. Burada doğal olmayan durum öğretmenlerin almış oldukları ek ders ve kurs ücretlerinin emekliliğe sayılmamasıdır. İlginç olan, öğretmenlerin bu aldığı ücretlerden vergi kesilmesi akıl edilirken ( %15 gelir vergisi ve %o 6( binde 6) damga pulu) emekliliğe sayılması akıl edilememektedir. Kesintinin olması akılcı iken, emekliliğe esas olmaması düşündürücüdür.

Şunu belirtmek isteriz ki, diğer kamu çalışanlarının yüksek emekli maaş alması ile ilgili bir sorunumuz asla yoktur. Bizim sorunumuz, hak eden çalışma gruplarının da hak ettikleri ücretleri almasıdır. Ortada siyahla beyaz kadar net bir yanlış uygulama vardır ve bu yanlış bir önce düzeltilmelidir.

 Günümüz dünyasında kimi kamu kurumlarında çalışanlar aldıkları maaşa yakın bir ücretle emekli olurken, bir öğretmenin günümüz koşullarında 1800 lira ücret alırken 1350 liraya düşmesi veya ek ders alan bir öğretmenin 2400 liradan 1350 liraya düşerek emekli olması nasıl açıklanabilir . Emekli olamayan ve çalışmak zorunda kalan öğretmenlerimiz nedeniyle var olan kadrolar boşalmamaktadır. Bundan dolayı da atama bekleyen öğretmenler atanamama durumuyla karşı karşıya kalmaktadır.

 Yakın zamanda devletimiz, çalışanlarını emekliliğe özendirmek için emekli ikramiyelerini % 50’ye kadar fazla ödemeyi bir yöntem olarak kullanmıştır. Bizim devlet babadan öğrenmek istediğimiz, bir çok kurum çalışanlarına yaptığı bu çalışmayı uygulamaya koyup emekliliği özendirirken, Mili Eğitim Çalışanları’na niye üvey evlat muamelesi yaptığıdır.

 Biz şundan eminiz: Birçok emekliliği hak eden öğretmen abla ve ağabeylerimiz özlük haklarında bir iyileştirme yapılırsa emekli olacaklar ve atama bekleyen birçok eğitim neferinin de önünü açacaklardır.

 Ek gösterge ve ek ödeme konusunda da sayın idarecilerimiz adaletli davranmamaktadır. Biz demiyoruz ki devletin imkanlarını paylaştırırken aslan payını eğitimcilere verin. Altını ısrarla çiziyorum. Ek gösterge ve ek ödeme alan birimlerin mutluluğunu paylaşıyoruz. Bizim anlamakta zorluk çektiğimiz, paylaşımın adaletli olmamasıdır. Biz, birilerinin kazanımlarını kıskanarak değil, bütünün kazanımlarını müşterek bir noktada buluşturulması için mücadele ediyoruz. İdarecilerimiz bir gecede sessiz sedasız bazı çalışma gruplarına ek göstergeyi vermeyi bilirlerken, toplu görüşmelerde eğitim çalışanlarına komik rakamlar sunmaya utanmamaktadır.

 Sayın Bakanımızdan birinci ricamız; yanlış uygulamalarla kaybedilen eğitimcilerin itibarının bir an önce kazanılması yönünde adımlar atmasıdır. Zamanında, eğitimcilerin bu noktaya gelmesinde nasıl bazı politikacılar yanlış uygulamalarda ve söylemlerde bulunmuşlarsa, Nabi Hoca’nın da (kendisine böyle hitap edilmesini istediğini biliyorum) kaybedilen değerlerin kazanılmasında üzerine düşeni yapacak olan eğitimcilerin yanında dik bir duruş göstermesidir. Kendisiyle tanışma ve sohbet etme imkanı bulan bir eğitimci olarak Nabi Hoca’nın sıcaklığını ve samimiyetini gördükten sonra iyimser olduğumuzu dile getirmeliyim.

 Saygınlık konusunda, maddi göstergelerin ne kadar etkili olduğu günümüz Türkiye’sinde herkes tarafında bilinmektedir. Büyüyen Türkiye için genç eğitimcilerin enerjisiyle, deneyimli eğitimcilerin birikimlerini kaynaştıran, yöneticisinin karşısında değil, yanında olduğunu hisseden, kendini zamanın şartlarına adapte edebilen eğitimcilerin bu ülkeye vereceği daha çok katkıları vardır. Yeter ki karşılarında köstek değil, destek görsünler.

 BİLAL MERT


 GENEL MEVZUAT SEKRETERİ

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 19 Nis 2013 21:52:59
ÇOCUKLAR BİZDEN NE ÖĞRENİR?

Eğer bir çocuk sürekli eleştirilmişse, Kınama ve ayıplamayı öğrenir. Eğer bir çocuk kin ortamında büyümüşse, Kavga etmeyi öğrenir. Eğer bir çocuk alay edip aşağılanmışsa, Sıkılıp utanmayı öğrenir. Eğer bir çocuk sürekli utanç duygusuyla eğitilmişse, Kendini suçlamayı öğrenir. Eğer bir çocuk hoşgörü ile yetiştirilmişse, Sabırlı olmayı öğrenir. Eğer bir çocuk desteklenip, yüreklendirilmişse, Kendine güven duymayı öğrenir. Eğer bir çocuk övülmüş ve beğenilmişse, Taktir etmeyi öğrenir. Eğer bir çocuk hakkına saygı gösterilerek büyütülmüşse, Adil olmayı öğrenir. Eğer bir çocuk güven ortamı içinde yetişmişse, İnançlı olmayı öğrenir. Eğer bir çocuk kabul ve onay görmüşse, Kendini sevmeyi öğrenir. Eğer bir çocuk aile içinde dostluk ve arkadaşlık görmüşse, Bu dünyada mutlu olmayı öğrenir...
 
Dorothy Low Nolte

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 19 Nis 2013 22:00:46
Geleceğin eğitim modeli ‘okulda üniversite’


       Turgay Polat, Akşam Gazetesi’ndeki köşesinde eğitim sisteminde devrim yaratacak “okulda üniversite” modeli üzerine yazdı.  Polat, “okulda üniversite” modelinin aslında tıp alanında uygulandığını ve bu modelin Türkiye’yi tıp eğitiminde dünyanın en önde gelen ülkeleri arasına çıkardığını belirtirken, modelin her alanda uygulanabileceğini belirtti.

Turgay Polat Akşam Gazetesi’ndeki köşesinde Türkiye’nin tıp alanındaki başarılarının en önemli unsurunun tıp eğitimi veren üniversitelerdeki eğitim modeli olduğunu belirtti. Polat, bu eğitim modeliyle tıp öğrencilerinin okullarda bir yandan teorik dersler alırken diğer yandan da öğrendikleri bilgileri pratiğe dönüştürebildiklerini, örneğin hastanelerde hasta bakımı, viziteye çıkma, ameliyatlarda asistanlık gibi ve tüm bu süreçlerden geçen öğrencilerin bu sistem sayesinde mezun olduklarında diğer alanlara göre daha fazla işe hazır ve daha fazla uygulamayı bilen olarak işe başladıklarını ifade etti.

Polat, “okulda üniversite” modelinin aslında her alanda yapılması gereken bir model olduğunu öğretmen adaylarının okulda, finans adaylarının bankada veya iletişimcilerin medya merkezinde eğitim aldığında daha başarılı olacağını ifade etti.

Polat, modeli şöyle tanımladı, “Eğitim fakültesini kazanan öğrenciler eğitimlerinin tamamını üniversitede değil, belirlenen okullarda yapacaklar. Öğrenciler aynı tıp öğrencileri gibi okulda hem eğitimine devam edecek, hem derslere katılacak, hem ders materyalleri üretecek, sınıfa girip öğretmen nezaretinde ders anlatacak. Eğitim fakültesi profesörleri, akademisyenleri okulda bulunan ofislerinde oturacak hem sınıf uygulamalarına katılacak hem de öğrencilerini yetiştirecek. Kısacası öğretmen adayı öğretmenliği üniversitede tek yönlü değil okullarda etkileşimli olarak öğrenmiş olacak.”

 

Turgay Polat’ın yazısı

Türkiye tıp eğitiminde ve uygulamalarında dünyanın en önde gelen ülkelerinin başında geliyor.

 

Beyin cerrahisinde dünya 8’incisi, çocuk hematolojisinde dünya 3’üncüsü durumunda. Peki, bu başarının sırrı sizce nedir? Ben bu başarının sırrını tıp eğitiminin şekline bağlıyorum. Bildiğiniz üzere tıp fakülteleri eğitimini hastanelerde yaparlar, öğrenciler ilk iki yıl temel eğitimi aldıktan sonra üçüncü yıldan itibaren hastane içine girer ve her uygulamayı bizzat hastane içinde yaparlar. Hatta 5. ve 6. sınıflarda artık hasta bakmaya başlarlar. Çoğu zaman viziteye çıkarlar, ameliyatlara katılırlar. Bu da tıpta eğitimi uygulamalı hale getirir. Kısacası tıp eğitimin hoca aynı zamanda uygulamacı doktor, öğrenci aynı zamanda doktor yanındaki çırak rolünü oynar. Hastane içinde birlikte vizit yapılır, hastalar birlikte görülür varsa ameliyata girer, sonra dersliklerde hocalarla teorik dersler görülür. Bu sistem sayesinde öğrenciler mezun olduklarında diğer alanlara göre daha fazla işe hazır ve daha fazla uygulamayı bilen olarak işe başlarlar.

ÖĞRETMEN EĞİTİMİ
Bu model aslında her alanda yapılması gereken bir model, düşünsenize öğretmen adayları okulda, finans adayları bankada veya iletişimci medya merkezinde eğitim alsa daha başarılı olmaz mı? Bu saydıklarımın içinde en önemlisi sanırım öğretmen eğitimi. Bu konuda maalesef Türkiye çok başarısız durumda. 97 eğitim fakültesi var bir de buna fen edebiyatları ekleyelim bir de bunun üstüne pedagojik formasyonu ekleyelim ortaya içinden çıkılmaz bir tablo çıkıyor.
 Bugün öğretme yetiştirme sistemini kökten çözen bir modelin tanıtım toplantısına katıldım. Modelin adı “okulda üniversite”. Modeli uygulamaya başlayan Bahçeşehir Üniversitesi. Kısaca modeli değinecek olursam; eğitim fakültesini kazanan öğrenciler eğitimlerinin tamamını üniversitede değil, belirlenen okullarda yapacaklar. Öğrenciler aynı tıp öğrencileri gibi okulda hem eğitimine devam edecek, hem derslere katılacak, hem ders materyalleri üretecek, sınıfa girip öğretmen nezaretinde ders anlatacak. Eğitim fakültesi profesörleri, akademisyenleri okulda bulunan ofislerinde oturacak hem sınıf uygulamalarına katılacak hem de öğrencilerini yetiştirecek. Kısacası öğretmen adayı öğretmenliği üniversitede tek yönlü değil okullarda etkileşimli olarak öğrenmiş olacak.

YÖK DESTEKLİYOR
 Peki, böylece ne olacak? Bu modelle yetişen öğretmenler her açıdan daha donanımlı, daha aktif ve alanı bildikleri için daha donanımlı olacaklar. Bu modelle öğretmen yetiştirdiğimizde daha iyi öğreten, daha doğru eğiten, öğrencinin ne istediğini bilen ve donanımlı öğretmenlere sahip olacağız. İşte o zaman eğitimde de istediğimiz sonuçları almaya başlayacağız.
 Tanıtıma katılan YÖK Yürütme Kurulu Üyesi Prof. Dr. Mehmet Şişman ile konuştuk. Kendisi eğitim fakültelerine çözüm aradıklarını bu modelin tam zamanında ortaya çıktığını belirtti. Bu konuda Bahçeşehir Üniversitesi’ne tam destek verdiklerini söyledi. MEB Öğretmen Yetiştirme Genel Müdürü Ömer Balıbey’le üç dört yıldır YÖK ile öğretmen yetiştirme konusunu konuştuklarını belirterek bu model bize ışık tutacak dedi. Kısacası YÖK destekliyor, MEB tam destek veriyor, Bahçeşehir uygulamaya başlıyor. Biz de heyecanla sonuçlarını bekliyoruz. Artık eğitimde nitelik sorunun çözümüne yönelik ciddi bir adım atılıyor. Haydi hayırlısı…

 

 Akşam Gazetesi

Çevrimdışı munzeviçığlık

  • Uzman Üye
  • *****
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 4.642
  • 22.384
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 19 Nis 2013 22:04:29
Hollanda, Rotterdam’ın İslam İlahiyatı bölümünü tanıdı  



Rotterdam İslam Üniversitesi’nin “İslam İlahiyatı” lisans bölümü, Hollanda Flandre Akreditasyon Kurumu’nun (NVAO) 5 Mart 2013 tarihinde verdiği kararla resmen tanındı.


Rotterdam İslam Üniversitesi tarafından yapılan açıklamada, NVAO’nun 2010 yılındaüniversitenin “İslam Manevi Rehberlik Master Bölümü”nü resmen tanıdığı hatırlatıldı. Açıklamanın bir bölümünde, “Hollanda’da eğitim kurumlarında yer alan her bölüm ayrı ayrıakredite olmaktadır. Bununla birlikte bir bölümün tanınmasıyla birlikte kurum, artık resmi olarak tanınan bir kurum haline gelmektedir.” denildi.

21 MART’TA BAŞBAKAN ERDOĞAN TANINMA SONRASI İLK KONUŞMAYI YAPACAK

Rotterdam İslam Üniversitesi Rektörü Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, 1997 yılında kurulan üniversitenin İslami ilimlerin Hollanda’da akademik olarak öğrenilmesini hedeflediğini kaydetti. Prof. Akgündüz, eğitim faaliyetlerini tamamen Hollanda yüksek öğretim kanununa uygun olarak yürüten Rotterdam İslam Üniversitesi’nin “İslam İlahiyatı” lisans bölümünün resmen tanınmasının, üniversiteyi yakında ziyaret edecek olan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan veHollandalı üst düzey yetkililer ile kutlanacağını ifade etti.

Akgündüz, “Bütün öğretim üyeleri ve diğer çalışanları olarak, “Avrupa tarihinde bir ilk” olan bu müjdeli haberi, 21 Mart Perşembe günü Üniversitemizi ziyaret edecek olan Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan ve Hollanda tarafından eşlik edecek üst düzey yetkililerle kutlayacağız.” dedi.

Halihazırda sadece İlahiyat Fakültesi bulunan ve İslâm teoloji üniversitesi olma hüviyeti de taşıyan Rotterdam İslam Üniversitesi, eğitim faaliyetini tamamen Hollanda yüksek öğretim kanununa uygun olarak yürütüyor.

Prof. Dr. Ahmet Akgündüz, birbirini tamamlayan ve yaşanılan ortamın karakteristik özelliklerini de dikkate alan bu lisans ve yüksek lisans programları sayesinde, öğlencilerinin, genelde Avrupa özelde de Hollanda’da İslâm’ı en güzel şekilde temsil edebilecek donanımlı olarak yetişmesine katkıda bulunacağını söyledi. Akgündüz, özellikle 11 Eylül hadisesi sonrasında bu tür “manevî rehber”, “imam” veya donanımlı İslâm nesillerin yetişmesine Batı ülkelerinde son derece ihtiyaç bulunduğu aşikar olduğunu ifade etti.

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK