Türk Büyükleri

Çevrimdışı teachergokce

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.262
  • 24.476
  • Müdür Yardımcısı
  • 5.262
  • 24.476
  • Müdür Yardımcısı
# 04 Nis 2013 07:09:23
 BARBAROS HAYRETTİN PAŞA (1473- 1546)

 

 

Dünya tarihinin en büyük denizcisi ,en fazla zafer kazanan ve ganimet elde eden kumandanlarından biridir.

 

 

1533’de Kanuni Sultan Süleyman tarafından  Kaptan-ı Derya’lığa atanmış,1538’de İspanya ,Papalık,Venedik ve Portekizliler arasında yapılan ittifakla Andrea Doria komutasındaki 246 gemiden oluşan büyük bir donanmaya karşı 122 gemiyle Savaşa girip büyük bir zafer kazanmiş,Preveze Deniz Savaşı olarak bilinen bu Savaş ve zaferden sonra bütün Akdeniz Osmanlı egemenliğine girmiştir.

 

Beş dil bilen Barbaros Hayrettin Paşa Seyyid Muradi’ye yazdırdığı anılarından oluşan ‘’Gazavatı Hayreddin  Paşa adlı bir eser bırakmıştır.Türbesi Beşiktaş’ta deniz kenarındadır.

Çevrimdışı teachergokce

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.262
  • 24.476
  • Müdür Yardımcısı
  • 5.262
  • 24.476
  • Müdür Yardımcısı
# 04 Nis 2013 07:09:48
 DEDE KORKUT

 

Dede korkut’un destanların ilk anlatıcısı olduğu tahmin edilmektedir. Hikayelerde veli bir kişi olarak ortaya çıkar .Oğuzlar önemli meseleleri ona danışırlar .Keramet sahibi olduğuna inanırlar .Oğuznamede ‘de Dede Korkut’un 295 yıl yaşadiğı ve Hz. Muhammed’e elçi olarak gönderildiği anlatılmaktadır.Oguz Han’a vezirlik yapmış olduğu da düşünülmektedir .Destanlardan çıkarabildiği kadarıyla ise Dede Korkut’un kişiliği iki şekildedir ;1-Kutsal Kişiliği,2-Bilge kişiliği.Dede Korkut sıradan insanlardan,devlet adamlarına kadar herkesin saydığı ve danıştığı bilgedir,öğüt vericidir.Bilgeliği eğitici, öğretici ve tenkit edicidir.

Çevrimdışı teachergokce

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.262
  • 24.476
  • Müdür Yardımcısı
  • 5.262
  • 24.476
  • Müdür Yardımcısı
# 04 Nis 2013 07:14:31
EVLİYA ÇELEBİ (1611-1682)

 

 

Asıl adı Derviş Mehmet Zilli olan Evliya Çelebi 1611 yılında İstanbul Unkapanı’nda doğdu.Babası Derviş Mehmed Zilli sarayda kuyumcubaşıydı.İlköğremini özel olarak gördükten sonra bir süre medresede  okudu.babasından tezhip,hat ve nakış öğrendi.Musiki ile ilgilendi.

 

 

1645’te Kırım’a BahadırGiray’ın yanına gitti.Yakınlık kurduğu kimi devlet büyükleriyle uzak yolculuklara çıktı,savaşlara,mektup götürüp getirme göreviyle ,ulak olarak katıldı.

 

Evliya Çelebi’nin Seyahatname’si çok ün kazanmasına rağmen ,ilmi bakımdan,geniş bir inceleme ve çalişma konusu yapılmamıştır.1682’de  Mısır’dan dönerken yolda ya da İstanbul’da öldügü sanılmaktadır.

Çevrimdışı teachergokce

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.262
  • 24.476
  • Müdür Yardımcısı
  • 5.262
  • 24.476
  • Müdür Yardımcısı
# 04 Nis 2013 07:14:55
FARABİ  (870-950)

 

İslam felsefesinin temelini atan ilk düşünürlerdendir.Getirdiği yeni yorumlarla Aristo’nun felsefesini İslam düşüncesiyle uzlaştırmaya  çalışmıştır.

 

Türkistan’da Maveraünnehir bölgesinin Farab kentinde doğan Farabi’nin asıl adı Ebu Nasr Muhammed bin Turhan bin Uzluğ’dur Babası Türk soyundan gelen İranlı bir kale komutanıydı.

 

İlköğrenimini memleketinde tamamlayan  Farabi yükseköğremini Bağdat’ta gördü.Önceleri İslam hukuku (fıkıh) ile ilgilendiyse de daha sonra bütünüyle felsefeye yöneldi.Farabi ana dili Türkçe’den başka Arapça ,Farsça,Süryanice ve Yunanca’da bilmekteydi.100’ü aşkın kitap yazan düşünür felsefenin yanı sıra tıp ve müzikle de ilgilendi.

 

Yapıtlarını Arapça yazmış olan Farabi’nin din,metafizik,evrenbilim,mantık,doğa bilimleri,ahlak,astronomi,kimya alanlarını kapsayan yapıtları bir çok dile çevrilmiştir.

Çevrimdışı teachergokce

  • Uzman Üye
  • *****
  • 5.262
  • 24.476
  • Müdür Yardımcısı
  • 5.262
  • 24.476
  • Müdür Yardımcısı
# 04 Nis 2013 07:15:36
 FATİH SULTAN MEHMET (1432-1481 )

 

 Fatih Sultan Mehmet 29 Mart 1432 de  Edirne de doğdu .Babası Sultan İkinci Murad, annesi Huma Hatun dur Devrinin en büyük ulemalarından birisiydi ve yedi yabancı dil bilirdi 20 yaşında Osmanlı padişahı olan Sultan İkinci Mehmed,İstanbul u fethedip 1100 yıllık Doğu Roma İmparotorluğunu ortadan kaldırarak Orta Çağ ı kapatıp,Yeniçağı ı açan Cihan İmparatoru Fatih Sultan Mehmed,Nikris hastalığından  dolayı 3 Mayıs 1481 günü Maltepe de vefat etti ve Fatih Cami nin yanındaki Fatih Türbesine defnedildi.

Çevrimdışı 38fatma

  • Bilge Üye
  • *****
  • 11.244
  • 134.790
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 11.244
  • 134.790
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 05 Nis 2013 07:17:22
BATTANİ (859-929) – ünlü bilimcilerden Battani kimdir hayatı ve eserleri buluşları hakkında bilgiler.
Devrinin en önemli astronomlarından ve matematikçilerinden olan Battâni (858-929), Sâbit ibn Kurrâ gibi, Urfa’nın Harran Bölgesi’ndendir.
Rakka’da özel bir gözlemevi kurmuş ve burada 887-918 tarihleri arasında son derece önemli gözlemler yapmıştır. Güneş, Ay ve gezegenlerin hareketlerini gözlemlemiş, yörüngelerini doğru bir biçimde belirlemeye çalışmıştır. Güneş ve Ay tutulmaları ile ilgilenmiş, mevsimlerin süresini büyük bir doğrulukla hesaplamıştır. Ayrıca, ekliptiğin eğimini de dakik olarak belirlemeyi başarmıştır.
Aynı zamanda matematikçi de olan Battâni, bu alanda da son derece önemli çalışmalar yapmıştır. Sinüs, kosinüs, tanjant, kotanjant, sekant ve kosekantı gerçek anlamda ilk defa kullanan bilim adamının Battâni olduğu söylenmektedir. Battâni, çalışmaları sırasında bazı temel trigonometrik bağıntılara ulaşmış ve bunları astronomik hesaplamalarda kullanmıştır.

SINÜS VE KOSINÜS TABIRLERINI ILK KULLANAN BILGIN
M.Charles, “Geometrinde Metodlarin Tarihî Görünümü” adli eserinde, Battânî´den söz ederken, onun sinüs ve kosinüs tabirlerini ilk kullanan kisi oldugunu ifade eder ve bu tabirleri günes saati hesaplamasinda buldugunu, ona uzayan gölge adini verdigini, buna modern geometride “tanjant” dendigini belirtir. Battânî´nin senelerce önce ileri atip kullandigi buluslari Bati asirlarca sonra kullanabilmis ve onlara sâhip çıkmıştır. Islâm Tarihi Arastiricilarindan Prof. Philip K. Hitti “Muhtasar Arap Tarihi” eserinde sunlari kaydeder: “Süphesiz matematik bilginleri tanjant hakkinda Battânî´den ancak bes asir sonra bilgi sâhibi olabildiler.(Alman astronom ve matematikcisi) Regiomantanus (1436-1476)bununla müserref oldugu halde ondan bir asir sonra yasayan Kopernik (Copernicus,1473-1543) bunu tanimiyordu.”
ESERLERI
1. Kitâbü Mârifet-il Metâli-il Bürûc fî mâ beyne erbe-il felek: On iki burcun gök küresinin dörtte birindeki dogus yerlerinin bilinmesi:
Ay´in tutulmasi, ay ve yildizlarin dogus yerlerinden bahseder. Dunthorn 1794´te ayin asirlik hizini hesaplarken Battânî´nin ay ve günes tutulmalariyla ilgili rasatlarindan oldukca faydalanmistir. Boylamlari 0° den 36° ye kadar kiymetlerine tekabül eden yildizlarin dohus
yerlerini gösteren bir katalogdur. Böylece bir cetveli ilk defa ilim dünyasina kazandiran Battânî olmustur. Daha önce yapilan Habas el-Hasîb adli ziycde (yildiz katalogu) böyle bir cetvel bulunmamaktadir. 2. Risâletünfî tahkîk-i akdâr-il ittisâlât: Yildizlarin Yanyana gelme ölcülerinin arastirilmasi hakkindaki kitapcik: Yildizlarin enlemlerinden faydalanarak isiklarini göndermelerini küresel trigonometriden faydalanarak izâh etmektedir. 3. Serh-ul Makâlât-il erbai li-Batlamyus: Batlamyus´un “Dört Kitap” adli eserinin aciklamasi.
4. Ez-Zîyc:
Astronomiden bahsetmektedir.. Battânî´nin en önemli ve günümüze kadar gelebilen tek kitabidir. Eser Battânî´nin rasatlarindan elde ettigi neticeleri de icine
almaktadir. Bu eser yalniz Islâm dünyasinda degil Ortacagda ve Rönesansin ilk devrelerinde Avrupa küresel trigonometri üzerinde derin tesirler icra etmistir.
Kitap Kral X.Alfons(öl.1284) tarafindan Arapcadan Ispanyolca´ya tercüme ettirilmistir. 1143 yilinda Ispanya´da Robertus Retinensis tarafindantercüme
edilmis ise de günümüze kadar gelemeden kaybolmustur. Ayrica kitap 12.yüzyilin ilk yarisinda Tivoli´li Piato Tiburtinus tarafindan Latinceye cevrilmistir.
Ayrica Regiomantanus(1436-1476), Sabiî Cetvelleri adiyla söhret bulan bu ziycleri astronomiye ait önsözüyle bir serhini Latince´ye cevirmistir. Önsöz
1537´de Fergânî(?-860) nin eseriyle birlikte Nürnberg´de basilarak Avrupa ilim dünyasina sunulmustur. 1645´te de Bolonya´da tek eser hâlinde “Johannes
Regiomontanus”´un bir kac ilavesiyle “Albategnius (Battânî)´un Astronomi ilmine dair Eseri” adi altinda latince bir baslikla yayinlanmistir.
Kopernik(1473-1543)de bu İslâm âliminin eserleriyle etraflica ilgilenmis ve cok istifadeler etmistir. Onun eserleri 1800 yilinda bile Kahire´li Ibni Yunus
(?-1009)´un eserleriyle birlikte Fransiz Laplace(1749-1827)´in incelemelerinde yardimci olmustur. Bu Ziyc Dogu´da Ilhânî Ziyc cikincaya kadar kullanilmistir.
Battânî´nin astronomideki hizmetlerini yadetmek isteyen Bati, Ay´a onun da ismini verdi. Ay haritalarinda ,Bati´da Albategnius olarak söhret buldugundan Albategnius olarak kaydedilmistir

Çevrimdışı 38fatma

  • Bilge Üye
  • *****
  • 11.244
  • 134.790
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 11.244
  • 134.790
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 06 Nis 2013 08:22:17
Selçuk Bey
Selçuklu Devleti’ne adını veren Selçuk Bey, Aral Gölü ile Hazar Denizi arasına hakim olan Oğuz Devleti’nin komutanlarından Dukak Subaşı’nın oğludur. Babası ölünce, yerine, 18 yaşındaki Selçuk Bey, subaşı oldu. Genç yaşına rağmen, yüksek mevkilere ulaşan Selçuk Bey’in giderek artan itibarı, Oğuz Devleti’nin Yabgusu ve eşini rahatsız edince; Selçuk Bey, kendisine bağlı aşiretiyle birlikte Oğuz Yabgu Devleti topraklarını terk etti. Selçuk Bey ve maiyetindekiler, 985 ve takip eden yıllarda güneye giderek, Seyhun Irmağı kenarındaki Cend şehrine geldi. Yerleştikleri bölge, dönemin İslam ülkeleriyle sınır durumundaydı.
Selçuk Bey yönetimindeki Oğuz Türkleri, kısa zamanda İslamiyeti kabul etti. Bu durum, Selçuk Bey ile Yabgu’nun arasını iyice açtı. Selçuk Bey, “Müslümanlar, gayrimüslimlere haraç vermez’ diyerek, Yabgu’nun haraç memurlarını kovdu ve bağımsızlığını ilan etti. Ardından, çevresindeki gayrimüslimlere karşı cihada başladı. Selçuk Bey’in istiklalini ilan etmesi, Yabgu’ya karşı direnmesi ve cihada girişmesi, bölgede itibarını giderek artırdı ve Yabgu’ya karşı olan Türk beyleri, kendisinin etrafında toplanmaya başladı. Böylece, Maveraünnehir’de üstünlük sağlayan Selçuk Bey, Müslüman olan Samanilerle anlaşarak, Buhara yakınlarındaki Nur kasabasına yerleşti.
Mikâil, Arslan, İsrail, Yusuf ve Musa adındaki oğullarıyla birlikte, Büyük Selçuklu Devleti’nin temellerini atan Selçuk Bey, yüz yaşında vefat etti.

Çevrimdışı evgi-47

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 956
  • 5.482
  • 956
  • 5.482
# 06 Nis 2013 16:58:41

Şeyh Edebali
      Osmanlı İmparatorluğunun Manevi Kurucusu Şeyh Edebali 1206 yılında Karaman’da doğdu.Selçukluların Şeyh’ül İslam’ı Şeyh Sadrettin Konevi ve Mevlâna Celâleddini Rumi’nin çağdaşıdır. Künyesi İmadüddin Mustafa b.İbrahim b.İnac el-Kırşehri’dir. Edebali ilk tahsilini Karaman’da yaptı. Hanefi hukukçusu Necmeddin ez-Zahidi’nin öğrencisi oldu.Daha sonra Dımaşk’a(Şam)giderek Sadreddin Süleyman b.Ebül-iz ve Cemalettin el-Hasiri gibi dönemin tanınmış alimlerinden dini ilim tahsil etti.Şam’dan ülkesine dönünce tasavvufa yöneldi.Eskişehir yakınlarında bulunan İtburnu Köyü’nde bir zaviye kurarak halkı irşada başladı.Aşıkpaşazade zaviyesinin hiç boş kalmadığını,Edebali’nin gelip geçen fukaranın her türlü ihtiyacını gidermeye çalıştığını,hatta bu maksatla koyun sürüsü bulundurduğunu kaydederler.
      Söğüt ve Domaniç yaylaları,Selçuklu Devleti tarafından aşiretine yaylak ve kışlak olarak verilen Osman Gazi sık sık Edebali’nin zaviyesinde misafir olarak kalırdı.Orta Asya’dan getirdikleri bir takım özelliklerden dolayı alim ve sûfilere karşı son derece hürmeti olan Osman Gazi,mübarek günlerde Edebali’nin zaviyesine giderek dini ve idari konularda ,onun görüşlerini alırdı.
     Misafir olarak kaldığı bir gecede gördüğü rüya şöyle idi. Şeyh Edebali’nin koynundan çıkan bir ay geldi kendi koynuna girdi.Göğsünden bir ağaç bitti.Öylesine büyük bir ağaç oldu ki dalları gökleri,kökleri tüm dünyaya sardı.Gölgesi bütün yeryüzünü tuttu.İnsanlar o ağacın gölgesinde toplandılar.Ulu dağlara ve dağların eteğinden çıkan coşkun sulara hep o ağaç gölge etti.
    Şeyh Edebali ahi teşkilatının reisi idi. Ahi Şeyhliğinin Edebali’den sonra kime geçtiği bilinmemektedir;ancak daha sonra I:Murat’a intikal etmiştir.Bilecik’in Osmanlılar tarafından fethedilmesinden sonra zaviyesini buraya taşıyan Edebali,aynı şekilde dini hizmetlerine devam etmiştir.Osman Gazi’nin vefatından sonra kızı ve torunu Alâaddin Bey ile Bilecik’te Edebali’ye Kozağaç (Şimdiki Karaağaç) köyünün öşür ve hasılatı verilmiş,kızı Rabia Hatun da kendilerine verilen bu köyü tekkeye vakfetmiştir.Şeyh Edebali uzun bir hayat sürdükten sonra 726(1326)yılında Bilecik’te vefat etti.Zaviyesinin mescid olarak kullanılan odasına defnedildi.
      Edebali,mutasavvıf olmasının yanında ilk Osmanlı kadısı ve müftüsüdür.Dönemin birçok fakihi ile görüşmüş ve onlardan ders almış,çok sayıda talebe yetiştirmiştir.Önde gelen öğrencilerinden aynı zamanda damadı Dursun Fakih,Edebalıdan sonra Osmanlı Devleti’nin ikinci müftüsü ve kadısı olmuştur.Mevlidi Şerif’in yazarı Süleyman Çelebi,Mahmut Paşa yönüyle ikinci kuşaktan Şeyh Edebali’nin torunudur.
       Şeyh Edebali geleceği görebilen bir kişiliğe sahipti. Neyin ne kimin kim olduğunu bilen bir insandı. O gelecekteki Türk birliğini,Kayı Boyunun dolayısıyla Osman Bey’in kuracağını sezmişti.Tüm Kayı Erenleri Edebali’den feyiz almıştı.
 

Çevrimdışı 38fatma

  • Bilge Üye
  • *****
  • 11.244
  • 134.790
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 11.244
  • 134.790
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 07 Nis 2013 08:42:38
Alaaddin Keykubat I

(?-1237 Kayseri)Anadolu Selçuklu hükümdarı.

Devleti, zamanında en parlak çağlarından birini yaşadı (hükümdarlığı 1220-1237). I. Gıyasettin Keyhüsrev'in oğludur. Ağabeyi İzzettin Keykavus'un saltanatını tanımayarak ona isyan ettiyse de başarılı olamayarak ağabeyine tutsak düştü. Uzun yıllar hapis hayatı yaşadı. Ağabeyinin ölümü üzerine de Anadolu Selçuklu tahtına geçti.

Alaettin Keykubat ilk iş olarak Alaiye (1223) ve Kırım'daki Suğdak limanlarını ele geçirdi. Böylece Akdeniz ve Karadeniz'de iki önemli ticaret limanı Anadolu Selçuklularının egemenliği altına girdi. Bu iki seferinden sonra, yine Anadolu-Suriye ticaret yolları üzerinde bulunan ve Kilikya Ermeni Krallığı'na bağlı olan Anamur ile Saint-Jean d'Hospitalier şövalyelerinin elinde bulunan Silifke ve Maraş kalelerini fethetti. Bunun ardından, doğuda bulunan Kâhta, Hısn Mansur (Adıyaman) ve Çemişkezek gibi kaleler ele geçirildi. Alaettin Keykubat'ın Anadolu Selçuklu tahtına geçtiği yıllar doğuda Moğol tehlikesinin iyice kendini gösterdiği yıllardı. Keykubat bu tehlikeye karşı bir yandan komşu devletlerle dostluk ilişkileri kurarken, öte yandan Moğolların gelebileceği yollar üzerindeki kaleleri ele geçirmeye çalıştı.

Eyyubi hükümdarı Melik'ül Adil'in kızı ile evlenerek (1225) aralarındaki ilişkileri akrabalık derecesine yükseltti. Erzincan'ı ele geçirerek oğlu Keyhüsrev'i buraya melik tayin etti. Bir yıl sonra Erzurum'u da aldı ve surlarını güçlendirdi. Artık bütün dikkatini doğudan gelebilecek Moğol tehlikesine çevirdi, askerî önlemlerin yanı sıra Moğollar ile dostluk ilişkileri kurmayı da ihmal etmedi. Devri gerçekten Anadolu'nun en parlak, en görkemli devirlerinden biri oldu. Daha hayattayken kendine "Uluğ Keykubat" denilmeye başlandı.

Çevrimdışı 38fatma

  • Bilge Üye
  • *****
  • 11.244
  • 134.790
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 11.244
  • 134.790
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 08 Nis 2013 07:13:17
Süleyman Şah
(Türk Kağanları ve Sultanları)

Süleyman Şah, (?-1227). ErtuğrulGazi’nin babası, Osmanlı Devleti’nin kurucusu olan Osman Bey‘in dedesidir. Oğuzların Kayı boyundandır. Doğum yeri ve tarihi hakkında kesin bilgiler yoktur.
12. yüzyılın sonlarında Türkistan’da doğduğu[kaynak belirtilmeli] ve Kayı boyunun reisi olduğu bilinir. Moğol hükümdarı Cengiz Hanın Orta Asya’daki istilâsı üzerine, 13. yüzyılda Türkistan’dan batıya doğru göç etmeye karar vermiştir. Türkistan’dan 50,000 kişiyle Kuzey Kafkasya üzerinden Doğu Anadolu‘ya gelerek, 1214’te Erzincan ve Ahlat taraflarına yerleşti. Aynı boya mensup bazı aşiretlerde Diyarbakır, Mardin ve Urfa’ya yerleştiler. Anadoluya başlayan Moğol saldırılarında güç duruma düşen Selçuklu Ordusuna verdiği destek nedeniyle Selçuklu Sultanı tarafından Söğüt Yöresi kendilerine yurtluk olarak verildi. Daha sonra hıristiyanlığın önemli bir merkezi olan İznik’i fethetti. Ancak Mısırda kurulmuş olan başka bir Türk devletinin Anadoluya doğru harekete geçtiğini öğrenerek derhal Suriye’ye geçti. Yapılan savaşta yaralanarak Fırat nehrine düşerek boğuldu. Daha sonra onun Suriye’ye gidişinden faydalanarak toparlanan Bizans Askerleri İznik’i geri aldı.
 Mezarı

Fırat nehri kıyısında yer alan hâla bir Türk Şehri olarak bilinen Halep’te Caber Kalesi nde bulunmaktadır. Osmanlı Devleti yıkılınca, Suriye sınırları içerisinde kalan, ancak Ankara Antlaşması’na göre Türkiye toprağı sayılan Caber Kalesi içinde yer alan Türbesinde Türk bayrağı dalgalanmakta, Türk askeri beklemektedir. Lozan Antlaşması’na göre de kutsal Türk toprağı sayılmaktadır.
Oğulları

Süleyman Şah’ın Sungur Tigin, Gündoğdu, Osman Gazi Dündar ve Ertuğruladında dört oğlu vardı. Sungur Tigin ve Gündoğdu, kabileleriyle birlikte yurtlarına döndü. Dündar Bey ve ErtuğrulGazi, 400 çadırlık aile efradıyla beraber yaşadığı Söğüt’e döndü.
Selçuklular ve Süleyman Şah

Doğu Anadolu‘da Sürmeli Çukur’da Moğollarla savaşan Anadolu Selçuklu sultanı Alaeddin Keykubad‘ın kuvvetlerinin az olduğunu gören Süleyman Şah, ona yardım etti. Alaeddin Keykubad, Süleyman Şah’a hediye olarak Domaniç yaylasını yazlık, Söğüt ovasını da kışlak olarak verdi ve Kayı boyu Anadolu‘ya yerleşti.
Yaşamış olduğu yerler

Urfa, Suriye, Irak, Hasankeyf

Çevrimdışı 38fatma

  • Bilge Üye
  • *****
  • 11.244
  • 134.790
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 11.244
  • 134.790
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 11 Nis 2013 07:10:59
 Kılıç Arslan
(Türk Kağanları ve Sultanları)

Türkiye Selçuklu Devleti’ nin kurucusu, Kutalmışoğlu Süleyman Şah’ ın oğlu ve İkinci Türkiye Selçuklu Sultanı.
Babası Süleyman Şah’ ın 1086′ da Suriye seferinde Melik tutuş’ a yenilmesi ve ölümü üzerine, Büyük Selçuklu Sultanı Melikşah onun oğulları Kılıç Arslan ve Davud Arslan’ ı İsfehan’ a götürdü. Kılıç Arslan burada altı sene iyi bir eğitim ve öğretim görerek, Türk-İslam terbiyesi ile yetiştirildi.
Kılıç Arslan, 1092′ de Büyük Selçuklu Sultanı Berkyaruk’ un izni ile Anadolu‘ ya gelerek İznik’ te altı yıldır boş duran Türkiye Selçukluları tahtına çıktı. Yanındaki Türkmen ailelerini İznik’ e yerleştirerek, Anadolu‘ da dağılmış olan birliği yeniden te’sis etti.
Bu sırada Bizanslıların fırsattan istifade ile Marmara sahillerini işgale başlamaları üzerine Kılıç Arslan İzmir Bey’İ Çaka ile ittifak ederek mücadeleye girişti. İmparator Alexios’ un Türk kuvvetlerine karşı denizden gönderdiği büyük bir ordubozguna uğratıldı. İznik’ e saldırıları bertaraf edilen Bizanslılar, Balıkesir ve Kapıdağı bölgelerinden de geri püskürtüldüler.
1095′ de Malatya üzerine sefere çıkan Kılıç Arslan kaleyi tam düşürmek üzere iken, yüzbinlerce kişilik haçlı kuvvetlerinin Türkiye topraklarına girdiğini haber aldı. Bunun üzerine, muhasarayı kaldırarak süratle memleketini müdafaaya döndü. İznik’ i muhasara eden haçlılara karşı hisar önün de ordusunu savaşa soktu. Şiddetli çarpışmalar sonun da iki taraf da ağır zayiat verdi. Birçok haçlı kumandanı öldürüldü. Ancak düşman devamlı takviye alıyordu. Kalabalık düşman kuvvetlerine karşı meydan savaşı vermenin tehlikeli olacağını anlayan Kılıç Arslan ordusunu geri çekmek zorunda kaldı. Böylece 22 yıllık Selçuklu payitahtı olan İznik şehri 29 Haziran 1097′ de Haçlı kuvvetlerinin eline geçti.
Kılıç Arslan bundan sonra Danişmend Gazi ve Kayseri emiri Hasan ile birşleşerek Eskişehir’ e doğru harekete geçen haçlılara dağ, geçit ve vadiler de sürekli baskınlar düzenleyerek ağır zayiat verdirdi. Öyle ki, Kayseri ve Toroslar üzerinden Kudüs’ e doğru yol alan haçlı ordusu Kılıç Arslan‘ ın ve kumandanlarının yıtpratma savaşları neticesin de altı yüz binden yüz bine düştü. Neticede Kudüs’ e ulaşan haçlılar bu bölgedeki büyük Selçuklu emirlerinin rekabetinden de faydalanarak Antakya, Urfa ve Kudüs’ de hıristiyan idareler kurdular.
İznik’ in kaybından ve Birinci Haçlı seferinden sonra Kılıç Arslan, Anadolu Türklerini toplamaya başlayarak, Konya’ yı başkent yaptı. Büyük Selçuklu İmparatorluğu’ nun parçalanmasından faydalanarak bütün İslam alemine hakim olmak teşebbüsüne girişti. Ancak Musul emiri Çavlı, Artukoğlu İlgazi ve Suriye meliki Rıdvan ile 1107 senesi Temmuz ayında Habur ırmağı kıyısında yaptığı savaşı kaybetti. Yaralı olarak Habur ırmağını geçerken boğularak şehid oldu. Naşı Meyyafarikin’ e götürülerek kendisi için yapılan Türbeye defn edildi.
Türkiye Selçuklu Devleti’ nin en buhranlı devrelerinde hükümdar olan Birinci Kılıç Arslan, teşkilatçı bir devlet adamıydı. Üstün kumandanlık kabiliyetine sahip, hayatı mücadele içinde geçen büyük bir kahraman ve gazidir. Mutaassıp haçlı ordusuna ağır kayıplar verdirerek, Türklerin Anadolu topraklarından atılamayacağını isbat etti. Çok hayır işleyip ahalisinin sevgisini kazandı. Hıristiyan halka da adalet ve şefkatle davrandı. Bu yüzden devrin tarihçileri “Kılıç Arslan‘ ın ölümü hıristiyanlar için de bit matem oldu.” demişlerdir.

Çevrimdışı 38fatma

  • Bilge Üye
  • *****
  • 11.244
  • 134.790
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 11.244
  • 134.790
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 13 Nis 2013 08:24:01
Satuk Buğra Han
(Türk Kağanları ve Sultanları)
İlk Müslüman-Türk hükümdarı. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Babası, Karahanlı hükümdar ailesinden Bezir Han idi. Babasının ölümü üzerine amcası ve üvey babası Oğulcak Kadır Hanın himayesinde büyüdü. Satuk Buğra, on iki yaşlarında iken Maveraünnehir ve Horasan bölgesine hakim olan Müslüman Samanlı Devleti şehzadeleri arasında anlaşmazlık çıktı. Bunlardan Nasır bin Ahmed, Oğulcak Kadır Hanın ülkesine sığındı. Ona iyi muamele edip Artuç nahiyesinin idaresini verdi. Artuç, Nasır bin Ahmed’in gayretleri ve gelip-giden Müslüman tüccarlar sayesinde bir ticaret merkezi oldu.
Satuk Buğra da Artuç’un ziyaretçileri arasındaydı. Nasır bin Ahmed’le tanışıp ondan İslamiyeti öğrenerek Müslüman oldu. Abdülkerim adını aldı. Yirmi beş yaşına gelince Müslüman olduğunu açıklayıp, amcası ile mücadeleye başladı. Onunla Fergana Savaşını yaptı. İlk olarak Atbaşı kalesini zaptetti. Daha sonra üç bin kişilik bir orduyla Kaşgar üzerine yürüyüp fethetti. Amcası Oğulcak Kadır Hanı öldürdü. Ülkede hakimiyeti sağlayıp birliği temin etti. Türk ülkelerinde İslamiyeti hızla yaydı. Ebü’l-Hasan Muhammed gibi İslam alimleri, Satuk Buğra Hana yol gösterip teşvik ettiler.
Abdülkerim Satuk Buğra Han, daha sonra yaptığı savaşlarda; Yağma, Çiğil, Oğuz kabilelerinin yerleşmiş bulunduğu Türkistan şehirlerini birer birer ele geçirdi. Bu sırada Karahanlılar Devletinin doğu kısmına hakim olan Büyük Kağan Bazır Arslan Han Çinlilerden yardım alarak 924 yılında Abdülkerim Satuk Buğra Hana karşı savaş açtı. Satuk Buğra Han Müslümanların yardım ve desteğiyle, onunla Balasagun Savaşını yaptı ve galip geldi.
Bundan sonra 31 yıl hüküm süren Satuk Buğra Han, güzel ve adil idaresi ile binlerce kimsenin Müslüman olmasına vesile oldu. 955 (H.344) senesinde Kaşgar civarında bulunan Artuç kasabasında vefat edip oraya defnedildi.
Abdülkerim Satuk Buğra Handan sonra, oğulları devrinde de ülkesine pek çok İslam alimi gelip, İslamiyeti doğru olarak anlattılar ve yayılmasına çalıştılar. Kendisinden sonra Musa Tunga adında bir oğlu yerine geçti. Bundan sonra da bunun oğlu Baytaş Süleyman Arslan hükümdarlık yaptı. Başka oğulları ve kızları olduğu da rivayet edilmiştir.

Çevrimdışı evgi-47

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 956
  • 5.482
  • 956
  • 5.482
# 14 Nis 2013 03:09:44
Barat Hacı
     ( 16 Ekim 1910 - Şubat 2003 ) Barat Hacı 16 Ekim 1910 yılında Doğu Türkistan'ın Kaşgar şehrinde dünyaya geldi. Berat gecesinde doğduğu için adını Barat koydu babası.
     1931 senesinde Doğu Türkistan'ın Kumul şehrinde Mançur-Çin istilacı hakimiyetine karşı Hoca Niyaz önderliğinde mücadele haberini duyan Barat Hacı,birkaç arkadaşıyla birlikte bu mücadeleye katıldı.Barat Hacı ayaklanmada etkin rol oynadı ve arkadaşlarıyla birlikte birçok bölgeyi kurtardılar.
     1932 senesinde,Hoca Niyaz'ın Kaşgar çıkartmasıyla beraber kendi evine Mücahit olarak döndü.1933 senesinde kurulan Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti'nin ilanına kadar Kaşgar civarındaki bir çok ilçe ve köydeki çarpışmalara katıldı.
    1937 senesinde Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti'nin yıkılmasıyla Barat Hacı'nın da hapishane hayatı başladı. İlk zindan deneyimi 1937-1942 arasında oldu. Çıktıktan sonra tekrar mücadele saflarına döndü.Barat Hacı'nın Doğu Türkistan'ın güney bölgelerindeki mücadeledeki azmi ve fedakarane tavrı Milliyetçi Çin'in yöneticilerini korkuya düşürdü ve tekrardan takibe başladılar.
     1945'te kurulan Doğu Türkistan Cumhuriyeti'nin ilânına kadar birkaç defa ölüm tehlikesi atlatan Barat Hacı, kendi komutanlığında birkaç bölgeyi işgâlden kurtardı.
     1952'ye kadar Doğu Türkistan ordusunda Binbaşı rütbesiyle görev aldıktan sonra, Kızıl Çin'in politikasına aldanan Doğu Türkistanlıların ordularını dağıtmaları üzerine Barat Hacı 1960'a kadar mücadeleyi ferdî olarak sürdürdü.
     Bu sırada Doğu Türkistan Cumhuriyeti'nin üst düzey yöneticileri, Çinlilerce teker teker idam edilmeğe başlandı.Daha alt görevlerde olanlar ise hapse atılmaya başlandı.Bu şekilde Barat Hacı'nın da ikinci hapis hayatı başlamış oldu.
     1960'tan 1981'e kadar tam 21 sene Pantürkizm suçundan Çin zindanlarında, hücrede kaldı Barat Hacı.80 santimetre eninde bir metre uzunluğunda karanlık beton bir hücrede, elleri ve ayakları prangalarla bağlanarak, bir gün yiyip bir gün oruç tutarak 21 yıl direndi Barat Hacı.
     1981 senesinde hapisten çıktığında 38 kiloya kadar düşmüştü.Barat Hacı hapisten çıktıktan sonra 1985'e kadar gözetim altında tutulmuş,1993'te Türkiye'ye gelmişti.
      Doğu Türkistan'da halen devam eden Çin Zulmünü tüm dünyaya haykırmak için zaman zaman Türkiye'de düzenlenen yığılışlara uzun ak sakalı,başında dopbasıyla,bir elinde Al Bayrak diğerinde Gök Bayrak olduğu halde,gençlerin önünde en ateşi mücahid olarak katıldı. Kendisini Çin konsolosluğunun kapısına kilitlediği zaman defalarca ekrana yansıdı.
     93 yıllık ömrünün bebeklik ve çocukluk dönemi de dahil tamamını zulüm,işkence,gözyaşı ile cephede ve hücrede geçiren Barat Hacı,hac farizasını ifa edip ismi gibi hacı olduktan sonra Şubat 2003'te Mekke'de vefat etti.
      Doğu Türkistan'daki Çin zulmünü fark etmemizi sağlayan büyük Türk'ün ruhu şad olsun...

Çevrimdışı orgetmenim

  • Tecrübeli Üye
  • ****
  • 128
  • 3.592
  • 1. Sınıf Öğretmeni
  • 128
  • 3.592
  • 1. Sınıf Öğretmeni
# 14 Nis 2013 10:56:13
İstediğin kadar inançlıyım de namaz kıl, sadaka ver. Umut verip, güven aşılayıp da yarıyolda bıraktığın insanın gönül sadakasını her iki dünyada da veremezsin.

Kaynak: Mevlana Sözleri

Çevrimdışı 38fatma

  • Bilge Üye
  • *****
  • 11.244
  • 134.790
  • 4. Sınıf Öğretmeni
  • 11.244
  • 134.790
  • 4. Sınıf Öğretmeni
# 15 Nis 2013 07:10:09
 Bahadır Şah

Babürlü hükümdarı. Asıl ismi Kutbüddin Şah-ı Âlem olup, 1707-1712 yılları arasında saltanat sürdü.
 1643 yılında Hindistan’ın Dekken bölgesindeki Burhanpur şehrinde doğdu. 1663′te babasını temsilen Hindistan’ın güney ve orta kesimlerini kaplayan Dekken platosu bölgesine gönderildi. 1699′da Kabil valiliğine getirildi. Babasının ölümünde burada bulunuyordu. Hemen harekete geçerek saltanatını ilan eden kardeşi Azam ile Agra yakınlarında Cacav’da savaştı ve onu yenerek oğullarını da öldürdü (18 Haziran 1707). Bahadır-I adıyla tahta çıktığında diğer kardeşi Kam Bahş ve Racputlar ayaklandılar. Bahadır Şah, Haydarabat’ta olduğunu haber aldığı kardeşi Kam Bahş ile karşılaştı ve yaptığı muharebede onu yendi. Savaş sırasında yaralanan Kam Bahş da az sonra öldü.
 Böylece saltanata tek başına sahip olan Bahadır Şah, Racput ve Sihlerin ayaklanmalarına müdahale ederek, üzerlerine yürüdü. Banda idaresindeki Sihler, Longarh’da Aralık 1710′da mağlup edildiler ve Pencab Dağlarına kadar sürüldüler. Bahadır Şah-I beş sene süren saltanattan sonra, 27 Şubat 1712′de vefat etti. Delhi’deki Huld Menzil (Ebediyet Konağı) adı verilen türbesine defnedildi

 


Egitimhane.Com ©2006-2023 KVKK