ŞİİR TADINDA YAŞAMAK...
Bir gün şiir tadında yaşamak için uyanmalı ve önce bahçeden gelen kuş seslerine merhaba demeli ıslıkla. Sonra pencereyi aralayıp şarkılarına katılmalı ve demli bir çay kokusu yükselirken mutfaktan, soğuk suyla yıkanmış yüzümüze bakıp aynada, günaydın diyebilmeli güzel bir yüze. Sonra güneşi selâmlayıp, güllere günaydın demeli...
Taze ekmek kokusuna doğru yol almalı, kuşlarla birlikte ve taze haber kokan gazeteye. O gün hep iyi haber olmalı gazetelerde: yeni buluşlar, insanlık adına; savaş, korku, özlem yok, acı yok; umut var.
Dönersin eve; çay, ekmek, peynir. Bir de kırmızı domatesler sofrada, köy tadında. Taze bir gül koymuş sevdiğin masanın bir başına, kokusu karışır şiir tadında yaşamaya.
Ve şiir tadında yaşamaya karar verdiğiniz o gün çıkarsınızın dışarıya, çöpleri toplayan çöpçüye hatırlatırsınız: "benim aşkımı süpürmeyin." Selâm dersiniz simitçi çocuğa, inşaatın tepesindeki ustaya, otobüs şoförüne; selâm şiir tadında yaşamaya, dizelerdeki anlamlı yaşama ve insana selâm.
Aşka selâm, doğaya selâm, insana selâm... Çocuğun gülüşüne, çiçeğin açışına, güneşin doğuşuna selâm... İçimizdeki sıkıntıları, bunalımları bir yana atıp, güne böyle başlasak bir gün ne olur! Şiir tadında bitirsek günü... Yoksa eve dönerken unutur muyuz dizeleri, batan güneşin güzelliğini, gülün kokusunu, kuşların sesini...
Akşam yemeğinde masamızda kırmızı bir gül bulunmayacak mı? Şiir tadında bakmayacak mı sevgilinin gözlerine kimseler ve şarap kırmızısı olmayacak mı yine şiir tadında, evimizde? Leylâk kokuları gelmeyecek mi pencereden içeriye, sevişmeler olmayacak mı geceler boyu ve şiirler unutulacak mı? Birkaç şarkının sözleriyle mi yetineceğiz, derinliksiz, anlamsız... ve yaşamlar unutulacak mı? Deneyelim bir sabah, şiir okuyalım erkenden kuşlara ve güne, şiir tadında yaşayalım bir tabloda...