FİKİR, SEVGİ, İMAN VE AKSİYON ADAMI (GALİP ERDEM)
10 Mart 1930’da Rize’nin Fındıklı ilçesinde doğan Galip Erdem, çeşitli kamu kuruluşlarındaki görevlerinin yanı sıra 1989-1995 yılları arasında Kültür Bakanlığı’nda uzman ve müşavir olarak görev yaptı. Hukuk fakültesinden mezun olmasına rağmen sadece görevini ifa eden Erdem, mağdur yakınlarına yardımcı olmak amacıyla yoğun bir çalışma dönemi geçirdi. milliyetçi- çizginin en önemli fikir ve dava adamlarından biri olarak tarihe geçti. Erdem, 12 Mart 1997’de vefat etti.
Soyadına Layık Bir Devdi
Elbette Galip Erdem, girişe alınan birkaç cümleden ibaret değil; elbette Galip Erdem’in hayatı ve mücadelesi girişe alınan birkaç cümleyle izah edilemez. Çünkü O, soyadına layık bir dev, “erdemli” ve “onurlu” bir hayat sürmenin timsali haline gelmiş seçkin bir ülkücü ve münevverdi. “İnandığımız her şeyi söylemesek bile, söylediğimiz her söz, işimizin ve inancımızın aynası olmalıdır” sözünün sahibi Galip Erdem, Türkiye’de yaşanan huzursuzlukları da “birbirimizi yeterince sevemeyişimiz”e bağlar. Ömrü boyunca tam bir sevgi, iman, fikir ve aksiyon adamı olarak yaşayan Erdem, engin birikimi, güçlü sezgisi, berrak anlatımıyla çözümü çok zor görünen problemleri bile en pratik ve net bir şekilde ortaya koyabilen aydın bir şahsiyettir. Fikir ve aksiyon adamlığı gibi iki zor işi şahsında meczedebilen Erdem’in kendini anlatırken kullandığı şu ifadeler, hayatı boyunca hangi yolun yolcusu olduğunun da en çarpıcı örneğini teşkil eder(*):
“İnsan vardır, kendini dünyanın mihveri sanır; insan vardır, kendini aşan bir büyük gayenin vasıtası olduğuna inanır. Ben, inananlardanım. Hayatın yemek, içmek ve ‘serin serviler’ altında uyumaktan ibaret olmadığına, maddi varlığımızı devam ettirme içgüdüsü dışında, mahiyeti itibariyle farklı bir gayretin lüzumuna inanıyorum. Beşeri plandaki vazifelerimizin en başta geleni ve en ziyade saygıya değer olanı da, bütün gücümüz ve kabiliyetimizle, milletimizin emrinde yaşamaktır(7). Fikrimce, yeryüzündeki misafirliğimize sığabilen hakikatlerin en haysiyetlisi budur. Böyle inandım ve bir gün bile şüphe etmedim. Şahsıma veya dahil olduğumu zannedebileceğiniz zümrelere ait herhangi bir hesabı hakka ve halka hizmet endişesinden üstün tuttuğumu görürseniz, ikaz ve ihtar ediniz. Samimiyetine inandıklarımın yermesine üzülmem, riyakarlığını bildiklerimin övmesinden sakınırım(
.”