Sevdiğiniz Şiirler

Çevrimdışı tamerr

  • Uzman Üye
  • *****
  • 363
  • 60
  • 363
  • 60
# 11 Mar 2008 22:52:50
...
Bir aşk bulsam, yağmurunda ıslansam
Bir dost bulsam, irfanında beslensem
Bir dağ bulsam, sinesine yaslansam
Yalnızlığım bitermola, bilmem ki?
....

A. KARAKOÇ

Çevrimdışı sitemkar45

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.871
  • 936
  • 1.871
  • 936
# 11 Mar 2008 23:07:34

              MONAROZA

Mona Roza, siyah güller, ak güller

Geyvenin gülleri ve beyaz yatak

Kanadı kırık kuş merhamet ister

Ah, senin yüzünden kana batacak

Mona Roza siyah güller ak güller


Ulur aya karşı kirli çakallar

Ürkek ürkek bakar tavşanlar dağa

Mona Roza, bugün bende bir hal var

Yağmur iğri iğri düşer toprağa

Ulur aya karşı kirli çakallar


Açma pencereni perdeleri çek

Mona Roza seni görmemeliyim

Bir bakışın ölmem için yetecek

Anla Mona Roza, ben öteliyim

Açma pencereni perdeleri çek..


Zeytin ağaçları söğüt gölgesi

Bende çıkar güneş aydınlığa

Bir nişan yüzüğü, bir kapı sesi

Seni hatırlatıyor her zaman bana

Zeytin agaçları söğüt gölgesi


Zambaklar en ıssız yerlerde açar

Ve vardır her vahşi çiçekte gurur

Bir mumun ardında bekleyen rüzgar

Işıksız ruhumu sallar da durur

Zambaklar en ıssız yerlerde açar


Ellerin ellerin ve parmakların

Bir nar çiçegini eziyor gibi

Ellerinden belli olur bir kadın

Denizin dibinde geziyor gibi

Ellerin ellerin ve parmakların


Zaman ne de çabuk geçiyor Mona

Saat on ikidir söndü lambalar

Uyu da turnalar girsin rüyana

Bakma tuhaf tuhaf göğe bu kadar

Zaman ne de çabuk geçiyor Mona


Akşamları gelir incir kuşları

Konar bahçenin incirlerine

Kiminin rengi ak, kimisi sarı

Ahhh! beni vursalar bir kuş yerine

Akşamları gelir incir kuşları


Ki be Mona Roza bulurum seni

İncir kuşlarının bakışlarında

Hayatla doldurur bu boş yelkeni

O masum bakışlar su kenarında

Ki be Mona Roza bulurum seni


Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza

Henüz dinlemedin benden türküler

Benim aşkım sığmaz öyle her saza

En güzel şarkıyı bir kurşun soyler

Kırgın kırgın bakma yüzüme Roza


Artık inan bana muhacir kızı

Dinle ve kabul et itirafımı

Bir soğuk, bir garip, bir mavi sızı

Alev alev sardı her tarafımı

Artik inan bana muhacir kızı


Yağmurlardan sonra büyürmüş başak

Meyvalar sabırla olgunlaşırmış

Bir gün gözlerimin ta içine bak

Anlarsın ölüler niçin yaşarmış

Yağmurlardan sonra büyürmüş başak


Bir tüy ki kapalı gece güne

Mona Roza, siyah güller, ak güller

Geyvenin gülleri ve beyaz yatak

Kanadı kırık kuş merhamet ister

Altın bilezikler o kokulu ten

Cevap versin bu kanlı kuş tüyüne

Bir tüy ki can verir bir gülümsesen

Bir tüy ki kapalı gece güne

Altın bilezikler o kokulu ten

Mona Roza, siyah güller, ak güller

Geyvenin gülleri ve beyaz yatak

Kanadı kırık kuş merhamet ister

Ah, senin yüzünden kana batacak

Mona Roza siyah güller ak güller

Çevrimdışı AKÖREN

  • Bilge Üye
  • *****
  • 1.045
  • 1.478
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 1.045
  • 1.478
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 11 Mar 2008 23:13:15
              ANLADIM

Bunca zaman bana anlatmaya çalıştığını,
kendimi bulduğumda anladım...
Herkesin mutlu olmak için başka bir yolu varmış,
Kendi yolumu çizdiğimde anladım…
Bir tek yaşanarak öğrenilirmiş hayat,
okuyarak,dinleyerek değil..
Bildiklerini bana neden anlatmadığını, anladım...
Yüreğinde aşk olmadan geçen
her gün kayıpmış,
Aşk peşinden neden yalınayak
koştuğunu anladım...
Acı doruğa ulaştığında gözyaşı
gelmezmiş gözlerden,
 Neden hiç ağlamadığını anladım…
Ağlayanı güldürebilmek,
ağlayanla ağlamaktan daha değerliymiş,
Gözyaşımı kahkahaya
çevirdiğinde anladım...
Bir insanı herhangi biri kırabilir,
ama bir tek en çok sevdiği
acıtabilirmiş,
Çok acıttığında anladım...
Fakat,
hakedermiş sevilen onun için
dökülen her damla gözyaşını, Gözyaşlarıyla birlikte sevinçler
 terkettiğinde anladım...
Yalan söylememek değil,
gerçeği gizlememekmiş marifet,
Yüreğini elime koyduğunda anladım...
''Sana ihtiyacım var, gel ! '‘
 diyebilmekmiş güçlü olmak,
 Sana ''git'' dediğimde anladım...
Biri sana ''git'' dediğinde,
 ''kalmak istiyorum''
diyebilmekmiş sevmek,
 Git dediklerinde, gittiğimde anladım...
Sana sevgim şımarık bir çocukmuş,
 her düştüğünde zırıl zırıl ağlayan,
 Büyüyüp bana sımsıkı sarıldığında
 anladım...
Özür dilemek değil,
''affet beni''
diye haykırmak istemekmiş pişman olmak,
 Gerçekten pişman olduğumda anladım...
Ve gurur, kaybedenlerin,
acizlerin maskesiymiş,
Sevgi dolu yüreklerin gururu olmazmış,
Yüreğimde sevgi bulduğumda anladım...
Ölürcesine isteyen, beklemez,
sadece umut edermiş bir gün affedilmeyi,
Beni affetmeni ölürcesine
 istediğimde anladım...
Sevgi emekmiş,
 Emek ise vazgeçmeyecek kadar,
 ama özgür bırakacak
 kadar sevmekmiş... ÇOK GEÇ ANLADIM……

Çevrimdışı hayyam

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 132
  • 27
  • 132
  • 27
# 14 Mar 2008 20:09:12
Gece yanaklarını şişirirken gördüm onu uykuda,ürkütücüydüler
Ve sabah erkenden ışığa tuttum ceketini,duvar görünüyordu ardından
Keskin bakışlarını görünce aldı beni bir korku
Ama yırtık pabuçlarını görünce çok sevdim onu..

Çevrimdışı aydogmus

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.387
  • 879
  • Müdür Yetkili
  • 1.387
  • 879
  • Müdür Yetkili
# 14 Mar 2008 20:15:06
monaroza şiirini görüp de bu şiiri paylaşmamak olmazdı ;)


.. Ve Mona Roza

Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi
Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara
Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi
Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara
Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara

Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü
Ve boğazımı sıktı parmaklar ince uzun
Günahkar toprağımın saçından bir tel düştü
Sana ne olmuş Roza, bir derde tutulmuşsun
Bir ekmek kadar aziz fikirler böyle pişti
Noel ağaçları ve manolyalar kahrolsun
Bir çevre sağ elimden bulanık suya düştü

Şu şapkayı çıkarıp atıyorum ırmağa
Her şeyim sizin olsun,hep sizin, kesik başlar
Rüyasında örümcek başlarsa ağlamaya
İçine gül koyduğum tüfek ölmeye başlar
Günahını sırtına yüklenen kaplumbağa
Gibi ölüm önünde özbenliğim yavaşlar
Öyleyse bu şapkayı atıyorum ırmağa

Bu erkekler kokuyu kediler gibi alır
Ve kediler de her gece sürünür yastıklara
Denizleri bahtiyar eden günler kısalır
Satılmayan çiçekler zehirli ve kapkara
Unutulmuş erkekler ve kadınlara kalır
Bir geyiğin eriyen gözleri düşer kara
Ve erkekler kokuyu kediler gibi alır

Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık
Ve toprağın rüyaya yılan gibi girişi
Sana da Mona Roza, taşbebeği bıraktık
Ellerinde kılıçlı balıkların bir dişi
Senin hatıran kadar büyük, yeni, karanlık
Senin hatıran kadar Allah ve şeytan işi
Ve yalnızlık, sigara külü kadar yalnızlık

Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim
Ta boğazıma kadar çıkan deli yağmura
Tüyüme horozdan çok itimat edeceğim
İtimat edeceğim şu belalı yağmura
Ruhumu bayrak yapıp ben teslim edeceğim
Asılmış bir adamın iki eli yağmura
Bugün yalnız yağmura tahammül edeceğim

Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni
Ve bir şehir yaratmak ruhundan Geyve diye
Parçalanan gemiyi ve yırtılan yelkeni
Katıvermek sessizce söylenen bir türküye
Ve sonra bir köşede öldürmek ölmeyeni
Ve son vermek bu bitmeyen şarkıya
Bir tren ışığına, güneşe çekmek seni

Sana tavus kuşunun içine girdiğini
En son söz olarak söylemek istiyorum
İçimde tavusların kaybolduğunu
Bana da bir çift ak kanat kaldığını
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum
İçime girdiğini, tüyünü yolduğumu
Son, en son söz olarak söylemek istiyorum

Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara
Sana doğru uzanan çaresiz ellerimi
Sırrımı söylüyorum vefakar balıklara
Yalnız onlar tutacak bu dünyada yerimi
Koyverip telli pullu saçlarını rüzgara
Bir çocuğun ardına düşen heykellerimi
Peygamber çiçeğinin aydınlığında ara…

Sezai Karakoç

Çevrimdışı hayyam

  • Çalışkan Üye
  • ***
  • 132
  • 27
  • 132
  • 27
# 14 Mar 2008 20:26:50
             YAŞAMAK
Biliyorum, kolay değil yaşamak,
Gönül verip türkü söylemek yar üstüne;
Yıldız ışığında dolaşıp geceleri,
Gündüzleri gün ışığında ısınmak;
Şöyle bir fırsat bulup yarım gün,
Yan gelebilmek Çamlıca tepesine...
-Bin türlü mavi akar Boğaz'dan-
Her şeyi unutabilmek maviler içinde.

Biliyorum, kolay değil yaşamak;
Ama işte
Bir ölünün hala yatağı sıcak,
Birinin saati işliyor kolunda.
Yaşamak kolay değil ya kardeşler,
Ölmek de değil;
Kolay değil bu dünyadan ayrılmak.
          ORHAN VELİ KANIK

Çevrimdışı rizab

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
# 15 Mar 2008 22:54:16

MEMLEKETİMDEN İNSAN MANZARALARI'NDAN


Haydarpaşa garında
1941 baharında
   saat on beş.
Merdivenlerin üstünde güneş
             yorgunluk ve telâş
Bir adam
      merdivenlerde duruyor
      bir şeyler düşünerek.
Zayıf.
Korkak.
Burnu sivri ve uzun
yanaklarının üstü çopur.
Merdivenlerdeki adam
          -Galip Usta-
      tuhaf şeyler düşünmekle
            meşhurdur:
"Kâat helvası yesem her gün" diye düşündü
         5 yaşında.
"Mektebe gitsem" diye düşündü
                 10 yaşında.
"Babamın bıçakçı dükkânından
Akşam ezanından önce çıksam" diye düşündü
                                                    11 yaşında.
"Sarı iskarpinlerim olsa
kızlar bana baksalar" diye düşündü
        15 yaşında.
"Babam neden kapattı dükkânını?"
Ve fabrika benzemiyor babamın dükkânına"
            diye düşündü
                         16 yaşında.
"Gündeliğim artar mı?" diye düşündü
          20 yaşında.
"Babam ellisinde öldü,
ben de böyle tez mi öleceğim?"
      diye düşündü
      21 yaşındayken.
"İşsiz kalırsam" diye düşündü
                         22 yaşında.
"İşsiz kalırsam" diye düşündü
            23 yaşında.
"İşsiz kalırsam" diye düşündü
            24 yaşında.
Ve zaman zaman işsiz kalarak
"İşsiz kalırsam" diye düşündü
            50 yaşına kadar.
51 yaşında "İhtiyarladım" dedi,
                  "babamdan bir yıl fazla yaşadım."
Şimdi 52 yaşındadır.
İşsizdir.
Şimdi merdivenlerde durup
      kaptırmış kafasını
         düşüncelerin en tuhafına:
"Kaç yaşında öleceğim?
Ölürken üzerimde yorganım olacak mı?"
                                                   diye düşünüyor.
Burnu sivri ve uzun.
Yanaklarının üstü çopur.

Denizde balık kokusuyla
Döşemelerde tahtakurularıyla gelir
              Haydarpaşa garında bahar
Sepetler ve heybeler
   merdivenlerden inip
      merdivenlerden çıkıp
         merdivenlerde duruyorlar.
............................. ..................
............................. ..................





Nâzım HİKMET


Çevrimdışı rizab

  • Uzman Üye
  • *****
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
  • 2.057
  • 2.797
  • Özel Eğitim Öğrt.
# 15 Mar 2008 22:56:36
MEMLEKETIMDEN INSAN MANZARALARI - IKINCI BÖLÜM

Atlantigin dibinde upuzun yatiyorum, efendim, 
                                Atlantigin dibinde 
                                      dirsegime dayanmis. 
Bakiyorum yukariya: 
bir denizalti gemisi görüyorum, 
yukarida, çok yukarida, basimin üzerinde, 
yüzüyor elli metre derinde, 
balik gibi, efendim, 
zirhinin ve suyun içinde balik gibi kapali ve ketum. 
Orasi camgöbegi aydinlik. 
Orda, efendim, 
orda yesil, yesil, 
orda isil isil, 
orda yildiz yildiz yaniyor milyonlarla mum. 
Orda, ey demir çarikli ruhum, 
orda tepismeden çiftlesmeler, çigliksiz dogum, 
orda dünyamizin ilk kimildanan eti, 
orda bir hamam tasinin mahrem sehveti, 
mahrem sehveti efendim, 
                        gümüs kuslu bir hamam tasinin   
ve koynuna ilk girdigim kadinin kizil saçlari. 
Orda rengarenk otlari, köksüz agaçlari 
                        kivil kivil mahluklari deniz dünyasinin, 
orda hayat, tuz, iyot, 
orda baslangicimiz, Hacibaba, 
                            orda baslangicimiz 
ve orda hain, çelik ve sinsi 
                        bir denizalti gemisi. 
400 metroya kadar siziyor isik. 
Sonra alabildigine derin 
          alabildigine derin karanlik. 
Yanliz ara sira 
                  acayip baliklar geçiyor karanligin içinde 
                                                             isik saçarak. 
Sonra onlar da yok. 
Artik dibe kadar inen 
     kat kat kalin sular kati ve mutlak 
                                   ve en dipte ben. 
Ben, upuzun yatiyorum, Hacibaba, 
upuzun yatiyorum dibinde Atlantigin 
                                  dirsegime dayanmis, 
                                  bakiyorum yukarlara. 
Avrupa Amerika' dan Atlantigin yüzünde ayridir 
                                             dibinde degil. 
Gazgemileri gidiyor yukarda, çok yukarda, birbiri pesi sira. 
Omurgalarinin altini görüyorum,     
                             omurgalarinin altini. 
Dönüyor keyifili keyifli pervaneleri. 
Dümenleri ne tuhaf suyun içinde 
Insanin tutup tutup kivirasi geliyor. 
Köpekbaliklari geçti gemilerin altindan, 
karinlarini gördüm 
                 agizlari da orda. 
Gemiler sasirdilar birdenbire, 
herhalde köpekbaliklarindan degil. 
Denizalti gemisi bir torpil atti, efendim 
                                             bir torpil. 
Gemilerin dümenlerine baktim: 
telasli ve korkaktilar. 
Gemilerin omurgalarinda imdat arar gibi bir hal vardi, 
gemiler bir biçak darbesinden en yumusak yerini 
                   karnini saklamak isteyen insanlara benziyorlardi. 
Denizaltilar birden üç oldular, derken, alti, yedi, sekiz. 
Gazgemileri düsmana ates açarak 
insanlarini ve yüklerini suya döküp saçarak 
                                 batmaya basladilar. 
Mazot, gaz, benzin, 
tutustu yüzü denizin. 
Bir alev deryasidir simdi yukarda akan, 
yagli ve yapiskan 
        bir alev deryasi efendim. 
Kipkizil, gömgök, kapkara, 
arzin ilk tesekkülü hengamesinden bir manzara. 
Ve denizin yüzüne yakin suyun içi allak bullak. 
Köpürüp, dagilip parçalanmalar. 
Yukardan dibe dogru inen gazgemisine bak. 
Gece uykuda gezenler gibi bir hali var: 
                                              lunatik. 
Geçti kargasaligi, 
girdi deniz dünyasinin cennetine. 
Fakat durmadan iniyor. 
Kayboldu islak karanlikta. 
Artik baskiya dayanamaz, parçalanir. 
ve diregi, efendim, bacasi yahut 
                                   nerdeyse yanima düser. 
Yukarda insanla dolu denizin içi. 
Bir tortu gibi dibe çöküyorlar 
                          tortu gibi çöküyorlar, Hacibaba. 
Bas asagi, bas yukari, 
uzanip kisaliyor, bir seyler araniyor kollari bacaklari. 
Ve hiçbir yere, hiçbir seye tutunamadan 
          onlarda iniyorlar dibe dogru. 
Birden bire bir denizalti düstü yanibasima. 
Parçalanmis bir tabut gibi açildi köprüüstü kaportasi 
ve Münihli Hans Müller disari çikiverdi. 
39 ilkbaharinda denizaltici olmadan önce 
                            Münihli Hans Müller 
Hitler hücum kitasi altinci tabur 
                         birinci bölük 
                              dördüncü mangada sagdan üçüncü neferdi. 
Münihli Hans Müller 
         üç sey severdi: 
1-Altin köpüklü arpa suyu 
2-Sarki Prusya patatesi gibi dolgun ve beyaz etli Anna. 
3-Kirmizi lahana. 
Münihli Hans Müller için   
                          vazife üçtü: 
1-Çakan bir simsek   
               gibi mafevke selam vermek. 
2-Yemin etmek tabancanin üzerine. 
3-Günde asgari üç çifit çevirip 
                           sövmek silsilelerine. 
Münihli Hans Müller'in 
kafasinda, yüreginde, dilinde üç korku vardi: 
1-Der Führer. 
2-Der Führer. 
3.Der Führer. 
Münihli Hans Müller 
sevgisi, vazifesi ve korkusuyla 
                            39 ilkbaharina kadar 
                                      bahtiyar 
                                            yasiyordu. 
Ve Vagneryen bir operada do sesi gibi heybetli 
Sarki Prusya patatesi gibi dolgun ve beyaz etli   
                                                        Anna'nin 
tereyagi ve yumurta krizinden sikayet etmesine 
                                                        sasiyordu. 
Diyordu ki ona: 
-Bir düsün Anna, 
 yepyeni bir manevra kayisi takacagim, 
 piril piril çizmeler giyecegim ben. 
 Sen beyaz ve uzun entari giyeceksin, 
 balmumundan çiçekler takacaksin basina. 
 Tepemizde çatilmis kiliçlarin altindan geçecegiz. 
 Ve mutlak 
 hepsi erkek 12 çocugumuz olacak. 
 Bir düsün Anna, 
 tereyagi, yumurta yiyecegiz diye 
 top, tüfek yapmazsak eger 
 yarin 12 oglumuz nasil muharebe eder? 

Münihlinin 12 oglu muharebe edemediler 
çünkü dogamadilar, 
çünkü henüz, efendim, Anna'yla zifaf vaki olmadan önce 
                                 bizzat harbe girdi Hans Müller. 
Ve simdi 41 sonbahari sonlarinda 
                                 dibinde Atlantigin 
                                      benim karsimda durmaktadir. 
Seyrek sari saçlari islak, 
kirmizi sivri burnunda esef, 
        ve ince dudaklarinin kiyilarinda keder. 
Yani basimda durdugu halde 
yüzüme çok uzaklardan bakiyor, 
Insanin yüzüne nasil bakarsa ölüler. 
Ben biliyoum ki, o bir daha görmeyecek Anna'yi, 
ve artik bir daha arpa suyu içip 
                 yiyemeyecek kirmizi lahanayi. 
Ben bütün bunlari biliyorum, efendim, 
ama o bütün bunlari bilmiyor. 
Gözü bir parça yasli, 
silmiyor. 
Cebinde parasi var, 
çogalip eksilmiyor. 
Ve isin tuhafi 
artik ne kimseyi öldürebilir 
ne de kendisi ölebilir bir daha. 
Simdi sisecek birazdan, 
yükselecek yukariya, 
sular sallayacak onu 
ve baliklar yiyecek sivri burnunu. 

Ben   
Hans Müller'e bakip, Hacibaba, bunlari düsünürken 
yanimizda peyda oluverdi 
         Liverpul Limanindan Harri Tomson. 
Gazgemilerinden birinde serdümendi. 
Kaslari ve kirpikleri yanmisti. 
Gözleri simsiki kapaliydi. 
Sisman ve matrustu. 
Bir karisi vardi Tomson'un: 
tavan süpürgesi gibi bir kadin, 
tavan süpürgesi gibi, efendim, zayif, uzun, titiz, temiz 
ve tavan süpürgesi gibi münasebetsiz. 
Bir oglu vardi Tomson'un: 
alti yasinda bir oglan, Hacibaba, 
tombul mu tombul, pembe beyaz, sari papa mi sari papa. 
Tuttum Tomson'un elinden. 
Açmadi gözlerini. 
"-Vefat ettiniz" dedim. 
"-Evet " dedi, "Ingiliz imparatorlugu ve hürriyeti için: 
Canim isterse, harp içinde bile Çörçil'e sövmek hürriyeti 
ve canim istemese de aç kalmak hürriyeti ugruna. 
Fakat degisecek hürriyette bu son bahis, 
harpten sonra artik issiz ve aç kalacak degiliz. 
Plani hazirliyor Lordlarimizdan biri. 
Adalet: ihtilalsiz. 
Ben Ingiliz Imparatorlugu'nu dagitmaya gelmedim, dedi Çörçil. 
Ben de ihtilal çikarmaya gelmedim: 
buna Kenterburi baspiskoposu 
                  bizim tredünyonun reisi 
                              ve karim razi degil. 
Ay bek yur pardin. 
         Iste bu kadar, 
                    nokta, son." 
Sustu Tomson. 
Ve agzini açmadi bir daha. 
Ingilizler fazla konusmayi sevmezler,   
                      hele hümoru seven ölü Ingilizler. 

Tomson' la Müller'i yanyana yatirdim. 
Sistiler yan yana, 
yan yana yükseldiler yukari dogru. 
Baliklar Tomson'u afiyetle yediler, 
fakat dokunmadilar ötekisine, 
Hans'in etiyle zehirlenmekten korktular anlasilan. 
Hayvan deyip geçme, Hacibaba, 
sen de hayvansin ama 
                      akilli bir hayvan... 
 


Nazım Hikmet Ran

Çevrimdışı Ayçanur

  • Yeni Üye
  • 153
  • 20
  • 153
  • 20
# 17 Mar 2008 14:19:16
            Sevdiğin Kadar Sevilirsin
Yerin seni çektiği kadar ağırsın
Kanatlarının çırpındığı kadar hafif...
Kalbinin attığı kadar canlısın
Gözlerinin uzağı gördüğü kadar genç...
Sevdiklerin kadar iyisin
Nefret ettiklerin kadar kötü...
Ne renk olursa olsun kaşın gözün
Karşındakinin gördüğüdür rengin...
Yaşadıklarını kâr sayma:
Yaşadığın kadar yakınsın sonuna, ne kadar yaşarsan yaşa,
Sevdiğin kadar ömrün...
Gülebildiğin kadar mutlusun, üzülme, bil ki ağladığın kadar güleceksin.
Sakın bitti sanma her şeyi, sevdiğin kadar sevileceksin.
Güneşin doğuşundadır doğanın sana verdiği değer
Ve karşındakine değer verdiğin kadar insansın.
Ay ışığındadır sevgiliye duyulan hasret
Ve sevgiline hasret kaldığın kadar ona yakınsın
Unutma yağmurun yağdığı kadar ıslaksın
Güneşin seni ısıttığı kadar sıcak.
Kendini yalnız hissetiğin kadar yalnızsın
Ve güçlü hissettiğin kadar güçlü.
Kendini güzel hissettiğin kadar güzelsin... İşte budur hayat!
İşte budur yaşamak, bunu hatırladığın kadar yaşarsın
Bunu unuttuğunda aldığın her nefes kadar üşürsün
Ve karşındakini unuttuğun kadar çabuk unutulursun
Çiçek sulandığı kadar güzeldir
Kuşlar ötebildiği kadar sevimli
Bebek ağladığı kadar bebektir.
Ve her şeyi öğrendiğin kadar bilirsin, bunuda öğren,
Sevdiğin kadar sevilirsin...

Çevrimdışı pınarkoç

  • Üye
  • *
  • 33
  • 3
  • 33
  • 3
# 17 Mar 2008 17:20:02
Nasıl kırlar baharla takınırsa gül, zambak
Sen de kopar gönlümü, gül diye göğsüne tak.
Önce dökül bağrıma nisan yağmuru gibi,
Sonra bir güneş ol da, ruhumu ateşe yak...

    Turan KEKEVİ                                       

Çevrimdışı yağızali

  • Üye
  • *
  • 43
  • 2
  • 43
  • 2
# 18 Mar 2008 09:52:35

bilemiyorum Yıllardır Neredeyim.
hergün Yediğim Ekmek,susayıp İçtiğim Su
yaşamak Kaygısı,gök Hasreti, Ölüm Korkusu
ve   kolundan Tutup Gitmek İstediğim Kadın
yıllar  Var Ki İçindeyim  Hayatın
anıyorum Gençliğimi, Özlüyorum Çocukluğumu
fakat Bilemiyorum Yarınımı.

Çevrimdışı aybuke2003

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 90
  • 101
  • 2. Sınıf Öğretmeni
  • 90
  • 101
  • 2. Sınıf Öğretmeni
# 18 Mar 2008 20:49:17
ÇALIŞAN ANNELERE !



sevgilerde
sevgileri yarınlara bıraktınız
çekingen, tutuk,saygılı
bütün yakınlarınız
sizi yanlış tanıdı.

bitmeyen işler yüzünden
bir bakış bile yeterken anlatmaya her şeyi
kalbinizi dolduran duygular
kalbinizde kaldı

siz geniş zamanlar umuyordunuz
çirkindi dar vakitlerde sevgiyi söylemek
yılların telaşlarda bu kadar çabuk
geçeceği aklınıza gelmezdi


gizli bahçenizde
açan çiçekler vardı
gecelerde ve yalnız
vermeye az buldunuz
yahut vaktiniz olmadı
                (BEHÇET NECATİGİL)

Çevrimdışı mtdemirci

  • Bilge Meclis Üyesi
  • *****
  • 10.051
  • 9.256
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 10.051
  • 9.256
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 20 Mar 2008 22:03:29
KELEBEK
"Son isteğin nedir?" sorusu,
Çok, çok kolaydır "İlk isteğin nedir?" sorusundan
Çünkü; kimse kimseye soramadı, korkusundan... 

            Özdemir Asaf


 
 

YUVARLAĞIN KÖŞELERİ



Aşka gönül ile düşersen yanarsın.
Zeka ile düşersen kavrulursun.
Akıl ile düşersen çıldırırsın.
Duygu ile düşersen gülünç olursun.
Aşka düşmezsen kalabalığa karışırsın, ezilirsin.
Sersem sersem bakınıp durma bir yol seç.     

                 Özdemir Asaf
 
 
 
 
İKİNİN ŞİİRİ

bugün iki kez yağdı yağmur
iki kez eskidim sanki

iki ömrü kolkola yaşadım
biri nergis bahçesi, diğeri mahşer yeri

hep iki şömine yandı yüreğimde
birinde ateşti diğerinde kül

ve iki kez aşık oldum
bundandır iki kez ölmüşlüğüm

sonra bir serüvende ikiye böldüm ömrümü
şimdi sömestrdeyim

ilk iki kitabımdan sonra sıtmaya tutuldu coşkum
daha depremlerdeyim

ve iki kere iki
kitabımda benim

ya çok eder
ya sıfır...             

        Yılmaz ODABAŞI


Yaşamın Faturası
 
 
Sabahlara uyanmak
Her gün yeniden doğmak
Büyük dirilişin provası...

Geceleri uyumak
Her gece ölümü tekrar tekrar yaşamak
Ölümsüzlüğün muamması...

Doğmayı unutarak...
Ölmeyi unutarak...
Günler boyu yaşamak hep yaşamak
İşte yaşamın hülâsası...

Ya kaybetmek...
Ya kazanmak...
Bu da yaşamın faturası...
 
 
Alper Kürük
 


 
 
 
SAKLARIM GÖZÜMDE GÜZELLİĞİNİ

Saklarım gözümde güzelliğini
Her neye bakarsam sen varsın orda
Kalbimde gizlerim muhabbetini
Koymam yabancıyı sen varsın orda

Aşkımın temeli sen bir alemsin
Sevgi muhabbetsin dilde kelamsın
Merhabasın dosttan gelen selamsın
Duyarak alırım sen varsın orda

Çeşitli çiçekler yeşil yapraklar
Renklerin içinde nakşını saklar
Karanlık geceler aydın şafaklar
Uyanır cüml'alem sen varsın orda

Mevcudatta olan kudreti kuvvet
Senden hasıl oldu sen verdin hayat
Yoktur senden başka ilanihayet
İnanıp kanmışım sen varsın orda

Hu çeker iniler çalınan sazlar
Kükremiş dalgalar coşar denizler
Güneş doğar perdelenir yıldızlar
Saçar kıvılcımlar sen varsın orda

Veysel'i söyleten sen oldun mutlak
Gezer daldan dala yorulur ahmak
Sen ağaç misali biz dalda yaprak
Meyva çekirdeksin sen varsın orda

AŞIK VEYSEL
 
 
 
 

SON SÖZ


Boğazından lıkır lıkır geçen
Şu suyun kıymetini bil
Nedir ki bu mavilik deme
Pencerenden görebildiğin kadar
Göğün kıymetini bil
Kıymetini bil çiçek açmış bademlerin
Beyazın siyahın yeşilin
Pembenin kıymetini bil
Dirilik öyle birşey yürekte
Sevinçler çırpınır
Kavak yelleri eser insanın başında
İnsanoğlu kızar öfkelenir savaşır
Halk için girişilen savaşta
O korkulu sevincin
Öfkenin kıymetini bil
Bil ki bu
Budur işte
Güneş yalnız dirileri ısıtır
Güneşin kıymetini bil             

     Oktay RIFAT

Çevrimdışı boşnak

  • Uzman Üye
  • *****
  • 1.159
  • 338
  • 1.159
  • 338
# 21 Mar 2008 00:15:20
KELEBEK
"Son isteğin nedir?" sorusu,
Çok, çok kolaydır "İlk isteğin nedir?" sorusundan
Çünkü; kimse kimseye soramadı, korkusundan... 

            Özdemir Asaf

çok güzeldi hocam..

Çevrimdışı parpali-eren

  • Uzman Üye
  • *****
  • 615
  • 3.243
  • 615
  • 3.243
# 21 Mar 2008 17:55:09
GİDELİM
Yüküm ağırlaştıkça
ödülde güzelleşir bilirim
Yüreğimdeki bütün sevgileri yitirdim
Yolu göster gidelim
Dil ile değil yürek ile sevelim
                                 H.E.Ö(parpali-eren)

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK